Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 84 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5 ... 9  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: MÜSLÜMAN'IN HAYAT ÖLÇÜLERİ -IX-"İşaretince Amel Edile"..
MesajGönderilme zamanı: 02.01.09, 15:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
Hayırlı İşlere Koşmak Ve İyilik Yapmak

Bu bölümdeki iki ayet ve sekiz hadîs-i şerîften hayır işlerinde adeta yarışmamız gerektiğini, cenneti elde edebilmek için bu dünyada hayırlı işlere devam etmek gerektiğini, faydalı işler yapmakta acele etmek gerektiğini, zekat ve infak gibi şeyleri fazla bekletmeyip hemen dağıtmak gerektiğini, cennete kısa yoldan girebilmenin yollarını aramak gerektiğini, can boğaza gelmeden önce yapılacak hayır ve sadakaların faziletli olduğunu, zamanın bela ve sıkıntılarına karşı sabretmek gerektiğini, her gelen günün geçmişten daha kötü olacağını, değişik engeller gelip çatmadan hayırlı amellerde acele etmek gerektiğini, insanlara yapılacak en büyük iyiliğin onların İslâm’la hayat bulmalarını sağlamak olduğunu öğreneceğiz. [1]

“Her toplumun yöneldiği bir yönü ve yöntemi vardır ki, ona doğru yönelir. Ey Muhammed ümmeti! Siz de hayırlara yönelip bu hususta birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi kendi katında toplayacaktır. Çünkü Allah’ın herşeye gücü yeter.” (Bakara: 2/148)

“Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan, yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışanlar için hazırlanmış cennete ulaşmakta birbirinizle yarışın.” (Âl-i İmrân: 3/133)

Bu konuda benzeri ayetler için bakınız: (Ali İmran: 3/114, Enbiya: 21/90, Mü’minun: 23/61, Hadid: 57/21, Maide: 5/48, Fatır: 35/32, Tevbe: 9/100, Vakıa: 56/10).


88. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.”[2]

* Hayırlı işlere ve sevap kazandıracak amelleri gecikmeksizin ağırlık verip yapmak gerekir. Çünkü gelecek günlerin ne getireceği belli olmaz. Bu hadîs-i şerîf kalpler, kafalar, evlerimiz ve işyerlerimizde esen küfür, şirk ve irtidad rüzgarlarını anlatıyor adeta. Bu günün müslümanı müslümanla kavga edip birbirlerine mal ve canlarının helal olabileceğini sanıyorlar. Zalim idarecilerin yaptıkları gayri meşru tüm işleri helal ve doğru sayıyorlar. Hatta bazı kurum ve şahıslar bu zulmün meşru olduğuna fetva verebiliyor. Dinimizin haram saydığı içki, kumar, zina, faiz bilhassa teşvik edilip resmen yapılır hale geliyor. Bunların olması gerektiğini söyleyen ağızlar namaz kılıp, oruç tutsalar da hayli çoğalıyor. İlk önce müslüman olmak mecburiyetindeyiz. Hastalık, ölüm, ihtiyarlık ve büyük belalar gelmezden önce hayırlı işler yapmaya acele etmeliyiz, değilse bu bela ve afetlerden biri bizi kuşatır biz de böylelikle dinden döner, küfür şirk ve nifak içerisinde son nefesimizi vermiş oluruz Allah Korusun! [3]

89. Ebû Sirve’a (veya Serve’a) Ukbe İbni Hâris radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir keresinde Medine’de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Resûlullah selâm verip namazı bitirdi ve sür’atle yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu telaşından endişe ettiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kısa sürede döndü, kendisinin bu acele davranışından dolayı meraklanmış olduklarını gördü ve şöyle buyurdu:
“Odamızda birazcık altın –veya gümüş– olduğunu hatırladım da beni hayırda acele etmekten alıkoymasını istemedim ve derhal dağıtılmasını emrettim.”[4]

* Buhârî’nin bir başka rivayetinde bu ifade şu şekildedir:
“Odada, sadaka (olarak dağıtılacak) bir miktar altın –veya gümüş– bırakmıştım. Onun gece evde kalmasını uygun görmedim.”[5]

90. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Uhud Savaşı’nda bir adam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e:
– Eğer öldürülürsem, nerede olurum? diye sordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemde:
– “Cennet’te” cevabını verdi.
Bunun üzerine adam, (yemekte olduğu) elindeki hurmaları fırlatıp attı; harbe daldı ve şehid düşünceye kadar savaştı.[6]

91. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve şöyle dedi:
– Ey Allah’ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:
– “Güçlü–kuvvetliyken, sıhhatın yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. (Bu işi) can boğaza gelip de “falana şu kadar”, “filana bu kadar” demeye bırakma. Zaten o mal vârislerden şunun veya bunun olmuştur.”[7]
* İnfakın ne zaman ve nasıl yapılması gerektiği hakkında şu ayetlere bakınız: Bakara: 2/195, 254, 262; Furkân: 25/67; Sebe’: 34/39; Fâtır: 35/29; Hadîd: 57/7; Münafıkûn: 63/10. [8]

92. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Uhud Savaşı’nda eline bir kılıç alıp:
– “Bunu benden kim almak ister?” diye sordu.
Mücahidlerin her biri ellerini uzatıp:
– “Ben, ben” diye cevap verdiler.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu defa:
– “Hakkını vermek şartıyla onu kim alır?” buyurdu.
Bunun üzerine hemen herkes duraladı; fakat Ebû Dücâne radıyallahu anh:
– Hakkını vermek şartıyla ben alıyorum! dedi, aldı ve onunla müşriklerin kellelerini ikiye ayırdı.[9]

93. Zübeyr İbni Adî şöyle dedi:
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’e gittik ve Haccâc’ın zulmünden şikâyet ettik. Enes şöyle dedi:
– “Rabbinize kavuşana kadar sabredin; zira her gelen gün, geçmiş günden daha kötü olacaktır. Ben bunu Peygamberimiz’den duydum.”[10]

94. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yedi (engelleyici) şey(gelme)den önce iyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma–sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz?”[11]

95. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber Savaşı’nda şöyle buyurdu:
“Bu sancağı, Allah’ı ve Resûlünü seven, Allah’ın fethi kendisine nasip edeceği bir yiğide vereceğim.”
Ömer radıyallahu anh demiştir ki, “Emirliği o günkü kadar hiçbir zaman arzu etmedim. Beni çağırır ümidiyle Resûlullah’a kendimi göstermeye çalıştım durdum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ali İbni Ebû Tâlib’i çağırdı, sancağı ona teslim etti ve şöyle buyurdu:
– “Yürü, Allah fethi müyesser kılıncaya kadar sağa–sola bakınma!”
Ali derhal hareket etti, sonra durdu ve arkasına dönmeden (gözlerini hedeften ayırmadan) seslendi:
– Ey Allah’ın elçisi, onlarla ne (yapmaları) için savaşayım?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Onlarla, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet getirmelerine kadar savaş. Bunu yaptıkları an, –dinin yasaklarını çiğnemedikçe– kanlarını ve mallarını senden korumuş olurlar. Asıl hesapları(nı görmek ise) Allah’a aittir.”[12]

* Bu hadîs-i şerîfte Allah Rasûlünden aldığı bir emri yerine getirmek için hiç zaman kaybetmeden yoluna devam eden, hatta soracağı sorusu bile olsa vakit geçirmeksizin geri dönmeden sorup o hayırlı işe koşan ashabından Hz. Ali’nin durumu gözler önüne serilmektedir. Şimdi bu asırda olduğu gibi söylenen ve yapılması gerekenleri bilmelerine rağmen insanlar önce o işin bir başkası tarafından yapılmasını bekledikleri gibi bir tavır ve hareket Peygamber döneminde hiç görülmemiştir. Verilen emir ve hüküm ne ise vakit geçirmeksizin anında yapılma yoluna gidilmiştir. Hz. Ali’nin bu davranışı ve içkinin haram kılınışıyla alakalı haberi duyan ashabın kadehlerdekini içmeden dökmeleri ve küpleri de boşaltmaları gibi. [13]


[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 40
[2] Müslim, Îmân 186. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbni Mâce, İkâme 78.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 41.
[4] Buhârî, Ezân 158, el–Amel fi’s–salât 18; Nesâî, Sehv 104.
[5] Buhârî, Zekât 20.
[6] Buhârî, Meğâzî 17; Müslim, İmâre 143. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 31.
[7] Buhârî, Zekât 11, Vasâyâ 17; Müslim, Zekât 92.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 42.
[9] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 128.
[10] Buhârî, Fiten 6.
[11] Tirmizî, Zühd 3.
Bu hadis ileride 578 numarada tekrar gelecek olup, açıklama orada verilecektir.
[12] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 33. Ayrıca bk. Buharî, Fezâilü’l–ashâb 9.
Bu hadis ileride 177 numarada tekrar gelecektir.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 42.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: MÜSLÜMAN'IN HAYAT ÖLÇÜLERİ -X-"İşaretince Amel Edile"..
MesajGönderilme zamanı: 06.01.09, 15:30 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
Allah’ın Rızası Ve Cenneti Kazanmak İçin Gayret Etmek

Bu bölümdeki altı ayet ve onyedi hadîs-i şerîften Allah yolunda gayret edenlere hayırlı yolların gösterileceğini, Allah’ın iyi davrananlarla beraber olduğunu ve olacağını, ölüm anı gelinceye kadar ibadet ve taata devam edilmesi gerektiğini, her an Rabbimizi anıp O’na yönelmemiz gerektiğini, zerre kadar iyilik yapanın mutlaka karşılığını göreceğini, hayır olarak sağlığımızda ne yaparsak ahirette hesap defterimizde daha fazlasıyla onu bulacağımızı, yaptığımız her hayrı Allah’ın bilip durduğunu, kulun Allah’a yaklaşmasının farzların yanısıra nafilelere de devam etmesiyle mümkün olacağını, Allah’a kullukta bir karış ibadetin arşınla karşılık gördüğünü, yürüyerek Allah yolunda gidene Allah’ın koşarak yardımını göndereceğini, insanların aldandıkları iki nimetten birinin sıhhat, diğerinin boş vakit olduğunu, geçmiş ve gelecek tüm günahları bağışlanan Peygamberimiz (s.a.v.)’in bile geceleri ibadette ayakları şişinceye kadar kulluk yaptığını, niçin böyle yaptığı sorulunca da “Şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurduğunu, Rasûlullah (s.a.v.)’in bilhassa ramazanın son on günü ibadet ve taat için kulluğa soyunduğunu, ömür boyu hayırlı şeyleri elde etmek için çalışmamız gerektiğini, cehennemin nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış olduğunu, cennetin ise nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle kuşatılmış olduğunu, Rasûlullah (sav)’in nafile namazları uzunca kıldığını, hatta tek bir rekatta yüzyedi Kur’ân sahifesin yani altıyüzaltmışiki ayet okuduğunu, cenazeyi üç şeyin takip ettiğini, mal, evlat ve amel bunlardan mal ve evladın geri döndüğünü, amelin kişiyle kaldığını, cennet ve cehennemin kişiye ayakkabısının bağından daha yakın olduğunu, cennete girebilmenin kolay yolunun ibadetleri artırmaktan geçtiğini, secdeleri çok yapmakla günahların bağışlanacağını, insanların en hayırlı olanlarının ömrü uzun ameli güzel olanlar olduğunu, mü’minlerin ilk önce Allah’a verdikleri sözde durmaları gerektiğini, herkesin gücünün yettiği kadar ibadet ve sadaka vermekten sorumlu olduğunu, Allah’ın kullarına asla zulmetmediğini, bol bol verip mükafatlandırdığını, Allah’ın hazinelerinin ne kadar büyük ve çok olduğunu ve kullarından hiç birinin ibadet ve kulluğuna muhtaç olmadığını öğreneceğiz. [1]

“Ama davamız uğrunda, üstün gayret gösterenleri, bize varan yollara mutlaka yöneltiriz. Şüphesiz Allah, iyilik ve güzelliği huy edinenlerle beraberdir.” (Ankebût: 29/69)

“Rabbine olan kulluğunu, ölüm sana gelip erişinceye kadar devam ettir.” (Hıcr: 15/99)

“Ama hem gece hem gündüz Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O’na ada.” (Müzzemmil: 73/8)

“Artık kim zerre kadar iyilik yapmışsa, karşılığını görecek.” (Zilzâl: 99/7)

“Çünkü hayır olarak kendi nefsiniz adına ne hazırlarsanız onu Allah yanında daha kıymetli ve mükafatı daha büyük bulursunuz ve Allah’tan bağışlanmanızı dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok acıyandır.” (Müzzemmil: 73/20)

“Ne iyilik yaparsanız, doğrusu Allah hepsini bilir.” (Bakara: 2/273)



96. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur” dedi:
“Her kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harb ilân ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdetâ) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm; bana sığınırsa, onu korurum.”[2]
97. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Rabbinden rivâyet ettiği bir hadîs–i kudsîde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kul(um) bana bir karış yaklaştığı zaman, ben ona bir arşın yaklaşırım; o bana bir arşın yaklaşınca ben ona bir kulaç yaklaşırım; o bana yürüyerek geldiği zaman, ben ona koşarak varırım.”[3]
* Zaten Allah’ın kullarını sevmesi ve lutfuyla muamele etmesi Rahmân yani dünyada herkese Rahîm ahirette sadece mü’minlere şefkatli olması da bunun bir göstergesidir. Yapılan iyiliklere en az on katıyla sevap ve mükafat vermesi, bunun yediyüz ve otuzbine varan nisbetlerle çoğalması yine O’nun merhamet ve kullarına olan iyiliklerindendir. Bu konuda bkz. Bakara: 2/261; Nisâ: 4/40; En’âm: 6/160; Furkân: 25/70; Neml: 27/89, Kadir: 97/3. [4]
98. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”[5]
99. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, gece ayakları şişinceye kadar namazı kılardı. Âişe diyor ki, kendisine:
– Niçin böyle yapıyorsun (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsun) ey Allah’ın Resûlü? Oysa Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır, dedim.
– “Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” buyurdu.[6]
* Yani müslüman hangi konumda (hacı, hoca, sakallı, falan veya filan) olursa olsun Allah’ın emrettiği şeyleri yapmak, yasaklarından kaçınmak zorundadır. Bunun en güzel örneği bu hadiste bize verilmiştir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bazı zındık ve sapıkların bir kısım ibadetleri yapmadıkları ve Allah bizden onları kaldırdı demelerine inanmamalı, onların sapık olduğunu bilmelidir. [7]
100. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
“Ramazan ayının son on günü gelince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ibadetle ihyâ eder, ailesini uyandırır, kulluğa soyunup paçaları sıvardı.”[8]
101. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kuvvetli mü’min, (Allah katında) zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah’dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.”[9]
* Bu hadîs-i şerîf kişinin önce sağlam bir müslüman, sonra da sağlam ve sıhhatli bir bünyeye sahip olması gerekliliğini vurgular. Çünkü bedenî yönde güçlü olan müslüman oruç, hac, cihad gibi ibadetlere güç yetirebileceğinden sevabı çok kazanması yönünden tabii ki daha hayırlıdır.
Müslüman başına gelen hadiselerde kendisini ihtimallere kaptırıp Allah’ın kazasına razı olmamak, kadere karşı çıkmak ve sonunda Allah’ı inkar etmek gibi kötü bir hale düşebilir. Gerekli tedbirleri aldıktan sonra başa gelen işlerde şöyle olsaydı böyle olurdu gibi sözlere hiç gerek yoktur. Müslüman bu durumda da bu iş Allah’ın takdiridir diyerek güçlü iradesini kullanır ve böylece güçsüz, iradesi zayıf mü’minlerden Allah’a daha hayırlı ve sevimli olmuş olur ve mü’min her hadise karşısında Bakara: 2/156 da belirtildiği gibi “Biz Allah için varız yani varlığımız Allah içindir sonunda da O’na döneceğiz” diyerek teslimiyetini, aciz ve zayıflığını ortaya koyup Allah’ın herşeyin üstünde güç ve kuvvet sahibi olduğunu hatırından çıkarmamalıdır. [10]
102. Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.”[11]
* Bu hadis de ne kadar düşündürücü ve özlü bir hadis. “Zehir teneke kapla sunulmaz” atasözüyle ne kadar da uyum sağlıyor. [12]
103. Ebû Abdullah Huzeyfe İbnü’l–Yemân radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
“Bir gece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kıldım. Bakara sûresini okumaya başladı. Ben içimden herhalde yüz âyet okuyunca rükû eder, dedim. O yüz âyetten sonra da okumaya devam etti. Ben yine içimden bu sûre ile namazı bitirecek, dedim. O yine devam etti. Bu sûreyi bitirip rükû eder dedim, etmedi. Nisâ sûresi’ne başladı; onu da okudu. Sonra Âl–i İmrân sûresi’ne başladı; onu da okudu. Ağır ağır okuyor, tesbih âyetleri gelince tesbih ediyor, dilek âyeti gelince dilekte bulunuyor, istiâze âyeti geçince Allah’a sığınıyordu. Sonra rükûa gitti. “Sübhâne rabbiye’l–azîm (büyük rabbimi tenzîh ederim)” demeye başladı. Rükûu da aşağı–yukarı ayakta durduğu kadar uzun oldu. Sonra “semiallâhu limen hamideh, rabbenâ leke’l–hamd (Allah, kendisine hamd edeni duyar, hamd yalnız sanadır ey rabbimiz)” dedi ve kalktı. Hemen hemen rükûna yakın uzunca bir süre ayakta durdu. Sonra secdeye vardı ve “sübhâne rabbiye’l–a’lâ (yüce rabbimi tenzih ederim)” dedi. Secdesini de aşağı–yukarı kıyâmı kadar uzattı.”[13]
104. İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında namaz kıldım. Ayakta o kadar uzun durdu ki, en sonunda, içimden hoş olmayan bir şey yapmayı bile geçirdim.
– Ne yapmayı düşündün? dediler.
– Peygamber’i ayakta bırakıp oturmayı düşündüm, dedi.[14]
105. Enes radıyallahu anh’den, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Ölüyü (kabre kadar) üç şey takip eder: Çoluk–çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi döner, biri kalır. Çoluk–çocuğu ve malı döner, ameli (kendisiyle) kalır.”[15]
* Mezar amellerimizin bir sandığıdır adeta... Çünkü orada ne mal, ne mülk, ne de sevdiğimiz kişilerle beraber olamayacak amelimizle başbaşa kalacağız ve böylece mezarımız bize ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır. Öyleyse bizi mezarda yalnız bırakacak şeylerle ve kimselerle uğraşmak yerine orada bize hayırlı arkadaş olacak ve bizim cennetteki yerimizi ayarlayacak hayırlı işlere ağırlık vermemiz gerekmektedir. Dünya ahiretin tarlasıdır, mezar ise bu hasılatın konduğu sandıktır. (Müslim Zühd 4) de bildirilen bir hadise göre “Kişinin esas malı yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve ahireti için yapıp ettiği sevaplardır. Bunun dışındaki tüm mallar dünyada kalacak ve varislerin olacaktır ve kişiyle beraber götürülemeyecektir.” Buyurulmaktadır. Öyleyse müslüman aklını kullanıp, ahiretteki cenneti elde edecek amellere ağırlık vermeli, boş şeylerle uğraşmaktan vazgeçmelidir. [16]
106. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennet size, ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.”[17]
107. Resûlullah’ın hizmetkârı ve Ehl–i suffe’den olan Ebû Firâs Rebîa İbni Ka’b el–Eslemî radıyallahu anh şöyle dedi:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte gecelerdim. Abdest suyunu ve öteki ihtiyaçlarını ona getirirdim. Buna karşılık bir keresinde bana:
– “Dile (benden ne dilersen)” buyurdu. Ben:
– Cennette seninle beraber olmayı isterim, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Başka bir şey istemez misin?” buyurdu. Ben:
– Benim dileğim bundan ibarettir, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendin için bana yardımcı ol!” buyurdu.[18]
* Bu hadis sadece dua ile cennete girilemeyeceğini, ibadet ve Allah’a itaatın yanısıra duanın da geçerli olabileceğini bize anlatıyor. Mü’min: 40/60 da belirtildiğine göre kulluk ve ibadetten yüz çevirmek ve sadece dua ile yetinmek doğru değildir. Önce Allah’a kul olup O’na yönelip hayatımızı O’nun gönderdiklerine göre ayarlayacak, sonra da dua ile Allah’tan her türlü yardımı bekleyeceğiz. Değilse Ra’d: 13/18 de belirtilen akıbet bizi de bulabilir. [19]
108. Ebû Abdullah (veya Ebû Abdurrahman) Sevbân radıyallahu anh’den –ki kendisi Resûlullah’ın azadlı kölesidir– rivayet edildiğine göre o “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim” demiştir:
“Çok secde etmeye bak! Zira senin Allah için yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir ve bir hatânı siler.”[20]
* Yapılan her bir işin hiç bir şekilde boşa gitmeyeceği (Zilzâl: 99/7) de beyan edilmiştir. Bunun için en küçük bir ibadeti ve sevap kazandıran ameli küçük görmemek ve terketmemek gerekir. Çünkü müslümanın yapacağı her bir hayırlı işten dolayı kendisine mutlaka sevap yazılır ve derecesi de yükseltilir. [21]
109. Ebû Safvân Abdullah İbni Büsr el–Eslemî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanların en kârlısı, ömrü uzun, ameli güzel olandır.”[22]
* Güzel işler yaparak dünyada uzun ömür süren kişiler yaptıkları iyiliklerle hem kendi sevap ve derecelerini artırırlar, hem de insanlara faydalı olmuş olurlar. Allah ve Rasûlü’nün güzel dediği ve ma’rûf adı verilen iyilikleri yapan mü’min yapmayandan tabii ki daha hayırlı olacaktır. Uzun ömürlü olmak fazilet değildir. Güzel amel ve yaşantı eklenen uzun ömür kıymet ifade eder. Bunun için hayırlı işler yaparak Allah’tan uzun ömürler isteyelim, iyilik ve güzel yaşantılar ortaya koymak için büyük bir gayretin içine girelim. [23]
110. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Amcam Enes İbni Nadr radıyallahu anh Bedir Savaşı’na katılmamıştı. Bu ona çok ağır geldi. Bu sebeple:
– “Ey Allah’ın Resûlü! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah Teâlâ müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı elbette Allah Teâlâ görecektir” dedi.
Sonra Uhud Savaşı’nda müslüman safları dağılınca, –arkadaşlarını kastederek– “Rabbim, bunların yaptıklarından dolayı özür beyan ederim” dedi. Müşrikleri kastederek de “Bunların yaptıklarından da uzak olduğumu sana arzederim” deyip ilerledi. Sa’d İbni Muâz ile karşılaştı ve:
– Ey Sa’d! istediğim cennettir. Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, Uhud’un eteklerinden beri hep o cennetin kokusunu alıyorum, dedi. Sa’d (olayı anlatırken) “Ben onun yaptığını yapamadım, ya Resûlallah” dedi.
Enes radıyallahu anh devamla şöyle dedi:
Amcamı şehid edilmiş olarak bulduk. Vücudunda seksenden fazla kılıç, süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler müsle yapmış, uzuvlarını kesmişlerdi. Bu sebeple onu kimse tanıyamadı. Sadece kızkardeşi parmak uçlarından tanıdı.
Enes dedi ki, biz şu âyetin amcam ve amcam gibiler hakkında inmiş olduğunu düşünmekteyiz:
“Mü’minler içinde öyle yiğit erkekler vardır ki, Allah’a verdikleri sözlerinde durdular. Onlardan kimi ahdini yerine getirdi (çarpıştı, şehid düştü), kimi de sırasını bekliyor. Bunlar aslâ sözlerini değiştirmemişlerdir” (Ahzâb: 33/23).[24]
111. Ebû Mes’ûd Ukbe İbni Amr el–Ensârî el–Bedrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Sadaka âyeti “Bunun içindir ki, ey Peygamber! Bundan sonra artık onların mallarından zekat al ki; bununla onları günahlarından temizleyesin, onların sevaplarını artırıp, yüceltesin ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlar için bir huzur vesilesi olacaktır; ve bütün bunların da üstünde bil ki; Allah her şeyin ve herkesin özünü bilen, mutlak bilgi sahibi olarak olup biten herşeyi işitmektedir.” (Tevbe: 9/103) inince, biz sırtımızla yük taşıyarak, (hammallık yaparak) sadaka vermeye başladık. Derken bir adam geldi çokca sadaka verdi. Münâfıklar, “Gösteriş yapıyor” dediler. Bir başkası geldi, bir ölçek hurma getirdi. Yine münâfıklar, “Allah’ın, bunun bir ölçek hurmasına ihtiyacı yoktur” dediler. Bunun üzerine, “Sadakalar hususunda gönülden veren mü’minleri çekiştiren ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanlarla alay edenler yok mu, Allah onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için acı bir azab vardır” (Tevbe: 9/79) âyeti indi.[25]
* Allah rızası için müslümanlar güçleri nisbetinde fedakarlıkta bulunmalıdır. Yani kalfa, çırak, öğrenci, öğretmen, işci, patron, memur, amir, zengin, fakir herkes durumuna göre mutlaka infak etmek için çaba harcamalıdır. [26]
112. Saîd İbni Abdülazîz’in Rebîa İbni Yezîd’den; Rebîa’nın Ebû İdrîs el–Havlânî’den, onun Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde radıyallahu anh’den; Ebû Zer’in Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den; onun da Allah Tebâreke ve Teâlâ hazretlerinden rivayet ettiğine göre Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz.
Kullarım! Benim hidâyet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.
Kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.
Kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
Kullarım! Siz gece–gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları afveden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım.
Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. Bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.
Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümde herhangi bir şey arttırmaz.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümden en küçük bir şey eksiltmez.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiç bir şey eksiltmez. )
Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iâde ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın.”

Saîd İbni Abdülaziz dedi ki, Ebû İdris el–Havlânî bu hadisi rivâyet ettiği zaman dizleri üzerine çöküverdi.[27]

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 43.
[2] Buhârî, Rikak 38.
Bu hadis ileride 387 numarada tekrar gelecektir. Gerekli açıklama orada verilecektir.
[3] Buhârî, Tevhîd 50. Ayrıca bk. Müslim, Zikir 2, 3, 20–22, Tevbe 1; Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 44
[5] Buhârî, Rikak 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15.
[6] Buhârî, Tefsîru sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 6, Rikak 20; Müslim, Münâfikîn 79–80; Tirmizî, Salât 187; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; İbni Mâce, İkâme 200.
Bu hadis ileride 1161 numarada tekrar gelecektir.
[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 44
[8] Buhârî, Leyletü’l–kadr 5; Müslim, İ’tikâf 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; İbni Mâce, Sıyâm 57.
Bu hadis ileride 1194 ve 1224 numaralarda tekrar gelecektir.
[9] Müslim, Kader 34. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 10.
[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 45
[11] Buhârî, Rikak 28; Müslim, Cennet 1. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 22; Tirmizî, Cennet 21; Nesâî, Eymân 3.
[12] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 45
[13] Müslim, Müsâfirîn 203.
Bu hadis ileride 1176 numarada gelecek, gerekli açıklama orada verilecektir.
[14] Buhârî, Teheccüd 9; Müslim, Müsâfirîn 204.
Bu hadis ileride 1175 de tekrar gelecek, gerekli açıklama orada verilecektir.
[15] Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 46; Nesâî, Cenâiz 52.
Bu hadis ileride 461 numarada tekrar gelecektir.
[16] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 45-46
[17] Buhârî, Rikak 29.
Bu hadis 446 numarada tekrar gelecek, gerekli açıklama orada verilecektir.
[18] Müslim, Salât 226. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 22; Nesâî, Tatbîk 79.
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 46
[20] Müslim, Salât 225. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 22; Tirmizî, Salât 169; Nesâî, Tatbîk 80, 89.
[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 46
[22] Tirmizî, Zühd 21, 22.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 46
[24] Buhârî, Cihâd 12; Müslim, İmâre 148.
[25] Buhârî, Zekât 10; Müslim, Zekât 72.
[26] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 47
[27] Müslim, Birr 55.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


En son arsiv tarafından 06.01.09, 15:35 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Riyazus-Salihîn'den... -XI- "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 06.01.09, 15:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
Ömrün Sonlarına Doğru İyilikleri Artırmaya Teşvik

Bu bölümdeki bir ayet ve beş hadîs-i şerîften bizlere: Düşünecek olan kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür verildiğini, altmış sene ömür verilen bir kimsenin mazeretine imkan bırakılmadığını, Nasr sûresinden ne anlaşılması gerektiğini, Rasûlullah (s.a.v.)’e son zamanlarında vahyin daha sıkça geldiğini ve her kulun öldüğü hal üzere diriltiliceğini öğreneceğiz. [1]

Onlar cehennemde: “Rabbimiz, bizi buradan çıkar, önce yaptığımızdan başkasını yapalım” diye feryat ederler. O zaman onlara şöyle cevap verilir: “Size düşünmek isteyen herkesin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedik mi? Ve üstelik size uyarıcı da gelmişti, öyleyse yaptığınız kötülüklerin meyvelerini şimdi tadın bakalım. Yaratılış gayesi dışında yaşayanlar, hiçbir yardımcı bulamayacakladır.” (Fâtır: 35/37)

Kitabımızın müellifi Nevevî bu ayet-i kerîmeye şu açıklamayı getirmektedir:
Abdullah ibn Abbâs ve meseleyi iyi tetkik eden alimlere göre bu ayetin anlamı: Biz sizi altmış sene yaşatmadık mı? demektir. Nitekim biraz sonra gelecek hadîs-i şerîf de bu manayı pekiştirmektedir.
Bazılarına göre bunun manası: Onsekiz sene, bazılarına göre kırk sene yaşatmadık mı? demektir. Bu son yorum İbn Abbâs, Hasan el Basrî, el Kelbî ve Mesruk’a aittir.
Medineli’lerin kırk yaşına gelince ibadet ve taata ağırlık verdikleri rivayet edilmiştir. Bazıları ayette beyan edilen sürenin büluğ yaşı olduğunu söylemişlerdir. İbn Abbâs ve alimlerin büyük çoğunluğu ayetteki “Size uyarıcı da geldi” ifadesindeki uyarıcıdan maksadın Hz. Peygamber (s.a.v) olduğunu da söylemişlerdir.
Her kişiye takdir edilen ömür eğer değerlendirilebilirse, pişmanlığa düşmeyecek kadar uzun ve yeterlidir. [2]
113. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah, altmış yıl ömür verdiği kişinin mazeret gösterme imkânını ortadan kaldırmıştır.” [3]
* Tirmîzî, Deavât 101 de geçen “Ümmetimin ömrü altmış, yetmiş yıl arasındadır.” Hadisine göre ömür sınırının alt çizgisi olan altmış yaşa varmasına rağmen hala Allah ve Peygambere dönmemiş kişilere fırsat verseydin, zaman tanısaydın iyi bir müslüman olabilirdim deme fırsatı yoktur. Çünkü bu kadar yıl müslüman olmaya ve müslümanca hareketler yapmaya yetecek en uzun zamandır. [4]
114. İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ömer radıyallahu anh Bedir Harbine iştirak etmiş yaşlı sahâbîlerle beraber beni de istişâre meclisine dahil etti. Sahâbîlerden biri buna içerledi ve Hz. Ömer’e:
– Bu, neden bizimle beraber oluyor? Oysa bizim onun yaşıtı çocuklarımız var, dedi. Hz. Ömer:
– Bildiğiniz bir sebepten dolayı, diye cevap verdi. Derken birgün beni çağırdı ve büyük sahâbîlerin meclisine aldı. Bana öyle geliyor ki, o gün beni onlara isbat etmek istiyordu. Sahâbîlere:
– “Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde…” diye başlayan Nasr sûresi hakkında ne düşünüyorsunuz? diye sordu. Bir kısmı:
– Yardım görüp fetih gerçekleşince Allah’a hamd ve istiğfar etmekle emrolunmaktayız, dedi. Kimi de hiç bir yorum yapmadı. Hz. Ömer bu defa bana hitaben:
– Ey İbni Abbas! Sen de böyle mi diyorsun? dedi. Ben:
– Hayır, dedim.
– Peki, ne diyorsun? diye sordu. Ben de:
– Bu sûre, Hz. Peygamber’in ecelinin kendisine bildirildiğini ifade etmektedir. “Allah’ın yardımı ve fetih sana gelince – ki, bu senin ecelinin geldiğinin alâmetidir–, Rabbini hamd ile tesbih et, bağışlanma dile. Çünkü o tövbeleri kabul edendir” buyuruluyor, dedim.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
– Ben de bu sûreden senin dediğinden başkasını anlamıyorum, dedi.[5]
* Sahabenin en anlayışlılarından ve dini en iyi bilenlerinden ve dört Abdullah’tan biri sayılan ibn Abbâs’ın zeka, kabiliyet ve anlayış farklılığının diğer sahabiler arasında en güzel şekilde bu hadiste ortaya konduğunu görüyoruz.[6]

115. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
“Allah’ın yardımı erişip fetih gerçekleşince…” âyeti indikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kıldığı her namazda mutlaka “Rabbimiz, seni tenzih ederim, seni hamd ile anarım. Allahım! Beni bağışla…” derdi.[7]
Buhârî’nin Sahîh’i[8] ile Müslim’in Sahîh’inde[9] Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edilen bir başka hadis de şöyledir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdelerinde:
“Allahım! Seni tenzîh ederim. Rabbimiz! Sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla!” duasını pek sık tekrarlardı. Bu sözüyle o, Kur’an’a imtisal (ve âyeti fiilen tefsir) ederdi.
Müslim’in rivayetinde de[10] şöyle denilmektedir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefatından önce, “Seni hamdinle tesbih ve tenzih eder, bağışını diler, tövbe ederim” duasını sık sık tekrar ederdi.
Hz. Âişe diyor ki:
– Ey Allah’ın Resûlü! Yeni yeni söylediğinizi duyduğum bu cümleler nedir? diye sordum. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ümmetimle ilgili olarak benim için bir işaret tayin edilmiştir. Onu gördüğüm zaman bu kelimeleri söylerim. Bu işaret, Nasr sûresi’dir” buyurdu.
Yine Müslim’in bir başka rivayetinde[11], bu husus şöyle yer almaktadır:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ben Allah’ı ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim” sözlerini sık sık söyler olmuştu. ” Hz. Âişe diyor ki:
– “Sübhânallah ve bi hamdihî, estağfirullah ve etûbü ileyh” sözlerini görüyorum ki, pek sık söylüyorsun?” dedim.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Rabbim bana ümmetim içinde bir alâmet göreceğimi bildirdi. Onu gördüğümden bu yana “sübhânellah ve bi hamdihî estağfirullah ve etûbu ileyh” sözünü çok söylerim. Ben o alâmeti, Mekke’nin fethine işaret eden “Allah’ın yardımı ulaşıp Fetih gerçekleşince ve insanların grup grup Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü Allah tövbeleri çok çok kabul edendir” (meâlindeki Nasr) sûresi’nde gördüm, ” buyurdu.

116. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
“Allah Teâlâ, Peygamber’in vefatından önce vahyi sıklaştırdı. Öyle ki Peygamber aleyhisselâm vahyin en sık geldiği bir sırada vefat etti.”[12]
* İnsanların gurup gurup İslâm’a girmeleri değişik sorun ve problemleri olması dolayısıyle son dönemde bu ihtiyaçları karşılamak için vahiy sık ve çokca gelmiştir. Çünkü İslâm sistem olarak tamamlanmaktadır. Mâide: 5/3 de belirtildiği gibi. [13]

117. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her kul öldüğü hal (amel) üzere diriltilir.”[14]
* Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle diriltilir. Bunun açık bir misali kişi gün boyu ne ile meşgul olursa gece rüyasında da aynı şeylerle meşgul olur. Gündüz neyi sayar, neyi hesab eder, ne ile vaktini doldurursa da uykusunda da sayıklaması o iş üzere olur.
Bu sebeble kişinin ölümü de yaşadığı hayat tarzına göre olur. Yani hangi din ve hayat tarzı üzere yaşayarak hayatını bitirmişse o din üzere mahşerde diriltilir ve hesabı ona göre verilir. Öyleyse müslümanca yaşamaya ve müslüman olarak ölmeye gayret etmeliyiz, ölüm geldiğinde bizi müslüman olarak yakalamış olsun. Bu konuda şu duaya devam etmeliyiz:

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi bu gerçeklerden bir daha saptırma, katından bize rahmet ver, şüphesiz bağışı ençok olan sensin. Ey Rabbimiz! Geleceğinde hiç şüphe olmayan bir gün için, mutlaka insanları bir araya toplayacaksın. Allah sözünü yerine getirmekten asla kaçınmaz” (Âl-i İmrân: 3/8-9)[15]

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 48
[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 48
[3] Buhârî, Rikak 5.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 49
[5] Buhârî, Tefsîru sûre (110), 4; Menâkıb 25. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (110), 1.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 49
[7] Buhârî, Ezân 123, 139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110), 1; Müslim, Salât 219, 220.
[8] Ezân 139, Tefsîru sûre (110), 2.
[9] Salât 217.
[10] Salât 218.
[11] Salât 220.
[12] Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 1; Müslim, Tefsîr 2.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 50
[14] Müslim, Cennet 83.
[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 50

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 07.01.09, 10:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
Hayır Yollarının Çok Oluşu

Bu bölümdeki dört ayet ve yirmibeş hadîs-i şerîften her işlenen hayrın Allah tarafından bilindiğini, zerre kadar bile olsa işlenen hayır ve iyiliklerin mutlaka karşılığının verileceğini, iyilik işleyenin faydasının kendisine olacağını, amellerin en üstününün cihad olduğunu, sahibi yanında en kaliteli köleyi hürriyetine kavuşturmanın en faziletli amel olduğunu, işini beceremeyen kimseye yardımcı olmanın hayır olduğunu, hiç birşey yapamayan kimsenin ise hiç bir kimseye zarar vermemesinin uygun olduğunu, kişinin her bir eklemi için her gün bir sadaka vermesi gerektiğini, hamdetmenin, tekbir getirmenin ve kelime-i tevhîdi söylemenin de kişiye bir sadaka sevabı kazandırdığını, kuşluk vakti kılınacak kuşluk namazının sevap kazandırıcı amellerden olduğunu, yoldaki yolculara ve vasıtalara rahatsızlık veren malzemeyi kaldırmanın iyi amel olduğunu, mescitteki pislik ve balgamı temizlemeden bırakmanın kötü amellerden olduğunu, iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın ve kişinin hanımıyla birlikte olmasının bile kişiye sevap kazandıracağını, din kardeşini güler yüzle karşılamanın bile iyilik olduğunu, güzel söz söylemenin sadaka sevabı kazandırdığını, bineğine binmek isteyene yardımcı olmanın, güzel söz söylemenin, mescide giderken atılacak her adımın da kişiye sevap kazandırdığını, komşunun hediye olarak vereceği bir paça yemeğinin bile küçük görülmemesi gerektiğini, imanın altmış küsur şube olduğunu, utanmanın da imanın bir parçası olduğunu, çok susamış bir köpeği sulamak suretiyle bile Allah’ın rızasının kazanılabileceğini, yoldaki rahatsızlık veren şeylerin kaldırılmasının kişiye sevap kazandıracağını, güzelce abdest alıp cumaya gidip hutbeyi güzelce dinleyenin haftalık günahlarının bağışlanacağını, abdest alırken her uzuvdan abdest suları akıp dökülürken günahların da döküleceğini, büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit namazın arasındaki işlenecek küçük günahlara keffaret olacağını, bir namazı kılıp diğerini beklemenin hayır ve sevap kazandıran amellerden olduğunu, hastalığından ve cihadda olması dolayısıyla kişiye yapamadığı nafile ibadetlerin sevabının aynen verileceğini, Allah’ın emrettiği her işi yapmanın sevap kazandırdığını, ağaçlardan yenen, çalınan, eksiltilen şeylerin ağaç sahibi için sadaka sevabı kazandırdığını, mescide giderken atılacak adımların çokluğunun sevabı artıracağını, sevabını umarak işlenen hayırların kişiyi cennete sokacağını, yemek yiyip içtikten sonra elhamdülillah demenin Allah’ı razı edeceğini, iyilik yapmayı tavsiye etmenin de hayır yollarından olduğunu öğreneceğiz. [1]

“Siz her ne iyilik yaparsanız, mutlaka Allah onu çok iyi bilir.” (Bakara: 2/215)
“Her ne iyilik yaparsanız, Allah onun farkındadır.” (Bakara: 2/197)
“Artık kim zerre kadar iyilik yapmışsa, karşılığını görecek.” (Zilzâl: 99/7)
“Her kim doğru dürüst işler işlerse, kendi faydasınadır.” (Câsiye: 45/15)


118. Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ey Allah’ın Resûlü! Hangi amel daha üstündür? dedim.
– “Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdu. Ben:
– Hangi (esir veya) köle (yi âzat etmek) daha faziletlidir? dedim.
– “Sahiplerine göre en kıymetli ve bedeli en yüksek olanı” buyurdu.
– (Cihad ve köle âzâdını) yapamazsam? dedim.
– “(Bir) iş yapana yardım edersin veya işini beceremeyenin işini görürsün” buyurdu.
– Ey Allah’ın Resûlü! Bunlardan hiçbirini yapamazsam? dedim.
– “İnsanlara zarar vermezsin. Zira bu da kendi kendine iyilik etmen demektir” buyurdu.[2]
* Müslüman içinde bulunduğu duruma göre gücü nisbetinde yaptığı iyiliklerle cennetteki yerini hazırlar, çünkü hayır yolları çoktur. Bu yollardan birine ve birkaçına sarıldık mı bizi mutlaka cennete götürür (Ankebût: 29/69) da belirtildiği gibi. [3]
119. Yine Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her birinizin her bir eklemi (ve kemiği) için bir sadaka gerekir. Binaenaleyh her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tehlil sadakadır, her tekbir sadakadır. İyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rek’at namaz bütün bunları karşılar.”[4]
120. Yine Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ümmetimin iyi–kötü bütün amelleri bana gösterildi. İyi işlerinin içinde, gelip geçenlere eziyet veren şeylerin yollardan kaldırılmasını da buldum. Kötü amelleri arasında da mescidde temizlenmeden bırakılmış balgamı gördüm.”[5]
* Yolcuya ve vasıtalara eziyet verecek trafiği engelleyecek her türlü eşya, malzeme, araç ve gerecin yollardan kaldırılması ve uzaklaştırılması müslümana hayır ve sevap olarak gösteriliyor. Yani İslâm’da kimsenin kimseye zarar verme hakkı yoktur, bu tür davranışlar müslümanı günaha sokar.
İbadethanelerin kirletilmesi en küçük çer çöp kalıntısı bile olsa kötü amellerden sayılmış ve kişiye günah kazandıracağı bildirilmiştir. Caddeler ve mescitler müslümanlar tarafından temiz tutulmalı ve bu temizleyicilere yardım edilmelidir. İş elbisesi, kirli çorap ve değişik kirli vaziyetlerde camilere girmemek ve gördüğümüz çer çöp vb. şeyleri dışarıya atmak müslümanın vazifelerindendir. Çünkü bunları yapan her kişiye sevap yazılır, kirletene günah yazıldığı gibi. [6]
121. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre bazı insanlar:
– Ey Allah’ın Resûlü! Zenginler bütün sevapları alıp götürüyorlar. Zira bizler gibi namaz kılıyor, bizler gibi oruç tutuyor ve ayrıca mallarının fazlasından da sadaka veriyorlar, dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah size sadaka verme imkânı bahşetmedi mi (sanıyorsunuz)? Her tesbih sadaka, her tekbir sadaka, her tahmid sadaka, her tehlil sadakadır. İyiliği emretmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Hatta (her) birinizin eşiyle yatması bile sadakadır” buyurdu.
– Ey Allah’ın Resûlü, cinsel arzusunu tatmin eden birine bundan da mı sevap var? dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bu istek ve ihtiyacını haram yoldan giderseydi, günah olmayacak mıydı? Helâl ve meşrû yoldan gidermesinde de elbette sevap vardır” buyurdu.[7]
122. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bana (hitaben) buyurdu ki:
“Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!”[8]
123. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanların her bir eklemi için her gün bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adâletle hükmetmen sadakadır. Bineğine binmek isteyene yardım ederek bindirmen yahut yükünü bineğine yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yoldan gidermen de sadakadır.”[9]
124. Aynı hadisi Müslim’in Hz. Âişe’den rivayetine göre Âişe radıyallahu anhâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
“Gerçek şu ki, her insanın vücudunda 360 eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahü ekber, elhamdülillah, lâ ilâhe illallah der, Allah’dan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten nehyeder ise, o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.”[10]
* Müslüman tüm hareket ve davranışlarında sevap kazanmayı ve insanlara zarar vermemeyi hedeflerse tüm eklemleri adına sadakasını ödemiş ve sevap kazanmış olur. Müslümanın yapabileceği her işin sonunda mutlaka Elhamdülillah denilebilmeli ki hayat müslümanca olmuş olsun ve sonucunda da cennet kazanılmış olsun. Müslümanın hayatındaki tüm işler bismillahirrahmanirrahim ile başlayıp, elhamdülillah ile biter, müslümanın hayatı ancak bu iki kelime arasındadır. İçki içmedim, namaz kıldım, gıybet etmedim, insanlara yardımcı oldum elhamdülillah ve her işime de bismilllahirrahmanirrahim diyerek başladım. Elhamdülillah diyerek bitirdim diyebilmelidir. Çünkü müslümanca yaşamanın başı “Besmeleyle” başlar “Elhamdülillah” ile biter. Hayatımızda Besmeleyle başlanmayacak ve sonunda Elhamdülillah denmeyecek hiç bir hareketimiz olmamalıdır. [11]
125. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sabah veya akşam camiye giden kimseye, her gidişi için Allah cennette bir ikram hazırla(tı)r.”[12]
126. Yine Ebû Hüreyre radıyallanu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey müslüman hanımlar! Hiç bir komşu hanım, bir koyun paçası bile olsa, komşusuna vereceğini küçük gör(üp vermemezlik et)mesin.”[13]
127. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İman yetmiş (veya altmış) küsur özelliktir (şu’bedir). En yükseği, ‘Allah’tan başka ilâh yoktur’ demek; en aşağısı ise, eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir bölümüdür.”[14]
128. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı. Bir kuyu buldu ve içine indi; su alıp dışarı çıktı. Bir de ne görsün, bir köpek, dili bir karış dışarıda soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalayıp duruyordu. Adam kendi kendine “bu köpek de tıpkı benim gibi pek susamış” deyip hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurdu ve mesti ağzına alarak yukarıya çıktı ve köpeği suladı. Onun bu hareketinden Allah Teâlâ hoşnut oldu ve adamı bağışladı.”
Sahâbîler:
– Ey Allah’ın Resûlü! Bizim için hayvanlardan dolayı da sevap var mı? dediler. Resûl–i Ekrem:
– “Her canlı sebebiyle sevap vardır” buyurdu.[15]
Buhârî’nin bir başka rivayetinde “Allah ondan memnun oldu ve onu bağışlayıp cennetine koydu” beyânı yer almaktadır.
Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivâyetlerinde de şöyle denilmektedir:
“Susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek bir kuyunun etrafında dolaşıp duruyordu. İsrailoğullarından fâhişe bir kadın onu gördü; hemen çizmesini çıkardı ve onunla köpek için kuyudan su çekerek onu suladı. Bu yüzden o kadın bağışlandı.”[16]
* Yine bir kadının bir kediyi hapsedip aç bırakarak ölümüne sebep olduğu da başka bir hadiste belirtilir. Bu iki hadîsi birlikte inceleyecek olursak her canlıya yaptığımız iyilikten dolayı sevap kazanacağımızı, zarar verdiğimizde de cezalandırılacağımızı bileceğiz. “Zararlı olan hayvanları öldürün” hadîsi ile de istisnaî durumlar açığa kavuşturulmuş oluyor. Hayır yolları pek çoktur, ciğer sahibi canlılara yardım da sevaba vesiledir. Müslüman kişi canlılara ilk yardım olarak hidayet ve doğru yolu gösterme yanısıra diğer gereken yardımları da mutlaka yapacaktır, çünkü tüm bu yardımlar onun için müslümanlık borcudur. [17]
129. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslümanları rahatsız eden yol üstündeki bir ağacı kesen bir kişiyi cennet nimetleri içinde yüzer gördüm.”[18]
Bir başka rivayette[19] şöyle buyurulmaktadır:
“Adamın biri, yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve ‘Allah’a yemin ederim ki, bunu müslümanları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım’ dedi (kaldırdı ve) bu yüzden cennete konuldu. ”
Buhârî[20] ve Müslim’in[21] müşterek bir rivayetlerinde de şöyle buyurulmaktadır:
“Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve onu yoldan uzaklaştırdı. Bu sebeple Allah ondan hoşnut oldu ve onu bağışladı.”
130. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kişi güzelce abdest alır, cuma namazına gider, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, abesle iştiğal etmiş olur.”[22]
* İbadetlere hazırlıklar da kişiye sevap kazandıran hayır yollarındandır. Zemini kumla örtülü Rasûlüllah (s.a.v) dönemi mescitlerinde çakıl taşlarıyla oynama diğer cemaatin de dikkatini dağıtacağından ve hutbeyi rahat dinlemelerine engel olacağından cum’anın sevabından mahrum edecek bir meşguliyet olarak hatırlatılmıştır. Şimdi tesbih, anahtarlık, çağrı cihazı, cep telefonu vb. Malzemelerle bu meşguliyet yapılmakta olup hükmü aynıdır. Hutbe okunurken yapılacak iş; susup hiç birşeyle meşgul olmaksızın hatîbi dinlemektir. Bu tip hareketler sanki hutbe okuyanı ve okunan şeyi protesto etmek gibidir, (Fussılet: 41/26) da olduğu gibi. [23]
131. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir müslüman (veya mü’min) abdest aldığı zaman, yüzünü yıkarken gözleriyle işlediği günahlar abdest suyu (veya suyun son damlası) ile dökülür gider. Ellerini yıkadığında elleri ile işlediği günahlar abdest suyu (veya suyun son damlası) ile dökülür (öyle ki kişi bütün günahlardan arınır ve tertemiz olur). Ayaklarını yıkadığında da, ayaklarıyla işlediği günahları abdest suyu (veya suyun son damlaları) ile akıp gider. Nihayet o müslüman günahlarından tamamıyla arınmış olur.”[24]
* Allah her zaman ve zeminde kullarına lütfuyla muamele ederek onların günahlardan arınmaları için vesileler ortaya koymakta affetmek için fırsatlar kollamaktadır. Yapılan her iyiliğe on katı sevap vermesi cum’anın icabet saati, kadir gecesinin bin aydan hayırlı oluşu bunların örnekleridir. İşte bir namaz ibadeti öncesi yapılan abdest alma işi de günahların temizlenmesindeki Allah’ın lütuflarından biridir. [25]
132. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefârettir.”[26]
* (Nisâ: 4/31) ayetinin tefsîri durumunda olan bu hadîs i şerîf büyük günahlardan sakınmak şartıyla küçüklerin affedileceğini beyan ediyor. Bu ayet ve hadîs-i şerîf kul hakkı için geçerli değildir. Bir kulun hakkını gasbedip ona zulmetmek, salih ameller ile giderilemez, mutlaka o kimseyle helallaşmak lazımdır. Her günah için olduğu gibi büyük günahlar için de daima tevbe ve istiğfara devam etmelidir. [27]
133. Ebû Hüreyre radıyallanu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Allah Teâlâ’nın hataları bağışlamasına ve dereceleri yükseltmesine vesile olan iyilik ve hayırları size açıklayayım mı?” diye sordu.
Ashâb–ı kirâm:
– Evet, (açıkla) ey Allah’ın Resûlü! dediler. Hz. Peygamber:
– “Meşakkatli de olsa abdesti tam almak, mescidlere doğru adımları çoğaltmak, namazdan sonra gelecek namazı beklemek… İşte sizin ribâtınız (hudut gözcülüğünüz)” buyurdu.[28]
134. Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim iki serinlik namazını kılarsa, cennete girmiş demektir.”[29]
* Hadiste sadece bu iki vaktin zikredilmesi birisi uykunun en tatlı olduğu zamana rastlaması diğeri de iş güç ve dünya telaşının yoğun olduğu zamana rastlamasındandır. Ayrıca gece ve gündüz meleklerinin nöbet değişimi esnasına rastlayan namazlardan olması dolayısıyladır. [30]
135. Yine Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse hastalanması veya (cihad ve hayır için) yola çıkması sebebiyle, yapageldiği nâfile ibadetlerini ifâ edemezse, ona evinde sıhhatli iken yaptığı amellerin sevabı yazılır.”[31]
136. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her meşrû ve güzel iş sadakadır.”[32]
137. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen şey onun için sadakadır. Çalınan şey de sadakadır; eksiltilen de onun için sadakadır.”[33]
Müslim’in bir başka rivâyetinde[34] şöyle buyurulur:
“Müslüman bir kişi bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu yenen şey kıyamet gününe kadar o müslüman için sadaka olur.”
Yine Müslim’in bir rivâyetinde de[35] şöyle buyurulmaktadır:
“Bir müslüman bir ağaç diker veya ekin eker de ondan bir insan veya kurt-kuş yerse, bu o müslüman için sadaka olur.”
Buhârî[36] ve Müslim bu son hadisi Enes İbni Mâlik’ten rivâyet etmişlerdir.
* Bu hadisi okuyan İslamda sevap ve sadaka kavramının ne kadar kapsamlı olduğunu anlayacak yeşil ve ağaç’ın dinimizdeki yerini daha iyi takdir edecek. Bugünkü çevrecilerin kulakları çınlasın. Bugünkü avrupalı ve hayranları çevre temizliğine daha yeni soyunurken, asırlarca önce ağaca ve yeşile verilen önem tam gerçekliğiyle ortadadır. Kıyamet kopuyor bile olsa elindeki fidanı dikmeyi emreden de yine peygamberimiz (s.a.v.)’dir. [37]
138. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
Selime oğulları oymağı Mescid–i Nebevî’nin yakınına taşınmak istediler. Durum, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca onlara:
– “Duyduğuma göre mescidin yakınına göçetmek istiyormuşsunuz, (öyle mi?)” diye sordu. Onlar:
– Evet, ey Allah’ın Resûlü, buna gerçekten niyet ettik, dediler.
Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– Ey Selime oğulları! Yerinizde kalın ki, adımlarınız(ın sevabı) yazılsın. Yerinizde kalın ki, adımlarınız(ın sevabı) yazılsın!” buyurdu.[38]
Bir başka rivayette[39] Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Her adım karşılığında size bir derece vardır” buyurmuştur.
Buhârî bu hadisi Enes İbni Mâlik’ten bu mânaya gelecek şekilde rivâyet etmiştir.[40]
* Hayırlı işler yapmak için atılan her adım da sadakadır ve müslümanlara sevap kazandırır. Yani müslüman için her zaman ve zemin hayır ve iyiliktir. Sevap kazanmasına vesiledir. Zorluk ve sıkıntılar ecir ve sevabın artmasına vesiledir. Müslüman içinde bulunduğu zor şartları sevap ve mükafat olarak değerlendirmeyi bilmelidir.[41]
139. Ebü’l–Münzir Übey İbni Kâ’b radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam vardı –ki ben mescide ondan daha uzak(ta oturan) bir başkasını tanımıyorum–. Bu kişi cemaatle namazı hiç kaçırmazdı. Kendisine:
– Bir eşek alsan da hava karanlık ve sıcak olduğunda ona binsen! dediler (veya ben dedim).
Adam şöyle cevap verdi:
– Evimin, mescidin yanıbaşında olması beni hiç de memnun etmez. Çünkü ben mescide gidiş ve evime dönüşümün adıma (ecir olarak) yazılmasını diliyorum.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ona;
– “Bunların hepsinin sevabını Allah, senin için derleyip topladı” buyurdu.[42]
Aynı hadisin bir başka rivayetinde Hz. Peygamber:
– “Allah’tan beklediğin, sana verilmiştir” buyurdu.[43]
* Bu hadiste de sahabenin sevap kazanmaktaki hırs ve gayretini görüyoruz. Böyle hırslı olan seçkin insanlara da peygamberimiz (s.a.v.) mescide gidişte olduğu gibi dönüşte de sevap yazıldığı müjdesini vermiştir. [44]
140. Ebû Muhammed Abdullah İbni Amr İbni’l–Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kırk sevap vardır ki bunların en üstünü, birisine sağması için ödünç olarak sütlü bir keçi vermektir. Kim, sevabını umarak ve hakkındaki vaadlere inanarak bu kırk hayırdan birini işlerse, Allah onu, bu sebeple cennete koyar.”[45]
* Ayet ve Hadislerle müslümana sevap kazandıracak ameller pek çok kere sayılmıştır. Bu hadiste de imanın şubelerinde olduğu gibi hadisimiz sevaplara sınırlama getirmiyor, çok olduğunu açıklamış oluyor. Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirlere Medineli ensarın yaptığı iyiliklerden bir portre sunulmuş oluyor. Çok önceleri bizde de ev yaptıracak kimselere imece usulü bu tür yardımlaşmaların yapıldığı bilinmektedir. [46]
141. Adî İbni Hâtim radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:
“Yarım hurma ile de olsa, cehennemden korunmaya bakın!”[47]
Buhârî[48] ve Müslim’in[49] Adî İbni Hâtim’den bir başka rivayetlerinde, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.”
142. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, yemek yedikten veya bir şey içtikten sonra kendisine hamdeden kuldan hoşnut olur.”[50]
143. Ebû Mûsâ (el–Eş’arî) radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem (bir keresinde):
– “Sadaka vermek her müslümanın görevidir” buyurdu.
– Sadaka verecek bir şey bulamazsa? dediler.
– “Amelelik yapar, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder” buyurdu.
– Buna gücü yetmez (veya iş bulamaz) ise? dediler.
– “Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder” buyurdu.
– Buna da gücü yetmezse? dediler.
– “İyilik yapmayı tavsiye eder” buyurdu.
– Bunu da yapamazsa? dediler.
– “Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır” buyurdu.[51]

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 51
[2] Buhârî, Itk 2; Müslim, Îmân 136.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 52
[4] Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 12, Edeb 160.
Bu hadis ileride 1141 ve 1433 numarada tekrar gelecektir.
[5] Müslim, Mesâcid 57. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 7.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 52
[7] Müslim, Zekât 53, Mesâcid 142.
[8] Müslim, Birr 144. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 24; Tirmizî, Et’ime 30.
Bu hadis ileride 695 ve 892 numarada tekrar gelecektir.
[9] Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Müslim, Zekât 56. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 12, Edeb 160.
[10] Müslim, Zekât 54.
[11] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 53
[12] Buhârî, Ezân 37; Müslim, Mesâcid 285.
Bu hadis 1053 de tekrar gelecektir.
[13] Buhârî, Hibe 1, Edeb 30; Müslim, Zekât 90. Ayrıca bk. Tirmizî, Velâ 6.
İleride 308 numarda gelecek olan bu hadis için gerekli açıklama orada verilecektir.
[14] Müslim, Îmân 58. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 3; Ebû Dâvûd, Sünnet 14; Nesâî, Îmân 16; Tirmizî, Birr 80; Îmân 16; İbni Mâce, Mukaddime 9.
İleride 683 numarada tekrar gelecek olan bu hadisin gerekli açıklaması oarada verilecektir.
[15] Buhârî, Müsâkât 9, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 44; İbni Mâce, Edeb 8.
[16] Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Selâm 155.
[17] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 54
[18] Müslim, Birr 129.
[19] Müslim, Birr 128.
[20] Ezân 32, Mezâlim 28.
[21] Birr 127, İmâre 164.
[22] Müslim, Cuma 27. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 203; Tirmizî, Cuma 5; İbni Mâce, İkâme 62, 81.
Bu hadis ileride 1149 numarda tekrar gelecektir.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 54
[24] Müslim, Tahâret 32. Ayrıca bk Tirmizî, Tahâret 2.
Bu hadis ileride 1028 numarada tekrar gelecektir.
[25] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 55
[26] Müslim, Tahâret 16.
Bir benzeri 1045 de aynısı 1150 numarada tekrar gelecektir.
[27] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 55
[28] Müslim, Tahâret 41. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret 39; Nesâî, Tahâret 180; İbni Mâce, Tahâret 49, Mesâcid 14, Cihâd 41.
[29] Buhârî, Mevâkîtü’s–salât 26; Müslim, Mesâcid 215.
İleride 1047 numarada tekrar gelecektir.
[30] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 55
[31] Buhârî, Cihâd 134.
[32] Buhârî, Edeb 33; Müslim, Zekât 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 60; Tirmizî, Birr 45.
[33] Müslim, Müsâkât 7.
[34] Müsâkât 10.
[35] Müsâkât 9, 12.
[36] Hars 1, Edeb 27.
[37] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 56
[38] Müslim, Mesâcid 280. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (36), 1.
[39] Müslim, Mesâcid 279.
[40] bk. Ezân 33; Medîne 11.
Bu konuda 1053 – 1060 numaralı hadislere de bakılabilir.
[41] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 56
[42] Müslim, Mesâcid 278.
[43] Bu hadis ileride 1055 numarada tekrar gelecektir.
[44] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 56
[45] Buhârî, Hibe 35. Ayrıca bk, Ebû Dâvûd, Zekât 42.
551’de tekrar gelecektir.
[46] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 57
[47] Buhârî, Edeb 34, Zekât 10, Rikak 51, Tevhîd 36; Müslim, Zekât 66–70. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 1, Zühd 37; Nesâî, Zekât 63–64; İbni Mâce, Mukaddime 13, Zekât 28.
[48] Zekât 10, Rikak 31, Tevhid 36.
[49] Zekât 97.
İleride 406, 546, 693 de tekrar gelecek ve açıklama orada yapılacak.
[50] Müslim, Zikir 89. Ayrıca bk, Tirmizî, Et’ime 18.
Bu hadisi ileride 437 ve 1397’de tekrar gelecek gerekli açıklama orada yapılacaktır.
[51] Buhârî, Zekât 30, Edeb 33; Müslim, Zekât 55.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 07.01.09, 17:15 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
İbadet ve Allah’ın Emirlerine Uymada Ölçülü Olmak

Bu bölümdeki iki ayet ve onbir hadis-i şeriften bu Kur’anın, insanlara meşakkat vermesi için indirilmediğini, Allah’ın biz kulları için kolaylık isteyip zorluk istemediğini, ibadetleri bıkıp usanmaksızın yapmak gerektiğini, her yönde olduğu gibi ibadet ve taatlerde de haddi aşıp gidenlerin helak olduklarını, dinde orta yolu tutmanın gerektiğini, ruhen ve bedenen kendisinde canlılık bulanın nafile ibadete devam etmesi gerektiğini, yorgunluk ve gevşeklik olunca istirahat etmek gerektiğini, uykulu vaziyette namaz kılmamak gerektiğini, namaz ve hutbenin orta uzunlukta olması gerektiğini, gece ibadetinin nasıl olacağını, oruç, namaz ve Kur’anı baştan sona okumada ölçünün ne olduğunu, dünya işleriyle birlikte ahiret işlerinin de yapılması gerektiğini, kişinin kendine zulmederek ibadet ve nezretmesinin uygun olmadığını öğreneceğiz. [1]

“Ta Ha... Ey Muhammed! Biz sana bu Kur’anı üzüntü ve sıkıntı çekmen için indirmedik.” (Taha: 20/1-2)
“.... Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez.” (Bakara: 2/185)


144. Âişe radıyallahu anhâ’nın bildirdiğine göre, bir kadınla birlikte otururlarken, yanlarına Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem girdi ve:
– “Bu kadın kim?” diye sordu. Âişe validemiz:
– Bu filan hanımdır, dedikten sonra, onun çok namaz kıldığından bahsetti. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
– “Bütün bunları sayıp dökmeyi bırak; gücünüzün yettiği nisbette ibadet etmeniz size yeter. Allah’a yemin ederim ki, siz bıkıp usanmadıkça, Allah bıkıp usanmaz” buyurdu.
Resûl–i Ekrem’in en çok sevdiği ibadet, sâhibinin devamlı yaptığı idi.[2]
145. Enes ibni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber Efendimizin nâfile ibadetlerini öğrenmek üzere, sahâbeden üç kişilik bir grup, Peygamber hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Efendimiz’in ibadetleri bildirilince, onlar bunu azımsadılar ve
– Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır, dediler. İçlerinden biri:
– Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım, dedi. Bir diğeri:
– Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi. Üçüncü sahâbî de:
– Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim, diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi:
– “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bazan oruç tutuyor, bazan tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir.”[3]
* Yani peygamber (s.a.v.)’den daha iyi müslüman olacağım diye aşırı gitmeye gerek yoktur, en güzel örneğimiz O’dur. Bizler ancak gücümüzün yettiğinden sorumluyuz. Sünnetten yüz çeviren bidat ve sapıklığa düşer. [4]

146. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Söz ve davranışlarında ileri gidip haddi aşanlar helâk oldular.” Resûl–i Ekrem bu sözü üç defa tekrarladı.[5]

147. Ebû Hüreyre radıyallanu anh’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.”[6]
Buhârî’nin bir başka rivayeti şöyledir:
“Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız.”[7]
* Müslüman 24 saatlik gününü ve bir ömürlük hayatının her anında ibadet ederek cenneti kazanma imkanına sahiptir ve bu yolda gayret göstermek mecburiyetindedir. 2/185, 22/78 öğretildiği gibi. [8]

148. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem mescide girmişti. İki direk arasına uzatılmış bir ip gözüne ilişti:
– “Bu ip nedir?” diye sorunca, sahâbîler:
– Bu, Zeynep Binti Cahş’a ait bir iptir. Namazda ayakta durmaktan yorulunca ona tutunuyor, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:
– “Onu hemen çözünüz. Sizden biriniz canlı ve istekli olunca nâfile namaz kılsın, yorgunluk ve gevşeklik hissettiği zaman ise yatıp uyusun” buyurdu.[9]
* Bu hadiste dinç ve canlı vaziyette ibadet yapılması emrediliyor, uyku, bıkkınlık, isteksizlik gibi durumlarda ibadete devam etmeye izin verilmiyor. [10]

149. Âişe radıyallahu anhâ’ dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz namaz kılarken uyku hali bastırırsa, kendisinden bu hal gidinceye kadar yatsın. Çünkü uykulu vaziyette namaz kılan kimse, belki de bilmeyerek, istiğfar edip Allah’tan bağışlanma dileyeceğim derken kendine söver, beddua eder.”[11]

150. Ebû Abdullah Câbir İbni Semüre rayıdallahu anhümâ şöyle dedi:
“Namazlarımı Nebi sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte kılardım. Onun namazı da, hutbesi de normal uzunlukta idi.”[12]
* Her yönde orta yolu tutmak islam ümmetinin hususiyetlerindendir. Namazları uzatan bir sahabiye sen fitneci misin? diyerek azarlayan peygamber (Müslim, salat 178) tüm hayatı boyunca her hal ve hareketiyle bize örnek olmuş ve Bakara: 2/143 ayetine uyma yolunu tercih etmiştir. [13]

151. Ebû Cühayfe Vehb İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Selmân ile Ebü’d–Derdâ’yı kardeş yapmıştı. Bu sebeple Selmân, Ebü’d–Derdâ’yı ziyaret ederdi. Bir ziyaret esnasında onun hanımı Ümmü’d–Derdâ’yı oldukça eskimiş elbiseler içinde gördü. Ona:
– Bu halin ne? diye sorunca, kadın:
– Kardeşin Ebü’d–Derdâ dünya malı ve zevklerine önem vermez, dedi. O esnada Ebü’d–Derdâ eve geldi ve hazırlattığı yemeği Selmân’a ikram edip:
– Buyurun, yemeğinizi yiyin, ben oruçluyum, dedi. Selmân:
– Sen yemedikçe ben de yemem, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebü’d–Derdâ sofraya oturup yemek yedi. Gece olunca Ebü’d–Derdâ teheccüd namazı kılmaya hazırlandı. Selmân ona:
– Uyu dedi. Ebü’d–Derdâ uyudu, bir müddet sonra tekrar kalkmaya davrandı. Selmân yine:
– Uyu, diyerek onu kaldırmadı. Gecenin sonlarına doğru Selmân:
– Şimdi kalk, dedi ve her ikisi birlikte namaz kıldılar. Sonra Selmân, Ebü’d–Derdâ’ya şöyle dedi:
– Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin hakkı vardır. Hak sahiplerinin her birine haklarını ver.
Sonra Ebü’d–Derdâ, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ e gidip olup biteni anlattı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Selmân doğru söylemiş” buyurdu.[14]

152. Ebû Muhammed Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e benim şöyle dediğim haber verilmiş:
Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup, geceleri de ibâdet ve tâatle uyanık geçireceğim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
– “Bunları söyleyen sen misin?” diye sordu. Ben de kendisine:
– Anam babam sana feda olsun, ya Resûlallah! Evet, ben böyle söylemiştim, dedim. Buyurdular ki:
– “Sen buna güç yetiremezsin. Hem oruç tut, hem iftar et; hem uykunu al, hem ibadet et; her aydan üç gün oruç tut; çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise bütün zamanını oruçlu geçirmek gibidir.” Bunun üzerine ben:
– Bunun daha çoğunu yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamber Efendimiz:
– “O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma” buyurdu. Ben:
– Ama ben bundan daha fazlasını yapabilirim, deyince Resûl–i Ekrem:
– “Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma; bu Dâvûd aleyhisselâm’ın orucu olup, oruçların en ölçülü olanıdır” buyurdular.
Bir başka rivayette: “Bu, oruçların en faziletlisidir” şeklindedir. Ben:
– Bundan daha faziletlisine de gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:
– “Bundan daha faziletlisi yoktur” buyurdu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiye etmiş olduğu, ayda üç gün orucu kabul etmem, bana ehlimden ve malımdan daha sevimli olacakmış.
Bir rivayete göre:
“Senin gündüzleri oruçlu, geceleri uyanık geçirdiğin bana haber verilmedi mi sanıyorsun?” buyurmuştu. Ben de:
– Elbette haber verilmiştir, yâ Resûlallah! dedim. Bunun üzerine:
– “Böyle yapma, bazı kere oruç tut, bazan tutma; gece hem uyu, hem de teheccüde kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, iki gözünün hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerinin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana yeter. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır; bu da bütün zamanının oruçlu olması demektir.” Abdullah der ki:
– Ben artırdıkça iş aleyhime döndü. Sonra ben:
– Yâ Resûlallah! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim. Buyurdular ki:
– “O halde Allah’ın Nebisi Dâvûd’un orucunu tut, daha fazlasını yapma.”
– Dâvûd orucu nedir? diye sordum.
– “Senenin yarısını oruçlu geçirmektir” buyurdu.
Abdullah yaşlandıktan sonra:
– Keşke Allah’ın Resûlü’nün ruhsatını kabul etmiş olsaydım, der dururdu.
Bir başka rivayet şöyledir:
– “Senin bütün günleri oruçlu geçirdiğinden ve her gece Kur’an’ı okuduğundan haberdar olmadığımı mı sanıyorsun?” Bunun üzerine ben:
– Elbette haberdarsındır, yâ Resûlallah! Fakat ben bununla sadece hayra ulaşmayı diliyorum, dedim. Peygamber Efendimiz:
– “Allah’ın Nebîsi Dâvûd’un orucunu tut, çünkü o insanların en çok ibadet edeni idi. Ayda bir defa da Kur’an’ı hatmet” buyurdu.
Ben ise:
– Ya Resûlallah! Benim bundan daha fazlasına gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:
– “O halde yirmi günde bir hatmet” buyurdu. Ben yine:
– Ya Resûlallah! Bundan daha fazlasını yapabilirim, dedim. O:
– “Öyleyse on günde bir hatmet” buyurdu. Ben tekrar:
– Bundan daha fazlasına gücüm yeter, yâ Nebîyyallah! diye ısrar edince:
– “Şu halde yedi günde bir hatim yap, artık bunun üzerine artırma” buyurdular. Ben artırdıkça, aleyhime artırıldı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki:
– “Şüphesiz ki sen bilmiyorsun, belki ömrün uzun olur?”
Abdullah İbni Amr der ki:
– Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’ in bana söylediği hale döndüm. İhtiyarlayınca, onun ruhsatını kabul etmiş olmayı çok arzu ettim.
Bir başka rivayette ise şöyledir:
“Senin çocuklarının da senin üzerinde hakları vardır.”
Bir diğer rivayette:
“Bütün zamanını oruçlu geçirenin orucu yoktur.” Bu sözünü üç defa tekrarladı.
Bir diğer rivayette:
“Allah’a en sevimli olan oruç, Dâvûd aleyhisselâm’ın orucudur. Allah’a en sevimli namaz da Dâvûd aleyhisselâm’ın namazıdır. Dâvûd aleyhisselâm gecenin yarısını uyuyarak geçirir, sonra üçte birinde namaz için kalkar, altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında kaçmazdı.”
Başka bir rivayet de şu şekildedir:
Abdullah şöyle demiştir:
Babam beni soyca üstün bir hanımla evlendirdi. Zaman zaman gelininin yanına gelir gider, ona beni sorarmış. O da dermiş ki:
– O ne iyi erkektir, evine geldiğimden beri yatağıma ayak basmadı, ne halde olduğumu da araştırmadı.
Vaziyet böyle devam edip gidince, babam durumu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e anlatmış, Peygamberimiz:
– “Onu benimle görüştür” buyurmuş. Daha sonra ben Resûl–i Ekrem ile karşılaştım. Bana:
– “Nasıl oruç tutuyorsun?” diye sordu. Ben de:
– Her gün, dedim. Sonra:
– “Nasıl hatim yapıyorsun?” dedi. Ben:
– Her gece, diye cevap verdim.
Abdullah İbni Amr daha önce geçen konuşmalarının benzerini anlattı. O, geceleyin rahat etmek için, okuduğu Kur’an’ın yedide birini, gündüz aile fertlerinden birine okuyup dinletirdi. Güçlü ve kuvvetli olmak istediğinde, bir kaç gün oruç tutmazdı. Sonra oruç tutmadığı günleri sayar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e verdiği sözden caymış olmamak için, tutamadığı günler kadar orucu kazâ ederdi.[15]

* 6 değişik rivayetin aktarıldığı bu hadis her türlü aşırılıktan uzak kalarak orta yolu tutup, peygamber (s.a.v.)’in tavsiyelerine uymanın dünya ve ahiret saadet ve selametine vesile olacağını belirtmiş olmaktadır. Ruhbanların yaptığı insanlardan uzak kalmak ve kişinin kendisini bitkin düşürecek ve bıkkınlık verecek derecede ibadet yapması uygun görülmemiştir. Nafile ibadetler kişiyi helal rızık kazanmaktan ve cihadın her türlüsünden alıkoymaz. Müslüman Allah’ın emrettiği ve peygamber (s.a.v.)’in öğrettiği kadar ibadet ve taata ağırlık verecektir. Çünkü rahiplerin yaptığı gibi dünyadan el etek çekme ve insanlardan uzak yaşama İslamda iyi görülmemiştir. Bu konuda Hadid 57/28. ayeti bir kaç tefsirden okunmalıdır. Müslümanın hayatında en fazla ibadet ve insanlardan uzak kalma modeli Ramazan’ın son on gününde yapılan itikafta görülmektedir ki, mescidde kişinin bedeninin ihtiyacı olan iftar, sahur ve uykusunu da yerine getirerek o ibadetle meşgul olur. [16]

153. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kâtiplerinden Ebû Rib’î Hanzala İbni Rebî‘ el–Üseydî şöyle demiştir:
Ebû Bekir benimle karşılaştı ve bana:
– Nasılsın, ey Hanzala? diye sordu. Ben de:
– Hanzala münafık oldu, dedim. Ebû Bekir:
– Sübhânellah, sen ne diyorsun? dedi. Ben cevaben dedim ki:
– Bizler, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyoruz. Bize cennet ve cehennemden bahsediyor, sanki gözlerimizle görüyormuşuz gibi oluyoruz. Onun huzurundan ayrılıp çoluk çocuğumuzun yanına ve işlerimizin başına dönünce, çok şeyi unutuyoruz.
Ebû Bekir radıyallahu anh dedi ki:
– Allah’a yemin ederim ki, biz de benzeri şeylerle karşı karşıyayız. Ben ve Ebû Bekir birlikte yola düştük ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna girdik. Ben:
– Ya Resûlallah! Hanzala münafık oldu, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
– “Bu ne demek?” dedi. Ben:
– Ya Resûlallah! Senin yanında bulunuyoruz, bize cennet ve cehennemden bahsediyorsun; sanki onları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Senin huzurundan çıkıp da çoluk çocuğumuzun yanına ve işimizin başına dönünce, çoğunu unutuyoruz, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
– “Nefsimi gücü ve kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, şayet siz, benim yanımda bulunduğunuz hâl üzere devam edip zikir üzere olabilseydiniz, yataklarınızda ve yollarınızda melekler sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala, bir saatinizi ibadete, bir saatinizi de dünya işlerinize ayırınız” buyurdu ve bu sözünü üç defa tekrarladı.[17]

* Sahabe Nisa: 4/59 ayetini bildikleri için hemen Rasulullah’a gidip meselelerine çözüm buluyorlardı. Şimdi bizler de yine meselelerimizi ayet ve hadislere götürmek suretiyle halledebiliriz. Bu hadis bize bu yönde örnektir. Müslüman hayatının her kademesinde dünya ile ahireti aynı anda yürütebilme anlayışını göstermelidir. [18]

154. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem insanlara hitap ederken, ayakta duran bir adam gördü ve onun kim olduğunu sordu. Ashâb:
– O, Ebu İsrâîl’dir. Güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve sürekli oruç tutmayı adamıştır, dediler. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ona söyleyiniz! Konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın” buyurdular.[19]

* Kur’an ve hadis ile haram ve helallığı kesin belli olan şeylerin yapılması veya yapılmaması konusunda adak yapılamayacağı bildirilmiştir. Allah’a yakınlık maksadı olmayan ve ibadet türlerinden de olmayan hususlarda adak caiz değildir, yasaktır. Bunların adak olduğuna inanmak da sapıklıktır. [20]

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 58
[2] Buhârî, Îmân 32, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 221. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; Îmân 29.
[3] Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5. Ayrıca bk. Nesâî, Nikâh 4.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 58
[5] Müslim, İlim 7. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 5.
Bu hadis de 1738’de tekrar gelecek, gerekli açıklama orada verilecektir.
[6] Buhârî, Îmân 29. Ayrıca bk. Nesâî, Îmân 28.
[7] Buhârî, Rikâk 18.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 59
[9] Buhârî, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 219. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 18; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 17; İbni Mâce, İkâme 184.
[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 59
[11] Buhârî, Vüdû 53; Müslim, Müsâfirîn 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 18; Tirmizî, Mevâkît 146; Nesâî, Tahâret 116; İbni Mâce, İkâme 184.
Bu hadis 1186’da tekrar gelecektir.
[12] Müslim, Cum’a 41–42. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 223; Tirmizî, Cum’a 12; Nesâî, Cum’a 35; İbni Mâce, İkâme 85.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 59
[14] Buhârî, Savm 51, Edeb 86.
[15] Buhârî, Savm 55, 56, 57, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, Nikâh 89; Müslim, Sıyâm 181–193.
[16] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 62
[17] Müslim, Tevbe 12–13. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59.
[18] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 62
[19] Buhârî, Eymân 31. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Eymân 19.
[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 63

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 07.01.09, 17:16 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 03.01.09, 22:40
Mesajlar: 904
İbadet Ve Hayırlı İşleri Devamlı Yapmak

Bu bölümdeki dört ayet ve dört hadis-i şeriften; ibadet ve kulluğa devam etmek ve kalbleri katılaştırmamak gerektiğini, hıristiyan rahipleri gibi ruhbanlık yaparak dünyadan el etek çekmemek gerektiğini, yapılan ibadet ve taatlerin küfür, şirk, nifak gibi afetlerle iptal edilmemesi gerektiğini, ölüm anına kadar ibadet ve kulluğa devam edilmesi gerektiğini, bıkkınlık getirmeyecek şekilde ibadet edilmesi gerektiğini, alışkanlık haline getirilen nafile ibadetlerin yapılamaması halinde ertesi gün yapılabileceğini, nafile ibadete devam edip sonra bırakıvermenin iyi olmadığını, Rasulullah (s.a.v.)’in gece yapamadığı ibadetini gündüz telafi ettiğini öğreneceğiz. [1]

“İnananlar için hala vakit gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve inen Kur’an’a karşı saygı duyup yumuşasın ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar.” (Hadid: 57/16)

“Ve sonra onların ardından öteki elçilerimizi gönderdik ve zaman içinde arkalarından kendisine İncil verdiğimiz Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ona sadık bir şekilde uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu biz onlara yazmamıştık. Yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri uydurdular ve ona da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. Fakat onların pek çoğu da yoldan çıkmışlardı.” (Hadid: 57/27)

“İpini iyice büktükten sonra onu söküp dağıtan kadına benzemeyin.” (Nahl: 16/92)

“Rabbine olan kulluğunu ölüm sana gelip erişinceye kadar devam ettir.” (Hıcr: 15/99)

1/153: Aişe (r. anha)’nın 142 numarada geçen hadisidir.

155. Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse, geceleri okuduğu zikir ve duasını okumadan veya tamamlayamadan uyur da, sonra onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, gece okumuş gibi sevap kazanır.”[2]
* Alışkanlık haline getirilen nafile ibadetler bazı zorunlu mazeretlerle yapılamaz ise ertesi günün öğle vaktine kadar tamamlanması halinde aynı sevabı kazanacağı ifade buyurulmaktadır. Bu hadis Furkan: 25/62 ayetiyle uyum sağlamaktadır. Her şeyde olduğu gibi nafile ibadet ve hayırlı işlerde devamlılık esastır. Çünkü sahabeden biri önceleri gece namazı kılarken sonradan terkedince Rasulullah onu kınamıştır. (155. Hadis) Müslüman ibadet, taat ve hayır işlerinde koşacak ve yarış yapacaktır. Kur’an’da yarışınız, koşunuz diye gelen emirler hayırlı işler ve cennet için söylenmiştir.

(Bkz. Al-i İmran: 3/114, Enbiya: 21/90, Mü’minûn: 23/61, Hadid: 57/21, Bakara: 2/148, Maide: 5/48, Fatır: 35/32, Tevbe: 9/100, Vakıa: 56/10) [3]

156. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle dedi:
“Ey Abdullah! Filan kimse gibi olma, çünkü o gece ibadetine devam ederken, sonra geceleri ibadet etmeyi terketti.”[4]
* Hayırlı işlere devam edip bırakmak kınanmış oluyor. Çünkü müslüman; iki günü birbirine denk olan değil daha ileri giden kişi olarak tarif edilir. Müslüman hayırlı amelleri terkedince geri adım atmış olacağından hoş karşılanmıyor. Farz, nafile ve her türlü hayırlı amellerimizi daima artırmak durumundayız ki ahiretteki derecelerimizi artırıp cennete girebilelim. Bu konuda 142. Hadise bakınız. [5]

157. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ağrı, sancı veya benzer bir sebeple gece namazını geçirirse, bir sonraki günün gündüzünde on iki rek’at namaz kılardı.[6]
* Önceki iki hadiste beyan edilen hususları kendi hayatında bizzat nasıl gösterdiğini ve uygulamayı nasıl yaptığını da bu hadisten öğrenmiş bulunmaktayız. [7]

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 63
[2] Müslim, Müsâfirîn 142. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 19; Tirmizî, Cum’a 56; Nesâî, Kıyâmü’l–leyl 65; İbni Mâce, İkâme 177.
1183’de tekrar gelecektir.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 63-64
[4] Buhârî, Teheccüd 19; Müslim, Sıyâm 185.
692 ve 1164’de tekrar gelecektir.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 64
[6] Müslim, Müsafirîn 140.
[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 64

_________________
" Hayrlar Feth Olsun ; Şerler Def Olsun !.."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 09.01.09, 11:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
Peygamber Sünnetini Ve Edeblerini Korumak

Bu bölümdeki on ayet ve on iki hadis-i şeriften, peygamber ne getirdiyse alınmalı, yasakladığından da vazgeçilmesi gerektiğini, çünkü onun ancak vahye dayanarak konuştuğunu, Allah’ı sevenlerin mutlaka peygambere uyması gerektiğini, en güzel örneğin Allah’ın Rasülunde olduğunu, peygamberin dediğine tabi olmadıkça asla iman edilmiş olmayacağını, anlaşmazlığa düşülen bir konuda Allah ve Rasülune müracaat edileceğini, Rasule itaat edenin Allah’a itaat etmiş olcağını, çünkü o Rasülun insanları Allah’ın dosdoğru yoluna iletmekte olduğunu, Allah Rasülünün emrine aykırı davrananların bir bela ve azaba uğrayabileceklerini, evlerimizde ayetler okunmasını ve devamlı hatırlanmasını, dini konularda çok soru sormanın helâkı gerektireceğini, son zamanlarda çıkacak pek çok ihtilaflar karşısında insanların sünnete sarılmaları gerektiğini, bidatten uzak durulması gerektiğini çünkü her bidatın sapıklık olduğunu, Rasüle itaat edenlerin cennete gireceğini, isyan edenlerin ise cenneti istememiş olduklarını, safları düzeltmenin gerekliliğini, uyuyacak kimsenin tedbir olarak ateşleri söndürmesi gerektiğini, Allah’ın son peygamberle beraber gönderdiği hidayet ve ilmin bereketli ve bol yağmura benzediğini, Peygamberimizin ve biz ümmetinin durumunun ateş çevresinde dolaşıp yanacak kelebekler ve onları kurtarmaya çalışan kimse gibi olduğunu, bereketin nerede olduğunu yemek ve ekmek parçalarının şeytana bırakılmaması gerektiğini, kıyamet günü çıplak yalınayak ve sünnetsiz mahşer yerinde toplanılacağını, sapan ile atış yapmamanın gerektiğini, Hz. Ömer’in Hacer-ül Esved’i öpme nedeninin Rasulullah’ın öpmesinden dolayı olduğunu öğreneceğiz. [1]

“... Bu sebeple peygamber size ne verirse ve ne getirirse onu alın ve sizi neden sakındırırsa ondan da elinizi çekin.” (Haşr: 59/7)

“Ve o peygamber kendi arzu ve hevesine göre de konuşmamaktadır. Onun size aktardığı sözler kendisine indirilen ilahi haberden başkası değildir.” (Necm: 53/3-4)

“Ey peygamber de ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i İmran: 3/31)

“Gerçek şu ki Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın peygamberinde güzel örnekler vardır.” (Ahzab: 33/21)

“Hayır, hayır, Rabbine andolsun ki onlar anlaşmazlığa düştükleri her konuda sen peygamberi hakem yapmadıkça ve sonra senin kararına kalplerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle tabi olmadıkça gerçekten inanmış olmazlar.” (Nisa: 4/65)

“... Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah’a ve peygambere götürün...” (Nisa: 4/59)

“Kim o peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş demektir.” (Nisa: 4/80)

“... Ey peygamber şüphesiz ki sen insanları Allah’ın dosdoğru yoluna ulaştıracaksın.” (Şura: 42/52)

“... O peygamberin buyruğuna karşı gelmek isteyenler başlarına bu dünyada bir belanın, bir güçlüğün ya da öte dünyada can yakıcı biz azabın gelmesinden korkup sakınsınlar.” (Nur: 24/63)

“Evlerinizde okunmakta olan Kur’an ayetlerini ve elçisinin sünnetini devamlı hatırlayın, gündeminizden eksik etmeyin.” (Ahzab: 33/34)



158. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz.”[2]
159. Ebû Necih İrbâz İbni Sâriye radıyallahu anh şöyle dedi:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize çok tesirli bir öğüt verdi. Bu öğütten dolayı kalpler ürperdi, gözler yaşardı. Bizler:
– Ey Allah’ın Resûlü! Bu öğüt, sanki ayrılmak üzere olan birinin öğüdüne benziyor, bari bize bir tavsiyede bulun, dedik. Bunun üzerine:
– “Size, Allah’a çok saygı duymanızı, başınıza bir Habeşli köle bile emir olsa, onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra sağ kalıp uzunca bir hayat sürenler pek çok ihtilaflar görecekler. O zaman sizin üzerinize gerekli olan, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ–yi Râşidîn’in sünnetine sarılmanızdır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bid’atlardan şiddetle kaçınınız. Çünkü her bid’at dalâlettir, sapıklıktır” buyurdular.[3]
* (Muvatta Kader 3 de) “Size iki şey bıraktım, onlara sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz. Allah’ın kitabı ve benim sünnetim.” Nisa: 4/65’de beyan edilen hususun bir açıklaması durumunda olan bu hadisi daha iyi anlamak için Nisa: 4/65’i tefsirlerden genişçe okumak lazımdır. Yine Nur: 24/63 ve Ahzab: 33/36, 45, 46 ayetleri de tefsirlerden okunursa konu daha iyi anlaşılmış olur. Ayrıca itaat edilecek kimseleri öğrenmek bakımından da Ahzab: 33/33, Al-i İmran: 3/32, 132, Nisa: 4/59, Maide: 5/92, Enfal: 8/1, 20, 46, Taha: 20/90, Nur: 24/54, 56, Muhammed: 47/33, Mücadele: 58/13, Teğabün: 64/12, 16, ayetlerine bakılmalıdır. [4]
160. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“İstemeyenler dışında, ümmetimin tamamı cennete girer” buyurdu. Bunun üzerine:
– Ey Allah’ın elçisi, cennete girmeyi kim istemez ki? denildi. Peygamber Efendimiz:
– “Bana itaat edenler cennete girer, bana karşı gelenler cenneti istememiş demektir” buyurdu.[5]
* Allah’tan sonra peygambere itaat, cennete girmeye sebebtir. Peygambere isyan, dini kabul etmemek anlamında olduğu için ebedi cehennemde kalmayı gerektirir. Peygambere karşı gelmek demek, onun hayatını örnek kabul etmemek, sünnet ve hadislerine hayatta yer vermemek demektir. [6]
161. Ebû Müslim (veya Ebû İyâs) Seleme İbni Amr İbni Ekvâ radıyallahu anh’ın naklettiğine göre, bir adam Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’ in yanında sol eliyle yemek yedi. Peygamber Efendimiz adama:
– “Sağ elinle ye” buyurdu. Adam:
– Bir türlü yapamıyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
– “Yapamaz ol” diye beddua etti.
Çünkü adamın Resûl–i Ekrem’i dinlememesi, kibrinden dolayı idi. Bu beddua üzerine, adam elini ağzına götüremez oldu.[7]
162. Ebû Abdullah Nu’mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ya saflarınızı düzeltirsiniz, ya da Allah Teâlâ sizin aranıza düşmanlık, buğz ve kalblerinize ihtilâf koyar da birbirinizden yüz çevirirsiniz.”[8]
Müslim’in bir başka rivâyeti şöyledir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sanki okları düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim buna alıştığımızı görünceye kadar böyle yapmaya devam etti. Kendisi bir gün namaza çıktı ve namaz kıldıracağı yerde durdu. Tam tekbir almak üzere iken göğsü saf hizasından dışarı çıkmış bir adam gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ın kulları! Ya saflarınızı düzeltirsiniz, ya da Allah Teâlâ sizin aranıza düşmanlık, buğz ve kalblerinize ihtilâf koyar da birbirinize yüz çevirirsiniz.”[9]
163. Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi:
Medine’de bir ev, geceleyin ev halkı ile birlikte yanmıştı. Durum Peygamber Efendimiz’e haber verilince:
– “Ateş size düşmandır. Uyuyacağınız zaman onu söndürünüz” buyurdular.[10]
164. Yine Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir.”[11]
165. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Benim ve sizin durumunuz, ateş yakıp da, ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.”[12]
* Bu hadis peygamber (s.a.v.)’in ümmeti hakkındaki şefkat ve merhametinin ne kadar büyük olduğuna delildir.[13]
166. Câbir radıyallahu anh’den rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem parmakları yalamayı, yemek tabağını silmeyi emretti ve:
“Sizler, gerçekten bereketin hangisinde olduğunu bilemezsiniz” buyurdu.
Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden birinizin lokması düştüğünde hemen onu alsın ve üzerine yapışanları temizleyip yesin, onu şeytana bırakmasın. Parmaklarını yalamadıkça da elini mendile silmesin. Çünkü o kimse, bereketin yemeğin neresinde olduğunu bilemez.”
Yine Müslim’e ait bir diğer rivâyet şöyledir:
Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Şüphesiz şeytan sizden birinizin her işinde hazır olur. Hatta yemeği esnasında bile yanında bulunur. Sizin birinizin lokması düşerse, üzerine yapışanları temizleyip yesin. Lokmasını şeytana bırakmasın.”[14]
167. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, va’z etmek üzere aramızda doğrulup ayağa kalktı ve şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Şüphesiz ki siz yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzuruna toplanacaksınız. ‘İlk defa yoktan var ettiğimiz gibi yeniden yaratacağız, bu va’dimizdir. Biz gerçekten bunu yapmaya muktediriz’ (Enbiyâ: 21/104) Haberiniz olsun! Kıyamet günü insanların ilk giydirileni İbrahim aleyhisselâm’dır. Haberiniz olsun! Ümmetimden bir takım kimseler getirilip sol tarafa, cehennem tarafına sevk edileceklerdir. Ben:
– Ey Rabbim! Bunlar benim ashâbım, benim ümmetim, derim. Bunun üzerine:
– Sen, bunların senden sonra ne bid’atler ortaya çıkarıp ne kötülükler yaptıklarını bilmezsin, denir. Bunun üzerine ben, sâlih kul İsâ aleyhisselâm’ın dediği gibi derim:
“Ben aralarında bulunduğum sürece durumlarını gözettim; fakat sen beni öldürüp aralarından alınca, onların denetleyicisi ve gözetleyeni sadece sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şâhitsin. Onları cezalandıracaksan şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlayacaksan, mutlak güçlü ve hikmet sahibi ancak sensin” (Mâide: 5/117–118)
Bunun üzerine bana şöyle denilir:
Gerçekten onlar, sen kendilerinden ayrıldığından beri, topukları üzerinde geri dönüp, dindarlıktan dinsizliğe yönelmeye devam ettiler.”[15]
* Günümüzü ne kadarda güzel tasvir eden bir hadis. 21. asra girdiğimiz şu günlerde sünnete sarılıp bidatlardan uzaklaşmamız gerekiyor. Çünkü her bidat bir sapıklık olup bir sünneti yok eder, kişiyi günahkar edip cehenneme düşürür. Kişinin peygamberi severim demesi veya onun ümmetinden olduğunu söylemesi kendisini ateşten kurtarmaz. [16]
168. Ebû Saîd Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sapan taşı atmayı yasakladı ve:
“Sapan taşı av avlamaz, düşman öldürmez. Sadece göz çıkarır ve diş kırar” buyurdu.[17]
Müslim’in bir başka rivâyeti şöyledir:
İbni Mugaffel’in yakınlarından biri sapanla taş atmıştı. İbni Mugaffel o kimseyi sapanla taş atmaktan nehyetti ve kendisine şunları söyledi:
Şüphesiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sapanla taş atmayı yasakladı ve:
– “Bununla av avlanılmaz” buyurdu. Bu adam daha sonra yine atınca, İbni Mugaffel şunları söyledi:
–Ben sana Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bundan nehyettiğini haber veriyorum, sen ise aynı şeyi yapıyorsun. Eğer bunu bir daha yapacaksan, seninle asla konuşmayacağım.[18]
* Bu hadisten de kişinin Allah ve Rasülünun emir ve yasaklarına uymaması halinde nasihat ve ikazdan sonra, selam vermemek, konuşmamak, ziyaret etmemek gibi yollarla tehdit ederek onu düzeltebileceğimizi anlayacağız. [19]
169. Âbis İbni Rabîa şöyle dedi:
Ben, Ömer İbni Hattâb’ın Hacerül-esved’i öptüğünü gördüm. O esnada diyordu ki:
Ben senin taş olduğunu, bir fayda ve zarar veremeyeceğini biliyorum. Şâyet Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in seni öptüğünü görmeseydim, ben de öpmezdim.[20]

* Cahiliye döneminden, puta tapıcılıktan yeni dönmüş bir topluma “İslamda da taşlara tapılırmış” zannedilmesin diye korkmuş, böyle bir açıklama yapmaya ihtiyaç duymuştu. Hacer-ül Esvedi öpmesinin sebebi sadece Allah’ın Rasulune uymak olduğunu bildirmişti. (Nisa: 4/80, Al-i İmran: 3/32, 132, Enfal: 8/20, 46, Nur: 24/54) [21]


[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 64
[2] Buhârî, İ’tisâm 2; Müslim, Hac 412, Fezâil 130–131. Ayrıca bk. Tirmizî, İlim 17; Nesâî, Hac 1; İbni Mâce, Mukaddime 1.
Daha geniş olarak 1273’de gelecek ve gerekli açıklama orada verilecektir.
[3] Ebû Dâvûd, Sünnet 5; Tirmizi, İlim 16. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 6.
702’de tekrar gelecektir. İleriye dönük müjdeler veren 457. hadis te okunabilir.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 65-66
[5] Buhârî, İ’tisâm 2.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 66
[7] Müslim, Eşribe 107. Ayrıca bk. Buhârî, Et’ime 2; Ebû Dâvûd, Et’ime 19; Tirmizî, Et’ime 47; İbni Mâce, Et’ime 8.
İleride 613 ve 741’de tekrar gelecek, açıklama 741’de verilecektir.
[8] Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 93; Tirmizî, Mevâkît 53; İbn Mace, İkâme 50.
1089’da tekrar gelecek, açıklama orada verilecektir.
[9] Müslim, Salât 128.
[10] Buhârî, İsti’zan 49 ; Müslim, Eşribe 101. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb, 46.
1655’de tekrar gelecek, açıklama orada verilecektir.
[11] Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15.
1379’da tekrar gelecek ve açıklama orada verilecektir.
[12] Müslim, Fezâil 19. Ayrıca bk. Buhârî, Rikâk 26; Tirmizî, Edeb 82.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 67
[14] Müslim, Eşribe 133–135.
608 ve 751, 753’de tekrar gelecek ve açıklama 753’te verilecektir.
[15] Buhârî, Enbiyâ 8, Rikâk 45; Müslim, Cennet 58. Ayrıca bk, Tirmizî, Kıyâmet 3; Nesâî, Cenâiz 119.
[16] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 68
[17] Buhârî, Edeb 122; Müslim, Sayd 54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Diyât 19, Edeb 166; Nesâî, Kasâme 40; İbn Mace, Sayd 11.
[18] Müslim, Sayd 56.
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 68
[20] Buhârî, Hac 50; Müslim, Hac 251.
[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 68

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 09.01.09, 17:00 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
Allah’ın Hükmüne Boyun Eğmek

“Hayır Hayır Rabbine andolsun ki onlar aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda sen peygamberi hakem yapmadıkça ve sonra senin kararına kalblerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle uymadıkça gerçekten inanmış olmazlar.” (Nisa: 4/65)

“Aralarında ilahi kitap hüküm versin diye Allah’a ve onun elçisine çağrıldıkları zaman mü’minlerin söyleyeceği tek söz işittik ve iman ettik olmalıdır. Gerçek kurtuluşa erenler bunlardır.” (Nur: 24/51)


170. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah sizi o yüzden hesaba çeker ve neticede dilediğini bağışlar, dilediğine de azâb eder. Allah, her şeye gücü yetendir” (Bakara: 2/284) anlamındaki âyet nazil olunca, bu durum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbına ağır geldi. Bunun üzerine sahâbe, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna gelerek dizleri üzerine çöküp şöyle dediler:
– Ey Allah’ın Resûlü! Biz, namaz, cihad, oruç ve sadaka gibi gücümüz yeten amellerle mükellef kılınmıştık. Oysa şimdi sana, gönlümüze gelen ve kalbimizden geçen şeylerden de hesaba çekileceğimize dair bu âyet nazil oldu; buna güç yetiremiyoruz. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden önce kendilerine kitap verilen yahudi ve hıristiyanların dediği gibi, işittik ve isyan ettik demek mi istiyorsunuz? Bilâkis siz, işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Bizi mağfiret eyle, bizi bağışla, nihayet dönüş sadece sanadır, deyiniz.”

Sahâbîler bu sözleri okuyup, dilleri de ona güzelce alışınca, Allah Teâla peşinden şu âyeti indirdi:

“Resûl, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine inandılar. Peygamberleri arasında hiç bir ayrım yapmayız, dediler. İşittik ve itaat ettik bağışlamanı dileriz ey Rabbimiz, dönüş de ancak sanadır dediler” (Bakara: 2/285)

Ashâb inen âyetin gereğini yapıp, bu sözü söylemeye alışınca, Allah Teâlâ daha önceki âyetin hükmünü neshetti, şu âyeti indirdi:

“Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorguya çekme!”

Allah Teâlâ:“Evet” buyurdu.

“Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır yük yükleme. ”

Allah Teâlâ:“Evet” buyurdu.

“Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri de bize taşıtma. Bizi bağışla, kusurlarımızı yok say, bize acı. Sen mevlâmızsın, o kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et” (Bakara: 2/286)

Allah Teâlâ:“Evet” buyurdu.[1]



[1] Müslim, Îmân 199.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 12.01.09, 14:46 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
Dinde Meydana Getirilen Yeniliklerden (Bidatlardan) Sakınmak

“... O halde nasıl oluyor da gerçeklerden sapıklığa döndürülüyorsunuz.” (Yunus: 10/32)

“... Biz kitapta tek bir şeyi bile ihmal edip eksik bırakmadık.” (Enam: 6/38)

“... ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah’a ve peygamberine götürün.” (Nisa: 4/59)

“Şüphesiz benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun, diğer yollardan gitmeyin ki sizi onun yolundan ayırıp saptırmış olurlar.” (Enam: 6/153)

“Ey peygamber de ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin.” (Al-i İmran: 3/31)



171. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez.”
Müslim’in bir rivayeti şöyledir:
“Kim bizim dinimizde olmayan bir şey yaparsa o merduttur, makbul değildir.”[1]

172. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hutbe irad ettiği zaman gözleri kızarır, sesi yükselir, “Düşman sabah ve akşam üzerinize hücum edecek, kendinizi koruyunuz” diye ordusunu uyaran kumandan gibi öfkesi artar ve şehadet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek:
“Benimle kıyametin arası şu iki parmağın arası kadar yaklaştığı sırada ben peygamber olarak gönderildim” derdi. Sonra da sözlerine şöyle devam ederdi:
“Bundan sonra söyleyeceğim şudur ki: Sözün en hayırlısı Allah’ın kitabıdır. Yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılmış olan bid’atlardır. Her bid’at dalâlettir, sapıklıktır.” Sonra da şöyle buyurdu:
“Ben her mü’mine kendi nefsinden daha ileriyim, daha üstünüm. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal kendi yakınlarına aittir. Fakat borç veya yetimler bırakırsa, o borç bana aittir; yetimlere bakmak da benim görevimdir.”[2]
3/172: 158 nolu hadis te bu konuyla alakalıdır. Lütfen oraya bakınız.

* Yukarıdaki her üç hadisten de öğrendiğimize göre kitap ve sünnet esasına uymayan her şey dinden sayılmaz, kabul edilmez, batıldır. Dini tahrif edip bozmak için ortaya atılan yeniliklerle daha dindar olabilmek için yapılan, kitap ve sünnetin ruhuna uymayan her amel de aynen bidattır ve reddedilir. Yani Kur’an ve sünnete dayalı bir temeli bulunmayan din adına delili bulunmaksızın ortaya atılan her türlü yenilik asla kabul edilmez. Çeşit olarak ne olursa olsun yeniliğin=bidatın her türlüsü sapıklıktır, dinden uzaklaşma anlamına gelir. Din adına olmayıp zamanla ortaya çıkan icadlar ve ihtiyaçlar bidat sayılmaz. Yukarıdaki ayetler ve Maide: 5/3, Nahl: 16/89 ayetleri dinin tamam olduğunu, kıyamete kadar her ihtiyaca cevap verebileceğini bize bildirir. Her yönde Allah Rasulünun örnek olmasıyla alakalı Ahzab: 33/6-21 ayetleri de gözden uzak tutulmamalıdır. [3]

[1] Buhârî, Sulh 5; Müslim, Akdiye 17, 18. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 2.
1649’da tekrar gelecek ve açıklama orada verilecektir.
[2] Müslim, Cum’a 43. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 7.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 70

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 12.01.09, 14:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1100
İyi Veya Kötü Çığır Açanlar

“Onlar ki ey Rabbimiz! Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet ve bizi yolunu, Allah’ın kitabıyla bulanlara örnek ve öncü yap diye dua ederler.” (Furkan: 25/74)

“....Ve onları öyle rehber ve önderler yaptık ki emrimizle toplumu doğru yola sevkederler.” (Enbiya: 21/73)


173. Ebû Amr Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
Birgün erken vakitlerde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzurunda idik. O esnada, kaplan derisine benzeyen alaca çizgili elbise veya abalarını delerek başlarından geçirmiş ve kılıçlarını kuşanmış, tamamına yakını, belki de hepsi Mudar kabilesine mensup neredeyse çıplak vaziyette bir topluluk çıkageldi. Onları bu derece fakir görünce, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’ in yüzünün rengi değişti. Eve girdi ve sonra da çıkıp Bilâl’e ezan okumasını emretti; o da okudu. Bilâl kâmet getirdi ve Allah Resûlü namaz kıldırdı. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hutbe irad etti ve şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir” (Nisâ: 4/1)

Sonra da Haşr suresinin sonundaki şu âyeti okudu:

“Ey iman edenler! Allah’dan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın” (Haşr: 5/18).

Sonra:
“Her bir fert, altınından, gümüşünden, elbisesinden, bir sa’ bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin; hatta yarım hurma bile olsa sadaka versin” buyurdu.
Bunun üzerine ensardan bir adam, ağırlığından dolayı neredeyse kaldırmaktan aciz kaldığı, hatta kaldıramadığı bir torba getirdi. Ahali birbiri peşine sökün edip sıraya girmişti. Sonunda yiyecek ve giyecekten iki yığın oluştuğunu gördüm. Baktım ki Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’ in yüzü gülüyor, sanki altın gibi parlıyordu. Sonra Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.”[1]

174. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Haksız olarak öldürülen her kişinin kanından bir pay, Âdem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, insan öldürme çığırını ilk başlatan kişidir.”[2]
* İyilikle, güzellikle insanlara yardımcı olmakta çığır açanlar açtıkları o çığır sayesinde devamlı sevap kazanırlar, defterlerine devamlı sevap yazılır. Kötülükte örnek olup kötü çığır açanlar ise o kötülükler işlendikçe günahları artar. Her kötülük dinden bir sapmadır. 174. Hadis Fatır: 35/18 ayetiyle aykırılık arzetmez. Ayet suçun şahsîliği prensibini ortaya koymakta. Hadis ise suça azmettirme tahrik ve teşvik ettirmenin vebalini bildirmektedir. [3]

[1] Müslim, Zekât 69. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 64.
[2] Buhârî, Cenâiz 33, Enbiyâ 1, Diyât 2, İ’tisâm 15; Müslim, Kasâme 27. Ayrıca bk. Tirmizî, İlm 4; Nesâî, Tahrim 1; İbn Mâce, Diyât 1.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 71

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 84 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5 ... 9  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye