DERVİŞÂNA İHTAR
ÜSTÂZIN EMRİYLE İHVÂNDAN MÜREKKEB OLARAK TEŞEKKÜL EDEN SOHBETTE ŞEREF-SUDÛR BUYURULAN BEYANAT-I HUSÛSİYE-İ KUDSİYYEDİR
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Bu sohbette, buraya gelmekten maksadımızın neticesinden ve intisabıyla müftehir olduğunuz tarîkatımıza müteallik bazı âdâbtan, mukaddimeten bahsedeceğiz.
Her ne suretle (olursa olsun) yek-vücûd olarak ve yekdiğerinize muavenet ederek, beyan edeceğim had dahilinde harekete sa'y ediniz.
Asrımızda herkes benliğine makam ve sair ahvâl-i dünya zaviyesinden bakarak, sanki ölmeyecekmiş ve kıyamet yokmuş gibi esef verici bir hale mağlup olarak, bu neş'e ile vakit geçirmeye başlamıştır.
Âlemin ahvâline ve âlemi ihata etmiş olan hadsiz-hesapsız zulmet ve fesada bakarak, uhdeme düşen irşad ve ıslah vazifesini icraya, ilim ve kudretimin kafî gelmeyeceğinden, yeis derecesinde kalarak beş defa halk arasından çekilmek ve Medine-i Münevvere'de ihtiyâr-ı mücâveretle Ümmet-i Muhammed'e dua ile imrâr-ı hayat etmek için Cenâb-ı Mefhar-ı Âlem Sallallahu aleyhi ve Sellem Efendimiz'den mezuniyet istedim. Cenâb-ı Resûlullah, kat'iyyen halk arasından çekilmeme razı olmadılar. Mefhar-i Âlem Sallallahu aleyhi ve Sellem Efendimiz'in benim halk arasından çekilmeme razı olmamaları, cüz'î küllî (az-çok) benden Ümmet-i Merhûmeleri'ne menfaatların olacağına delalet etmektedir.
Şimdiye kadar karyemize ve saireye ait bir çok işlerle meşgul olduk. Bu işlerin mühim kısmı, ekseriya başarıyla sonuçlandı. Her ne kadar meşgul olunacak mahdûd miktarda işler varsa da onlar, bir vakitte tekmîl olacaktır.
Bundan sonra hakîkî irşad seccadesine oturarak, bütün mevcûdiyetimi Ümmet-i Muhammed'in irşad ve hidayet işlerine sarfedeceğim.
Bundan sonra ihvânın ahvâli eskisi gibi olmayacak.
Evrad ve ezkarına devam etmeyerek beyhude ömür ve vakit kaybedenler, muayyen vakitleri geldiğinde tarikattan tard edileceklerdir.
Tekrar ediyorum, yekvücud olarak, beyan edeceğim had dairesinde harekete çalışınız.
Mesleğimiz, her bir neş'e-i mevcûdiyetimizde Cenâb-ı Hakk'ı arz (sunma) ve ihtikar (nefsini hor görme), züll (alçalma) ve ihtiyaç mesleğidir. Kalblerimizin bu meslekte devam ve sebatı için; vazifemizin haricinde hiçbir sevi görmemek ve onlarla iştigal etmemek lazımdır. Adâb-ı tarikatta birinci şart budur.
Kir ve ayıp görmek; kırk gün feyiz kapısını kapatır, tevfîk kapısını kapatır. Evliyaullah'ın nazarları kesilir. Böyle geçen günler (halkın ayıplarını rivayetle geçen günler), tarikat neş'esinden tard olunmak günleridir. Halkın ayıplarını görmek; evvela kendini şeriatta ve tarîkatta muhalif işlerle meşgul eder. İkinci olarak, kendisinin haberi olmayacağı cihetlerden, envâ-ı mazarrât-ı maneviyye ile mutazarrır eyler.
"Münker (şeriatça yapılması caiz olmayan şeyler) görüldüğünde, buğz-u fillah (Allah için sevmemek) lazım değil midir?" denilirse, onun haddi vardır. Zira derecât-ı menhiyyâtın her mertebesinde, ne derece buğz-u fillah lazım gelirse, bu hadde göre buğz lazım gelir. Envâ-ı menhiyyatın derecelerine göre, mukabele edilecek buğz-u fillahın had ve mertebesi, bu tarîk ile bulunmadıkça; yapılacak buğz, nefsanî olmaktan halî kalamaz.
Mesela, bir mü'minden bir kusur vaki olsa, o kusurdan dolayı ona saplanarak yüz kızartmak lazım gelmez. Belki kendinden zuhur eden kusura bakmak ve onun izalesi (için) sebeplerine tevessül etmek lazım gelir.
Beyaz bir elbiseye nokta kadar siyah bir leke sürülse, göze çarpan bu nokta için elbiseyi çıkarıp atmak lazım gelmez. O noktayı izale etmek yeter.
Onun için kendisinde buğz-u fillah edecek had ve merâtibi (dereceyi) tayin ve tesbit eyleyecek ilim lazımdır.
***
(*) MENÂKIB-I ŞEREFİYYE ; (1. Cild) , s. 13-15, Yayına Hazırlayan : Hazret-i Şeyh Hacı Hasan BURKAY ; Ankara 1995.
_________________ " Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."
|