Bazı cemaatler ve metotlar üzerine (1)
Ebubekir Sifil
mail@ebubekirsifil.com Milli Gazete
2008-11-30
Soru: 1. Hizmetler ne kadar büyük olursa olsun fikirde bizi hak çizgiden ayıran yaklaşımlara karşı tavrımız ne olmalı hocam? Hizmete destek mi verelim, fikirleri eleştirip o kardeşleri uyarmaya mı çalışalım, bir doktorun hastaya sen hastasın demesi gibi?
2. Said Nursi eserlerinde cifiri çokca kullanıyor ve Kur’an’ın tamamının cifir yoluyla bir tefsirinin yapılmasını istiyor. Cifirlede kendi ismine kadar Kur’an’da 40-50 işaret buluyor eserlerine ve kendisine. Hatta kıyametin zamanını bile söyleme cesareti gösteriyor. Bu Kur’an ve hadislerde açıkça reddedilmiyor mu? Cifir yöntemi şiada olan bir yol değil mi? Ehl-i sünnet bunu reddetmiyor mu? Cevşen duasını vahy olarak tevatürle nakledilmiş diyor. Ehli sünnet o zaman neden nakletmemiş? Neden sahih zikirler varken şia kaynaklı bir rivayeti esas almış olabilir? Bir de okuduğum bir yazıda Abdulhamid han döneminde bazı kürt aşiretlerinde mehdilik iddia eden birisinin çıktığı yazıyor. Bu hareketlerin Said Nursi’nin şuur altını bilemeyiz ama düşüncelerine kendisinin de o beklenen zat olduğu ve buna Kur’an’dan destek aramaya kalktığını düşünebilir miyiz?
4. Buhari’de cifire dair bir rivayet var deniyor doğru mu?
5. Mustafa İslamoğlu isimli hemşerimin de fikirlerinin modern mutezile olduğunu tesbit ettim. Bu konuda sizin görüşlerinizi öğrenebilir miyim?
Cevap
Ülkemizde cemaat yapılarından ve şahısların fikirlerinden isim vererek bahsetmek pek rastlanılır bir şey olmadığı halde, bu soruyu burada açıklıkla zikretmekte ve açık yüreklilikle cevaplandırmakta bir beis görmüyorum. Daha önce de benzeri meselelerin bu köşede gündelik olduğunu okuyanlar biliyor. Günlük hayatın içinde herkesin konuştuğu, homojen (!) sohbet ortamlarında açık seçik dile getirilip tartışılan bu meselelerin buraya taşınmasında –meşru ölçülere riayet edildiği sürece– bir sakınca teşkil etmeyeceğini, hatta dürüstlük gereği bunların birer “deklarasyon” olarak açıkça ifade edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Soruların cevaplarına –aynı sırayla– gelecek olursak;
1. İnsanımızın kafasını kurcalayan en önemli meselelerden birisidir bu. Dünya üzerinde şu kadar ülkede okul açmak, uluslar arası faaliyetlere imza atmak, şu kadar insana hitap etmek… Bütün bunlar, hareketin ve istikametin “meşruiyet”ine, hatta yapılan işlere destek vermenin “farziyet”ine gerekçe kılınıyor. “Yapılan işler yanlış olsaydı bu kadar büyük başarılar elde edilebilir miydi” diye düşünülüyor.
Oysa maddi planda başarı ya da başarısızlık diye görülen şeyler, hiçbir zaman “meşruiyet”e gösterge olamaz, olmamıştır. Aslolan tamamen maddi araçlarla ölçülebilen “başarı” değil, maddi araçlarla değil, rıza-i İlahi’ye uygunluk ile ölçülen “muvaffakiyet”tir. Bunların arasındaki en büyük fark, “muvaffakiyet”in, Allah Teala’nın rızasına uygun, hayır ve taat anlamına gelen işleri/amelleri yapabilmeyi ifade ederken, diğerinde bu anlamların söz konusu olmamasıdır. (1) Arapça’da şerli/gayrı meşru bir iş yapıp sonuç alan kimse hakkında “muvaffakiyet/tevfik” kelimesi kullanılmaz.
Şu halde küresel dünyanın değer yargıları ve değerlendirme kriterleriyle örtüşen ve bu sebeple küresel güçlerden teşvik gören “büyük” ve “başarılı” faaliyetlerin “muvaffakiyet” olarak takdim ve ifade edilmesi doğru değildir. Cemaatin, çağdaş küresel değer yargıları ve değerlendirme kriterleriyle örtüşmeyen İslam ahkâmını “yenileme/değiştirme” yolunda emin adımlarla ilerlemekte olduğu artık herkesin malumudur. Dolayısıyla yapılması gereken, “madem ki büyük işler yapıyorlar, öyleyse doğru yapıyorlar ve her yaptıklarında desteklenmeliler” demek değil, yapılan işlerin son tahlilde kimin işine yaradığına, İslam’a ve Müslümanlara ne getirip ne götürdüğüne dikkat etmektir.
Cemaatin, fakir doyurmak, kimsesize el uzatmak, gençlerin süfli hayat içinde kaybolup gitmesine mani olan çalışmalar yapmak gibi faydalı hizmetlerin altına imza attığı inkâr edilmemeli, ancak bu hizmetlerin, Dinlerarası diyalog gibi, ahkâm-ı İslamiye’nin tebdil-tağyir edilmesi gibi zararlı faaliyetlerin meşrulaştırılması sonucuna götürmemesi gerektiğine de dikkat çekilmelidir.
Devam edecek.
1) Bkz. ez-Zemahşerî, Esâsu’l-Belâğa, 684, İbn Sîde, el-Muhkem, VI, 362.