MAKAMÂT-I EVLİYA
Müellifi: Ak Şemseddin
***
BÜYÜK KİTAPLIKTAN BİR KİTAP:
Okumuşlarımız, şimdiye kadar devamlı olarak maksatlı ve menfur dış baskıların ne¬ticesinde kendi kültürünü unutmuş, yerine yabancı kültürlerin bir özentisi şeklinde, ne idüğü belirsiz şeyler almıştır. Fakat, müslüman Türk Milleti bu sakat gidişe daha faz¬la tahammül edemiyerek kendi kültürüne ar¬tık sahip çıkmaya başlamıştır. Milletin bu kararlı tutumu ve halkın içinden yetişen oku¬muşlarının günden güne artmaya başlaması neticesinde Müslüman Türk'ün millî kültürü yeniden bu milletin hayatına hakim olmaya başlamıştır. Çağdaş ilim şunu ispat etmiştir ki, bir millet ancak kendi millî kültürü ile ilerleye¬bilir, yükselebilir, Müslüman Türk Milleti - de bu çağdaş ilim görüşü ve kendi millî kültürü ile kalkınmaya kararlıdır.
Müslüman Türk Milletinin tarihindeki şeref levhalarını , yeniden, daha muhteşem bir şekilde yaşatabilmek için millî kültür kay¬naklarının bugünün nesline hitap etmesini sağlamak artık başlıca bir vazife olmuştur. Bir millet, muhteşem imparatorluklar kurup da, halâ eşine rastlanmayan bir nizam¬la idare ettiği zaman, acaba nasıl düşünüyor¬du- Bu soruyu hayatın her sahasına tevcih edebileceğimiz gibi, o milletin manevî tara¬fını düzenleyen cephesine de tevcih edebili¬riz. Öyle ya, dünyanın en büyük nizamını kuran bir hükümdarın veya hükümdarların manevî tarafları nasıldır? Bunu öğrenmek için de bu hükümdarları yetiştirenlerin eser¬lerine bakmak gerekmektedir, İşte yayınevimizi kurmayı düşündüğümüz zaman bu esasdan hareket ettik. Yayınevimizin birinci gayesi; yukarda izahına çalıştığımız veçhile bu milletin muhteşem kültürünü bu günkü nesle aktaracak esas köklere inilmesini temine yardımcı ol¬maktır, Bu gayeyle hareket ederek başlangıç olarak İstanbul'un Fatihi, Fatih Sultan Meh¬met Han'ı yetiştiren büyük âlim ve mutasavvıf AKŞEMSEDDİN Hazretlerinin bu eliniz¬de bulunan küçük kitapçığını seçmiş bulunuyoruz. Bu kitabı okuduktan sonra, her şeyden önce hurafe ve hakikatin mukayesesini yap¬mak imkânının edinilmesi, hakikâti arayanlar için bir zevk olacağı inancındayız. Milletimize bu yolda hizmet edebilirsek buna vesile olanlardan da Cenab-ı Allah razı olsun…
BÜYÜK KİTAPLIK Fatih, 21 Şubat 1972
*** SUNARKEN
İdealsiz yaşamak bitkisel hayattan fark¬sızdır. Bu hal milletlerin hayatında bir mah¬rumiyet demektir. Tarihte çökmüş milletlerin geride bıraktığı atılmış nesillerle yıkılmak üzere olan milletlerin dünya sahnesindeki şaş¬kın neslinin manzaraları hep bu bedbahtlığı yansıtan tablolardır. Bütün canlılar gibi cansızlar da bir idea¬lin esiridir. Ne var ki, canlıların kendi irade müdahalelerine karşılık, cansızlarda bu, yara¬tıcı hâkim kuvvetin tesiri iledir. Okyanusların dibindeki en küçük bir taş parçasının yaradılış gayesi ve bir varoluş hikmeti olduğu gibi ka¬ranlık noktalara gece gündüz durmadan girip çıkan karıncanın hareketinde de açık bir ga¬ye vardır. Her doğum başlıbaşına bir gayedir. Ya¬şamak, varlık ispat etmek gayesidir. Bu tabiî bir idealdir. Bu duruma göre, ideal ile yaşa¬mak, vücut ile ruh gibidir. Tek başına biri var¬lık arz edemez. Bu ulvî nizâm, yaradılışın her sahasında bir ihtiyaç halinde belirir. Fakat, insan cemiyetlerinde en bariz ve şedit şekli ile ortaya çıkar. Çünkü, insan yaradılışın gayesi¬dir; yaradılışa hâkim, mesuliyetlerle yüklü tek varlıktır. Ayrıca onun ön plânda yer almadığı, hâkim olmadığı cemiyetlerde canlı cansız her şey izzet ve faziletini yitirmiş veya yitirmek üzere demektir, insan faziletin de âşığı bir var¬lıktır. Değerini ispatlamak ister. Bunu ihtiyaç olarak bilir. İşte bundan dolayıdır ki, her cemiyet ve¬ya millet bu değer ve ihtiyaçlarla yüklü bütün hayatî varlığını garantilemek mecburiyetini duyar. Bunun için de çeşitli vesilelerle nesline ideal cevherini kaybettirmememe çalışır. Çün¬kü, ideal, tarihin, mazinin yaşatıcısı olduğu gi¬bi geleceğin de teminatıdır. Yeni bir istikbal inşası yolunda mazi ile hâl arasında bir sen¬tez a m eli ye sidir. İşte bu hakikat açısından geleceğimizin ümit ışığı, beklediğimiz neslin yoğurucusu BÜYÜK TÜRKİYE idealinin sahiplerine ehem¬miyetle eğilmek mecburiyeti vardır. Çünkü, bu ideal küllî ve millî hayatımızın garantisidir.
Büyük Fatih'in fetih emanetinin gerçekleşmesi bununla mümkündür. Büyük Fatih'e yüce Peygamberimizin «İstanbul mutlaka feth olu¬nacaktır. Onu feth eden kumandan ne güzel kumandan, onu feth eden asker de ne güzel as¬kerdir.» Ulvî müjdesinin habercisi büyük veli manevî fatih AKŞEMSEDDİN'in yeniden zu¬huru da bu idealin bünyesinde saklıdır. Mu¬kaddes fetih sembolünde Fatih ve Fetih önem¬ce ne ise AKŞEMSEDDİN Hz. de odur. Hatta, daha öncedir. Fetih idealinde Fatih ruhuna ne kadar ihtiyaç var ise AKŞEMSEDDİN Hz.nin mânâsına da o nisbette ihtiyaç vardır. Fe¬tih için Fatih yetiştirme idealinde olan BܬYÜK TÜRKİYE'nin sahipleri bir AKŞEMSEDDİN yetiştirmeyi de düşünmek, buna ma¬nevî hazırlığını yapmak mevkiindedir. Fatih AKŞEMSEDDİN'siz fethe çıkmamıştır.
Maddî plân kahramanı, mânâ makamlarının kahramanına ne kadar muhtaçtır. Atını süreceği karanlık noktaları velayet makamla¬rının ulvî ışıklarıyla aydınlatacak o Zât'a,.. «MAKAMÂT-I EVLİYA; Evliya makamlarını kucaklayan, Feleklere ulvî kudretle hükmeden, yıkılmaz kaleleri, ulaşılmaz hedefleri bakışları ile kumandanına imâ eden mânâ erine... Hak ehline... —Böyle Hakkın dostuna, Hak dostları çok olan bir cemiyete sahip milletlerin fethedemiyeceği ülke mi vardır?
Menhus ellerle insafsızca dağıtılan mu¬kaddes vatan parçalarının tevhidi ızdırabı ile BÜYÜK TÜRKİYE'nin maddî fethin ideali yanında mânâ fethinin sahibi, evliye makam¬larının kucaklayıcısı VELÎ AKŞEMSEDDİN Hz.lerinin de yer alması lüzumunu belirten ulvî teşebbüsünü tebrik eder, Allah'dan bu uğurda atılan adımlarda başarı temennilerimi¬zi izhar ederiz. Sunduğumuz «MAKAMÂT-I EVLİYA» BÜYÜK TÜRKİYE neslinin idealidir. Bu gün¬kü neslin kendisine büyük cennet ülkenin armağancısı unutulmaz büyüklere liyakati de, ona göstereceği fi'li hasret gayreti ve hürmeti ile mümkündür. Çünkü, bu makamlar manevî Fatihimiz büyük Veli AKŞEMSEDDÎN Hz.lerinin emanetinin sadık bekçilerine ilâhî birer sır¬lardır. ** «MAKAMÂT-I EVLİYA»nın kütüpha¬nelerimizde birbirine benzemiyen, çok az farklarla birbirinden değişiklik arz eden nüshaları mevcuttur. Sebebi de, öğrendiğimize göre; ayni isimde hem Akşemseddin Hz. n:n hem de müridi (talebesi) Hamza Baba'nın bir eserinin bulunuşudur. Biz, Hamza Baba'nın ismi mevcut nüshayı görmedik ama eğer bu malûmat doğru ise: «İlimle meşgul bulunuyordum. Aniden uykum geldi. Uyku ile uyanıklık arası bir vaziyette iken Rasûlullah bazı velilerle teşrif etti. Bana, Ey Muhammed b. Hamza âşıksın, maşuka vâsıl ol...” İçlerinden uzun boylu biri; “Yâ Rasûlullah, Muhammed b. Hamza’ya Evliyaullahın gördüğü makamları gösterseniz?” dedi..» şeklindeki mukaddimeyi hâvi kitabın Akşemseddin Hz. lerinin olması gerekir.
Yoksa, her ikisinin de aynı durumla karşılaşmış olması icabederdi. Yahut da, buradaki nüshaların hepsi Akşemseddin Hz.lerinindir de yer yer içine zühul eseri olarak diğer zatın eserinden katılmıştır. Zâten Hamza Baha'nın nüshasının bir başka beldemizde bulunduğu söylenmektedir.
Biz, bu hususları göz önüne alarak birbiri¬ne çok benzeyen nüshaları esas aldık, farklı geçen çok bariz noktaları izah kabilinden içe¬riye aldık. Bilâhare, Akşemseddin’e ait olduğunu katiyetle öğrendiğimiz Nuru Osmaniye’de 2226 No. da kayıtlı temiz nüshayla da karşılaştırdık.
Böylece, şüphe izâle edilmiş bir şekilde Merhumun emanetini nesline teslim ettik.
Bu eserle inşallah -fetih mânâsı yönünden AKŞEMSEDDİN (K.S,) devri ola… Meşhur halefleri :
Hamza Baba, «Gülüzâr-ı Manevî» nâzımı Kayseriye'de medfûn İbrahim Tennûri ve «Vahdetname» nâzımı Afyonkarahisar'da med¬fun Abdürrahîm hazretleridir.
Aksemşeddin Hazretleri bir gün şöyle demişti :
«Gördüm çü Hakk'ın vechini aynel-yakîn “Y HÛ” derim, Ki, sufî “L” dan dem vurur ben her dem “İLL HÛ” derim.»
Hakkında şöyle denmişti :
«Kara gün dostu imiş Fatih'in Aksemseddin Ki yüzünden lemean(l) etti onun feth-i mübin. Nasrını(2) çeşm-i hakikatle görüp verdi haber, Böyle her kârı uzaktan görür erbab-ı yakîn.»
(1) Parladı. (2) Zaferini
|