‘Ak’ demek işe yarasaydı Zahid Akman’ın başına tüm bunlar gelir miydi?Mustafa Mutlu
mmutlu@gazetevatan.com Başbakan, partisinin kısaltılmış adının “AK Parti” olduğunu belirtip, AKP diyenleri edepsizlik etmekle suçluyor ya...
Eğer, “ak” demek; “kara”yı ağartmaya yetseydi; RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın başına dün yaşadıkları gelir miydi?
Mahkeme, Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturma kapsamında onunla birlikte 18 kişinin servetlerine tedbir koyar mıydı?
Ne diyordu Zahid Bey?
“Ben ‘ak’ım... Almanya’daki Deniz Feneri davasında sanık falan değilim. Kuryelik yaptığım iddialarını Türk gazeteleri uyduruyor... Hakkımda böyle bir suçlama yok!” Mahkeme bu sözlere aldırmadı; Zahid Bey’e “Aklan da gel” dedi!
***
Kişi ya da parti isimlerinden karakter ve kader imal edilemez.
Adamın adı 25 yaşına kadar “Aykut”tu...Gitti; şeyhinin adını aldı ve “Zahid” yaptı.İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi, dinci gazetelerde çalıştı, halkın dini duygularını kullanarak para toplayanlarla bir oldu!
“Cemaat” içinde hızla yükseldi; siyasetçilerle, iş adamlarıyla aynı masalarda yemek yedi, birlikte gezilere çıktı.
Bu arada Merkez Bankası matbaası gibi para bastı.
Araba aldı, ev aldı, arsa aldı... Çünkü “rabbi” ona “Yürü ya Zahid” dedi!
Paraya doyunca, biraz da “kariyer” istedi; o da oldu: Televizyonlara “ahlâk bekçisi” olarak görevlendirildi.
Ama ah o gözü kör olası “Alman gizli servisi” (!) yok mu? Yakasına öyle bir yapıştı ki; iki yıldır dünyayı zindan etti!Dün tüm servetine tedbir kondu; bugün yarın koltuğu gidecek!
Yani; “Zahid” de işe yaramadı, soyadındaki “ak”da...
Bir kez daha anladık ki; isimler, karakterimizi ve kaderimizi tayin etmeye yetmiyor!
***
Gelelim asıl meseleye:
Alman mahkemeleri aylar önce, Almanya’da varlığını saptadığı “çete”nin Türkiye’deki uzantılarını isim isim Türkiye’ye verdi.
Ama biz, “Yok dosya gelmedi, yok tercümanın babası öldü, yok tercüme bitmedi” diyerek uzattık da uzattık!
Şimdi seviniyoruz, “adalet tecelli ediyor” diye...
Diyelim ki; bu “şüpheliler” gerçekten suçlu...
İyi de aradan geçen bunca sürede boş mu durdular?
Delilleri karartmak için hiçbir şey mi yapmadılar?
Köşelerinde durup, paşa paşa yargıya hesap verecekleri günü mü beklediler?
***
Ya bizi “isim”lerle oyalayanlara ve durmadan “Cambaza bakın, cambaza” diyerek asıl olaya odaklanmamızı engelleyenlere ne demeli?
Adaletin bu kadar gecikmesinde onların hiç mi suçu yok?
***
NEREDEN BİLİYOR?
İktidar yandaşı gazetelerden birinde yazan Ergenekon Fahri Savcısı Şamil Tayyar şimdi de görülen lüzum üzerine Deniz Feneri Savcılığı’na soyunmuş...
Dünkü köşesinde, “Deniz Feneri dosyasında şu ana kadar AK Parti’ye yardım yapıldığını gösteren tek belgeye rastlanamadı” diyor!İyi de nereden biliyor?
Kim ya da kimler, kamuoyuna açıklanmayan dosyalar hakkında bu arkadaşa bilgi sızdırıyor?
Sayın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı:
Bu sorulara verecek bir yanıtınız olmalı!
*****
GÜNÜN SORUSU
Soru Başbakan’a:
Deniz Feneri e. V. soruşturması kapsamında dün servetlerine tedbir konulan şüphelilerle arkadaş olmaktan hâlâ gurur duyuyor musunuz?*****
ZENGİN BİR DEVLET ADAMINA ‘PARASIZLIK NEDİR’ HATIRLATMASI!
Başbakan önceki gün çok önemli bir iddiada bulundu ve “Vatandaşın cebinde para var” dedi... Dünyanın sayılı “zengin siyaset adamları”ndan biri olduğu için, “parasızlığın” ne olduğunu unutmuş olmalı...
Hatırlatalım:
Parasızlık; “ev kirası ödeyememek”tir...
Parasızlık; “kredi kartına mahkûm olmak ve asgari ödemeyi bile yatıramamak”tır.
Parasızlık; “çocuğunun cebine harçlık koyamamak”tır.
Parasızlık; “karanlıkta oturmak” ve “cami çeşmesinden su taşımak”tır.
Parasızlık; “icra memurlarıyla arkadaş olmak”tır.
Parasızlık; “Eti unutup, bulgura hücum etmek”tir.
Parasızlık; “karı-koca kavgası” ve “yoksul intiharı”dır!
Parasızlık; “sadece partisinin ileri gelenleriyle ve ailesinin üyeleriyle zaman geçirdiği belli olan Başbakan’ın, kılık değiştirip halkın arasına girdiği zaman göreceği insanlık dramı”dır!