TûTî yazdı:
Ruhan efendi, eline gönlüne derdine sağlık; Mevla'm nurunu artırsın, sa'yini meşkur eylesin kardeşim.. hz.İmam-ı Sevrî "isnad (ve sened) mü'minin silahıdır.."der.. senedi malum olmayan bir da'vanın -zerre kadar- muhassala-i turuk olmak ihtimali yoktur.. geçenlerde hz.Mevlana'nın Mesnevi'sinden bir beyt nakl etmiştiniz ne diyordu orda (ma'nen) "bu alemde ferden ferda eren bile piran-ı kiram'ın tevassutu ile ermiştir.."
kaldı ki said efendi (rh.a) vuslata ermemiş -ancak- mükteseb (çalışarak kazanılan) şu ilim ve feyz nuru ile -bir zaman sonra- Mevla'dan bazı mertebe mevhibeye 'zaid ilham'a mazhar olmuştur fakat buna 'vuslat' demezler 'yolda' derler.. böyle olan zevat ilahi sıfat'ların ve esma'nın suretlerinin gölgeleri içinde hayran kalır, kendini oldum ve 'Asl'ı temaşadayım zanneder ve maruz kaldığı berzahda ne hayal ve z'um eylemişse etbaına da o yolu en büyük hakikat gösterir..
eğer bu zatta uruc/fena ve beka/nüzul gerçekleşmiş olsa idi Vallahi ve Billahi tarikat-ı aliyye (sultan yolu) hakkında öyle galat sözler söyleyemezdi.. ve eğer bu zat müceddid olsa idi (tavzif olunduğu tecdide yakin ve temkin kazandırmak içün) elbette tarikat-ı aliyyeye serfüru eder ve ancak hz.İmam-ı Rabbani efendimizin tahkiki vech ile kalem oynatırdı..
Allah aşkına düşünün bir kerre!.. Müceddid-i elf-i sani hazretlerinin (ks.) bizzat kendisinin revan olup nice makam ve mazhariyetlere erdiği ve taliblere de özellikle emr eylediği ve hayatı boyunca hassasiyetle üzerinde durduğu bir yola, nisbete, mertebeye v.suğra der mi bir müceddid!?..
risalecilere soruyorum: yahu siz said efendi'ye neyi tecdid ettiriyorsunuz!.. siz yalnızca müceddid-i Elf-i sani Aziz'e aid olan [Hatmul-Evliya hazretinden (sav.) hibe olunan] şu ulum ve tahkikat eğer zaman içinde unutulmuş veya tahrife maruz kalmışsa ancak onu tecdid (tamir takrir ve tamim) edersiniz..
Muhterem Hocam,
Zat-ı muhteremin muhiblerinde kesin ötesi kesin bir inanç var, diyorlar ki:
"Üstadımız, bahsettiğiniz seyirleri, vuslatı; bütün manevi makamları elde etmiştir. Vazifesini ve ilmini doğrudan Peygamber Efendimiz aleyhi salat u vesselam'dan (soru sormamak, bütün sorulara cevap vermek şartıyla) almıştır. Müceddittir, Müçtehiddir; kendi başına dinde yenilemeler yapar, yollar açabilir. İmam Rabbani Hz.lerinin bildirdiği gibi 1000 yıldan sonra Sahabe Mesleğini cari ve yaygın kılmaya ehil ve yetkilidir. Nitekim cemaatini zamanın Sahabeleri gibi etmiştir... Hatıralarında:
Siz bana söz verip yemin edin, bu halkanın içine girin. Beş vakit namazı kılıp günah-ı kebairden kaçının. Bana kanaat edin (sadakatinizi bozmayın ).. Ruz-i mahşerde sizi sırattan geçirmek benim boynumun borcu olsun.. (molla rasul’ün hatıralarından , "üstad sayfaları" sh. 287, erguvan yayınevi )
dahi demiştir.
Üstadımız, kısa ve kestirme bir TARİK bulduğunu kendisi açıklar ve biz de açıkladığı bu yoldan Risale okuyarak, yazarak, neşrederek, evradlar okuyarak gidiyoruz işte:
“
Kat'î (kesin) ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki,
imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek
ve tahkikî yapmanın
en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur'dadır.
Evet on beş sene yerine,
on beş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir (kısaltır),
iman-ı hakikîye (hakiki imana) îsal eder (ulaştırır)." Kastamonu Lahikası
(İmam Rabbani Hz. ve nice Evliyaullah hakiki imanın ve hakiki İslam'ın ancak Nefs-i Mutmainne makamında elde edilebileceğini ittifakla söylerler)
İ’lem Eyyühel-Aziz! Tevfik-i İlahî (Allah'ın yardım ve başarılı kılması) refiki (yol arkadaşı) olan adam, tarîkat berzahına (perde ve koridoruna) girmeden zâhirden hakikate geçebilir. Evet Kur'andan, hakikat-ı tarîkatı (tarikatın hakikatını) -tarîkatsız- feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza maksud-u bizzât olan (asıl istenilen) ilimlere ulûm-u âliyeyi (yüksek ilimleri) okumaksızın îsal edici (ulaştıran) bir yol buldum.
Seri-üs seyr olan (çok süratle giden) bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet (tehlikelerden emin) bir tarîkı (yolu) ihsan etmek, rahmet-i hâkimenin (Allah'ın rahmetinin) şânındandır.. (Onuncu Risale, Mesnevi-i Nuriye)
gibi.. "
Savunmaları bu minval üzeredir.
1- İmam Rabbani Hz.leri, Peygamberimizden 1000 yıl sonra ahir zamanda geleceği müjdelenen Mehdi As'ın cari ve yaygın kılacağını bildirir. Said Nursi Hz.lerinde Mehdi As'ın alametleri bulunmadığı gibi, kendisine Mehdi As'dır diyen muteber tek bir Sadık ve Salih yoktur. Aksine, Mehdi As. değildir diyen pekçok salihin kaynaklı olarak sözlerini nurcu bir forumda yayınlamıştım. (Sessizce sildiler ama olsun, yazı elimdedir, isteyen olur ise buradan da yayınlayabiliriz) Üstelik, İmam Hz.lerinin terviç edecek (cari ve yaygın) kılacak dedikleri "
Sıddıki Nisbet" yani Nakşibendiyye Tarikatıdır. Said Nursi Hz.leri Nakşi Tarikatını yaygınlaştırmış mıdır (bütün Tarikatlere geçerli kılmış mıdır)? El Cevap: Hayır.
2- Yeni ve kestirme, hatta Nakşi tarikinden de daha kısa bir yol bulduğunu söyleyen kimdir? Kendisi. Bu yolun çok kısa zamanda imanı tahkik edeceğini (yani nefsi mutmainne kılacağını) haber veren kimdir? Yine kendisi. Vefatına kadar icad ettiği yolda tasdik ve şehadet veren kimdir? Kendisi. Vefatından sonra, arkasından gidenler için tasdik ve şahidlik veren; yok.
Kısaca şöyle ifade edelim: Bir zatın ya da bir yolun kendi kendisi, kendine sened değildir. Olamaz da. Akla aykırı olduğu gibi, kendi kendine şahidlik eden İslam aleminde muteber tek bir Alim ve tek bir Veli olmamıştır. Adetullahtan değildir.
Yukarıda işaret ettik: İslam tarihinde böyle kendi kendine şahidlik eden zatlar olmuştur; kabul görmedikleri gibi reddedilmişlerdir de. Günümüzde de kendi kendine şahidlik eden kişiler vardır: Bunların kimi Mürşiddir, kimi nezirdir, kimi Mesihtir, kimi Mehdidir, kimi hatta Resüldür (sümme haşa). Allah'tan sohbet kitapları indiğini iddia edenleri dahi vardır. Peki bunlara, kendileri dışından Sadık ve Salih insanlar içinde şahidlik edenler ve tasdik edenler var mı? YOK.
Eğer Nursi merhum, çile çekti, mücadele etti, insanlara merhamet gösterdi diye onun kendine senedliğini kabul edeceksek peki diğerlerinin ne suçu vardır? Fehmen cidden!
Bu kadar nur talebesinin Nursi'den ve ağabeylerden başka bir sened aramaması ya da ihtiyaç hissetmemesi de hayra alamet değildir. İhtiyaç hissetseler zaten düğümleri çözülmeye başlayacak inşallah. Biz, zamanında çoğu kez tavsiye etmiştik:
Ehli Zikre danışınız emr-i şerifi vardır. İstişare sünnettir ve sünnet işleyen yanılmaz. Danışan dağlar aşmış. Nur talebeleri, eğer isnadın dinden olduğuna inanıyorlarsa; Risale deyimiyle "
Cumhur-i Ulemanın kabul etmediği görüş bid'attir ve reddedilmelidir" gerçekten bunu diyorlar ise; önyargısız ve samimi olarak Mürşid-i Kamillere ve cemaatleri dışından ilim sahiplerine danışmaları gerektir; danışsınlar. Fikr-i Sabit sahibi olmaktan da Allah'a sığınsınlar. İstişarelerine göre hareket etsinler. Zira her şeyin ortaya çıkacağı ve pişmanlığın fayda etmeyeceği gün mutlaka yakındır.
Ves'selam