sufiforum.com https://www.sufiforum.com/ |
|
Yahudi Elinde Esir Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları https://www.sufiforum.com/viewtopic.php?f=51&t=4045 |
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) |
Yazar: | deha [ 13.04.10, 10:00 ] |
Mesaj Başlığı: | Yahudi Elinde Esir Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları |
Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları “Yolculuk ancak şu üç mescitten birine olur: Benim şu mescidime, Mescidi Haram'a ve Mescidi Aksa'ya.” (1) Daha önce gerek hac için gerekse umre için birçok defalar Suudi Arabistan’a gitmiştik. Gerek peygamber(sav) efendimizin bu hadisi ve gerekse Kur’anda geçen bu üç kutsal yerlerden biri olan Mescid-i Aksa’ya gitmek hep içimizde bir nükte olarak kalmıştı. Birkaç dost ile görüştük ve gitmeye karar verdik. Birçok tur’a baktık. En sonunda bir tur ile anlaşmıştık. Yolculuk otobüsle olacaktı. Her ne kadar zahmetli gibi görünse de her mübarek yeri ziyaret etme imkânı gidene Mevla kolaylaşacaktı. Tur’a başlamadan önce, Mescid-i Aksa’da üzüntü verici olaylar oldu. Haber programlarında, Mescid-i Aksa’dan içeri giren Yahudi fanatiklerini görüntülediler. İçerdeki barikatları zorlayan İsrail askerleri ve direnişçilerin aleyhine gelişen çok şiddetli görüntülerdi bunlar. Bu haberlerden sonra gideceğimiz tur’a katılmak isteyenlerde nerdeyse yarı yarıya azalma oldu. Tur ile gitmekten korktuklarını ve can emniyetinin olmadığını söylemişler sanırım. “Eğer öleceksek, ölüm bizi nerede olsa yakalayacaktır!” dedim eşime. Böylece bu tur’a sekiz yaşındaki oğlum ile birlikte ailecek katılmaya karar verdik. Hacı Bayram Camii çevresi onarımda olduğundan otobüs, Gül Baba türbesinin alt tarafında beklemekteydi. Otobüs dışarıdan bakıldığında eski gibi görünüyordu. Bu yüzden tur sahibi ile biraz tartıştık. Daha önceleri birçok turda kullanıldığı ve emniyetli olduğu hususunda beni ikna etti. Yolcularla sonradan konuştuk, kaynaştık. Genelde altmış yaş üzeri ve yurt dışında yaşayanların çoğunluğu teşkil ettiği yolculardı. Tanıdıkça, İslami konularda ve her konuda samimi olduklarını gördüm. Gece yolculuğu ile İskenderun tarafındaki Cilvegözü gümrük kapısından Türkiye’den çıktık. Suriye’nin Humus ve Şam şehirlerini gezdikten sonra otele yerleşip dinlendik. Ertesi gün sabah namazından sonra Ürdün’e geçtik. Ürdün’ün başkenti Amman’dan çıktıktan sonra bir yokuştan aşağı doğru Ürdün vadisine doğru inmeye başladık. Öyle tatlı bir yağmur yağıyordu ki… Solumuzda Romalılar döneminden kalma bir şehir… Kafilede bulunan ilahiyatçı profesör arkadaşımız helak olmuş toplumlar ile ilgili Kur’an ayetlerini hemen dillendiriyor. Kulaklarımızda bu konuşma ile şehrin kalan izlerini görme telaşı bütün yolcuları sardı. Otobüs içinden acele ile resimler ve video kayıtları alındı. Çünkü zamanımız yoktu. Otobüsten çekebildiğimiz kadarını alabilmiştik. Ürdün vadisi denizin 400 metre altında kalan, uçsuz bucaksız dümdüz bir arazi görünümündeydi. Sıcaklık bu kış şartlarına göre çok yüksekti, nerdeyse 35 derece civarındaydı. Ne yetişmiyor ki… Afrika insanı buralara gelmiş çiftçilik yapıyor. Taze salatalık, muz yiyoruz. Cennet ile müjdelenen on sahabeden biri olan Ebu Ubeyde bin Cerrah r.a ’in(Peygamber efendimizin(sav) doktoru) kabrine geliyoruz. İhtişamlı ve modern bir yapıydı gördüğümüz. Kendisine dua edip, bu mübarek sahabeyi anıyoruz hep birlikte. Ürdün vadisinden, İsrail sınırına geliyoruz. Ürdün ve İsrail arasındaki savaşlardan bahsediyor rehber. Bu savaşlar sonucunda Ürdün vadisinin yarısını İsrail işgal etmiş. Kanlı savaşlar olmuş. Yahudi saklayan ağaçları(Garkad ağacı) geçiyoruz. Gerçekten içine kim girse incecik yaprakları saklambaç oynayacak kadar donanımlı… Yeşil bu kadar mı güzel olur! Resûl-i Ekrem Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdu: “Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (galip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!” diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (2) GARGAD: Yahudi Saklayan Ağaçlar: Yahudiler bu ağaçlara ümit bağlamıştır; ahir zamanda Müslümanların elinden kurtulmak için... İsrail sınırına girmeden önce Türkiye’den bizi getiren otobüs’ü değiştirmek zorunda kaldık. İsrail gümrüğünün onay verdiği başka bir otobüse geçtik. Bunun sebebinin de İsrail devletinin sınırından giren araçların uluslararası plakaya sahip olmasını istediğini öğrendik. Gereksiz eşyalarımızı önceki otobüse bıraktık. Çünkü Kudüs’ten dönüşte yine bu otobüsle dönecektik. Bize eşlik eden Ürdünlü rehberde bizimle vedalaştı. Pasaportlarımıza İsrail damgası vurulmasın diye Tur firmasına fazladan para ödedik. Eğer bu damga olursa, Suudi Arabistan kendi ülkesine girişlere izin vermiyormuş diye duyum almıştık. Ürdün’de bu işle uğraşan firma varmış ve bu sorunumuzu çözdüler. İsrail gümrüğüne geldikçe rehber bize tembih ediyordu. “İkindi vaktinde İsrail sınırına gelmemizin sebebi, Saat 18.00’de memurların mesaisi biteceği için bu vakti özellikle seçtik.” demişti. İsrail gümrük memurlarının mesaisi biteceği için bir an önce işlerini bitirmek isterlermiş. Sınırdaki geçişlerde kırk yaş altındaki yabacıları çetin sorguluyorlarmış. Bizi de korku sarmıştı, “Acaba, bizim içeri girmemize izin verecekler mi? Bu kadar yolu boşuna mı geldik?” endişeliydik aslında. Gümrük girişinde Filistin vatandaşlarının geçişlerine de şahit olduk. Her eşyalarını didik didik ediyorlar, üzerlerinde dokunmadık yer bırakmıyorlardı. Sert tartışmalar oluyor ve çok hor davranıyorlardı. Onların bu hallerine çok üzüldüm doğrusu. Pasaportlarımızı, yaşları 19 üzeri Yahudi kızları kontrol ediyordu. Her kabinde iki üç görevli kız vardı ve daha önceden ismimizin bildirildiği listelerde ellerindeydi. Çok sıkı kontrol altında sorgulanıyorduk. Sanki ayakları yere basmıyordu. Şımarık çocuk gibiydiler. Oldukça neşeliler ve laubali sorular soruyorlardı. Bizde tedirginlik had safhadaydı. Ön yargılı gelmiştik ya! Yaklaşık yarım saat sürdü izin vermeleri, içeri girdik. Şükür! Fakat tur içinde üç tane kırk yaş altı arkadaşımız vardı. Onları da Saat 18.00’e kadar bırakmadılar. Sıkıntıyla bekledik. Sonradan öğrendik ki, bayağı sorgulamışlar: "Gelme gayeniz nedir?" "Savaşmaya mı geldiniz?" "Silahınız var mı?" “Kimsiniz? Necisiniz?” O gençleri beklerken, bizde havaalanının bahçesine seccadeleri serdik. Yahudilerin bakışları altında akşam namazını birer birer kıldık. Gençlerde gelince onlarında namaz kılmasıyla Kudüs’e doğru yola çıktık. Son derece bakımlı ve göze hoş gelen bir yoldan, yaklaşık 1500 metre yükseldik. Yarım saat sonra Kudüs’e geldik. Kudüs’ün mistiği içinde yolları, evlerin görüntüsü ve tarih örüntüsü büyüleyiciydi. Havaalanına göre hava sıcaklığı birden 20 derece kadar düşmüştü. Hava Ankara’daki gibi soğuktu. Saat akşam yedi gibi Kudüs’e girdik. Caddeler çok dardı. Hala otobüsün o dar caddelerden nasıl geçtiğine şaşıyorum. Bu yollardan geçerken tarihi dokusuna dokunulmaması ilgimi çekmişti. Kudüs’te Filistinli birisinin sahip olduğu öğrendiğimiz bir otele yerleştik. Eylül-Ekim ayları Hıristiyan’ların hac mevsimi imiş. Otelde tıka basa Rus ve Avrupalı altmış yaş üzeri insanlar vardı. Tıpkı bizim insanımızın yaşlanınca hacca gittiği gibi… Hepside kutsal yerler hakkında oldukça meraklı görünüyorlardı. Yemeklerinde bile ilk defa gördükleri bu yerler hakkında okuyorlar veya tartışıyorlardı. Yemek yedikten sonra tura katılıp daha önce tanıdığım birkaç erkek arkadaş ile Mescid-i Aksaya gidelim dedik. Meraklıydık ve bir an önce görmek istiyorduk. Kalbimizde çocukluk coşkusu ve heyecanı vardı. Her zaman açık olan 7nci kapıdan(Eski Kudüs surları Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış ve 7 kapısı bulunmaktadır. Eskiden dışarısı ormanlık bir alanmış. Vahşi hayvanların içeride yaşayan insanlara zarar vermemesi için bu büyük surlar yapılmış.) İçeri girdiğimizde, sonradan öğrendiğimiz Azap Yolu- Hz İsa(AS)’in öldürülmek üzere götürüldüğü yol- istikametinden yokuş aşağıya ilerledik. Yol taşların toprağa bastırılmış türündendi. Çok eskiden yapıldığı aşikârdı. Üzerine basarken titredim. Nelere tanıktı bu yollar… Azap yolu Bazı evlerin önünde Kâbe resimleri vardı. Neden çizildiği yönünde merak ettik. Daha sonra rehberden öğrendik ki, hacca giden müslüman Filistinlilerin evleriymiş bunlar. Uzaktan Mescid-i Aksa’yı gördük ama fazlada gidemedik. Sokaklar ıssız ve kedilerden başka canlı yoktu. Bu ıssızlıkta birazda bu görüntüden çekindik ve korktuk. Dükkânların vitrini demirler ile iyice muhafaza edilmişti. Burada sokak çatışmaları yaşandığında görüntü savaşa benzeyen bir hal aldığından, bu esnada açık olana dükkânlar talan ediliyormuş. Koruma niteliğinde olsun diye dükkân sahipleri bu önlemi almış. Merak etsek de fazla dolaşmadan hemen döndük otele. Kubbetis Sahra O gün Cuma idi. Sabah namazını Mescid-i Aksa’da kılmak için uyandık. Kahvaltıyı namazdan sonra otelde yapacaktık. Kafile ile Mescid-i Aksa’ya yöneldik. Akşam ne gördüysek yolda rehber bir bir anlatıyordu. Mescid-Aksa kapısına geldiğimizde 10–15 tane ellerinde makineli tüfekler bulunan İsrail askerleri bekliyordu. Rehber onlarla konuştu ve biz içeri girdik. İçeri girebilmek için bekleşen birkaç Filistinli gördüm orada. Onların mahzun hallerine çok üzüldüm… İçerisi oldukça ferah ve zeytin ağaçları vardı. Yürüme yolundan geçince Hayat-üs Sahabe camisine varıyoruz. Altın kubbeli- bize hep Mescid-i Aksa gibi gösterilen cami- Onu geçince merdivenlerden iniyoruz ve asıl camiye giriyoruz. Oldukça mistik ve kalabalık olduğunu görüyoruz. Sabah namazı öncesi caminin içinde sol tarafında bulunan Meryem anamızın ve Zekeriya(AS)’in makamı olduğunu anlatan rehber ile buraya geliyoruz. Sanki küçük bir oda gibi duruyor. Camiinin Minber’ini Selahattin Eyyübi yaptırmış. Kudüs’e zafer ile girmeden önce böyle iki minber yaptırmış. Birisini buraya diğerini de El-Halil şehrindeki Halil-i Rahman camiine koydurmuş. 1970’li yıllarda fanatik bir Yahudi bu minberi yakmış. Sonraları orijinaline uygun yenisi yaptırılmış. İmam namazdan önce Kur’an okudu. Sesi çok güzeldi. Huşuyla dinledik. Namazdan sonra hava aydınlanmış ve gezmeye başladık camiyi. Namaz kılınan yerin altında Hz Süleyman(as)’in cinlere yaptırdığı mescit var idi. Uzun bir yürüyüşten sonra oraya vardık. Cinlerin getirdiği kayaları görünce çok şaşırdım. Nerdeyse 1–1,5 metre kalınlığında kare boyutlu taşlardı. Kuran-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın(as) vefatından bahseden ayette: “Süleyman'ın(as) ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.” (3) buyrulmaktadır. Bu ayet ile Süleyman (as), bazen gündüz ve gece, tam bir gün ayakta Allah’a ibadet ederdi. Hatta bazen daha da uzatırdı. Bir asası vardı, ona dayanarak Rabbinin huzurunda dururdu. İşte böyle ibadet ettiği bir sırada, değneğine dayalı olarak vefat ettirildi. Askerleri kendisini ibadette sanıyorlardı. Böylece günler, aylar geçti. Sonra Allah, işin ortaya çıkmasını isteyince kurt, Hz. Süleyman’ın değneğini kemirerek çürüttü ve Süleyman (a.s) yere düştü. Hz. Süleyman’ın öldüğünü daha önce fark etmeyen ve kendilerinin gaybı bildiklerini sanan cinler, bu durum karşısında gaybı bilmediklerini anladılar. Çünkü gaybı bilselerdi, Hz. Süleyman öldüğü halde uzun süre ağır işlerde çalışmaya devam etmezlerdi. Gerçi cinler, insanların bilmedikleri bazı şeyleri bilirler ama bu gaybı bilmek demek değildir. Sadece onların bilgi alanı, insanlarınkinden geniştir. Fakat onların bilgisi de sınırlıdır. Ve onlar da sadece eşyanın dış yüzünü bilirler. Onların bilgisi, insanlarınkinden daha gizli, daha derin olmakla beraber onlar da gaybı bilmezler. Gaybı bilselerdi Hz. Süleyman’ın öldüğünü fark edip, uzun süre onur kırıcı ağır işler altında çalışmayacakları anlatılıyor. Gaybı bilmek ancak Allah’a mahsustur. Bu mescitte Zekeriya(AS)’in mihrabı ve zeytinyağı kuyusu vardı. Peygamberimiz(SAV) bir hadisinde "Eğer Mescid-i Aksa’ya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin." (4) buyurarak, buranın Müslümanlarca ziyaret edilmesi gereken bir yer olduğunu vurgulamış ve caminin aydınlatılması için gerekli kandil yapımı için zeytinyağının gönderilmesini istemiş. Hala yer kuyusunda- üstünde demir parmaklıklar var- zeytinyağı kokuyordu. Caminin sol yanında ise Emevi sultanı Mervan tarafından yapılmış ek bir mescit bulunmaktaydı. Düz, sade ve sütunlu bir görüntüsü vardı. Ağlama duvarı ile bitişik yerde ise-caminin sağ tarafında kalan ve Burak Camisi ile arasındaki mesafesi uzun olan- peygamberimiz(SAV)’in Miraca çıktığında Mescid-i Aksa'ya getiren Burak’ın bağlandığı iki katlı merdivenle inilen yer bulunmakta ve Burak camisi olarak anılmaktaydı. Kudüs batı ve doğu olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Doğu tarafı Filistinlilerin yaşadığı ve zeytin dağı denilen yüksek bir yerdir. Buradaki ev fiyatları 200 bin $ civarında imiş. Çok daha yüksek fiyatlarla İsrailliler bu evleri alıyormuş. Çok radikal olanları, bu Filistinlilere çok kızıyorlarmış. Zeytin dağında bulunan, Rabia-tül Adeviyye(ra), Selman-i Farisi(ra) mezarlarını gezdik. Müslümanlarca İsa(AS)’in göğe yükseldiğine inanıldığı yeri gördük. Burayı Selahattin Eyyübi yaptırmış. Zeytin dağından Mescid-i Aksa’ya bakılması çok hoş. Baktığımız yerde, ilk önce Yahudi, sonra Hıristiyan ve Mescid-i Aksa sınırına yakın yerlerde müslüman mezarlıkları paylaşılmış. Bütün Hıristiyan’ların müttefik olduğu altın kubbeli Cismani kilisesi de tam vadi ortasında bulunmaktaydı. Yine Kudüs’ün doğu tarafında, Hz Ömer(ra) camisi bulunmaktadır. Hz Ömer(ra) Kudüs’e geldiğinde Kıyamet kilisesine gelmiş. Tamda öğlen namazı vaktiymiş. Papaz, kilisede namazını kılmasını istemiş. Hz Ömer(ra) sahabe ile istiare yapmış ve burada namaz kılmamış. Bir taş attırmış ve onun düştüğü taşlı yerde namazını kılmış ve sonradan burasını camiye dönüştürülmüş. Bu camiye 50 metre civarında Kıyamet kilisesi bulunmaktaydı. Hıristiyan inancına göre, Hz İsa(AS) ölünce burada yıkanmış ve defnedilmiş. Sonra mezarından göğe yükselmiş. İçerisi mistik lambalarla dolu. Yanan mumlarım kokusu rahatsız etti ve oldukça ağırdı. Hac mevsimi olduğu içinde oldukça kalabalıktı. Cuma namazından sonra öyle bir yağmur vardı ki… Kudüs halkı yağmurdan memnundu. Su burada altın gibi kıymetli ve yağmur çok az yağıyormuş. Ama biz yarım saat civarında camiden çıkamadık. Yağmur biraz hafiflediğinde ağlama duvarını gezdik. Elbette yağmurlu olduğu için kimse gelmemiş ve birkaç kişi ağlıyordu. Duvara bakarak sürekli hareket eden başlar… Garipti. İsrail hükümeti İsrail dışında yaşayan insanlara çok konforlu evler ve yüksek maaşlar vaat ederek yeni yerleşim birimlerine yerleştiriyormuş. Yapmaları gereken tek şey, çok çocuk yapmak ve ağlama duvarında ağlamak! Ağlama duvarı meydanı geniş ve ferah bir alandı. Mescid-i Aksa’ya doğru bir tünel kazılmış olduğunu gördüm. Her yanı örtülüydü. İçini göremedik. Konuşulanlara göre buradan çok değerli şeyler çıkmış, altın gibi… Mescid-i Aksa’nın yıkılması ile ilgili çok konuşulan yer burası olsa gerekti... Sanırım Mescid- Aksa’ya gizlice tünel kazıyorlar. Filistinli rehber, “Mescid-i Aksa’yı Müslümanların çok ziyaret etmesi gerekiyor. Burayı sahipsiz bırakmayın” demişti. Filistinli Mülteciler Kamp duvarları: Bu duvarlarla Filistinlilerin dışarıya çıkması engelleniyor. Kamp, sanki bir açık hava hapishanesi gibi görünüyordu. Kudüs’ten el-Halil şehrine giderken, mülteci kamplarını gördük. Yeni yapılan duvarları görünce şaşırdık. Yolun sol tarafı mülteci kampı, diğer tarafı bu kampta yaşayan insanların bağ ve bahçeleriydi. Eğer mülteci kampından çıkıp, bu bahçelerde tarım yapar ya da ürünlerini toplarlarsa, hemen İsrail askerleri geliyor ve hapse atıyorlarmış. Mülteci kamplarının önünde durulması ve resim çekilmesi yasakmış… Hızlıca geçtik buraları. Mülteci kampları açık hava hapishanesi gibi! Yeni beton duvarlar örüyorlar… Sanki bir yeri görmesinler veya yoldan geçenler bilmesinler diye! El Halil şehrine giderken yol üzerinde bir trafik kazası gördük. Yaşları çok küçük askerler… Ellerinde makineli tüfekler, yaklaşık on-onbeş kişiler. Onların sardığı kordon içinde acil yardım ekipleri yaralılara bakıyorlar. O civarda yaşayan Filistinliler sadece bakıyorlar, müdahale edemiyorlar. Aslında bu yer Filistinlilere ait ama sadece İsrail sağlık elamanları müdahaleyi yapıyorlar. Filistin bir devlet ama askerinde bir tek silah yok! Şehirlerin Alt yapısını parasızlık ve imkânsızlıklar içinde olduklarından İsrail devleti yapıyormuş. Vicdanları ölçüsünde yardımcı oluyorlar! El Halil şehrine geldik. Yağmur sonrası kanalizasyon patlamış. İsrail devleti burada alt yapıyı ihmal etmişti anlaşılan. Her yer koku içinde. Mecburuz yürümeye de. Yürümek mümkün değil. İbrahim(as)’ın kabrine geliyoruz. Hemen bu mabedin yanında üç bin kişilik bir İsrail yerleşim yeri yapılmış. Bu oturanları korumak için on beş bin kadar asker varmış. Bu Mabedin yanına bir Sinagog yapmışlar. Filistinli rehber “ İbrahim(as)’in kemikleri sızlıyor bu Sinagog’la!” diyor. Mabet içinde İshak(as), Yakup(as), Yusuf(as) ve Sara Anamızın kabirleri de var. Ecdadımız ihtişamlı bir eser yapmış. Hala ayakta ve diri… Allah kimseyi vatansız koymasın! İsrailliler Müslümanların gelmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Gümrükte sıkıntı veriyorlar. Basın yayın yoluyla, çok olayların olduğu insanlara gösteriliyor. Biz de gelmeden önce şiddetli olaylar olmuştu ve bazıları bu görüntüleri izlediği için gitmekten vazgeçmiştiler. “Kitapta İsrailoğulları’na şu hükmü verdik: “Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa (iktidar olup) bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Ve nitekim o iki vaadden ilkinin zamanı geldiğinde, son derece zorlu ve güçlü kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir sözdü ve gerçekleşti” (5) Kıyamet Kilisesi Önü Malî durumu iyi olan tüm müslüman kardeşlerimi Mescid-i Aksaya davet ediyorum; inşaallah! Saffet Kuramaz (1) (Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512) (2) Müslim, Fiten, 82. (3) Sebe, 34, 14 (4) Ebu Davud, Kitabu's-Salat, 14 (5) İsra, 4-5 |
Yazar: | Kudsî [ 14.04.10, 12:42 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları |
Mevla'm seferinizi mübarek etsin aziz kardeşim.. biz de bir gün gideriz inşallahu Teala.. bugün rüyamda "kudüslü ihvanın cenazesi var hadi gidek geliyon mu?" dediler.. Allah Allah dedim.. |
Yazar: | deha [ 14.04.10, 12:59 ] |
Mesaj Başlığı: | Gargad ağacı ile ilgili hadis.... |
Alıntı: Ebû Hüreyre (ra) bildirmiştir: Resûl-i Ekrem Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdu: “Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!” diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (1) (1) Müslim, Fiten, 82. Gargad Ağacı ve İsrail İşte Yahudileri korkutan Hadis-i Şerif ve Gargad Ağacı Prof. Dr. Osman ÖZSOY Ortadoğu’daki gelişmeleri yakından izleyen, başta İsrail olmak üzere bölge ülkelerine sık sık gelip giden ve bu coğrafyanın tarihsel sürecine ilişkin çok sayıda yayını bulunan tarih profesörü bir dostum bana önceki gün; “Yahudiler İsrail’de en çok hangi ağacı dikiyorlar ve bunun sebebi nedir biliyor musunuz?” diye sordu. Kendisine, özellikle tarım konusunda İsraillilerin dünyanın en önemli araştırmalarına imza attıklarını biliyorum ama bir ağaca karşı özel ilgileri olup olmadığı konusunda bilgi sahibi değilim dedim. İsrail’e de şimdiye kadar hiç gitmediğimi söyledim. Kısacası sorunun cevabı bende yoktu. Verdiği cevap çok ilginç oldu. Yahudilerin İsrail’de en çok diktikleri ağacın gargat ağacı olduğunu, bunun nedeninin ise bir hadis- i şeriften kaynaklandığını söyledi. “Yahudiler hadis-i şeriflere itibar ediyorlar mı ki?” dedim. "Etmiyorlar ama yine de içleri rahat değil. Tedbiren de olsa yine de bu ağacı dikmekten geri kalmıyorlar" dedi. Sonra Peygamber Efendimizin konuyla ilgili bir hadis-i şerifini okudu. Tarihçi dostumun yanından ayrıldıktan sonra bu hadis-i şerifi kaynaklarıyla birlikte sizlerle paylaşmak üzere kütüphanemdeki kitaplardan aradım buldum. İlginçtir, hadis-i şerif daha çok kıyamet alametlerinin zikredildiği bölümlerde geçiyor. Kaynaklarda kıyamet alametleri sıralanırken, fitnenin artması, Yahudilerin Müslümanlara yönelik taşkınlık ve zulmü inanılmaz boyutlara varınca, sabır sınırı taşıp artık bu zulme bir dur demek isteyen Müslümanların kendilerini bulup cezalandırmasından çekinen Yahudilerin bulabildikleri her yere kaçıp saklanacağından söz ediliyor. Hadis-i Şerif’te, Yahudilerin taşların ve ağaçların bile arkasına saklanacağı, buna karşın Gargat ağacından başka bütün taş ve ağaçların: “Ey Müslüman, Ey Allahın kulu, Yahudi arkamdadır, gel onu öldür” diyeceği ifade ediliyor. (Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî, Birr, 25; Fiten, 2; et-Tâc, I, 25). Bahsi geçen hadis-i şerif Sahih-i Müslim’de; “Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek ‘Ya Müslim! Ey Allah'ın kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır. diyecek. Sadece ‘gargat’ ağacı bunu söylemeyecek çünkü o Yahudi ağacıdır” buyuruluyor. (Kitab-ul Fiten H. 2239). Gargat agacı, bu kadar yalın bir gerçeklikle ifade edilen hadis-i şerif üzerinde ayrıca bir yorumda bulunma ihtiyacı duymuyorum. Her şey gayet açık ortada. Fakat izniniz olursa Gazze’de yaşanan son vahşet görüntülerinden de yola çıkarak hadis-i şerifin son cümlesinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Ne buyuruyor Peygamber Efendimiz; “Ağaç ve taş dile gelerek, Ey Müslüman, gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır” diyecek. Demek ki Yahudilerin artık haddi iyice aşmış zulmüne tanıklık etmek ağaçların ve taşların bile deyim yerindeyse canına öyle bir tak edecek ki, sabırları taşacak ve ihbarda bulunmak üzere dile gelecekler. Hadis-i Şerif temel kaynaklarda böyle geçiyor. Birileri rahatsız olacak diye lafı eğip bükecek değiliz. Peygamber Efendimiz söylüyorsa El Hak doğrudur. Nitekim Yahudiler de yaptıkları işin sonunun nereye varacağını ve tarihteki örneklerinde de görüldüğü gibi hep böyle sürüp gitmesinin mümkün olmayacağının az da olsa farkında olmalılar ki, hadis-i şerifte “sadece o ağaç söylemeyecek” denilen gargat ağacını tarih profesörünün tespitiyle ülkenin her yanına dikmekten geri kalmıyorlar. İsrailliler her yana bu ağaçtan dikeceklerine zulme son verseler daha iyi olur. O zaman muhakkak ki daha güvende olacaklardır. Bu iş hep böyle gitmez. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Tüm dünya tepkili Siz bakmayın İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamların sadece İslam dünyasında tepki oluşturmuş gibi bir görüntü ortaya koyduğuna İsrail’in yıllar yılı bölgede uyguladığı ölçüsüz şiddet ve tarih boyu yapıp edegeldikleri fenalıklar tüm dünya ülkelerinde gizliden gizliye öylesine derin bir nefretin oluşmasına zemin hazırladı ki, yabancılarla konu üzerinde biraz konuşmaya başladığınızda hemen fark ediyorsunuz bunu. Kaldı ki dinsel öğretileri ve tarihsel tecrübeleri de buna uygun. Yahudilerin günümüzdeki tutum ve davranışları da bu acıları tazeleyecek türden. Burada ayıplanacak olan durum nefret duymak değil, nefrete neden olacak eylem ve davranışlara göstere göstere zemin hazırlamamaktır. Dünyanın önde gelen medya kuruluşları ve ajansları büyük ölçüde Yahudi sermayesinin kontrolünde olduğu için, hükümetler aleyhlerine kampanya yürütülmesin, yıpratılmasınlar diye tepki göstermekte tutuk davranıyorlar. Kısacası, dünyanın gözleri önünde cereyan eden zulme karşı dünya kamuoyunda oluşan nefret henüz kitle iletişim araçları vasıtasıyla beklendiği ölçüde dillendirilmeye başlanmadı. Fanusun kapağı bir açılmaya görsün, dalga hızla büyüyecek ve zulme karşı kitlelerde oluşan nefret daha rahat gözlemlenebilecektir. Kaldı ki bu tür açık bir zulme karşı tepkili olmak için din olarak sadece İslam’a mensup olmak gerekmiyor. İnsanlık duygularını kaybetmemek yeterlidir. Yazının başında yer verdiğimiz hadis-i şerifin vermek istediği mesajı, Gazze’de yaşanan vahşet karşısında ruhlarda oluşan kabarmayı hissedince daha rahat algılayabiliyoruz. Savaşın bile adabı vardır. Bu kadar mı gaddar olur bir insan?. Yazımızı İsra süresinden konuyla ilgili bir ayetle sonlandıralım: “Kitapta İsrailoğulları’na şu hükmü verdik: “Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa (iktidar olup) bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Ve nitekim o iki vaadden ilkinin zamanı geldiğinde, son derece zorlu ve güçlü kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir sözdü ve gerçekleşti” (İsra, 4-5) |
Yazar: | deha [ 02.06.10, 09:51 ] |
Mesaj Başlığı: | İsrail'de Kudüs dışındaki yerlerde seyahat anılarım! |
İsrail’in uluslar arası sularda bir sivil Gemimize saldırısı gündeme geldiği şu sıralarda, İsrail insanını tanımak adına bazı gördüğüm şeyleri de sizinle paylaşmak istiyorum. *** Tur’a başlamadan önce, Mescid-i Aksa’da olaylar oldu. Haber programlarında, içeri giren Yahudi fanatikleri görüntülediler. Bu haberlerden sonra Tur’a katılmak isteyenlerde nerdeyse yarı yarıya azalma oldu. Buraya gitmekten korktuklarını ve can emniyetinin olmadığını söylemişler sanırım. “Eğer öleceksek, ölüm bizi nerede olsa yakalayacaktır!” dedim. Böylece bu tur’a katılmaya karar verdik. *** KONTROL İsrail sınırına geldikçe rehber bizi tembih ediyordu. Geç gelmemizin sebebi mesainin bitmesine yakın olmasıymış. Kırk yaş altı ziyaretçileri çetin sorguluyorlarmış. Bizde korku var, “Acaba, bizim içeri girmemize izin verecekler mi?” Pasaportları, yaşları 19 üzeri Yahudi kızları kontrol ediyor. Her kulübede iki üç’ü ellerinde listeler var. Çok sıkı kontrol altında sorguluyorlar. Sanki ayakları yere basmıyor. Oldukça neşeliler ve laubali sorular soruyorlar. Bizde tedirginlik, ön yargılı geldik ya! Yaklaşık yarım saat sürdü izin vermeleri, içeri girdik. Şükür! Fakat 3 tane kırk yaş altı arkadaş var. Saat 18:00’e kadar bırakmadılar. Bayağı sorgulamışlar: "Gelme gayeniz nedir?" "Savaşmaya mı geldiniz?" "Silahınız var mı?" O gençleri beklerken, bizde seccadeleri serdik akşam namazını kıldık. Onlar gelince Kudüs’e gittik. *** MÜLTECİ KAMPLARI Kudüs’ten el-Halil şehrine giderken, mülteci kamplarını gördük. Yeni yapılan duvarları görünce şaşırdık. Yolun sol tarafı mülteci kampı, diğer tarafı bu kampta yaşayan insanların bağ ve bahçeleri. Eğer mülteci kampından çıkıp, bu bahçelerde tarım yapar ya da ürünlerini toplarlarsa, hemen İsrail askerleri geliyor ve hapse atıyormuş. Mülteci kamplarının önünde durulması ve resim çekilmesi yasakmış… Hızlıca geçtik buraları. Mülteci kampları açık hava hapishanesi gibi! Yeni beton duvarlar örüyorlar… Sanki bir yeri görmesinler veya yoldan geçenler bilmesinler diye! *** Yol üzerinde bir trafik kazası gördük. Yaşları çok küçük askerler… Ellerinde makineli tüfekler, yaklaşık on-onbeş kişiler. Onların sardığı kordon içinde acil yardım ekipleri yaralılara bakıyorlar. O civarda yaşayan Filistinliler sadece bakıyorlar, müdahale edemiyorlar. Aslında bu yer Filistinlilere ait ama İsrailliler müdahaleyi yapıyorlarmış. Filistin bir devlet ama askerinde bir tek silah yok! Şehirlerin Alt yapısını İsrail yapıyormuş. *** El Halil şehrine geldik. Yağmur sonrası kanalizasyon patlamış. İsrail devleti burada alt yapıyı ihmal etmiş. Her yer koku içinde. Mecburuz yürümeye de. Yürümek mümkün değil. İbrahim(as)’ın kabrine geliyoruz. Hemen bu mabedin yanında üç bin kişilik bir İsrail yerleşim yeri yapılmış. Bu oturanları korumak için üç bin kadar asker varmış. Bu Mabedin yanına bir Sinagog yapmışlar. Filistinli rehber “ İbrahim(as)’ın kemikleri sızlıyor bu Sinagog’la!” diyor. Mabet içinde Ishak(as), Yakup(as), Yusuf(as) ve Sara Anamızın kabirleri de var. Ecdadımız ihtişamlı bir eser yapmış. Hala ayakta ve diri… Allah kimseyi vatansız koymasın! Saffet Kuramaz |
Yazar: | deha [ 02.02.11, 12:26 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Yahudi Elinde Esir Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları |
ana metni yeniden derledim. biraz daha genişlettim anıları ve gördüklerimi.. |
Yazar: | deha [ 08.07.11, 14:00 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Yahudi Elinde Esir Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları |
Alıntı: "Biz öyle bir bağla, öyle bir tabiiyyetle, o delillerle Hazarâtü'l Kuds'e yürüyeceğiz. Hazarâtü'l Kuds'e rabıtasız gidilemez. Hazarâtü'l Kuds, kulların yetişeceği en yüksek makamların erişeceği en yüce devlettir. Sonsuz sürur makamıdır, sonsuz şeref makamıdır..." Tasavvuf Sohbetleri, Şeyh Muhammed Nazım Kıbrısi, İstanbul, 1976. inşaallah... |
Yazar: | hayy_ata [ 11.07.11, 09:21 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Yahudi Elinde Esir Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları |
deha yazdı: ana metni yeniden derledim. biraz daha genişlettim anıları ve gördüklerimi.. İnşaallah bir gezi anıları kitabınızı okuruz... |
Yazar: | deha [ 21.08.11, 22:03 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Yahudi Elinde Esir Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları |
İsrail deccalı çıktı meydana Filistin ağlıyor on beş şehide Somali ve açlık derken bin tane Zulüm askerleri bakmaz ağıda Sen oruç tutarken keyif çatarken Hangi sofralarda iftar açarken Panayır, panayır para saçarken Mescid-i Aksa’da yetim ağıtta |
Yazar: | deha [ 23.12.11, 23:27 ] |
Mesaj Başlığı: | ziyaret edilesi bir yer... zenginseniz gitmelisiniz! |
Elbette Kudüs boşu boşuna yücelmedi Üç dini kucaklarken hiç kimse sürülmedi Her Resul geldiğinde halkı asla gülmedi Hala İsrail hala cendere ve acılar Ne zaman ki ezanlar duyuldu sokağından Kötüyü düşünen el inmişti şakağından insanları kurtuldu depresyon batağından Müminler gitmedikçe tende sürdü sancılar Kudüs'e gücü yeten gitsin der yüce Resul Yahudi hep zülmeder gözünde Müslüman pul Işıktır Filistinli-ne garip kalmış kul "Gel!" der, İhvanı Müslim feryatları kaçıncı saffet kuramaz |
Yazar: | deha [ 06.09.12, 15:34 ] |
Mesaj Başlığı: | Re: Yahudi Elinde Esir Mescid-i Aksa'ya Seyahat Anıları |
Akıyor nur sağanağı peygamber şehrine Melekler alışık gelip gidip hep inmeye Ulaşanlar atlıyor iman dolu nehrine İlahi zikri kokan Allah dostu dizinde Uyan ki Müslümanım bugün sefer vaktidir Peygamber sünnetine bu uymanın akdidir İçten hicretine her kutsi varlık şahittir Yol halife Ömer'in Selahaddin izinde |
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |