RABBANÎ MEKTUB - 300
(Abdulkadir AKÇİÇEK Tercumesi)
300. MEKTUP MEVZUU : a) Anlatılması zor sular ve reniz ü işaretle anlatılan duyulmamış maarif.. b) Bu mektuba: — «İki yayın birleşimi vıyu daha yakın..» (53/9) Mealine gelen âyet manasına dahi bir nezbe ima eylemiştir..
***
NOT : İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu.Mahdunızade Cami-ııl-ulum'ül-akliyc ven-nakliye Mecd'iui-din Muhammed Ma'sum'a yazmıştır. Allah-ü Taâlâ ona selâmet ihsan eylesin.
***
Allah-ü Teâlâ'ya hamd olsun. Selâm, onun seçmiş olduğu kullara..
İnsan-ı kamil için; tafsili bir seyir ile esma ve sıfat mertebelerini aşıp esma ve sıfat kemalâtına bir ayna olduktan ve kendisinin zati ademi gizlenip ki o: Bütün kemalâtın aynasıdır; zahiren onda bu kemalâttan başka bir şey yoktur., işte böyle bir camiyyet hâsıl olunca., has beka ile müşerref olur. Bu has beka dahi, anlatılan kemalâtın olmasına bağlıdır. Amma tam fenanın husulünden sonra.. Bu tam fena dahi. kendi ademinin (yokluğunun) gizlenmesine bağlıdır. Bu halinde onun için:
— Velâyet.. İsmini söylemek yerinde olur.
Anlatılan manaların oluşundan sonra, ezeli inayet, onur: bütün haline şamil olur.
Mümkündür ki: İrfan sahibinin onlarla baki kaldığı kemalât, hazret-i zat aynasında ikinci kere in'ikâs eyleyip onda zuhura gele.. İşte o zaman:
— «İki yayın birleşimi veya daha yakın..» (53/9)
Mealine gelen âyet-i kerimenin manası zuhur eder..
Şunun da bilinmesi yerinde olur: Bu yerde, hazret-i zat aynasında bir şeyin zuhuru; o aynada meçhul bir şeyin nisbet husulünden kinayedir. Yoksa onda, aynanın hakikati yoktur; onda bir şeyin husulü de yoktur. Bir âyet-i kerime meali:
— «En üstün vasıflar Allah'ındır.» (16/60)
Hakikat ve asalet yolu ile, irfan sahibinin onlarla baki kaldığı kemalât cenab-ı kuds aynasında in'ikâs edip onda zuhur edip, keyfiyeti meçhul olan nisbet dahi onda hâsıl olunca, işte o zaman, o irfan sahibine taalluk eden:
— ENE (BEN)..
Lafzı itlak edilir. Onun nefsi dahi, zahiri kemalâtın aynı olarak görülür..
-ENE (BEN)..
Lafzının uruc nihayeti ise., şu:
— «İki yayın birleşimi hatta daha yakın..» (53/9)
Âyet-i kerime ile belirtilen makamda buraya kadardır.
Ey Oğul, dinle..
Kendisinde güzellik ve cemal in'ikâs eden aynada, faraza eğer hayat ve ilim olsaydı: yani: Kendisindeki güzelliği ve cemali idrâk etseydi: zarurî olarak bununla mütelezziz olur ve bol hazlanırdı. Hakikat aynasında her nekadar lezzet ve elem yok ise de; zira bunlar imkân sıfatlarındandır. Amma o üstün mertebeye de layık olan bir iş vardır. Bu dahi noksan ve hüdus vasıflarından beri olmaktır. Bunlar dahi onda mevcuttur.
Bu arada bir şiir:
Boş söz yoktur hiç de Hafızın feryadında; İbretli söz, kıssa var anlattıklarında..
Bu mertebede, kendisine keyfiyeti meçhul nisbet hâsıl olan zahir kemalât üzerinde biraz duralım. Bunun hükmü, emir âlemine nisbetle insana bağlı olan halk âleminin hükmü gibidir. Ayrıca: •
— «Nefsini bilen, gerçekten Rabbını bilir..»
Manası orada mevcud ve hâsıl olmaktadır.
Yüce Mukaddes hazret-i zatın icmal tafsilinden ibaret olan bu zâhiı kemalât için hazret-i zatla keyfiyeti meçhul olan nisbet hâsıl olduğu zaman, keyfiyeti olmayan bir şekilde 'ittisal dahi ona müyesser olup hazret-i icmal bir ayna olur.
Üstte anlatılan manaya göre; zarurî olarak hazret-i icmlde tafsil dahi zuhura gelir. Hem de, mücerred bir itibar ve mahza tevehhüm ile.. Bu dahi, irfan sahibinin: — ENE (BEN)..
Lafzı ila anlatılan manasına bir uruc sebebi olur. îşbu anlatılan kemal.
— «Halta daha da yakın..» (53/9)
Âyet-i kerimesi ile anlatılan mana makamına bağlıdır.
Bir mısra:
Kalem, buraya kadar yazdı; ucu kırıldı..
***
Burada anlatılan nihayetin nihayeti ve gayenin dahi gayesidir. Öyleki: Bunları anlamak, havas zümrenin dahi idrâkinden nice merhale uzaktır. Avam için ne diyebiliriz?.
Bu devlet ve bu marifetle hidayet bulan, havasın daha hası arasında dahi azdan azdır.
Bir şiir:
Padişah çalarsa kapısını kocakarının; Olmaya gidesin yolunmasına bıyığının..
***
Burada anlatılan nihayet, zuhurat ve tecelliler itibarı iledir. Bundan sonra tecelli ve zuhur tasavvur edilemez..
Bir şiir:
Bundan ötesinin beyanı ince; Gizlemek pek hoş, pek de güzel bence..
***
Selâm, hidayete tabi olup Mütabaat-ı Mustafayı bırakmayanlara..
Ona, âline, bütün nebilere, resullere ve onların her birinin âline, mukarreb meleklere salâtlarm en tamamı ve uygunu, salâtlarm ekmeli ve âlâsı, tahiyyatın en devamlısı, en bakisi, bereketlerin umumî olanı ve en şümullüsü olsun..
|