072 - CİN SÛRESİ
Mekke'de ve A'râf Sûresinden sonra nazil olmuştur. İbnu'l-Cevzî bunda âlimlerin icmaı olduğunu söyler.[1] Âyetlerinin adedi, yirmi sekizdir. [2]
1. De ki: "Bana şu hakikat vahyolunmuştur ki cinlerden bir zümre benim Kur'ân okuyuşumu dinlemiş ve şöyle demişlerdir: Biz, gerçekten hayranlık veren bir Kur'ân dinledik.
2. Ki o, hakka ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Rabbımıza hiçbir şeyi asla ortak koşmayacağız. "
Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Buhârî ve Müslim'in kendi isnadlarıyla İbn Abbâs'tan rivayetle tahric ettikleri bir haberde o şöyle anlatır:
Allah'ın Rasûlü (sa), cinlere Kur'ân okumamış ve onları da görmemiştir. (Bir gün) Rasûlullah (sa) ashabı ile birlikte Ukkâz panayırına doğru gidiyordu. (Hz. Muhammed'in peygamber olarak gönderilmesiyle) Şeytanlarla sema haberleri arasına engel konulmuş, üzerlerine ateş parçaları gönderilmiş ve şeytanlar sema haberlerine ulaşamaz olmuşlar da kavimlerine dönmüşlerdi. Kavimleri onlara:
"Haliniz nedir, neden geri döndünüz?" diye sorduklarında
"Sema haberleri ile aramıza engel konuldu ve üzerimize ateş parçaları gönderildi." dediler. Kavimleri:
"Bu, mutlaka yeni meydana gelen bir hadise üzerinedir. Yeryüzünün doğularını ve batılarını dolaşıp araştırın ve bakın bakalım bu sema haberleri ile aramıza engel olan şey neymiş?" dediler. Onlar da yeryüzünün doğularını ve batılarını dolaşıp araştırmaya başladılar. Bunlardan bir grup da Tihâme taraflarına geldiler. O sırada Hz. Peygamber (sa) Ukkâz panayırına giderken Nahle'de ashabına sabah namazını kıldırmakta imiş. Efendimiz (sa)'in (namazda) okumakta olduğu Kur'ân'ı duyunca onu dinlemişler ve:
"İşte sema haberleri ile aramıza giren engel bu." diyerek kavimlerine geri dönmüşler ve:
"De ki: "Bana şu hakikat vahyolunmuştur ki cinlerden bir zümre benim Kür'ân okuyuşumu dinlemiş ve şöyle demişlerdir: Biz, gerçekten hayranlık veren bir Kur'ân dinledik ki o, hakka ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Rabbımıza hiçbir şeyi asla ortak koşmayacağız." demişler. İşte bunun üzerine Allah Tealâ peygamberi Muhammed'e (bunu haber vermek üzere): "De ki: "Bana şu hakikat vahyolunmuştur ki cinlerden bir zümre benim Kur'ân okuyuşumu dinlemiş..." âyetini indirmiştir.[3]
2- İbnu'l-Cevzî'nin Safvetu's-Safve kendi senediyle Sehl ibn Abdullah'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor:
Ad ülkesinin bir köşesindeydim. Birden taşlara oyulmuş bir şehir gördüm. Ortasında da taştan bir saray vardı ve cinler oraya sığınmışlardı. Oraya girdim. Karşıma iri bir ihtiyar çıktı. Ka'be'ye doğru namaz kılıyordu. Üzerinde yünden bir cübbe vardı. O kadar güzel ve yeni bir cübbe idi ki ihtiyarın iriliğine cübbesinin yeniliğine şaştığım kadar şaşmamışımdır. Selâm verdim, selâmımı aldı ve:
"Ey Sehl, bedenler elbiseleri eskitmez. Elbiseleri eskiten günahların kokusu ve haram yiyeceklerdir. Bu üzerimde gördüğün cübbe yediyüz senedir üzerimdedir. Bu cübbe üzerimdeyken İsa'ya ve Muhammed'e kavuştum ve ikisine de iman ettim." dedi. Ben:
"Sen kimsin?" diye sordum;
"Haklarında "De ki: Bana şu hakikat vahyolunmuştur ki cinlerden bir zümre benim Kur'ân okuyuşumu dinlemiş..." âyet-i kerimesinin nazil olduğu kimselerdenim." diye cevap verdi.[4]
3- Ancak Hz. Peygamber (sa)'in "Cinn Gecesi" cinlere Kur'ân okuduğu, onların da iman ederek kavimlerine döndüğü ve bunun üzerine bu âyet-i kerimelerin indiği mealinde Abdullah ibn Mes'ûd'dan gelen sahih rivayetler de vardır. Şimdi bunları verelim:
Müslim'in Muhammed ibnu'l-Müsennâ kanalıyla Amir'den rivayetinde o şöyle diyor: Alkame'ye sordum:
"İbn Mes'ûd, cinn gecesinde Hz. Peygamber (sa)'le birlikte miydi?" Alkame der ki:
Ben de İbn Mes'ûd'a:
"Cinn gecesi sizden herhangi biri Rasûlullah ile birlikte miydi?" diye sormuştum, hayır deyip şöyle devam etti:
"Fakat bir gece Rasûlullah (sa) ile birlikteydik. Onu kaybettik; vadilerde ve keçiyollarında onu arayıp durduk. Bulamayınca da:
"Ya cinler kaçırdı, ya da ani bir baskınla öldürüldü." dedik ve o güne kadar geçirdiğimiz en kötü geceyi bu endişelerle geçirdik. Sabah olunca baktık ki O Hıra' tarafından geliyor. Biz:
"Ey Allah'ın elçisi, seni kaybettik, aradık ve seni bulamayınca en kötü gecemizi geçirdik." dedik.
"Bana cinlerin davetçisi geldi, beni çağırdılar. Ben de onunla beraber gittim ve onlara Kur'ân okudum." buyurdu. Bizi götürüp izlerini ve ateşlerinin izlerini gösterdi. Ondan yiyecek (gıda) istemişler de:
"Üzerine Allah'ın ismi anılmış olan ve elde edebileceğiniz her kemik size etten daha bol olarak gıdadır. Her hayvan pisliği de sizin hayvanlarınızın gıdasıdır." buyurmuş. Rasûlullah buyurmuş ki:
"Bu ikisi (Kemik ve hayvan pisliği) ile istinca etmeyiniz, çünkü o ikisi kardeşleriniz (cinler)in yiyeceğidir".[5]
Bu hadise hicretten üç sene önce meydana geldiğine[6] göre Sûrenin nüzulü de o zamandadır.[7]
6- Ve doğrusu ins'ten bazı rical, cin'den bazı ricale sığınıyorlardı da onların istilâlarını artınyorlardı.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hatim ve Ebu'ş-Şeyh'in Kitâbu'l-Azame'de Kurdum ibn Ebi's-Sâib'den rivayetlerinde o şöyle anlatıyor:
Bir ihtiyacımızdan dolayı babamla birlikte Medine-i Münevvere'ye doğru yola çıkmıştık. Rasûlullah (sa)'ın yeni anılmaya başlandığı günlerdeydi. Gecelemek için bir davar çobanının yanına sığındık. Gece yarısı olunca bir kurt geldi ve bir kuzuyu kaptı. Çoban hemen yerinden fırlayıp:
"Ey bu vadinin Amir'i onu koruman altına al." dedi. Bir nida duyuldu:
"Ey Serhan, kurt kuzuyu göremesin (veya: ey Serhan, kuzuyu serbest bırak)." Kurdun kaptığı kuzu koşarak geldi ve sürüye katıldı. Üzerinde hiçbir ısırık izi de yoktu İşte bunun üzerine Rasûlullah (sa)'a Mekke-i Mükerreme'de bu âyet-i kerime nazil olmuş.[8]
2- İbn Kesîr de olayı İbn Ebî Hâtim'den naklen anlattıktan sonra şöyle der: Herhalde o kuzuyu kapan bir cinnî olup insanlar, cinlerden korksunlar diye kuzuyu kapmış; çoban da o vadininin cinlerinin efendisine sığınınca onu saptırmak, onu aşağılamak ve dininden etmek için kuzuyu bırakmış olmalıdır.[9]
Ayrıca hadisin senedinde bulunan Abdurrahman ibn İshak el-Kûfî zayıftır.[10]
3- İbn Sa'd'ın Ebu Raca el-Utaridî'den rivayetinde o şöyle anlatıyor:
Hz. Muhammed peygamber olarak gönderildiğinde ona gelmek üzere yola çıktık. Yolda bir çöle geldik. Biz böyle bir yerde gecelediğimiz vakit şeyhimiz:
"Biz, bu gece cinlerden bu vadinin azizine sığınırız." derdi. Biz de bu âdet üzere öyle dedik. Bize denildi ki:
"Bu adamın (Muhammed'in) yolu Allah'ın yegâne ilâh, Muhammed'in de O'nun Rasûlü olduğuna şehadet etmektir. Kim bunu ikrar ederse canı ve malı emniyette olur." denildi. Dönüp geldik ve İslâm'a girdik.
Ebu Raca der ki: Ben öyle sanıyorum ki bu âyet-i kerime ben ve arkadaşlarım hakkında nazil olmuştur.[11]
4- Harâitî'nin Hevâtifu'1-Cânn adlı kitabında Saîd ibn Cübeyr'den rivayetine göre Temîm oğullarından Râfi' ibn Umeyr adında birisi nasıl müslüman olduğunu şöyle anlatmış:
Bir gece kumluk bir arazide yürüyordum. Uykum geldi, devemden indim, onu ıhtırdım ve uyudum. Uyumadan önce de istiâzede bulundum ve:
"Cinlerden bu vadinin büyüğüne sığındım." dedim. Uykumda (rüyada) bir adam gördüm; elindeki harbeyi devemin göğsüne koymak (saplamak) istiyordu. O anda korkuyla uyandım, sağa sola baktım, bir şey göremedim.
"Herhalde bir rüyaydı." dedim, sonra dönüp tekrar uyudum ve aynı şeyi görerek uyandım. Baktım ki devem sarsılıyor. Bir de öbür tarafa döndüm ki ne göreyim rüyada gördüğüm genç adam, elinde bir harbe var, yanında da bir ihtiyar elinden tutmuş harbesini deveme saplamasını engellemeye çalışıyor. Onlar böyle çekişirlerken birden üç yaban öküzü göründü. İhtiyar:
"Kalk, bu insan komşumun devesinin fidyesi olarak şu yaban öküzlerinden dilediğini al." dedi. Genç kalktı, içlerinden bir öküzü aldı ve ayrılıp gitti. Sonra o ihtiyar bana döndü ve:
"Ey adam, bundan sonra bir vadilerden bir vadide konaklayıp da korktuğunda
"Bu vadinin korkularından Muhammed'in Rabbına sığındım." de, cinlerden birine sığınma. Artık cinlerin işi batıl olmuştur." dedi. Ben:
"Bu Muhammed de kim?" dedim.
"Bir arab peygamberdir; ne doğuludur, ne batılıdır. Pazartesi günü peygamber olarak gönderildi." dedi. Ben:
"Yeri, meskeni neresidir?" diye sordum,
"Hurmalık Yesrib'dir." dedi. Sabah olurken binitime bindim, sıkı bir yürüyüşle Medine'ye ulaştım. Rasûlullah (sa) beni görünce ben ona herhangi bir şey anlatmazdan önce başıma gelenleri bana anlattı ve beni İslâm'a davet etti, ben de müslüman oldum.
Saîd ibn Cübeyr der ki: Onun, Allah Tealâ'nın, hakkında "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bir takım kimselere sığınırlardı da onların azgınlıklarını artırırlardı." âyet-i kerimesini indirdiği kişinin o olduğunu biliyorduk.[12]
16. Şayet onlar, doğru yolda istikameti bulmuş olsalardı onlara bol bol su içirirdik.
Mukatil, Hz. Peygamber (sa)'in bedduası üzerine başlarına Hz. Yusuf un kıtlık seneleri gibi kıtlık seneleri (yedi kıtlık senesi) gelen Kureyş müşrikleri hakkında o kıtlık seneleri esnasında nazil olduğunu söyler.[13]
18. Muhakkak ki mescidler Allah içindir. Öyleyse Allah ile beraber başkasına kulluk etmeyin.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- A'meş der ki: Cinler:
"Ey Allah'ın elçisi, bize izin ver; seninle birlikte senin mescidinde namazlarda biz de hazır bulunalım (ve seninle birlikte namaz kılalım." dediklerinde Allah Tealâ:
"Muhakkak ki mescidler Allah içindir. Öyleyse Allah ile beraber başkasına kulluk etmeyin." âyetini indirdi de Hz. Peygamber onlara:
"Namaz kılın ama insanların arasına karışmayın." buyurdu.[14]
2- İbni Ebi Hatim'in rivayetine göre İbni Abbas dedi ki:
“Cinler: “Ey Allah'ın Rasulü, bize izin ver de seninle birlikte mescidinde namazlarda bulunalım,” dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz ki mescidler de Allah'a mahsustur. Onun için Allah ile birlikte hiçbir kimseye dua (ve ibadet) etmeyin." (18. ayet) ayetini indirdi.[15]
3- İbn Abbâs'tan rivayet olunmuştur.
"Bu âyet-i kerime nazil olduğu zaman, yeryüzünde Mescid'i Haram ile Mescid-i İlya (Beyt-i Makdis)'dan başka Mescid yoktu. Cinler, Hz. Peygamber 'e:
“Ey Allah'ın elçisi! Bize izin ver de, namaz kılarken seninle birlikte mescitte hazır bulunalım.” dediler. Bunun üzerine Allah teala bu âyet-i kerimeyi inzal buyurdu.”[16]
4- İbn Cerîr'in İbn Humeyd kanalıyla Saîd ibn Cübeyr'den rivayetine göre de cinler Hz. Peygamber (sa)'e:
"Ey Allah'ın elçisi, biz mescidlerden (veya senden) çok uzaktayız, oralara nasıl gelelim?" veya
"Ey Allah'ın elçisi, biz senden çok uzaklardayız, seninle nasıl namazlarda beraber bulunalım?" demişler de bu âyet-i kerime nazil olmuş.[17]
20. De ki: "Ben ancak Rabbıma yalvarırım ve O'na hiçbir kimseyi ortak koşmam."
Harâîti, Mukatil'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
“Mekke kâfirleri Hz. Peygamber (sa)'e: "Sen öyle büyük bir iş getirdin ki benzeri duyulmamıştır. Vazgeç, dön bu işten." demişler ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.”[18]
22. De ki: "Doğrusu kimse beni Allah 'a karşı savunamaz ve ben, O 'ndan başka bir sığınak da bulamam. "
İbn Cerîr'in Hadramî'den rivayetine göre ona şöyle anlatılmış:
Cinlerin eşrafından ve tabileri olan birisi:
"Muhammed, Allah'ın kendisini koruması altına almasını istiyor. Onu ben korumam altına alıyorum." demiş de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[19]
24. Nihayet kendilerine va'dedilenleri gördükleri zaman kimin yardımcısının daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir.
25. De ki: "Size va 'dedilen yakın mıdır, yoksa Rabbım onu uzun süreli mi kılmıştır bilemiyorum. "
Mukatil der ki: "Nihayet kendilerine va'dedilenleri gördükleri zaman kimin yardımcısının daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir." âyet-i kerimesini işittiklerinde en-Nadr ibnu'l-Hâris:
"Ey Muhammed, şu bizi tehdit edip durduğun şey ne zaman olacak?" demiş de bunun üzerine Allah Tealâ: "De ki: "Size va'dedilen yakın mıdır, yoksa Rabbım onu uzun süreli mi kılmıştır bilemiyorum." âyet-i kerimesini indirmiş.[20]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İbnu'l-Cevzî, age. VIII,376; Kurtubî, age. XIX,3. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/910.
[2] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/684.
[3] Buhâri, Tefsîru’l-Kur’ân, Cinn, 72/1; Müslim, Salât, 149; Tirmizî. Tefsîru'l-Kur'ân: 69, Cinn, 72/1, hadis no: 3323. Ahmed b. Hanbel, Müsned: 1, 252; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/910. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/685. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 444. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/155.
[4] Suyûtî, Lubabu'n-Nukûl, II,180-I81. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/685-686. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/911.
[5] Müslim, Salât, 150. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/911
[6] Alûsî, age. XXIX,83. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/911
[7] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/911.
[8] İbnu’l-Cevzî, age. VIII,378-379; Suyûtî, Lübâbu’n-Nukûl, 11,181. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/687-688. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/912. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 443-444. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/155.
[9] İbn Kesîr, age. VIII,267. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/912.
[10] İbnu'l-Cevzî, age. VIII,379. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/912.
[11] Suyûtî, Lubabu'n-Nukûl, II,181-I82. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/688. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/912. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/155.
[12] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, ü.182-184. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/688-689. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/912-913.
[13] İbn Kesîr, age. VIII,270. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/913. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/689.
[14] İbn Kesîr, age. VIII,271. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/690. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/913. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/168.
[15] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/168.
[16] İbn Ebi Hatim. Abdulfettah El- Kâdi, Esbab-ı Nüzul, Fecr Yayınevi: 444.
[17] Taberî, Câmiu'l-Beyân, XXIX,73; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,184. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/913. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/690. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/168
[18] İbnu'l-Cevzî, age. VIII,384. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/913. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/163. Şevkani, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/168.
[19] Suyûtî, Lubabu'n-Nukûl, II, 184-185. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/914. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/691. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/169.
[20] Râzî. age. XXX,167. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/914. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 15/175.
_________________ " Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."
|