1 Şems-i Tebrîzî, Makâlât-i Şems-i Tebrîzî, nşr. Muhammed ‘Ali-yi Furûgî, Tahran 1369 hş., muk., s. 18.
2 Aynı eser, I, muk., s.18-19.
3 Aynı eser, II, 111.
4 Bu dua Hz. Peygamber’in sözü olarak bilinir. Bk. a.g.e., I, 402-403.
5 A.g.e., I, 78. Velîlerin aslana binmesinin mânası ve Mevlâna’nın, Harakânî’nin bu özelliği hakkındaki yorumu bu yazıda ileride gelecektir.
6 İleride görüleceği gibi bu süre aynı menkıbeyi zikreden Mevlâna ve diğerlerinde farklıdır. Ayrıntılar için bk. Hasan Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, Ankara 2004, s. 78 -87.
7 Şems-i Tebrîzî, Makâlât, I, 117. Bu derviş Harakânî olabilir mi? Çünkü Tezkiretu’l-evliyâ’nın müellifi ‘Attâr, onun, mânevî mürşidi Bâyezîd hakkında söylediği şu sözü naklederek şaşkınlığını dile getirmiştir: Ebu’l-Hasan dedi: “Eğer insanlar, ‘Bâyezîd’in mertebesine ulaştı da saygısızlık yaptı,’ demelerinden çekinmeseydim, Bâyezîd’in Allah’a karşı söylemiş ve düşünmüş olduğu her şeyi size söylerdim.” (‘Attâr der ki) Tuhaf olanı şudur ki ondan naklettiklerine göre, demiştir ki: “Bâyezîd’in düşünceyle vardığı yere, Ebu’l-Hasan ayakla varmıştır.” Ferîduddîn ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, nşr. R. Nicholson, Dunyâ-yi Kitâb, Tahran 1370 hş.,II, 223.
8 Bu konunun ayrıntıları için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 148-154.
9 Kur’ân-ı Kerîm, Nisâ 59.
10 Şems-i Tebrîzî, Makâlât, II, 111. Aynı menkıbe biraz daha ayrıntılı olarak Mevlâna ve Şems’i yakından ilgilendiren Menâkibu’l-‘ârifîn’de yer almıştır. Ahmed Eflâkî, Menâkibu’l-‘ârifîn, nşr. Tahsin Yazıcı, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara 1980, I, 252.
11 İmam-i Rabbânî diye ünlü Ahmed Fârûk-i Serhendî, Mektûbât’ında (152. mektup) Şeyh Harakânî’nin Sultan Mahmud’un elçisine söylediği bu sözünü eleştirerek şöyle der: “… Bu sözü ile Hazreti Şeyh, Allah’u Sübhânehu’ya itaati, Resûl’e itaatin gayri saydı. Ki bu kelâm: İstikametten uzaktır. Hâlleri istikamet üzere olan meşayih, bu gibi sözleri söylemekten sakınırlar. Bilirler ki: Hakk’a itaat, Resûl’üne itaattir. Hem de şeriatin, tarikatın, hakikatin bütün mertebelerinde. Şuna da inanılır ki: Resûl’üne itaat olmadan Sübhan Hakk’a itaat davası, aynı dalâlettir.” İmam-ı Rabbânî, Mektûbat-ı Rabbânî, çev. Abdukadir Akçiçek, İstanbul 1988, I, 357-58.
12 Bk. ‘Abdulkerîm Kuşeyrî, Tercume-i Risâle-i Kuşeyriyye, nşr. Bediuzzamân Furûzânfer, Tahran 1967, s. 425; er-Risâletu’l-Kuşeyriyye’nin Arapça’sında Ebu’l-Hasan’ın nisbesi, el-Hazafânî şeklinde yer almış. Bk. Abdulkerîm el-Kuşeyrî, er-Risâletu’l-Kuşeyriyye, nşr. Abdulhâlim Mahmûd-Mahmûd b. eş-Şerîf, Dâru’l-Kutubi’l-Hadîsiyye, Kahire 1966/ 1385, II, 518.
13 Eflâkî, Menâkibu’l-‘ârifîn, II, 682. Harakânî’nin miracı ima eden benzer sözleri için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 165 vd.
14 Kutb/kutub: Arapça bir kelime olup çoğulu aktâb’dir. Tasavvuf ehline göre, velîler zümresinin başkanı, insân-i kâmil ve hakikat-i Muhammediyye anlamına gelen kutub, her zaman var olup evreni düzene koyup yöneten, Allah’ın en büyük mânevî velîsi demektir. Kutbun yönetimi altında bulunduğuna inanılan çeşitli velî gruplarının her birinin başkanına da kutb adı verilir. Dolayısıyla en baştaki zat kutbu’l-aktâb adıyla anılır. Kutb varlık âleminde, bedendeki ruh hükmündedir. Mahlûkatın irşadı ve hidayeti kendisine verilen kutb, arştan ferşe kadar tasarrufta bulunarak âlemde her şeyi o idare eder. Kutb inancına ilk defa Muhammed b. Ali el-Kettânî’de (ö. 322/934) ve ayrıntılı şekilde de İbn Arabî ve izleyicilerinde rastlandığı belirtilmiştir. Harakânî’nin mânevî şeyhi Bâyezîd-i Bistâmî, Şiblî, Abdülkâdir-i Geylânî vs. kutp olarak bilinirler. Bir kısım sûfîlerin kutub inancı ve ona yükledikleri roller, bazı âlimlerin eleştirilerine de sebep olmuştur. Bk. Ateş, Süleyman, “Kutub”, DİA, XXVI, 498-499; Seyyid Ca‘fer-i Seccâdî, Ferheng-i Lugât ve İstılâhât ve Ta‘bîrât-i ‘İrfânî, Kitâbhâne-i Tahûrî, Tahran 1350 hş., s. 378-78; Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1995, 325-26; Muhammed Ali Tehânevî,Keşşâfu ıstılâhâti’l-funûn, İstanbul 1984, I, 146-148; Kerîm-i Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, İntişârâti Ittılâ‘ât, Tahran 1382 hş., VI, 572; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara 1997, s. 460-62.
15 Mesnevî’nin şârihlerinden Sûdî’ye göre bu ifade (Şeyh-i dîn) Sadreddîn Konevî; Ankarevî’ye göre Muhyeddîn İbn Arabî’dir; Makâlât-i Şems-i Tebrîzî’nin nâşirine göre, Şems-i Tebrîzî’dir. Bk. Makâlât, I muk. s. 34
16 Kerîm-i Zemânî, Şerh-i Câmî‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 572-73.
17 Bk. Nicholson, Reynold Alleyn, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, trc. Hasan Lâhûtî, Şirket-i İntişârât-i ‘İlmî ve Fehengî, Tahran 1378 hş., I, 451 krş. II, 958; Muctebâ Mînovî, Şerh-i Ehvâl ve Ekvâl-i Şeyh Ebû’l-Hasan-i Harakânî, Kitâbhâne-i Tahûrî, Tahran 1372 hş., s. 100. Harakânî’nin ilgili sözü şudur: Arşın çevresine varınca melekler: “Biz (Allah’ın) yakınlarıyız ve masumuz”, diye övünerek beni karşıladılar. Ben de dedim ki: “Biz de bizzat Allahîyanız. Bunun üzerine hepsi utandılar, şeyhler de onlara verdiğim cevaba, sevindiler. Bk. Tezkiretu’l-evliyâ, II, 212; krş. Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, I, 451 krş. II, 958.
18 Şems-i Tebrîzî, Makâlât-i Şems, I, muk. s. 34.
19 Bk. Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, II, 598-600; krş. Mînovî, Şerh-i Ehvâl ve Ekvâl-i Şeyh Ebû’l-Hasan-i Harakânî, s. 100; krş. Mesnevi-yi Ma‘nevî, s. 148.
20 ‘Abdurrefî‘-i Hakîkat, Nûru’l‘ulûm Kitâbî Yektâ ez ‘Ârif-i Bîhemtâ Şeyh Ebû’l-Hasan-i Harakânî, İntişârât-i Kitâbhâne-i Behcet, Tahran 1369 hş., s. 299. Sözün son kısmı Kur’ân, Hac sûresi 47. âyetin bir kısmından oluşmaktadır. Âyetin tamamının meâli şöyledir: “(Resûlüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vâdinden asla dönmez. Şüphesiz ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”
21 Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, II, 947; Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, II, 920.
22 Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, II, 947; krş. ‘Attar, Tezkiretu’l-evliyâ, I, 165, II, 226. ‘Attâr diyor ki: “Bunun anlamı şudur: Bir adımla Allah’a ulaşmak yakın olmak nedeniyledir ve bunca merdiven dayamak, yaklaşmaya çalışmaktır. Sanki Allah’ın nurunda bir yolculuktur, Allah’ın nuru sonsuzdur. Tezkiretu’l-evliyâ, II, 226.
23 Necmeddîn-i Râzî, Mirsâdu’l-‘ibâd, nşr. M. Emin Riyâhî, Tahran, 1374 hş., s. 49, 250, 330.
24 Gavs: Tasavvuf ehline göre, özellikle kendisine sığınıldığı ve ondan yardım istendiği zaman kutba gavs denilir. Bazısına göre de gavs kutb’dan sonra gelir veya onun yardımcısıdır yahut ondan ayrıdır. Bk. Tehânevî, Keşşâfu ıstılâhâti’l-funûn, II, 1453-54; Ferheng-i ‘İrfânî, 1350 hş., s. 252; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, 287-89; Hâce Abdullah-i Ensâri-yi Herevî, Tabakâtu’s-sûfiyye, nşr. Abdulhay Habîbî, Kâbul 1341 hş. baskısından ofset olarak İntişârât-i Furġî Tahran 1380 hş., s. 510; Ensârî der: “O ümmî idi el-hamdu lillâh (^ ^1) diyemiyordu [çünkü el-hemdu ^1 şeklinde okuyordu] ama o, zamanın efendisi ve gavsı idi. Konuyla ilgili ayrıntılar için bk Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 100 vd.
25 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 201.
26 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 572.
27 Mesnevi-yi Ma‘nevî, s. 334; ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 226. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 166 vd.
28 Mevlâna Celâleddîn, Kulliyât-i Dîvân-ı Şems, nşr. Bedi‘uzzamân Furûzânfer, Neşr-i Rebî‘, Tahran 1374 hş., I, 287; krş. Mevlâna Celâleddin, Dîvân-ı Kebîr, çev. Abdulbaki Gölpı narlı, Kültür Bakanlığı/1387, 1992 V, 268. Ebu’l-Hasan’ın geçtiği beyitler için bk. Kulliyât-i Dîvân-ı Şems, I, 553 (1433. gazel), 554 (1343. gazel), 673 (1790. gazel), 677 (1795. gazel), II, 756 (2012. gazel), 913 (2459. gazel), 918 (2469. gazel), 1024 (2758. gazel)
29 Ensâri-yi Herevî, Tabakâtu’s-sûfiyye, s. 473.
30 Birkaç köyün bulunduğu mıntıka. Bk., Ali Ekber Dihhudâ, Lugatnâme, XXIV, 455.
31 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 201-202.
32 Ayrıntılar için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, 187 vd.
33 İki yüz küsur yıl ifadesi bir yanılgı olmalı. Çünkü Bâyezîd takriben hicrî 234 (848) veya 261 (875) yılında vefat etmiş, Harakânî ise 351-54 (962-65) yılları arasında doğup 425 (1033) yılında vefat etmiş olduğuna bakılırsa, aralarında iki yüz küsur değil, yüze yakın (90) veya yüz küsur (120) yıl gibi bir zaman söz konusudur. Ayrıntılar için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 30 vd., 78 vd.
34 Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 307 vd. Farsça metin, aynı eser, s. 389 vd.
35 Not: Konu işlenirken, R. A. Nicholson’ın neşri Mesnevi-yi Ma‘mevî (İntişârât-i Kaknûs Tahran 1376 hş.) ve Adnan Karaismailoğlu’nun, Mesnevî (Ankara 2004) çevrisi esas alınmış ve özellikle Kerîm-i Zemânî’nin, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî (İntişârâti Ittılâ‘ât, Tahran 1382 hş.), Nicholson’ın, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî (trc. Hasan Lâhûtî, Şirket-i İntişârât-i ‘İlmî ve Fehengî, tahran 1378 hş.) ve Abdülbâki Gölpınarlı’nın, Mesnevî ve Şerhi (M.E.B. İstanbul 1985)’nden istifade edilmiştir.
36 Bk. el-Hamevî, Yâkût b. Abdullah, Mu‘cemu’l-buldân, Beyrut 1986, II, 360; İbnu’l-Esîr, ‘İzzuddîn el-Cezerî, el-Lubâb fî tezhîbi’l-ensâb, Bağdat ts., I, 423; Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV. 529; ayrıntılı bilgi için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 25-29; Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, IV, 270.
37 Bk. Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, IV, 1542.
38 Kerîm-i Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 530.
39 A.g.e., IV, 531
40 Bk. Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, IV, 1542; Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 531
41 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 531; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 786.
42 A.g.e., IV, 531-32.
43 Bk. Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 532.
44 A.g.e., IV, 533.
45 Sekr/sukr: Sûfîlere göre zâhirî ve bâtinî engelleri aşarak Hakk’a yönelmektir; tabiat ve duyuların değişmesidir. Sâlikte aşk ve muhabbet zirveye ulaşıp beşerî ve biyolojik duyulara egemen olduğu zaman, onda sekr ve hayret hâli oluşur, böylece sâlik şaşkınlık ve hayrette kalır; O merhalede sâlik için din, akıl, sakınma ve şuûr söz konusu olmaz; böylece sâlik fenâ ve yokluk makamında yok olur gider. Bk. es-Serrâc, Ebî Nasr et-Tûsî, el-Luma‘, nşr. A. Mahmud-A. Surûr, Mısır 1380/1960, 333-34; krş. el-Luma‘: İslâm Tasavvufu, (çev. Kâmil, H. Yılmaz) İstanbul 1996. s. 416; Ferheng-i ‘İrfânî, s. 266-268).
46 A.g.e., IV, 533; Bâyezîd ve Harakânî’nin sekr/ sukr’la ilgisi için bak. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, 87 vd.
47 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 533.
48 Aynı eser, IV, 534.
49 Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 80 ; Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, II, 313-14; IV, 534.
50 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, I, 24; Hâce Muhammed Pârsâ, Kudsiyye (Kelimât-i Bahâeddîn-i Nakşbend), nşr. Muhammed Tâhiri-yi ‘Irâkî, Kitâbhâne-i Tahûrî, Tahran 1354 hş., s. 15; Abdurrahmân-i Câmî, Nefehâtu’l-’uns, nşr. Mahmûd-i ‘Âbidî, İntişârât-i Ittılâ‘ât, Tahran 1382, s. 16. Ayrıca bk. Harîrîzâde Muhammed Kemâleddîn, Tibyânu’l-vesâil fî beyâni selâsili’t-tarâik (Süleymaniye Ktp. İbrâhim Efendi, nr. 432), I, vr. 104-108; krş., Muhammed Ma‘sûm Şîrâzî, Tarâ’iku’l-hakâ’ik, nşr. M. Ca‘fer Mahcûb, Kitâbhâne-i Senâ’î, Tahran 1339-45 hş., II, 11, 48-49; Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, IV, 1550; Massignon, Louis-Yazıcı, Tahsin, “Tarikat”, İA, XII/1, 16. Bu tarikatın tarihî gelişimi ve ayrıntıları için özellikle bk. Necîb Mâyil Herevî, “Uveysiyye”, Dâ’iretu’l-me‘ârif-i Bozorg-i İslâmî, Tahran 1380; X, 458-60; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 737. Elbette sonradan yazılan bazı sûfî kaynaklardaki bir görüşe göre, Uveys el-Karanî Hz. Ömer ve Hz. Ali aracılığıyla hırkasını Hz Peygamber’den, o da vahiy meleği Cebrail’in aracılığıyla Allah’tan almıştır. Söz konusu zattan tasavvufî terbiye alanlara Uveysî denildiği gibi bunun dışında mânevî olarak yekdiğerini görmediği hâlde birbirinden tasavvufî terbiye alanlara da Üveysî denilmiştir. Bazı müellifler ise, bu silsilei sıhhatli bulmamış ve ondan herhangi bir tarikat silsilesinin gelmediğini söylemiştir. Dolayısıyla Üveysîliğin sun‘î bir isnadla tâbiînden sayılan Üveys’e nisbet edilen bir tarikat olduğu belirtilmiştir. Bk. Tarâ’iku’l-hakâyik, II, 11, 48-49; Massignon, Louis-Yazıcı, Tahsin, “Tarikat”, İA, XII/1, 16; Christiane Tortel, Şeyh Ebû’l-Hasan-i Harakânî, çev. ‘A. Rûhbahşiyân, Neşr-i Merkez, Tahran 1382 hş., s. 68.
51 Bk. Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, III, 76-77; krş. Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, IV, 1542-43
52 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 535.
53 Bk. Muhammed Munevver, Esrâru’t-tevhîd fî makâmâti’ş-Şeyh Ebî’s-Sa‘îd, nşr. Muhammed Rızâ Şefi‘i-yi Kedkenî, Muessese-i İntişârât-i Âgâh, Tahran 1321 hş., I, 256-257.
54 Bk. Muhammed bin Munevver, Esrâru’t-tevhîd, II, 593; krş., Hakîkat, Târîh-i ‘İrfân ve ‘Ârifân-i Îrân, s. 399.
55 Cârullâh Efendi kütüphanesi nr. 2061, v. 47-50. eser Risâletu’l-‘âşık ile’l-ma‘şûk fî şerh-i kelimâti es-Sûfî gayru mahlûk min kelâmi eş-Şeyh Ebî’l-Hasan el-Harakânî adıyla da bilinir. Farsça çevrisi için bk. Tortel, Şeyh Ebû’l-Hasan-i Harakânî, s. 214-26.
56 Bk. Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 538.
57 Aynı eser, II, 85-86.
58 Aynı eser, IIV, 538.
59 Bk. Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, IV, 1544.
60 Doğum tarihi ve Bâyezîd’le aralarındaki zaman fasılası daha önce (34. dipnotta) geçmişti.
61 Kabz ve bast: Kabz, tutukluk, darlık, sıkıntı, ruhun üzüntülü, dertli, elemli, endişeli olma hâli; akıl ve kalpteki verimsiz ve kısır hâl, celâlî tecellileri müşâhede hâli; bast kabûl, genişlik, neşe, sevinç, rahat ve huzur hâli. Ruhun feyiz, kalbin ilham alma hâli, cemâlî tecellileri müşâhede hâli. Kabz ile bast sâlikin havf (Allah korkusu) ve recâ (ümit) mertebesini aştıktan sonra kendisinde meydana gelen iki hâldir. Mübtedi için havf mertebesi neyse, ârif için de kabz mertebesi aynı şeydir; mübtedi için recâ mertebesi neyse ârif için de bast mertebesi aynı şeydir. Kabz ile bast sâlikte iradesiyle oluşmadıkları gibi, onun çabasıyla da gitmezler. Kabzı oluşturan en basit şeylerden biri, sâlikin kalbine bir vârid (mâna) gelir, onda sâlikin bir azar işiteceğine dair bir işaret veya tedibi hak ettiğine dair bir remiz bulunur. Dolayısıyla sâlikin kalbinde hemen bir kabz hâli meydana gelir. Bazı vâride ise, Allah’ın kulu kendine yaklaştıracağına veya bir nevi lütuf ve ferahlandırma ile kuluna teveccüh edeceğine dair işaret bulunur. Bu sebeple kalpte bast hâli oluşur. Bk. Abdulkerim Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, ys., ts., s. 185-186; Seccâdî, Ferheng-i ‘İrfânî, s. 155, 372-73; Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s. 140.
62 Bk Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 539.
63 Ayrıntılar için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 87 vd.
64 Bk. Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, I, 183; Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 539-40.
65 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 540.
66 Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, IV, 271.
67 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 540; Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, IV, 1545.
68 Bk. Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, IV, 541.
69 Mesnevi-yi Ma‘nevî, s. 636; krş Mesnevî, çev. A. Karaismailoğlu, II, s. 77-79; Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, IV, 261-265.
70 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, I, 780; krş. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, IV, 271-72.
71 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, I, 559.
72 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 233.
73 Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, IV, 1550.
74 Ayrıntılar için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 74 vd., 78 vd.
75 Mesnevi-yi Ma‘nevî, s. 634-637, 640; Mesnevî (çev. A. Karaismailoğlu), II. 77-79, 81.
76 Ayrıntılar için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 58 vd., 144 vd.
77 Ayrıntılar için bk. aynı yer.
78 Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 330-31.
79 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 207. Konunun ayrıntıları için bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 58 vd., 144 vd., 283 vd.
80 Makâlât-i Şems-i Tebrîzî’de de olaya işaret edilmiştir (bk. I, 78, 403)
81 Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 58 vd., 144 vd., 283 vd.
82 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 254.
83 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 556.
84 Mesnevî’nin Farsça’sında vezin zaruretinden Ebu’l-Hasan, Bû’l-Hüseyn ve Tâlkân da Tâlekân şeklinde yer almıştır.
85 Bk. Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 556.
86 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 559; Nicholson, Şerh-i Mesnevî-yi Ma‘nevî, VI, 2124.
87 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 560.
88 Aynı yer.
89 Muhammed Cevâd Meşkûr, Ferheng-i Firek-i İslâmî, Bunyâd-i Pejûhişhâ-yi İslâmî, Tahran 1375 hş., s. 4-5.
90 Seccâdî, Ferheng-i ‘İrfânî, s. 9.
91 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 560-61; krş Ayrıntılar için bk. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 333.
92 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 563
93 Bk. aynı yer. Ayrıntılar için bk. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 334-35.
94 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, V, 91-92; VI, 563.
95 A.g.e., VI, 564.
96 Kur’ân-ı Kerîm, et-Tevbe 32; Saff 8; ayrıca bk. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 336.
97 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 565.
98 Bk. aynı yer.
99 Kur’ân-ı Kerîm, Hûd 42-43.
100 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 567; Cebecioğlu, Tasavvufî Terimler ve Deyimler Sözlüğü,s. 191.
101 Aynı eser, 566; Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 336.
102 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 566.
103 Aynı eser, aynı yer.
104 Aynı eser, VI, 567.
105 Bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 117 vd.
106 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 568.
107 Aynı yer..
108 Ku’ân-ı Kerîm, Fâtır 43; krş. Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 568.
109 Ku’ân-ı Kerîm, Tebbet 1.
110 Ebû’l-Fazl Reşîduddîn Meybudî, Keşfu’l-esrâr ve ‘uddetu’l-ebrâr (nşr. Ali Asgar-i Hikmet), İntişârât-i İbn-i Sînâ, Tahran 1339 hş., VIII, 327.
111 Câmî, Nefehâtu’l-’uns, s. 292.
112 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 568. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s.
113 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, II, 267-68; VI, 569; Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 336.
114 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 570.
115 Ayrıca bk. Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî I, s. 16 vd., 107 vd.
116 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 570.
117 Aynı yer.
118 Ku’ân-ı Kerîm, Tahrîm 10.
119 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 572.
120 Kâh-dûd (dûd-i kâh), saman dumanı anlamına gelen bu terkip, eskiden alacaklılar, borçludan alacakların alamayınca, bir miktar samanı götürür borçlunun kapsı önünde yakarlardı. Böylece halk da vaziyetten haberdar olurdu. Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 573.
121 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 572
122 İran’da murşid yerine daha çok murâd kelimesi kullanılır. Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 337.
123 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 574-5; Nicholson, Şerh-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 2128.
124 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 241.
125 Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, VI, 331. Gölpınarlı, Ebû Saîd’in bu hususu, Kelîmât-ı Kudsiyye-i Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Farsça yazmalar, mecmûa nr. 1056, varak 110) anlattığını kaydetmiştir..
126 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 575.
127 ‘Attâr, Tezkiretu’l-evliyâ, II, 231.
128 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 576.
129 Aynı eser, VI, 578.
130 Aynı yer.
131 Zemânî, Şerh-i Câmi‘-i Mesnevi-yi Ma‘nevî, VI, 578.
132 Aynı yer.
133 Mesnevi-yi Ma‘nevî (Nicholson’ın neşri), s. 1013-1017; Mesnevî (çev. Adnan Karaismailoğlu), II, 361-64.
***
ÖzetŞeyh Ebu’l-Hasan ‘Alî b. Ahmed Harakânî (ö. 425/1033) tasavvufun temel taşlarından biridir. Başka sûfî müellifler gibi onu devrin kutbu olarak gören ünlü sûfî Mevlâna Celâleddîn Rûmî (ö. 670/1271), Mesnevî’nin birçok yerinde ondan saygıyla söz etmiş ve onun bazı sözlerini, kerametlerini ve menkıbelerini anlatmış ve yorumlarda bulunmuştur. Mevlâna’nın şeyhi Şems-i Tebrîzî (645/1247’de kayboldu) de Makâlât’ında ondan saygıyla söz etmiş ve onun bazı sözlerini dile getirmiştir. Bu yazıda adı geçen iki ünlü sûfînin Şeyh Harakânî’in şahsiyeti hakkındaki fikirleri, tasvirleri ve ondan naklettikleri sözler incelenmeye çalışılacaktır .
Anahtar kelimeler: Ebu’l-Hasan Harakânî, Mevlâna Celâleddîn Rûmî, Şems-i Tebrîzî, Bâyezîd, Harakânî’nin hanımı, Harakânî ve aslan, Üveysîlik.*
Abstract
Shaikh Abu’l-Hasan ‘Alî b. Ahmad of Kharaqân (who died at 525/1033) is one of the famous Sûfies. The Mowlânâ Jalâl al-Dîn Rûmî (died at 670/1271) who see him the kutb of his age, like another mystic authors, mentoined by respect about him and he occured his some sayings and his epics in much place in the Mathnavî and he interpreted them. The Rûmî’s shaiks Şams al-Dîn Tabrîzî (who get lost 645/1247) also mentoined by respct about Kharaqânî and he occured his some sayings and his epics in the Maqâlât. In this article, it will be investigated that the ideas and descriptions of the two famous Sûfî abaout shaikh Kharaqânî and his sayings mentoined by them.
Keywords: Abu’l-Hasan Kharaqânî, Mowlânâ Jalâl al-Dîn Rûmî Şams al-Dîn Tabrîzî, Abû Yazîd, Uvaysî, wife of Kharaqânî, Kharaqânî and lion.
Mevlâna ile Şems-i Tebrîzî’ye Göre Ebu’l-Hasan-i Harakânî
Doç. Dr. Hasan ÇİFTÇİ
hciftci62@hotmail.comAtatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
[Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2005, Y. 6, S. 14, ss. 565-590]