Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Dînî Yükümlülüklerdeki Kolaylıklar / M. İhsan Oğuz
MesajGönderilme zamanı: 10.01.11, 14:54 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 29.11.10, 09:55
Mesajlar: 28
(190. Mektub)

DÎNÎ YÜKÜMLÜLÜKLERDEKİ KOLAYLIKLAR

M. İhsan Oğuz

Bir özür bulunması hâlinde, dînî yükümlülüklerin türlüsü için önemli hoşgörüler ve kolaylıklar vardır. Fakat; namaz yükümlülüğü ile ilgili hoşgörü ve kolaylıklar, ertelenmesi yönünden değil, yerine getirilmesi yönündendir. Zîrâ; namazla yükümlü olan bir kimse abdest veya boy abdesti almak için su bulamazsa, teyemmüm eder. Memleketinde de, yolculukta iken de namazını kılar. Hasta olur da ayakta duramazsa, namazını oturarak kılar. Oturduğu halde kılamazsa, yatarak kılar. Buna da güç yetiremezse, başıyla işaret ederek îmâ ile kılar. Bu şekilde de kılamayacak hâle düşerse, namaz kılma yükümlülüğü kendisinden kalkar.

Yükümlü olanlar için, namazın hiçbir bahane ile terk edilmesine izin yoktur. Zîrâ; namaz, îman ve İslâm'dan sonra ibâdetlerin en büyüğüdür, bütün ibâdetleri kapsayan bir ibâdettir. Geçmiş dinlerdeki esasların, meleklerin yaptığı ibâdet ve tâatların özü, namazda toplanmıştır. Zîrâ; Tekbîr getirmek, Kelime-i Tevhîd okumak, hamdetmek, şükretmek, Cenâb-ı Hakk'ın yüceliğini anmak, ibâdet kasdıyla ayakta durmak, Kur'an okumak, Allah'ın huzurunda eğilmek, secde etmek, duâ edip yakarmak, sözüyle, fiiliyle ve kalbiyle Hak Teâlâ'ya karşı yokluk ve muhtaçlık içinde kullukta bulunmak, namazdadır. Bu kadar büyük hususlar, yükümlü olduğumuz diğer ibâdetlerde yoktur. En büyük, en toplu, en olgun, en kapsamlı şeyin, sonuçlarının da öyle olacağı şüphesizdir. Yüce Allah, bu kadar faydaları ve sonuçları olan namazın terk edilmesine veya geçirilmesine, kullarına olan rahmet ve merhameti sebebiyle izin vermemiş; onun son nefese kadar yerine getirilmesini farz kılmıştır.

Yükümlü olanların namazı terk ve ihmâl etmeleri, kendi iradesizlikleri sonucudur. Zîrâ; dünyânın yararlarını elde edip zararlarından uzak durmak husûsunda insanların irâdelerini nasıl noksansız kullandıkları, her tedbîri alarak nasıl dakîka kaybetmedikleri ortadadır. Geçici dünyâ hayâtının faydalarını elde etmek ve zararlarından korunmak hususunda kullanılan irâde kadar, ebedî âhiret hayâtının faydalarını elde etmeye ve zararlarından sakınmaya gerekli önem verilmiş olsaydı; elbette namaz geçirilmez, onun kılınmasına da bir imkân bulunurdu... Bu terk ve ihmâlin iradesizlikten başka diğer önemli bir etkeni daha vardır ki, o da bilgi ve îman zayıflığıdır. Zîrâ; dînî emirlerdeki sırları ve hikmetleri bilen bir ilim ve îman sahibinin, farzların geçirilmesine imkân bırakmayacağında şüphe yoktur. Ashâb-ı kiramın, onlara güzellikle uyanların, müçtehid imamların, din büyüklerinin, iyi yoldaki müslümanların hayat ve gidişatları meydandadır.

Mâdem ki, işin gerçeği böyledir; vaktinde farz olan namazı, vaktinde kılmak zorunludur. Namazı terk etmenin büyük günah olduğu bilinmeli ve kavranmalıdır. Herhangi bir hâl ve şart içinde namaz geçirilirse; uygun vakit girince, önce geçirilen namazları sırasıyla kaza etmeli, sonra vakit namazını kılmalı, namazı terk etmenin günâhından dolayı da Allah Teâlâ’ya tevbe ve istiğfarda bulunmalıdır. Benim bu szölerimin bir fetva ve izin mânâsında olmadığı, yukarıda yazılı hükümler karşısında çok açıktır. Fakat; zamanın elverişsiz hâl ve şartları içinde bulunup da duydukları ıztırâbın ateşiyle yürekleri yanan mü'minlerin böyle hareket etmelerini söylemekte bir zorunluluk vardır. Siz de, namazın geçirilmesi hâlinde bu şekilde davranarak tertibi korumaya çalışır; Allah'ın bağışlamasını dilemekten geri kalmazsınız. Ola ki, Allah Teâlâ sınırsız lütuf ve ihsânıyla muamele buyurur. Zîrâ; günahları örten ve bağışlayan, yüceler yücesi olan, kullarına kudretiyle dilediği gibi muamele buyuran yalnız O'dur. Bu konuda zamanımız insanlarının hâl ve nitelikleri bizi ilgilendirmemelidir. Zîrâ; herkes kendi işlediklerinden sorumludur. Başkalarının günâhından veya sevabından bize bir şey düşmez. Allah Teâlâ, hak olanla olmayanı ayırması için insanı akıl nuru ile şereflendirmiştir. Biz bu nuru iyi kullanarak hakka uyacak ve hak olmayandan uzaklaşacağız. Kendimizi kendimiz kurtaracağız. Herkes ne yaparsa yapsın, onların yaptıklarını bizden sormayacaklardır. Fakat; bizi bizden soracaklardır. Bu hususta Hakk'ın lütuf ve yardımına ermenizi ve başarılı olmanızı dilerim.

Allah Teâlâ'nın bizi yükümlü kıldığı şey, çok kolaydır. İki bölümden oluşan bu yükümlülüğün birinci bölümü inanılması, ikinci bölümü yapılması gereken hususlardır. İnanılması gerekenler, Âmentü'deki altı esastan; yapılması gerekenler de, Kelime-i Şehâdet'ten sonra dört esastan ibarettir. İnanılacak şeyler, Kelime-i Şehâdet'in içindedir. Mü'min ve Müslüman olmak, bunlara ilişkindir. İnanılacak şeylere kayıtsız ve şartsız, yorumsuz ve tereddütsüz kalben inanmak ve inandığını dil ile söylemek zorunludur. Bu esaslardan birine inanılmaması, hiçbirine inanılmamasını ve îmânın kaybedilmesini gerektirir. Cehennemde ebediyyen kalmak, îmansızların nasîbidir. Dînin inanılması gereken esasları bunlardır. Amelsizlik böyle değildir. Dînin yapılması gerekli dört amelinden biri inkâr olunmadıkça, yalnız işlenmemesi îmansızlığı ve cehennemde ebediyyen kalmayı gerektirmez. Ancak cehennem ateşinde terbiye edilmeyi gerektirir. Terbiye edildikten sonra, îmânın bulunması sebebiyle cennete girilir. Îmânı olup da ameli olmayanlara "fâsık, âsî (günahkâr, isyankâr)" denir. Günahkâr ve isyankâr olanlar, Allah Teâlâ'nın bağışlamasıyla azaba uğramadan cennete girebilirler. Bu husus, Allah'ın dilemesine bağlıdır. Çünkü; Allah Teâlâ, dilediğini işleyendir. Fakat; Kur'an'da bildirilen ilâhî usûl ve kurallar itaatkârlara lütuf ile, isyankârlara adâletle muamele olunacağı merkezindedir. Mü'min olmanın kalb ile inanıp dil ile söylemekten; Müslüman olmanın bununla birlikte namaz, oruç, zekât ve hac ibâdetinden ibaret bulunduğu bilinerek bunlar korunduktan sonra, sözü dînî yükümlülüklerin kolaylığı hususuna getirebiliriz.

İnanılması gerekli şeylere inanan ve bunu Kelime-i Şehâdet ile dile getiren bir müslümanın yapacağı şey; beş vakit namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, zekât vermekten ve haccetmekten ibarettir. Namaz, yükümlü olan herkes için hiçbir şekilde kendisinden düşmeyen bedenî ve kalbî bir ibâdettir. Oruç, her senenin Ramazan ayında tutulması gereken bedenî ve kalbî bir ibâdettir. (Dînen geçerli bir özürü bulunanlar, Ramazan'da oruç tutmazlar; özür halleri geçince hemen kaza ederler.) Zekât, her yıl malının kırkta birini hakkı olanlara vermekten ibaret mâlî ve kalbî bir ibâdet olup zenginlere mahsustur. Hac, ömründe bir kere Kâbe-i Muazzama'nın tavaf ve ziyaret edilmesidir; bedenî, mâlî ve kalbî bir ibâdet olup bu da zenginlere mahsustur. Zekât ve hac ibadetiyle yükümlü olmayanların yapacağı şey, üçe iner. Bunlardan oruç senede bir aya mahsus olduğundan, hiç kimseye büyük bir yük teşkil etmez. En önemli ve fazîletli ibâdet olan namaz, dînî yükümlülüklerin en çok yapılanıdır. Fakat; bu da günde beş defa yapılan ve onbeşer dakîkadan yetmişbeş dakîka süren, fazîletinin sonu ve sınırı bulunmayan bir ibâdettir. Bir mü'min; ebedî âhiret hayâtına ilişkin bir işe, günün 24 saatinden bir veya birbuçuk saatini ayırmalıdır. Ayırmazsa, o kimse ebediyyen aldanmış ve mahrum kalmıştır. Aynı zamanda; fayda ve zararını kavramaktan âciz bir zavallıdır. Her ne kadar dünyânın faydasını elde edip zararından kaçınmak ta akıllı görünse de...

Görülüyor ki; genel olarak hac ve zekât ile yükümlü olmayan müslümanların dînî yükümlülükleri, oruç ile namazdan ibaret bulunmaktadır. Oruç da senede bir ay olduğundan, başlıca ibâdeti namaz teşkil etmektedir. Allah'ın farz kıldığı şeylerin birincisi olan kalb ile inanıp dil ile söylemekte ve bunu koruyup ifâde etmekte ise, bir güçlük yoktur. Demek ki; Allah Teâlâ'nın da bizden, bizim faydamız için istediği şey bu kadar basit ve kolaymış!... Allah Teâlâ bunları yerine getirenlere “Mü'min, Müslim, Müttakî” demekte; her feyzini bunların yapılmasına ilişkin kılmakta; bizlerden başka bir şey istememekte; ebedî ahret mutluluğunu buna bağlamaktadır. Bununla birlikte; bu hususların yerine getirilmesinde insanlar arasında fark ve başkalık, kuvvet ve zayıflık bulunduğu, sonuçlarının da öyle olması gerektiği açık bir husustur. Allah katındaki fark ve üstünlüğün de buna göre olacağı tabîîdir. Bu ise; bilgi ve anlayışın, îman ve yakînin kuvvetine, ruhun arınması ve nefsin temizlenmesi gibi önemli hususlara ilişkindir. Ortaya konan arınma ve temizlenme yolları ve uğraşıları, söz konusu hususların elde edilmesi içindir. Bu konu da, çok açıklama ister.

Doğru ve gerçek bir silsileye bağlanarak bunun hakkını verenlerin, amaca erişmeleri kesinlikle ümîd edilir ve bilinir. Zîrâ; Allah Teâlâ'nın âdet ve töresi, kendi mânevî yakınlık ve ma'rifetine ermek isteyenleri o yola eriştirmektir. O yola erişenler ise, Allah'ın mânevî yakınlık ve ma'rifetine ermesi istenenlerdir.

Eğer istenmeselerdi, gerçek bir hidâyet yoluna eriştirilmezlerdi. Şu hâle göre; gerçek bir Allah dostuna erişmek, niyet ve düşünce olarak Hakk'ın mânevî yakınlık ve ma'rifetine ermek demektir. Geriye, onun fiilen gerçekleşmesi kalmıştır. Bu da, ilim ve amel ile yavaş yavaş olacaktır. Bu yolda en büyük ve en önemli şey, gerçek bir Allah dostuna erişmektir. Hakk'ın bu lütuf ve ihsanı elverdi mi, ilerisi Allah'ın izniyle kolaylaşır. Bu sebeple; rahat olunuz ve kaygılanmayınız. Takdir edilmiş olan, Allah'ın lütuf ve yardımıyla, kolayca elde edilir.


M. İhsan Oğuz, Mektuplar, 2. Cild, s. 250-258


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye