TASAVVUF KLASİKLERİ - XVIII
ABDULLAH HEREVÎ VE MENÂZİLÜ’S-SÂİRÎN
Abdullah DAMAR 1
a. Abdullah Herevi’nin hayatı ve eserleri
Abdullah Ensarî Herevî, 396/1006 ile 481/1089 yılları arasında Horasan bölge¬sinde, Herat’ta yaşamıştır2. Verdiği dersler ve kaleme aldığı eserlerinden dolayı İslâm dünyasında “Şeyhülislâm” olarak tanınmıştır.
Müellif, tasavvufî kültürün yoğun olduğu bir çevrede büyüdü. Babası Ebu Mansur Muhammed bin Ali’nin, Cüneyd Bağdadî’nin3 müridlerinden olan Şerif Hamza Akilî’nin sohbetlerine katıldığı bilinmektedir. İlk öğrenimi için Malinî medresesine giden Herevî, dokuz yaşında hadis yazmaya başladı, on dört yaşına geldiğinde vaaz edebilecek dinî bilgiye sahip olmuştur.
Okumaya çok düşkündü ve güçlü bir hafızaya sahipti. Kaynaklardaki bil¬gilere göre; yazdığı her şeyi ezberlediğini, üç yüz hadis âliminden hadis yazdı-ğını ve bu üç yüz âlimin hepsinin Sünnî olduğunu, bid’atçı ve rey ehli olmadı-ğını da belirtir. Herevî, yetmiş bin beyitten fazla Arapça şiiri ve on iki bin hadi¬si ezberlediğini kendisi ifade etmektedir4. Babası ve bazı hocaları Hanbelî olan Ensarî, özellikle Ebu Abdullah et-Takî’yle tanışıp, derslerine katıldıktan sonra bu mezhebin önemli savunucula¬rından birisi olmuştur. Bid’atçı saydığı mezhepleri, özellikle Mutezile’yi ve Eşarîleri “müteşabih âyetleri tevil ettikleri için”, Hanefîleri ve Şafîleri ise “rey ehli” olmaları sebebiyle eleştirmiştir. Bu eleştiriler, kendisinin Mücessimeden olmakla itham edilmesine yol açmıştır. Abdullah-ı Herevî, değişik sebeplerle seyahatler yapmıştır. Önceleri, ilim adamlarıyla görüşmek ya da hac düşüncesiyle yapılan bu seyahatler, özellikle Selçuklu veziri Nizamülmülk döneminde muhaliflerin şikâyetleri üzerine sür¬gün yani zorunlu seyahatler şeklinde olmuştur.
Bunlardan ilkini fıkıh ve tefsir dersleri almak ve şeyhlerin sohbetlerinde bulunmak için Nişabur’a yapmıştır. Burada tefsir derslerine katılmıştır. Kay¬naklarda Eşârî oldukları gerekçesiyle el-İsferayanî, el-Cüveynî, es-Sabunî gibi kelamcılarla görüşmediği, aynı sebeple, el-Kuşeyrî gibi ünlü bir sûfîyle de gö¬rüşmediği belirtilmektedir5. Ensarî, iki defa hacca gitmeye niyet etmiş, fakat yol güvenliği olmaması sebebiyle buna muvaffak olamamıştır. Fakat bu yolculuklar esnasında, Nişabur, Bağdat, Bistam, Tus, Rey gibi şehirlerde bulunmuş, buralardaki ilim adamlarıyla görüşmüştür.
İkinci yolculuğu sırasında Nişabur’da, Ebu Said Ebu’l-Hayr ve Ebu’l-Hasan Harakanî ile görüşmüştür. Daha sonra bulunduğu sûfî meclislerinde, Harakanî’den çok etkilenmiş, ondan öğrendiği tasavvuf anlayışını verdiği vaazlarda anlatmış, ilgiyle karşılanmıştır. Hanbelî ve Selefî bir düşünce sisteminin temsilcisi olan Müellif, bu mutasavvıfların tesiriyle, fenaya önem veren cezbeli bir sûfî kimliği de kazanmıştır.
Hayatının bir bölümü de sürgünlerle geçmiştir. Mutezile, Eşârî, Hanefî ve Şafî mezheplerinin savunucularını müteşâbih âyetleri yorumladıkları ve nakil yerine akla daha çok önem verdikleri gerekçesiyle ağır bir dille eleştirmiş, Mutezilî ve Eşârî âlimleri de Herevî’yi Mücessime’den olmakla suçlamışlardır.
Gazneliler devleti döneminde, aleyhine yapılan şikâyetleri, Sultan Mesud’un huzurunda yaptığı savunmalarla bertaraf etmiş ve bu dönemde ra¬hat bir hayat sürmüştür. Bu rahatlık Herat’ta Selçuklular devrinin başlamasıyla sona ermiştir. Sohbetlerinin engellenmesi üzerine önce Şekivan’a giden Herevî, yapılan şikâyetler sonucunda bir süre Büşenc’de hapsedilmiştir.
Nizamülmülk’ün vezir olmasından sonra, hakkında yapılan şikâyetler artmış, bu durum Belh’e sürgün edilmesine sebep olmuştur. Bu şikâyetlerin bir kısmı, Vezir’in huzurunda yapılan tartışmalarla, Herevî’nin haklı olduğu şek¬linde neticelenmiştir. Halife Kaim Biemrillah’ın Nizamülmülk vasıtasıyla gön¬derdiği hediyeler, tekrar rahat bir hayat sürmesini sağlamıştır6.
Herevî, bütün bu olayları yaşarken, tefsir ve hadis dersleri vermeye devam etmiş, çevresindeki insanlara vaaz etmiş, eserlerini kaleme almaya çalışmıştır. Hayatının son dönemlerinde, kendisine haklı bir şöhret kazandıran Menâzilü’s-sâirîn, Zemmü’l-kelâm gibi es erl erini y azmıştır. Bu son yıllarda, çıkan bazı olay¬lar sonucu, yine Nişabur’a, Merv’e, Amül’e gitmek zorunda kalmış ve Nizamülmülk’ün emriyle Belh’e gönderilmiştir. Hayatının son döneminde Belh’de kalan Herevî, tefsir çalışmalarını hız-landırmış fakat tefsirini tamamlayamamıştır. Herat’a beş kilometre uzaklıktaki Gazürgah’da 481/1089 da vefat etmiştir. Bu günkü türbe, 829/1426 yılında ya¬pılmıştır7.
Abdullah Herevî, tasavvuftan başka tefsir, hadis gibi temel İslâmî ilimlerle de çok yakından ilgilenmiştir. Kur’ân’ı birkaç defa, verdiği derslerle tefsir et-miş, on yıl boyunca hadis sohbetleri yapmıştır. İtikâdî açıdan Hanbelî mezhe¬binin güçlü savunucularından olmuş, diğer mezhep mensuplarını, katılmadığı görüşlerinden dolayı k ıyasıya eleştirmiş, bu sebeple hayatı takip ve sürgünlerle geçmiştir. İtikat olarak Hanbelî olmasına rağmen, karşılaştığı sûfîlerin etkisiyle, coşkun bir tasavvuf anlayışı içinde olmuş, bu coşkuyu güçlü hitabetiyle sohbet¬lerinde ve kaleme aldığı eserlerinde diğer insanlarla paylaşmıştır.
Eşarî olduğu gerekçesiyle Sünnî bir tasavvuf anlayışı ortaya koyan Kuşeyrî ile görüşmekten kaçınmış fakat Tabakatü’s-sûfîyye adlı meşhur eserinde, dinin zahirine ters düşen şathiyeleriyle bilinen, Hallac gibi sûfîlerden bahsetmiştir8. İbn Teymiye gibi Selefî düşünce sistemini temsil eden âlimler, onu Hanbelî olması sebebiyle saygıyla karşılamışlar, fakat bazı görüşlerini eleştirmekten de geri durmamışlardır. Herevî, insanı dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşturmayı amaçlayan ta¬savvufun İran edebiyatındaki önderi ve ilk temsilcilerinden biri olmuş, kendin¬den sonra gelen pek çok mutasavvıf şair ve yazara rehberlik etmiş, ileriye sürdüğü görüşler günümüze kadar geçerliliğini korumuştur9. Abdullah-ı Herevî’nin eserleri şöyle sıralanabilir:10 1- Tabakatü’s-sûfîyye, Tahran, 1362. 2- Sâd meydan, Kabil, 1962. 3- Menâzilü’s-sâirîn, Kahire, 1962. 4- İlelü’l-makam, Paris, 1980. 5- Münacaat, Berlin, 1924. 6- Muhtasar fi âdâb-ı sufîyye, yy.,1960. 7- Kenzü’s-salikîn, (Zâdü’l-arifîn). Tahsin Yazıcı Şarkiyat mecmuasında neş-retmiştir. (c.I, ss. 59-70, Ankara 1956.) Ayrıca Tahran’da da basılmıştır. (1974) 8- Makalat fi’l-meviza li Nizamülmülk, Tahran, 1354. 9- Risale-i mufassala ber fusûl-i çihl ü dûder tasavvuf, Molla Murat Ktp. no: 1760. 10- Rubaiyyat, Tahran, 1361. 11- Resâil-i Hace Abdullah Ensarî, (Kenzü’s-sâlikîn, Varidât, Kalendername, Heft hisâr, Mekûlât, Mahabbetname, İlahîname adlı ri¬saleleri) Tahran, 1940.11 12- Zemmü’l-kelâm, Beyrut, 1994. 13- Kitabu’l-erbaa fî delâili’t-tevhîd, yy., 1984.
b. Menâzilü’s-sâirîn’in yazılış sebebi Herevî, eserinin başında Menâzil’i niçin kaleme aldığını izah etmektedir12. daha önce yazılmış eserlerde makamlardan bahseden müelliflerin bazı noktaları göz ardı ettiğini, tam ve sıhhatli bir tasnifin yapılmadığını şöyle belirtmektedir: “Makamlar konusunda insanlar büyük bir karmaşa içindedirler, belli bir tertip konusun¬da hemfikir olamamışlardır. İlk sûfilerin yaptıkları açıklamalar da, sonrakilerin yaptıkları da bu konuda fikir sahibi olmak isteyenlerin ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Onlardan bazıları, asla işaret etmiş ayrıntıları ihmal etmişlerdir. Bazıları da hikayeler anlatmış ge¬rekli açıklamalar yapmamış nükteleri yerli yerinde kullanmamışlardır. Yine bazıları özel makamlar ile insanların genel olarak ihtiyaç duydukları durumları birbirinden ayırma-mışlardır. Bazıları anlamları açık olmayan şathiyeler üzerinde durmuşlar ve hemen hepsi de makamların dereceleri üzerinde durmamışlardır.”
c. Menâzilü’s-sâirîn’in yazma ve basma nüshaları, tercüme ve şerhleri Eserin Türkiye kütüphanelerinde pek çok yazma nüshası bulunmaktadır. Bun¬lardan tespit edilebilenler şöyle sıralanabilir: 1- Edirne Selimiye Ktp., no: 1082, ty. 2- Edirne Selimiye Ktp., no: 1138, ty. 3- Manisa İl Halk Ktp., no: 1152/1, H. 1417, 155 vr. 4- Mevlana Müzesi Ktp., no: 1635, ty, 47 vr. 5- Beyazıt Devlet Ktp., no: 3777, ty, 36 vr. 6- Beyazıt Devlet Ktp., no: 1841, ty, 20 vr. 7- Hacıselimağa Ktp., no: 489, ty, 8- İ. Ü. Merkez Ktp., no: 3689, H. 1170, 46 vr. 9- Köprülü Ktp., no: 459, H. 1010, 18 vr. 10- Köprülü Ktp., no: 744, H. 724, 16 vr. 11- Nuruosmaniye Ktp., no: 2606, ty, 31 vr. 12- Süleymaniye Ktp., no: 1104, H. 1057, 31 vr. 13- Süleymaniye Ktp., no: 1149, H. 1052, 21 vr. 14- Süleymaniye Ktp., no: 1420, ty, 27 vr. 15- Süleymaniye Ktp., no: 1741, H. 743, 114 vr. 16- Süleymaniye Ktp., no: 2061/27, ty, 5 vr. 17- Süleymaniye Ktp., no: 2868, H. 1229, 25 vr. 18- Süleymaniye Ktp., no: 3745, ty, 23 vr. 19- Süleymaniye Ktp., no: 616, H. 1010, 9 vr. 20- Süleymaniye Ktp., no: 728, ty, 12 vr. 21- Süleymaniye Ktp., no: 817, ty, 29 vr. 22- Süleymaniye Ktp., no: 76, ty, 5 vr. 23- Topkapı Müzesi Ktp., no: 1512, ty, 33 vr. 24- Ragıp Paşa Ktp., no: 1458, H. 868, 13 vr.
Eserin tahkikli baskısı S. De Laugier De Beaurecueil O. P. tarafından Les Etapes Des Itinerants Vers Dieu adıyla Fransızca tercümesiyle birlikte 1962 de Kahire’de yapılmıştır. Ayrıca, 1908-1909 da ve 1977 de Kahire’de, 1982 de de Tahran’da basılmıştır. Abdullah Herevî ve eserleri üzerinde en kapsamlı çalışmayı S . D e L a u g i e r De Beaurecueil O. P. yapmıştır. Eserlerini “Ensariyyât” dizisi halinde Mısır’da yayınlamıştır. Ayrıca Afganistan’da Ensar’i ile ilgili pek çok makale yayınla-mıştır.13 Menâzilü’s-sâirîn’e pek çok şerh yazılmıştır. Yedi matbu şerh dışında, Tür¬kiye kütüphanelerinde bulunan yazma şerhlerin sayısı, ikisi şârihi belli olma¬yan ‘anonim şerh’ olmak üzere dokuzdur. Şerhlerin bir kısmı Keşfu’z-zünun’da14, bazıları GAL’da15 zikredilmektedir. Bazıları bulunamayan bu şerh-lerle ilgili bu iki eserdeki bilgiler değiştirmeden dipnotta sunulmuştur. Her iki kaynaktaki bilgilerin bir kısmı birbirini desteklerken, çelişkilere de rastlanmak-tadır, Kaşanî’nin vefat tarihindeki farklılık en dikkat çekici olanıdır.
1- İbn Kayyım el-Cevziyye’nin (ö.751/1350) Medâricü’s-sâlikîn adlı eseri Mısır (1331, 1983) ve Beyrut’ta (1972) basılmıştır. Ayrıca Ali Ataç ve beş arkadaşı tarafından Kur’ânî tasavvufun esasları alt başlığıyla üç cilt halinde Türk¬çe’ye tercüme edilmiştir. (İstanbul 1994). Medâricü’s-sâlikîn’le ilgili son dö¬nemlerde bir çalışma da Abdülmümin Salih el-İzzî tarafından Tehzîbü medâricü’s-sâlikîn adıyla yapılmıştır. İki cilt olan eser Beyrut’ta (1987) ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde (1990) basılmıştır.16 2- En yaygın Menâzil şerhi, Abdürrezzak Kaşânî’nin (ö. 730/1330) Şerhu menâzili’s-sâirîn adlı eseridir. Kâşânî eseri, Muhammed b. Fazlullah Ebu’l-Hayr’ın isteği üzerine kaleme aldığını belirtmektedir17. Beyrut’ta basılmış-tır. (1995). Ali Şirvanî tarafından Farsça’ya da tercüme edilen eseri Nasır Hüsrev neşretmiştir. (Kum, 1373) 3- Mahmud Firkavî’nin Şerhu menâzili’s-sâirîn’i Mısır’da basılmıştır. (1953) Yazma bir nüshası Süleymaniye Ktp., no: 1029’da bulunmaktadır. 4- Vahdet-i vücûd düşüncesinin önemli bir temsilcisi olan ve İbn Kayyım’ın Medâric’de ismini belirterek sert tenkitlerine muhatap olan Afifüddin Sü¬leyman el-Tilemsanî’nin, (ö. 690/1291) Şeyh Zahid Nasruddin Ebi Bekir ibn Fuleyh’in isteği üzerine18 yazdığı Şerh, Kum’da (1989) ve Tunus’ta basıl-mıştır. (1989) 19 5- Ahmed Ebu’l-Feyz Hüseyin Mahmud el-Menufî’nin et-Temkîn fî şerhi menâzili’s-sâirîn’i Kahire’de basılmıştır. (1969) 6- Muhammed b. İbrahim Şemseddin el-Makdisî’nin de Şerhu menâzili’s-sâirîn’i Beyazıt Ktp. Veliyyüddin Efendi Ktp. ,no: 1734 de bulunmaktadır. Makdisî, Menâzil’in, Kâşânî, İbn Cevzî, Tusterî, Vasitî, Barizî şerhlerini gördüğünü, eserini tamamlamaya yakın bir zamanda Tilemsanî şerhine ulaştığını bu şerhin diğerlerinden daha iyi olduğunu, diğer şerhlerin Tilemsanî şerhinden bahsettiğini söyler.20 7- Yahya b. Ali el-Isfahanî’nin Miratü’l-müridîn fî şerhi menâzili’s-sâirîn adlı eseri Süleymaniye Küt. Ayasofya Kit. Nu: 1934 de bulunmaktadır. 8- Bedreddin Muhammed el-Yemenî et-Tüsterî’nin Şerhi, Süleymaniye Küt. Fatih Kit. Nu: 2707 ve Samsun Gazi Küt. Nu: 1132 de bulunmaktadır. Ese¬rin Fatih Kit. nüshası, okumaya elverişli olmayan çok kötü bir hatla yazıl-mıştır. Samsun nüshasına da ulaşamadık. 9- Abdurrauf Münavî, Şerhu menâzili’s-sâirîn Süleymaniye Küt. Şehid Ali Paşa Kit. Nu. 1276 da kayıtlıdır. 21 10- Gal’da şârih adı olarak sadece “Zeyneddin” ismi kullanılan Şerhu menâzili’s-sâirîn’i Süleymaniye Küt. Carullah Kit. Nu: 1054 de kayıtlıdır. 22 11- Yazarı belli olmayan iki yazma şerh de aşağıdaki kütüphanelerde bulun-maktadır. Ulaşamadığımız bu şerhlerin, yazarı belli olmayan fakat incele¬memiz sonucu Kaşanî şerhi olduğunu anladığımız diğer bazı şerhler gibi yine Kaşanî’ye ait olması muhtemeldir. Bu şârihi belli olmayan iki yazma Menâzil şerhinini kütüphane kayıtlarını da şöyle sıralamak mümkündür. Edirne Selimiye Ktp., no: 1117; Amasya Beyazıt İl Halk Ktp., no: 665. 12- Muhsin Bînâ’nın Farsça olan Makamât-ı manevi terceme ve tefsîr-i menâzilü’s-sâirîn’i Farsça’dır, beş cilt olarak tek cilt içinde Tahran’da basılmıştır. (1984) 13- Nureddinzade Muslihiddin Mustafa el-Filibevî’nin (ö. 981/1573) Terceme-i menâzilü’s sâirîn’i Türkçedir. Bu eserin iki nüshası vardır ve ikisi de eksik-tir.23 14- Mehmed Fakrî b. Hamid el-Kırımî el-Karasuyî’nin Âb-ı hayat terceme-i menâzili’s-sâirîn adlı eseri XVIII. yüzyılda kaleme alınmıştır. 131 varaktır, bildiğimiz kadarıyla tek nüshası Atatürk Ktp. Osman Ergin Ktp., no: 511 de bulunmaktadır.24
d. Menâzilü’s-sâirîn’in kaynakları ve muhtevası Tasavvuf klasikleri olarak adlandırılan, hicri IV-V. yüzyıllarda kaleme alınan eserlerde tasavvuf terimleri de açıklanmıştır. Bu eserlerin ortak özellikleri, te¬rimleri olabildiğince dini esaslar ışığı altında incelemeleri, bunun dışındaki anlamlarına yer vermemeleridir. Bağdat’ta yaşamış olan Haris Muhasabî’nin kaleme aldığı er-Riaye li huku-ki’llah’ın25 terimler açısından önemi, tasavvufla ahlâkı meczeden bir eser olması; tasavvuf terimlerini, ahlâk felsefesi boyutuyla ele alıp incelemesinden ve bu terimleri, eksik olduklarında varılacak kötü sonuçlarıyla açıklamasından kay-naklanmaktadır. İnsanın kurtulması gereken kötü huyları açıklayan Muhasibî, bu kötü huyları anlatırken, yeri geldikçe ilgili terimlerden de bahsetmiştir. Riya bahsine eserinin hemen hemen dörtte biri ayıran Muhasibî; gurur, hased, ucb, kibir ve gafletin zararlarını ve kurtulma yollarını, psikolojik tahliller yaparak anlatmıştır. Müellif, bazı tasavvuf terimleirne de temas etmiştir. Istılahlardan da bahseden, bu döneme ait eserlerden bir diğeri26, Ebu Nasr Serrac’ın el-Lüm’a adlı eseridir27. el-Lüm’a’da yedi makam üçlü tasnifle açıklan-makta,28 haller olarak da on terim yer almaktadır29. Hal ve makam olarak nite¬lenen bu kavramlar dışında el-Lum’a’da başka ıstılahlara da yer verilmiştir30. Kelabazi’nin et-Taaruf adlı eserinde31, on yedi ıstılah makam olarak isimlendirilmiş ve açıklanmıştır32. et-Taarruf’da bazı ıstılahlardan da bahsedilmiş-tir33. Ebû Talib Mekkî, eseri olan Kûtu’l-kulûb’da34 bazı terimleri izah etmiştir35. Kuşeyrî, er-Risale’sinde36, tasavvufi ıstılahlar bölümünde elli kadar ıstıla-hı37, sûfîlerin makam ve halleri bölümünde ise yaklaşık altmış kadar makam ve hali açıklamıştır38. Hucvirî, Keşfü’l-mahcub adlı eserinde39 makamlar hakkında önceki eserler¬den farklı bazı bilgiler de verir. Her peygamberin müstekar bir makamı bulun¬duğunu belirtir. Hz. Adem’in tevbe, Hz. Nuh’un zühd, Hz. İbrahim’in teslimi¬yet, Hz. Musa’nın inâbet, Hz. Davud’un hüzün, Hz. İsa’nın Recâ, Hz. Yah¬ya’nın havf ve Hz. Muhammed’in zikir makamında olduklarını söyler. Hucvirî, eserinin son bölümüne “Tasavvufî hakikatler ve muameler” adını vermiş ve bu bölümde bazı terimleri ibadetlerle irtibatlandırarak açıklamıştır40. Diğer ıstılahlar alt başlığıyla şu üç farklı ıstılah guruplarının kısa açıklamaları verilir: Bu ıstılahlardan başka, bir nevi tabirler daha vardır ki bu ifadeler istia¬reyi kabul eder41. Mâna ve hududu tespit edilmiş, sufîlerin Allah’ın tevhidi konusunda kullandıkları ıstılahlar42. Diğer bir çeşit ıstılahlar da açıklamaya ihtiyaç gösterirler. Sûfîlerin bu tabirlerden kast ettikleri mana, sözün zahirinde-ki mana değildir43. Muhasibî’nin eserinde yer verdiği terimlerden, takva ve uzlet dışında yir¬mi tanesi44, el-Lüm’a’da makam olarak belirlenen yedi kavramın tamamı, haller olarak belirtilen on terimden kurb dışındaki dokuz tanesi ve ıstılah olarak on ikinci bölümde açıklanan yüz elli terimden de yirmi tanesi olmak üzere, toplam otuz altı terim45, et-Taarruf’taki on yedi makamdan takva ve kurb dışındaki on beş makam ve ıstılah olarak sıralanan terimlerden de on beş tane olmak üzere, otuz ıstılah46, Kûtu’l-kulûb’daki terimlerden otuz iki tanesi47,er-Risale’deki terim¬lerden ise, kırk altı adedi48, Hucvirî’nin Keşfü’l-mahcub’undan da on yedi terim49 Menâzilü’s-sairîn’ndeki yüzlü tasnifin oluşturulmasında kullanılmıştır.
Herevî’nin, Menâzilü’s-sâirîn’de makam olarak nitelendirdiği yüz terim şöyle sıralanabilir:
1- Bidayat, yakaza, tevbe, muhasebe, inabe, tefekkür, tezekkür, itisam, fi¬rar, riyaet, sema, 2- Ebvab, hüzn, havf, işfak, huşu, ihbat, zühd, vera, tebettül, reca, rağbet, 3- Muamelat, riâyet, murakabe, hurmet, ihlas, tehzib, istikamet, tevekkül, tefviz, sika, teslim, 4- Ahlâk, sabr, rıza, şükr, haya, sıdk, isar, hulk, tevazu, fütüvvet, inbisat, 5- Usul, kasd, azm, irade, edeb, yakin, üns, zikr, fakr, gına, makam-ı murad, 6- Evdiye, ihsan, ilm, hikmet, basiret, firaset, tazim, ilham, sekinet, tumaninet, himmet, 7- Ahval, mahabbet, hayret, şevk, kalak, atş, vecd, dehş, heyeman, berk, zevk, 8- Velayat, lahz, vakt, safa, sürur, sırr, nefs, kurbet, gark, gaybet, temkin, 9- Hakayık, mükaşefe, müşahede, muayene, hayat, kabz, bast, sekr, sahv, ittisal, infisal, 10- Nihayat, ma’rifet, fena, beka, tahkik, telbis, vücûd, tecrid, tefrid, cem, tevhid Abdullah Ensarî, Menâzil’e daha önce kaleme alınan eserlerdeki altmış üç terimi almıştır.
Geri kalan otuz yedi terim ise klasik tasavvuf eserlerinde daha önce tasavvuf ıstılahı olarak nitelendirilmeyen kelimelerden seçmiştir. On beş tanesi Kur’ân’da da kelime olarak bulunan bu terimler şöyle sıralanabilir: Atş, berk, dehş, firar, gark, gına, gurbet, hayat, heyeman, hikmet, himmet, ihbat, ilham, inâbe, inbisat, infisal, isar, itisam, ittisal, kasd, kalak, lahz, makam¬ı murad, muayene, riâyet, riyazet, safa, sekinet, sika, sürur, tazim, tahkik, tebettül, tefviz, tehzib, tezekkür, yakaza50. Her makamın izahına, şâyet terim Kur’ân’da geçen bir terimse; geçtiği âyet, dışardan bir terimse anlam bakımından en yakın olan âyetlerden biriyle başlanır. Hemen hemen hadislere hiç yer verilmemiştir. Son derece kısa ve öz cümleler kullanılmıştır. Secîli, kelime sanatlarının yapıldığı bir dil kullanılmış bu üslup esere pek çok şerh yazılmasında da etkili olmuştur.
e. Menâzilü’s-sâirîn’in yazılış yöntemi Menâzilü’s-sâirîn tasavvufa meyledip, seyr u sülûke başlamış bir dervişin, kat edeceği merhalelerden bahseden, küçük hacimli bir eserdir. Herevî, bu merhaleleri onar makam içeren on ana başlık altında toplamıştır. Böylece yüz makam elde edilmiştir. Bu yüz makamın bir bölümü daha önce kaleme alınmış “tasav¬vuf klasikleri”nde hal yada makam adı altında izah edilen terimlerden meyda¬na getirilmiştir. Bir kısmını da H e r e v î ilk olarak bu eserinde m a k a m olarak tespit edip açıklamıştır. Bu açıklamalar son derece veciz ve kısadır. Makamlar izah edilirken, üçlü bir tasnifle, avam, havas ve hassu’l-havas için açıklamalar yapılmıştır.
f. Menâzilü’s-sâirîn’in tasavvuf eserleri içindeki yeri Esere diğer tasavvuf klasikleri arasında farklı bir konum kazandıran birkaç özelliği mevcuttur. Bunlardan birisi, sadece tasavvufî makamları kendisine konu almasıdır. On ana başlık altında toplanan yüz makam üçlü tasnifle kısa ve öz, secili bir ifadeyle anlatılmıştır. Her makam bir âyetin ışığında açıklanmış, eserde girişteki bir kaç hadis-i şerif dışında hadislere yer verilmemiştir. Abdullah-ı Herevî’nin saygı gören şahsiyeti onun sadece Menâzil değil diğer bütün eserlerinin genel kabul görmesini sağlamıştır. Muhtevası itibariyle, sonraki dönemde ortaya çıkacak ve tasavvufi düşünceyi derinden etkileyecek olan vahdet-i vücûd düşüncesinin ilk kıvılcımları Menâzil’de görülmektedir. Eserin pek çok kişi tarafından şerh edilmesinin, dikkat çekmesinin sebeplerin¬den biri de budur. Bununla birlikte, İbn Teymiyye ekolünün tasavvufa bakış açısını doğru kavrayabilmek için de Menâzil’in İbn Kayyım şerhi başta olmak üzere o çizgi¬deki diğer şerhleri çok önemli ip uçları barındırmaktadır. Bu açıdan bakılınca eser tasavvuf düşüncesini etkileyen erken dönem kla¬sikleri arasında önemli bir yer tutar.
g. Menâzilü’s-sairîn’in tesirleri Menâzil’in tesirleri değerlendirirken belki sadece şerhlerinden bahsetmek bile yeterli olabilecektir. Makamları Menâzil’i örnek alarak tasnif eden, yada bu tas¬nifi geliştirmeye çalışan Ruzbihan Baklî’nin Meşrebu’l-ervâh’ı, Ankaravî’nin Minhacu’l-fukara’sı, Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin Camiu’l-usûl’ünden çok İslâm topraklarında Kaşanî’nin şerhiyle İbn Kayyım’ın şerhi daha çok yankı uyan-dırmıştır. Herevî’nin özellikle “fena” makamını izah ederken kullandığı ifadelerin şerhinde ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Sadece bu iki şerh değil, genel anlamda yukarıdaki iki görüşü temsil eden şerhlerin tamamında bu konu etra¬fında tartışmalar yapılmıştır. Zaman zaman ciddi ifadelerle suçlamaların da yer aldığı görünen bu tartışmalar Menâzil’in tasavvuf dünyasında meydana getir¬diği derin tesirin eseridir. Herevî’ye, tartışma yaratan ifadelerine rağmen saygıda kusur göstermeyen şârihler, bu ifadeleri vahdet-i vücûd düşüncesinin temelleri olarak görüp yo¬rumlayan diğer bazı şârihleri ağır bir dille eleştirmektedirler.
Makamları konu alarak, Herevî’nin tasnifini takip eden eserleri şöyle sıra-lamak mümkündür: 1- Ruzbihan Baklî, Meşrebu’l-ervâh 2- Yazıcıoğlu Ahmed Bican, Envâru’l-âşıkîn 3- Ziyaeddin Gümüşhanevî, Camiu’l-usûl 4- Abdullah Develioğlu, Gülzâr-ı sofiyye 5- Abdulkadir es-Sûfi, Yüz basamak 6- Fethullah Gülen, Kalbin zümrüt tepeleri Ayrıca, Abdurrahim-i Karahisarî, yüzlü tasnifi manzum biçimde anlatmıştır.51
Bibliyografya
Abdullah Herevî, Menâzilü’s-sâirîn, (tahkik, S. De. Laugier De Beaurecueil O.P.), Kahire, 1962 Abdurrahman Camî, Nefahatü’l-üns, (Evliya menkıbeleri, ter. Lamiî Çelebi, haz. Süleyman Uludağ, Mustafa Kara), İstanbul, 1995 Ateş, Ahmed, “Abdullah Ensari’nin ölümünün 900. yıldönümü dolayısıyla Kabil ve Herat’ta yapılan anma töreni”, Şarkiyat Mecmuası, V, 1964 Ateş, Süleyman, Cüneyd Bağdadî, DİA, VIII, s. 119-121. Çağan, Cevdet, Hace Abdullah Ensarî’nin Risaleleri, Ankara Üni. Dil Tarih Coğrafya Fak. Doğu Dilleri Edebiyatı Böl., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi Ankara, 1989 Damar, Abdullah, Menâzilü’s-sairîn şerhleri ve Âb-ı hayat Uludağ Üni. Sos. Bil. Enst. Basılmamış Doktora Tezi, Bursa, 2003 Ebu Ferec Abdurrahman bin Ahmed, ez-Zeylü ala tabakati’l-Hanâbile, I, Bey¬rut, ts. Ebû Talib Mekkî, Kûtu’l-kulûb, Kahire, 1961 Katip Çelebi, Keşfu’z-zünûn, I-II, İstanbul, 1943 Kelabazî, et-Taarruf, Kahire, 1960 Kuşeyrî, er-Risale, Kahire, 1966 Muhammed Said Abdülmecid Said el-Afganî, Şeyhulİslâm Abdullah el-Ensarî el-Herevî mebâdiuhû ve ârâuhu’l-kelamiyyete ve’r-ruhiyyete, Kahire, ts. Muhasibî, er-Riaye, (Nefs muhasebesinin temelleri, çev. Şahin Filiz, Hülya Küçük), İstanbul, 1998 Öztürk, Mürsel, “Hace Abdullah Ensarî’nin Tasavvufî Görüşleri”, AÜDTCF, Doğu Dilleri ve Edebiyat¬ları Bölümü Dergisi, V., sayı. 1, 1992. S. De. Laugier De Beaurecueil O.P “Ensarî’nin Menâzilü’s-sairîn adlı kitabının yapısı”, Afganistan, sayı: 29, 1976. , “Abdullah Ensarî’de dini hayat ve fakirlik”, Mardis de Daru’s-selam, 1954. , “Zeyn el-mille ve’d-din ve Abdullah Ensarî’nin Menâzilü’s-sairîn’inini yayın-lanmamış bir tefsiri” Cong. Or. 1951. , “Heratlı Hace Abdulah Ensarî” Adab, sayı.24, 1976 , “Kronolojik sırayla Hace Abdullah Ensarî’yi alakadar bibliyografya” Afganistan, sayı: 29, 1976. , “Hace Abdullah Herevi’nin doğumunun bininci yılı” MIDEO. sayı: 13, 1977. , “Abdullah Ensarî’ye göre dini hayatta geleceğin yeri (V/XI. Asır)” MIDEO. sayı: 2,1955; , “V/XI. Asır Hanbeli mistiği Hace Abdullah Ensarî’nin Menâzil kitabının hayali lisanı”BEO, sayı : 30, 1978 , “İslâmî ümit problematiği, Ensarî’nin bir metninden” Rev. Thomiste, sayı: 59, 1959 , “Abdullah Ensarî: Bir şahsiyet” Afganistan,sayı: 29, 1976. Serrac, el-Lüm’a, Kahire, 1960. Yazıcı; Uludağ, Herevî Hace Abdullah, DİA, XVII, s. 222-226. Yurt, Ali İhsan; Kaçalin Mustafa, Akşemseddin, hayatı, eserleri, İstanbul, 1994 Zehebî, A’lamü’n-nübela, (nşr. Şuayb el-Arnaud), XVIII, Beyrut, 1981-1985
________________________________________________
1 Dr., Öğretmen
2 Abdurrahman Camî, Nefahatü’l-üns, (Evliya menkıbeleri, ter. Lamiî Çelebi, haz. Süleyman Ulu¬dağ, Mustafa Kara), İstanbul 1995, s. 478; Yazıcı; Uludağ, Herevî, Hace Abdullah, DİA, c.XVII, ss. 222-226. 3 Süleyman Ateş, Cüneyd Bağdadî, DİA, c.VIII, ss. 119-121. 4 Zehebî, A’lamü’n-nübela, (nşr. Şuayb el-Arnaud), Beyrut 1981-1985, c.XVIII, s. 509. 5 Yazıcı; Uludağ, “Herevî Hace Abdullah”, DİA, c. XVII,ss. 222-226. 6 Ebu Ferec Abdurrahman bin Ahmed, ez-Zeylü ala tabakati’l-Hanâbile, Beyrut ts, c.I, s. 56. 7 Türbe ile ilgili olarak, DİA Herevî, Hace Abdullah maddesinde, Herevî’nin türbesinin resmi verilmiş, resmin yazısında türbenin İran’da olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bk. Ahmed Ateş, “Abdullah Ensari’nin ölümünün 900. yıldönümü dolayısıyla Kabil ve Herat’ta yapılan anma töreni”, Şarkiyat Mecmuası, 1964, c. V, ss. 151-154. Türbe, 11 Eylül saldırılarından sonra Afga¬nistan’a yönelik harekat esnasında tahrip olmuştur. 8 Yazıcı; Uludağ, Herevî, Hace Abdullah, DİA,c.XVII, ss. 222-226. 9 Öztürk, Mürsel, “Hace Abdullah Ensarî’nin Tasavvufî Görüşleri”, AÜDTCF, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Dergisi, 1992,sayı.1, c.V, s. 21-32. 10 Yazıcı; Uludağ, Herevî, Hace Abdullah DİA, XVII, s. 222-226; Muhammed Said Abdülmecid Said el Afganî, Şeyhulİslâm Abdullah el-Ensarî el-Herevî mebâdiuhû ve ârâuhu’l-kelamiyyete ve’r-ruhiyyete, Kahire, ts., s. 99 vd. 11 Risaleler hakkında yapılan bir çalışma için bk. Çağan, Cevdet, “Hace Abdullah Ensarî’nin Risa¬leleri” (basılmamış yüksek lisans tezi)A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fak. Doğu Dilleri Edebiyatı Böl, Ankara 1989. 12 Abdullah Herevî, Menâzilü’s-sâirîn, (tahk.: S. De. Laugier De Beaurecueil O.P.), Kahire 1962, s. 3-4; Muhammed Said Abdülmecid Said el-Afganî, Şeyhulİslâm Abdullah el-Ensarî mebâdiühüm ve ârâhû’l-kelamiyye ve’r-ruhiyye, Kahire ty. ss. 249-250. 13 Makalelerden bazıları şöyle sıralanabilir: “Ensarî’nin Menâzilü’s-sairîn adlı kitabının yapısı” Afganistan 1976, sayı: 29, ss. 98-99; “Abdullah Ensarî’de dini hayat ve fakirlik” Mardis de Daru’s-selam1954, ss. 65-81; “Zeyn el-mille ve’d-din ve Abdullah Ensarî’nin Menâzilü’s-sairîn’inini yayınlanmamış bir tefsiri” Cong. Or. 1951, ss. 177-183, “Heratlı Hace Abdulah Ensarî” Adab, sayı. 24, ss. 1-4, 1976; “Kronolojik sırayla Hace Abdullah Ensarî’yi alakadar bib¬liyografya” Afganistan 1976 sayı: 29, ss. 100-102,; “Hace Abdullah Herevi’nin doğumunun bininici yılı” MIDEO. 1977, sayı: 13, ss. 305-314,; “Abdullah Ensarî’ye göre dini hayatta gele¬ceğin yeri (V/XI. Asır)” MIDEO. 1955, sayı: 2, ss. 5-70,; “V/XI. Asır Hanbeli mistiği Hace Ab¬dullah Ensarî’nin Menâzil kitabının hayali lisanı” BEO. 1978, sayı : 30, ss. 33-44; “İslâmî ümit problematiği, Ensarî’nin bir metninden” Rev. Thomiste 1959, sayı: 59, ss. 339-366; “Abdullah Ensarî: Bir şahsiyet” Afganistan 1976, sayı: 29, ss. 88-90. 14 Keşfu’z-zünun’da (c.II, ss. 1828-1829) şerhler ve şârihlerle ilgili bilgiler şunlardır: Kemaleddin Abdürrezzak Kaşanî (ö. 799) Şerhu menâzili’s-sâirîn; Şemseddin Muhammed et-Tûsî et-Tebâdekânî (ö. 891) Temsîlü’l-mukarrabin fî şerhi Menâzili’s-sâirîn; Mahmud b.Muhammed ed-Derkezînî (ö. 743) Tünezzilü’s-sâfirîn (?); Ahmed b. İbrahim el-Vâsitî (ö. 711); Şemseddin Mu-hammed b.Ebî Bekir (İbn Kayyım el-Cevziyye) (ö. 751) Medâricü’s-sâlikîn; Ebu Tahir Muham-med b. Ahmed el-Kaysî (ö. 747); Muslihuddin ibn Nureddin (ö. 981) Terceme-i Menâzilü’s-sâirîn; Aişe binti Yusuf ed-Dımışkıyyetü (Nureddinzade’nin tercemesinin muhtasarı) İşaratü’l-hafiyye fî menâzili’l-âliyye; Abdülganî et-Tilemsânî; Süleyman b.Ali b. Abdullah et-Tilemsânî (ö. 690). 15 GAL’daki şerhler şârihler listesi de şöyledir: Afifüddin Süleyman et-Tilemsânî (ö. 690); Abdürrezzak el-Kâşânî (ö. 735); Cemaleddin b. Davud el-Farisî; Şemseddin et-Tusterî; Şemseddin Muhammed b.Tahir et-Taibâdkânî; Zeyneddin; Mahmud b. Muhammed el Fırkavî; Abdurrauf el-Münavî; Abdülmutî el-Lahmî el-İskenderî; İbn Kayyım el-Cevziyye; Anonim şerh; Şârihi belli olmayan Tesnîmü’l-mukarrabîn adlı Farsça şerh. 16 Medâricü’s-sâlikîn’in yazmalarının bulunduğu kütüphane kayıtlarından bazıları şöyledir: Süleymaniye Ktp., Karaçelebizade Ktp., no: 214; Beyazıt Ktp., Veliyyüddin Efendi Ktp., no: 1730, 1732; Beyazıt Ktp. Beyazıt Ktp. no: 3778. 17 Kâşânî, Şerhu Menâzili’s-sâirîn, Beyrut 1995, s. 13. 18 Katip Çelebi, Keşfu’z-zünûn, İstanbul, 1943, c.II, s. 1826. 19 Beyazıt Ktp., Beyazıt Ktp., no: 3780; Köprülü Ktp. Fazıl Ahmed Paşa Ktp., no: 744; Kütahya Tavşanlı Zeytinoğlu Ktp., no: 1144; Süleymaniye Ktp., Nazif Paşa Ktp., no: 424, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa Ktp., no:1275. 20 Muhammed bin İbrahim Şemseddin el-Makdisî, Şerhu menâzili’s-sâirîn, , Beyazıt Küt., Veliyyüddin Efendi Kit., Nu: 1734, v. 1b-2a. Makdisî’nin bahsetttiği şerhlerden Vasitî şerhine Hediyyetü’l-arifîn’de işaret edilmektedir.(Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyyetü’l-arifin esmai’l-müellifin ve asaru’l-musannifin, I, İstanbul, 1951, s.104) Vasitî ve Barizî şerhi nüshaları Türkiye kütüphanelerinde bulunmamaktadır. Bahsedilen diğer şerhler hakkında ileride bilgi verilmektedir. 21 Abdurrauf Münavî, Şerhu menâzili’s-sâirîn, Süleymaniye Küt., Şehid Ali Paşa Kit., Nu. 1276, v. 26a-26b. 22 Zeyneddin, Şerhi menâzili’s-sâirîn, Süleymaniye Küt. Carullah Kit., Nu: 1054, v. 25a-27b 23 Süleymaniye Ktp. Hacı Reşit Bey Ktp no: 111 de kayıtlı nüsha, 134 varak ve 15 satırdır. Evdiye kısmının Sekinet babına kadardır. (6. kısım 8. bab); Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmud Ef. Ktp.,no: 3043 de bulunan nüsha 79 varak ve 17 satırdır. Usul kısmının Gına babında sona er¬mektedir. (5. kısım 9. bab); bu iki nüshadan başka, Süleymaniye Ktp. Şazeli Ktp., no: 159 da kayıtlı eserin tertibi farklıdır. İsmi Kitabu menâzili’s-sâlikîn yazılmış ve kurşun kalemle Kitabu menâzili’s-sâirîn olarak düzeltilmiştir. On kısım Menâzil’e göre sıralandıktan sonra her kısım-dan bir bab açıklanmaktadır. Eser 13 varaktır. Bu eserin Keşfu’z-zünun’da bahsedilen Aişe binti Yusuf ed-Dımışkıyye’nin İşaratü’l-hafiyye fî menâzili’l-âliyye isimli eseri olması muhte¬meldir. 24 Damar, Abdullah, Menâzilü’s-sairîn şerhleri ve Âb-ı hayat Uludağ Ü. Sosyal Bilimler Enstitüs,. Basılmamış Doktora Tezi, Bursa 2003. 25 el-Muhasibî, er-Riaye, (Nefs muhasebesinin temelleri, çev. Şahin Filiz, Hülya Küçük), İstanbul 1998, s. 52. 26 Takva, vera, muhasebe, tevbe, marifet, haya, zühd, uzlet, gayret, rıza, tevekkül, azim, havf, reca, ihlas, şevk, hüzn, huşu, nefs, sıdk, mahabbet, basiret. 27 Serrac, el-Lüm’a, Kahire 1960. 28 Tevbe, vera, zühd, fakr, sabır, tevekkül, rıza 29 Murakabe, kurb, mahabbet, havf, reca, şevk, üns, itminan, müşahede, yakin 30 Hal, makam, mekan, vakit, bâdi, bâdih, varid, hâtır, vaki’, kâdih, arız, kabz ve bast, gaybet ve huzur, sahv ve sekr, safvü’l-vecd, hücum, galebât, fena ve beka, mübtedi, mürid ve murad, vecd-tevacüd-tesakü, mehuz ve müsteleb, dehşet-hayret-tahayyür, tavali, tavarık, keşf ve mü-şahede, levaih ve levami, Hakk-hukuk-tahkik-tahakkuk-hakikat-hakaik, huhus ve hususu’l-husus, işaret ve ima, remz, safa ve safau’s-safa, zevaid, fevaid, şahid ve meşhud, mevcud, mefkud, madum, cem ve tefrika, şath, savl, zihab ve zihabü’z-zihab, nefs, hiss, tevhidü’l-amme-tevhidü’l-hass, tecrid ve tefrid, hemm-i müferred, sırr-i mücerred, ism, resm, vesm, muhadese, münacat, müsamere, ru’yetü’l-kulub, ravh ve teravvuh, nat ve sıfat, zat, hicab, da¬va, ihtiyar, bela, lisan, sırr, akd, lahz, mahv, mahk, eser, kevn, bevn, vasl ve fasl, asl ve fer, tams, rems-dems, sebeb, nisbet, sahih-i kalb, rabb-ı hal, sahib-i makam, bila-nefs, sahib-i işa-ret, ene bila-ene, nahnü bila-nahnü, ente ente-ene ene, ente ente-ente ente, hüve bila-hüve, katu’l-alayık, bâdi bila-bâdi, tecelli, tehalli, tahalli, illet, ezel-ebed, emed-müsermed, bahr bila-şâti, müseyyer, telvin, beslü’l-mühec, telef, lece, inziac, cesbu’l-ervah, vatar, vatan, şürud, kusud, ıstına, ıstıfa, mesh, latife, imtihan, hades, külliye, telbis, şirb, zevk, ayn, ıstılam, hürri¬yet, reyn, gayn vesait. 31 Kelabazî, et-Taarruf, Kahire 1960. 32 Tevbe, zühd, sabır, fakr, tevazu, havf, takva, ihlas, şükür, tevekkül, rıza, yakin, zikir, üns, kurb, ittisal, mahabbet. 33 Tecrid-tefrid, vecd, galebe, sekr-sahv, şuhud-gaybet, cem-fark, tecelli-istitar, fena-beka, mari¬fet, tevhid, arif, mürid-murad, mücahede-muamele, vera, latife, firaset, havatır, rüya, gayretullah, tahammül, ölüm, semâ. 34 Ebû Talib Mekkî, Kûtu’l-kulûb, Kahire, 1961. 35 Muhasebe, zikr, yakin, tevbe, sabr, reca, zühd, tevekkül, rıza, mahabbet, sohbet, uzlet, tefek¬kür, vera, fakr, kanaat, şevk, havf, işfak, hüzn, huşu, ahbat, rağbet, sıdk, ihlas, istikamet, şü-kür, tevazu, hulk, ihsan, teslim, mücahede, muamele, takva, samt, ilm, marifet, velâyet, mu¬rakabe, haya. 36 el-Kuşeyrî, er-Risale, Kahire, 1966. 37 Vakt, makam, hal, kabz-bast, heybet-üns, tevacüd-vecd-vücûd, cem-fark, cemu’l-cem, fena-beka, gaybet-huzur, sahv-sekr, zevk-şirb, mahv-isbat, setr-tecelli, muhadara-müşahede, levaih-tevali-levami, bevadih-hücum, temkin-telvin, kurb-bu’d, şeriat-hakikat, havatır, ilme’l-yakin-ayne’l-yakin-hakka’l-yakin, varid, şahid, nefs, ruh, sır. 38 Tevbe, mücahede, halvet-uzlet, takva, vera, zühd, samt, havf, reca, hüzün, cu’, huşu-tevazu, muhalefet, hased, gıybet, kanaat, tevekkül, şükür, yakin, sabır, murakabe, rıza, ubudiyet, ira¬de, istikamet, ihlas, sıdk, haya, hürriyet, zikr, fütüvvet, melamet, firaset, ahlak, cud-seha, gay¬ret, velâyet, dua, fakr, tasavvuf, edeb, sefer, sohbet, tevhid, ölüm, marifetullah, mahabbet, şevk, şeyhlere hürmet, sema, keramet, rüya. 39 Hucvirî, age., Beyrut 1980. 40 Ma’rifetullah, iman, mahabbet, cud-sehavet, açlık, müşahede, sohbet, hal-vakt, makam-temkin, muhadara-mükaşefe, kabz-bast, üns-heybet, kahr-lutf, nefy-isbat, müsamere-muhadese, ilme’l-yakin-ayne’l-yakin-hakka’l-yakin, ilim-marifet, sema, vecd-vücûd-tevacüd, raks. 41 Hak, hakikat, hatarat, vatanat, tams, rems, alayık, vesait, zevaid, fevaid, melce, külliyet, levaih, levami, tevali, tevarık, letaif, sırr, necva, işaret, ima, varid, intibah, iştibah, karar, inziac. 42 Alem, muhdes, kadim, ezel, zat, sıfat, isim, tesmiye, nefy, isbat, şeyan, zıddan, gayran, cevher, araz, cisim, sual, cevab, hasen, kabih, sefeh, zulm, adl, melik, padişah. 43 Hâtır, vâki, ihtiyar, imtihan, bela, tehalli, tecelli, tahalli, şurud, kusud, istina, ıstıfa, istilam, reyn, tevbe, telbis, şürb, zevk. 44 Azm, basiret, gayret, havf, haya, huşu, ihlas, mahabbet, marifet, muhasebe, nefs, rağbet, rıza, sıdk, şevk, tevbe, tevekkül, vera, zühd. 45 Tevbe, vera, zühd, fakr, sabır, tevekkül, rıza, murakabe, mahabbet, havf, reca, şevk, üns, itminan, müşahede, yakîn, vakit, kabz, bast, gayret, sahv, sekr, vecd, fena, beka, murad, deh-şet, safa, cem, nefs, tecrid, tefrid, sırr, lahz, telbis ve zevk. 46 Tevbe, zühd, sabır, fakr, tevazu, havf, ihlas, şükür, tevekkül, rıza, yakin, zikir, üns, ittisal, mahabbet, tecrid, tefrid, vecd, sekr, sahv, gaybet, cem, fena, beka, ma’rifet, tevhid, murad, vera, firaset, sema. 47 Muhasebe, zikr, yakin, tevbe, sabr, reca, zühd, tevekkül, rıza, mahabbet, tefekkür, vera, fakr, şevk, havf, işfak, hüzn, huşu, rağbet, sıdk, ihlas, istikamet, şükür, tevazu, ihsan, teslim, ilm, marifet, murakabe, haya, hulk, fena. 48 Tevbe, vera, zühd, havf, reca, hüzün, huşu, tevazu, tevekkül, şükür, yakin, sabır, murakabe, rıza, irade, istikamet, ihlas, sıdk, haya, zikr, fütüvvet, firaset, gayret, fakr, edeb, tevhid, mari¬fet, mahabbet, şevk, hurmet, sema, vakt, kabz, bast, üns, vecd, cem, fena, beka, sahv, sekr, zevk, müşahede, temkin, nefs, sırr. 49 Ma’rifet, mahabbet, müşahede, vakt, temkin, isar, ilm, mükaşefe, kabz, bast, üns, sema, vecd, vücûd, sırr, tevbe, zevk. 50 Abdullah Herevî, Menâzilü’s-sâirîn, (tahkik, S. De. Laugier De Beaurecueil O.P.), Kahire 1962. 51 Yurt, Ali İhsan; Kaçalin Mustafa, Akşemseddin, Hayatı, Eserleri, İstanbul 1994, s. 33.
KAYNAK:
TASAVVUF İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 18, ss. 321-335.
|