RABBANÎ MEKTUB - 274
(Abdulkadir AKÇİÇEK Tercumesi)
274. MEKTUP
MEVZUU : a) Üstün himmetli olmaya teşvik.. b) Kesret aynalarında görülen süfli müşahedelere iltifat etmemek..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Şeyh Yusuf Berkî'ye yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm onun Resulüne.. Sizlere de dualar ettiğimi bildiririm.
***
Malum ola ki, gönderilen üç mektup ulaştı.. Ona dere edilen haller ve kerametler çeşidinden vakıalar beyanı anlaşıldı. Keza o hal de anlaşıldı ki: Bu ibare ile onu, kesrette vahdet şühudunun sonunda beyan etmişsiniz.
İkinci intiha, birinci hal üzerine olandır; gaybetin gayb olmasıdır. Yani:
— Ben mahluk kulum, Muhammed Mustafa ümmetindenim. Ona salât ve selâm olsun.
İşbu hal asıldır; anlatılan hallerin de üstündedir. Lâkin esas intiha bundan başkadır. Nihayet dahi bundan nice merhale uzaktır.
Bir şiir:
Bu, istiğna sahasıdır yüksek: Çok uzaktır visali düşünmek..
***
Asıl maksad, kelime-i tayyibeyi tekrardır. (Yani: Kelime-i tevhidi..) Bunu da, daha önceki mektupta sana emretmiştim. Ki o: Kesretle alâkalı şühudu nefyetmek içindir. Allah'a hamd ü şükürler olsun; bu şühud dahi senden gitti. Yani: O kelime-i tayyibenin tekrarı ile.. Üstün himmetli olmalısın. Bu tarikatın cevizi ve muzu ile yetinmemelisin. Zira, Sübhan Allah, üstün himmetli olanları sever.
*** Dar olan tevhid-i vücudi sikkesinden kurtulup tarik-i sultanîye geçtin.
O ne güzel nimettir ki: Eğer geçmiş haller hatırlanrnasa.. kesrette vahdet şühudu lezzetleri düşünülmese.. bu ömür dahi, istikametle, tarikatta çalışıp çabalamaya sarf edilse..
Çok haşhaş ehlini gördük; onun kötülüğüne muttali oldukları için, bıraktılar.. Bunun üzerine bir süre de durdular. Amma sonradan, haşhaş içilmesi üzerine terettüb eden halleri anmak, o lezzetleri düşünmek ittifakla onları eski hale çekip götürdü.
Ey Mahdum,
Kesret aynaları ile alâkalı şühud, lezzeti muciptir. Şühud-u tenzihi ise., cehle nazırdır. Onunla lezzet almak, cidden zordur; uzaktır. Kendisine uyulan şeyhin imdadı olmadan onda seyir çetindir.
Değerli kardeşimiz, Mevlâna Ahmed'i görmez misin?. Avam onu ulema-i zahirden sayar. Kendisine gelince, ne kendi hallerini bilir; ne de arkadaşlarının hallerini.. Bunun sırrı şudur ki: Onun batını, şühud-ü tenzihî'ye müteveccihtir. Ki orası: Cehl yeridir. Onun imanı dahi, ulema gibi. gaybe imandır. Onun batını dahi, üstün yaratılıştandır. Kesretle karışık şühuda iltifat etmez. Zahiri ise., sofiyenin keşfe dayalı sözlerine ne meftun olmuştur; ne de mağrur. Onun varlığı o nahiyelerde bir ganimettir.
Husulünü haber verdiğim bu haller, öyledir ki: Adı geçen Mevlâna onlarla muttasıftır. Bilsin veya bilmesin; nice zamandu onlarla taHakkuk etmiştir.
Fakir'e göre: O yerin medarı, Mevlânın varlığına bağlı.. Asıl şaşılacak durum şu ki: Bu mana, o havalideki keşif ehline nasıl gizli kalmış?.
Halbuki, Mevlâna'nın kadri kıymeti; Fakir'in ilminde zahir ve bahirdir. Tıpkı: Güneşin varlığı gibi..
Bundan daha ziyade ne yazayım?.
Sizden beklenen duadır.
Vesselam..
***
|