Divân-ı Hikmet'te İsimlerinden Söz Edilen Tarihi Kişilikler
Dr. Hayati BİCE*
------------------------------------------------------------------- ÖZET
Divân-ı Hikmet'te İsimlerinden Söz Edilen Tarihi Kişilikler Hoca Ahmed Yesevî ‘nin Divân-ı Hikmet olarak bilinen eserinde yer alan şiirlerde birçok şahıs isminin yer aldığı görülür. Bu isimler ve şiirlerde yer alış sıklıkları tasnif edildiğinde dikkat çekici bir tablo ortaya çıkar.
Divân-ı Hikmet’te tahmin edileceği şekilde en başta Allah’ın elçisi Hz. Muhammed Mustafa ismine rastlanır. Daha sonra Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Hz. Mûsa; Hz. Îsa; Hz. Yûsuf gibi peygamber isimleri dikkati çekmektedir. Hz. Muhammed Mustafa’nın anne ve babasının isimleri ile eşi Hz. Hatîce ve ehl-i beytinden Hz. Ali; Hz.Fâtıma isimleri de Divân-ı Hikmet’te yer alırlar. Hz. Muhammed Mustafa’nın halifeleri Hz. Ebu Bekr Sıddîk, Hz. Ömer ibn Hattâb ve Hz. Osman ibn Affân isimleri de Divân-ı Hikmet’te yer bulmuştur.
Divân-ı Hikmet’te kendisinden çokça bahsedilen bir diğer isim Hoca Ahmed Yesevî‘nin ilk mürşidi olarak bilinen Arslan Baba’dır. Tasavvuf tarihinin simge isimleri olan sûfilerden Hallâc-ı Mansûr; Ebâ Yezîd Bistâmî; Şiblî; Ma'rûf Kerhî de Divân-ı Hikmet’te sıkça görülen isimlerdir.
Divân-ı Hikmet”teki isimler arasında en ilgi çeken isim ise efsanevî Türk kahramanı ve ilk Müslüman Türk hükümdarı olarak bilinen Satuk Buğra Han olarak değerlendirilebilir.
Anahtar Sözcükler Ahmed Yesevî, Divân-ı Hikmet, tarihi kişilik, Satuk Buğra Han, kutsallaştırmak.
*** ABSTRACT Historical Persons Mentioned in Diwan al-Hikmah Names of many persons are encountered in the poems of Khoja Ahmad Yassawi, known as “Diwan al-Hikmah” A striking picture appears as these names and their frequency of use in poems are classified. The most frequently used name in Diwan al-Hikmah, as could be guessed, is the name of messenger of Allah, Hz. Muhammed (PBUH). He is followed by the names of prophets such as Abraham, Moses, Jesus, Joseph (PBUT) Names of Hz. Muhammed Mustafa’s father and mother, as well as Hz. Khadija and Hz. Ali and Hz. Fatima, who are from his family, are also quoted in Diwan al-Hikmah. Names of Hz. Abu Bakr Siddiq, Hz. Omar Ibn Khattab and Hz. Osman Ibn Affan, who are the caliphs of Hz. Muhammed Mustafa are also mentioned in Diwan al-Hikmah. Another name which is frequently encountered in Diwan al-Hikmah is Arslan Baba, who is known as the first teacher of Khoja Ahmed Yassawi. Hallaj al-Mansûr, Eba Yazid Bistami, Shibli, Ma’ruf al-Karhi, who are among the outstanding figures of history of Sufism, could also be found in Diwan al-Hikmah. Among the most interesting names in Diwan al-Hikmah is Satuk Bughra Khan, who is the legendary Turkish hero and known as the first Muslim Turkish governor. Keywords Ahmad Yassawi, Diwan al-Hikmah, historical figure, Satuk Bugra Khan, to sanctify.
------------------------------------------------------------------------------- Divân-ı Hikmet'te İsimlerinden Söz Edilen Tarihi Kişilikler
Hoca Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmet olarak bilinen eserinde yer alan şiirlerde birçok şahıs isminin yer aldığı görülür. Bu isimler ve şiirlerde yer alış sıklıkları tasnif edildiğinde dikkat çekici bir tablo ortaya çıkar. Divân-ı Hikmet’te ismi en sık anılan kişiler Hz. Rasûlullah Muhammed Mustafa -s.a.v.-, Hz. Ali –k.v.- , Arslan Baba –k.s.- ve Hallâc-ı Mansûr –k.s.-dur. Divân-ı Hikmet’te ismine rastlanan kişilerden en ilginci ise -kanaatime göre- ünlü Türk hükümdarı Satuk Buğra Han’dır.
Divân-ı Hikmet’te Rasûlullah –S.A.V.- Ve Ailesi
Divân-ı Hikmet’te -tahmin edileceği şekilde- en başta ve en sık Allah’ın elçisi “Hz. Muhammed Mustafa” (vefatı: M. 8 Haziran 632) ismine rastlanır. Hz. Rasûlullah Muhammed Mustafa –s.a.v.- isminin yer aldığı hikmetler (tarafımdan hazırlanan Türkiye Diyanet Vakfı Divân-ı Hikmet neşrinde yer alan sıralamaya göre) 1., 8., 36., 37., 38., 39., 40., 41., 136., 205., 208. ve 209. hikmetlerdir. Yesevî Hikmetlerinde Hz. Rasûlullah -s.a.v.- "Muhammed" ismi ile 136, "Mustafa" ismi ile 124 yerde anılmaktadır. Yesevî Hikmetleri’nde Hz. Rasûlullah Muhammed Mustafa -s.a.v.- için okunan salavatların genel ismi olan "dürûd" kelimesi ise 35 yerde geçirilmiştir.
Tadımlık niyetiyle bu hikmetlerden Hz. Rasûlullah Muhammed Mustafa -s.a.v.- ile Hz. Ahmed Yesevî’nin rûhanî sohbetini dile getirmesi ile dikkat çeken bir hikmet olan 8. hikmetten birkaç kıta1 vermek isterim:
Hakk Mustafa ruhu gelip oldu imam Bütün varlık yer altında oldu köle Çok ağladım Hakk Mustafa verdi müjde Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte…
Mirac gecesi "Gözümün nuru evlad... "dedi Elimi tutup "Ümmetimsin ümmet" dedi "Sünnetimi sıkı tutasın gönüldaşım" dedi Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte…
"Kıyamette yol kaybedersen yola salayım ‘Muhammed’ deyip susamış olsan elini tutayım Evladım deyip elini tutup cennete girdireyim..." Mustafa'ya matem tutup girdim ben işte…
Hz. Muhammed Mustafa’nın annesi Âmine ve babası Abdullah’ın isimlerine 36. hikmette birer kez; ilk eşi ve ilk müslüman kadın olan Hz. Hatîce’nin (vefatı: M. 619) ismine 36., 208. hikmetlerde ve 4 kez rastlanmaktadır. Hz. Muhammed Mustafa’nın ehl-i beytinden Hz. Ali (vefatı: M. 661); Hz. Fâtıma (vefatı: M. 632) isimleri de Divân-ı Hikmet’te yer alırlar. Rasûlullah -s.a.v.-‘in sevgili kızı Hz. Fâtıma –r.a.- ismine 2 yerde (46. hikmet) rastlanır. Hz. Ali ibn Ebu Tâlib -k.v.- ismine ise Divân-ı Hikmet’te tam 33 yerde rastlanır. Hz. Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî ; Hz. Ali evladından olup Hz. Ali'nin Hz. Fâtıma'nın –r.a.- vefatından sonra evlendiği Havle binti Ca'fer adlı eşinin oğlu olan Muhammed Hanefî neslindendir. Ahmed Yesevî ile Hz. Ali -k.v- arasındaki bu soy ilişkisi tarihi şecerelere yansımış ve belgelenmiştir. Hz. Ali’nin anıldığı hikmetlere bir örnek olarak 45. hikmette “Hoca Ahmed'e mededkâr Hakk arslanı Ali” olarak tarif ettiği Hz. Ali -k.v- ile ilgili birkaç kıtayı 36. hikmetten iktibas ile2 veriyorum:
Tarif eylesem, Ali Allah'ın arslanıdır Ki kılıç ile kâfiri kırmaktadır.
Kâfirleri eyler imana dâvet; Vermektedir her zaman İslâm'a kuvvet.
Ki mümin olanını alıp gelmektedir; Kabul kılmayanını kırıp gelmektedir.
Ki kılıç ele alıp binse Düldül'e Düşmektedir kâfirler kavmine velvele
Elindeki silahı Zülfikar'ı, Savaşanda uzar kırk arşın.
Ali'nin var idi on sekiz oğlu; Onun her hangisidir büyük tuğlu,
Ali İslam için kanlar yutmaktadır; İslam'ın tuğunu sıkı tutmaktadır.
Divân-ı Hikmet’te Ashâb-ı Kirâm
Hz. Muhammed Mustafa’nın râşid halifeleri ve asr-ı saadetin yıldız isimleri olan Hz. Ebu Bekr Sıddîk –r.a.- (vefatı: M. 23 Ağustos 634) 42., 46., 191. hikmetlerde, Hz. Ömer ibn Hattâb –r.a.- (vefatı: M. 3 Kasım, 644) 43. ve 191. hikmetlerde, ve Hz. Osman ibn Affân –r.a.- (vefatı: M. 17 Temmuz 656) 44. ve 191. hikmetlerde isimleri de Divân-ı Hikmet’te -ilginç bir şekilde aynı sayıda- 9 kere yer bulmuşlardır. Rasûlullah’ın “ehl-i beytimdendir” övgüsüne nail olduğu sahih hadislerle rivayet edilen ve Ahmed Yesevî’nin Yesevîyye silsilesi ile birlikte tüm Nakşbendî silsilelerinde de yer alan Selman-ı Farisî –r.a.- (vefatı: M. 656) ismi Divân-ı Hikmet’te 1 yerde (46.hikmet) görülür.
Divân-ı Hikmet’te Peygamberler Divân-ı Hikmet’te ismi Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilmiş peygamberlerden Hz. Âdem -a.s.-, Hz. İbrahim -a.s.-, Hz. Mûsa -a.s.-, Hz. Îsa -a.s.-, Hz. Yûsuf -a.s.- gibi peygamber isimleri de yer alır. Divân-ı Hikmet’te Hz. Âdem 8 yerde (4 yerde Âdem Ata şeklinde); Hz. Nûh 1 yerde; Hz. İbrahim 7 yerde; Hz. İsmâil 6 yerde; Hz. Yâkub 1 yerde; Hz. Yûsuf 7 yerde; Hz. Yûnus 3 yerde ; Hz. Mûsâ 14 yerde; Hz. Yahyâ 3, Hz. İsâ: 1 yerde; anılır.
Divân-ı Hikmet’te İsmi Anılan Büyük Sufîler
Divân-ı Hikmet’te kendisinden çokça bahsedilen bir diğer isim Hoca Ahmed Yesevî‘nin ilk mürşidi olarak bilinen Arslan Baba –k.s.- dır. Arslan Baba’nın Ahmed Yesevî’nin ilk mürşidi olduğu hem ilmi çalışmalarda hem de sözlü gelenekte paylaşılan bir ortak kabuldür. Divân-ı Hikmet’te 37 kere kendisinden bahsedilen Arslan Baba’ya münhasıran adanmış 18. hikmetten birkaç kıtayı3 nazara verelim:
Yedi yaşta Arslan Baba Türkistan'a geldiler Başımı koyup ağladım, halimi görüp güldüler Binbir zikrini öğretip merhamet eylediler; Arslan Baba'm sözlerini işitiniz teberrük.
Söz eyledim hurmadan bana hiddetlendiler "Ey edepsiz çocuk" deyip asa alıp kovdular Hiddetinden korkmadım, bana bakıp durdular Arslan Baba'm sözlerini işitiniz teberrük.
Ağzını aç ey çocuk, emanetini vereyim; Özünü yutmadım, aç ağzına koyayım Hak Rasûl’ün buyruğunu ümmet olsam, işleyeyim" Arslan Baba'm sözlerini işitiniz teberrük.
Ahmed Yesevî’nin tasavvuf silsilesinde önemli bir isim ve mürşidi olan Yusuf Hemedanî -k.s.- ismen Divân-ı Hikmet’te yer almamıştır. Ancak 4. hikmetteki4 :
Ben yirmiyedi yaşta Pîr'i buldum; Her ne gördüm perde ile sırrı örttüm Eşiğine yaslanarak izini öptüm; O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.
kıtasında işaret edilen “Pîr”in Yusuf Hemedanî (vefatı: M. 1140 ) olduğu ilim dünyasında tartışmasız olarak kabul edilir. Tasavvuf tarihinin simge isimleri olan sûfilerden Hallâc-ı Mansûr -k.s.- (vefatı: M. 921) ; Ebâ Yezîd Bistâmî -k.s.- (vefatı: M. 848); Ebû Bekr Şiblî -k.s.- (vefatı: M. 945 ); Ma'rûf Kerhî -k.s.- (vefatı: M. 815 ) de Divân-ı Hikmette sıkça görülen isimlerdir. Bu sufîler arasında en çok öne çıkan, ismine 29 kere rastlanan Hallâc-ı Mansûr’dur. Divân-ı Hikmet'te Hallâc-ı Mansûr ismi 4., 6., 56., 66., 74., 95., 96., 108., 126., 134., 145., 157.,164., 178., 180., 204., 206. hikmetlerde geçmektedir. 11. ve 96. hikmetler ise bütünüyle Hallâc-ı Mansûr'a tahsis edilmiştir. Türkistan coğrafyasında İslâmî fütuhâtın önder isimlerinden olduğu tarihen sabit olan Hallâc-ı Mansûr’dan söz edilen hikmetlerden bir tanesinin (96. hikmet) tamamına yakınını5 azîz hatırasını saygıyla yâd ederek buraya almadan geçemiyorum:
…
Mansûr bir gün ağladı, erenler rahm eyledi, Kırklar şerbet içirdi Mansûr'a değerini koyup
Mansûr der " Ene'l-Hak' ; erenler işi doğru; Mollalar der: "Doğru değil" gönlüne kötü gelip
Söyleme "Ene'l-Hak", "kâfir oldun Mansûr" deyip “Kur’an içinde budur" deyip, öldürdüler taş atıp.
Bilmediler mollalar "Ene’l-Hakk'ın mânasını Zahir ehline hâl ilmini Hakk görmedi münasip.
Rivayetler yazıldı, halini onun bilmedi, Mansûr gibi veliyi koydular dârağacına asıp.
"Sapık" deyip mollalar Şeyh Mansûr'u öldürdü; "Kâfir" deyip öldürdüler üç yüz molla savaşıp.
Külünü göğe savurdu, atıp denize saldı, Zevk denizi dalgalandı, aktı deniz kaynaşıp.
İşte o gün o derya eyledi feryad-figan Aşıklara Allah'ım eyle cemalini nasip.
Rivayettir şeriat, hikmettir hakikat, Mücevherdir tarikat, âşıklara münasip.
Alem halkı yığıldı, Mansûr deyip feryad eyledi Mansûr'un dostları kaldı orada ağlaşıp
Tevbe eyle Hoca Ahmed, ola Hakk'tan inayet, Yüz bin veliler geçti sırrı sırra ekleyip.
Divân-ı Hikmet'te 12 yerde ismi geçirilen Bâyezid-i Bistâmî -k.s.-, Divân-ı Hikmet'te ismi geçirilen sufiler arasında Hallâc-ı Mansûr'u takib eden en dikkat çekici sufî kişiliktir. Ebu Bekr Şiblî -k.s.- ismi Divân-ı Hikmet'te 206. hikmette 9 yerde görülmektedir. Ma'rûf-ı Kerhî -k.s.- ismi ise Divân-ı Hikmet'te sadece 1 yerde geçirilmiştir.
Divân-ı Hikmet’te Satuk Buğra Han
Divân-ı Hikmetteki isimler arasında –en azından benim için- en ilginç olan isim ise efsanevî Türk kahramanı ve ilk Müslüman Türk hükümdarı olarak bilinen Satuk Buğra Han olarak değerlendirilebilir. Özbekistan’da yeni neşredilen hikmetlerle genişletilerek yayınlanacak olan Divân-ı Hikmet için Yesevî hikmetlerini elden geçirirken çok ilginç bir isim dikkatimi çekti: Bu isim tarihe “İlk Müslüman Türk Hükümdarı” olarak geçen Abdülkerim Satuk Buğra Han (vefatı: M. 955 ) idi. Bu ilginç isim kadar ilginç olan bir diğer husus, Hazret-i Pîr-i Türkistan Yesevî’nin bu tarihi kişiliği “mürşid-i kâmil” olarak anmasıdır.
Hazret-i Pîr-i Türkistan Yesevî’nin -Divân-ı Hikmet kitabı yayınındaki sıra ile- 215. hikmetinde6: “Sultan Satuk Buğra Han, Pîr-i muğan imes mi?” şeklindeki mısraında kendisinden epeyce -yaklaşık 200 yıl- önce dünyadan geçen bu tarihi Türk kahramanına atıfta bulunulmuştu.
Bu satırları okuyunca tarihi bilgilerime göre zahiri anlamda büyük işler yapmış olan “Sultan Satuk Buğra Han’ın acaba bugüne kadar gözden kaçmış ve kendisine “Pîr-i muğan” (=Kadîm Pîr ) ünvânı verilmesini hak ettirecek derinlikte tasavvufi bir yönü var mıydı acaba?”sorusu gönlümde yankılandı.
Satuk Buğra’nın Menkıbevî Hayatı Peygamberimiz Hazreti Muhammed -s.a.v.-’e, Miraç esnasında, bazı ruhların makamları da gösterilir. Bu ruhlar arasında daha önce gelmiş olan bütün peygamberler yanı sıra bazı evliyaullahın makamları da vardır. Bu evliyaullah arasından birisi peygamberlerinki kadar görkemli bir makamda, kırk kişilik bir grupla beraber yer almaktadır. Rasûlullah -s.a.v.-, Cebrail Aleyhisselam’a o Zatın ve etrafındaki kırk yiğitin kimler olduğunu sorar. Cebrail –a.s.- da: “-Bu zat Peygamber değildir. Sizin ruhunuzu Ulu Tanrı’ya emanet ettiğiniz günden üçyüz yıl sonra yeryüzüne inecek ve sizin dininizi Türkistan'da yayacak bir sultandır.” der. Cebrail Aleyhisselam’ın Türkistan’ın İslam ile şerefleneceğini işaret eden bu müjdeleyici yanıtı üzerine Rasûlullah -s.a.v.- çok sevinir. Miraçtan dönüşü sonrasında, Türkistan’ı İslam’a açacak bu mübarek Sultan’ın ruhu için de gece gündüz dua etmeğe başlar. Bu arada, bu mübarek Zat’tan keremli ashâbına da bahsetmiş ve ashâb da bu zatın ruhunu görmeği istemişlerdi. Bu istek üzerine Rasûlullah -s.a.v.- de dua ederek Miraç esnasında gördüğü Zat’ın ruhunun insanlar için görünür hale temessül edilmesini arzulamıştı. Rasûlullah -s.a.v.-’in bu maksad ile duası bereketi ile bir gün ashâb ile otururlarken karşılarında aniden kırk silahlı atlı belirdi. Rasûlullah -s.a.v.- ve ashâbına saygı ile selam verip yaklaştılar. Bu atlılar, başlarında Satuk Buğra Han'ın bulunduğu kırk yiğitin ruhları idi. Böylece ashâbın dileği de gerçekleşmiş oluyordu. Bu temessül harikası üzerinden yıllar geçtikten sonra, Türkistan’da Kaşgar sultanı Bazır Buğra Han’ın bir oğlu dünyaya geldi. Adını Satuk Buğra Han koydular. Buğra Han'ın doğduğu gün büyük depremler oldu; su kaynakları kurudu. Bu olağandışı doğa olaylarını yorumlaması istenen falcılar Satuk Buğra Han' ın büyüdüğü zaman atalar dinini terkedip müslüman olacağını anlayınca Sultan’a oğlunu öldürtmesini salık verdiler. Fakat Satuk’un annesi falcıların yalan söylediğini haykırıp oğluna kol kanat gerdi. Sultan’a yalvararak bir gün gelir Satuk Buğra Han büyüdüğünde falcıların dediği çıkar ve oğlu müslüman olursa, o gün öldürülmesini rica etti. Böylece Satuk Buğra Han’ın öldürülmesini önlemiş oldu. Satuk Buğra Han, oniki yaşına gelince kırk arkadaşı ile birlikte ava çıktı. Av için gittikleri ormanda önüne çıkan bir tavşanı kovalamağa başladı. Tavşanı kovalamağa dalarak arkadaşlarından ayrıldığını fark etmeden ormanın derinliklerinde kayboldu. Satuk Buğra Han, atı önünden kaçarken birden duran tavşanın, önünde şekil değiştirerek ihtiyar adam haline dönüştüğünü hayretli bakışları ile gördü. Bu aksakal zatın, Hızır Aleyhisselam olduğu Satuk Buğra Han’a ayan oldu ve kendisine verdiği öğütleri can kulağı ile dinledi. Hızır Aleyhisselam, Satuk Buğra Han’ı İslâm’a davet etti ve şehadet getirtip dinin bütün gereklerini ve İslâm’ın yayılması için yapacaklarını bir bir anlattı. Menkıbeye göre, Satuk Buğra Han’ın tahta geçişi şöyle rivayet edilir: Abdülkerîm Satuk Buğra Han aldığı bir manevi işaret ile amcası Oğulçak Kadîr Han’ı İslam’a davet etti. Amcası yeğeninin İslam’a bu davetini reddedince tahtı üzerinde oturduğu yer yarılıp ve yarılan yere Satuk Buğra Han'ın amcası gömülüp kayboldu. Amcasının bu şekilde ibretli bir ölüm ile ölmesi sonucunda yerine geçecek evlâdı olmadığı için Satuk Buğra Han tahta oturtuldu. Menkıbeye göre Hızır Aleyhisselam’ın yıllar öncesindeki hidayet anında Satuk Buğra Han’ın hükümdar olacağına işaret etmiştir zaten… Yine menkıbeye göre Sultan Satuk Buğra Han, düşmanlarına karşı açtığı bütün savaşları ilahî yardım ile kazanıyordu. Satuk Buğra Han’ın savaşlarda nara attığında ağzından çıkan alevli haykırışlar, ulaştığı düşmanlarını yakıyor; kılıcını düşmana çevirince kılıcı birden kırk arşın uzuyordu. Sultan Satuk Buğra Han’ın “mucizevî” kılıcının ünü sadece düşmanlarını sindirmekle kalmayıp, Türkistan’ın dört bucağını doldurmuş ve Çin ile Maçin’e kadar yayılmıştı.
Tarihte Yaşayan Abdülkerîm Satuk Buğra Han
Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen ve 31 yıl hüküm sürdükten sonra 955 yılında dünyadan göçen Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ın babası, Karahanlı han ailesinden Bazır Buğra Han idi. Babasının ölümü üzerine amcası ve üvey babası Oğulçak Kadir Han’ın himayesinde büyüdü. Abdülkerîm Satuk Buğra Han, günümüzden 1100 yıl kadar önce Türk soyundan yüzbinlerce kimsenin İslâm ile buluşmasına vesile olmuştur. Satuk Buğra, henüz oniki yaşında bir çocukken, Türkistan’ın merkezi olan Mâverâünnehir ve Horasan bölgesine hâkim olan Sâmânoğulları Devleti şehzâdeleri arasında taht anlaşmazlığı çıktı. Sâmânî vârislerinden Ebû Nasr bin Ahmed, Satuk Buğra’nın amcası ve Karahanlı hükümdarı olan Oğulçak Kadir Han’a sığındı. Oğulçak Kadir Han, Sâmânî şehzadesi Ebu Nasr bin Ahmed’e iyi davranarak Doğu Türkistan’daki Artuş kasabasının yönetimini ona bıraktı. Ebu Nasr bin Ahmed’in üstün çabaları ve bölgeye gelip-giden müslüman ticaret adamlarının oluşturduğu hareketlilik vesilesi ile Artuş kenti, kısa sürede Türkistan’ın önemli bir merkezi oldu. Bu sıralarda bilemediğimiz bir vesile ile Artuş’u ziyâret eden ve delikanlılık dönemine yeni girmiş olan Satuk Buğra da, Ebû Nasr bin Ahmed ile tanışıp ondan -ve daha kuvvetli bir ihtimalle mâiyetindeki din âlimlerinden- İslâm esaslarını öğrenerek müslüman olmakla şereflendi ve “Abdülkerîm” ön adını aldı ve artık Abdülkerîm Satuk Buğra Han olarak anıldı. 7 Türkistan ve Mâverâünnehir’de hâkimiyet kuran ilk müslüman Türk devleti olan Karahanlı Hanedanı 840-1212 yılları arasındaki 372 yıl süresince bölgesinde egemen olmuştur. 840 yılında Uygur Devleti’nin Kırgızlar tarafından yıkılmasıyla, Orta Asya bozkırlarında kurulan Karahanlı Devleti’nin kurucusu Bilge Kül Kadîr Han’dır. Mâverâünnehir’in egemenliği için Karahanlı ve Sâmânoğulları Devleti mücâdele ettiler. Bilge Kül Kadîr Han’ın ölümünden sonra devleti mirası olarak oğulları arasında paylaşıldı. Bilge Kül Kadîr Han’ın iki oğlundan Bazır Arslan Han, Balasagun’da “Büyük Kaan” olarak, kardeşi Oğulçak Kadir Han ise, Taraz’da “Orta Kaan” olarak hükümran oldu. Batı’daki Oğulçak Kadîr Han, Türkistan egemenliği için Sâmânî Hükümdârı Ebu Nasr İsmail bin Ahmed ile sürekli mücâdele etti. Sâmânîler, 883 yılında Taraz’ı ele geçirince, Oğulçak Kadîr Han doğuya çekilerek sığındığı Kaşgar’ı merkez yapıp, Sâmânî egemenliğine giren eski yurtlarına akına başladı. Bundan bir müddet sonra, Satuk Buğra Han'ın babası eceli ile öldü ve Türk töresine göre Satuk Buğra Han'ın amcası Oğulçak Kadir Han yeni han oldu. Oğulçak Kadîr Han’ın Sâmânîlere düzenlenen akınlar ile uğraştığı sırada yirmi beş yaşlarındaki yeğeni Abdülkerîm Satuk Buğra Han, müslümanlaşan Türklerden oluşan üç bin kişilik kuvvetiyle amcasına karşı taht kavgasına girişti. Kaşgar üzerine yürüyüp taht merkezi Kaşgar’ı fethetti ve Oğulçak Kadîr Han hayatını kaybetti. Abdülkerîm Satuk Buğra Han Karahanlı devletinin tek hükümrânı olunca, onuncu asrın başlarında Karahanlı devletinin dini olarak İslâm’ı kabul ettiğini açıkladı. Abdülkerîm Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarla; Yağma, Çiğil, Oğuz gibi Türk boylarının yerleşik olduğu Türkistan şehirlerini kısa sürede ele geçirdi ve Türkistan’da siyasi birliği gerçekleştirdi
İslâm, Türkistan’ın kudretli hükümdarı Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ın dini olarak, Türk yurtlarında hızla yayıldı. Maverâünnehr’den Turfan’a bütün Türkistan’da egemenliğini yayan Sultan Satuk Buğra Han aldığı bir işaretle fethettiği ülkelerden atayurdu Kaşgar'a döndükten kısa bir süre sonra öldü. 955 yılında, Kaşgar civârında vefât eden Abdülkerîm Satuk Buğra Han Artuş’da defnedildi. Kendisinden sonra Karahanlı tahtına, önce Mûsa Tunga, sonra da Baytaş Süleyman Arslan adlı oğulları hükümdârlık yaptı.Oğulları da Sultan Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ın izinden gittiler ve oğulları döneminde de pek çok âlim ve sufi İslam’ın tebliği için Türkistan’a gelip irşad çalışmaları yürüttüler. Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ın bu tarihi hayat sürecinde “eren”likten ziyade “alp” karakterinin önde olduğu aşikardır. Bu nedenle Hazret-i Pîr-i Türkistan Yesevî’nin Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ı “Pîr-i muğan” ünvanına sahip bir ‘gönül fatihi’ olarak benimsemesinin köklerini Abdülkerîm Satuk Buğra Han Menkıbesi’nde aramak daha anlaşılır olacaktır. Hangi tarihi etkilerden kaynaklanırsa kaynaklansın aralarındaki iki yüzyıl kadar uzun bir süre dikkate alınırsa Ahmed Yesevî’nin Abdülkerîm Satuk Buğra Han’ı “bir maneviyat büyüğü” olarak tanımlaması kayda değer bir yaklaşımdır.
Tarihten Bugüne
Ahmed Yesevî’nin Satuk Buğra Han’a yaklaşımı ile ilgili bu vakıadan yola çıkarak tarihî önemi olan -ve belki de sonraki yüzyıllarda da Türk toplum psikolojisinde yaşamağa devam edebilecek- bir hususa işaret ederek tebliğimi bitirmek isterim.
Hazret-i Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî’nin Sultan Satuk Buğra Han’ı bir maneviyat büyüğü olarak ululaması İslam sonrası Türk tarihinde hep karşımıza çıkan “devlet adamlarının kutsallaştırılması” geleneğinin belki de ilk yazılı örneğini teşkil eder. Bu geleneği Osmanlı tarihinin yükseliş çağları hükümdarlarının hemen hepsi ile ilgili olarak yazılı kaynaklarda da görebiliyoruz. Sadece birisine işaret ile yetineyim: Osmanlı Devleti’ne ismini veren hanedanın kurucusu Osman Gazi’nin gördüğü -soyundan gelenlerin “büyük bir devlet” kuracağını müjdeleyen- anlamlı rüyası örneğinde ve bu rüyasını tabir eden Şeyh Edebalı ile olan ilişkisinde bunun çok tipik ve kayıtlara geçmiş bir örneğini görürüz. Aynı örneği diğer Osmanlı Sultanları ile önemli bir kısmı tasavvuf ehli olan danışmanları arasındaki ilişkilerde de bulmak mümkündür. Hatta Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra dahi bu geleneğin izlerini taşıyan söylemleri örneklemek mümkündür.
Objektif tarihçilik açısından -belki hoş görülmeyecek- bir yanılsama olarak tanımlanması çok kolay olan bu yaklaşımın Türk tarihi boyunca olumlu bir fonksiyonu ifa etmesi dikkate alınırsa kınanacak bir tarafı olmadığı kanaatindeyim. Sultan Satuk Buğra Han türbesi, yüzyıllarca sonra bugün, Doğu Türkistan’da bir İslâm kahramanı; bir maneviyat ulusu olarak ziyaret ediliyorsa bunun kime ne zararı var ?
---------------------------
DİPNOTLAR: 1 Yesevî, Ahmed: Divân-ı Hikmet ; s. 80-81 (Yay.Haz. Dr. Hayati Bice); Türkiye Diyanet Vakfı Yay. (5. Baskı); Ankara-2009. 2 a.g.e., s. 131. 3 a.g.e., s. 104. 4 a.g.e., s. 73. 5 a.g.e., s. 223-224. 6 a.g.e., s. 421. 7 Aziz, Seyfeddin; Satuk Buğra Han; s. 52-57; (Çev. Rukiye Hacı); Kaynak Yay., İstanbul-2000.
KISALTMALAR: s.a.v. : Sallallahu Aleyhi ve Sellem. a.s. : Aleyhisselâm r.a. : Radıallahu Anh. k.v. : Kerremallahu Vecheh. k.s. : Kuddise Sırruh. M. : Milâdî.
(*) Dr. Hayati BİCE; Araştırmacı-Yazar.
_________________ "Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."
Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]
|