BEY'AT - İNABE - İNTİSAB
http://www.onlineislam.org/modules.php? ... e5&pid=167SORU: İnâbe ve bey'at nedir, aralarındaki fark nedir? Dindeki konumları nedir?
CEVAP:
İnâbe, Allah'a dönmek demek... Münîb, derler, inâbe eden kimseye... Tevbe de dönmek demek... Tevbe ve inâbe, yanlış yolu bırakıp Allah'ın sevdiği yola yönelmek demektir.
İnâbe, bir insandaki iç değişikliğini sembolize ediyor, onu gösteriyor. Bey'at ise; bir mürşide, bir şeyhe gidip onun eğitimini kabul ettiğini, onun ustalığını, hocalığını kabul ettiğini bildirip, "Ben sana tâbîyim!" demektir. Bey'at bir anlaşmadır, sözleşmedir. Hattâ el tutularak yapılır.
Peygamber Efendimiz'in sahâbesi (Rıdvânullahi aleyhim ecmaîn), Peygamber Efendimiz'in yanına gitmiş, elini sıkarak sözleşmişlerdi.
-Nerede?..
Birinci Akabe Bey'ati, İkinci Akabe Bey'ati, Hudeybiye Bey'ati gibi umûmî bey'atler var... Şahsî bey'atler var, grup bey'atleri var... El tutarak söz vermek sûretiyle... Kadınların bey'ati var, erkeklerin bey'ati var...
Bey'at demek, sözleşme demek... Yâni, hukûkî bir form kazandırıyor inâbesine, dönüşüne... Ve birisine bağlandığını ifade ediyor. Fark budur aralarında... Dindeki konumları:
Peygamber Efendimiz (SAS)'e bey'at etmeyi ayet-i kerimeler bildiriyor:
(İnnellezîne yübâyiûneke innemâ yübâyiûnallah) [Muhakkak ki sana bey'at edenler gerçekte Allah-u Teala'ya bey'at etmişlerdir.]
(İzâ câekel mü'minâtü yübâyi'neke alâ en lâ yüşrikne billâhi şey'en) [Mü'min hanımlar Allah'a hiç bir ortak koşmamak üzere bey'at etmek için sana geldikleri zaman...] gibi ayet-i kerimelerde mübâyaa vardır.
(Lekad radıyallahu anil mü'minîne iz yübâyiûneke tahteş şecereti) [Allah ağaç altında baş eğerek sana bey'at eden mü'minlerden râzı olmuştur.] ayet-i kerîmesi gibi ayet-i kerimeler vardır. Yâni, Kur'an-ı Kerim'den bir hakikattir. Elbette o devrin insanının Peygamber Efendimiz'e bağlanması gerekli idi. Kur'andandır, dinin esaslarındandır.
Bu zamanın insanı ne yapacak?.. Peygamber Efendimiz var iken, bir müslümanın Peygamber Efendimiz'e bağlanması gerektiğini hepimiz kabul ediyoruz, itiraz duygusu gelmiyor içimizden... Peygamber Efendimiz'den sonra ne olacak?..
Ne olduğuna bir bakalım: Peygamber Efendimiz'den sonra Ebûbekir Sıddîk Efendimiz'e bağlanılmıştır. Ondan sonra, Hulefâ-yı Râşidîn'e bağlanılmıştır. Ondan sonra, bir zorbalık devri gelmiştir. Medine-i Münevvere'nin mescidinin kapılarında silâhlı askerlerin durup, "İlle Emevî hükümdarına bey'at edeceksiniz! Etmezseniz kafanızı keseriz!.." diye zorbalıkla, zorla tâbî kılmaları olmuştur. Tabii, bu esas bey'at değildir.
Bu bakımdan, alimler ile yöneticiler arasında zaman zaman çeşitli ihtilâflar çıkmıştır. Haccâc-ı Zâlim Mekke-i Mükerreme'yi muhasara edip, Abdullah ibn-i Zübeyr'i şehid etmiştir. Yezid ibn-i Muâviye zamanında, Peygamber Efendimiz'in torunu Hazret-i Hüseyin Irak'a çağrılmışken, çoluk çocuğu ile beraber katliama uğratılmıştır.
Tabii, o zaman onlara yapılan bey'at, sağlam, hakîkî ve kalbi rahatlatan bir bey'at olmuyor. O zamandan itibâren evliyâullaha, din alimlerine bey'at etmişlerdir ve edilmesi gerekir.
SORU: İslâm ümmetinin bir tek lidere bey'at etmesinin hükmü nedir?
CEVAP:
Bütün ümmetin bir lidere bey'at etmesi gerekir. Buna imâmet-i kübrâ veya hilâfet makamı derler. İslâm'ın ilk zuhurunda öyle oldu. Asırlar geçtikten sonra bir ara öyle olmuş gibi idi. Sonra halifelik lağvedildi.
Bu durum şimdi fiilen öyle değil... Namaz kılmak farz olduğu halde, insanların namaz kılmadığı gibi bir durum... Böyle bir lideri müslümanların mutlaka edinmesi lâzım!..
Bu bağlanılan şahıs, alim olacak, kâmil olacak, fâzıl olacak, bilgin olacak... Bir çok vasıfları olması lâzım!..
SORU: Bey'at kimlere yapılır, intisab kimlere yapılır; açıklar mısınız?
CEVAP: Kur'an-ı Kerim'de bu kelimelerin hepsi de Peygamberimiz hakkında kullanılmış olabiliyor:
(Ellezîne yettebiûner rasûlen nebiyyel ümmiyye) ayet-i kerimesinde ittibâ kelimesi geçiyor.
(İnnellezîne yübâyiûneke innemâ yübâyiûnallah) "Sana bey'at edenler Allah'a bey'at etmişlerdir." diye bey'at kelimesi geçiyor.
Demek ki, ittibâ olabilir, iktidâ olabilir, bey'at olabilir, mübâyaa olabilir. Kelimeler muhtelif kelimeler olabilir.
Şair şöyle diyor:
Kadd-i dildâra kimisi ar'ar dedi kimisi elif,
Cümlenin maksûdu bir ammâ rivâyet muhtelif...
Uzun boylu kimseye kimisi elif boylu der, kimisi selvi boylu der, kimisi kavak gibi der; hepsi uzun boylu olduğunu demek istiyor.
Bu bey'attan, intisâbdan, ittibâdan, iktidâdan maksad, bir insanın bir başka insana bağlanmasıdır. Bu bir tane olur. Zâten bir kaç tane yere bağlılık olsa, bağlılık olmaz, arada kalır. Bir kolundan birisi çekiştirecek bu tarafa, öteki kolundan ötekisi çekiştirecek şu tarafa; olmaz böyle şey!.. İttibâ, iktidâ, bey'at, intisab hepsi bir yeredir. Tektir, bir tanedir. Peygamber Efendimiz'in zamanında da bir taneydi.
Peygamber Efendimiz'den sonra Hulefâ-i Râşidîn geldi, insanlar onlara bey'at ettiler. Hazret-i Ali Efendimiz'den sonra ihtilâflar çıktı. Ondan sonra Emevîler geldi, ondan sonra Abbâsîler geldi. Şöyle oldu, böyle oldu, derken işler karıştı. Zalimler ve kendisine ittibâ, iktidâ, intisab ve bey'at edilmesi hakları olmayan kimseler zorla bu işi yaptırdılar.
Zalim valinin adamları Medine-i Münevvere'nin kapılarına dikilmişler, ashâb-ı kirâmı tehdit etmişler: "Emevî hükümdarına tâbî olmazsanız sizi keseriz!" diye...
Şimdi bu gibi durumlar, zorbalık durumlarıdır. Aslında Peygamber Efendimiz'in varisleri İslâm'ı en iyi bilen alimler olduğu için, bey'at da, ittibâ da, iktidâ da, ittibâ da; ne kelime ile olursa olsun bağlanmak alimlere olacak. O da Allah rızâsı için, onlar Allah'ın dinini anlattıkları için olacak.
Böyle çeşit çeşit farklar ortaya atmak yeni çıktı. "Evvel yoğ idi iş bu rivâyet yeni çıktı." Yoktu böyle bir şey, sonradan sonraya bir şeyler çıktı. Kendisi derviş, bu sefer kendisi bey'at almağa kalktı. Öyle şey olmaz ki! Şeyhi varken dervişin bey'at almaya hakkı yok ki!.. Yanlıştır.
(Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan rh.a.den nakildir.)