Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 26 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur ve Tarikat / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 05.01.10, 23:05 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
talib yazdı:
Hazret, Es'ad Erbili Efendi hz.lerinin elinde Kadiri'den sülukunu tamamlamıştır. Başka işlerini bilmeyiz. Kutbul Arifin olan Es'ad Efendi, Saidi Nursi merhumun görevini ifade etmişler idi; gençlere hizmet ile vazifelidir..

Hazretin tarikat terbiyesi görmeden ki hallerinde bir meczupluk vardır. Başının üstüne, herkese cevap verilir fakat sual edilmez diye yazı asması gibi..

Ricalin tarikat terbiyesi görmemiş olanı ile göreni arasındaki fark budur. Onlar daha serbest olurlar ve halleri ehli tarik gibi ince olmayabilir.

Hızır aleyhisselamın yardımcılarından Hayrettin Amca var imiş. Siz ne yapacaksınız bu tarikatı ne diye uğraşırsınız filan dermiş.

Nurcuların işleri bizleri çok alakadar etmez ama ehli tarike çok ilişiyorlar. Kaçı manevi meclislerde bulunur merak konusu.

Hazret yaşadığı dönemde yalnız değildi. Yani onun manevi makamını zamanın sahibi, kutbul aktabı ve o zamanın ve şimdinin efradı olan zat bilememişte, risale okur yazarı olmaktan başka bir özelliği olmayan bu gibi abiler bilmiş!


mübarek kardeşim,
bırakın insanlar sizin de hakkınızda, gittiğiniz yolun da hakkında ne söylerlerse söylesinler, bırakın siz onları yola devam deyin.
yani Sait Nursi'nin yazmış olduğu on cilten fazla eserdeki "zaman tarikat devri değil, hakikat devridir" cümlesine mi takıldık, bağışlayın. diğer eserlerinde hiç mi sizler ve bizler ve diğer insanlar için hakikat ve güzel sözler ve yorumlar yok!

ehli tarik'i kötüleyen bir söz yok, tarikatı kötüleyen bir söz yok! ama forumun her yerinde risale-i nur'lara karşı, belki de bu cümleden dolayıdır, bir saldırı var, bir yadsıma var, bir bend çekme eylemi var...

bunu derviş kendine yakıştırır mı bilemem, orasını ama anladım ki, ben bu forumdan tez zamanda uzaklaşayım...

Allah'a emanet olun mübarek kardeşlerim...
vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur ve Tarikat / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 05.01.10, 23:27 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 24.12.08, 14:54
Mesajlar: 409
tanhu yazdı:
mübarek kardeşim,
bırakın insanlar sizin de hakkınızda, gittiğiniz yolun da hakkında ne söylerlerse söylesinler, bırakın siz onları yola devam deyin.
yani Sait Nursi'nin yazmış olduğu on cilten fazla eserdeki "zaman tarikat devri değil, hakikat devridir" cümlesine mi takıldık, bağışlayın. diğer eserlerinde hiç mi sizler ve bizler ve diğer insanlar için hakikat ve güzel sözler ve yorumlar yok!

ehli tarik'i kötüleyen bir söz yok, tarikatı kötüleyen bir söz yok! ama forumun her yerinde risale-i nur'lara karşı, belki de bu cümleden dolayıdır, bir saldırı var, bir yadsıma var, bir bend çekme eylemi var...

bunu derviş kendine yakıştırır mı bilemem, orasını ama anladım ki, ben bu forumdan tez zamanda uzaklaşayım...

Allah'a emanet olun mübarek kardeşlerim...
vesselam...


Muhterem,

Bizim diyebileceğimiz bir yol olsa, değil hazretin sizin de sözünüz başımız gözümüz üstüne der, kabul ederdik.

Yol büyüklerin yoludur. En nihayetinde Peygamber Efendimiz'in yoludur. Mürşide kamile icazet veren, Hızır aleyhisselam'ın yardımcılarından Ladikli Ahmet Ağa'nın da şahitliği ile Peygamber Efendimiz'dir. O, icazet ve izin vermiş, tarikat yoluna teşvik etmiş iken, bugün için zaman tarikat zamanı değildir diyen ya da yetersiz görenlerin sözleri kimlere kadar uzanıyor iyi bilsinler.

Risalei Nur'lar için burada kötüdür diyen yoktur. Fakat oradaki bazı sözler, abiler denilen kişiler tarafından tarikata karşı özellikle kullanılmaktadır. İtiraz bunlaradır.

Kalpler Allah Teala'nın elindedir. Uzaklaşmak ya da yakınlaşmak sizin bileceğiniz iştir. Söylenenlerin anlaşılması temennisiyle..


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur ve Tarikat / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 06.01.10, 09:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
tanhu yazdı:

mübarek kardeşim,
bırakın insanlar sizin de hakkınızda, gittiğiniz yolun da hakkında ne söylerlerse söylesinler, bırakın siz onları yola devam deyin.
yani Sait Nursi'nin yazmış olduğu on cilten fazla eserdeki "zaman tarikat devri değil, hakikat devridir" cümlesine mi takıldık, bağışlayın. diğer eserlerinde hiç mi sizler ve bizler ve diğer insanlar için hakikat ve güzel sözler ve yorumlar yok!

ehli tarik'i kötüleyen bir söz yok, tarikatı kötüleyen bir söz yok! ama forumun her yerinde risale-i nur'lara karşı, belki de bu cümleden dolayıdır, bir saldırı var, bir yadsıma var, bir bend çekme eylemi var...

bunu derviş kendine yakıştırır mı bilemem, orasını ama anladım ki, ben bu forumdan tez zamanda uzaklaşayım...

Allah'a emanet olun mübarek kardeşlerim...
vesselam...


Aziz kardaş;

Bu forumun kuruluşunda rol oynayan gelişmelerden habersiz olduğunuz için bazı konular üzerinde neden fazlaca durulduğunu anlayamamanız tabiidir.

Bunun için silsilesine bağlı olduğumuz Şeyh Şerafeddin Dağıstanî Hz. ve bütün Türkiye müslümanları üzerinde(Necip Fazıl vasıtası ile) etkili olmuş olan Seyyid Abdulhakîm Arvasî Hz. ile Said-i Nursi arasında vukua gelen ve bugün maaalesef bazı Risaleci taifesinin tasavvuf ve tarikatların tamamına "saldırı vesilesi" yaptığı konuları anlamak gerekiyor. Son olarak 8 Kasım 2007 tarihli "Risale Okuma Devri Geçti" açıklaması sonrası 90 yaşlarındaki Şeyh M. Nazım el-Kıbrısî el-Hakkani en-Nakşıbendi Hz.ne vaki olan "gayrı edebâne" saldırıları da esefle kaydedip geçelim.

Son olarak Cübbeli Ahmed Hoca'nın Risale-i Nur hakkındaki "küçük bir işaret"i sonrası açılan cephe de forum üyelerini taraf olma konusunda harekete geçirmiştir.

Risalehaber.com; risaleforum.com siteleri başta olmak Risaleci taifesinin devam ettiği adreslere bakarsanız adeta sistematik olarak tasavvuf ve tarikat konularında bir "yol kesicilik faaaliyeti"nin icra edilmekte oluşu (bütün müminleri olduğu gibi) tabii olarak bu forumun (birçoğu değişik mürşidler eli ile tasavvufa intisablı) üyelerini de rencide etmektedir.

Durumu idrakinize havale eder; cümleyi Allah'a emanet eyleriz. Allah Yâr olsun hem size hem de bizlere...

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risale-i Nur ve Tarikat / Mehmet Ali KAYA
MesajGönderilme zamanı: 02.03.10, 12:23 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 238
[b]Risale-i Nurda Tarikat (1-2)

Veysel TÜRK

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7559

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7664


En son ankebut tarafından 05.04.10, 08:56 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 17.03.10, 12:36 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.01.10, 21:01
Mesajlar: 480
tanhu yazdı:

söz dolanıyor, Üstad'a gelip duruyor.

1. bi kere Üstad (Said-i Nursi), zaten söylemiş, "şeyh değilim, mürid değilim" diye, "risalei nur'un ben de bir talebesiyim" diye.

şimdi, niye sürekli Üstad'ın durumunu tarikat dairesinde değerlendirip duruyorsunuz,
tabiki o zaman bir sonuca ulaşamayacaksınız, ulaşamamışsınız da!

2. yani, şu zamanda belki kaç tane tarikat var ve sizler tüm tarikatlar namına konuşursunuz; cennete gitmenin ve hakikate ulaşmanın yegane yolu tarikat dairesiymişçesine ısrarlısınız , anlayamıyorum.
Allah'a giden pek çok tariklerden biri de bilinen ve kesin olan tarikat berzahıdır, amma yegane olanı değildir.

3. söze değil, pratiğe bakmak lazım, seyrü sülük için gerekli riyazet, uzlet, terk-i dünya'yı bugünkü tarikat dairesinde tamamiyle yapmak mümkün müdür ki, hala ısrarla seyrü sülük olmadan bu işler olmaz dersiniz ve sözü yine Üstad'a çevirirsiniz.

Üstadın (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.) tarikatların faydaları hakkında zaten gerekli bilgileri de vermiş amma zaman bu faydaları sağlar mı, işte herşey orda başlıyor.

ör: eski dervişler hiç bir bineğe binmemişken, bugün bir araca binmek, şirket sahibi olmak, araç sahiplenmek seyrü sülük yolunda nasıl açıklanabilir?* Açıklanamaz tabi...

Üstad da demiş ki, (uzun lafın kısası) "Risale i Nurlar hakikate ulaşmak için gayet kısa bir yoldur!"

ben bunu kabul etmişim, benim dünya ve uhrevi hayata bakışımı değiştirmiş, sağlamlaştırmıştır.
benim gibi de milyon kadar insan vardır.

sizler uzun yolu tercih edebilirsiniz, kimse bişey demiyor,
ama ille de en doğru yol benim yolum diğerleri yanlış yolda, ben biliyorum diyerek de hodgâmlık etmeye lüzüm yoktur kanaatimce.


vesselam...


Tanhu kardaş ;

Konu senin sebebiyet verdiğin veya sana muarız olarak konuşulan bir çekişme değildir.

Gecenlerde GOOGLE'da "zaman tarikat zamanı değil" diye bir aratma yaptırdım...
(Dilersen kendin de yapabilirsin)

bu "garîb ibare"yi içeren 1500'den fazla link çıktı. (Ona göre kıyas et; kaç milyon ağızda sakız edilmiştir bu laf-ı güzaf !...)

Konunun vehamemetini görmeğe ve göstermeğe kafi değil mi?


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 17.03.10, 13:18 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
Said-i Nursi'nin (rh.a) velayeti üzerine...

Bismillahi Teala.. hz.İmam-ı Rabbani (ks.) Mektubat'ın bir yerinde mücerred ilim yoluyla nefs-i mutmainneye (velayete) erişmenin cevazına (mümkün oluşuna) değiniyordu.. hatta bir zatın ismini de orada misal olarak aktarır..

şimdi soru: acaba Said efendi'nin (rh.a) velayet durumu bu tarza girer mi?.. fakire göre o baba girmez.. çünki ilim yoluyla gelen velayet mükemmel surette mütabaatın neticesidir -ki onda Rüsuh ma'nası derkar olur..

hz.İmam'ın (ks.) 367. mektub 4. derecede beyan ettiği gibi: " bu ma'na bugün için (yani: 400 yıl öncesinde) cidden çok zordur.." imam Fa'ruki hazretlerinin (ks.) "cidden çok zor" dediği "bu ma'na" velayet ve seyr-i süluk yolundan hariç sırf mütabaata dayanan nisbettir.. çünki ilim yoluyla n.mutmainneyi derkar etmek ancak mütabaatın mükemmel olmasına bağlıdır.. bu da ancak rasihun ulemanın kârı..

peki rasih alimlerin vasfı nedir oraya gelelim: mezkur Mektub'da şöyle geçer: "kişi bid'at-ı seyyieye düşmek havfıyla bid'at-ı hasene'den dahi sakınmaz ise onun ruh nuru bu devletin rayihasını (kokusunu bile) alamaz.." ve diğer yerlerde de (ma'nen nakl) şu vasıflar sıralanır: "..rasihun ulema enbiya varislerinin kamilleridir.. bu zatlar kemalat-ı velayet derecelerini kat' ettikten sonra "aslı" enbiyaya aid olan irşad/davet makamına ulaşmışlardır.. kemalat-ı nübüvvet nuru ile nişanlı ve müteşabihat (ve mukattaatın) tevilinde de hazlar sırlar ve rumuzlarla dolu zatlardır bunlar.."

bunları aktarmakla anlatmak istediğim şey şudur: ferdî surette (sırf ilim ve mütabaat yoluyla) rüsuha mazhar olmak, nefs-i mutmainneye (velayete) ermek "imkansıza yakın" derecede asirdir (çok çetin..) bu babda istisnalar kaideyi bozmaz.. ama molla said efendi (rh.a) o istisna kullardan biri de değildir.. zira eylem ve söylemleri râsihun tavrından uzaktır bunun tafsilatı uzun gider -bilen bilir zaten- oralara girmiyorum..

şimdi o Rüsuh ma'nasının azameti bir de şunu dikte ediyor: eğer söz konusu istisna 400 yıl öncesinde "cidden çok zor" ise bugün için "imkansız" derecesinde olması bi tarikıl evladır.. şimdi buna mukabil Tarikatta ki duruma gelelim: tarikatta "büyük zatlarla" muamelenin ve maiyyetin bereketi o kadar azimdir ki o ma'na bütün zorlukları (hatta imkansız görülen merhaleleri) kısa zamanda tayy ettirebilir.. intisab biat ve inabede olan manevi torpil (şerbet) hiç bir ma'nada mevcud değildir..

***

437. mektub'da hz.İmam (ks.) tarikatı ağleb ve ekser itibarıyla esas tutuyor -yani- (anlatılan şart: tarikatın umum için geçerli olan yol olduğu..) nitekim mektub'un ahirinde " bu yolda şeyh zaruriyattan sayılır onun (şeyhin) talimi dahi mühimlerin ehemmi (önemlilerin en önemlisidir..)" der..

ihtimal ki bediüzzaman'ın gitmek isteyip de gidemediği o yol (yani: şeyh tevassutuna hacet bırakmayan yol) mahza cezbe yoluydu (diyelim).. görüşümüz değişmez -zira- aşk ve mahabbet kuşatmasıyla, sırf sekr bineği ile revan olunan bu yol dahi (hz.Maşuk-i Tusi gibi) ekallel-kalile nasib olan nadirattandır.. üstad (rh.a) eğer bu yoldan güzer edip o manevi dağın zirvesine tırmananlardan olsa idi aynı rahda güzeran edenlere berzahî yakıştırması yapmazdı... nitekim (daha önce) o konu hakkında bir şeyler yazmıştım şurdan buyrun:

http://www.kudsharemi.com/makaleler/105 ... oldur.html

***

baş tarafda da söylediğim gibi bediüzzaman'ın (rh.a) 367. mektub 4.derecede beyan olunan Rüsuhî manasına da dahil olması mümkün değildir.. (mesela daha önce de ifade etmiştik) ne sebeb ve ne hikmetle olursa olsun bir tek sakal traşı bile o devletin rayihasından (kokusunu bile almaktan) kişiyi mahrum bırakır.. nerde kaldı ki rasihun devletlülerden olacaksın?.. zahir tamam olmadı batına ıttıla nasıl ve nereden hasıl olacak?.. (bunlar hep hz.İmam-ı rabbani tahkikatıdır..) bizler aciz "sunucularız" başka bi şey değil..

diyelim ki üstad (rh.a) tarikat ve mürşid ve velayet makamları hakkında o sözlerin hiç birini risaleye almadı.. şu halde dahi: bizim onun velayeti hususunda ki görüşümüz yine değişmezdi.. zira bu konunun gaybi (gizli) olmaklığı yoktur.. eylemler ve söylemler her şeyi açık ve seçik ortaya dökmektedir zaten.. biz haşa gayb hakkında tahmini mütalaa yürütmüyoruz.. notu ben (günahkar) vermem hz.İmam (mutahhar) verir onun tarifi bana aid değildir: Mektubat'a (mecelle-i hakk vel-hakikata) aiddir..

***

hemen şunu da ifade edelim -ki: [üstad'ı (rh.a) sevmediğimizi tanımadığımızı zannetmesinler] biz müşarünileyhin gönül ehli ve ilham sahibi bir zat olduğunu bilmez/görmez değiliz.. anlatmak istediğimiz şey: onun, büyüklerin (Rüsuhi zatların) devleti ile ne ortaklığının ne de yakınlığının bulunmadığını belirtmektir..

fakirin bu hususda ki sözleri ilmel-yakin ve aynel-yakin ve hakkal-yakin'den rivayettir.. ki onun tafsilli "aşikaresi" Rabbani mektublara dayanıyor.. sözlerimin bir de "gizlisi" vardır ki o burada denilmez.. tanhu kardeş diyor ya "niye bu kadar eminsin?" diye.. emin olan haber sahiblerine itimadım (ve ifşa edilmemeye dair sözüm) vardır o yüzden eminim: dahasını sorma!...

***

şimdi, bu babı Ebu Saidi'l-Harraz hz.nin (ks.) vecizesiyle biraz daha açalım o mübarek zat şöyle diyor: "Halas olmadıkça nailiyet (ayıklık) olmaz nailiyet (ayıklık) olmadıkça da halas olmaz.. bunların hangisinin daha önce geldiğini bilemedim.." imam-ı Rabbani hz.ne (ks.) göre: "..Zılla (vehim kuşatmalı gölgesel mearife) nailiyet halasdan öncedir: Zati/aslî (hayal ve vehimden ma'sun hakiki) muamele ise gerçek halasdan sonradır.." gerçek halas ise: Sünnet-i seniyyeye mütabaatın ve bid'atlardan (ve şaibelerden) ictinab etmenin hakikatine (aslına) erişmekle ele geçiyor.. ve gerçek nailiyet de (ayıklık da) ancak o ma'nanın üzerine bina oluyor.. fefhem cidden !..

said efendi'nin (rh.a) velayet makamları hakkında yürüttüğü mütalaa galattır.. halttır.. hatalıdır.. onun tahayyül ettiği şey mübtedi (henüz yolun başında olan) bir salikin kendisini (keşf-i hayal ve galebe-i hal saikasıyla) şeyhinin ve pirlerin üzerinde görmesine benzer.. üstad bediüzzaman (rh.a) Muhammedi meşreb üzere seyr-i sülukunu sırasıyla ikmal etmiş, makam-ı tekmili görmüş, irşad mansıbı ve davet devleti ile ittisaf etmiş bir Mürşid değildir ki böyle olan zatların güzeran eyledikleri menazır ve makamat hakkında söz sahibi olabilsin....?!

***

said efendi (rh.a) fetha kadir olmamış (cezbe ve süluku hatm etmemiştir ki) neticesi (hali ve eseri) hakkında ne diyelim?.. mesela Tarikat hakkında (istisna bile gözetmeden) topyekün "Berzah" hükmü veriyor.. (bunu düşünebilen bir zata hakiki veli rasih alim demek Kıyamet alametlerindendir!..) eğer bir şeyh-i ekmel ile tevassut (sohbet ve muamele) berzaha düşmekdiyse ve bundan daha özel (karib ve kavi) bir yol var idiyse bu şeyi hz.imam-ı Rabbani niye görememiştir?..

hz.İmam (ks.) bir çok yerde şeyhinin tevassutu ile fahirlenir; o yolla (tevassut bereketi ile) mazhar olduğu özel makamları ve görülmemiş terakkileri anlatır durur.. hatta bir yerde şöyle geçer: " ..öyle sanıyorum ki en üstün bir kabiliyet bile bunu (yani: tevassut yoluyla müntehi olduğu makamı) geçemez.." halbuki bunları söyleyen zatın mutlak mürşidi hz.Allah'dır.. demek ki ancak tevassutun yüzü suyu hürmetine Subhan Hakk'ın özel muamelelerine mazhar olma durumu vardır... ilk mektublarda buna da değinir..

***

molla said efendi'nin (rh.a) süluksuz cezbe (ile ferdiyet) yoluna girdiğini var saysak bile o yoldan da hatme erdiği fetih gördüğü söylenemez.. çünki muasırı olan zatlar arasında onun o makamı ihraz ettiğinin bir tane şahidi ve musaddıkı yoktur.. (bu arada Abdulhakim-i Arvâsi-i Nakşî hz.ni açıkca kızdırmış olması da unutulmasın..) 2.si mütabaatta nakısdır.. (malum) sünnete ittiba eksik olduğu zaman zılldan (vehim kuşatmasından.. gölgeler berzahından) öteye gidemezsiniz... böyle olan zatlara kalb ehli derler.. vaktin oğlu derler.. hal sahibi derler.. (bir vakit bulup diğer vakit kaybeden.. hatta öyle hayal ve tevehhüm eden)...

buna rağmen üstad (rh.a) kendi revişini velayet-i Kübra'ya nisbet ediyor.. keza şakirtlerini cadde-i kübraya revan olmuş Ashabâsa kahramanlar olarak takdim ediyor fil-mesel gavs-ı azam şah-ı geylani gelse tarafına bakmayacaklar fesubhanallah ya-Rabbi !..

bunlar eğer fikir ve nazar değil de keşifdense birer keşf-i hayalî'dir.. ve durmadan boyuna risale, nur, risale, nur, risale, nur diye.. bu yolu (okuma işini) hararetle tervic etmek tarikatı inkar ve cerh u ta'dil değilse en hafif tabiriyle kendini takdim ve tafdildir.. güya tarikatı reddetmiyoruz ama düşük ve tehtâni olarak isbat ediyoruz (!)... arkadaş hakiki (vuslata ermiş) bir veli şu mütalaaları yürütmezdir.. daha evvel velayet-i Kübra'ya müntehi olan hiç bir Rasih veli şeyhler ve tarikatlar hakkında böyle sözler etmemiştir...

ves'Selam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 20.03.10, 01:16 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
mübarek Kudsî hocam ve kardeşim,

niye lafın böyle dolambaçlıca söylersiniz, kısaca desenize!!

okuyarak hiç bir yere gelemezsiniz mi diyorsunuz??

ilk inen ayet-i kerime de oku diyor...

ben okuyup anlamadıktan sonra, kim bana ne anlatacak! 2 ordan, 3 burdan şunu yap, bunu yap demekle ben anlamam, öğrenemem arkadaş.
çünkü, bi kere şu zihnime neyi? neden, niçin? yaptığım - yapacağım fikri girmiş. bu cevabını almadan bi adım atmaz.

bu cevaplarımı ben risalei nurlarda bulabiliyorum!!

o zaman bırak da, tekrar ve yine risale-i nur'ları okuyayım. ben okurken, hangi dünyalara girdiğimi,
sanki elimi uzatsam dokunacağım hissine girdiğimi, okuduklarımı tasavvur ederken; evet bu da oldu!, aynen!, hakikaten böyleymiş vs.. dediğimi nerden bileceksin!

sizin derdiniz, hakikat yolunu kendi mesleğinize yâd edip, başkaları ile paylaşmamak mı,
yoksa, diğer kardeşlerinizin imansız gitmesinden endişe duyup da doğru yolu bulmalarını isteme gayreti mi??

yoksa, tarikat mesleğine ithafen anladığınız, ama aslında zamana ithafen söylenmiş o malum söz için koca bir külliyatı yadsımak mı?

ben anlamadım sizi, nerdeyse her topic konusunda bi kere Risalei Nur'lara ilişmeden yazı bitirmiyorsunuz....



Allah biliyor, söyleme niyetinde de değildim;
ben kendime bir mürşidi kamil arayışı ile bu forumlarda gezerken, 2. yada 3. gecemdeydi rüyamda bana Risalei Nur'ları okumaya devam et diye bişeyler söylendi. Sonra tekrar Risali Nur'ları elime aldım.

sonra gördüm ki, burdaki isnadlarınızın hepsi yersiz!!
İmamı Rabbaniden alıntı değil de yalan dediğiniz yerleri okuduğumda gördüm ki, sizin bu isnadlarınız da yersiz. bire bir cümleden alıntı yok haklısınız, ama sizin 14.mesele dediğiniz topic konusunda size ispat ettim, okuyunuz ordan lütfen. anlamları itibari ile doğru alıntılar... yani Üstad, elbette Mektubatı Rabbaniye'yi arapçasından okumuş ve gayet de iyi anlamış.

bu cedelden artık vazgeçiniz. bir yere gelemiyorsunuz ve bu yersiz ispatınızla da inanan bu insanlara zarar veriyorsunuz.

vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 20.03.10, 04:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
şarab-ı aşk-ı Hudavend ile mest ol ki dede,
bulasın sahv-i şühud; hanende mestûr Ka'be'de..

fizik kimya matematik elverir mi el-Vahid'e
gözün Cemal arar iki arada bir derede..

-Kudsî-


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 20.03.10, 09:52 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.12.08, 08:19
Mesajlar: 567
Nasreddin hocaya iki davalı gelir.Hoca,birini dinler,"haklısın"der.Diğerini dinler,onada "haklısın" der.Adamlar gidince hanımı;"hoca,bu nasıl iş ikisinede haklısın" dedin der.Hoca;"hatun sende haklısın" diye cevap verir.
Şimdi efendiler;her ikinizde haklısınız.
Tanhu efendi kardeş,Akıllı bir zatı muhterem olarak,aklına hitab eden ve gayet güzel misallerle imanı,islamı anlatan risalelerden müstefid olmuştur.
Muhterem kudsi kardeşimde,deli bir zatı muhterem olarak,"usludan yeğdir delimiz " demektedir.
Menlem yezuk lem yedri(tatmayan bilmez)kaidesince,bu deliliği anlatabilmekte mümkün görünmemektedir..

Muhterem tanhu kardeşim;
İlk emir "oku" elbette okuyacağız.
Nasıl ki siz bu "oku "emrine ittiba için risale okuyorsanız,
ehli tarik dahi;bu emre ittiba için,kitap okumakla birlikte,ondan daha ehemm buldukları,Rabbimizin,kalem efendilerle gönüllere nakşettiği zikrin yazdıklarını okuma gayretindedir.Öyle ki;Zikir bir gönle girdimi,Orayı temizler ve Kur'an hakikatlerini anlamaya hazırlar.Nasıl ki abdestsiz Kuran'a dokunamıyorsak,İç temizliği gerçekleşmedende Kur'an'ın manasına,hakikatlerine dokunamayız.ki kuran asıl gönülle okunur.
Said nursi efendi,bu seyri süluku gerçekleştirip ,erdiği hakikatleri kaleme almıştır tıpkı Yunus,Mevlana,ibni Arabi misali.Tasavvufta,başkalarının yazdığı o hakikatleri okumak ,zevkli bir meşgale olmakla birlikte,esas olan,o hallerle hallenebilmektir.Yani o hakikatlerin kendi gönül aynasından okunmasıdır.En basitinden,"kul hü vallahu ehad" hakikatini tüm müslümanlar okur, bilir.Bunun hakikat olduğu inkar edilemez.Tasavvuf; bunu gönülle okumayı öğretir insana.Ve akılla okumakla gönülle okumak arasındaki fark küçük dilini yutturacak karar büyüktür.Bir ayet böyle olursa,gerisini teemül edin.

Bu konuda,Hz. Mevlananın çinli ressamlarla türk ressamların yarışmalarını konu ettiği hikayesi oldukça manidardır.
.....


Cüneydi Bağdadi hz. birgün bakar ki halk bir tarafa koşturup gidiyor."hayrola" der.Derler ki;"Falanca yere bir alim gelmiş Allahın varlığını binbir delille açıklıyormuş,onu dinlemeye gidiyoruz .Sen de gel"
Cüneyd ks."benim şüphem yok ki delil arayayım" der.
Şimdi,inanmayana,Şüphesi olanlaraAkıllara hitab ederek , deliller sunmak büyük bir hizmettir.
"ey iman edenler,iman edin.."emrince,Gönüllere hitab ederek şüphenin kırıntısı kalmayıp,emin olmak,tahkiki iman, cemalullahın ayan olması ve mutmain bir gönül kazanılmasıda,tasavvufun konusudur.Bu bağlamda,Kelam ile tasavvuf ilimlerinin kıyası gibi,mürşidlerle,alimlerin kıyas edilmeside akılla gönlün kıyasına benzer ki,uygun değildir.Her biri kendi vazifesini icra eder.Her ikiside gereklidir.

Gönül ayinesin sofi,
Edegör kalbini safi
Açılır sana bir kapı,
Ayan olur cemalullah.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Risalecilere Göre: Risale-i Nur ve Tarikat
MesajGönderilme zamanı: 05.04.10, 08:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 20.01.09, 10:20
Mesajlar: 238
Risale-i Nurda Tarikat -1

Veysel TÜRK
veyselturkey@hotmail.com


17 Şubat 2010

Ehl-i tarik olan kardeşlerden bazıları ve belki çoğunluğu, İslami yaşayışta tarikata girmenin farz mesabesinde olduğundan bahisle, bir tarikata intisab etmenin zorunluk derecesinde gerekliliğinden söz ediyorlar. Önceden olduğu gibi şimdilerde de bir kısım sofi meşreb kardeşler, Üstad hazretlerinin de bu kanaatte olduğunu ve eseri olan Risale-i Nurda bu meseleye temas eden beyanlarının olduğunu zikrediyorlar.
Bu nedenle de şakirtlerin neden bir tarikata intisab etmedikleri mevzusu ilgili zümre tarafından zaman zaman eleştirilmektedir.

Tarikata intisab Etmeden İslamiyet Yaşanılamaz mı ?

Tarikatın hakkaniyetine dair Kur'an-ı Kerimden ve hadis-i nebeviden sunulan deliller elbette ki başımızın tacıdır, velakin aynı delillerin tarikatın farziyetine dair sunulması çok geniş olan İslam dairesindeki kardeşliği zedeleyici bir durumdur.

Herşeyden önce şunun bilinmesinde fayda var ki, tarikat şeriat içinde bir yoldur. Şeriatın içinde bir dairedir. Tarikattan düşen şeriate düşer. Fakat şeriattan düşen sukut eder. Bu anlamda tarikat İslamın özel bir yorumudur. Sadece özel değil güzel de bir yorumudur. Fakat tarikatlar şeriatın yani İslamın tek yorumu denilirse sorun burada başlar. Çünkü, farzları eda eden kebairden de kendini sakınan bir mü'minin bu davranışı eğer kurtuluşu için yeterli görülmezse, tarikatta olmayan nice Müslümanın farz ve haram konusundaki bu duyarlılığı heba olmuş olur. Bu durumda tarikatın İslamiyete metbu değil de İslamın tarikate tabi olduğu manası zahir olacağından bunun ne derece vahim bir durum olduğu açıkça anlaşılır.

Ez cümle, bütün hak tarikler İslamiyetin içinde birer daire olduğu gibi, Risale-i Nur mesleği dahi İslamiyet dairesinin içinde bir dairedir ve fakat tek daire değildir. Her ehl-i tarikin, kendi tarikini 'en güzel yol' olarak görmesi tabidir ancak 'sadece benim mesleğim haktır ve güzeldir' demesi yanlıştır.

"Sen, mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit; "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. Fakat "Yalnız hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur." ( Mektubat (265)

Şimdi gelelim nurlardan tarikatın farziyetine dair çıkarılan şu cümlenin analizine :

"Tarîkatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zât da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkilleşmiştir." ( Mektubat ( 445 )

Bu cümle Risale-i Nurda tarikatın faydalarının ve hatarlarının anlatıldığı "Telvihat-ı Tisa" adlı risaledeki bir bölümde geçmekte olup haddi zatında doğru bir önermedir. 'Mü'minin tarikatta hissesi olmaması' anlamındaki bu cümle, müminin İslamiyet hakikatlerinin derinliğini ve manalarını zamanın şartlarından dolayı gereği gibi yaşayamamasından ve tarikatın bu faydaları verebilmesinden dolayı söylenmiştir.

Tarikat bir vesile olmasından dolayı, tarikatın verdiği manaları verebilen başka bir ekol de mezkur cümlenin kapsamından hariç değildir. Yani tarikatın verdiği feyzleri ve faydaları ve hatta daha fazlasını veren bir sistem için de aynı söz söylenebilir. Çünkü tarikatler tasavvuftur. Tasavvuf ise İslamın hayata geçirilmesini mümkün kılan hükümleri vaz'etmiştir. Kaldı ki bu cümle tümüyle onların dediği manalara uygun dahi olsa cümlenin sonunda geçen

"..şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkilleşmiştir” kısmı, tarikattan hissesi olmayanların bu zındıkaya karşı mukavemetinin imkansızlığını değil müşkilleştiğini beyan etmektedir. Bir şeyin müşkil olması başka imkansız olması ise daha da başkadır.

Yazılı bir metin eğer bütünlüğü içerisinde mütaala olunmazsa o metnin içindeki bir cümleden hareketle konunun bütününe aykırı hükümler bulmak her zaman mümkündür. Bediüzzaman’ın risalelerinde belirttiği ve bazen de talebelerine ders verdiği manaları onun kastetmediği anlamlara yorumlamak sadece Bediüzzaman’ın başına gelen bir şey değildir.

İslam tarihinde Şiilerin ifratkar tutumları ve el-an imanın şartları arasında saydıkları imamet meselesi benzer bir görünüm arzediyor. Şöyle ki, Efendimizin (asm) beyanları arasında sarihan gözükmeyen imamet mevzuu Şiiler tarafından akaidi mevzu haline gelmesine mukabil diğer sahabi efendilerimizin bu kadar önemli ve akaidi bir mesele olarak zikredilen imamet mevzusundan bî haber olmaları şiilerin davalarını cerh etmektedir.

Çünkü, imanın şartları arasında olan bir farziyetin Efendimizin (a.s.m) beyanları arasında açıkça ve anlaşılır bir düzeyde zikredilmemesi bu meselenin farz olmadığına açık bir delil olarak gösterilebilir. Eğer farz bir mesele olsaydı Efendimiz (a.s.m) bu mevzuyu diğer imani meseleler gibi açıkça zikreder ve bu konudaki risalet görevine halel getirmezdi. O (a.s.m) Allah’tan aldığı vahyi insanlara eksiksiz tebliğ etmiştir. Bunun aksini iddia eden Şiiler bu konuda Efendimizin (a.s.m) bir kısım mü'minlere tebliğ görevini yaptığını ama diğer bir kısım mü'minlere ise imamet mevzuunda gerekli bilgileri vermediği hezeyanını savunduklarının farkında bile değildirler.

İslam tarihinde bu kadar önemli bir konunun bile speküle bir mevzuu olabilmesine nazaran Üstad hazretlerinin yazdığı beyanlarında onun murad etmediği manaları çıkarmak o kadar da şaşırtıcı olmasa gerektir.

Eğer Üstad hazretleri tarikatın farziyeti ile ilgili bizlere bilgi verecek olsaydı bunu ancak bir kaç kişinin anlayacağı bir biçimde değil, açık ve anlaşılır bir düzeyde beyan etmesi gerekirdi. Çünkü hizmetinde bulunan o kadar abiler bizlere tarikatın farziyeti ile ilgili herhangi bir bilgi aktarmamışlardır. Risale-i Nurlara vukufiyeti herkesin malumu olan zatlar dahi bu konuyu farz olarak algılamamışlardır.

Gelelim meselenin Risale-i Nur meşrebinde nasıl ele alındığına ve bununla ilgili Üstad hazretlerinin bir kısım beyanlarına...

http://www.risalehaber.com/author_artic ... hp?id=7559

***


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 26 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye