Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Marx'ın Ruslar Ve Müslümanlar Hakkında Yazdıkları
MesajGönderilme zamanı: 20.05.11, 10:19 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 26.03.09, 17:58
Mesajlar: 123
MARKS'IN RUSLAR VE MÜSLÜMANLAR HAKKINDA YAZDIKLARINDAN SEÇMELER

Karl Marks'ın 19. yüzyılda Rus İmparatorluğu'nun güney ve doğuya doğru yayılması hakkındaki görüşleri

Paul B. Henze

Çeviri: Prof. Dr. Yuluğ Tekin Kurat


MARKS VE DOĞU SORUNU

19. yüzyılın ortalarında Rusya'nın Balkanlar ve Orta Doğu'ya yönelik emperyalist yayılışını eleştirenler arasında Karl Marks, konuyu çok İyi bilen yetenekli bir uzman olduğu kadar, görüşlerinden de hiç ödün vermeyen bir gazete muhabiri idi. Onun, bu konudaki haber ve eleştirilerine, bugünkü Sovyet yayınları içinde nadiren rastlanır. Onun görüşleri, konuya son derecede uyum sağladığı kadar, ilgilileri zor durumda bırakacak bir nitelik de taşıyordu, üstelik 18501i yıllarda Marks'ın bu görüşlerini ortaya koyan en büyük kaynak da, ünlü bir Amerikan gazetesi, adı ve sanı ile emektar New York Tribune idi. Bu gazete Marks'ı, "Londra'daki en güvenilir kaynağı" saydığı gibi, onun gönderdiği mektuplarla açtığı yeni sütunları yalnız doldurmakla kalmıyor, ayrıca Marks'ın yazdığı makaleleri, sanki o gazetenin yayın kurulunda imiş gibi, hiçbir sözcüğü çıkarmadan sık sık basıyordu.

Marks, sadece Rusların emperyalist eğilimlerini ve yöntemlerini sürekli olarak eleştirmekle kalmıyordu. O, gerek Avrupa hükümetlerini, gerekse bireysel olarak Avrupalı devlet adamlarını, Rusların planlan karşısında hoşgörülü veya aldırmaz bir tutuma girmelerinden dolayı da kınıyordu. Onun ABD hakkındaki değerlendirmeleri daima olumluydu. Marks'ın, Amerika'nın Avrupa sorunlarında yapıcı bir etkisi olacağı hakkındaki beklentileri —o sırada henüz erken ise de — aradan yüzyıl geçtikten sonra, diğer bir deyimle 20. yüzyıl ortalarında, Avrupa ve Orta Doğu'da oynamaya başlayacağı önemli rolü de sezinlemiş bulunduğunu göstermektedir. Marks'ın bundan 150 yıl önce yazdıklarının çoğunda göze çarpan bir tazelik ve bugünkü koşullara uyan bir yaklaşım anlayışı vardır.

Ben Orta Asya Tetkikleri Enstitüsü'nün 1983 Ocağında Oxford'da düzenlediği "Gerilla Savaşında Rus/Sovyet Deneyimleri" konferansı için hazırladığım "Kafkasya'da Ateş ve Kılıç - Kuzey Kafkas Dağlarında Yaşayanların 19. Yüzyıldaki Direnişleri" konulu bildirim dolayısıyla, araştırmama Marks'ın yazılarım taramakla başladım.(Bu yazı pek yakında Enstitü'nün dergisi olan Central Asian Survey'de yayınlanacaktır-yayınlanmıştır: Çevirmenin notu). Bu çalışmayı sürdürürken, 19. yüzyıldaki devlet adamlarını ve askerleri meşgul eden konuların, yaşadığımız dünyanın bu parçasında bizi ilgilendiren sorunlara olan benzerlikleri, beni durmadan hayretler içinde bırakmıştır, örneğin: Lehistan, Balkanlar, İstanbul ve Çanakkale Boğazlan, Basra Körfezi ve bunlara yönelen Rus tehdidi, Türkiye'nin ve İran'ın iç sorunları ve Rusya'nın bu ülkelerdeki baskısı ile yıkıcı faaliyeti karşısında tutarlı ve düzenli bir Batı politikasına ihtiyaç duyulması, işte bütün bu sorunlar Kırım Savaşı ile gündeme gelmiştir.

Kırım Savaşı 'nın çıkmasının aslında Kırım ile hiçbir ilgisi yoktur. Savaş Balkanlara sarkmak isteyen Ruslara karşı Osmanlıların direnmesi yüzünden patlak vermiştir. Avrupa devletlerinin sorunu erteleyici davranışlarından bıkan Osmanlı Padişahı, 1853 Ekiminde, Rusya'ya harb ilan etti. İngiltere ve Fransa ise, ancak 1854 Martında savaşa girerek, Osmanlı devletinin yanında yer aldılar. Savaş, ilk önce Balkanlar'da ve Osmanlı-Kafkas sınırında oldu; özellikle bu ikinci cephede Türkler, Ruslara karşı çok iyi çarpıştılar. Batılı ülkeler savaşa girince, Baltık Denizinde, Kola Yarımadasında hatta Kamçatka gibi uzak bir yörede, Rus birliklerine saldırılarda bulundular ve nihayet Kırım'ı taarruzun ana hedefi olarak seçtiler.

Böylece, o kadar büyük bir önem kazanmamasına rağmen savaş, Rus İmparatorluğuna karşı dünya çapında bir İngiliz-Fransız saldırısına dönüşerek, sonunda da Kırım'ın boyutlan içine sıkışmış oldu. Kırım'da Rusları yenebilmek için çok sayıda insan ve malzeme kullanılması gerekmişti. Alma ve Balaklava muharebeleri ile, Sivastopol kuşatması, 19. yüzyılın savaş tekniğinin örneklerini sergileyen bir şöhrete ulaştı. Kırım'daki çarpışmaların yarattığı şaşkınlık ve müttefiklerin karşılaştıkları lojistik problemler —salgın hastalıklar dahil— İngiliz kamu oyunun endişelerini arttırarak, muharebelerin daha fazla uzaması halinde boş yere kayıp verileceği izlenimini yarattı. 14 Eylül 1854'de yapılan çıkarmadan, Sivastopol'ün teslim alınmasına kadar (10 Eylül 1855) aradan nerede ise tam bir yıl geçmişti.

Kırım'daki cepheye verilen önem, Türklerin tek başına çarpıştıkları Kafkas harekât alanındaki başarılarının iyi değerlendirilememesine yol açtı. Kuzey Kafkaslardaki dağ halkının, bugün tıpkı Afganistan'da olduğu gibi, Rusların kendilerini bölüp boyundurukları altına almak çabasına karşı gösterdikleri inatçı direniş, destek görmediği için, Rusya'nın Iran ve Orta Asya'ya doğru yayılışını her zaman engelleyecek bir gücün yaratılması olanağı da yitirilmiş oldu.

Sivastopol alındıktan sonra, İngiltere bu fırsattan yararlanarak Rusları başka cephelerde ezmek yerine barış arayışı içine girdi. Osmanlıların Kafkaslar'da yoğun bir saldırıya geçmeleri planını İngiltere önce benimsememiş, daha sonra da kısmen desteklemişti. Bundan dolayı, 1855 yazı boyunca Rus saldırılarına karşı kendisini başarıyla koruyan Kars Kalesi de, İngilizlerin geç de olsa bu korunağı takviye etmek için gösterdikleri çabalara rağmen, Kasım ayının başında düştü.

Bu gelişme de, aradan çok geçmeden başlayan barış görüşmelerinde Rusların durumunu güçlendirmiş oldu. Marks, olayların bu şekilde gelişmesine yol açan kararlar nedeniyle, İngiltere'nin siyasal ve askeri liderlerinin stratejik kısırlığını suçlayan sert bir eleştirmen olarak ayrıntılı makaleler yazmıştır. Bu görüşleri "Doğu Sorunu" adlı yapıtındaki yazıların son bölümünü oluşturur.

Marks, bu durumda, tıpkı 19. yüzyılda Balkan milletlerinin Avrupa devletleri tarafından desteklendikleri biçimde, Kafkas halkına gerek yardım edilerek, gerekse bir dereceye kadar bağımsızlıktan da tanınarak, Rusya'nın Orta Doğu'nun kalbine girmekten alıkonacağına inanıyordu. O, Osmanlı İmparatorluğumu Rus İmparatorluğu'na kıyasla Avrupa'nın çıkarları için o kadar tehlikeli bulmuyor ve yapıcı reformlara daha yatkın olduğunu görüyordu. Marks'ın "Kars'ın Düşmesi" hakkında yazmış olduğu son dört paragraf, mükemmel ve olayları kavrayan bir yaklaşımın sonuçlarını oluşturur. Yeterince vakti olanların bu yapıtı taramalarını tavsiye ederim. Marks'ın tarih bilinci, bugünkü gazetecilerin birçoğundan daha güçlü idi. Onun bundan bir yüzyıl önce Rusya'nın sorunlarını anlayış biçimi, kendisini tanrı ilan etmiş Sovyet liderlerinden çok, bugünkü Batı görüşü ile uyum içindedir.

Ona göre Rusya, katı, otoriter, özgürlüğü sevmeyen ve kendisini büyümeye adamış bir imparatorluk olup, kendi çıkartan doğrultusunda, gerek açık, gerek entrikalı, uygun gelen her türlü yola sapmaya hazır bir varlıktır. Marks'ın, Rusya'nın kendisini düzelteceğine inancı yoktu; ayrıca Avrupalı devlet adamlarının Rusların emellerine karşı güçlü ve istikrarlı bir şekilde direnmek istemeyip gevşek davrandıklarını da görüyordu. Onun bu konudaki yazılarını 1890larda yayınlayan kızı, bu görüşleri şöyle sergiliyordu:

Ortada değişmeyen ve kalan tek bir şey vardır. O da Rus hükümetinin büyüme politikasıdır. Yöntemler değişmiş olabilir, politika ise aynıdır. Bugün artık Rusya'yı tam manasıyla hiç de temsil etmeyen Rus hükümeti, tıpkı 1850'lerde olduğu gibi, gelişmenin en büyük düşmanı ve tutuculuğun en büyük kalesidir. (Introduction to the Eastern Question, s. viii-ix).

1890'larda Eleanor Marks Aveling ve kocası Edward Aveling, Marks'ın Kırım Savaşı boyunca New York Tribune'da yazdığı yazıları toplayıp düzenleyerek yayınladılar. The Eastern Question. A Report of Letters 1863-56 Dealing with the Events of the Crimean War (Doğu Sorunu, 1853-56'daki Kırım Savaşı Olayları ile ilgili Mektuplar), Swan, Sonnenschein Co-Ltd, Londra.
Bu yapıt ABD'de Augustus JVI Kelley, Publishers, New York, New York 10 001 tarafından yeniden yayınlandı. Bu çalışmadaki bütün alıntılar yukarıdaki baskıdandır, ikinci parantezdeki rakamlar Kelley baskısındaki sayfa numaralarıdır.

***

MARKSIN RUSLAR VE MÜSLÜMANLAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

Konuya Giriş: Marks, Kurun Savaşı'na yol açan bunalım hakkında ayrıntılı raporlar vermiştir. Onun Osmanlı İmparatorluğu'na sempatisi vardı; bu ülkeyi Rusya'nın tehdid ve baskısı altında gördüğünden, Batı tarafından desteklenmesinin gereğine inanıyordu. Marks, öte yandan, büyük bir Balkan devleti olan Avusturya'yı da samimiyetsizlikle ve Osmanlı topraklarında gözü olmakla suçluyordu. Bunalım ağırlaşmaya başlayınca, bu kez o da İngiltere'nin Osmanlı'nın yardımına koşmakta çekimser kalmasından dolayı, gittikçe sabırsızlanmaya başladı.

Çanakkale ve İstanbul Boğazındaki geçitler o kadar dardır ki, birkaç tane iyi silahlandırılmış ve iyi inşa edilmiş kale, dünyanın bütün donanmalarına meydan okuyarak onların geçişlerini engeller. Hele Rusya böyle bir yöreyi eline geçirirse, bu müstahkem mevkileri kurmakta bir saat bile tereddüd etmeyecektir. Bu durumda Karadeniz, Rusya'nın kalbinde yer alan Ladoga gölünden de daha elverişli bir Rus gölü olacaktır. Trabzon bir Rus limanı. Tuna da bir Rus ırmağı haline gelecektir.
(12 Nisan 1853) (17)

1789'daki büyük hareket çok güçlü ve insafsız bir kişinin faaliyetine yol açıncaya kadar, Rusya fütuhat yapan bir ülke olup bu tutumunu yüz seneden beri sürdürmektedir... Eğer Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'-nu ele geçirecek olursa, gücü hemen hemen iki katı büyüyecek ve belki de Avrupa'dan çok daha güçlü bir duruma gelecektir... Osmanlı'nın bağımsızlığının korunması veya bu imparatorluğun dağılması durumunda en önemli konu, Rusların toprak kazanma planlarını aksatmaktır.
(12 Nisan 1853) (18-19)

Rusya'nın genişlemekten hoşlanmadığı görüşüne gelince, ben iddialarımı, Deli Petro'dan beri Rusya'nın ele geçirdiği toprakların ayrıntılı bir incelemesini yaparak sıralıyorum. Rus sınırları şöyle uzanmaktadır:
Berlin, Dresden ve Viyana'ya 700 mil kalmıştır
İstanbul'a 500 mil kalmıştır
Stockholm'e 670 mil kalmıştır
Tahran'a 1000 mil kalmıştır.
Rusya'nın İsveç'ten aldığı, bu krallığın elinde bırakılan topraklardan çok daha büyüktür. Lehistan'dan zaptettiği, nerede ise Avusturya İmparatorluğu'na eşit; Avrupa'daki Osmanlı topraklarından kopardığı da, Ren Eyaletini çıkaracak olursak, Prusya'dan büyük, Osmanlı Asyasında kazandığı ise bütün Almanya büyüklüğünde, İran'dan aldığı İngiltere'ye eşit, Altınordu'dan ele geçirdiği de Osmanlı Avrupası, Yunanistan, İtalya ve İspanya'nın toplamı kadardır. Şu halde Rusya'nın son 60 yıl içinde eline geçirdiği bu topraklar, bu aşamadan önce gerek boyutları, gerekse önemi açısından, Avrupa kıtasında sahip olduğu imparatorluğun mülküne eşittir.
(14 Haziran 1853) (34-35)

1815'denberi Avrupa'nın büyük devletlerini hiçbir şey statükonun bozulması kadar korkutamazdı. Zaten bu yüzden Rusya'nın doğudaki genişlemesine göz yumulmuş ve bunun karşılığında Avrupa konularında tarafsız kalarak bir de Rus müdahalesi ile uğraşmak gibi bir sorun da çıkarmadığından, bu ülkeye hiçbir soru yöneltilmemiş, onun Batıya yaptığı gülünç sayılabilecek açıklamalar bile hoşgörü ile karşılanmıştı. Rusya 'muhteşem sahibinin' anlayışlı ve cömert tutumundan dolayı daima göklere çıkarılmıştı. Oysa bu kişi, Avrupa hükümetlerine olan utanç verici bağımlılığın üstünü örtmek tenezzülünde bulunmuş ve büyüklüğünün de bir göstergesi olarak Osmanlı İmparatorluğu'nu bir solukta yutacağı yerde parça parça çiğneyerek yemeyi tercih etmiştir. Böylece Rus politikası Batılı devlet adamlarının utangaçlığı üzerine kurulmuş ve bu diplomatik incelik öylesine bir adet haline gelmiştir ki, şimdiki işlevlerin tarihini belgesel olarak geçmişin kaynaklarında bulmak mümkündür.
(14 Temmuz 1853) (48)

İranlı iki doğa meraklısının, bir ayıyı incelemelerine ilişkin bir anekdot vardır. Böyle bir hayvanı daha önce hiç görmemiş olan biri, onun yavrularını doğurarak mı dünyaya getirdiğini, yoksa yumurta mı yaptığını sordu, ötekinden daha bilgili olanı şöyle cevap verdi: "Bu hayvanın herşeyi yapacak yeteneği vardır". Gerçekten Rus ayısının elinden herşey gelir, yeter ki karşısına çıkan diğer hayvanların hiçbir şey yapamayacaklarını bilmiş olsun.
(14 Temmuz 1853) (53)

Doğu sorununu özetlemek gerekirse; Çar Akdeniz'e inebilmek için haleflerinin planını uygulamaktadır. O. Osmanlı İmparatorluğu'nun uzak yörelerdeki topraklarını, en sonunda çarpan kalp İstanbul'u da durduracak şekilde birer birer ana gövdeden koparmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu canlanma belirtileri gösterir göstermez, o, bu imparatorluktaki çıkarlarının tehlikeye düşeceği görüşünden hareketle, periyodik olarak işgal faaliyetini yeteri kadar sık bir biçimde yinelemektedir. Batılı ülkelerin endişe ve korkaklığına dayanarak Avrupa'ya meydan okumakta ve taleplerini istediği boyutlara kadar çıkartıp, ondan sonra da istediğini ele geçirmiş olmanın doyumu içinde, kendisini asil ruhlu olarak göstermektedir.
(5 Ağustos 1853) (74)

Rusya'nın ne politikasında, ne geleneksel tanımında, ne de amaçları için uyguladığı yöntemlerde göze çarpan hiçbir özellik yoktur. Şimdi Doğu Sorunu da karmaşık bir durum yaratmamaktadır. Her işlevde, her resmi yazıda, tarihin bilinen sayfalarında görülen damgaya rastlamak mümkündür.
(12 Ağustos 1853) (78)

Yorum : Marks'ın bu analizleri, onun tarih ve güç politikası konularında çok iyi bir okuyucu olmasından kaynaklanır. Ayrıca, sınıf yapısı ve sınıf kavgası bu konu içinde hemen hemen hiç istenmemektedir. Ekonomik görüşlere ise nadiren yer verilmektedir.

Tarihçiler başta İstanbul olmak üzere, Rusya'nın geleneksel politikasını sergilemek için genellikle Deli Petro'nun vasiyetine atıf yaparlar. Oysa daha da geriye gidebilirlerdi. Bundan 800 yıl önce, Sviataslaf Rusya'nın putperest bir knezi olarak, boyarların meclisinde şu konuşmayı yapmıştı: "Yalnız Bulgaristan değil, aynı zamanda Avrupa'daki Bizans imparatorluğu da, Bohemya ve Macaristan ile birlikte Rusya'nın yönetimi altına girmelidir."
(12 Ağustos 1853) (79)

Amerikalılar Beyrut'ta gene bir Macar mültecisini Avusturya kartalının pençesinden kurtardılar. Doğu sorunu ile birlikte Avrupa'da Amerikan müdahalesinin başladığını görmek memnunluk vericidir. İstanbul'un ticaret ve askeri bakımdan kazandığı önemden başka, ona sahip olabilme konusunun getirdiği ve Batı ile Doğu arasında sert sürtüşmelerle sürekli tartışmalara yol açan bazı noktalar vardır... Amerika da Batı'nın en genç ve en enerjik temsilcisidir.
(12 Ağustos 1853) (80-81)

Yorum: ABD, 19. yüzyılın başından beri, özellikle kendi gemilerini korumak amacı ile Akdeniz'de filolar bulundurmuştur. Osmanlı - Amerikan ilişkileri genellikle iyi idi. 1830 ve 1840 yıllan arasında bir Amerikan bahriye heyeti, resmî bir sıfatı olmamakla birlikte, Osmanlı donanmasının modernleştirilmesinde önemli bir rol oynamıştı. 184849 ihtilal hareketlerinin yarattığı sonuçlardan bir tanesi de, Macarların Rus işgali ve Avusturya baskısından kaçarak Osmanlı İmparatorluğuma sığınmalarıydı. ABD'de bu Macarlara karşı büyük bir sempati duyuluyordu. Marks da bu konu ile ilgili olarak ABD'nin Macar mültecilerini korumak için müdahale ettiği bir olayı dile getirmektedir. Ancak olay yerini yanlış bilmektedir; müdahale Beyrut'ta değil İzmir'de olmuştur. (Olay ayrıntılarıyla James A. Field, America and the Mediterranean World, 1776-1782, Princeton 1969, s. 234-238, ayrıca Alan Dowty, The Limits of American Isolation, The US and the Crimean War, NY 1971, s. 4748'de incelenmektedir. Bu iki kitaptan birincisi, dünyanın bu bölgesinde Amerika'nın üstlendiği sorunları daha geniş ve derin boyutlarda vermekte, ikincisi ise Amerika kamu oyunun Kırım Savaşı'na gösterdiği ilginin ayrıntılarına girmektedir. Ancak bu kitapların ikisinde de Marks'ın New York Tribune 'da yazdıklarına dair hiçbir alıntı yoktur.)

Aşağıdaki pasajda Marks, Rusların nasıl yanlış bilgiler verdiklerini göstermektedir ki, bu sistem Sovyet döneminden çok önce yerleşmiş bir uygulamadır:

Gazete sütunları. Viyana ve Berlin kaynaklı olarak, Doğu Sorununda Rusya'nın tutumu hakkında Fransız ve İngiliz kamuoyunu aldatmak isteyen Rus ajanlarının da katkılarıyla birbiriyle çelişen haberlerle dolup taşmaktadır; bunlara ayrıca Paris'teki borsa tellallarının kasıtlı olarak gönderdikleri talimatları da eklemek gerekir.
(16 Ağustos 1853) (82)

Mart ayının başında Prens Menşikof, Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığını ortadan kaldıracak gizli bir andlaşma önerisinde bulunmuş ve bu konuda gerek Fransa, gerekse İngiltere tarafından verilecek bir notanın Rusya'ya savaş ilan etmek anlamına geleceğini beyan etmişti. Aynı zamanda, yalnızca dedikodulardan değil, gerçek raporlardan da anlaşıla-bildiği kadarı ile, Rusya, Osmanlı sınırlarında ve Odesa'da büyük çapta yığmak yapıyordu.
(2 Eylül 1853) (104-105)

Eğer İngiltere savaşa girmeyerek haysiyet ve çıkarlarından ödün verecek olursa, Rusya gibi hukuka saygısı olmayan bir güce bahaneler yaratma olanağını sağlayarak, gerek yakın bir gelecekte, gerekse daha sonra savaşın önüne geçilmesini imkânsız kılacaktır. Rusya'nın şu andaki davranışı geçici ve bir rastlantı eseri değil, ayrıntılı olarak planlanmış politikanın parçası şeklinde değerlendirilmelidir.
(2 Eylül 1853) (107)

En azından kesin olan birşey varsa, o da kendilerini Rusya'ya teslim etmiş borsa tellallarının, barış yanlısı burjuvazinin, Rusya karşısında boyun eğen oligarşinin hükümetinde temsil olunmalarıdır. Çarın saldırılarına karşı direnebilmek için, bizim bu aşağılık, korkak ve belalı 'altın buzağıya' tapanların şerefsiz imparatorluğunu ortadan kaldırmamız gerekir.
(14 Ekim 1853) (132)

Yorum: Marks, iğneleyici olduğu kadar zengin bir dille, Avrupa'nın yumuşak huylu ve ahmak insanlarını, Rus tehlikesini tanımak istemediklerinden dolayı defalarca uyarmıştı. "Barışsever burjuvazi" demekle bunu ifade etmektedir. "Altın buzağıya" tapanlar ise, onun gözünde yalnız ticaret ve kâra tapan, yakın gelecekteki çıkarlarını, siyasal prensipler ve uzun vadeli güvenlik hesaplarının üstünde tutan iş adanılan ve sermaye sahipleri idi. Marks'ın görüşleri, o zamanki Osmanlı İmparatorluğu'na uygulanması gereken politikayı en iyi bir şekilde ortaya koyuyordu. Ruslar, Osmanlı çıkarlarını açıkça tehdit ediyorlardı, artık bu temel sorunların daha fazla ertelenmesi veya kapalı geçilmesine ortam elverişli değildi.

Osmanlı Padişahı'nın 1 Ekim'de Çar'a neden harb ilan ettiğinin gerekçelerini açıklayan ve Avrupa'nın dört büyük devletine gönderdiği manifestosu, Avrupa'yı 1853 Mayıs'ından beri bir sel halinde hükümet bildirilerine boğan yazılı resmi beyanatlardan çok daha kalitelidir. Rusların açısından bütün andlaşmalar çiğnenmiş, Osmanlılara göre ise gösterilen bütün uzlaşma çabalarından hiçbir sonuç alınamamıştır.
(31 Ekim 1853) (143)

Rusya eski Asya yöntemlerinin aldatmaca ve küçük hilelerine başvurarak, şöyle bir söylenti ile Batı dünyasını inandırmaya çalışmaktadır: Çar, aracı devletlerin bütün koşullarını kayıtsız şartsız kabul ettiğini bildirmek üzere Viyana'ya vakit geçirmeksizin hemen bir haberci göndermiştir. Ancak, ne yazık ki, bu arada Babıâli'nin harb ilanı haberi gelmiştir. Dolayısıyla Rusya'nın Tanrısı, vermiş olduğu ödünleri derhal geri almış ve artık elde sonuna kadar savaştan başka hiçbir şey kalmadığını haykırmıştır. Böylece Çar savaşa Padişah yüzünden itildiği havasını yaratmıştır.
(31 Ekim 1853) (146)

Yorum: Marks yukarıda Rusları bugün dahi kullandıkları yöntemleriyle suçlamaktadır. O, Kuzey Kafkasya'da direnişini 1830lardan beri sürdüren Said Şamil'in büyük bir hayranı idi. Aşağıdaki alıntı 1850'li yıllarda devam eden ancak dışardan hemen hemen hiç destek görmeyen Dağlıların mücadelesi hakkında Marks'ın çok sevdiği yorumlardan bir tanesidir.

Rusların Şamil'e karşı kazandıkları başarılara ilişkin haberlere gelince; Paris'e ulaşan mektuplar bunların gerçek dışı olduğunu. Mayıs ayından-beri Kafkasya'da hiçbir harekete geçilmediğini ve zaten o sırada Şamil'in Menduk'ta kazandığı bir zaferle Malka'yı ele geçirmek isteyen Rusları püskürttüğü anlaşılmaktadır.
(5 Kasım 1853) (148)

Karadeniz kıyılarının anahtarı, denize kim hâkim olursa onun eline geçer, eğer müttefik donanmaları Türklerle işbirliği yapmazlarsa, büyük bir olasılıkla bu yöreler Rusların olacaktır.
(15 Kasım 1853) (154)

Osmanlıların Asya'daki başarıları, Avrupa kıtasına kıyasla daha umut verici görünmektedir. Asya'da korumak zorunda oldukları tek bir mevki var ise, o da Batum'dur. İster Batum'dan, isterse Erzurum'dan Kafkaslara yapılacak bir saldırı, eğer başarılı olursa, onların dağlı müttefikleri ile irtibat kurmalarını sağlayacak ve hiç olmazsa karadan Rus ordusunun ulaşım hatlarını kesecektir. Böyle bir gelişme bütün Rus ordusunun imha edilmesine yol açabilir, öte yandan yenilecek olurlarsa, Osmanlılar Batum'u, Trabzon'u ve Erzurum'u bırakmak tehlikesiyle karşılaşacaklar, fakat Ruslar bu durumda bile kendilerini daha fazla ilerleyecek kadar güçlü bulamayacaklardır. Muharebenin kazanılmasıyla elde edilecek avantajlar, yenilgiye uğranması sonucu verilecek kayıplardan çok daha fazladır. İşte bunun içindir ki, Osmanlılar mantıksal ve yeterli gerekçelere dayanarak bu yörelerde saldırıya geçmeye kesinlikle karar vermişlerdir.
(15 Kasım 1853) (157)

Yorum: 1853 Kasımı sonunda Ruslar Sinop'a yaptıkları bir baskınla Osmanlı donanmasını imha ettiler. Bu da savaşı Kafkas cephesine yıkmak tasarımında olan Osmanlılar için son derecede ağır bir darbe olmuştur. Osmanlı donanmasının yok edilmesi, İngiliz ve Fransızları tedirgin etmiş ve onları ivedilikle, Rusya'nın Karadeniz'de daha fazla harekâtta bulunmasını önleyecek tedbirleri almaya yöneltmişti.

Yenik bir Rusya'nın ileri sürebileceği hiçbir şartı olamaz. Dolayısıyla, gündemde olan savaşın dengesini değiştirmektir. Fakat böyle bir sonuca Rusya'ya zaman kazandırılarak nasıl varılabilinir? Rusya'nın istediği tek şey sorunun sürüncemede kalmasıdır. O da böylece yeniden asker toplayıp onları imparatorluğun her tarafına dağıtmak ve Kafkasya'da dağlıların üzerine gidip, onları etkisiz hale getirinceye kadar Osmanlı ile savaşı durdurmak amacını gütmektedir. Bu şekilde Rusya'nın şansı artabilir ve barış için yapılan girişimlerde, Rusya cepheden mağlup değil de galip çıkmış ise, durumu kendi yararına bile çevirebilir.
(26 Aralık 1853) (176)

Rus diplomasisinin üstünlüğü, etkinliğini Batılı devletlerin ahmaklık ve korkaklığından almasına borçludur. Rusya'nın üstün bir askeri güce sahip olduğunu sanmak ancak boş bir hayaldir.
(30 Aralık 1853) (187-188)

Çar Nikola, Osmanlı Devleti ve müttefiklerini korkutmaya bel bağlamıştır... (İngiltere ve Fransa) bu politikadan korkmayacak olurlarsa, hem kendi saygınlıklarını kazanır, hem de barışın korunmasını ivedilikle güvence altına almış olurlar. Onlar bu burnu büyük otokrat karşısında korku belirtileri göstermişlerdir. Rusya gibi bir devlet ile konuşmanın tek bir yolu vardır, o da cesur olan yoldur.
(30 Aralık 1853) (187-188)

Yorum: Çok tedirgin olan Marks, İngilizlerin ve Fransızların gene de Osmanlı İmparatorluğu'nun zararına olacak şekilde bir uzlaşma yaparak, Rusların kazançlarını onaylayacaklarından endişe duyuyordu... O, Avrupalıların büyük güçleri ile savaşa girmelerini sabırsızlıkla bekliyordu.

Zayıf bir devlet olan Osmanlı her iki güçlü müttefikinden daha çok cesaret ve üstelik daha akıllı bir devlet adamlığı örneğini sergilemiştir. Bu ülke olayların doruk noktasına yükselmiş, diğerleri ise onun etekleri altına gizlenmişlerdir. O, geleneksel düşmanının taleplerini binbir dereden su getirerek değil, vakur, samimi ve cesur bir şekilde geri çevirmiştir, ötekiler ise perde arkasında kalarak bunalımı önlemeye çalışmışlardır. Osmanlı kararlılıkla hareket etmiş, ötekiler ise bu ülkenin etkili olabilecek hareketlerini engellemişlerdir.
(30 Aralık 1853) (188)

Şu halde girişilmekte olan aracılık tasarımlarındaki görüşlerden bir tanesinin saptanmış olması kuvvetle muhtemeldir veya böyle bir durum kışın ortaya çıkacaktır. Böylece Avrupa'daki Rus saldırıları bundan sonra yeniden diploması ve entrikanın daha güvenilir ve daha yavaş boyutları içinde varlığım sürdürecektir...
(30 Aralık 1853) (189)

Yorum: Marks çok telaşlı olduğu kadar da iyimser tabiatlı idi. Şöyle ki, yukarıda alıntısı verilen aynı uzun mektubun devamında, durum hakkında beslediği bazı umutlarına da yer vermektedir. Onun vardığı sonuç, Avrupa'nın kan-şıklık ve çelişkiler içinde yüzen özgür toplumlarının, Rus otokrasisinin boyunduruğu altına girmeğe müsait olmadığı merkezindedir.
…. ancak eski şişelerde yeni bir şarap oluşmaktadır, imtiyazların ve sı-
nıf duvarlarının kaldırılması, özgür siyasal kuruluşlar, zincirlerini kopar-
mış bir endüstri, olgunlaşmış düşünceler ve daha eşit bir sosyal devlet
yapısı içinde, Batı'nm insanları gelişmek ve birleşmek için yeniden
ayaklanacaklardır. Oysa Rus izbandutu kitlelerin uyanışı ve düşüncelerin
etkili patlayışları karşısında paramparça olacaktır. Avrupa'nın Kazakla-
rın istilasına uğrayacağı gibi bir korkusu olmaması gerekir. Böyle bir
olasılığı kolaymış gibi gösteren bölünme ve güçsüzlük belirtileri, aslında
bunun hiç de gerçekleşemiyeceğini kanıtlayan örneklerdir.
(30 Aralık 1853) (189)

Açgözlü Rusya derhal Tuna ırmağının deltasına ve Kafkas sıradağlarına yönelmiştir. Onun uğraşısı üstünlüğü ele geçirmek, buradakilerin çabası ise üstünlüğü ellerinde tutabilmektir. Kuzey Kafkaslar'daki sıradağlar Rusya'yı Gürcistan, Mingrelya, Emeritya ve Guryel gibi güzel eyaletlerden ayırır. Moskoflar bu eyaletleri müslümanlarla boğuşarak uHinjtuiuH. ıwAUA,uısrt tun ±ı;uc c ^ıutfi İÜK usKtzrı yoı, nar geçiz veren Darien Boğazından geçer. Bu yöre korunaklar zinciri ile güvenlik altına alınmışsa da, her iki yaka da düşman Kafkas aşiretlerinin saldırılarına maruz kalmaktadır.
(11 Ocak 1854) (202)

Yorum: Marks'ın coğrafyası çok kuvvetli idi. O sürekli olarak, Rus yayılışının kesinlikle durdurulabileceği Kafkas bölgesine parmak basmaktadır. Rusların Kafkas ötesindeki hâkimiyeti geçici idi ve Marks'ın da işaret ettiği gibi sıradağlarından geçen tek bir yola bağlı kalıyordu. Karadeniz'in doğu kıyılarında ise, Rus hâkimiyeti hiçbir zaman gerçekleşememişti, özgürce yaşamayı seven Çerkez aşiretleri, Şamil veya herhangi bir liderin yönetimi altında birleşecek beceriyi gösteremiyorlarsa da, Ruslara karşı ölümü göze alarak korkusuzca direniyorlardı.

Aşağıdaki pasajda Marks, Çerkezistan'ın İngiltere’nin ulaşabileceği bir bölge olduğunu ve İngiliz askeri yardımı ile güçlenebileceğini ileri sürmektedir. Oysa Lehistan'ın durumu buna hiç benzemeyip, kapalı bir set olma niteliğini sürdürmekte ve bu sırada Ruslar için devamlı bir baş ağrısı olmaktaydı.

Rusya'nın Osmanlılardan aldığı Kafkasya'nın tapusunu elinde tutabilmesi, ancak Karadeniz'in doğu kıyısını abluka altında tutarak ve kuzeybatı Çerkez bölgelerine gelecek silah ve cephane ikmalini kesebilmesiyle mümkündür. Tıpkı Krakov konusunda Lord Palmerston "u hayıflandıran paralelde, gerek Karadeniz kıyılarında gerekse Tuna deltasında İngilizlerin harekete geçemiyecekleri gibi bir kural söz konusu değildi.
(11 Ocak 1854) (204)

Odesa, Kronstadt, Riga, Sivastopol olmaksızın, bağımsızlığına kavuşan bir Finlandiya ile başkentinin kapısına dayanmış bir düşman ordusu karşısında, nehirleri ve limanlan kapalı bir Rusya ne yapabilirdi? Gözleri ve silahı olmayan, ancak savaş çağrısı duyulduğu anda kendisini oraya buraya atarak rakiplerini o biçimsiz gövdesi altında ezmeye çalışan bir devin elinden hiçbir şey gelmezdi.
(2 Şubat 1854) (219)
Rus tarihçisi Karamsin'in haklı olarak vurguladığı şekilde, "Rusya'nın dış politikasında hiçbir değişiklik yoktur"... Rusya'nın bütün işlevlerini ABD'ye bildirdiği ve Vaşington hükümetini tarafsızlığa razı etmek için elinden gelen her şeyi yaptığını söylemekle hata yapmış sayılmayız.
(13 Mart 1854) (264)

Yorum: O zamanki diplomasi oyunlarının geniş bir alana yayıldığının farkında olan Marks, bu bunalımın belirli bir ölçüde Amerika'yı da etkileyeceğini (aslında o kadar etkilememiştir) daha doğudaki islam dünyasında dallanıp budaklanacağını sanıyordu, örneğin: Orta Asya ve Afganistan.

Rusya, Hiva, Buhara ve Kâbil arasında bir ittifak yapıldığı söylenmektedir. Kabil Emiri Dost Muhammed'e gelince, 1838 'de İngiltere'ye ittifak teklif eden ve bunu sağlamak için de Rusya ile arasında bir kan davası yaratabilmek amacı ile Çar'ın kendisine gönderdiği ajanı bile öldürmeyi göze alan bu kişinin, 1839'da İngiltere'nin giriştiği Afgan seferi sonunda tahtından indirilmesi ve ülkesinin gaddar ve acımasız bir biçimde tahrib edilmesiyle, İngiltere'ye karşı duyduğu öfke yeniden canlandığından, Dost Muhammed’in kendisini atlatan müttefikinden öc almak istemesi kadar doğal bir şey olamazdı, öte yandan Hiva, Buhara ve Kabil halkı İslamiyet’in klasik mezhebi sayılan Sünniliği temsil ettiklerinden, İranlılar da farklı bir mezhep olan şiiliğe bağlı kaldıklarından, onların iğrendikleri ve nefret ettikleri İran'ın Rusya ile İngiltere'ye karşı yaptığı ittifaka katılması mümkün değildi. Oysa, İngiltere, müminlerin büyük kumandanı saydıkları Padişah'ın müttefiki sayılırdı.
(18 Mart 1854) (277-78)

Yorum: Marks, sünni-şii düşmanlığı ve rekabetinin bilinci içinde idi. Çağdaş devlet adamları ve gazeteciler böyle bir şeyin olduğunu, ancak son bir kaç yıl içinde anlayabilmişlerdir. Padişah, Osmanlı sultanıdır. İngiltere ve Fransa 1854'-ün sonunda Rusya'ya harb ilan etmişlerdir.

Tarihçilerin belirli bir kesimi Rus İmparatoru'na, büyük devlet adamlığının gerçek vasıfları sayılan geniş kapsamlı yargı yeteneği, özellikle ileriyi görmeye dayalı olağanüstü bir düşünme gücüne sahib olması niteliklerini yakıştırırlar. Bu gibi hayallerin onun kişiliğinin hangi açısından ve tarihteki icraatının hangi noktasından kaynaklandığını ortaya çıkarmak hiç de kolay değildir.
(11 Temmuz 1854) (396)

Yorum: Bu adetin devam etmekte olduğu, Brejnev'in halefi Yuri Andropov'un göreve başladığı ilk haftalarda yaptığı bir konuşmada görülmektedir.

Yaklaşık 80 yıl önce, II. Katerina'nın muzaffer orduları Osmanlı'nın eyaletlerini birer birer alıp, bölgeyi bugünkü durumu ile bilinen Güney Rusya'ya dönüştürmeden önce. Şair Jerzavin, İmparatoriçe'nin faziletini değilse bile, İmparatorluğun büyümesine neden olan zaferlerini büyük bir heyecan içinde kutlamak itiyadında olduğundan, onun söylediği unutulmaz bir mısrada, Çarlık politikasının kendisine olan güveni ve çevreyi aşağılayan cesaretin bir özetini görmek mümkündür.
Ey Rus, senin için müttefik nedir ki?
Sen ilerlemene bak, bütün dünya senin olacaktır.
(25 Temmuz 1853) (413)

Kuşkusuz Çar Nikola, Lehistan gibi mükemmel bir stratejik konumda 300.000 asker bulundurduğu müddetçe, İmparatorluğun güneyinde ne olup ne bittiğine aldırış edecek değildir. Lehistan ne de mükemmel bir noktadır! Prusya ve Avusturya arasına bir çivi olarak girdiği gibi, İkisini de birbirinden ayırır. Ayrıca ustalık ile doğa işbirliği yaparak yaratılmışcasına, yörede çok güçlü savunma önlemleri alınmıştır. Napolyon Vistül ve kollarının kapladığı bu ülkenin askerî önemini biliyordu. Bundan dolayı. 1807 muharebesinde burasını bir hareket üssü haline getirmiştir.. Ancak yöreyi sürekli olacak biçimde tahkim etmeyi unuttuğundan, 1812 çekilişinde bunun faturasını çok ağır ödedi... Ruslar özellikle 1831 'den sonra kendilerinden önce bu yöreye hükmedenlerin açıklarını kapattılar... Müstahkem mevki zincirleri savaştan yenik çıkmış bir orduya, karşısındaki düşman iki misli bile olsa, elinde yeterince yiyecek bulunduğu takdirde, korkusuzca direniş imkânını sağlamıştır. Bu sistem aslında yörede tutunabilmek için değil, daha çok Batı'ya yapılacak bir saldırı için, hücum alanı olarak kurulmuştur.
(31 Ekim 1854) (489490)

Yorum: 19. yüzyılda Lehistan, Orta Asya'ya kadar uzanan stratejik yapının en önemli anahtarı oluyordu. Marks, Lehistan'ı, o sıradaki "Merkez Cephesi"nin önemli bir noktası olarak görüyordu. Almanya daha henüz birliğini kurmuş değildi, fakat Prusya büyük bir askeri güç olarak Avrupa'da kendisini belli etmeye başlamıştı.

Rusya Kırım'ı, Kafkasları, Finlandiya'yı, St. Petersburg'u ve bunlara bağlı bölgeleri kaybedebilir. Bununla birlikte kalbi Moskova olarak vücuduna, kılıç tutan eli olarak Lehistan'a dokunulmazsa, tedirgin olmasına hiç gerek yoktur.
(31 Ekim 1854) (490)

Kutsal Rusya'nın saldırıya muafiyeti olduğu görüşünde değiliz... Rusya'ya Batı'dan yapılacak saldırının stratejisi Napolyon tarafından bütün açıklığı ile ortaya konmuştur... Eğer o, stratejik olmayan koşulların da zorlamasıyla planından dönmeye mecbur kalmasaydı, Rusya'nın bütünlüğü 1812'de ciddi bir şekilde tehlikeye girmiş olurdu... Karara varılması gereken yalnızca askerî sorunlar değildir. Bu savaş siyasal bir atılımla da sona erdirilmelidir. Almanya'nın Rusya'ya karşı savaşa girmesi, Rusya'nın da Lehistan'a kendi eliyle bağımsızlığını vermesine neden olabilir. Nikola, Litvanya ve Rusya'nın batı eyaletlerini kesinlikle elden çıkarmak istemeyecektir. Ancak Lehistan Krallığı ayakta durabilecek midir? Kim bilir?
Bir gerçek varsa, o da böyle bir gelişmenin, son 40 yıldan beri kendilerini liberal ve ilerici olarak tanımlayanların, Lehistan için duydukları heyecanın, yani bu boşluğun doldurulmasıyla son bulacağıdır.
(1 Ocak 1855)(503, 505)

Yorum: Yukarıdaki alıntı ile bundan sonra gelecek olan arasındaki zaman aşımında, Kırım'daki şiddetli muharebeler Sivastopol'ün 10 Eylül 1855'de teslim olmasıyla sonuçlandı. Kırım Savaşının yarattığı dengesizlik ve zorlamalar, gerek İngilizlerde, gerekse Fransızlarda, savaşı daha fazla sürdürebilmek için ne istek ne de güç bırakmıştı. Gün geçtikçe, temel sorunun Rusların Karadeniz'deki donanması olduğu anlaşıldı. Kırım Savaşı'nın sonuca bağlanması, Rus donanmasının Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki tehdidini ortadan kaldırıyordu. İngiliz ve Avrupa kamuoyu, duruma derhal uyum sağlayarak, kendi normal işlerine döndüler. Rusya'nın paraya ihtiyacı vardı. Avrupalılar borç vermekte bir sakınca görmediler. Marks bu gelişmeleri şiddetle yermiştir. Onun değerlendirmeleri son derecede çağdaş bir niteliğe bürünmektedir.

Rusya'ya verilen yeni bir borç, bizim şimdiye kadar okuyucularımızın dikkatini üzerine çektiğimiz Avrupa'daki kredi verme furyasının belirgin bir örneğidir... Borç 50 milyon ruble olup, % 5'lik bonolarla, Amsterdam, Berlin ve Hamburg'da, 86 ruble gibi son derecede düşük temettü kuponlarıyla ödenebilecektir... Bu da şu anlama gelmektedir ki, borcun 86 rublelik kuponlarla tahsili yerine, borçlu belirli aylardaki taksit sürelerini bırakarak, her yıl 5 rublelik bir ek ödeme yapmak suretiyle faizi de % 6'ya çıkararak ödemeleri yıllık baz üzerinden 100 ruble birimine göre yapmaya yetkilidir. Nitekim Rus hükümeti hazinesini adeta ipotek eden 100 rublelik bonolar bastırmıştır. Böylece bu taahhütler bugünden başlamak üzere kıyamet gününe kadar yerine getirilebilir... İngiliz ve Fransız bankaları, bilinen nedenlerden ötürü, bu krediye doğrudan doğruya katılmıyor gibi görünüyorlarsa da, biz onların dolaylı da olsa, hasımlarını harb için gerekli olan parayla beslediklerini göstereceğiz.
(4 Ocak 1856) (600-601)

Lord Grey 1831 ve 1832 lerde iktidarda iken, parlamentodaki dış politika görüşmelerinde bir fırsatını bularak, Osmanlı İmparatorluğu 'nun Rus tmparatorluğu'na katılmasının hem bu ülkeye yarar sağlayacağını, hem de Avrupa'yı daha mutlu kılacağını dile getirmişti. Rusya o zaman, şimdi tanımlandığından çok daha az mı barbardı? Yoksa bu varlık, çağdaş liberallerin onu en çirkin boyalarla tasvir ettikleri iğrenç bir zorba tablosuna benzemiyor muydu? Oysa onunla müttefik olabilmek için yalnız yaltaklanmak yetmemiş, üstelik liberal devlet adamları, Rusya'yı şimdi şiddetle yerdikleri amaçlarına kavuşturabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır.
(12 Ocak 1856) (610)

Yorum: 1855 Kasımında Osmanlı müstahkem mevkii olan Kars Kalesi işgal edilince, Rusların durumu stratejik ve psikolojik bakımdan büyük ölçüde düzelmişti. Kars'ın işgali, Osmanlıların Kafkas cephesinde büyük bir saldırıya geçme atılımlarını ortadan kaldırdı. Oysa onlar kısıtlı olanakları ve müttefiklerin de bir desteği olmaksızın bir yıl önce böyle bir harekete geçmişlerdi. Bu zafer Ruslara Şubat - Nisan 1856 arası Paris'te yapılan barış görüşmelerinde daha önce elde edemeyecekleri bir avantajı sağlamış oldu. Kars'ın düşmesi ve bunu izleyen barışçıl görüşmeler Marks'm çok canını sıkmıştı. O da, bu olayı, Rus İmparatorluğu'-nun temsil ettiği ve Avrupa'nın yaşamı için tehlikelerle dolu olan bir girişimi Avrupa'nın göğüslemeğe yüreği olmadığı şeklinde yorumladı.

Lord Panmure'un mantık dışı ve iyi hazırlanmamış diye nitelediği Osmanlı önerileri, genel yaklaşım açısından cesur, doğru ve üstelik diyebileceğimiz kadarı ile Kırım Savaşı'na neden olan stratejinin tümünü içeriyordu. Kars'ı çevirmiş bulunan ordu üzerine az sayıda kuvvet göndererek, aslında Rusya'nın Asya'daki gücünün merkezi Tiflis'i tehdit etmek ve böylece harekât alanı ile irtibat hatlarının kopacağı tehlikesini anlayan Muravief'i çekilmeye zorlamak... Böyle bir sefer yalnız Kars'ı geri almak için değil fakat bütün cephelerde hücuma geçilmesini sağlaması bakımından uygun geliyordu, dolayısıyla düşmanı hücumdan savunma düzenine geçmeye zorluyordu.
(The Peoples Paper, 5 Nisan 1856) (615-616)

Sonuç Hakkında Yorum: Yukarıdaki alıntılar Marks'ın Kırım Savaşı sırasında okuyucularına sunduğu zengin ve ayrıntılı yazılarının küçük bir derlemesini oluşturmaktadır. Bu materyalin tümünü inceleyen kızı Eleanor babasına büyük bir hayranlık duyuyordu.

Okuyucular... bu yazılarda çok derinlere inen ayrıntılı bilgilerin çokluğu karşısında belki de hayretler içinde kalacaklardır... Tarihsel metodun amaçladığı kavrayışa, birbirlerine benzeyen şeylerin birbirlerinden ayrılmasındaki irdeleme gücüne, her durumda, her olayda ne gibi sonuçların doğabileceği konusundaki isabete tanık olunmaktadır... Kuşkusuz, yapılan tahminlerin hepsi, tam manasıyla gerçekleştikleri biçimde ortaya çıkmış değildir. Ancak bunların genelindeki doğruluk gerçekten hayret uyandırıcıdır. (Introduction to the Eastern Ouestion, s. ix)

--------------------------------------

KAYNAK: Marks’ın Ruslar Ve Müslümanlar Hakkında Yazdıklarından Seçmeler
Paul B. Henze

( PAUL B. HENZE'nin Yayınlanmamış Araştırması Mart, 1983 )
(Çevirmenin notu: Bu yazı Enstitü'nün dergisi olan Central Asian Survey'de yayınlanmıştır. Paul B. Henze, 'Marx on Russians and Muslims', Central Asian Survey, Vol.4, No.4 (1982),
pp.33-45.)

Orta Doğu Teknik Üniversitesi
O.D.T.Ü. Asya-Afrika Araştırmaları Grubu Yayın No:12
Baskı : O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Basım İşliği Ankara -1984


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye