sufiforum.com
https://www.sufiforum.com/

Hz. Şeyh KUTUB OSMAN FADLÎ (Atpazarî) -k.s.-
https://www.sufiforum.com/viewtopic.php?f=39&t=3451
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  salik [ 12.12.09, 09:54 ]
Mesaj Başlığı:  Hz. Şeyh KUTUB OSMAN FADLÎ (Atpazarî) -k.s.-

Atpazarlı Hz. Şeyh KUTUB OSMAN FADLÎ (Atpazarî) -k.s.-

(KUTUP OSMAN)


(1632-1691)

İstanbul`da yetişen büyük velîlerden. 1632 (H.1041)`de Şumnu kasabasında doğdu.Fâtih`te Atpazarı denilen yerde oturduğu için; Atpazarı Şeyhi OsmanEfendi nâmıyla şöhret buldu. Kıbrıs`ta ise Kutup Osman ismiylebilinir. 1691 (H.1102) senesinde Kıbrıs`ın Magosa şehrinde vefât etti. Kabri Magosa`dadır.

Babası Seyyid Fethullah Efendi, âlim birzât idi. Oğlunun tahsil ve terbiyesiyle bizzât meşgul oldu. Onumükemmel bir şekilde yetiştirmeye çalıştı. Osman Fadlı, on yaşınageldiğinde babasını kaybetti. Bu durum kendisini çok sarstı. Bir günçarşıda gezerken bir dükkanın önünde şiir söyleyen bir şâiri dinledi.Şâir, ilim öğrenmenin kıymetinden ve âlimin değerinden bahsediyordu. Buşiir, Seyyid Osman`a çok tesir etti. Annesinden izin alarak, tahsîliniartırıp tasavvuf yolunda ilerlemek için Edirne`ye gitti. Azîz MahmûdHüdâyî`nin halîfelerinden, Saçlı İbrâhim Efendi ismi ile meşhûr âlimintalebesi oldu. İbrâhim Efendi, Seyyid Osman Efendinin gayret vekâbiliyetini görerek, terbiyesinden âciz olduğunu bildirdi veİstanbul`da bulunan büyük âlim Zâkirzâde Abdullah Efendiye gönderdi.İstanbul`a gidip, Zâkirzâde Abdullah Efendiyi görünce, kalbinden;İşte, hocamı buldum! diye geçirdi. Zâkirzâde Abdullah Efendinin dekalbinden; İşte bize hakîkî talebe geldi. diye geçti. Osman FadlıEfendi, uzun süre Zâkirzâde`nin derslerine devâm etti. Hocası, OsmanFadlı`ya; Emir Çelebi, sende Şeyh-i Ekber (Muhyiddîn-i Arabî(r.aleyh)) meşrebi var. derdi.

Bir gün Zâkirzâde, talebelerinden birişin yapılmasını istedi. Talebeler, o işi yapmak husûsunda birazisteksiz hareket ettiler. Bu durumu duyan Seyyid Osman, Zâkirzâde`ninyanına giderek; Emir buyuracağınız hizmet nedir sultânım? Derhalyerine getireyim. dedi. Zâkirzâde; Senin dersin vardır. Bu işi yapmandersine mânidir. deyince, Osman Fadlı Efendi; Bu zamanda önce vesonra gelenlerin ilimlerini elde edeceğimi bilsem, yine şereflihizmetinizi yerine getirmeyi tercih ederim. dedi. Bu söz, ZâkirzâdeAbdullah Efendinin çok hoşuna gitti. Sonra; Emir Çelebi! Allahü tealâsana, önce ve sonra gelenlerin ilimlerini nasîb eylesin. diye duâetti. Bu olay üzerine Seyyid Osman Fadlı Efendi, arkadaşlarına; Buduâdan sonra bir gece de bütün ilimler kalbime ilhâm olundu. Bilmediğimilim kalmadı. dedi.

Bundan sonra Zâkirzâde, SeyyidOsman`aîcâzet vermek istedi. Osman Fadlı; Sultânım, ben sizin hizmetinizitercih ederim. diyerek kabûl etmedi. Osman Fadlı Efendi o gecerüyâsında: Kullarımı bana dâvet etmek için kelâmımı al! diyekendisine Mıshaf-ı şerîfin uzatıldığını gördü. Korkuyla uyanan OsmanFadlı; Talebenin vazîfesi hocasına teslim olmaktır. dedi ve hocasınatam olarak teslim oldu. Hocası onu Edirne tarafında Aydos isimlikasabaya, insanları doğru yola dâvet için gönderdi. Osman Fadlı,Aydos`da birkaç sene kaldıktan sonra, ilahî bir işâret üzerine, Filibetaraflarına gitti. Filibe`de on beş seneden fazla insanlara doğru yolugösterdi.

Osman FadlıEfendi, bir gün kaylûleyaparken, şu rüyâyı gördü. Üç yüz kadar âlim gelip etrafında halkaoldular. Hep birlikte oradan İstanbul`a geldiklerinde, hocası Zâkirzâdegöründü ve; Git şimdi senin irşâd yerin burasıdır. diyerek,Atpazarı`nda bulunan Kul Câmiini işâret etti ve bir sarık ile bir âsâhediye etti. Gördüğü bu rüyâ üzerine İstanbul`a gelen Osman Fadlı,hocasının işâret ettiği yere yerleşti. Bundan sonra Atpazarı Emîri diyemeşhûr oldu. Kul Câmiinin hatiplik ve imâmlık vazîfesi Osman Fadlı`yaverildi.

Kendisi şöyle anlatır: İstanbul`ageldikten sonra, bâzı talebelerim ile Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin, Füsûskitabını mütâlaa ederdik. Bâzıları; Emîr Efendi, Şeyh-i Ekber imiş. diye alay ettiler. O gece gaybdan şöyle bir nidâ geldi: Ceddinin yoludur, devâm et! Bunun üzerine hiç kimseye bir şey söylemeden, Füsûs kitabını anlatmaya devâm ettim.

Sultan Dördüncü Ahmed Han, OsmanFadlı Efendiyi çok severdi. Zaman zaman saraya dâvet eder, vâz ve nasîhatlerinden istifâde ederdi. Sultan bilemediği takıldığı mevzuları ona sorar, istişâre ederdi. Hattâ Ramazân-ı şerîfte, iftarda Seyyid Osman Fadlı`nın önünden artan yemeklerinden bereketlenmek için ister,iftârını onunla yapardı.

Bir zaman İstanbul`da isyân oldu.Zorbalar her tarafı darma-dağın edip yağmaladılar. Seyyid Osman Fadlı,hiç çekinmeden talebeleri ile birlikte zorbaları yakalayarak adâleteteslim etti. Böylece din ve devlete büyük hizmetlerde bulundu. Sultanİkinci Süleymân pâdişâh olunca, büyük bir kargaşa oldu. Seyyid Osman bukargaşalığın ortadan kalkması için duâ etti. Bu duâ bereketi ile Allahüteâlâ belâyı kaldırdı. Sadreddîn-i Konevî hazretlerinden sonra, devletişlerini düzeltme husûsunda en çok şöhret sâhibi Seyyid Osmân oldu.

Devlet işlerindeki tesiri gittikçe artanSeyyid Osman Fadlı`yı, devletin ileri gelenlerinden bâzıları çekemediler. Sultana, verdiği bir vâz yüzünden şikâyet ettiler. Çeşitlientrikalar çevirerek Magosa`ya gönderilmesini sağladılar. Kendisi; Bu hâdise, dört ay önce Allahü teâlâ tarafından kalbime ilhâm edildi. Fakat; Makâmından ayrılma, yerinde kal. Çünkü bunda Allahü teâlânın çeşitli hikmetleri var. dendi. Biz de bu emre uyup, yerimizdenayrılmadık. dedi. Magosa`ya gidişlerinin on dördüncü ayında vefâtetti. Vasiyeti üzerine kabrinin üzeri açık bırakıldı.

Vasiyeti şöyle idi: Kabrimin üzerine türbe yapılmasın. Baş ucuna bir taş dikilsin.Belki mezârım kaybolmaz da gelip-geçen bir duâ okur. Daha sonra 1830 senesinde Kıbrıs`a tahsildâr olarak tâyin olan Hacı Mehmed Ağa, Osman Fadlı`nın kaybolmak üzere olan kabrini ortaya çıkarmış ve etrâfınıtemizletmiştir.

Talebesi İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri,onun hakkında şöyle demektedir: Hocam her hâlinde gizliliği tercihederdi. Sünnete uygun olmayan bir şeyi yapmazdı. Şu üç şeyi hiçterketmezdi: 1) Her farz namaz için abdestini tâzelerdi. 2) Namazınıdâimâ cemâatle kılardı. 3) Her ibâdet ve işi, Kitab ve sünnete uygunolarak yapardı. Her çeşit riyâzeti yapmıştır. Ramazân-ı şerîfte, biryumurta ile iftâr ederdi. Bütün yediği bundan ibâretti. Derslerine ikiyüz kadar talebe devâm ederdi. Bu talebelerin içinde; Trakya, Anadoluve Arab Yarımadasından gelenler vardı.

Yine hocasından naklederek der ki;

İnsanlar dört kısımdır:

1. Zikir, fikir, maksat, niyyet vehimmetleri sırf dünyâdır. Bunlar kâfirler ve onlara tâbi olanlardır.Sırf fâni olan dünyâ nîmetleriyle nasibdâr olmuşlardır.

2. Dillerinin ifâdesine nazaran âhiretehli gibi görünürlerse de, bunların içten maksat ve niyetleri yineevvelkiler gibi tamâmen dünyâya yönelmiştir. Bunlar münâfıklardır.Önceki kısımdan çok aşağıdır. Bunlardan çok korkulur. Şeklen âhiretehli gibi görünürler. Fakat mânen Allah`tan yüz döndürmüşlerdir. Niyyetve himmetleri hep dünyâdır. Bunların îmânının zevâlinden,kaybolmasından pek korkulur. Zîrâ ibâdetten maksad İslâm, îmânmertebelerinin tamâmiyle, ihsân mertebesine, Allahü teâlâyı görür gibiibâdet etme şerefine ulaşmaktır. Bu mertebelere kavuşmak içinçalışmamak ve bu hususta kusur ve ihmâlde bulunmak, cenâb-ı Hak`tanelindeki nîmetin kaybolmasını istemektir.

3. Zikir, fikirleri, âhiret vekalplerindeki niyyet ve himmetleri de âhirettir. Bunlar umummüminlerdir.

4. Zikir ve fikirleri, düşünceleri âhiretve kalplerindeki niyyet ve himmetleri de odur ki bunlar mukarreblerdir.Mukarrebler, Allahü teâlâ için olmayan her şeyden sakınırlar. Din içinniyyet etmedikçe hareket etmezler. Her sözleri Allah içindir.

OsmanFadlı hazretlerinin yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır: 1)Misbâh-ul-Kulûb: Sadreddîn Konevî`nin Miftâh-ul-Gayb`ınınşerhidir. 2) Mir`ât-ı Esrâr-il-İrfân: Sadreddîn Konevî`ninyazmış olduğu Fâtiha tefsîrinin şerhidir, 3) Tecelliyât-ı Berkiyye:Kitabın asıl ismi Risâle-i Berkiyye fî Şerhi Kasîde-i Işkiyye`dir.Muhyiddîn-i Arabî`nin yazmış olduğu Kasîde-i Işkiyye`ninşerhidir. 4) Hâşiye-i Şerh-i Füsûs-ül-Hikem, 5) Tenkih Şerhi, 6)Telvih Hâşiyesi, 7) Risâle-i İmâm Hâşiyesi, 8) Hanefiyye Şerhi, 9)Hidâyet-ül-Mutehayyirîn, 10) Mutavvel Hâşiyesi, 11) Feth-ul-Bâb, 12)Risâlet-ür Rahmâniyye.

EY ÂŞIK!

Atpazarlı Osman Fadlı Efendi, tekkedekiirşâd faâliyetlerinin yanısıra Cumâ günleri Vefâ, Çarşamba günleri deSüleymâniye Câmiinde vâz verirdi. Pekçok talebe yetiştirdi. Talebeleriuzakta oldukları zaman bile onlarla ilgilenir ve mektuplar göndermeksûretiyle onlara nasîhatler ederdi. Meşhur talebelerinden İsmâil HakkıBursevî hazretlerine yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:

Ey âşık ve sâdık oğlum! Niyetinde,amelinde ve ibâdetinde sıdka, doğruluğa yapış. Bu ihlâsın, samîmiyetinîcâbıdır. İhlâs, kulun işlerinin ve tavırlarının Allah için olmasıdır.Eğer kulun işlerine, nefsin arzularından, lezzetlerinden bir şeykarışırsa sıdk, doğruluk bozulur. Böyle kimseye işlerinde vehareketlerinde yalancı demek uygun olur. Sıdkın derecelerinin sonuyoktur. Kul işlerinin bazısında sâdık olup bazısında olmayabilir. Eğerbütün işlerinde sadık olursa ona sıddîk, pek doğru denir.

Ey oğul, Rabbine karşı muâmeleni,davranışını Resûlullah efendimizin Allahü teâlâya karşı muâmelesi,davranışı gibi yap. Allahü teâlâ senin edebini Resûlullah`ın edebiiçerisinde bildirdi. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: Beni Rabbimterbiye etti. Benim terbiyemi güzel yaptı. O halde Rabbine karşıdavranışlarında Resûlullah`ın edebine uy. Rabbine karşı Resûlullahefendimiz gibi ol. Ondan gelen şeylere rızâ, hoşnutluk göster. İtirâzetme.

Sabırlı ol. Nîmetlere şükret. Hidâyetyolu, doğru yol budur. Nefsinin arzu ve isteklerine uyma. Yoksafelâkete uğrarsın.

Rabbinin huzûrunda, O`nun yüce divânında,korkarak, titreyip ürpererek, boyun bükerek hayâ ile dur. Kalbindevamlı Allahü teâlâ ile meşgûl olsun. Böyle olursan gafletten venefsinin bütün kötülüklerinden kurtulursun. Allahü teâlâya yakın olur,huzûr, sürûra ve mânevî lezzetlere kavuşursun. Şeytan sana musallatolup, üstünlük kuramaz.

1) Sefînet-ül-Evliyâ; c.3, s.32
2) Kitab-ı Silsile-i İsmâil HakkıBursevî; s.96-100
3) Sicilli Osmânî; c.3, s.421
4) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.15
5) Târih-i Râşid; c.2, s.147
6) Bursa`da Tarikatlar ve Tekkeler;s.64-65
7) Aziz Mahmud Hüdâî; s 239
8) Sohbetnâme-i İmam Efendi; c.2 s.71
9) Diyânet İslâm Ansiklopedisi; c.4s.83
10) Vekâyi-ul-Füdelâ; c.2 s.436
11) Kitâb-ül-Hitâb; s.295

Yazar:  arz [ 23.09.10, 12:35 ]
Mesaj Başlığı:  Re: Atpazarlı OSMAN FADLI EFENDİ

Kıbrıs’a sürülmüş bir sufi idi o!

Tuğba Kaya


Yalnız, sessiz ve derinden… Seyyid Kutup Osman Atpazarî Hz. Kıbrıs’ın önemli maneviyat bekçilerindendir. Heybetini fark etmemek mümkün değil ama hüzünlü duruşu da gözden kaçmaz.

***

Resim

Bahçesinde açan sarı kır çiçekleri bahardan mı açmış, yoksa hazandan mı sararmıştı bilemedim. Sarı hazanı, sarı sonbaharı simgelerdi bilirim ama mevsim ilkbahardı ve bu şehre bahar gelmişti. Kıbrıs’ta iş güç için gelip geçtiğim yollardan birinin üstündeydi bu bahçe. Hasret rengi kır çiçekleri ve deva iksiri gizleyen ısırgan otları gözüme çarpardı, nerden bileyim biraz ileride bir Allah dostunun türbesinin olduğunu. Paslı bir bahçe kapısı vardı, bir de ileride Magosa Halk Kütüphanesi olarak bilinen eski bir bina.

Henüz bilgi çağına geçmemiştik. İletişim çağındaydık. Bilgisayar, ‘google’ diye bir şey hızla girmişti hayatımıza. Kütüphanelerden araştırma yapmak biraz daha yavaş gelirdi. Ama gene de bir bakmaktan bir şey olmaz diye düşündüm. Hem zamanım da çoktu, öyle aceleye ne gerek var diye geçirdim içimden. İçeri girdim, kütüphaneyi dolaştım, kitaplara baktım. Kütüphane ayrı ayrı kapıları olan müstakil odalardan oluşuyordu; odaların daire şeklinde bir bahçeye baktığı dikkatimi çekti. Bir odanın üzerinde ise bir kitabe vardı. “Kutup Osman Tekkesi” diye yazıyordu. Kütüphane diye girdiğim bu yapının bir bölümünde veli bir zatın medfun bulunması beni şaşırtmıştı. Onca zaman burayı fark etmemiş olmama da biraz üzüldüm doğrusu. Ama en çok da sevindim; çünkü bu bir nasipti ve onu hiç fark edemeden de bitebilirdi adadaki maceram. Burasının ıssız bir ada olmadığını, birilerinin yaşadığını görmek güzeldi, her ne kadar biz ölü olsak da.

Kıbrıs’ın kutup yıldızı

Kıbrıs’ta “Kutup Osman” ismi ile bilinen Atpazarlı Osman Fadlı Efendi İstanbul/ Fatih’de Atpazarında Kul Camii’nin imamı olduğu için “Atpazarı şeyhi” olarak tanınmış ve ömrünün son 14 ayını sürgün olarak gönderildiği Kıbrıs/ Magosa’da “Surlar içi” diye de bilinen bölgede geçirmiş. 1600’lü yıllarda 4. Ahmet ve Sultan 2. Süleyman zamanında yaşayan bu zat neden ömrünün son deminde Kıbrıs’a gönderilmiş, merak etmemek mümkün değil. Ben de merak ettim, türbede usulünce bir Fatiha okudum ve madem kütüphanedeyim, bakalım bu zat buraya neden gelmiş diye araştırdım.

İşte bize hakiki talebe geldi

Seyyid Fethullah Efendi’nin oğlu olan Seyyid Osman Atpazari Hz., ilk eğitimini kendisi de bir âlim olan babasından alır. 10 yaşında babasını kaybettiğinde bu duruma çok üzülür. Bir gün çarşıda gezerken ilim hakkında şiir okuyan bir şairden çok etkilenir. Annesinden izin alarak Edirne’ye gider ve orada Aziz Mahmut Hüdayi Hz.’nin talebesi olan İbrahim Efendi’den ilim tahsil eder. Seyyid Osman Hz.’nin gayreti ve kabiliyetinin kendisini aştığını gören hocası onu İstanbul’a Zakirzade Abdullah Efendi’ye gönderir. O da Seyyid Osman Hz.’ni görünce, “İşte bize hakiki talebe geldi.” diye içinden geçirir ve “Evladım, sende Şeyh-i Ekber meşrebi var.” diyerek talebesinin gayretini, kabiliyetine doğru yönlendirir. Bu söz onun ilerde Füsus’tan ders okutmasına ve Muhyiddin-i Arabî Hz.’nin bazı eserlerine şerh yazmasına sebep olacaktır.

Teslimiyeti ilminin temeliydi

Seyyid Osman Fadlı Efendi, hizmete çok önem veren teslimiyetli bir talebedir. Bir gün Seyyid Osman Hz., hocasının verdiği bir hizmete diğer talebelerin itibar etmediğini görünce üzülür ve o işi kendisi görmek ister. Hocası O’na, “Senin dersin vardır.” dese de Osman Faldı Hz., “Önceki gelen ve sonraki geleceklerin ilmini vereceklerini bilsem de sizin hizmetinizi daha çok önemsiyorum” diyerek bir talebede olması gereken en önemli hasletini ortaya kor. Kendisi bu olayı daha sonra anlatırken der ki: ”Gerçekten de o gece Rabbim bana önceki gelenlerin ve sonraki geleceklerin ilmini öğretti.”

İcazet alması ve İstanbul’a gelmesi

İstanbul’da eğitimi tamam olduğunda hocası icazetini vermek ister ama o hocasının yanından ayrılmak istemez. O günlerde rüyasında aldığı manevi emir ve işaret üzerine hocasına bu sefer tam teslimiyetini vererek icazetini alır. Bundan sonra insanları doğru yola çağırmak üzere hocası tarafından Edirne tarafında Aydos kasabasına gönderilir. Oradan da Filibe tarafına gider ve burada on beş sene kalır. Bir gün şöyle bir rüya görür: Üç yüz kadar âlim gelip etrafında halka olurlar. Oradan beraberce İstanbul’a gelirler ve hocası Zakirzade hazretleri, “Git şimdi senin irşad yerin burasıdır.” diyerek Fatih Atpazarı’nda bulunan Kul Camii’ni gösterir, ona bir sarıkla bir de asa hediye eder. Atpazarı’na geldiğinde burada “Atpazarı emiri” diye şöhret bulur. Kul Camii’ne imam hatip olarak görevlendirilir. Camide talebelerine Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin Füsus kitabını okutur ancak onun şöhreti ve ilmi bazılarının onu kıskanmasına sebep olur. Alay ederler ve hakkında derler ki: “Emir Efendi Şeyh-i Ekber imiş.” Haliyle bu duruma üzülür ve o gece bir nida duyar: “Ceddinin yoludur, devam et.” Bundan sonra hiç kimseye bir şey söylemez ve Füsus’u anlatmaya devam eder.

Padişahlar ondan maddi manevi yardım almışlardır. Takıldıkları mevzuları ondan sorarlardı. İstanbul’da çıkan bir isyanı müridleri ile birlikte durdurmuştur. İstanbul’u talan edenleri yakalamış ve adalete teslim etmiştir. Devlet işlerini düzeltme konusunda Sadreddin-i Konevi hazretlerinden sonra en çok meşhur olan Seyyid Osman hazretleridir.

Devlette sözünün geçmesi bazılarını rahatsız etmiş, çeşitli iftira ve entrikalarla Kıbrıs’a sürgün olarak gönderilmesine sebep olmuşlardır. Başından geçen bu olayı kendisi öyle anlatır: “Bu durum bana dört ay önce ilham edildi ama bana ‘yerinden ayrılma’ dendiği için bir yere gitmedim.”

Resim

Kıbrıs adasına sürgün olarak gönderilen Atpazarı emiri Osman Faldı hazretleri Kıbrıs’ta da Kutup Osman Hz. ismiyle tanınır. Burada 14 ay yaşadıktan sonra kim bilir belki de son bir vazife olarak Kıbrıs’ın manevi bekçiliğini yapmak üzere yola çıkar. Böyle yolcularla karşılaşmak herkese nasip olsun ve şefaatlerinden mahrum etmesin Hak Teala.

İsmail Hakkı Bursevi hazretlerini o yetiştirdi

İsmail Hakkı Bursevi Hz. hocasını şöyle anlatır: “Hocam her halinde gizliliği tercih ederdi. Sünnete uygun olmayan bir şeyi yapmazdı. Şu üç şeyi hiç terk etmezdi: 1) Her farz namaz için abdestini tazelerdi. 2) Namazını daima cemaatle kılardı. 3) Her ibadet ve işi Kitab ve sünnete uygun olarak yapardı. Her çeşit riyazeti yapmıştır." Ramazan-ı şerifte bir yumurta ile iftar edermiş. Bütün yediği bundan ibaretmiş. Derslerine iki yüz kadar talebe devam edermiş. Bu talebelerin içinde Trakya, Anadolu ve Arap yarımadasından gelenler varmış.

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/