İmâm-ı Rabbânî'nin "Mebde’ ve Me‘âd" Risalesi'nden :
39. Bölüm: Altı Letâifin Mertebeleri ve Yükselişi:
Kalp, âlem-i emrden yani ruhlar âlemindendir. Ona âlem-i halk (evren ve insan) ile bağlantı ve sevgi vermişler, âlem-i halka indirmişler, göğsün sol tarafındaki et parçası (yürek) ile özel bir irtibat bahşetmişlerdir. Tıpkı pâdişahın bir süpürgeci (hizmetçi) kıza âşık olması ve bu sebeple süpürgeci kızın evine inmesi gibi.
Kalpten daha ince ve daha hassâs olan “ruh” sağ taraf ehlindendir (göğsün sağındadır).
Rûhun üstünde olan üç latîfe (sır, hafî ve ahfâ) ise, “İşlerin en hayırlısı ortasıdır” şerefiyle müşerreftirler (göğsün ortasındadırlar). Daha latîf ve daha hassas olan (Ahfâ), ortaya daha lâyıktır.
Sır ve Hafî ise ahfânın iki tarafındadır, biri sağda, diğeri soldadır.
“Nefs” hislere (duyulara) komşudur ve beyin ile irtibatlıdır.
Kalbin terakkîsi yani mânevî yükselişi, ruh makâmına ve daha üstteki makâmlara ulaşmasına bağlıdır. Rûhun ve onun üstündeki letâifin mânevî yükselişi de aynı şekilde onların üst makâmlara ulaşmasına bağlıdır. Ancak bu ulaşma önce hâl şeklinde (gelip geçici) olur, sonunda ise makâm şeklindedir (yerleşip kalır). “Nefs”in mânevî yükselişi başlangıçta hâl yoluyla, sonda makâm yoluyla “kalp” makâmına ulaşarak olur. İşin sonunda bu altı letâif “ahfâ” makâmına ulaşırlar ve hepsi birlikte âlem-i kudse doğru uçmaya başlarlar. Bedeni boş ve yalnız bırakırlar. Ancak bu uçuş da başlangıçta hâl yoluyla, sonunda makâm yoluyladır. İşte o zaman fenâ (yokluk) elde edilir.
“Ölmeden evvel ölmek” dedikleri şey, altı letâifin bu şekilde bedenden ayrılmasıdır.
Bunların ayrılmasından sonra bedende his ve hareketin kalmasının hikmeti başka yerlerde anlatılmıştır. Oradan arayıp okumak gerekir. Bu kağıt, detaylı anlatmaya elverişli değildir. İşâret ve rumuzla anlatılıyor.
Bütün latîfelerin bir makâmda birleşmeleri ve oradan uçmaları şart değildir. Bazen kalp ve ruh, her ikisi berâber bu işi yaparlar. Bazen üçü, bazen de dördü. Daha önce anlattığımız şey (altı letâifin bir makâmda birleşerek uçması) en üstün ve en kâmil olanıdır ve velâyet-i Muhammedî’ye (Muhammedî meşreb velîlere) mahsustur. Onun dışındakiler velîliğin kısımlarından bir kısımdır.
Altı letâif bedenden ayrılıp kuds makâmına ulaştıktan ve o âlemin rengine boyandıktan sonra eğer tekrar bedene dönerler ve sevgi irtibâtı dışında bir irtibat kurarlarsa beden hükmünü alırlar. (Letâif ile beden arasındaki) bu birleşmeden sonra fenânın bir türü hâsıl olur ve ölü hükmünü alırlar. Bu esnâda özel bir tecellîye kavuşurlar. Tekrar hayât bulup canlanırlar, bekâ billâha (Allah ile var olmaya) kavuşurlar. Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanırlar. Bu esnâda eğer onlara hil‘at (mânevî cübbe, makâm ve vazîfe) bahşedip tekrar âleme döndürürlerse, iş dünüvden (yaklaşmadan) tedellîye (aşağına inip sarkmaya) ulaşır. Burada, halkı irşâd etmenin başlangıcı oluşacaktır.
Eğer âleme tekrar döndürmezlerse ve dünüvden (Hakk’a yaklaştıktan) sonra tedellî (dünyâya inme) hâsıl olmazsa bunlar uzlet velîlerinden olurlar. Mürîdlerin terbiyesi ve nâkıs insanların irşâdı bunların eliyle olmaz.
Rumuz ve işâret ile yolun başlangıç ve sonu hakkında anlatılabilecek olan budur. Bu mertebeleri aşmadan önce bunu anlamak imkânsızdır. Selâm, doğru yola tâbî olanlara, Mustafâ’nın (a.s) yolunu tutanlara ve âilesine.
Mebde’ ve Me‘âd İmâm-ı Rabbânî SUFİ Kitap Yay.
|