43. Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, ne yüzle seni hakem tayin ediyorlar da sonra bundan yüz çeviriyorlar? İşte onlar inanmış değillerdir.
44. Doğrusu Biz yol gösterici olarak Tevrat'ı indirdik. Kendisini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla ve Rabbe kul olanlar, bilginler de Allah'ın Kitab'ından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Tevrat'a şahiddiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin; Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.
45. Orada onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık. Kim hakkından vazgeçerse bu, onun günahlarına keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir.
46. Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa'yı, ondan öce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. Ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önünde bulunan Tevrat'ı doğrulayan İncil'i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik.
47. İncil sahibleri Allah'ın onda indirdikleri ile hükmetsinler. Allah'ın indirdiği ile hükmetmiyenler, işte onlar fasık olanlardır."
1- Ebû Bekr Ahmed b. Hasan el-Hiyeri, imla tarikiyle Ebû Muhammed Hacib b. Ahmed Tûsî'den, o Muhammed b. Hammad Ebyeverdî'den, o Ebû Muaviye'den, o A'meş'ten, o Abdullah b. Mürre'den, o da Bera b. Azib'den bize şu rivayette bulundu:
"Rasulullah (s.a.v.), yüzü kömürle siyaha boyanmış, değnekle dayak yemekte olan bir yahudiye uğramıştı. Onları çağırıp:
"Zina edenin cezasını Kitabınız'da bu şekilde mi buluyorsunuz?" buyurdu.
"Evet" dediler. Rasulullah (s.a.v.), bunun üzerine onların alimlerinden bir kişiyi çağırarak:
"Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah aşkına söyle, Kitabınız'da. zina edenin cezasını böyle mi buluyorsunuz?" buyurdu. Adam dedi ki:
"Hayır, böyle bulmuyoruz. Eğer bana Allah adına yemin verdirmeseydin sana gerçeği haber vermeyecektim. Biz Kitabımız'da zina edenin cezasını "Recm (taşlayarak öldürme)" şeklinde bulmaktayız. Fakat zina, bizim ileri gelenlerimiz içerisinde çoğaldı. Dolayısıyla asil bir kimseyi zina ederken yakaladığımızda onu bırakır, avamdan birisini yakaladığımızda ise ona ceza uygulardık. İşte bu yüzden dedik ki;
"Hem ileri gelen asil kimseye, hem de sıradan birisine beraberce tatbik edebileceğimiz bir ceza üzerinde birleşelim." Böylece Recm yerine, yüzü kömürle siyahlatma ve değnekle sopalama üzerinde birleştik. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah'ım şüphesiz ben, insanlar zinakârı öldürdüklerinde senin emrini ihya eden ilk kimse olacağım." Müteakiben Rasulullah (s.a.v.) emir buyurup, adam recm olundu. İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti "Kalbleri inanmamışken, ağızlanyle, "İnandık" diyenler, yahudilerden yalana kulak verenler ve başka bir topluluk hesabına casusluk edenlerden inkara koşanlar seni üzmesin. Sözleri asıl yerlerinden değiştirirler de, "Böyle bir (fetva) size verilirse alın, verilmezse kaçının" derler." kısmına; oradan da, Yahudiler hakkında buyurduğu: "Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir," kısmına; oradan da Hıristiyanlar hakkında buyurduğu: "Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir." kısmına; oradan da diğerleriyle beraber bütününü kâfirler hakkında buyurduğu: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir." kısmına kadar indirdi."[37]
Bu hadisi Müslim, Yahya b. Yahya, Ebû Muaviye tarikinden rivayet etmiştir.[38]
2- Ebû Abdillah b. Ebî İshak, Ebu'l-Heysem Âhmed.b. Muhammed b. Ğavs el-Kindî'den, o Muhammed b. Abdillah b. Süleyman el-Hadremî'den, o Ebû Bekr b. Ebî Şeybe'den, o Ebû Muaviye'den, o A'meş'ten, o Abdullah b. Mürre'den, o da Bera b. Azib'den bize rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.), yahudi bir erkekle yahudi bir kadını recmettirdi, sonra da: "Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.", "Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.", "Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklann ta kendileridir." âyetlerinin hepsinin kâfirler hakkında indiğini söyledi." [39]
Bu hadisi Müslim, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe'den rivayet etmiştir. [40]
3- İbnu Abbas'tan (r.a.) Ahmet ve Ebu Davut rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):
-Cahiliyette biri diğerini kahreden, Yahudilerden iki taife hakkında indi. Onlar, azizlerden birinin, zelillerden birini öldürmesi halinde ölenin diyetinin elli vesak, zelillerden biri azizlerden birini öldürdüğünde, ölenin diyetinin yüz vesak olması üzerine razı oldu ve sulh yaptılar. Rasûlullah Medine'ye gelinceye kadar bunun üzerinde oldular. Sonra zelillerden biri, azizlerden birini öldürdü. Azizler, zelil olanların kendilerine yüz vesak göndermesi için birini gönderdiler. Zelil olanlar:
-Bu dinleri bir, nisbetleri bir, memleketleri bir olan iki diriden birinin diyeti, diğerinin diyetinin yarısı olsa olur mu?. Biz bunu size korku ve ölümden kurtulmak için verdik. Amma Muhammed geldi vermeyiz, dediler. Aralarında harp şiddetlendi. Sonra Aralarında Rasûlullah'ı hakem yapmaya razı oldular. Rasûlullah'ın fikrini sormak için münafıklardan bazı inanları gönderdiler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/41 âyetini indirdi, dedi. [41]
4- Berâe İbni Azib'ten Ahmed, Müslim ve başkaları rivayet etti. Berâe (r.a.):
-Nebî Aleyhisselâm'ın yanından kendisine yüz sopa vurulma cezası verilmiş olan bir grup Yahudi geçti. Aleyhisselâm onları çağırdı ve:
-Kitabınızda zinanın cezasını böyle mi buluyorsunuz?, buyurdu.
Onlar:
-Evet, dediler ve âlimlerinden birini çağırdılar. Aleyhisselâm:
-Musa üzerine Tevrat'ı indiren Allah adına doğru söyle. Kitabınızda zinanın had cezasını böyle mi buluyorsunuz?, buyurdu. Yahudi âlimi:
-Hayır, vallahi sen Allah adına diye yemin vermeseydin, sana haber vermezdim. Biz kitabımızda zinanın cezasını recim olarak buluruz, ancak bizim eşrafımız arasında zina çoğaldı. Biz, şerif zina ettiği zaman onu bıraktık, zayıf zina ettiği zaman, ona had cezası tatbik ettik. Bize:
-Gelin şerif ve ve şerif olmayana ikâme edeceğimiz şeyi tesbit edelim dediler. Biz, tahmim ve celd üzerinde içtima ettik, dedi. Nebî Aleyhisselâm:
-Allah'ım, ben terk olunduğu zaman senin emrini ihya edenim, buyurdu ve ona recimle emretti. Allahü Teâlâ, Maide: 5/41 ayetini indirdi. Onlar:
-Muhammed'e gidin, eğer o tahmim ve celd ile fetva verirse, onu alın. Eğer recim ile fetva verirse, ondan kaçının, derlerdi.. Allahü Teâlâ, Maide: 5/45 ayetini indirdi, dedi. [42]
5- Câbir İbni Abdullah'tan Müsned’inde, Humeydi anlattı. Câbir (r.a.):
-Fedek ehlinden biri zina etti. Fedek ehli Medine'deki Yahudilerden bir grup insanlara mektup gönderip, Muhammed'e bundan sorun, eğer size celd ile emrederse, alın. Eğer recim ile emrederse, ondan onu almayın, diye yazdılar. Maide: 5/42 âyeti indi, dedi.
Ebu Hureyre'nin hadisinden bunun benzerini, Delâil’inde Beyhakî anlattı. [43]
44- "Şüphesiz ki Tevrat'ı biz indirdik. O'nda bir hidâyet bir nûr vardır..."
1- Ebû Muhammed Hasan b. Muhammed el-Farisî, Muhammed b. Abdillah b. Hamdûn'dan, o Ahmed b. Muhammed b. Hasan'den, o Muhammed b. Yahya'dan, o Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Zührî'den, o Müzeyne Kabilesi'nden olan bir kişiden, o Said b. Müseyyeb'den, o da Ebû Hureyre'den bize şu rivayette bulundu:
'Yahudiler'den bir erkekle bir kadın zina etmiş, bunun üzerine onların bazısı bazısına:
"Şu peygambere gidelim. Zira o işi hafifletmek, kolaylaştırmak için gönderilmiş bir peygamberdir. Şayet o, bize "recmetme" dışında bir fetva verirse onu kabul ederiz ve (Ahiret'te) Allah katında bu fetvayı hüccet getiririz de: "Senin peygamberlerinden bir peygamberin fetvası" deriz" demişlerdi. Müteakiben Peygamber'e geldiler. Rasulullah (s.a.v.), Ashabı ile beraber Mescid'de oturmakta idi. Yahudiler dediler ki:
"Ey Ebe'l-Kasım, zina eden bir erkekle bir kadın hakkında görüşün nedir?" Rasulullah (s.a.v.) onlara hiçbir konuşmada bulunmadı. Nihayet onların dershanelerine gidip kapıyı tuttu ve buyurdu ki:
"Allah adına size yemin verdiriyorum. Tevrat'ı Musa'ya indiren Allah aşkı için söyleyin, evli olduğu halde zina eden bir kimseye verilecek cezaya dair Tevrat'ta ne buluyorsunuz?" Onlar:
"Yüzü kömürle karalanır, "Tecbih"[44] olunur ve değneklenir." cevabını verdiler. İçlerinden genç bir yahudi susmuş cevap vermemişti. Rasulullah (s.a.v.), onun sustuğunu görünce Allah adına ona and vermeye ısrar etti. Bunun üzerine genç dedi ki:
"Bizi Allah'a saldın ya, Allah için derim ki, biz hakikaten Tevrat'ta recm hükmünü bulmaktayız." Rasulullah (s.a.v.) o gence:
"Peki Aziz ve Yüce olan Allah'ın emri hususunda verdiğiniz ilk taviz nedir?" diye sordu. Genç dedi ki:
"Hükümdarlarımızdan birisine akrabalığı olan adam zina etmiş de hükümdar o adamdan recmi bertaraf etmişti. Sonra insanlardan bir cemaat içerisinde bir kişi zina etmişti de aynı hükümdar bu adamın recm olunmasını istemişti. Adamın sahipleri de:
"Kendi adamını getirip recm etmedikçe, bizim adamımızı recm edemezsin" demişlerdi. Böylece aralarında bu ceza üzerinde anlaşamıyolardı." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"O halde ben de Tevrat'ta bulunan hükmü veriyorum" buyurdu ve müteakiben bu iki kişi hakkında emretti de bunlar recm olundular."[45]
2- Zührî dedi ki: "Bize gelen habere göre bu âyet Yahudiler hakkında inmiştir. Rasulullah (s.a.v.) da kendisini Allah'a teslim etmiş olan o peygamberlerdendir."[46]
3- Ma'mer dedi ki: "Zührî, Salim'den, o da İbn Ömer'den bana haber verdiğine göre İbn Ömer şöyle demiştir: "O, iki zinakârın recm olunmasını emrettiği vakit ben, Rasuiullah (s.a.v.)'ın yanında idim. Bu iki zinakâr recm edilirken atılan taşlardan korunmak için erkeğin kadına eliyle siper olduğunu gördüm. [47]
49. "O halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği Kur’an’ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar."
1- İbn Abbas dedi ki: "İçlerinde Ka'b b. Esed, Abdullah b. Sûriya ve Şe's b. Kays'ın bulunduğu bir yahudi cemaatin birbirine:
"Gelin Muhammed'e gidelim. Belki O'nu dininden sapıtırız" dediler. Müteakiben Peygamber (s.a.v.)'e gelip dediler ki:
"Ey Muhammed, sen pekala bilmektesin ki biz, yahudi alimleri ve eşrafıyız ve biz sana tabi olduğumuz takdirde Yahudiler bize uyarlar ve bize asla muhalefet etmezler. Bizimle bir topluluk arasında bir düşmanlık var. Onların mahkemesini sana havale edelim de onların aleyhine, bizim lehimize hüküm veresin. Biz de sana iman edip, seni tasdik edelim." Rasulullah (s.a.v.) bundan kaçındı. Allah Teala da onlar hakında: "...ve Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmamaları için onlardan sakın." âyetini indirdi."[48]
2- İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu İshak rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):
-Ka'b İbni Üseyd, Abdullah İbni Suriya ve Şâs İbni Kays:
-Bizi Muhammed'e götürün, ümit ederiz ki biz onu dininde fitneleriz, dediler. Aleyhisselâm'a geldiler ve:
-Ey Muhammed, sen bizim yahûdilerin alimi, onların eşrafı ve efendileri olduğumuzu biliyorsun. Eğer biz sana tabî olursak, Yahudiler bize tabî olur, hiç biri bize muhalif olmazlar. Bizimle kavmimiz arasında düşmanlık var, biz sana muhâkeme için geliriz sen bizim hakkımızda onların aleyhinde hükmedersen sana inanırız, dediler. Rasûlullah bundan kaçındı. Allahü Teâlâ onlar hakkında, Maide: 5/49-50 ayetlerini indirdi, dedi. [49]
51. "Ey İnananlar! Yahudileri ve Hıristiyanlan dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez."
1- Atiyye el-Avfî dedi ki:
"Ubade b. Samit gelip dedi ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, benim yahudi dostlarım var. Sayıları çoktur, yardımları yetişir. Şimdi ise ben gerçekten Yahudilerin dostluğundan uzak kalıyor, Allah'ın ve Rasulü'nün dostluğuna sığınryorum." Abdullah b. Ubeyy ise:
"Ben, dönüp dolaşan felaketlerden korkan bir adamım. Bunun için de Yahudiler'in dostluğundan uzak kalamam" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Ya Ebe'l-Hubab, -bu, Abdullah b. Ubeyy'in lakabıdır- Yahudiler'in dostluğundan yana Ubade b. Samit'e karşı ne cimrilikte bulunduysan, İbn Samit'ten başka o dostluk senin olsun." Abdullah b. Ubeyy de:
"Şüphesiz kabul ettim" dedi. Bunun üzerine Allah Teala, Ubade ile İbn Ubeyy hakkında bu âyeti, "Kalblerinde hastalık olanların, "Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek onlara koştuğunu görürsün. Olur ki Allah bir zafer verir veya katından bir emir getirir de kalblerinde gizlediklerine içleri yananlara dönerler." âyetine kadar indirdi."[50]
2- Ubâde İbni Samit'ten İbnu Îshak, İbnu Cerîr, İbnu Ebî Hatim ve Beyhakî anlattı. Ubade:
-Benî Kaynuka harp yaptığı zaman, onların işlerini Abdullah ibni Übey İbni Selûl yaptı ve onların arkasında durdu. Ubâde İbni Sâmit, Rasûlullah'a yürüdü. Onların kardeşliğinden uzaklaşıp Allah ve Rasülü’ne yaklaştı. O Benî Avf İbni Hazreç’ten biri idi. Onun için, Abdullah İbni Übey ile onlar arasındaki gibi kardeşlik vardı. Onlar küffârın kardeşliğinden ve velayetinden teberrî ettiler ve Rasûlullah'ı kardeş edindiler. Ubâde:
-Onun ve Abdullah İbni Übey hakkında Mâide'deki Maide: 5/51 ayeti indirildi, dedi. [51]
55. "Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir."
1- Cabir b. Abdillah şöyle dedi: "Abdullah b. Selam, Rasulullah'a gelerek dedi ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, Kureyza ve Nadir Yahudileri'nden bir topluluk bizi terkedip bizden ayrıldılar ve bizimle aynı mecliste oturmamağa yemin ettiler, Evlerin uzaklığı sebebiyle sen'in Ashabı'nla oturup sohbet etmeğe de gücümüz yetmiyor." Böylece İbn Selam Yahudiler'den yana karşılaştığı eziyetlerden şikâyette bulundu. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Rasulullah (s.a.v.) bu âyeti Abdullah'a okuyunca, Abdullah dedi ki:
"Dostlar olarak Allah'a ve Rasulü'ne razı olduk."[52]
2- Bu rivayetin bir benzeri. Kelbî şunu ziyade ederek bu rivayette dedi ki: "Ayetin sonu, yani "Rüku edenler" Ali b. Ebî Talib hakkında inmiştir. Çünkü o namazda rüku ettiği bir sırada yüzüğünü bir dilenciye vermişti."[53]
3- Ebû Bekr-i Temimi, Abdullah b. Muhammed b. Cafer'den, o Hüseyn b. Muhammed b. Ebî Hureyre'den, o Abdullah b. Abdulvahhab'dan, o Muhammed b. Esved'den, o Muhammed b. Mervan'dan, o Muhammed b. Saib'den, o Ebû Salih'ten, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundu:
"Abdullah İbn Selam, beraberinde kavminden iman etmiş olan bir grup cemaate gelip dediler ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, evlerimiz uzak. Ne bir meclisimiz, ne de bir sohbetimiz var. Kavmimiz, Allah'a ve Rasulü'ne iman edip tasdik ettiğimizi görünce bizi terk ettiler ve bizimle oturup sohbet etmeyeceklerine, bizimle kız alıp vermeyeceklerine ve bizimle karşılıklı konuşmayacaklarına dair, nefisleri aleyhine, kadınlarıyla cinsî münasebette bulunmamaya yemin ettiler. Dolayısıyla bu, bize zor geldi." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) bu âyeti onlara okudu. Sonra mescide çıktı. İnsanlar kıyamla rüku arasındaydı. Derken bir dilenci gördü.
"Sana birşey veren oldu mu?" buyurdu. Dilenci:
"Evet, bir altın yüzük" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Hangi haldeyken sana verdi?" diye sordu. Dilenci:
"Rüku ederken bana verdi" deyince Peygamber (s.a.v.) tekbir getirdi. Sonra da şu âyeti okudu: "Kim Allah'ı, Peygamberini ve inananları dost edinirse bilsin ki, şüphesiz Allah'tan yana olanlar üstün gelirler."[54]
4- Ammâr Îbni Yâsir'den, kendisinde mechulatlar olan senetle Evsat’ında Taberânî anlattı. Ammâr:
-Ali İbni Ebî Talib’in yanında bir sail (isteyici)durdu. Hazreti Ali nafile namazın rukû'unu yapıyordu, yüzüğünü çıkardı saile verdi, Maide: 5/55 âyeti indi. Bunun için şahit var, dedi. [55]
5- Abdürrezzak: bize, Îbnu Abbas'tan (r.a.) babası ondan Abdülvehhab İbni Mücâhid, Maide: 5/55 âyeti hakkında anlattı. İbnu Abbas (r.a.):
-Bu âyet Ali İbni Ebî Talib hakkında indi, dedi.
Bunun benzerini diğer bir vecihle İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Mürdevîh rivayet etti.
Keza Ali'den (r.a.) bunun benzerini anlattı.
Mücâhid'den (r.a.) îbnu Cerîr, Selem İbni Küheyl'den İbnu Ebî Hatim bunun benzerini anlattı. [56]
57. "Ey İnananlar! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden, dininizi alaya ve eğlenceye alanları ve inkarcıları dost olarak benimsemeyin. İnanıyorsanız Allah'tan sakının."
1- İbn Abbas dedi ki:
"Rıfâa b. Zeyd ve Süveyd b. Haris müslüman olduklarını ilan etmişler, sonra da münafik olmuşlardı, müslümanlardan bazı kimseler bu iki adamla sevgi bağı kurmuşlardı. İşte bu sebebe binaen Allah Teala bu âyeti indirdi.[57]
2- İbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Hıbban ve Ebu Şeyh anlattı. İbnu Abbas (r.a.):
-Rifâa İbni Zeyd Tâbut ve Sevîd İbni Haris önce müslüman oldu, sonra münafıklıklarını izhar ettiler. Müslümanlardan biri onları severdi. Allahü Teâlâ, Maide: 5/57 ayetini indirdi, dedi.
Bunu şöyle anlattı:
-İçlerinde Ebu Yâsir İbni Ahtab, Nâfı' İbni Ebî Nâfi' ve Gazî İbni Amr bulunan Yahudilerden bir grup Nebî Aleyhisselâm'a geldiler ve Rasüllerden kime inandığını sordular. Aleyhisselâm:
-Ben Allah'a, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Esbat'a indirilene ve Musa ve İsa'ya verilene, onların Rablerinden gönderilen nebilere inanırım, onlardan hiç birinin arasını ayırmam, biz ona teslim olmuşuz, buyurdu. Aleyhisselâm İsa'yı zikredince onlar, İsa Aleyhisselâm'ın nübüvvetini inkar ettiler ve:
-Biz, İsa'ya ve ona indirilene inanmayız, dediler. Allahu Teâlâ, onlar hakkında Maide: 5/59 âyetini indirdi, dedi.[58]
58. "Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onların akletmeyen bir topluluk olmasındandır."
1- Kelbî dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.)'ın müezzini namaza çağırıp, müslümanlar da namaza kalktığında, Yahudiler alay ederek ve gülerek: "Kalktılar, kalkmadılar, kıldılar, kılmadılar, rüku ettiler, etmediler" demişlerdi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[59]
2- Süddî de şunu söyledi: "Bu âyet, Medine Hıristiyanları'ndan olan bir adam hakkında inmiştir. Bu adam, müezzinin: "Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah" dediğini işittiği vakit (müezzini kasdederek): "Yalan söyleyen ateşte yansın" derdi. Nihayet bu adamın hizmetçisi bir gece, adam ve ev halkı uyurken bir miktar ateşle içeri girdi. Ateşten bir kıvılcım sıçrayarak evi yaktı. Adam ve ailesi de beraberce yandılar."[60]
3- Diğer alimler de şöyle dediler: "Kâfirler ezanı işittiklerinde, Rasulullah (s.a.v.)'ı ve müslümanları bu yüzden kıskanırlardı. Bir gün Rasulullah (s.a.v.)'ın huzuruna çıkıp dediler ki:
"Ya Muhammed, gerçekten sen, geçmiş ümmetlerin içerisinde hiç duymadığımız birşey ortaya çıkardın. Sen eğer peygamberlik davasında bulunuyorsan, o halde hiç yoktan ihdas ettiğin bu ezan hususunda senden önceki peygamberlere uymamış oldun. Eğer şu ezan işinde bir hayır olsaydı, bu işe insanların en layıkı senden önceki nebiler ve rasüller olurdu. O halde eşek anırmasına benzeyen bu bağırmayı nereden buldun? Bu ne çirkin bir ses, ne çirkin bir küfür." İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti ve: "Allah'a çağıran, salih amel İşleyen ve: "Şüphesiz ben, müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü olan kimse kimdir? Fussilet: 41/33. âyetini indirdi."[61]
59- "De ki: "Ey kitap ehli! Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inanmanızdan ve çoğunuzun fasık olmasından ötürü mü bizden hoşlanmıyorsunuz?"
İbn Abbas dedi ki:
"Yahudiler'den bir grup, Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek kendisine, hangi peygamberlere iman ettiğini sordular. Rasulullah (s.a.v.) da (Bakara Sûresi'nin 136. âyetini iktibas ederek) buyurdu ki:
"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail ve İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya verilenlere ve bütün peygamberlere rableri katından verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırd etmeyiz. Biz, Allah'a teslim olmuş müslümanlarız." Böylece Rasuiullah (s.a.v.) İsa'yı zikredince, bu yahudiler, O'nun peygamberliğini inkâr ettiler ve dediler ki:
"Vallahi dünya ve ahirette sizden daha az nasibi olan ve sizin dininizden daha yaramaz dinli olan hiçbir din sahibi bilmiyoruz," İşte bu sebepten dolayı Allah Teala bu âyeti indirdi."[62]
60. De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü o-lanı size haber vereyim mi? Allah'ın lanetlediği ve gaz-ab ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler; işte bunlar, yeri daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır.
İbn Abbas şöyle der:
Yahudilerden bir grup Rasulullah (s.a.v)'a gelerek peygamberlerden hangisine inandığını sordular. Rasulullah (s.a.v) şöyle cevap verdi:
"Biz Allah'a, bize indirilen kitaba, İbrahim ve İsmail (a.s)'e indirilenlere iman ettik" âyetini "Biz ona teslim olanlarız." (Bakara: 2/136) a kadar okudu. Âyette Hz. îsâ'nın adı geçince, onun peygamberliğini inkar ettiler ve şöyle dediler: Allah'a andolsun ki, dünya ve âhirette sizden daha az nasibi olan din mensubu tanımıyoruz. Sizin dininizden daha kötü bir din de bilmiyoruz. Bunun üzerine Yüce Allah De ki, Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? âyetini indirdi.[63]
64- Bir de Yahudiler 'Allah'ın eli bağlı! Dediler ve dedikleriyle elleri bağlandı ve mel'un [lânetli] oldular. Hayır! Onun iki eli de açık, dilediği gibi bahşediyor! Celâlim hakkı için sana Rabbinden indirilen onlardan bir çoğunun tuğyanını [azgınlığını] ve küfrünü artıracaktır. Mamafih biz onların arasına kıyamete kadar sürecek buğz ve adavet [kin ve nefret] bıraktık; her ne zaman harb için bir yangın tutuşturulursa, Allah onu söndürdü. Hep yeryüzünde fesad için koşarlar, Allah ise müfsidleri sevmez!
1- İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.):
-Yahudilerden biri olan, Nebbâş İbni Kays:
-Senin Rabbin cimridir infak etmez, dedi. Allahü Teâlâ, Maide: 5/64 âyetini indirdi, dedi. [64]
2- Ebu’ş-Şeyh, İbnu Abbas'tan (r.a.) başka bir vecihle anlattı. İbnu Abbas (r.a.):
- Maide: 5/64 âyeti, Kaynuka Yahudilerinin başı olan Finhâs hakkında indi, dedi. [65]
67. "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez."
1- Hasan-ı Basrî, Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi: "Allah Teala peygamberlik vazifesiyle beni gönderince, bu risalet sebebiyle göğsüm daraldı, çok sıkıntı hissettim ve bildim ki insanlardan beni yalanlayanlar çıkacak." böylece Rasulullah (s.a.v.) Kureyş Kabilesi'yle, yahudi ve hıristiyanları (iman etmemeleri halinde başlarına gelecek şeylerle) korkutuyordu ki Allah Teala bu âyeti indirdi."[66]
2- Ebû Said Muhammed b. Ali es-Saffar, Hasan b. Ahmed el-Mahlidî'den, o Muhammed b. Hamdun b. Halid'den, o Muhammed b. İbrahimi Hulvanî'den, o Hasan b. Hammad Siccade'den, o Ali b. Âbis'ten, o A'meş'ten, o Ebu’l-Haccab'dan, o Atiyye'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize haber verdiğine göre bu âyet, "Gadir Humm" günü Ali b. Ebî Talib hakkında nazil olmuştur."[67]
3- Aişe (r.a.) dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.) bir gece uykusuz kalmıştı.
"Durumun nasıl ey Allah'ın Rasulü?" dedim. Buyurdu ki;
"Bu gece beni koruyup bekleyecek salih bir zât yok mu?" Biz bu durumda iken silah sesi işittik. Rasulullah (s.a.v.):
"Kim o?" buyurdu. Gelenler;
"Biz, Sa'd ve Huzeyfe'yiz. Seni korumağa geldik" dediler. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) uyudu. Öyle ki horultusunu işitiyordum. Bu âyet nazil olunca, Rasulullah (s.a.v.) başını deriden yapılmış çadırından çıkarıp:
"Artık dönünüz, gidiniz ey insanlar. Zira Allah beni kendi korumasına almıştır" buyurdu."[68]
4- İsmail b. İbrahim el-Vaiz, İsmail b. Necid'den, o Muhammed b. Hasan b. Halil'den o Muhammed b. Ala'dan, o Hammani'den, o Nadr'dan, o İkrime'den, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundular:
"Rasulullah (s.a.v.) koruma altında bulunurdu. Ebû Talib, Rasulullah (s,a.v.)’la beraber kendisini korumaları için her gün Haşim Oğuiları'ndan adamlar gönderirdi. Nihayet: "Ey peygamber Rabbin'den sana indirileni tebliğ et..." âyetini "Allah seni insanlardan koruyacaktır..." kısmına kadar nazil olunca, kendisini korumak için adam göndermek isteyen amcası Ebû Talib'e dedi ki:
"Ey amcam, Allah Teala şüphesiz beni, bütün cinlerden ve insanlardan korumuştur."[69]
5- Hasan'dan (r.a.) Ebu’ş-Şeyh anlattı. Hasan (r.a.):
-Rasûlullah:
-Allahü Teâlâ beni Risâletle gönderdi. Ona bir elbise biçti. Ben anladım ki insanlar beni yalanlıyorlar. Allahü Teâlâ bana ya tebliğ etmemi veya azap olunmamı vaad etti, buyurdu. Maide: 5/67 âyeti indirildi, dedi. [70]
6- Mücâhid'den (r.a.) İbnu Ebî Hatim anlattı. Mücâhid (r.a.):
-Maide: 5/67 âyeti inince: Rabbim, nasıl yapayım, ben yalnızım, onlar benim üzerime toplu olarak geliyorlar, buyurdu. Maide: 5/67 âyeti indi, dedi. [71]
7- Aişe'den (r.a.) Hâkim ve Tirmizî anlattı.. Âişe (r.a.): Maide: 5/67 âyeti ininceye kadar Nebî Aleyhisselâm, bekçiler tarafından beklenirdi. Âyet inince başını kubbeden çıkardı ve:
-Ey insanlar, sizler gidin, Allahü Teâlâ beni korur, buyurdu.
Bu hadisi şerif, âyetin leyli olduğuna, gece indiğine, firaşi olduğuna delalet eder. Çünkü Rasûlullah yatağında idi, dedi. Ebu Saîd'i Hudri'den Taberânî anlattı. Saîd:
-Rasûlullah'ın amcası Abbas, Rasûlullah'ı bekleyenlerin içinde idi. Maide: 5/67 Âyeti inince, beklemeyi bıraktı, dedi. [72]
8- İsmet İbni Mâlik Hutamî'den anlattı. İsmet:
-Biz geceleyin Rasûlullah'ı Maide: 5/67 âyeti ininceye kadar beklerdik. Âyet inince bekleme terk olundu, dedi. [73]
9- Câbir İbni Abdullah'tan İbnu Ebî Hatim ve İbnu Mürdevîh anlattı. Câbir (r.a.):
-Rasûlullah, Benî Anmar ile savaş yaptı. Zatı Rikâ'da en yüksek hurmanın altına indi. O anda kuyunun başında ayaklarını uzatmış oturuyordu. Gavres İbni Haris:
-Ben, Muhammed'i öldürürüm, dedi. Arkadaşları ona:
-Nasıl öldürürsün?, dediler. Haris:
-Ona kılıcını bana ver derim, o kılıcını bana verince onu öldürürüm, dedi geldi ve, Aleyhisselâm'a:
-Ya Muhammed, kılıcını bana ver, onu keskinleştireyim, dedi. Aleyhisselâm kılıcını ona verdi. Gavres’in eli titredi. Aleyhisselâm:
-Allahü Teâlâ, yapmak istediğin şeyle senin arana girdi, buyurdu.
Allahü Teâlâ, Maide: 5/67 âyetini indirdi, dedi. [74]
10- Bu âyetin sebebi nüzulü hakkında varit olan şeyin en garibi, İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî ve İbnu Mürdevîh'in anlattığı şeydir. İbnu Abbas (r.a.):
-Nebi Aleyhisselâm beklenirdi. Bu âyet ininceye kadar, Ebu Talib hergün Benî Haşim'den Rasûlullah'ı beklemeleri için erkekler gönderirdi. Âyet indikten sonra beklemeleri için onunla beraber bekçiler göndermeyi isteyince Aleyhisselâm:
-Ey amca. Allahü Teâlâ beni cin ve ins'ten koruyor, buyurdu.
Bunun benzerini, Câbir İbni Abdullah'tan İbnu Mürdevîh anlattı.
Bu durum âyetin Mekki olmasını iktiza eder, zahir bunun hilafınadır. [75]
68- De ki: 'Ey ehl-i kitab! Sîz Tevrat'ı ve İncil'i ve daha size Rabbinizden indirileni tutup icra etmedikçe, hiçbir şey değilsiniz! 'Celâlim hakkı için, sana Rabbinden indirilen (bu Kur'an), onlardan bir çoğunun tuğyanını [azgınlığını] ve küfrünü artıracak! O halde kâfirlere acıyacağın tutmasın!
îbnu Abbas'tan (r.a.) İbnu Ebî Hatim ve İbnu Cerîr anlattı. İbnu Abbas (r.a.):
-Rafı', Sellâm İbni Mişkem ve Mâlik İbni Sayf geldi ve:
-Ya Muhammed, sen İbrahim'in milleti ve dini üzerine olduğunu zannedersin, bizim yanımızda olana inanmadın mı?, dediler.
Aleyhisselâm:
-Evet, ancak siz onun içinde olanı inkar ettiniz ve yeni şeyler uydurdunuz, insanlara açıklamakla emrolunduğunuz şeyi gizlediniz, buyurdu. Onlar:
-Biz elimizde olandan alırız. Çünkü biz hidâyet ve hak üzereyiz, dediler. Allahu Teâlâ, Maide: 5/68 âyetini indirdi, dedi. [76]
2- İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet olunur: Yahudilerden bir grup Peygamber (s.a.v.)'e gelerek:
"Tevrat'ın hak bir kitap olup, Hak katından geldiğini sen itiraf etmiyor musun? dediler. Rasulullah (a.s.v):
"Evet" dedi. Yahudiler:
"İşte biz ona inanıyoruz ve ondan başkasına da inanmıyoruz" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Ehl-i kitap! Siz Tevrat'ı ve İncil'i... uygulamadıkça doğru bir şey üzerinde değilsiniz" âyetini indirdi.[77]
82. "İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan yahudileri ve Allah'a eş koşanları bulursun. Onlardan, inananlara sevgice en yakını "Biz hıristiyanız" diyenleri bulursun. Bu, onların içinde bilginler ve rahibler bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır."
83-84. Peygambere indirilen Kur’an’ı işittiklerinde, gerçeği öğrenmelerinden gözlerinin yaşla dolarak, "Rabbimiz! İnandık, bizi de şahidlerden yaz. Rabbimizin bizi iyi milletle birlikte bulundurmasını umarken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım?" dediklerini görürsün.
85. Allah onlara, dediklerine karşılık, temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyi davrananların mükafatıdır.
86. İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cehennemliklerdir."
1- İbn Abbas dedi ki:
"Rasulullah (s.a.v.) Mekke'de iken Ashabı namına müşriklerden endişe ediyordu. Bu yüzden Cafer b. Ebî Talib'i ve İbn Mesud'u, bir grup ashabiyla Necaşî'ye gönderdi.
"O, iyi bir hükümdardır. Onun katında ne zulmeden bir kimse bulunur, ne de zulme uğrayan" buyurdu.
Nihayet, Allah'ın, müslümanlar için bir çıkış yolu kılacağı âna kadar Necaşî'ye doğru yola çıktılar. Ona vardıklarında Necaşî onlara ikramda bulundu ve onlara:
"Size indirilen kitaptan birşey biliyor musunuz?" diye sordu.
"Evet" dediler. Necaşî:
"Okuyun" dedi. Onlar da Necaşî'nin etrafında keşişler ve rahipler olduğu halde okumağa başladılar. Her ne zaman bir âyet okusalar, haktan yana bildikleri şeyden ötürü Necaşî ve ashabının gözlerinden yaşlar akıyordu. Bunlar hakkında Allah Teala "İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan yahudileri ve Allah'a eş koşanları bulursun. Onlardan, inananlara sevgice en yakını "Biz hıristiyanız" diyenleri bulursun. Bu, onların içinde bilginler ve rahibler bulunmasından ve büyüklük taslamamalarındandır." "Peygambere indirilen Kur’an'ı işittiklerinde, gerçeği öğrenmelerinden gözlerinin yaşla dolarak, "Rabbimiz! İnandık, bizi de şahidlerden yaz." derler." buyurdu."[78]
2- Hasan b. Muhammed el-Farisî, Muhammed b. Abdillah b. Hamdun b. Fadl'dan, o Ahmed b. Muhammed b. Hasan'dan, o Muhammed b. Yahya'dan, o Leys'in kâtibi Ebû Salih'ten, o Leys'ten, o Yunus'tan, o İbn Şihab'dan, o Said b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr ve bir başkasından bize şu rivayette bulundular;
"Rasulullah (s.a.v.), Amr b. Ümeyye ed-Damrî’yi, yazmış olduğu bir mektupla Necaşî'ye gönderdi. Bu zât Necaşî'ye geldi, Necaşî Rasulullah (s.a.v.)'ın mektubunu okudu. Sonra Cafer b. Ebî Talib'le beraber hicret eden diğer Sahabîler'i çağırdı, Rahiplere ve keşişlere de haber salıp onları topladı. Sonra Cafer'e, kendilerine Kur'an okumasını emretti. Cafer de Meryem Sûresi'ni okudu. Bunun üzerine onlar, Kur'an'a iman ettiler ve gözleri yaşla dolup taştı. İşte bunlar 82. ayetten, 86. âyete kadar haklarında vahiy indirilen kimselerdir."[79]
3- Başkaları da şöyle dedi: "Cafer b. Ebî Talib ve arkadaşları, beraberlerinde yetmiş kişiyle Habeşistan'a geldiler. Necaşî bunları, bir elçi kafilesi olarak Rasulullah (s.a.v.)'a gönderdi. Üzerlerinde yün elbiseler vardı. Altmış iki tanesi Habeşistan'dan, sekizi de Şam ahalisindendi. Şam'lı olan bu sekiz kişi şunlardı: Rahib Buhayra, Ebrehe, İdris, Eşref, Temmam, Kutaym, Düreyd ve Eymen. Rasulullah (s.a.v.) bunlara "Yâ Sîn" Sûresi'ni sonuna kadar okudu. Bunlar, Kur'an'ı dinledikleri vakit ağladılar ve iman ettiler. "İsa'ya inmiş olana bu Kur'an ne kadar da benziyor" dediler. Allah Teala bu sebebe binaen onlar hakkında bu âyetleri indirdi."[80]
4- Ahmed b. Muhammed el-Adl, Zahir b. Ahmed'den, o Ebu'l-Kasım el-Bağavî'den, o Ali b. Ca'd'dan, o Şerik'ten, o Salim'den, o da Said b. Cübeyr'den, "...Bunun sebebi, onlardan bazılarının keşişler ve rahipler olmasıdır..." âyeti hakında bize şu rivayette bulundular: "Necaşî, adamlarının en seçkinlerinden otuz kişiyi Rasulullah (s.a.v.)'a gönderdi. Rasulullah (s.a.v.) bunlara Yâsîn Sûresi'ni okudu da ağladılar. İşte bu âyetin iniş sebebi budur."[81]
5- İbnu Ebî Hatim, Saîd İbni Müseyyib, Ebu Bekir İbni Abdurrahman ve Urve (r.a.): İbni Zübeyr'den anlattı. Onlar:
-Rasûlullah, Amr İbni Ümeyyetü’d-Damrî'yi elçi olarak gönderdi. Necaşî'ye bir mektup yazdı. Amr, Necâşî'ye geldi ve Rasûlullah'ın mektubunu okudu. Necâşî, Cafer İbni Ebu Tâlib ve Muhacirinden onunla beraber olanları çağırdı ve onları ruhban ve kıssîsîn'e gönderdi. Sonra Cafer İbni Ebî Tâlib'e emretti, onlara Meryem sûresini okudu. Ruhban ve kıssîsler inandılar, gözleri yaşla doldu. Onlar haklarında, Maide: 5/82-83 âyetleri indirilenlerdir, dedi. [82]
6- Saîd İbni Cübeyr'den (r.a.) İbnu Ebî Hatim anlattı. Saîd:
-Necâşî, arkadaşlarından seçtiği otuz kişiyi Rasülullah'a gönderdi.. Rasûlullah, onlara Yasin sûresini okudu, onlar ağladılar. Ayet onlar hakkında indi, dedi. [83]
7- Abdullah İbni Zübeyr'den Nesâî anlattı. Abdullah:
-Necâşî ve arkadaşları hakkında, Maide: 5/83 âyeti indi, dedi.
İbnu Abbas'tan (r.a.) bunun benzerini Taberânî rivayet etti. [84]
87. "Ey İnananlar! Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez."
1- Müezzin Ebû Osman b. Ebî Amr, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan'dan, o Hüseyn b. Nasr b. Süfyan'dan, o İshak b. Mansur'dan, o Ebû Âsım'dan, o Osman b. Sa'd'dan, o İkrime'den, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundu:
"Bir kişi Peygamber (s.a.v.)'e gelip dedi ki:
"Ben şu eti yediğim zaman kadınlara karşı şehevî duygularım harekete geçiyor ve bu yüzden et yemeyi kendime haram kıldım. İşte bu âyetle, "Allah'ın verdiği rıziklardan helal ve temiz olarak yiyin." 88. âyeti bunun için indi."[85]
2- Müfessirler dediler ki: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) oturup, insanlara öğüt verdi, kıyametin vasıflarından bahsetti. Onlara korkutmanın üzerinde hiçbir ilavede bulunmadı. Bunun üzerine Sahabe'den on kişi Osman b. Maz'un el-Cumahî'nin evinde toplandılar. Bunlar; Ebû Bekr-i Sıddık, Ali b, Ebi Talib, Abdullah b. Mesud, Abdulah b. Amr, Ebû Zerr el-Ğıfarî, Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Salim, Mıkdad b. Esved, Selman-ı Farisî ve Ma'kil b. Mukarrin idi. Ev sahibi Osman b. Maz'un da onlardandır. Bunlar, gündüz oruç tutmak, gece devamlı namaz kılmak, döşeklerde uyumamak, et ve et yağı yememek, kadınlara yaklaşmamak, güzel koku kullanmamak, kullanılmış elbiseler giymek, dünyayı terk etmek, yeryüzünde seyahate çıkmak, dünyaya itibar etmeyerek zahid olmak, ibadetlere dalmak ve cinsel organlarını kesmek hususunda ittifak ettiler. Derken bu haber Rasulullah (s.a.v.)'a ulaştı, Bunları toplayıp:
"Sizin, şu şu hususlarda söz birliği yaptığınız bana haber verilmedi mi sanıyorsunuz?" buyurdu. Onlar da:
"Evet ey Allah'ın Rasulü, aynen böyle. Fakat biz, hayırdan başka birşey murad etmedik" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v,) onlara şöyle buyurdu:
"Ben, bu dediklerinizle emrolunmadım. Şüphesiz nefislerinizin sizin üzerinizde bir hakkı var. O halde oruç da tutun, iftar da edin, gece ister namaz kılın, ister uyuyun. Zira ben, gece namaz da kılarım, uyurum da, ister oruç tutarım, ister iftar ederim, et de yerim et yağı da. O halde kim benim sünnetimden yüz çevirirse o, benden değildir." Sonra Rasulullah (s.a.v.) insanların yanına çıkıp, onlara bir hutbe okudu. Buyurdu ki:
"Bazı topluluklara ne oluyor ki kadınları, yemeği, güzel kokuyu, uykuyu, dünya arzularını kendilerine haram kılmışlar? Halbuki ben size, keşişler, rahipler topluluğu olmanızı emretmedim. Zira benim dinimde ne et yemeği terk etme vardır, ne kadınları terk etme, ne de devamlı kiliselere kapanma vardır. Ümmetimin ibadet için seyahate çıkması oruç tutmaktır. Ruhbanlıkları ise cihaddır. Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, haccedin, umre yapın, namazı kılın, zekâtı verin, Ramazan orucunu tutun. Zira sizden öncekiler, işi zora sürüklediklerinden dolayı helak olmuşlardır. Onlar kendi nefislerine sert davrandıkları için Allah da onlara sert davranmıştır. İşte bu kimselerin hayatta kalanları kilise ve sinagoglarda uzlete çekilmiş kimselerdir." Nihayet Allah Teala bu âyeti indirince, Sahabiler:
"Ey Allah'ın Rasulü, yapmış olduğumuz yeminlerimiz hususunda nasıl yapacağız?" diye sordular. -Çünkü onlar, ittifak edip anlaştıkları yasaklara dair yemin etmişlerdi-. Bu yüzden Allah Teala: "Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalblerinizin kasdettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, Halim'dir." Bakara: 2/225. âyeti kerimesini indirdi."[86]
3- İbnu Abbas'tan (r.a.) Tirmizî ve başkaları rivayet etti. Ibnu Abbas (r.a.):
-Bir adam Rasûlullah'a geldi ve:
-Ey Allah'ın Rasulü, ben et yediğim zaman kadınlara bayılıyorum beni şehvetim alıyor. Bundan dolayı eti kendime haram kıldım, dedi. Allahü Teâlâ, Maide: 5/87 âyetini indirdi, dedi. [87]
4- İbnu Abbas'tan (r.a.) Avfî tarikından İbnu Cerîr anlattı. İbnu Abbas (r.a.):
-Ashabdan bazı erkekler -Osman İbni Maz'ûn bunlardandır- kadınları ve eti kendilerine haram kıldılar ve hatırlamalarını önlesin diye az yemek yediler ki, onunla şehvetleri kırılsın ve ibâdet için boşluk bulabilsinler. Maide: 5/87 âyeti indi, dedi. [88]
5- Bunun benzerini mürselden. Ikrime, Ebu Kılâbe, Mücâhid, Ebu Mâlik, Nehaî, Süddî ve başkaları anlattı.
Süddî'nin rivayetinde:
Onlar, on kişi idi. İbnu Maz'ûn ve Ali İbni Ebî Talib onlardandır, denildi.
Ikrime'nin rivayetinde: İbnu Maz'ûn, Ali, İbnu Mesud, Mikdâd İbni Esved ve Salim Mevlâ Ebî Huzeyfe, onlardandır, denildi.
Mücahid'in rivayetinde:
İbnu Maz'ûn ve Abdullah İbni Ömer, onlardandır, denildi. [89]
6- İbnu Abbas'tan (r.a.) Ebu Salih, ondan Kelbî, ondan Süddî'yi Sağir tarikından Îbnu Asâkîr Tarih’inde anlattı. İbnu Abbas (r.a.):
-Bu âyet ashabdan bir grup hakkında indi. Ebu Bekir, Ömer, Ali, İbnu Mesud, Osman İbni Maz'ûn, Mikdâd İbni Esved ve Salim Mevlâ Ebî Huzeyfe onlardandır. Onlar, nefislerini kesmek, kadınlardan itizâl etmek, et ve yağ yememek, eski giymek, yemekten sadece gıda alacak kadar yemeye, ruhbanların heyeti gibi yer yüzünde dolaşmaya karar verdiler. Maide: 5/87 âyeti indi, dedi. [90]
7- Zeyd İbni Eslem'den İbnu Ebî Hatim anlattı. Abdullah İbni Revâha Rasûlullah'ın yanında iken, onun yakınlarından biri ona misafir geldi. Ehline döndüğünde onların kendisi bekleyelim diye misafire ikram etmediklerini gördü. Hanımına:
-Benden dolayı misafiri hapsettin, bu yemek bana haramdır, dedi. Hanımı:
-Asıl bana haramdır, dedi. Misafir:
-Bu yemek bana haramdır, dedi.. Abdullah kimsenin yemediğini görünce elini koydu ve:
-Allah'ın ismi ile yiyiniz, dedi. Sonra Nebî Aleyhisselâm'a gitti ve aralarında olan şeyi anlattı. Allahü Teâlâ, Maide: 5/87 âyetini indirdi, dedi. [91]
90. "Ey inananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz."
1- Ebû Said b. Ebî Bekr el-Mutavvî, Ebû Amr Muhammed b. Ahmed el-Hıyerî'den, o Ahmed b. Ali el-Mevsılî'den, o Ebû Hayseme'den, o Hasan b. Ebî Musa'dan, o Züheyr'den, o Simak b. Harb'dan, o Mus'ab b. Sa'd b. Ebî Vakkas'tan, o da babasın (Sa'd b. Ebî Vakkas) dan şöyle dediğini bize haber verdi:
"Muhacirler'den ve Ensar'dan oluşan bir cemaate uğradım. Bana "gel seni yedirelim, şarap içirelim" dediler. -Bu, şarabın haram kılınmasından önceydi-. Bunun üzerine yanlarına geldim. Bir hurma bahçesinde bulunuyorlardı. Baktım, yanlarında kızartılmış bir deve başıyla bir küp şarap vardı. Onlarla beraber yedim, içtim, Ensar ve Muhacirler'i dile getirip: "Muhacirler, Ensar'dan daha hayırlıdır" dedim. Bunun üzerine Ensar'dan bir adam yemekten arta kalan kafa çenelerinden birisini yakalayıp onu bana vurdu da burnum kırıldı.
Ben de derhal Rasulullah (s.a.v.)'a gelip durumu kendisine haber verdim. Allah Teala bu yüzden benim hakkımda, içkinin durumunu bildiren bu âyeti indirdi."[92]
Bu hadisi Müslim, Ebû Hayseme'den rivayet etmiştir.[93]
2- Abdurrahman b. Hamdan el-Adl, Ahmed b. Cafer b. Malik'ten, o Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den, o babasından, o Halef b. Velid'den, o İsrail'den, o Ebû İshak'tan, o Ebû Meysere'den, o da Ömer b. Hattab (r.a.)'dan bize şu rivayette bulundu:
"Ömer (r.a.): "Allah'ım, bize içki hakkında kalplerimize şifa (kanaat) bahşeden apaçık bir delil göster" diye duada bulundu da nihayet Bakara Sûresi'ndeki "sana içki ve kumardan sorarlar..." 219. âyeti indirildi. Bunun üzerine Ömer (r.a.) çağrılarak Rasulullah (s.a.v.) tarafından bu âyet kendisine okundu. Ömer (r.a) tekrar:
"Allah'ım, bize içki hakkında tam bir kanaat bahşeden bir delil göster" diye dua etti. Bu sefer Nisa Süresindeki "Ey iman edenler sizler, sarhoşlar iken namaza yaklaşmayın..." 43. âyeti nazil oldu. Ömer çağırılıp bu âyet kendisine okundu. Ömer yine Allah'ım, bize içki hakkında tam bir açık vahiy indir" diye niyazda bulundu. Bunun üzerine Maide: 5/90 âyeti nazil oldu. Ömer çağrılıp bu âyet kendisine okundu. Nihayet "Artık vaz geçtiniz değil mi?" kısmına âyet gelince, Ömer: "Vaz geçtik ya Rab" dedi."[94]
Yasak edilmesinden önce içki içilmesi sebebiyle Rasulullah (s.a.v.)'ın çirkin bulup, hoş karşılamadığı bazı hadiseler meydana gelmişti. Bu hoş olmayan hadiselerden birisi de Ali b. Ebî Talib'le, Hamza'nın şu gelecek olan kıssalarıdır:[95]
3- Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Yahya, Ebû Bekr b. Ebî Halid'den, o Yusuf b. Musa Mervezî'den, o Ahmed b. Salih'ten, o Anbese'den, o Yusuf’tan, o İbn Şihab'dan, o Ali b. Hüseyn'den, o Hüseyn b. Ali'den bize haber verdiğine göre, Ali b. Ebî Talib şöyle demiştir:
"Bedir ganimetlerinden hisseme düşen yetişkin bir devem vardı. Rasulullah (s.a.v.), Humus'tan[96] bana yetişkin bir deve daha vermişti. Rasulullah (s.a.v.)'in kızı Fatıma ile evlenmek istediğimde, Benî Kaynuka Yahudileri'nden bir kuyumcu ile, izhîr[97] getirmemiz için benimle yola çıkması hususunda sözleştik. Amacım, bu izhîr otlarını kuyumculara satıp düğün yemeğine yardım etmekti. Derken, ben develerimi Ensar'dan bir adamın odasının yanına çöktürmüş, bu iki devem için semer, çuval ve iplerden gerekli olan malzemeleri tedarik ediyordum. Develerimin yanına döndüğümde bir de ne göreyim! Develerimin hörgüçleri kesilmiş, böğürleri yarılmış, ciğerlerinin bir kısmı da alınmıştı. Artık bu manzarayı görünce gözlerime hakim olamadım ve ağladım.
"Bu işi kim yaptı?" dedim.
"Hamza b. Abdulmuttalib yaptı" dediler. Meğer Hamza, Ensar'dan birisinin evinde, bir cariyenin şarkıları arasında işret alemine dalmış. Cariye şarkılarında şunları söylüyordu:
"Hey Hamza! şu semiz develere bak. Avluya bağlanmışlar. Bıçağı onların şah damarlarına yerleştir de onları kana boya Hamza. O develerin parça parça etlerinden, kızgın taş üzerinde kızartılmış kebap yedir bize. Zira sen ey Ebû Umare, üzerimizden zarar ve belanın kaldırılmasını kendisinden umduğumuz kimsesin."
Bu tahrik edici mısraları dinleyen Hamza, derhal sıçrayıp kılıcı aldı ve aynı anda iki devenin hörgüçlerini kesip böğürlerini yardı ve karaciğerlerinden bir miktar aldı.
Bunun üzerine ben, derhal gidip Rasulullah'ın huzuruna çıktım. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Rasulullah (s.a.v.) gelmemin sebebini anladı da:
"Sana ne oluyor?" buyurdu. Dedim ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, ben bugünkü gün gibi bir gün görmedim. Hamza, develerime hücum edip hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı. İşte bakınız şu evde içki içenlerle beraber bulunuyor."
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ridasını istetti. Sonra da yürümeye koyuldu. Ben ve Zeyd b. Harise de kendisini takib ettik. Hamza'nın, içinde bulunduğu eve gelince izin istedi. Kendisine izin verildi. Baktı ki içki içiyorlar. Rasulullah (s.a.v.) Hamza'yı, işlediği fiil hakkında kınamaya başladı. O vakit Hamza, sarhoş, gözleri kızarmış bir vaziyetteydi. Hamza önce Rasulullah (s.a.v.)'a baktı, sonra bakışlarını yukarılara çevirdi ve Rasulullah (s.a.v.)'ın dizine baktı. Sonra tekrar yukarılara baktı, ardından Rasulullah (s.a.v.)'in yüzüne bakıp sonra da:
"Siz, babamın köleleri değil misiniz?" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), onun sarhoş olduğunu anladı da derhal izinin üzerine dönüp geri geri giderek dışan çıktı, biz de beraber çıktık."[98]
Bu hadisi Buhari, Ahmed b. Salih'ten rivayet etmiştir, Bu kıssa, içkiyi haram kılan âyetin inmesini gerektiren sebepler cümlesindendir.[99]
4- Ebu Hureyre'den Ahmed anlattı. Ebu Hureyre:
-Rasûlullah Medine'ye geldi, Medine ehli şarap içiyor ve kumar kazancını yiyorlardı. Rasûlullah'a bunlardan sordular. Allahu Teâlâ, Bakara: 2/219 âyetini indirdi. İnsanlar:
-Bize haram kılınmadı, sadece büyük günahtır denildi, dediler. Muhacirinden biri insanlara imam olup, kıraatini karıştınncaya kadar şarap içtiler. Allahu Teâlâ, inen âyetten daha şiddetlisi olan Nisa: 4/43 âyetini indirdi. Sonra bundan daha şiddetli olan Maide: 5/90 ayeti indirildi. İnsanlar:
-Nihayet verdik ey Rabbimiz dediler. Rasulullah'a:
-Ey Allah'ın Rasulü, insanlar Allah yolunda savaştı ve yataklarında öldüler. Onlar şarap içer, kumardan kazandıklarını yerlerdi, halbuki Allahu Teâlâ onları şeytanın ameli bir pislik kıldı, dediler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/93 âyetini indirdi, dedi. [100]
5- İbnu Abbas'tan (r.a.) Nesâî ve Beyhakî rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):
-Şarabın haram kılınması âyeti, Ensardan şarap içen iki kabile hakkında indi. Kavim sarhoş olunca Bâzısı Bâzısı ile oynadı. Ayılınca kişi yüzünde, başında ve sakalında oyunun eserini gördü, Onlar:
-Bunu kardeşim falan yaptı, dediler. Onlar kardeş idi, kalplerinde hınç ve garez yoktu. Onlar:
-Eğer kardeşim bana şefkat ve merhametli olsa idi bunu yapmazdı dediler, kalplerinde hınç ve garez meydana geldi. Allahü Teâlâ Maide: 5/90 âyetini indirdi. İnsanlardan zorlananlar:
-Bu pisliktir, falanın karnındadır, o da Uhut harbinde öldürüldü, dediler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/93 âyetini indirdi, dedi. [101]
93. "İman edip amel-i salih işleyenler bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve imanlarında sebat ettikleri, daha sonra da takva ile beraber ihsanda bulundukları takdirde, önceden tattıklarında kendilerine bir günah yoktur. Allah muhsinleri sever."
1- Muhammed b. Abdirrahman el-Mutavvıî, Ebû Amr Muhammed b. Ahmed el-Hıyerî'den, o Ebû Yahya'dan, o Ebû'r-Rabi' Süleyman.b. Davud Atakî'den, o Hammad'dan, o Sabit'ten, o da Enes'ten şöyle dediğini bize haber verdi:
"İçki yasak kılındığı gün Ebû Talha'nın evinde topluluğa içki dağıtıyordum. Arabın içkisi; Fadih[102], Büsr[103] ve Temr[104]den ibaretti. Bu arada bir münadi;
"Ey ahali haberiniz olsun ki muhakkak içki haram kılınmıştır" diye bağırıyordu. Bu ilanı takiben Medine sokaklarında şarap sel gibi aktı. Ebû Talha bana:
"Dışarı çık da şarabı dök" dedi. Ben de şarabı döktüm. Bazıları:
"Bu şarab artık, falan falan kimsenin kusmuğudur" dediler. -(Kutil), onların kustuğu şeyin adıdır-. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[105]
Bu hadisi Müslim, Ebû Rabi'den rivayet etmiştir. Buhari de Ebû Numan'dan, her iki son ravi de Hammad'dan rivayet etti.[106]
2- Ebû Abdillah Muhammed b. İbrahim el-Müzekkî, Ebû Amr b. Mutirr'dan, o Ebû Halife'den, o Ebû'l-Velid'den, o Şu'be'den, o Ebû İshak'tan, o da Bera İbn Azib'den bize şu rivayette bulundu: "Rasulullah'ın Ashabı'ndan bazı kimseler vefat etmişti. Bunlar daha önce içki içerlerdi. Nihayet içki haram edilince bazı insanlar: "Arkadaşlarımızın durumu ne olacak, zira onlar içki içtikleri sıralarda vefat etmişlerdi?" demişlerdi de işte bu âyet indi."[107] .
100. "De kî: "Murdarla temiz bir olmaz, murdarın çokluğu hoşuna gitse bile. O halde ey akıl sahipleri Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz."
1- Hakim Ebû Abdirrahman Şazyahî, Hakim Ebû Abdillah Muhammed b. Ubeydullah el-Beyyi'den, o Muhammed b. Kasım el-Müeddib'den, o Muhammed b. Yakub er-Razi'den, o İdris b. Ali er-Razi'den, o Yahya b. Durays'tan, o Süfyan'dan, o Muhammed b. Sûke'den, o Muhammed b. Munkadir'den, o da Cabir'den bize şu rivayette bulundu:
"Peygamber buyurdu ki:
"Güçlü ve yüce olan Allah, putlara tapmayı, içki içmeyi, soy sop sebebiyle kınamayı size haram kılmıştır. Dikkat edin, şüphesiz içki içen de, imal eden de, sakiliğini yapıp içenlere dağıtan da, satan da, parasını yiyen de lanetlenmiştir." Bunun üzerine bir bedevi, Rasulullah (s.a.v.)'ın huzurunda durarak:
"Ey Allah'ın Rasulü, ben gerçekten bu içkinin ticaretini yapan bir kişiydim ve içki satışından yanımda biriktirdiğim bir miktar mal var. Şimdi ben bu malı, Allah'a itaatte harcama hususunda muameleye tabi tutsam, bu mal bana bir menfaat verir mi?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) da ona buyurdu ki:
"Sen, o malı hacc, cihad veya sadaka uğrunda harcasan dahi, Allah katında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olmaz. Zira Allah, ancak temiz olanı kabul buyurur." İşte bu olay üzerine Allah Teala bu âyeti Rasulullah (s.a.v.)'ın sözünü doğrulamak için indirdi."[108]
2- Câbir'den (r.a.) Vahidî ve Îsbahânî, Tergıb’de anlattı. Câbir (r.a.):
-Nebî Aleyhisselâm, şarabın haram kılındığını bildirince bir Ârâbî kalktı ve:
-Ben, bu işin ticâretini yapan biriyim. Ben bundan mal kazandım. O malı Allah'a itaat yolunda kullansam, bana faydalı olur mu?, diye sordu. Nebî Aleyhisselâm:
-Allahü Teâlâ, ancak temizi kabul eder, buyurdu. Rasülünü tasdik için Allahü Teâlâ, Maide: 5/100 âyetini indirdi, dedi. [109]
101. "Ey iman edenler, öyle şeylerden sual etmeyin ki, size açıklanırsa zorunuza gidecektir. Halbuki Kıır'an inidirilirken sorarsanız onlar size açıklanır. Allah onlardan (şimdiye kadar olanları) affetti. Allah, Gafur ve Halim'dir."
1- Amr b. Ebî Amr el-Müzekkî, Muhammed b. Mekkî'den, o Muhammed b. Yusuf’tan, o Muhammed b. İsmail Buhari'den, o Fadl b. Sehl'den, o Ebû'n-Nadr'dan, o Ebû Hayseme'den, o Ebû Cüveyriye'den, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundu:
"Bir grup, eğlence olsun diye Peygamber (s.a.v.)'e sorarlardı. Mesela bir adam:
"Benim babam kim?", bir başkası da kaybolan devesi için:
"Benim devem nerede?" diye sormuştu da Allah Teala onlar hakkında bu ve devamında ki âyetleri indirdi."[110]
2- Ebû Said Nasrûbî, Ebû Bekr el-Katiî'den, o Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den, o babasından, o Mansur b. Verdan el-Esedî'den, o Ali b. Abdu'l-A'la'dan, o babasından, o Ebû'l-Buhterî'den, o da Ali b. Ebî Talib'den bize şu rivayeti haber verdi:
"Şu: "...Ona bir yol bulabilenlerin, Beyt-i hacc etmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır..." Al-i İmrân: 3/97. âyeti nazil olunca, insanlar:
"Ey Allah'ın Rasulü, bu hacc her yıl mı farzdır?" diye sordular da Rasulullah (s.a.v.) susup hiçbir şey demedi. Sonra insanlar tekrar:
"Her sene mi farzdır?" diye sordular ve bu soruş dört kez tekrarlandı. Nihayet Rasulullah (s.a.v.) dördüncüde buyurdu ki:
"Hayır her sene değil. Eğer "evet" deseydim elbette hacc her sene farz olurdu." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi."[111]
3- Enes İbni Mâlik'ten Buhârî rivayet etti. Enes:
-Nebî Aleyhisselâm bir konuşma yaptı. Biri:
-Benim babam kim?, diye sordu. Aleyhisselâm:
-Falanca, buyurdu. Maide: 5/101 ayeti indi, dedi. [112]
4- Keza Buhârî, îbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet etti. İbnu Abbas (r.a.):
-Rasûlullah’la alay etmek için soran bir kavim vardı, Biri:
-Benim babam kim?, derdi. Biri devesini kaybetmiş:
-Benim devem nerede?, diye sorardı. Allahü Teâlâ onlar hakkında Maide: 5/101 âyetini indirdi, dedi.
İbnu Cerîr bunun benzerini, Ebu Hureyre hadisinden anlattı. [113]
5- Ali'den (r.a.): Ahmed, Tirmizî ve Hâkim rivayet etti. Ali (r.a.):
Al-i İmran: 3/97 âyeti inince, insanlar:
-Ya Rasûlallah, her sene mi?, diye sordular. Rasûlullah sükût etti. Onlar:
-Ya Rasûlallah, her sene mi?, dediler. Aleyhisselâm:
-Hayır, eğer evet demiş olsaydım her sene vacip olurdu, buyurdu. Alİahu Teâlâ, Maide: 5/101 âyetini indirdi, dedi. [114]
İbnu Cerîr, Ebu Hureyre, Ebu Ümâme ve İbnu Abbas hadisinden bunun benzerini anlattı.
6- Hafız îbni Hacer:
-İki şey hakkında inmiş olmasında bir mânîlik yok. Bu mevzuda İbnu Abbas hadisi, isnat bakımından daha sahihtir, dedi. [115]
105. "Ey iman edenler, siz nefislerinize bakın. Kendiniz doğru yolu bulunca sapanlar size zarar veremez..."
Kelbî, Ebû Salih'ten, o da İbn Abbas'tan rivayet ederek dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.), başlarında Münzir b. Sâvâ'nın bulunduğu Hecer halkına, kendilerini İslam'a davet eden bir mektub yazdı. Müslüman olmağa yanaşmadıkları takdirde cizye ödemelerini emretti. Mektub Münzir'e gelince, Münzir mektubu, yanında bulunan arab, yahudi, hıristiyan, sâbiî ve mecûsî kişilere arzetti. Bunun üzerine onlar cizyeyi kabul edip, müslüman olmayı hoş karşılamadılar. Rasulullah (s.a.v.) onlara şunu yazdı:
"Arablar'a gelince onlardan, müslüman olmanın veya kılıcın dışında hiçbir şey kabul etme, Ehl-i Kitab'a ve Mecûsî'ler'e gelince, onların cizyesini kabul et." Rasulullah (s.a.v.)'ın mektubu bunlara okununca Arablar müslüman oldular, Ehl-i Kitab ve mecûsîler ise cizye verdiler. Bunun üzerine Arab'ın münafıkları şöyle dediler-,
"Muhammed'e şaşıyoruz. Allah'ın onu, müslüman oluncaya kadar, bütün insanlarla savaşması için gönderdiğini iddia ettiği halde, cizyeyi sadece Ehl-i Kitab'dan kabul ediyor. Dolayısıyla biz, O'nu, Arab'ın müşriklerine geri çevirdiği şeyi Hecer'li müşrikler tarafından kabul etmekten başka birşey yapmadığını görüyoruz." İşte bu yüzden Allah Teala bu âyeti indirdi. Ayette geçen "Sapıtan" kısmından maksad, Ehl-i Kitab'ın sapıklarıdır."[116]
106. "Ey İman edenler, ölüm herhangi birinizin karşısına gelip çattığı zaman, vasiyet vaktinde aranızda veya içinizden adalet sahibi iki şahid tutun..."
1- Gazi Ebû Said b. Ebî Bekr, Ebû Amr b. Hamdan'dan, o Ebû Ya'la'dan, o Haris b. Şurayh'tan, o Yahya b. Zekeriyya b. Ebî Zaide'den, o Muhammed b. Ebû'l-Kasım'dan, o Abdulmelik b. Said b. Cübeyr'den, o babasından, o da İbn Abbas'tan bize şu rivayette bulundu:
"Temim-i Dârî ve Adiy b. Beddâ' ticaret yapmak üzere Mekke'ye doğru yollanmışlardı. Kureyş'in Benî Sehm kolundan bir kişi de bunlara arkadaş olmuştu. Nihayet bu kişi, müsliimanlardan hiç kimsenin bulunmadığı bir yerde öldü. Bu zât, hıristiyan olan bu iki kervancıya, geriye bıraktığı malını vasiyet etti. Nihayet bunlar gelince bu malı, ölen kişinin ailesine verdiler ve o kişinin ölmeden önce yanında bulunan altın işlemeli gümüş bir kadehi sakladılar da:
"Onu hiç görmedik" dediler. Müteakiben bunlar, Rasulullah (s.a.v.)'a getirildiler. Rasulullah (s.a.v.) bunlara, o kadehi gizlemediklerine ve hiç görmediklerine dair Allah adına yemin ettirdi. Sonra da serbest bırakıldılar. Daha sonra kadeh Mekkeliler'den bir topluluğun yanında bulundu. Bunlar:
"Biz bu kadehi, Temim-i Dârî ile Adiy b. Beddâ'dan satın aldık" dediler. Derken, Sehm Kabilesi'nden olan ölünün velileri gelip kadehi aldılar ve içlerinden iki kişi:
"Billahi bu kadeh, arkadaşımızın kadehidir ve bizim sahiciliğimiz doğrudur. Biz, hakkı tecavüz etmedik" diye Allah adına yemin ettiler. Bunun üzerine bu ve bir sonra gelen iki âyet nazil oldu."[117]
2- Bu, Maide: 5/106 âyeti hakkında Temîm-i Dârî'den İbnu Abbas, ondan zayıf bir isnat ile Tirmizî ve Başkaları rivayet etti. Temîm-i Dârî:
-Ben ve Adiy İbni Beddâ'dan başka insanlar şaraptan beri oldular, dedi. Bunlar Hıristiyan idiler, Müslüman olmadan önce Şam'a giderlerdi. Ticâret için Şam'a geldiler. Onların yanına Benî Sehm'in Mevlâsı geldi. Ona Bedîl İbni Meryem derlerdi. Yanında cam ve gümüş vardı, ticâret yapıyordu. Hastalandı ve onlara kendisinin ölmesi halinde bıraktıklarını ehline ulaştırmalarını vasiyet etti.. Temîm:
-Ölünce biz camı aldık ve bin dirheme sattık. Sonra Adiy İbni Beddâ ile taksim ettik. Gelince ehline, bizimle beraber olanları verdik. Onlar camı aradı ve bize ondan sordular. Biz, size verdiğimizden başka bize bir şey bırakmadı, dedik. Ben Müslüman olunca bunu günah kabul ettim, ehline gelip beş yüz dirhemi verdim ve bu kadar da arkadaşımın yanında var, dedim. Onlar Rasûlullah'a geldiler. Rasûlullah onlardan delil istedi. Onlar delîl bulamadılar. Rasûlullah, yemin etmelerini emretti. Onlar yemin ettiler. Allahü Teâlâ, Maide: 5/106-108 ayetlerini indirdi. Amr İbnu As ve başka biri kalktı, onlar da yemin ettiler. Beş yüz dirhem Adiy İbni Beddâ'dan çıkartıldı, dedi. [118]
Tembih:
Zehebî, burada anlatılan Temîm'in, Temîm-i Dârî'nin gayrisi olduğuna hükmetti. Mukatil ve İbni Hıbban onu takviye etti.
Hafız İbnu Hacer:
- Hadisi şerifteki Dârî'yi açıklamakta bu tamam değildir, dedi. [119]
***
_________________ " Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."
|