076 - İNSAN SÛRESİ
Sûrenin mekkî veya medenî oluşu ihtilaflıdır. İbn Yesâr ve Mukatil mekkî olduğunu söylemişlerdir. Bu. İbn Abbâs'tan da rivayet edilmiştir. Mücahid ve Katâde'nin de içinde bulunduğu cumhur ise medenî olduğu görüşündedir.
Hasen ve İkrime "'Öyleyse Rabbının hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günahkâra ve inkarcıya itaat etme." (âyet: 24) âyeti dışında Sûrenin mekkî olduğunu söylemişlerdir.
Mâverdî ise Sûrenin, başından "Muhakkak ki Kurân'ı sana indiren Biziz Biz." (âyet: 23) âyetine kadar medenî, bundan sonrasının ise mekkî olduğunu nakleder.[1]
Kurtubî, medenî olduğu ve Rahman Sûresinden sonra nazil olduğu görüşüne de yer vermiştir.[2]
Âyetlerinin adedi, otuz birdir. [3]
8. "Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler."
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Hz. Ali ile ilgili rivayetler:
a- Ata, İbn Abbas'tan rivayet ederek şöyle dedi:
"Ali b. Ebî Talib, bir geceliğine biraz arpa karşılığında, bir hurma bostanını sulamak üzere kendisini ücretlendirmişti. Sabah olunca arpayı aldı ve onun üçte birini ekmek yapıp yemek için öğüttü. Ekmeğin pişmesi tamamlanınca bir fakir geldi. Pişen ekmeği çıkarıp ona verdiler. Sonra arpadan artakalan kısmın ikinci üçte birini öğüttü ve pişirdiler. Bu sefer bir yetim geldi. Onlardan yiyecek istedi. Onlar da pişirdiklerini ona yedirdiler. Sonra arpadan geriye kalan kısmı öğüttü. Pişirilme işi tamamlanınca müşriklerden bir esir geldi. Pişirilen ekmeği ona yedirdiler ve günlerini böylece geçirdiler. Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu."[4]
b- Mu'tezile müfessirlerinden olan Zemahşerî bu olayı tefsirinde biraz daha detaylı ve mübalâğalı bir şekilde şöyle anlatır:
İbn Abbâs'tan rivayet ediliyor: Hz. Peygamber (sa)'in mübarek torunları Hasan ve Hüseyin hastalanmışlar, Hz. Peygamber (sa) de yanında bazı kimselerle onları ziyarete gitmişti. Yanındakiler Hz. Ali'ye:
"Ey Ebu'l-Hasen, çocuklarının iyileşmesi için adakta bulunsan." demişler. Hz. Ali, hanımı Fâtıma ve cariyeleri Fidda, eğer çocuklar iyileşecek olursa üç gün oruç tutmayı adamışlar. Çocuklar iyileşmiş. Bunun üzerine adakları olan orucu tutmaya başlamışlar. Birinci gün iftar etmeleri için yanlarında yiyecek bir şeyleri de yokmuş. Hz. Ali Şem'ûn adında Hayber’li bir yahudiye gidip ondan üç sâ' arpa ödünç almış, getirmiş, Hz. Fâtıma onun bir sâ'ını öğütmüş ve kendi sayılarına göre ondan beş ekmek yapmış. Tam oruçlarını açacaklarken kapıya bir yoksul gelmiş:
"Ey Muhammed'in ehl-i beyti, müslümanların yoksullarından bir yoksulum, bana yiyecek bir şey verin ki Allah da size cennet sofralarından ikram etsin." demiş. Önlerindeki ekmekleri o yoksula vermişler ve o gece sadece su. ile iftar ediç aç olarak yatmışlar, ertesi günü yitıe oruçlu geçirmişler. İftar zamanı Hz. Fâtıma ikinci sâ' arpayı öğütmüş, ondan ekmek yapmış, tam oruçlarını açacaklarken bu sefer kapıya bir yetim gelmiş. Onu kendilerine tercih ederek yiyeceklerini ona vermişler. Üçüncü günün akşamında da bir esir gelmiş ve aynısını yapmışlar. Ertesi sabah Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin'in ellerinden tutmuş ve Hz. Peygamber (sa)'in yanına gelmiş. Allah'ın rasûlü (sa) onları civcivler gibi açlığın şiddetinden titrer görünce :
"Sizde gördüğüm bu hal beni ne kadar üzdü!" buyurmuş. Kalkmış onlarla birlikte Hz. Ali'nin evine gelmiş, Fâtıma'yı mihrabında (odasında) açlıktan karnı sırtına yapışmış, gözleri içine çökmüş halde görünce buna da ayrıca üzülmüş. İşte bunun üzerine Cibrîl gelmiş ve:
"Ey Muhammed, bunları (şu âyetleri) al; Allah ehlin hakkında buradadır (ve onlara yeter)." buyurmuş ve ona bu âyet-i kerimeleri okutmuş[5]
Ancak Alûsî bu rivayetin şîîler tarafından uydurulduğu kanaatindedir.[6]
2- Ensari ile ilgili rivayetler:
a- Beğavî, Mukâtil'den rivayetle bir günde hem yoksula, hem yetime ve hem de bir esire yemek yediren ensar'dan bir adam hakkında nazil olduğunu zikrederse de bu sahabinin adını vermez.[7]
b- Hâzin ise ensardan Ebu'd-Dahdâh hakkında nazil olduğunu tasrih eder.[8]
Buna göre Ebu'd-Dahdâh el-ensârî bir gün oruç tutmuş. İftar edeceği vakit bir yoksul, bir yetim ve bir esir gelmiş. Onlara üç ekmek vermiş, kendisine ve ailesine de bir ekmek kalmış işte bu âyet-i kerime onlar hakkında nazil olmuş.[9]
c- Kurtubî'deki rivayette bu yoksul, yetim ve esirin öncelikle Hz. Peygamber (sa)'e gelerek ondan yiyecek istedikleri, Efendimiz (sa)'in de onlara
"Yanımda size yedireceğim bir şey yok, fakat çıkın ve arayın." buyurduğu onların da sırayla o ensârî'ye geldikleri ayrıntılarına yer verilmiştir. Bu ensârînin adı bir rivayette de Mut'im ibn Varka' el-ensârî olarak verilmektedir.[10]
Kurtubî bütün bu rivayetleri verdikten sonra şöyle der: Sahih olan odur ki âyet-i kerimeler bütün iyilikseverler ve güzel amel işleyenler hakkında nazil olmuştur ve hükmü geneldir.[11]
3- Muhacirlerden yedi kişi hakkındaki rivayet:
"Onlar, yoksula, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler." âyet-i kerimesinin de içinde bulunduğu 5-18 âyet-i kerimelerinin Bedr gazvesinde esir alınanlara kefil olan muhacirlerden yedi kişi (Ebu Bekr, Ömer, Ali, Zübeyr, Abdurrahman ibn Avf, Sa'd, Ebu Ubeyde) hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.
İbn Asâkir'in Mücâhid'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (sa) Bedr'de esir alınanlarla birlikte Medine-i Münevvere'ye döndüklerinde Muhacirlerden yedi kişi bu esirleri infakta bulunarak onların karınlarını doyurmuşlardı. Bunlar: Hz. Ebu Bekr, Ömer, Ali, Zübeyr, Abdurrahman, Sa'd ve Ebu Ubeyde ibnu'l-Cerrâh idiler. Bunun üzerine ensar "Biz onlarla Allah ve Rasûlü yolunda savaştık, siz ise nafaka ile onlara yardım ediyorsunuz." demişlerdi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ "Şüphesiz iyiler, kâfur katılmış dolu bir kâseden içerler." âyetinden başlıyarak "Orada bir pınardır ki Selsebîl adı verilir."e kadar olan âyetleri indirdi.
Ancak Alûsî bu rivayeti de pek sahih bulmamaktadır.[12]
4- İbnu Cerîr'den Allahü Teâlâ'nın, “Ve esiran” kavli hakkında, İbnu Münzir anlattı:
“Nebi Aleyhisselâm, İslâm ehlini esir edici değildi. Ancak âyet, şirk ehlinin esirleri hakkında indirildi. Çünkü müşrikler onları azap içinde esir ediyorlardı. Onlar hakkında indirildi. Nebî Aleyhisselâm onlara iyilik ile hareket edilmesini emrederdi.” [13]
20. Nereye baksan orada bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.
Îbnu'l-Münzir'in İkrime'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Hz. Ömer bir gün Hz. Peygamber (sa)'in yanına girmiş. Efendimiz (hurma) dallarından örülmüş bir hasırın üzerinde uyumakta imiş ve hasırın izi yanına çıkmış. Hz. Ömer bunu görünce ağlamıya başlamış. Hz. Peygamber (sa)'in, kendisini neyin ağlattığını sorması üzerine şöyle demiş:
"Ey Allah'ın elçisi, Kisrâ'yı ve sahip olduğu hükümranlığı, Hürmüzü ve sahip olduğu hükümranlığı, Habeş kralını ve sahip olduğu hükümranlığı düşündüm, bir de sen Allah'ın elçisi iken dallardan örülmüş bir hasır üzerinde uyuduğunu gözümün önüne getirdim de ona ağladım." demiş. Hz. Peygamber (sa):
"Ey Ömer, dünyanın onların, âhiretin de bizim olmasına razı olmaz mısın?" buyurmuş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ:
"Nereye baksan orada bir nimet ve büyük bir mülk görürsün." âyet-i kerimesini indirmiş.[14]
24- O halde sabret Rabbinin hükmünü vermesi için de, itaat etme onlardan bir âsime veya nanköre
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Abdürrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in Katâde'den rivayetine göre bir gün Ebu Cehl:
"Eğer Muhammed'i (Ka'be'de) namaz kılarken görecek olursam mutlaka boynuna basacağım." demiş ve bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[15]
2- Bu âyet-i kerimenin, peygamberlik davasından vazgeçmesi mukabilinde "Biliyorsun benim kızlarım Kureyş'in en güzel kızlarıdır. Senden mehir istemeden seni kızımla evlendireyim bu işten vazgeç." diyerek Hz. Peygamber (sa)'i kızlarından biriyle evlendirmeyi va'deden Utbe ibn Rabîa. [16]
3- "Bu yaptığını eğer mal için yapıyorsan sana malımdan sen razı oluncaya kadar vereyim, bu işten vazgeç." diyen el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.[17]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İbnu’l-Cevzî, age. VIII,427. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/927.
[2] Kurtubî, age. XXX,77. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/927.
[3] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/700.
[4] Senedi yoktur. İbn Merdeveyh ed-Dürr: 6/299'da zikretmiştir. Vahidî, age. s. 322. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 375. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/927. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/272.
[5] Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 197; Râzî, age. XXX,244. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/927-928.
[6] Bak: Alûsî, age. XXIX, 157. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/928.
[7] Meâlimu't-Tenzîi, IV, 428. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/928. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/272.
[8] İbnu'l-Cevzî, age. VIII.432 dipnot. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/928.
[9] İbnu'l-Cevzî, age. VIII.432. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/928.
[10] Kurmbî, age. XIX,85. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/928.
[11] Kurtubî, age. XIX,85. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/928. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/273.
[12] Alûsî, age. XXIX, 155. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/927-929. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/272.
[13] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/700.
[14] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,190. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/701. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/929. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/281.
[15] Taberî, age. XX1X,138; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,190-191. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 2/702. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/928. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/289.
[16] İbnu'l-Cevzî, age. VIII,441; Kurtubî, age. XIX,97. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/929.
[17] İbnu'l-Cevzî, age. VIII,441; Kurtubî, age. XIX,97. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/929.
_________________ " Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."
|