Hz. Şeyh Mustafa İhsan KARADAĞ
-Q-[ Eğin, 20 Aralık 1914 - İstanbul, 13 Ocak 2004 ]
Hazret-i Şeyh Mustafa Karadağ 20 Aralık 1914 tarihinde Erzincan ili Eğin (1922’de Kemaliye adı verilmiştir) ilçesinde dünyaya gelmiştir. Kendi ifadesine göre 1932 yılında İstanbul’a gelmiş ve ömrünün geriye kalan 72 yıllık büyük kısmını İstanbul’da yaşamıştır. Gençlik yıllarından itibaren tasavvufa eğilim göstermiş; İstanbul’daki meşayihin sohbet meclislerini izlemiştir. Türkiye’den Hacc’a izin verilmesini müteakip 1949 yılı Hacc kervanına dahil olarak gemi ile ilk Hacc’ını ifa etmiştir.
Kadiriyye tarikatında başladığı tasavvufi eğitimini Nakşbendiyye seyr ü sulûku ile tamamlamıştır. 1973 yılında Şam’da bulunan Nakşbendiyye’nin Halidiyye-Dağıstaniyye koluna mensub Abdullah Dağıstani (K.S.) tarafından Hazret-i Şeyh Muhammed Nazım Hakkanî vasıtası ile İstanbul’da vazifelendirilmiştir. Ömrünün son yıllarında İstanbul Beylerbeyi’nde bulunan tarihi Bedevi Dergahı’nın ihya edilmesine öncülük etmiş ve asliyetine uygun olarak restore edilen bu tarihi mekandaki irşad faaliyetine çeşitli hastalık ve rahatsızlıklarına rağmen vefatı anına kadar devam etmişlerdir. 13 Ocak 2004 günü öğle saatlerinde rahatsızlanmasını müteakip vefat etmişler ve uzun yıllar ikamet ettiği Beylerbeyi-Küplüce sırtlarındaki Küplüce Camii haziresindeki kabrinde toprağa verilmişlerdir.
Bir külliye şeklindeki Bedevi Dergahı’nda kurulmasına öncülük ettiği “Aşevi” ile civardaki ve hatta İstanbul’un uzak yerlerinden fukaraya hergün sıcak yemek dağıtılmasına vesile olmuştur. Bu hayır kapısının vefatından sonra da sürdürülmesini arzu etmişlerdir.

1995
Kendisini ziyaret eden ayrım yapmadan bütün Allah kullarının, derdlerinin izale edilmesi ; maddi-manevi sıkıntılarının giderilmesi için şefkat ve merhamet gösterirlerdi. Kendisinden dua ve nasihat isteyenlere ehl-i sünnet vel cemaat yolu üzerinde müstakim olmalarını Allah’a kulluk yolunda azim ve gayret ile cihad etmelerini tavsiye ederdi. Kendisini ziyaret eden değişik silsile ve tarikatlara mensub sufilere Hakk yolunda yürürlerken diğer meşreb salikleri hakkında olumsuz konuşmamalarını ihtar eder ; gördükleri- şahid oldukları bir yanlış olduğunda bunu güzel bir üslub ile karşıdaki kişinin asabiyet duygularını harekete geçirmeden izah etmelerini rica ederdi. Bu izah eğer bir fitneye yol açma ihtimali taşıyorsa asla cedelleşmeye girilmemesini öğütlerdi. Lüzumsuz söz ve lakırdıların insanların manevi kemali yolunda en önemli engel olduğuna işaret ederek tasavvufun “ele-bele-dile sahib olunması” esasını sık sık vurgulardı.
Gündelik siyasi olaylara asla karışmadığı gibi sevenlerine de tefrikaya yol açan siyasi taasubdan uzak durmalarını ihtar etmiştir. Bununla birlikte ülke gündemindeki konularla da ilgisini son gününe kadar diri tutmuştur. Her gün kendisine getirilen gazetelerde yer alan haberleri inceler ; bazı köşe yazılarını sevenlerine okutarak dinler ; yorumlardı. Tasavvuf dünyadan el-etek çekmek olarak algılayan ve algılatan zihniyete karşı çıkar; İmam-ı tarikat Abdulhalık Gücdüvani (K.S.)'nin "halvet der encümen" -toplum içerisinde Hakk ile olma- kuralına dikkat çekerdi.
İnananların her sahada aktif ve başarılı olmalarını arzu ederdi. Sevenlerinden bir sanatçının İstanbul dışında açılan Geleneksel Türk Sanatları Sergisi'ni özellikle teşrif etmiş ve sergiye eserleriyle katılan sanatçıları "Allah Cemil'dir ; cemali sever..." diyerek sanat yolunda ilerlemeleri ve Allah'ın kendilerine lutfettiği yeteneği sonuna kadar geliştirerek eser üretmeleri yolunda teşvik edici sözlerle gönüllerini almıştı.
Evliyadan büyüklerinin makamlarını ziyareti çok sever; ve bunu sevenlerine de öğütlerdi. Seyahat esnasında bir beldeye girilirken o beldeden güzeran etmiş veya o beldede medfun bulunan evliyaullah-ricalullah ruhaniyetlerine armağan edilmek üzere Kur’an ayetleri okunmasını tavsiye ederdi. Yalova’da Güney köyünde medfun silsilesinden Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.)’in türbesini sıklıkla ziyaret ederdi. Bu ziyaretlerinde Bursa İznik’teki Eşrefoğlu Rumi (K.S.) ziyaretini de genellikle tercih ederdi. İstanbul’a dışarıdan gelmiş sevenlerini Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdai (K.S.) türbesini ziyaret ederek İstanbul’dan ayrılmaları konusunda ikaz etmiştir.
Hazret-i Şeyh Mustafa Karadağ, yaptığı sohbetlerde bağlı olduğu silsile zincirinin önderi olan meşayih-i kiramın sözlerini nakleder; böylelikle kendisini aradan çıkartırdı. Sohbetlerinde sohbetin önemi; ihvan arasındaki muhabbetin gerekliliğini; fitneye yol açacak unsurlara dikkat edilmesini tekrar tekrar vurgulamıştır. Sohbetlerinde İstanbul’daki Nakşbendi tasavvuf büyüklerinden Ahıskalı Ali Haydar Efendi (K.S.), Mehmed Zahid Kotku (K.S.) gibi ehlullah ve Ömer Nasuhi Bilmen gibi fıkıh alimleri ile olan sohbet ve muhabbetlerini de aktarırdı. Elazığ’da askerlik görevini yerine getirmekte iken alay müftüsü Kadiriyye meşayihinden Muharrem Hilmi Efendi’nin sohbetlerine devam ettiklerini de nakletmişlerdi. Hakk’ı söylemenin her devirde güç olduğunu anlatmak için Şeyh Şamil’in hem kayınpederi hem de mürşidi olan silsile-i şeriften Şeyh Cemaleddin Gazikumuki (K.S.)’nin, Hakk’ı söylediği ve halkı irşad ettiği için.on yedi köyden kovulduğu rivayetini naklederdi.
Helal lokmanın önemine sürekli işaret ederek yerken, içerken, giyinirken, harcarken helalden kazanıp helale harcamanın önemine işaret ederdi. Öğütlediği bir dua olarak “Rızkımı helalinden ve kolayından ver Ya Rabbi..” diye dua edin.” diye yol göstermiştir.
Ehil olmadığı halde kendisini insanlara “tasavvuf üstadı” gibi pazarlayıp “tasavvuf”tan geçinenlerden üzüntü ile bahseder ve Şeyh Şerafeddin Hazretleri(K.S.)’nin bu tür insanlar için “Binlerce kişiyi katletmiş ve binlerce kişinin malını gasp etmiş kadar ve hatta ve dahi bundan eşeddir -şiddetlidir-. ” hükmünü verdiğini ifade ederdi. Yine bu çerçevede “Kendi kendine ortaya çıkıp “Hacegân yolunun rehberiyim” diyerek, saf ve temiz insanların Hakk yolunu kesmeye çalışmanın cezası çok ağırdır. Üstadımız Abdulhalik Gucdüvani Hazretleri (K.S.) bu kişiler hakkında : “Bu yolun rehberi olmadığı halde kendi gururunun esiri olduğu cihetle bu yolun rehberi olduğunu iddia eden kimse hakkında mahşer gününde Mahkeme-i Kübra’da davacıyım” buyurmuşlardır.” diye naklederdi.
Yine sohbetleri esnasında Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylani (K.S.) gibi tasavvuf büyükleri yanında Osman Bedreddin Erzurumi (K.S.) ; Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.) gibi varisi olduğu evliyaullahın kitablarını esas alırdı. Özellikle Şeyh Şerafeddin Dağıstani’nin el yazması halindeki menakıb sohbetlerini bizzat kendisi okur ; Latin harfleri ile basılmış olan diğer sohbetleri ise meclisde bulunan bir kişiye okutturur; yer yer şerh tarzında izahatta bulunurdu. Silsiledeki üstadlarından olan Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.) üzerine sohbetlerinde özellikle şu menakıba çok değer verirdi: “Üstad Şeyh Şerafeddin (K.S.) (K.S.) Hz.’leri bir Cuma gecesi rüya görüyor. Diyor ki: “Ebubekir-i Sıddik (R.A.) Hz.’lerinin davetlisi olarak Medine- i Münevvere’ye gidiyordum. Karşımda bir kalabalık zuhur etti. O kalabalıktan Ebubekir -i Sıddik (R.A.) Hz.’leri bendenize geldi. Dedi ki: “- Oğlum 124 bin enbiya, 41 tarikat mensubu sana ‘hoş geldin’e geliyorlar. Sen de onları karşıla…” Bendeniz de gelenleri karşıladım. Rasulullah (S.A.V.) selam verdi. Selamını aldım. Resulullah (S.A.V.) buyurdular ki: “- Ya Nuh bu evladıma selam ver. Bu evladım bir münacaatıyla sekizyüz bin kişinin nar-ı cehimden kurtulmasına vesile oldu. Oğlum bu cemaat dağılmadan sana hususi muamelem olacak…” Resulullah (S.A.V.), Ebubekir-i Sıddik (R.A.) ile Osman-ı Zinnureyn’e (R.A.) buyurdular ki: “Benim muvakkit nam defterimi getirin…” Bu arada cemaatte olmayan bir kimse bir kalem uzattı. Bu kalemi uzatanın kim olduğunu düşünürken Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki: “Oğlum senin bu hizmetinden memnun olan Cebrail (A.S.) bu kalemi uzattı” Üç satır yazı yazdı. Ve Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki: “Senin kademinde senden sonra otuzbir zat daha zuhur edecek…”
Kutbü’l-aktâb makamının gereklerini yerine getirmenin çok ağır bir sorumluluğu oldıuğunu anlatarak kutbiyetin ortalama 10-15 yıl devam ettiğini; en uzun süre ile bu makamda olan ve 1936’da, dünyasını değiştiren Şeyh Şerafeddin Dağıstani (K.S.) Hazretleri’nin en uzun kutubluk süresi olan 25 yıl bu mesuliyeti taşıdığını bir sohbetlerinde ifade etmiştir.

2003
1993 yılı sonbaharında 77 gibi ileri bir yaşta olmasına rağmen Özbekistan’da bağlı olduğu silsilenin önderi Şah-ı Nakşbend Muhammed Bahaüddin el-Buhari el-Üveysi ( K.S.)’in Kasr-ı Arifan’daki dergahının komünizmin zulüm yılları ardında yeniden ziyaret açılması törenlerine Türkiye’den iştirak grub ile birlikte katıldı. Bu ziyaret esnasında o kadar memnun ve bahtiyar olmuştu ki Türkistan ziyaretinden döndükten sonra sık sık “Ah bir daha fırsat olsa da tekrar o mübarek makamları ; Buhara-yı Şerif’i, Semerkand’ı, Taşkend’i ziyarete edebilsek…” diye Kasr-ı Arifan’a ; Şah-ı Nakşbend (K.S.)’e; Emir Külal (K.S.)’a Ubeydullah Ahrar (K.S.)’a olan hasretini dile getirirdi. Şah-ı Nakşbend’in 675. doğum yıldönümü vesile edilerek Özbekistan Devleti tarafından düzenlenen resmi törenlere sevenlerinden birkaçı ile birlikte katılan Mustafa Karadağ (K.S.) bu gezi boyunca yaptırdığı zikir ve dualar ile törenin manevi ihyasına öncülük etmiştir. Şah-ı Nakşbend dergahı camiinde uzun zulmet yıllarından sonra ilk kez kılınan Cuma namazında İmam’ın Cuma hutbesini okurken gelenek olarak elinde bulunması gereken asa bulunamayınca İmam’a takdim ettiği kendi asasını Buhara’dan döndükten sonra bir daha kullanmamış ; teberrüken muhafaza ederek hatıra olarak saklamıştır. Buhara’dan aldığı “badem doppu” olarak bilinen namaz takkesini de çok sever ve takardı.
Şeriat-ı garra-i Muhammedi’den kıl kadar sapmayacak kadar bir hassasiyetle “takva sahibi bir kul” olarak yaşadı. Yaşlılık ve hastalık döneminde dahi teheccüd namazlarını asla aksatmamıştır. Zamanının çoğunu tesbihat ; tefekkür ve Kur’an tilaveti ile geçirirdi.
Bir şefkat ve merhamet güneşi olarak kapısına başvuran-başvurmayan tüm ümmet-i Muhammed için fiili-kavli dua ile bezediği ömrünü 13 Ocak 2004 günü noktaladığında ardından kendisini sevenler gözyaşları döktüler.
Vasiyeti gereği Üsküdar Aziz Mahmud Hudai Dergahı Camiinde kılınan cenaze namazından sonra İstanbul Beylerbeyi Küplüce Camii Haziresi'nde vasiyetlerine uygun olarak sırlandı.
Kaddesallahu Sırrahul Azîz...
Himmetleri hazır ola…KAYNAK:
http://www.tasavvuf.info/karadag1.htm