Alıntı:
Allah Teâlâ buyuruyor;
- "Ey iman edenler! Allahı çok çok zikrediniz" (Ahzab: 41). Cenâb-ı Hak bu âyet-i celîlesiyle evvelen ve bizzât Sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz'e, sâniyen ve bitteba' da ümmet-i muhteremesine zikri, emru ferman buyurmuştur.
Şu âyet-i kerimesinde de meâlen:
"Yâ Muhammed söyle! Eğer muhabbetü'llahi Teâlâ'yı arzû ederseniz, bana tâbi' olunuz. Benim sülûk ettiğim yolları ta'kib ediniz." (Âl-i İmran: 31) buyurmuştur.
Şeriat, demir yolu gibidir. O yol ta'kib edilirse selâmet vardır, o yoldan çıkılırsa felaket muhakkaktır.
Şâh-ı Nakşibend (k.s.) şöyle buyuruyor:
Tarikat şeriatın hâdimidir. Abdest, temizlik, tahâret namaza hazırlık olduğu gibi, tarîkat da, kalbi temizleyip huzûra hazırlar.
Tarîk ikidir; Tarîk-i ibâdet, tarîk-i terakkî.
Tarîk-i ibâdet şerîattır ki, ibâdet ve tâat, zikir ve fikirdir.
Tarik-i terakkî ise tarîkattır. Şeriât ile takarrub ve muhabbet hasıl olur. Tarikat ile de fenâ fi'ş-şeyh, fena fi'r Rasûl ve fenâ fillâh hâsıl olur.
Meselâ ashâb-ı kirâm hazaratının en küçüğü, bütün evliyaullah'tan üstündür. Her ne kadar riyâzât ve ibâdatta ashâb-ı kirâm'a tefevvuk eden bir çok ricâl-i evliyaullah varsa da, ashâb-ı kirâma yetişmek mümkün olmamıştır. Sebebi ise ashâb-ı kiram -radıyallahu anhüm-ün yüksek mertebeye nâil olmaları, Aleyhi's-salatü ve's-selâm Efendimizin nûr-i Nübüvvetinden iktibas etmeleridir.
Şu halde yalnız ibâdât ve tâatla maksada vusûl mümkün olamayacağı anlaşılmıştır. Netice i'tibariyle tarik-i terâkkide, tefeyyüz için herhalde yed-i sahîh ile Aleyhi's-salâtu ve's-selâm Efendimiz'e müntehî olan bir mürşid-i kâmile ihtiyaç vardır. Ashâb-ı kirâm hazarâtı, Resûlullah -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz'in sohbet-i saâdetleriyle müşerref ve münevver olmuşlardır. Binaenaleyh nâib-i Resûlullah olan bir zâtı bulmak elzemdir ve belki farzdır. Ayet-i Celîlede:
"- O halde öğüt fayda verirse (durma) öğüt ver." (el-A'lâ: 9) buyurulmaktadır.
Şeytân aleyhi'l-lâ'ne, "Herkesi yolundan alıkoyarım yalnız muhlâs olanlara bir şey yapmağa iktidarım yoktur" (Hicr: 40) diyor. Bu muhlâstan murad, kibâr-ı ehlullahtır. Bunlar için hatar-ı azîm yoktur.
(Ramazanoğlu Mahmud Sâmî, Musahabe - 6 s. 136-141)