Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Kutadgu Bilig’de Türkçe İslami Terimler / Dr. Süer EKER
MesajGönderilme zamanı: 24.05.10, 10:37 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 13.04.10, 08:42
Mesajlar: 47
Kutadgu Bilig’de
(teñri 'azze ve celle ögdisin ayur)
Türkçe İslami Terimlerin Kaynakları Üzerine

Yard. Doç.Dr. Süer EKER*

Başkent Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, TDE Bölümü, Bağlıca / ANKARA suereker@yahoo.com

bilig ♦ Yaz / 2006 ♦ sayı 38: 103-122
© Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı


Özet: Kutadgu Bilig, İslami dönem Türk dili ve kültürünün bilinen ilk eseri olarak Türkçe dini terimler bakımından da zengin verilere sahiptir. İslamiyet’in doğuşundan itibaren gelişen dört yüzyıllık Arapça ve en az yüz yıllık Farsça dinî terminoloji geleneğinin yanı sıra, Kutadgu Bilig ve satırarası Kur’an çevirileri, Kur’an terimlerini büyük oranda Türkçe sözlerle karşılayarak, Türk dilinin de İslami terminoloji alanında gelişmiş, standartlaşmış bir geleneğe sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’de asıl metnin girişini oluşturan tevhit-münacat bölümündeki Türkçe İslami terimlerin kaynaklarının gösteril¬mesi amaçlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kutadgu Bilig, Karahanlıca, Kur’an, İslami terim¬ler, Ödünçleme, Orta Türkçe

Giriş

Türklerin İslam dinini kabulünün ardından Arapça ve Farsçadan yapılan çeviriler, uyarlamalar ve özgün eserler Türk dili araştırmaları için önemli veri tabanlarıdır. Özellikle ilk dinî içerikli eserlerin Türk dili tarihinde özel bir yeri vardır. Kur’an ve hadislerden beslenen İslami dönemin bilinen ilk eseri KB de, dinî terminoloji alanında zengin malzemeye sahiptir. KB, inanç sistemi ile ilgili İslami terimlerin önemli bir bölümünü, ilk Kur’an tercümeleri gibi, Türk-çenin öz kaynaklarıyla karşılar.
Bu çalışmada, KB’de asıl metnin girişini oluşturan tevhit ve münacat bölü¬münün 1.-33. beyitleri çerçevesinde, İslami kavramların ve terminolojinin Türkçedeki ilk karşılıklarıyla ilgili bir deneme ortaya konulacaktır. Türkçe sözlerde KB ve DLT’de özel olarak gösterilen d, ñ, w ve özgün örneklerdeki enin dışında, çevriyazısı işareti kullanılmamıştır. Manzume, akışı izlemek amacıyla beyit beyit ele alınmış, terim niteliği taşıdığı düşünülen kelimeler, Arapça karşılıkları gösterilmek ve referans alınan İslami söylem ya da kayna¬ğa atıfta bulunulmak suretiyle açıklanmıştır. Kur’an-ı Kerim’e yapılan dolaylı atıfların gösteriminde, parantez içindeki ilk rakam sure, ikinci rakam ayet numarasıdır. Sure ve ayet numaraları kısa çizgi ile ayrılmıştır. Bodrogligeti (1972), Eckmann (1976), Wehr (1977) ve Öztürk’ün (1995) çalışmalarından ana başvuru kaynakları olarak yararlanılmış; konuyla ilgili temel İslami litera¬türe de müracaat edilmiştir. Kur’an ile KB’nin içeriği arasındaki ilişkiler araş-tırmacılar tarafından zaman zaman bilim dünyasının gündemine getirilmiştir. Kutadgu Bilig’in Kur’an ayetleriyle ilişkisini ortaya koyan ilk müstakil çalış-malardan biri olarak Ersoylu’nun makalesinden (1981) söz edilebilir.

Kutadgu Bilig ve İslami Terimlerin Türkçe Karşılıkları
Orhon ve Uygur Türkçelerinin devamı sayılan Karahanlıca; ses bilgisi, biçim bilgisi vb. düzeylerde karakteristikleri olmakla birlikte, Eski Türkçenin dil özelliklerini korur. Karahanlıca; Orhon Türkçesi ve Uygurcadan esas olarak Arapça ve Farsça ögelerin görülmeye başlaması, yani ödünç söz varlığındaki kaynak farklılıkları bakımından ayrılır. Türk-İran dil ilişkilerinin, İranlıların İslamiyet’i kabulü ve Şehname’yle başlayan Yeni Farsçadan önceki tarihi ise, ayrı bir katman olarak değerlendirilmelidir.
KB’nin herhangi bir Arapça ya da Farsça eserin doğrudan tercümesi ve uyar-laması olduğunu gösteren herhangi bir somut kanıt yoktur. Kur’an, hadis ve diğer temel dinî kaynaklara doğrudan atıf bulunmamakla birlikte, KB, çeviri¬ler ve imalar yolu ile bu kaynaklara dayalıdır (bk. Dankoff 1983: 16-18). KB, İslami dönem Türk kültürü için özgün bir eserdir. Ancak, KB’nin konu, içerik, manzume tekniği ve özellikle tevhit ve münacat bölümünün içeriği bakımın-dan özgün olmadığı, aksine, İslami geleneğin Türkçeye uyarlanmış biçimi olduğu rahatlıkla söylenebilir. KB’nin üslûbu ve oturmuş anlatım biçimi, bu alanda ilk eser sayılamayacağına işaret eder.
Uygurcanın, Burkancı ve Manici kültürlerin inanç sistemlerine ilişkin kavramları Türkçe sözcüklerle karşıladığı, bu yolla zengin bir çeviri geleneğine, geniş bir dinî terminolojik birikime sahip olduğu bilinmektedir. Bu gelenek, Uygurlarla yakın etno-linguistik ilişkisi bulunan Karahanlılarda, bu kez kaynak diller Arapça ve Farsça olmak üzere, X.-XI. yüzyıllarda da devam eder. Din değişiklikleri gibi büyük kültürel dönüşümlerin ardından, yeni kavramların Türkçe ögelerle karşı-lanması geleneği, süreç içinde, farklı sosyo-linguistik düzeylerde ödünç sözcükle¬rin Türkçenin söz varlığı içinde yerini alması ile sonuçlanır. Yeni kültür dairesinin maddi ve manevi hayatla ilgili kavramlarının önce anlam ödünçlemesiyle, ardından sözcük ödünçlemesiyle karşılanması, Uygurca, Karahanlıca, Eski Anado¬lu Türkçesi dönemlerinin ortak özelliğidir. Türk yazı dilleri gramatikal bakımdan Arapça, Farsça ögelere genellikle kapalı; ancak, bu dillerin söz varlığına alabildi-ğine açık olmuştur (bk. Bodrogligeti 1972).
KB’nin kaleme alındığı dönemde, Kur’an kaynaklı Arapça terminolojinin oluşturduğu ağ, yaklaşık dört yüz yıllık işlenmiş, gelişmiş bir deneyimin ürü¬nüydü. Kur’an daha X. yüzyılın ortalarında Farsçaya çevrilmişti (Eckmann 1979). KB’nin yazılışından yaklaşık yüz yıl önce başlayan Farsça çeviri gele¬neğinin, Türkçe Kur’an çevirilerine ve KB’ye örnek olup olmadığının açık bir cevabı yoktur. Ancak, ilk Karahanlıca Kur’an çevirisinin, Sâmânîler döne¬minde Farsçaya yapılan ilk Taberî çevirisi ile aynı tarihte yapıldığı ileri sürül-müştür (bk. Eckmann 1976). Yüz yıllık bir süreçte yeni kültüre uyum husu¬sunda önemli aşamalar katedilmiş olmalıdır.
İslamiyet’in kabulünden sonra Arapça, Farsça kökenli dini terminoloji, satırarası Kur’an çevirileri, uyarlama ve özgün eserler aracılığıyla Türkçeye nüfuz etmeye başlar (Satırarası Kur’an çevirileriyle ilgili olarak bk. Ata 2004). Bilinen ilk İslami eser olan KB, bir yandan Arapça, Farsça kökenli dinî termi¬nolojinin önünü açarken, bir yandan da satırarası Kur’an çevirileri ile birlikte Türkçenin bu terimleri karşılayabilecek yeteneğe sahip olduğunu gösterir.
İlk satırarası Kur’an tercümelerinde çevirmenler İslami terimleri Türkçe leksikal anlamlarıyla kullanmaya, âdeta her sözcüğün Türkçesini vermeye çalışırken, sonraki dönemlerde bu çabalar yerini doğrudan ödünçlemelere bırakır. KB ve DLT’deki Türkçecilik, Uygurcadan tevarüs eden geleneğin yanı sıra İran-Fars kültürünün, Arap şovenizmine karşı dil ve kültürdeki tep¬kisinin ifadesi olan şuubiyeci geleneği de model almış olabilir. Nitekim KB’nin Türkçeciliği, bazı bilim adamları tarafından Farsça Kur’an çevirilerini taklit olarak değerlendirilir (bk. Bodrogligeti 1972: 359).
İlk satırarası Kur’an çevirilerinin de Farsçacı gelenekten esinlendiği bilinmek¬tedir. KB’deki Türkçe kökenli dini terimlerin özellikle Rylands satırarası Kur’an çevirisiyle neredeyse bire bir örtüşmesi, Karahanlıca dönemi için yerleşmiş, standartlaşmış bir dinî terminoloji geleneğinin varlığına işaret eder. Ancak, KB ve satırarası Kur’an çevirilerindeki Türkçeci gelenek, uyarlama ve özgün eserlere neredeyse hiç intikal etmeyecek, aksine bir iki yüzyıl zarfında Arapça, Farsça terimler bu tür eserler aracılığıyla baskın hâle gelecektir (bk. Bodrogligeti 1972).
6500 beyti aşan KB’de, yüz civarında Arapça, Farsça kökenli sözcük vardır. Sözcükler manzumenin gerektirdiği retoriğe göre seçilir. Tapug ~ taat, törütigli ~ halik, yükün- ~ namaz kıl- gibi Türkçe kökenli ya da ödünç söz¬cükler; ölçüye, bağlama göre serbestçe kullanılır. KB’de Allah, cennet, ce¬hennem, şeytan, melek, savm, salat gibi Arapça kökenli temel İslami terimle¬rin yer almaması dikkat çekicidir. Arapça sözcükler yerine teñri, tamu(g), yek, ferişte, rūzā, namāz vb. Türkçe veya İran dillerinden ödünçlemeler kullanılır.. Bu da, ilk Türkçe İslami eserlerde Farsça kaynaklardan yararlanıldığına bir işaret olabilir.

“teñri 'azze ve celle ögdisin ayur” bölümü
Türk edebiyatının ilk mesnevisi olan KB’nin çatısı, bu nazım şeklinin çatısına uygun olarak mensur ve manzum ön sözlerle (mukaddime) başlar. İslami eserlerdeki akışa uygun olarak Tanrı (tevhit ve münacat), peygamber (naat) ve dört halife övgüsü ardından geçiş niteliğindeki bahar mevsimi tasviri ile Buğra Han’a yazılmış bir kaside yer alır. İnsanoğlunun değeri, dilin meziyeti ve kusuru, kitap sahibinin özrü, bilgi ve aklın meziyet ve faydaları vb. konu¬lar üzerinde durulduktan sonra (1-397) asıl metne geçilir. Tevhit ve münacat bölümünün beyit sayısı 33’tür, bu da, ‘Tanrı’nın 99 güzel adı’ ile ilgili olma¬lıdır (bk. Ersoylu 1981: 34).
Mukaddimelerden sonra, besmelenin hemen ardından gelen ve İslami dö¬nem Türk edebiyatının bilinen ilk tevhit ve münacat örneği olan ‘teñri c azze ve celle ögdisin ayur’ başlıklı bölümde Tanrı’nın birliği, büyüklüğü dile getiri¬lir; O’nun güç ve kudretinden, yaratılmışların zayıflığından ve muhtaçlığın¬dan söz edilir, Kur’an-ı Kerim’e, hadislere atıflar yapılır. Bu bölümde başlık dışında teñri sözü görülmez Mısralar çoğu zaman ayet çevirisidir. Tanrı’nın güzel adları olarak bilinen ve yine Kur’an’dan kaynaklanan ‘esmâ-yı hüsna’nın (Ar. esmâyu’l-ĥusnā) Türkçe karşılıklarının da yer aldığı tevhit ve münacat bölümü ve bir bütün olarak KB, Türk dili tarihinin leksik gelişimini aydınlatmada çok önemlidir. KB, bu bakımdan da bakir bir çalışma alanıdır.
Tevhit ve münacat bölümündeki yabancı söz varlığının oranı eserin diğer bölümlerinden çok farklı değildir. Çalışmanın malzemesini oluşturan 33 be-yitlik ‘teñri c azze ve celle ögdisin ayur’ bölümündeki Arapça kökenli sözcük¬lerin tamamı 12, bu sözcüklerin toplam 358 sözcükten oluşan söz varlığına oranı ise yalnızca % 3,35’tir. Bu, dinî ögelerin en yoğun olduğu tevhit ve münacat bölümü için gerçekten küçük bir orandır.
Bu bölümdeki yoğun İslami ‘söylem’, Yusuf’un, İslam dininin inanç ve ibadet ile ilgili konularına ayrıntılarıyla vâkıf olduğunu, Kur’an’ı lafzı ve manasıyla çok iyi kavradığını göstermektedir. Onun yaptığı, bu dillerde yazılanları özümseyerek Türkçeye aktarmaktır. Yusuf, Kur’an terimlerini Türkçe sözcük¬lerle verir, ayetlerin bildirdiklerini ve din bilginlerinin yorumlarını duru bir Türkçe ile ifade eder. Terimlerin oluşturulmasında herhangi bir zorlama gö¬rülmez, aksine yerleşmiş bir geleneğin akıcılığı hissedilir. Dilin bu niteliği, KB’nin ortaya konulduğu dönemde Türkçe teolojiye uygun bir sosyo-kültürel ortamın bulunduğunu ortaya koyar.


İnceleme
1. bayat atı birle sözüg başladım/ törütgen igijgen keçürgen ijim
“ezelî (olan) Tanrı(nın) adı ile söze başladım/ türeten, besleyen, bağışlayan, Rabbim”
Tevhit ve münacat bölümünde İslami geleneğe uygun şekilde, Tanrı’nın adı anılarak söze başlanır.
Bayat = Ar. Ķadįm, Evvel ‘ezelî, varlığının başlangıcı olmayan’.
Tarihi kaynaklarda teñri ile birlikte, ‘Tanrı’ kavramını ifade etmek üzere sık kullanılan sözcüklerden biri olan Bayat’a (bk. Clauson 1972) DLT’de Arapça Allah karşılığı verilmiştir (bk. Dankoff 1985). Modern Türk dillerinde, Batı Oğuzcası dışında, görülmeyen Bayat için TS’de “Allah’ın ‘Kadim’ sıfatı karşı¬lığı” açıklaması yer alır. Ancak Bayat, KB’de Tanrı’nın Ķadįm ve Evvel sıfat¬larını vurgulamaktan çok, doğrudan ‘Allah/Tanrı’ karşılığındadır. KB’nin ilk mısraındaki bayat atı birle, Besmelenin de kısa biçimi olan Ar. bismillāh’tan veya bunun Farsça çevirisi olan be-ism-i ħodâ’dan Türkçeye çevrilmiştir.
İkinci mısra ise bir sıfat tamlamasıdır. Törütgen, igidgen, keçürgen tamlayan¬ları id ismini tamlamaktadır. Bu sözcükler Tanrı’nın güzel adlarından üçünün Karahanlı Türkçesindeki karşılıklarıdır:
Törütgen = Ar. Hâlıķ yaratan, yoktan var eden’.
Törütgen (< ET törüt + gen), Ar. ħalaķa ‘yaratmak’ mastarının ism-i faili
Hâlıktan veya Farsça Âferldegâr ’dan anlam ödünçlemesidir. Tarihî kaynaklar¬da yaratgan törütgen şeklinde ikileme olarak da görülür (bk. Clauson 1972).
İgi¡gen = Ar. Rezzâk ‘çok rızık veren’.
Rızık, İslami terminolojide ‘canlıların geçimi, beslenmesi, yiyip içmesi için yaratılmış şeyler’dir. İgidgen (< igid- ‘insanı veya hayvanı beslemek’ + gen), Ar. razaķa ‘rızık vermek’ mastarının ism-i faili Rezzâk’tan veya Farsça Perverdgâr ’dan anlam ödünçlemesidir (bk. 23. beyit).
Keçürgen = Ar. Ġafūr, Ġaffār ‘çok bağışlayan’.
Keçürgen (< keçür- ‘geçirmek; affetmek, bağışlamak’ + gen), benzer şekilde, Ar. ğafara ‘bağışlamak, affetmek’ mastarının ism-i faili Ġafūr veya Ġaffārdan veya Farsça Baħşende’den anlam ödünçlemesidir. Keç- ve bu eylemin ettirgen çatısı keçür- ‘affetmek, bağışlamak anlamıyla modern Türk dillerinde yaşa¬maktadır (ör. Özb. keç-, keçir- ay.; Kzk. keş-, keşir- ay., Trkm. geçir- ay.).
İdi = Ar. Rabb ‘Terbiye edip yetiştiren, mürebbi, ilah, Allah’.
Ar. Rabb’ ı n (rabbu’l-beyt ‘ev sahibi’, ‘rabbu’l-mâfın ‘mal sahibi’ vb.) ilk anlamı, ‘sahip’tir. Aynı anlamdaki ET idi, İslami dönemde rabb’ ı n çevirisi olarak, anlam genişlemesiyle ‘Tanrı; ilah’ anlamı da kazanır (bk. Clauson 1972, Dankoff 1985).

2. üküş ögdi birle tümen miñ şenâ/ ugan bir bayatka añar yok fenā
“çok hamd ve binlerce senâ / kâdir (ve) bir (olan) Tanrı’ya, ona yok fena”
Her iki mısrada Tanrı’nın vasıfları sıralanmaya devam edilir. İlk mısradaki
bağlama grubunun yapısı şematik olarak şu şekildedir:
üküş tümen miñ
ögdi birle şenâ
Eş anlamlı ögdi ve şenâ, yakın anlamlı üküş ve tümen miñ sıfatlarıyla nitelenir.
ögdi= Ar. ĥamd, şenâ‘1. medih ve övgü, alkış 2. şükür, şükran, teşekkür’.
Üküş ögdi, hamdeleye, ‘Tanrı’ya hamdolsun’ anlamındaki Ar. el-ĥamdu lillâh ibaresine bir atıftır. Üküş-tümen, şenâ-ögdi çiftleri eş anlamlıdır. Ögdi (< ög + di), ög- eyleminden -di’nin kalıplaşmasıyla türemiştir. Şenâ, metindeki az sayı¬daki Arapça kökenli sözcükten biridir. Yine eş anlamlı sözcüklerden oluşan ve yalnız Tanrı hakkında kullanılan Ar. ĥamd u şenâ ikilemesinin KB’deki karşılığı (üküş) ögdi birle (tümen miñ) ŝenadır. Tümen miñ şenâ ise, Ar. ĥamden şumme ĥamdin ‘bin kere hamt, şükür’ kalıbının karşılığıdır.
İkinci mısra, iki tamlayanı bulunan bir sıfat tamlaması ile başlar. Bayat ismini tamlayan ugan ve bir Tanrı’nın ‘kudret’ ve ‘vahdaniyet’ sıfatlarının KB’deki karşılığıdır.
Ugan= Ar. Kadir, Ķadįr ‘kudret sahibi, dilediğini yapan’.
Ugan (< ET u- ‘yeterli olmak, muktedir olmak’ + gan) (örnekler için bk. Clauson 1972).
Bir= Ar. Vâhid, Aĥad ‘benzeri ve ortağı olmayan, tek olan’.
Ugan ve bir mısrada, Tanrı’nın güzel adlarına atıf olmak üzere, sıfat işlevindedir.

3. yagız yer yaşıl kök kün ay birle tün/ törütti ħalāyıķ öd ödek bu kün
“yağız yer, mavi gök, güneş (ve) ay ile gece/ yarattı yaratılmış (lar ı) zaman (ve) zamane(yi) (ve) bu gün(ü)”
İlk mısrada ‘O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır’ (67-3), ‘O, geceyi, gün¬düzü, güneşi ve ayı yaratandır’ (21-33) vb. ayetlere atıf vardır. İkinci mısrada da Tanrı’nın mahlûkatı, zamanı ve zamaneyi yarattığından söz edilmektedir.
ödek= ?Ar. felek ‘gökyüzü; dünya; âlem; zaman; sema; kaderi çizdiğine inanılan güç’.
öd ve ödek (~ ödleg) ikilemesini oluşturan sözcüklerin anlamları arasında açık bir fark yoktur (Clauson 1972); ancak Arat’ta ‘zamane’ açıklaması yapı¬lan ödek (1979), felek kavramının KB terminolojisindeki karşılığı olabilir.

4. tiledi törütti bu bolmış kamug/ birök bol tidi boldı kolmış kamug
“diledi yarattı bu yaratılmış(ların) hepsi(ni)/ bir kez ol dedi oldu istemiş (ol¬duklarının) hepsi”
Bu beyit de İslam’ın varlık anlayışıyla ilgilidir. İkinci mısra, Tanrı’nın, Kur’an’da “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, yalnızca ‘Ol!’ demesidir; o da hemen oluverir” ayetiyle (36-82) dile getirilen bu iradesinin ifadesidir.
bol= Ar. kun ‘ol’.
Tanrı’nın “Kün! ‘Ol!’“ emriyle evren yaratılmıştır. Bu, tasavvufta, Tanrı’nın zatına özgü aşk nedeniyle kendisini görmek istemesi, evreni ve insanı yarat¬ması olarak ifade edilir. Tanrı, yaratma niteliği gereği herhangi bir şeyin ol¬masını istediğinde, herhangi bir şeyi yaratmak istediğinde, kün der ve o şey olur veya yaratılır.
İslam inancına göre evren sonradan yaratılmıştır, yani hâdis ’tir. Sonradan yaratılanlar bir ilk yaratana, ilk icat edene, yani bir Muhdis’e muhtaçtır. Törütgen, Tanrı’nın Muhdis niteliğini; bolmış ise varlıkların hâdis niteliğini ifade eder.
bolmış (< bol + mış) = Ar. Mdiş ‘sonradan ortaya çıkan, tekevvün eden’, Ar. mukevvenât ‘mahlûkların, yaratıkların hepsi’ (krş. TT ermiş ‘evliya, veli’ < er+miş).
İslami terminolojide Törütgen (Muhdis) ve buna paralel olarak ‘hudûs eden; yeni çıkan, sonradan var olan’ bolmış, törümiş ve törütülmiş (muhdis) ara¬sındaki ilişki, şematik olarak şu şekilde gösterilebilir:
Ar.: Muĥdiŝ - Mdiş
i 1
KB: Törütgen - ħalāyıķ, bolmış

5. kamug barça muñlug törütülmişi/ muñı yok idi bir añar yok işi
“bütün yaratılmış(lar)ı (ona) muhtaç(tır)/ (kimseye) muhtaç olmayan (yalnız) Tanrı(dır) bir ona eş yok(tur)”
İslam inancına göre insanlar Tanrı’ya muhtaç, yani müstağni; Tanrı ise hiçbir şeye muhtaç değildir, yani samed’dir.
muñlug= Ar. mustağni ‘ihtiyacı olan, muhtaç’
İslami terminolojideki bu terimlerin KB’deki karşılıkları muñlug ve muñsuz’dur (~ muñ ı yok). Muñlug, Tanrı’ya muhtaç olanları, muñsuz ise hiç kimseye, hiçbir şeye ihtiyacı olmayanı, yani Tanrı’yı ifade eder. ET buñ ’un ‘sıkıntı, ıstırap, mihnet, bun’ anlamı, Karahanlıcada Ganî ve Samed’in karşıt anlamını, yani müstağnileri, muhtaç olanları ifade edecek biçimde genişler (bk. 6. beyit).
Törütülmiş= Ar. maħlûk.
muñ ı yok= bk. 6. beyit muñsuz.
işi yok= Ar. lâ-şerîk ‘eşi, ortağı olmayan.’

6. ay erklig ugan meñü muñsuz bayat/ yaramas seniñdin adınka bu at
“ey kuvvetli, kadir, ebedî (ve) ihtiyaçsız (olan) Tanrı/ yara(ş)maz senden başkasına bu ad”
İlk mısrada Bayat ismini niteleyen 4 sıfat vardır: erklig, ugan, meñü, muñsuz. Bu dört sıfat da Tanrı’nın güzel adlarının karşılığıdır: Muktedir, Kâdir, Kadîr, Bâkî vb.
Erklig= Ar. Muķtedir, Ķadįr ‘dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan, kudret sahibi’.
(krş. ‘Tanrı her şeye kâdirdir’ 18-45, 5-17).
Eckmann’a göre erklig, ‘1. koruyucu 2. hükümdar’ anlamındadır (1976). Hükümdarların unvan sıfatı olarak kullanılan sözcüklerin bir bölümü, Tan¬rı’nın sıfatlarını da ifade eder. Erklig bu türdeki sözcüklerdendir. Clauson erklig’i ‘bağımsız olma, erk, kudret; dilediğini yapabilme iradesi’ olarak açık¬lamaktadır (krş. Uyg. kértü erklik küçlüg teñri ‘gerçek kudretli tanrı’, bk. 1972). İlk mısrada erklig ugan ikilemesiyle Tanrı’nın kudreti dile getirilir.
Muñsuz= Ar. Şamed, Ġanį ‘kendisi hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkes ve her şey kendisine muhtaç olan’.
Tanrı, kendisi hiçbir şeye, hiç kimseye muhtaç değildir yani muñsuz’dur; ancak, kulları O’na muhtaçtır, yani kullar muñlug’dur (bk. 112-2).

7. ulugluk saña ol bedüklük saña/ seniñdin adın yok saña tuş teñe
“azamet sanadır büyüklük sana/ senden başka yok sana eş (ve) denk”
ulugluk bedüklük= Ar. cažamet, kibriyâ´ ‘büyüklük, ululuk’.
Bu sözcükler, Tanrı’nın güzel adlarından ‘büyüklükte eşi benzeri olmayan’ anlamında Ar. 'Ažim, Mutekebbir, Kebįr sıfatlarına atfen kullanılmıştır.
tuş teñe= Ar. kufv ‘misil, nazir, hemmertebe, akran’, Ar. nidd ‘misil, benzer, eş’.
KB’de teñ yerine, muhtemelen manzumedeki ölçü nedeniyle, genişlemiş teñ-e şekli tercih edilmiştir (krş. TT denge). Tarihi kaynaklarda teñ tuş, éş tuş biçimlerine de rastlanır (bk. Clauson 1972).
Kibriyâ ve azamet sözcüklerinin ikisinin de anlamı ‘büyüklük’tür; ancak ara¬larında anlamca fark vardır (Yavuz 1979). Ulugluk ve bedüklük de bu farkı ifade ediyor olmalıdır.
İkinci mısra ‘Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir’ ayetine telmihtir (112-4).

8. aya bir birikmez saña bir adın/ kamug aşnuda sen sen öñdün kidin
“ey bir (olan Tanrı) ortak koşul(a)maz sana bir başka(sı)/ bütün önce(ler)den, sensin önce (ve) sonra”
birik-= Ar. işrâk ‘ortak koşma’.
birik-, eşit olanların bir araya gelmesidir. Tanrı’nın birliğine ‘ortak koşmak’, yeni ve KB’ye özgü bir yan anlamdır (krş. ortaq qat- ay., Eckmann 1976). Mısra aya bir bir adın saña birikmez şekline getirildiğinde ‘Ey Bir (olan Tan¬rı), bir başkası sana ortak koşulamaz’ anlamı daha belirgin olarak ortaya çıkar. Mısra, Ar. M ilāhe illallâhu vaĥdehû M şerįke leh ‘Allah birdir, ortağı yoktur’ ifadesinin çevirisidir.
İslam inancına göre Tanrı önceden vardı ve her zaman var olacaktır (bk. 57-3), yani O; kadîm ve ezelî, bâkî ve ebedîdir. İkinci mısrada Tanrı’nın bu nite¬liklerini ifade eden terimler yer almaktadır.
Öñdün= Ar. Evvel ‘ezelî, başlangıcı olmayan’.
Kidin= Ar. Âhir ‘ebedî, varlığının sonu olmayan, her şey yok olduktan sonra geri kalan’.
Öñdün (< öñ + düñ) ‘1. ön, 2. doğu’ 3. ‘önce, önceden’ sözcüğüyle aynı yapım ekini ve onunla karşıt anlamlı ikileme oluşturan kidin (krş. ET kirü ‘geri’, bk. Li 2004: 296, 359), yön anlamıyla arkayı, arka tarafı ya da güne¬şin doğduğu yönün tam tersini yani batıyı, zaman itibarıyla ise sonrayı ifade eder alan (bk. Nadelyayev 1968, Clauson 1972).
Evvel ve kidin terimlerinin, esmâ-yı hüsna terminolojisindeki anlamı ‘her şeyden önce, her şeyden sonra’ ve bu terimlerin KB’deki karşılığı kamu aşnuda öñdün kidin dir.

9. sakışka katılmaz seniñ birlikiñ / tözü neñke yetti bu erkliglikiñ
“hesaba katılmaz senin birliğin / her şeye yetti bu kudretin”
Beyitte Tanrı’nın birliğinden söz edilmekte, ancak bu birliğin matematiksel bir anlam taşımadığı, varlık âlemi ile ilgisi bulunmayan, kendisine özgü üstün bir birlik olduğuna işaret edilmektedir. İslam inancında Tanrı, sayı bakımın¬dan değil, ortağı olmaması bakımından birdir.
sakışka katılmaz= Ar. M-yuĥsâ ‘sayılmaz, hesaba gelmez’.
Tanrı’nın güzel adlarından biri de Muhsî ’dir. ‘ihsa eden, sayan, hesaplayan; varlıkların sayısını bilen’ Tanrı’nın zâtı her türlü hesap işleminin dışındadır, hesaba dâhil edilmez. KB terminolojisiyle, Tanrı’nın birliği sakışka katılmaz.
sakışka katıl- ‘hesaba gel-’ (Arat 1988), TT hesaba katılmak deyimi ile bir ve aynı olabilir; ancak her iki deyim anlamca farklıdır.
İkinci mısra ise, ’Allah’ın kudreti her şeye yeter’ mealindeki ayetlere telmihtir (bk. 2-20, 64-1, 5-40 vb.). KB-1534’te yer alan erksizlik ‘güçsüzlük, kudret¬sizlik’ sözcüğü de erkliglik’ in karşıt anlamlısı olarak, Tanrı’nın kudreti karşı¬sında, insanoğlunun acziyetini ifade eder.

10. siziksiz bir ök sen ay meñü eçü/ katılmaz karılmaz sakışka seçü
“kuşkusuz sen tek(sin) ey ebedî Tanrı/ katılmaz, karılmaz sayıya istisna (olan)”
Beytin ilk mısraında Tanrı’nın birliğinden ve ebediliğinden, 9. beytin ilk mısraı-nın tekrarı mahiyetindeki ikinci mısrada ise istisna olduğundan söz edilmektedir.
1 sayısı, diğer sayıları da oluşturması nedeniyle, özel bir öneme sahiptir. Beyitte seçü ‘istisna’ sözcüğü ile ilgili olarak bu düşünce ortaya konmuş olabilir. 15. beyitteki törimiş iki bir tanukı ‘Yaratılan 2, 1’in tanığı(dır)’ ifadesinin hem mate¬matiksel anlamıyla hem de yaradılış felsefesi ile ilgili olduğu düşünülebilir.
siziksiz= Ar. M-cerem, M-şekk.
Clauson bu sözcüğü sez- eylemi ile birleştirerek sezigsiz şeklinde okumaktadır (1972).
meñü Eçü (? Açu)= Ar. Âħir, Bâkı(olan Tanrı).
Tanrı’nın ebediyet vasfı, KB’de meñü Eçü terkibindeki meñü ile ifade edilir (bk. 6. beyit). ET eçü ‘ata, ecdat’, KB’de ‘Tanrı’ anlamındadır. Sözcük hem art hem de ön ünlü ile okunmuştur. Anadolu ağızlarındaki acu, aca ‘ağabey’ biçimi (DS), Arat’ın açu okuyuşunu destekler (krş. Nadelyayev açu, acu). Tezcan ise eçü ve seçü okuyuşlarını tercih eder (1981).
(İkinci mısra için bk. 9. beyit)

11. ay iç taş biligli ay ĥakku’l-yakîn/ közümde yırak sen köñülke yakın
“ey iç(i) dış(ı) bilen, ey hakku’l-yakın/ gözümden ıraksın (ama) gönle ya-kın(sın)”
İlk mısrada, Tanrı’nın gizli ve açık her şeyi bildiği dile getiriliyor (bk. 13-9, 57-3).
İç Taş Biligli= Ar. Ħabįr ‘gizli, açık her şeyden haberdar olan’, Ar. Rakib ‘her şeyi murakabe, kontrol altında tutan’.
İkinci mısra ise ‘Göklerde ve yerde olanları bilir, gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri de bilir. Allah göğüslerin özünü bilendir’ ayetine telmihtir (64- 4).

12. barıñ belgülüg sen ay kün ay teg yaruk/ neteglikke yetgü köñül ögde yok
“var(lık)ın belli sen ay güneş gibi parlak/ niteliğ(in)e yetecek gönül akılda yok”
Beyitte Tanrı’nın varlığının ayan beyan ortada olduğu, ancak insanın O’nun varlığını kavramaktan âciz olduğu ifade edilmektedir.
belgülüg= Ar. beyyjne ‘açık delil, şahit’.
İlk mısrada Tanrı’nın Zâhir sıfatına atıf vardır. Tanrı’nın varlığı, yarattıkları ile açıktır. İslami terminolojide âyât-ı beyylnât olarak adlandırılan açık, net belir¬tiler KB’de belgülüg ve ay kün ay teg yaruk sözleriyle ifade edilir.
(İkinci mısra için bk. 16. beyit).

13. ne ersedin ermez seniñ birlikiñ/ ne erselerig sen törüttüñ seniñ
“nesnelerden değil senin birliğin/ nesneleri sen yarattın (her şey) senin(dir)”
Bu beyitte, Tanrı’nın varlığının ve birliğinin kendinden olduğunu, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığını ifade eden sıfatlarına gönderme yapılmaktadır.
İlk mısrada, vâcibu’l-vucüd kavramına atfen, kendiliğinden var olan Tan¬rı’nın, başkasına, başkasının varlığına muhtaç olmaması dile getirilir. Tan¬rı’nın varlığı ve birliği ne ersedin ermez (nesnelerden değildir); aksine nesne¬leri, varlıkları Tanrı yaratmıştır (ne erselerig sen törüttüñ). Yaratılmak, gücün ve ilmin az olduğunu ifade eder, dolayısıyla yaratılan her şey Yaratan’ındır, yani Sen’in (seniñ).

14. kamug sen törüttüñ ne erselerig/ yokadur ne erse sen ök sen tirig
“bütün sen yarattın nesneleri/ yok olur nesne(ler) sensin tek diri”
İlk mısra ‘Her şeyi yaratan Allah'tır’ ayetine (39-62), ikinci mısra da ‘O’nun dışındaki her şey yok olacaktır‘ ayetine (28-88) telmihtir. İkinci mısraa göre yeryüzünde bulunan bütün varlıklar ölümlü, geçici; Tanrı ise tirig ‘diri’dir.
yokad- = Ar. heleke ‘yok olmak, ölmek’ (krş. Ar. fena‘ ‘fanilik, yok olma’).
Tirig= Ar. Ĥayy ‘diri; ezelî ve ebedî bir hayat ile diri olan’.

15. törütgen barıña törütmiş tanuk/ törimiş iki bir tanukı anuk
“türeten var(lık)ına türetmiş (oldukları) tanık/ türemiş iki bir(in) tanığı(dır) kuşkusuz”
Törütgen Yaratan’ Tanrı’nın (Ar. Hâlıķ) yaratıcı niteliğinin tanığı, onun ya¬rattıkları, yani törümişlerdir (yaratılanlar) (krş. Ar. maħlvkât).
Bütün yaratılmışlarda Tanrı’nın kudreti, tasarrufu vardır. Birlikte çokluk (vahdette kesret) olarak tanımlanan bu husus, törimiş iki, bir tanukı anuk ‘Yaratılanlar, Yaratan’ın tanığıdır’ mısraı ile ifade edilmiştir.
Törütmiş, törimiş= bk. 5. beyit.

16. anıñ okşagı yok azu meñzegi/ neteglikke yetmez ħalāyıķ ögi
“O’nun benzeri yok veya eşi/ niteliğine yetmez kulların aklı”
İlk mısra, ‘O’na benzeyecek hiçbir şey yoktur’ ayetinin çevirisidir (42-11).
Tanrı’nın niteliğinin, yaratılanların aklıyla kavranamayacağı inancına temas eden ikinci mısrada, Tanrı’nın muhâlefetu’n li’l-ĥavâdiş ‘yarattıklarının hiçbi¬rine benzememesi’ sıfatı dile getirilmektedir.

17. yorımaz ne yatmaz udımaz odug/ ne meñzeg ne yañzag kötürmez bodug
“yürümez ve yatmaz; uyumaz, uyanık(tır)/ ne benzer ne kıyas edilir (ne de) bedensel düşünülebilir”
İlk mısra ‘O’nu uyuklama ve uyku tutmaz’ (2-255) ayetine işaret eder. Aynı mısrada Tanrı’nın güzel isimlerinden ‘her an yaratıklarını gözetip duran’ anlamındaki Kayyum’a da dolaylı bir atıf vardır.
İkinci mısra için (bk. 16. beyit).

18. kidin öñdün ermez ne soldın oñun/ ne astın ne üstün ne ortu orun
“arkada önde değil(dir) ne solda sağda/ ne aşağıda ne üstte ne orta(da) yer(i)”
18.-19. beyitlerde Tanrı’nın zaman, mekân ve yön bakımlarından da yarat¬tıklarına benzemediğinden söz edilmektedir.

19. orun ol törütti orun yok añar/ anıñsız orun yok bütün bol muñar
“mekân(ı) o yarattı mekân yok ona/ onsuz mekân yok inan buna”
Tanrı’nın yarattıklarının sağında, solunda (soldın, oñun); önünde, arkasında (kidin, öñdün); üstünde, altında, ortasında (ne astın ne üstün ne ortu) bulunma¬dığını, her tarafında olduğunu söylemek bile İslam inancına göre O’nu sınırlan¬dırmak anlamı taşıyabilir; bu nedenle, Tanrı’ya yer yön izafe edilemez.
Mekânı yaratan Tanrı’nın mekânı olmaz (orun ol törütti orun yok añar); O, lâ-mekândır (orun yok añar). Buna inanmak (bütün bol-) gerekir.
orun yok= Ar. M-mekân ‘mekânsız, mekânı olmayan’.
bütün bol-, büt-= Ar. âmene ‘inanmak, iman etmek’.
ET büt- ‘inanmak’ yerine, birleşik eylem bütün bol- ay. kullanılmıştır (bk. 25. beyit).

20. ay sırka yakın ay köñülke ediz/ tanuk ol saña barça şûret bediz
“ey (her) sırra yakın ey (her) gönle yüce/ tanıktır sana bütün suret şekil”
İlk mısrada sırka yakın nitelemesiyle Tanrı’nın göklerin ve yerin gizliliklerini bildiğine işaret edilmekte (bk. 25-6), köñülke ediz nitelemesiyle de gönül ile arş, yani ediz arasında bağlantı kurulmaktadır. Tasavvuf anlayışına göre gö¬nül ile arş arasında yakın bir ilişki vardır. Gönlün Tanrı’dan başka her şeyden arındırılarak carş-ı Rahman’a ulaşması amaçlanır. Tasavvuf nazmında da gönül yapmak, arş yapmaktır.
ediz için bk. 24. beyit.
Tanrı’nın yaratıcı niteliğini gösteren güzel isimlerinden biri de Musavvir’dir. Tanrı yarattıklarını süsleyerek Musavvir yani KB terminolojisiyle Bedizçi (KB-4458) ‘suret verici, süsleyici, süsleyen’ olur (krş. sürat qïlğan Eckmann 1976). Tanrı’nın bu niteliğine yarattığı suret bedizler (süs) tanıktır. 21. ve 22. beyitlerde Tanrı’nın Hâlık sıfatına işaret edilmektedir.

21. törüttüñ tümen miñ bu sansız tirig/ yazı tag teñiz kötki oprı yirig “yarattın bu sayısız canlıyı/ ova dağ deniz tepe çukur yeri”

22. yaşıl kök bezediñ tümen yulduzun/ kara tün yaruttuñ yaruk kündüzün
“yeşil gök(ü) bezedin on bin(lerce) yıldızla/ kara gece(yi) aydınlattın parlak gündüzle”
Bu mısralar “Şüphesiz biz dünya göğünü ‘çekici bir süsle’, yıldızlarla süsleyip donattık.” (37-6) ayetiyle ilgilidir.

23. uçuglı yorıglı tınıglı niçe / tirilgü seniñdin bulup yer içe
“uçan, yürüyen, duran nice (mahluk)/ maişetini senden bulup yer içer”
Tanrı, Rızk verici, yani Rezzâk’tır (İgidgen). Canlıların beslenmesi, yiyip içme¬si için rızkı (tirilgü) yaratmıştır. Yaratılmış uçan, yürüyen, duran bütün canlı¬ların hayatiyetinin sürmesi Tanrı’nın vereceği rızka bağlıdır (bk. 11-6).
Canlıların, eylemlerinin türüne göre uçan, yürüyen (ve duran) şeklinde sınıf¬landırılması, kaynağını Kur’an’dan alan ve Türk dili tarihinde rastlanan bir sınıflandırmadır (bk. 6-38).
tirilgü = Ar. ma- işet; rızķ ‘rızık; yiyecek içecek şey; maişet; geçinme, geçiniş, dirlik, geçinmek için lüzumlu olan şey’.
tirilgü (< DLT tiril- ‘yaşamak + gü), aynı kökten türeyen yakın anlamlı diğer sözcükler gibi hayatiyeti sürdürmeye yarayan nesneleri ifade etmektedir (krş. TT dirlik ‘yaşayış, hayat, sağlık, varlık, geçim’; DS dirimlik ‘mal, mülk, gelir’).

24. ediz c arşta aldın şerâka tegi/ tözü barça muñlug saña ay idi
“arş-ı âlâdan altta yeryüzüne kadar/bütün her (şey) muhtaç sana ey Tanrı”
Her iki mısra, Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur, siz ise O’na muhtaçsınız’ (47-38) vb. ayetlerle ilgilidir.
edizc arş = Ar. carş-i a clâ~’ ‘yüksek arş’.
İlk mısra, Ar. mine’l carş ile’l-ferş ‘arştan yere kadar’ ibaresinin KB terminolo-jisindeki karşılığıdır (krş. DLT e¡iz ‘yüksek, yüksek yer, her şeyin yükseği’). Arapçadan ödünçlenen karşıt anlamlı c arş ve şerâ, yine karşıt anlamlı Karahanlıca ediz ve altın ile nitelenmiştir.
İkinci mısra için bk. 5. beyit.

25. aya birke bütmiş tiliñ birle ög/ köñül bütti şeksiz amul tutgıl ög
“ey bire iman etmiş (kişi) dilin ile (O’nu) öv/gönül iman etti (ise) tereddütsüz, tut akl(ını)”
İlk mısrada Tanrı’nın birliğine iman etmiş olan kişinin yani birke bütmiş’in dili ile Tanrı’yı övmesi gerektiği; ikinci mısrada ise, kalben iman edilmiş (köñül bütti) ise, aklın sorgusuna gerek olmadığı (tutgıl ög) ifade ediliyor.
birke büt-= Ar. tevhld ‘Tanrı’nın birliğine inanma’.
birke bütmiş= Ar. muvahhid ‘birleyen, tevhit, eden, Tanrı’nın birliğine ina¬nan’ (krş. bolmış, törümiş vb.).
İslam inancına göre iman kavramının esası ‘kalp ile onaylamak (köñül büt-), dil ile söylemektir (til birle ög-). Bu da, kelime-i tevhittir.

26. neteglikke kirme küdezgil köñül/ barıña bütün bolgıl amrul amul “niteliğe girme gözet gönül(ünü)/ var(lığ)ına inan, ol sükûn ve huzur (içinde)”

27. kal ı kançaka kirme tutgıl özüñ/ kal ı kançasız bil uzatma sözüñ
“nasıl neredeye girme tut kendin(i)/ nasılsız neredesiz anla uzatma sözün(ü)”
İslam inancına göre Tanrı akıl ve hayal ile anlaşılamaz; bu nedenle gayba inanmak gerekir. 26.-27. beyitlerde bu inanç dile getirilmektedir. Beyitlerde (Tanrı’nın) niteliklerinin sorgulanmaması, yalnızca (O’nun) varlığına iman edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır (krş. SN anuñ niteligin bilmedi c akl / dürişdi vü çare bulımadı 'akl, Mordtmann 1925).

28. ay muñsuz idim sen bu muñlug kulug/ soyurkap keçürgil yazukın kamug
“ey müstağni Rabb’im sen bu muhtaç kulu/ affedip bağışla bütün gü-nah(lar)ını”
İslam inancına göre kendisi hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin, her şeyin O’na muhtaç olduğu Tanrı, Gani ve Samed yani muñsuz idi ’dir. İnsanoğlu ise bunun tam karşıtı yani muñlug’dur (bk. 5. beyit). Tanrı günahkâr kullarını bağışlayıcıdır.
kul = Ar. cabd ‘kul’.
soyurka-= Ar. c afa, ğafara, raĥima ‘affetmek, bağışlamak’.
keçür-= (bk. 1. beyit.) Eş anlamlı sözcüklerden oluşan soyurkap keçür-, tasvirî fiil olarak kullanılmıştır.
yazuk= Ar. işm, źenb, cunâh, icrām, harac, hüb, hı nş ‘günah’.

29. sañar ok sıgındım umunçum saña/ muñadmış yirimde elig tut maña
“yalnız sana sığındım ümidim sana/ bunalmış (olduğum) yerde şefaat et bana”
Bu mısraların kaynağı Fatiha suresidir: ‘Yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz…bizi doğru yola ilet’ (1-4, 1-5).
muñad- ‘bunalmak, sıkıntıya düşmek’ eylemi, muñlug’un anlamına paralel biçimde ‘ihtiyacı olmak’ olarak da anlaşılabilir.
elig tut-= bk. 30. beyit.
elig tut- eyleminin, TT şefaat et- eyleminde olduğu gibi yaklaşma hâliyle kullanılması dikkat çekicidir.

30. sewük sawçı birle kopurgıl mini/ elig tuttaçı kıl könilik küni
“sevgili peygamber ile haşret beni/ şefaat et mahşer günü”
İslam inancına göre, ölen bütün insanlar dünyada yaptıklarının hesabını vermek üzere kıyametten sonra Tanrı tarafından diriltilecek ve bir araya getirilecektir yani haşrolacaktır (kopur-). Bu nedenle Müslümanlar mahşer günü (könilik küni) Hazret-i Muhammed’in (sewük sawç ı) şefaatine (elig tut) nail olmak ister.
sawç ı= resūl, nebi‘haber taşıyan, peygamber’.
sawçı ‘peygamber’ anlamıyla Ar. resūl’den ‘haber götüren, haberci; peygam¬ber’ veya Far. peygamber/pey āmber sözcüğünden anlam ödünçlemesidir. Tarihi kaynaklarda, tek örnek olmak üzere yalawaç paygambar sawçı kelime koşması da vardır (bk. Clauson 1972).
sewük sawçı= Ar. ĥablbullâh ‘Tanrı’nın sevgilisi, Hazret-i Muhammed’.
kopur-= Ar. ĥaşere ‘yerinden kaldırmak; toplamak, bir araya getirmek’.
elig tuttaçı kıl-= (?) Ar. şef3a ‘şefaat etmek, suçlu veya muhtaç olanlar için af veya yardım rica etmek’.
könilik= 'adl, ĥakk, ‘adalet, doğruluk; müstakim olma’.
könilik küni / ulug kün= Ar. yevmu’l ķıyām ‘kıyamet günü’.
31. tözü tört işiñe tümen miñ selam/ tegürgil kesüksüz tutaşı ulam
“dört eşine sayısız selâm/ ulaştır kesintisiz aralıksız devamlı”
Müslümanlar için dualarda ve her fırsatta Hazret-i Muhammed’e, ailesine, sahabelerine selâm okumak, dinî bir görevdir. Bu, dinî terminolojide şalât u selâm olarak adlandırılır. Yusuf, bu gelenek çerçevesinde Hazret-i Muham-med’in dört eşine yani dört halifeye daima sonsuz selamın ulaştırılmasını diliyor (tegürgil kesüksüz tutaşı ulam).
tört iş= Far. çehâr yâr-e gozln ‘dört seçkin eş, arkadaş’.
tört iş ‘dört eş’, Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi ifade etmektedir. Dört halife için Ar. ħulefâ>u’r- râşidün ‘doğru yola götüren halifeler’ nitelemesi kullanılmak¬tadır. Tört iş, Farsçadan çeviri olmalıdır, ancak Kur’an’da Ebubekir için, Hazret-i Muhammed’in arkadaşı (şâhibihi) ibaresi vardır (bk. 9-40).

32. ulug künde körkit olarnıñ yüzin/ elig tuttaçı kılgıl ejgü sözin
“ulu günde göster onların yüzünü/şefaatlerini bana yardımcı kıl”
ulug kün= Ar. yevm-i kebįr, yevm-i'- ažim ‘büyük gün’.
İslam inancına göre, bu dünyadaki yaşamdan sonra, âhirette, dünyada yapılan¬ların hesabının verileceği günü ifade eden mahşer günü, din günü, hesap günü, ceza günü vb. terimlerin KB’deki karşılığı ulug kün ‘büyük gün’ veya könilik küni ‘doğruluk günü’dür. Bu terimin de kaynağı Kur’an’dır (bk. 11-3, 83-5).

33. seni erdüküñ teg ögümez özüm/ seni senmet öggil kesildi sözüm
“seni olduğun gibi övemez özüm/ seni sen öv kesildi sözüm”
Bu beytin kaynağı Hazreti Muhammed’in lâ uĥsl şenâen ente kemâ eşneyte '• âlâ ‘Senin kendini methettiğin gibi bir övgü bilmiyoruz’ hadisi ve bu hadis¬ten mülhem ‘Seni lâyık olduğun şekilde övemiyorum. Sana lâyık bir şükürle şükredemiyorum. Sen ancak kendini övdüğün gibisin’ vb. dualardır.

Sonuç
Tevhit ve münacat bölümü içerik ve biçim bakımından ortak İslami kültürün bir ürünüdür. Bu bölüm; sanatçının Arapça, Farsça, Türkçe kaynakları oku¬yarak içselleştirmesinin bir ürünü, daha güçlü bir ihtimalle Arapça ve/veya Farsça benzer eserlerden çeviri veya uyarlamadır. Çeviri veya uyarlamanın Arapça veya Farsçadan yapıldığına ilişkin açık bir veri yoktur. Metindeki düzen, akış ve üslup, KB’nin, İslami dönem Türk dilinin ilk edebi eseri ola¬mayacağını açıkça gösterir.
Otuz üç beytin tamamı Kur’an ile doğrudan ya da atıflarla dolaylı olarak bağlantılı hatta genellikle Kur’an ayetlerinin bire bire yakın veya serbest çevirisidir.
Dinî terimlerin önemli bir bölümü, Kur’an’da da yer alan Tanrı’nın güzel adlarının karşılığı veya bu adlara atıftır.
Arapça kökenli dinî terimler büyük ölçüde Türkçe söz varlığıyla, başarılı bi¬çimde karşılanmış, bazen ögdi- şenâ, şüret- bediz gibi Türkçe ve Arapça terim¬lerin bir arada yer almış, az da olsa ‘arş, şerâ, ĥakku’l-yakîn, şek gibi Arapça terimler kullanılmıştır.
Türkçe söz varlığından esas olarak, kaynak Arapça terimin anlamının ödünç-lenmesi, genişletilmesi veya İslami kavrama uyarlanması yoluyla yararlanılmıştır. Dinî kavramın, mevcut Türkçe söz varlığıyla karşılanamaması durumunda yeni terimler oluşturulmuştur. Bu bölümde yer alan elli civarındaki Türkçe terimin büyük bir bölümü, kaynaklarda dağınık olarak birkaç yüzyıl daha kullanıldıktan sonra terim niteliğini kaybetmiş ya da kaybolmuştur.

Kısaltmalar
Ar. : Arapça
DLT : Divanü Lûgâti’t-Türk
DS : Derleme Sözlüğü
ET : Eski Türkçe
Far. : Farsça
KB : Kutadgu Bilig
krş. : karşılaştırınız
Kzk. : Kazakça
Orh. : Orhon (Türkçesi)
ör. : Örnek, örneğin
Özb. : Özbekçe
SN : Süheyl ü Nevbahar
Trkm. : Türkmence
TS : Tarama Sözlüğü
TT : Türkiye Türkçesi
Uyg. : Uygurca
vb. : ve başkaları, ve benzerleri

Kaynakça
Arat, Reşit Rahmeti (1988), Yusuf Has Hâcib Kutadgu Bilig II (Çeviri), Ankara: Türk
Dil Kurumu Yayınları. Arat, Reşit Rahmeti (1991), Kutadgu Bilig I Metin, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Ata, Aysu (2004), Türkçe İlk Kur’an Tercümesi Karahanlı Türkçesi (Rylands Nüshası)
Giriş-Metin-Notlar-Dizin, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Bodrogligeti, A. (1972), “Islamic Terms in Eastern Middle Turkic”, Budapest: Acta
Orientalia Academiae Scientiarum Hungaricae, Tomus XXV. Clauson, G. (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish,
Oxford: University Press. Dankoff Robert (1983), Yusuf Khass Hajib, Wisdom of Royal Glory (Kutadgu Bilig):
A Turko-Islamic Mirror for Princes, Chicago: University of Chicago Press. Dankoff, R. and James Kelly (1982-85), Compendium of the Turkic Dialects, I-III,
Harvard University Press. Eckmann, János (1976), Middle Turkic Glosses of the Rylands Interlinear Koran
Translation, Budapest: Akadémiai Kiadó. Ersoylu, Halil (1981), “Kutadgu Bilig’de Kur’an-ı Kerim Ayetlerinden İlhamlar”, Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi, S. 17, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı. Li, Yong-Sŏng (2004), Türk Dillerinde Son Takılar, İstanbul: Türk Dilleri Araştırmaları
Dizisi. Mordtmann, J. H., 1. Band Suheil und Nevbehâr, Hannover: Quellenwerke des
islamischen Schrifttums, Orient-Buchhandlung Heinz Lafaire. Nadelyayev, V. M., D.M. Nasilov vd. (1969), Drevnetyurkskiy Slovar’, Leningrad:
İzdatel’stvo «Nauka». Öztürk, Abdülvehhab (1995), Ansiklopedik Kur’an-ı Kerim Sözlüğü, İstanbul: Şamil
Yayınevi. Tezcan, Semih (1981), “Kutadgu Bilig Dizini Üzerine”, Türk Tarih Kurumu Belleten,
Cilt XLV/2, Sa. 178, Ankara: TTK Basımevi. Türk Dil Kurumu (1942), Kutadgu Bilig Tıpkıbasım II Fergana Nüshası, İstanbul:
Alâeddin Kıral Basımevi. Türk Dil Kurumu (1986), Divanü Lügat-it-Türk Dizini 'Endeks' IV, ([Çeviren: Besim
Atalay), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Wehr, Hans (1952, 1977), Arabisches wörterbuch, London: Macdonalds & Evans Ltd. http://www.diyanet.gov.tr Yavuz, Yunus Vehbi (1979), (Tercüme), İmam Âzam Fıkh-ı Ekber Aliyyül-Kârî Şerhi, Çağrı Yayınları, İstanbul.

On the Origins of Turkish Islamic terms
(teñric azze ve celle ögdisin ayur)
in Kutadgu Bilig
Assist.Prof.Dr. Süer EKER*
Abstract: Kutadgu Bilig, which is known as the first written work of the Islamic period of the Turkic language and culture, is quite rich with respect to Turkic theological/Islamic terms.
Providing to a great extend Turkic equivalents of Koranic terms, Kutadgu Bilig and interlinear translations of the Koran shows that, Turkic also had a standardized tradition in the area of Islamic terminology along with 400 years old Arabic which had been developed since the very beginning of Islam, and at least 100 years old Persian tradions.
Key Words: Kutadgu Bilig, Karahanid Turkic, Koran, Islamic terms, borrowing, Middle Turkic

Başkent University, Faculty of Science Letters Department of Turkish Language and Literature / ANKARA suereker@yahoo.com
bilig ♦ Summer / 2006 ♦ Number 38: 103-122 © Ahmet Yesevi University Board of Trustees


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye