sufiforum.com https://www.sufiforum.com/ |
|
Tasavvuf ve ‘bizim klasiklerimiz’ https://www.sufiforum.com/viewtopic.php?f=25&t=4755 |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) |
Yazar: | sahhaf [ 15.09.10, 05:16 ] |
Mesaj Başlığı: | Tasavvuf ve ‘bizim klasiklerimiz’ |
Tasavvuf ve ‘bizim klasiklerimiz’ MEHMET AKIN Bugünkü gibi, toplumların mistisizme yöneldikleri dönemlerin ardından kültürel ve toplumsal hayatta son derece zengin gelişmeler olur. Tasavvufa yönelik güncel ilgi de bu açıdan yorumlanabilir *** Türkiye’de son dönemde tasavvuf konusuna ciddi bir ilgi patlaması olduğu ortada. Toplumların genellikle “kritik” dönemlerde mistisizme yöneldikleri söylenir. Ondan olacak, en büyük mutasavvıflar İslam tarihinin en sıkıntılı zamanlarında ve en sıkıntılı coğrafyalarda ortaya çıkmışlardır. Ama tarih bize gösteriyor ki böylesi süreçlerin devamında kültürel ve toplumsal hayatta son derecede zengin gelişmeler de olur. Bu bakımdan günümüzde tasavvufa yönelik ilginin artmasında geleceğimiz adına böylesine bir “imkân” da görebiliriz. Belki de uzunca zamandır beklemekte olduğumuz kendi “Rönesans”ımızın artık yakınlarda bir yerde olduğunun belirtilerinden biri budur! Latife bir yana, günümüzde tasavvuf konusuna yönelik olarak toplumun hemen her kesimindeki artan ilgi bir gerçek, ama bunun aynı zamanda “mistisizme yönelim” anlamına geldiğini söyleyebilmek çok da kolay değil. Zaten bugünkü Türkiye’de tasavvuf konusuna gösterilen ilginin “pratik” olmaktan ziyade “teorik” nitelikte olması da dikkat çekici bir durum. Yani tasavvufun kurumlaşmış yapıları olan tarikatlara ve dolayısıyla tekkelere yönelen insanlar kadar, belki de onlardan daha çok sayıda, büyük bir iştiyakla tasavvufla ilgili eserleri ve özellikle tasavvuf klasiklerini okuyan insanlar var. Bu insanlar geleneksel teamüllere uyarak bir mürşidin dizinin dibinde oturmaya talip olmak yerine -”modern zaman üveysiliği” diyebileceğimiz bir tavır içinde- “kendi başlarına” tasavvuf klasiklerini okuyup yorumlamaya çalışıyorlar. Burası konunun sosyolojik boyutuyla ilgili ve üzerinde önemle durulması gereken bir nokta. Yalnız, tasavvuf klasikleri demişken orada biraz duralım. Çünkü biz “tasavvuf metinlerini okumaya nereden başlamalı” sorusunun cevabını arıyoruz burada. *** “Bizim klasiklerimiz” içinde mutasavvıflarca kaleme alınmış metinlerin, veya tasavvufi eserlerin ağırlıklı bir yeri olduğu malum. İyi, ama “bizim klasiklerimiz” sözünün ifade ettiği alan hakkında bir berraklık var mı bugünkü zihinlerde? “Bizim klasiklerimiz” nelerdir, hatta “bizim klasiklerimiz” var mıdır? Türk entelektüellerinin çokça meşgul olduğu, ama cevabı konusunda pek de uzlaşmaya varamadıkları soru(n)lar bunlar. Hatırlayan vardır muhakkak, bir vakitler Melih Cevdet Anday “Bizim klasiklerimiz yoktur” demiş ve epeyce gürültü koparmıştı bu sözler. Kendilerine “Hümanist-Aydınlanmacı” diyen ve “evrensel” uygarlığın temelinin eski Yunan’ın “akılcı” ve “maddeci” dünya anlayışına dayandığını savunan aydınlar grubunda yer alan Anday, bizim artık yeni bir uygarlık çevrenine girdiğimizi ve Osmanlı-İslam kültürü ile hiçbir ilişkimizin olamayacağını düşünür. Dolayısıyla Anday ne Yunus Emre’yi ne Mevlâna’yı ne de Divan şairlerini “klasik” kabul etmiyordu. Yunus’un şiirinin klasik, yani sözlüklerdeki tanımıyla “türünde örnek niteliği kazanmış yapıt” olmadığını ileri sürüyordu. Çünkü, diyordu, Yunus Emre eskiden şair olarak değil mutasavvıf olarak tanınıyordu. Mevlâna zaten Türkçe yazmamıştı. Divan şiirinin de temelinin Türkçe olmadığı için Türkçenin klasiği olamayacağı sonucuna varıyordu Anday. Bu görüşlerin elbette iler tutar tarafını bulmak güç. Zamanında gerektiğince cevaplanmıştı zaten. Ancak, cumhuriyet aydınının kendi tarihine kendi kültürüne nasıl baktığını göstermesi bakımından önemli. Buradaki asıl mesele, “bugünkü” uygarlığımızın, dolayısıyla dilimizin ve edebiyatımızın “yeni” olduğu, geçmişle ilgisinin olmadığı, veya olmaması gerektiği düşüncesidir. Haddizatında ilk olarak Nurullah Ataç tarafından cesaretle ve net biçimde ifade edilen bu görüşü bugün de paylaşan okuryazarlar var. Ne var ki eşyanın tabiatı bu tasarımları ham hayal olarak kalmaya mahkûm ediyor. Bir milletin tarihin belirli bir aşamasında elbise değiştirir gibi kültürünü, dilini, değerlerini değiştirmesi olacak bir iş değildir. Bizim yaşadığımız Batılılaşma hareketi de -son derece radikal bir süreç olsa bile- eski kültürümüzden, dilimizden, değer yargılarımızdan, inançlarımızdan büsbütün kopuş manasına gelmiyor. Evet, “yazı dilimiz” sadeleşti, konuşma dilinde ise Arapça, Farsça kökenli bir kısım kelimelerin yerini İngilizce, Fransızca kökenli kelimeler aldı. Bunlar doğru... Ama Türkçe yine aynı Türkçe. Edebiyatımız da, eskiden olduğu gibi Yunus Emre’yi, Mevlâna’yı, Fuzuli’yi, Baki’yi, Nedim’i izliyor. Yalnızca eski eserlerdeki kimi izlekler değil, dilin yapısı, sentaksı, dilin kişisel kullanımına ilişkin özellikler, o eserlerdeki kişisel eda, orijinal ses vs... de örnek teşkil ediyor bugün Türkçe eser veren sanatçılara. *** Özellikle Anday’ın “şair değil mutasavvıf olarak” kabul edildiğini söylediği Yunus Emre’nin ve “Türkçe yazmadı” diye dışarıda bırakmaya çalıştığı Mevlana’nın bugünkü nesiller üzerindeki derin etkisi çok anlamlı. Çünkü bu iki büyük isim aynı zamanda bu topraklar üzerindeki zengin tasavvuf kültürünün de başlıca temsilcileri. Yani bugünün kültürel ortamı Anday ve benzerlerini iki bakımdan da nakzediyor: İlki Türkçenin klasiklerine sarılarak. İkincisi bin yıllık tarihimiz içinde bu topraklarda husule getirdiğimiz özgün bir evren tasarımına dayalı dinî anlayışa, yani tasavvufa sahip çıkarak. Tasavvuf metinlerini okumaya nereden başlamalı Tasavvuf alanında neler okunmalı sorusuna cevap olarak sayacağımız eserlerin başlıca üç başlık altında sıralanması düşünülebilir BİR. İlki tasavvufun ne olduğunu, nereden doğduğunu, hangi aşamaları izleyerek bugünkü durumuna evrildiğini anlamak için okunması elzem sayılan eserler. Bunların da bir bölümü konunun uzmanları tarafından kaleme alınmış araştırmalardır. Sözgelimi ilk öbekte, Annemarie Schimmel’in Tasavvufun Boyutları A.J. Arberry’nin Tasavvuf Toshihiko Izutsu’nun İbn Arabî’nin Fusûs’undaki Anahtar Kavramlar Reynold A. Nicholson’ın İslâm Sufîleri Titus Burchardt’ın İslam Tasavvuf Doktrinine Giriş Ebu’l-Alâ Afîfî’nin Tasavvuf: İslâm’da Manevî Hayat Ferid Kam’ın Vahdet-i Vücûd M. Ali Ayni’nin Tasavvuf Tarihi Erol Güngör’ün İslam Tasavvufu’nun Meseleleri Abdülbaki Gölpınarlı’nın Yüz Soruda Tasavvuf Selçuk Eraydın’ın Tasavvuf ve Tarikatlar Hasan Kâmil Yılmaz’ın, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar Mustafa Kara’nın Tekkeler ve Zaviyeler isimli eserleri “tasavvufun mahiyetini anlama” adımında okunması gereken eserlere örnek sayılabilir. İKİ. Diğer yandan, yine tasavvufun anlaşılması için okunması gereken, tasavvufun doğuş döneminde, bizzat tasavvuf büyüklerinin kaleme almış olduğu eserleri saymak gerekirse, Serrâc’ın el Luma Kuşeyri’nin er-Risale Hucvirî’nin Keşfu’l-Mahcub Kelâbâzî’nin Ta’arruf Sülemî’nin Kitabü’l-Fütüvve Necmeddin Kübrâ’nın Tasavvufi Hayat Sühreverdî’nin Avârif el-Maarif isimli eserleri sayılabilir. (Bu eserlerin hemen hepsi Türkçeye çevrilip yayınlandı.) ÜÇ. Türk kültürünün ve Türkçenin başlıca kaynakları tasavvufi bir anlayışla veya tasavvuf neşesiyle kaleme alınmış edebi ürünlerdir. Bu eserler hem tasavvufun hayat anlayışını, dünyaya bakışını, evren tasarımını son derece anlaşılır tarzda ifade eder hem de Türk dilini ve Türk kültürünü şekillendiren yapı taşları olarak önem taşır. *** Türklerin İslam Medeniyeti dairesine girmelerinden hemen sonra Orta Asya’da Ahmet Yesevi ile başlayan “hikmet” geleneği Anadolu’da kendisine yeni ve gür bir yatak buldu. Geçmiş yüzyıllarda savaşların, yıkımların, göçlerin yorgun bıraktığı bu topraklar üzerinde Yunus Emre, Aşık Paşa, Hacı Bektaş, Seyyad Hamza, Kaygusuz Abdal gibi “derviş şairler” tarafından tasavvufun insan, evren ve hayat anlayışını dile getiren zengin bir edebiyat meydana getirildi. Bu ekolün günümüzde de çok sevilen temsilcisi Yunus Emre’dir. Hayatı hakkında az şey bildiğimiz Yunus’un külliyatına muhtemelen birkaç kişinin yazdıkları da eklenmiştir. Modern dönemde entelektüellerin Yunus’a yönelik ilgisi esas olarak Burhan Toprak’ın Yunus Emre Divanı’nıyla başladı. Elbette Fuat Köprülü ve Abdulbaki Gölpınarlı gibi uzmanların çalışmaları da bu ilgiye tatminkâr cevaplar hazırladı. Son yıllarda Yunus üzerine çalışmalarıyla öne çıkan Prof. Mustafa Tatçı yoğun emek mahsulü Yunus Emre Divanı’nın Tenkitli Metni’nin yayınıyla bu alanda ileri bir adım attı ve hangi şiirlerin “otantik” Yunus’a ait olabileceğine dair geçerli kriterler ortaya koydu. Ayrıca tamamen başka bir şair olarak kabul ettiği Bursalı Aşık Yunus’un şiirlerini ayrı bir Divan olarak yayımladı. Tatçı’nın hem Divan neşri hem de bu alanda yayınladığı diğer eserler ihmal edilemeyecek kitaplar arasında yer alıyor. *** Tekke ve halk şiirlerinden ayrı olarak seçkinlere hitap eden “yüksek edebiyat” kategorisi içinde kabul edilen Divan şiirimizin de hem değerler evreni hem de “malzeme dünyasını” meydana getiren semboller sistemi büyük ölçüde tasavvuf kültürüne dayanır. Divan şairleri arasında tasavvuf neşesiyle şiir yazan veya eserlerini bütünüyle bu sistem içinde ifade eden mutasavvıf şairler de çoktur. Bunlar arasında en önemlisi aynı zamanda bir Mevlevi dedesi olan Şeyh Galip’tir. Şeyh Galip’in şiirleri öteden beri yeni harflere aktarılarak yayınlanıyor ve bugün de sevilerek okunuyor. Hüsn ü Aşk isimli mesnevisi de. Yer yer modern bir romanı andıracak derecede canlı hikâyelere yer veren ve kahramanları güzellik (hüsn) ile aşk olan bu eser bütünüyle tasavvufi simgelerden oluşur. *** Günümüz edebiyatında da kısmen tasavvufun semboller sistemini kullanan veya tasavvufi konuları işleyen eserler yazılıyor. Ama çağdaş Türk edebiyatı en azından şimdilik tasavvufi dünya görüşünün ürünü diyebileceğimiz tarzda edebi eserler üretebilmiş görünmüyor. Belki bir sonraki aşamada o da olacak. |
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) | Tüm zamanlar UTC + 2 saat |
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group http://www.phpbb.com/ |