Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Mesnevi'nin Sırrına Eren Bir Aşık: Tahir-ül Mevlevi
MesajGönderilme zamanı: 08.01.09, 21:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Mesnevi'nin Sırrına Eren Bir Aşık: Tahir-ül Mevlevi

Dursun Gürlek

Resim

Herkes tarafından bilinen bir gerçektir ki, çocukluk hatıraları her zaman tazeliğini korur. Benim de ilk gençlik yıllarıma ait bazı konular, bugün bile hatırladıkça gönlüme ferahlık vermektedir. Komşumuz ve ilk hocam Osman Efendi, beni sık sık evine çağırır, tasavvuf kitapları okutur, kendisi de can kulağıyla dinlerdi. Özellikle Mustafa Ertuğrul Kağan’ın “Büyük Mutasavvıflar” adlı kitabını defalarca okuturdu. İtiraf edelim ki benim de bu kitap sayesinde çocukluk hafızama Abdulkadir Geylani, Mevlana Celaleddin-i Rumi, İmam Gazali, Ahmed er-Rıfai, Muhyiddin-i Arabi gibi İslam büyüklerinin isimleri nakşedildi. [b]Dinleyenin dikkatine ve rikkatine göre, okuyanın zevki ve şevki artarmış. Şimdi ne dinleyende o tecessüs, ne de okuyanda o tefekkür kaldı.


Bugün dini eserlerden birini baştan sona okuyayım diye niyetlendim. Zihnimi işgal eden “Hangi eserden başlayayım?” sorusuna cevap arıyordum ki Molla Cami’nin “Peygamber değil ama kitabı var!” diye harika bir ifadeyle övdüğü Mevlana Celalledin-i Rumi Hazretlerinin “Mesnevi Şerhi” birden gözümün önünde tecessüm ve tebessüm etti.

Merhum ve mağfur Mesnevihan Tahirül-Mevlevi’nin (Tahir Olgun’un) şerhettiği eserin birinci cildiyle işe başladım. Daha sayfaları çevirir çevirmez kendimi bir kitap ve hitap cennetinde buldum. Bilindiği gibi Hazreti Pir, bu mübarek eserine “Dinle neyden!” diye başlamaktadır. Belirtmek gerekir ki, Mesnevi, sadece gözle değil, aynı zamanda kulakla da okunmaktadır. Çünkü bu “dinle!” sözü o kadar etkilidir ki, insanın kulaklarını dört açmaması mümkün değildir. Eğer Allâh’ın insanda bir ağız, iki kulak yaratmasındaki hikmeti Efendimizin ilahi vahye dinleyerek muhatap olma sırrını az çok idrak edebildiysek az konuşur, çok dinlerdik.

Şu satırları Hazreti Pir sanki bugün söylüyormuş gibi dinleyebilir, için için inleyebilirsiniz:

“Mesnevi, kalplerdeki marazların şifası, dünyanın varına yoğuna ehemmiyet vermekten ileri gelen hüzünlerin cilası, Kuran-ı Kerim’in de zahiri ve batini apaçık manasıdır.”

Merhum Tahir-ül Mevlevi Mesnevi’ye mükemmel ve muazzam bir girişle başlıyor ve öylesine canlı tablolar sunuyor ki insan bu ummana dalmak için adeta kendinden geçiyor:

İşte bir örnek:

“Zahid ve abid kimdir?

Allah’ın farzlarının yerine getir abid olursun. Hak Tealanın verdiği kısmete razı ol, zahid olursun, denilmiştir. Şu halde hakkın farzlarını tam manasıyla yerine getiren “Âbid”, az çok her ne ise, mukadder olan kısmetine rıza gösteren de “zahid”dir.

Zühdün esası gönül zenginliği ve kanaattir. Bu hazineye sahip olmayanlar zahit değildirler; aksine fasık-ı mahrumdurlar. Büyük zatlar: “Bulamamak da kısmetten sayılır!” demişlerdir.

Bulmaz yemezdir ekseri erbab-ı iffetin
Gördük zamanenin nice perhızkârını!


Ümmetin kibarlarından Şakik-i Belhi Hazretleri meşhur İbrahim Edhem tarafından eli öpülmüş bir zattı. Hazret, bir defasında Bağdat halifesinin huzuruna çıkarılmış ve halifenin şu sorusuna muhatap olmuştu:

- Şakik-i zahid sen misin?

O da:

- Şakik benim, ama zahid sensin! Cevabını vermişti.

Halife tekrar:

- Bu kadar debdebe ve ihtişam içinde ben nasıl zahid olurum, diye sorunca, Şakik-i Belhi Hazretleri şu veciz cevabını vermişti.

- Cenab-ı Hak, dünya metaı için “kalil” demiştir. Sen o kalile yani aza kanaat etmişsin. Zahid ise aza kanaat eden kimsedir, deyince halife ağlamaya başlamıştı.

Şakik-i Belhi ile İbrahim Edhem bir gün buluşurlar.

Şakik “Ne yapıyorsunuz!” diye sorar.

İbrahim Edhem ‘Bulursak şükür, bulmazsak sabrediyoruz’ der.

Bunun üzerine Şakik: ‘Horasan’ın köpekleri de böyle yapıyorlardı!’ deyince İbrahim Edhem: ‘Siz ne yapıyorsunuz?’ diye sorar.

Şakiki Belhi Hazretleri: ‘Bulursak dağıtıyoruz, bulmazsak şükrediyoruz’ cevabını verince İbrahim Edhem “Üstadsın” diyerek Şakik’in elini öper.


İşte Mesnevi-i Şerif, riyakar abidlerin ve zahidlerin değil, Şakik-i Belhi ve İbrahim Edhem gibi hakiki zühd erbabının feyzinden ve seviyesinden bahsettiği gibi, garip ve nadir fıkraları parlak ve şairane tasvirleri, gayet açık ve kuvvetli, akli ve nakli delilleri ihtiva eder. Hem de “Bana az kelime ile çok mana ifade etmek hassası verilmiştir” buyuran Yüce Peygamberimizin kâmil verasetinin eseri olarak, az kelime ile çok manayı ifade etmiştir.

İrfan hayatımızın unutulması mümkün olmayan mümtaz simalarından biri de Tahir-ül Mevlevi veya Tahir Olgun’dur. Biz onu daha çok Mesnevi şarihi olarak tanıyoruz. Bilindiği gibi Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin şaheseri Mesnevi bir çok kalem erbabı tarafından şerhedildi. Hiç şüphesiz bunların içinde en meşhuru İsmail Ankaravî’nin yazdığı yedi büyük cilttir. Ancak hazindir ki bu hazine bugün anlaşılmayacak haldedir. Diğer Mesnevi şerhlerinin bazıları ise ya yetersiz ya şerhsiz veya ehil olmayan kimseler tarafından kaleme alınmıştır.

İşte bütün bunları düşünen merhum Tahir Olgun soyadına yakışan olgunluğuyla ve olanca dolgunluğuyla Mesnevi’yi on dört cilt halinde şerhetti. Zaten kendisi yıllarca Laleli ve Süleymaniye Camiinde Mesnevi okutmuş bir Mevlevi idi. Rahatça söyleyebiliriz ki onun yaptığı bu şerh; tefsir, hadis, tasavvuf ve diğer İslami ilimlerin muhassalası olup bugünkü neslin rahatça anlayabileceği büyük bir hazinedir.

Mesnevi şerhinin dışında “Müslümanlıkta İbadet Tarihi” “Şeyh Şamilin Gazâvâtı” “Matbuat Alemindeki Hayatım” ve “Edebiyat Lügatı” gibi birbirinden güzel eserler yazan Tahir Olgun Bey aynı zamanda öğrencileri tarafından çok sevilen bir muallim idi. Hoşsohbet nüktedan, mükrim ve mültefit olduğu için etrafında hayranları hiç eksik olmazdı. Evi, adeta edebiyatçılar meclisiydi. Merhum hocamız Mahir İz’in naklettiğine göre Tahir Olgun hem aruz veznini hem hece ölçüsünü maharetle kullanan güçlü bir şairdi.

“Şair Nefi’nin heccevliğine kızarak ona “kelp” diyen, zamanın meşhur simalarından Tahir Efendi hakkında, Nefi’nin söylediği meşhur:

Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp Tahirdir.

Kıtasına asırlar sonra Tahirül- Mevlevi –bütün Tahirler adına- Nef’iye şöyle cevap vermiştir:

Zehr-i hücvi cihana neşredenin
Dili bi-şek zebanı ef’idir.
Tahir olmaz köpek, fakat beşere
Nef’i vardır o halde Nef’i’dir.

Demek istiyor ki: ‘Hiciv zehrini cihana yayan kimsenin dili, engerek yılanın dili gibi zehirlidir. Köpek temiz –Tahir- değildir, fakat insanlara faydası vardır. O halde faydalıdır. –Nef’i’dir.

Tahirül Mevlevi öyle ince düşünceli, hassas ve büyüklerine hürmetkâr bir zattı ki –rivayete göre- vasiyeti gereği tabutu hocasının kabrinin hizasından geçirilirken –hürmeten- omuzlardan indirilir... Mezarın seviyesine getirilip öyle devam edilir.

Yine Mahir Hocamızın nakline göre mezar taşına yazılmak üzere şu dörtlüğü kaleme almıştı:

Eli boş gidilmez gidilen yere
Boş gelmedim ya Rab ben suç getirdim.
Dağlar çekemezken o ağır yükü,
İki kat sırtımla çok güç getirdim...


Merhum Tahir Olgun’dan bir nükte daha naklederek bu bahse son verelim:

Adları öğretmen olduğu halde mal edip kendilerine sadece diplomalı cahil diyebileceğimiz eğitimcilerin gittikçe çoğaldığını üzülerek görüyoruz. Az da olsa böyleleri eskiden de vardı. Tahir Olgun merhumun bir zamanlar görev yaptığı Kuleli Askeri Lisesi’nin edebiyat öğretmenlerinden Sadık adındaki yarı cahil de bunlardan biriydi. Edebiyat adına hatırlayabildiği tek nükte “kelp tahirdir” cümlesi olan bu adam ne zaman görse Tahir Olgun Bey’e takılır; olur olmaz yerde ve zamanda “Söyle bakayım Hoca kelp Tahir mi değil mi?” diye konuşmaktan kendini alamaz. Tabii son derece kibar ve efendi bir zat olan ve Mevlevi terbiyesi taşıyan Tahir Bey hiç cevap vermez veya hafif gülümsemelerle geçiştirir. Fakat adam arsızlığını ve kabalığını sürdürmeye kararlıdır. Her karşılaşmasında aynı soruyu sormaktan kendini alamaz. Nihayet bir gün Sadık Efendi bir dost meclisinde yine:

- Yahu! Şu kelbin Tahir olup olmadığını hâlâ anlayamadık deyince Tahirü-l Mevlevi artık dayanamaz; şu can alıcı cevabı verir:

- Azizim, kelbin Tahir olup olmadığı hala tartışılıyor ama “Sadık” olduğu kesin!

Allahın rahmeti o güzel insanların üzerine olsun…
[/b]

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mesnevi'nin Sırrına Eren Bir Aşık: Tahir-ül Mevlevi
MesajGönderilme zamanı: 10.01.09, 01:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
Cenab-ı Allah rahmetine garik eylesin..
Habib'i (sav.)in şefaatlarına mazhar eylesin..
Mevlana Hüdavendigar ile mahşur ve komşu eylesin..


Tahir'ul-Mevlevi (Olgun) Efendi (Rh.a)

güzel bir ademdir..
edeb sahibi ediblerdendir..
bir gönül ve irfan ehlidir..
o yalnızca (okuyucu) 'Mesnevihan' değil;
(gözcü)'Mevlanabin' olan bir Şarihtir de...

fakire göre müşarün-ileyh son Şarih ve son Mesnevihan'dır..
bu zatın Mesnevi-i Şerif şerhini iki defa satır satır hatmetmişim ve hala da döne döne okumaktayız elhamdülillah.. sıralı olarak okuyordum.. bir gün o şerhi okurken Mevlana-Efendi Hz. gözüktü......

bu zat Mevlevi erkanı üzre 1001 günlük çilesini itmam eylemiştir..
ilmi (ve manevi) cihetten icazet (ve selahiyet) sahibidir..
bu 'Manevi' yola hizmeti geçenlerdendir..
ilmi irfanı ameli ve himmeti ile tarikatta paye sahibidir..
hırka cübbe ve destar-ı şerifi hak edenlerdendir..

'Çilehane Mektubları' çok hoştur okunmasını tavsiye ederim..
İstiklal mahkemesi.. (?) tarafından tutuklanıp hapse sokulmuştur..
Tahir Efendi (rh.a) bir bahtiyardır; Mevlana Ali Haydar Baba (ks.) ile aynı koğuşta yatıp çile çekmiştir.. devrin meşayıhını tanır meşayıh da onu tanırdı.. ve belki cümle kamillerin himmet ve duasını da almıştır...

onun zamanında (ve şehrinde) yaşayıp da 'şerh-i Mesnevi-i şrf.' derslerine gitmeyenlere hayflar olsun..! yazıklar olsun...!

büyük konuşmuyorum! şu ilim ve irfan ehli zatın devrinde yaşasa idim var ya onu gölge gibi takip ederdim.. o yukarıda ki resim var ya.. o kütübhaneyi ve önünde yer alan şu 'Olgun' zatın suretini gördüğüm zaman Şehid Allame Bayram Efendi Hocamı (Rh.a) hatırladım..... :cry:

Cenab-ı Allah cümle ehl-i irfanın ilim ve şefaatlarına bizleri mazhar eyleye.....


En son Heyeman tarafından 10.01.09, 03:14 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mesnevi'nin Sırrına Eren Bir Aşık: Tahir-ül Mevlevi
MesajGönderilme zamanı: 10.01.09, 02:26 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
Hadis-i Şerif'de geldi: " Alimin ölümü alemin ölümü gibidir..!"

"hani alem ölmemiş yaşıyoruz işte..(!)" diyen kimseler akıldan noksan ve kalbsiz makule canlılardır (?).. alemde bir alim eksildi; bir maneviyat güneşi daha uful etti.. bir aşk ayı daha küsufa uğradı demektir.. bu küsuf ve uful ise kıyamet-i kübra'nın ayak sesleridir.....!!

imdi, şunu iyi bil ki Mağz-ı KuR'an (Mesnevi-i Şerif) okunmayan haneler (ve vakitler) harab ve heba olmuştur..! Laleli ve Süleymaniye camilerinde Hz. Mevlevi (ve Mesnevi) Şerh edilmezse yarın (pek yakında) naomi watts ile clive owen gelip sinema filmi çeker..! Cenab-ı Celaleddin (ks.) layıkı vech ile tanıtılmazsa bugün (ve yarın) Mevlana adı kebab ve lahmacun ve şekere lakab edilmeye devam edilir...

Hz.Mevlana (ks.) o kadar zayıf bir zat idi ki.. o hazret aynaya baktığı zaman kemiklerini sayardı.. ama öyle coşkun ve ateşliydi ki sabahlara kadar sema' eyler cevelanı ile o kavvalleri ve goyendeleri bitab düşürürdü.. Konya'nın o en soğuk kış günlerinde buz gibi akar suyun altında durur bana mısın demezdi....

bugün Mevlana temsili yapılan resimler hazreti şişman semiz donuk ve durağan vaziyette gösteriyor.. heyhat! onu herkes kendi zannınca tahayyül eyledi.. halbuki olduğu hal bambaşka idi.. hiç kimse o hali görmedi.. hayal de etmedi.. merak ta etmedi.... [ekseri halk kendi zannınca tahmin etti..!]

insanlar o surete bakıp iştahlı iştahlı tıkınsın diye mi böyle çizmişler acaba..?!

Alim ölmez [bir dardan (oda) diğer dara (odaya) intikal eder ve onu canlar Sultanı kapıda karşılar..] ama alimin hatırasını ve heyet-i şerifini öldürmek isteyen cahiller vardır.. bu menfaatçı hasislere fırsat verilmemelidir.. ama bu iş vakıf-dernek açmakla da olmaz.. bin tane Mevlana vakfı bir tane Mevlana vakıfı aşık etmez...!


En son Heyeman tarafından 10.01.09, 03:21 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mesnevi'nin Sırrına Eren Bir Aşık: Tahir-ül Mevlevi
MesajGönderilme zamanı: 10.01.09, 03:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.12.08, 23:18
Mesajlar: 245
bugün şu alemde Hz.Mevlana'yı anlatıcı çoktur ama gösterici yoktur.. Mevlana'yı (bulmak içün) arayan Konya'da kubbe altını değil aşıkların ve ariflerin gönlü derununu ziyaret etmelidir.. zira sudur-i urefa kabr-i Mevlana oldu.. ve ayet-i K.de geldi: " Evlere kapularından girin..!" sen o kapuyu bul; istersen gireme..! kal o kaldığın yerde.. bari eşiğinde inle havla dur...

hane-i ilmin (ve ma'rifetin) babları (ve babaları) vardır.. işte Tahiru'l-Mevlevi.. işte Ömer Ferid Kam.. işte Yaman-Yanar Dede.. işte Avni Konuk.. işte Ali Behçet.. ve işte Bayram Ali.. bu zatlar aynı zamanda yürüyen merkaddir; yani merkad-i Mevlana....

Mevlana-i Rumi üzerine bin tane ihtifal ve konferans dinlesem beni kesmez.. arkadaş! ben 'i ve sen 'i ancak AŞK keser...

Şehid Bayram Ali hocamın (rh.a) dersine yetiştiğim zaman oh be dünya varmış demezdim belki oh be ahiret varmışa gelirdim.. Sem'iyyatı kulaktan dolma dinlemek başkadır; göz önünde hazır hissetmek başkadır.. mesail-i gayr-ı mahsusat'ı hissettir-e-bilenlere SELAM olsun...!


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Mesnevi'nin Sırrına Eren Bir Aşık: Tahir-ül Mevlevi
MesajGönderilme zamanı: 14.01.09, 10:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 926
Heyeman yazdı:


'Çilehane Mektubları' çok hoştur okunmasını tavsiye ederim..
İstiklal mahkemesi.. (?) tarafından tutuklanıp hapse sokulmuştur..
Tahir Efendi (rh.a) bir bahtiyardır; Mevlana Ali Haydar Baba (ks.) ile aynı koğuşta yatıp çile çekmiştir.. devrin meşayıhını tanır meşayıh da onu tanırdı.. ve belki cümle kamillerin himmet ve duasını da almıştır...

onun zamanında (ve şehrinde) yaşayıp da 'şerh-i Mesnevi-i şrf.' derslerine gitmeyenlere hayflar olsun..! yazıklar olsun...!

büyük konuşmuyorum! şu ilim ve irfan ehli zatın devrinde yaşasa idim var ya onu gölge gibi takip ederdim.. o yukarıda ki resim var ya.. o kütübhaneyi ve önünde yer alan şu 'Olgun' zatın suretini gördüğüm zaman Şehid Allame Bayram Efendi Hocamı (Rh.a) hatırladım..... :cry:

Cenab-ı Allah cümle ehl-i irfanın ilim ve şefaatlarına bizleri mazhar eyleye.....


Şu forumda "mecburi olarak okunacak kitap okuması" yaptırılacak olsa okunacak ilk on kitaptan birisi de Tahir-ül Mevlevi aziz'in -Q- "Çilehane Mektubları" olmalı idi.

( heyeman kardaş: O kitaptaki vakıalardan Osmanlı'nın ahir demlerinde Beşiktaş Mevlevihanesi'nde şahid olunan sahne çok ibretamizdir...

Bazı "celali tecelliyat" durup dururken olmadı ya HUUU......)


* Tahirü'l Mevlevî, Çilehane Mektubları, Akçağ Yayınları

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 5 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye