Şeyh Hüseyin Ed-Düsri, 1287 senesinde telif ettiği Rahmet’ül-Habita fi zikri İsmi’z-Zati ve’r-Rabıta eserinde: “Rabıta’yı kabul edenler olarak Gazali’yi, Fahr’ur-Razi’yi, Ebu’l-Hasen Şazeli’yi, İbn’ü Ataullah’ı, İbni Davudi, Şirani’yi, İbn-i Hacer’i ve benzerleri sayabiliriz. Yoksa sana intikal eden bir şey mi var? Kim bunların sözlerini terk edip de senin gibi bir Rabıta inkarcısının kavli (görüşü) ile amel ederse, onların siretlerini bırakıp inkarcının siretiyle amel ederse o ma’tuhdur (bunaktır) veya aklı gitmiştir. Veyahut da heva ve hevesine uymuş bir şakidir (isyankardır), şeytan onu azdırmıştır. La havle vela kuvvete illa bililah!” diye yazmıştır.
İmam-ı Gazali İhya’sında şöyle diyor: “Mavevi ilimden nasibini almayanların su-i hatimesinden korkulur. Rabıta ise bu ilmin cümlesindendir. O halde cidal ve nizayı bırak ta dinle: İlim ikidir: Kalbdeki ilim, Nafi’ olan (faydalısı) bu ilimdir. Lisan üzerindeki ilim. Bu ilim de Allah Teala’nın Ademoğullarından aldığı bir hüccettir.”
Kadi Zekeriya el- Ensari, Kuşeyri Risalesi’ne yazdığı şerhte şöyle der: “Tasavvuf; kendisi aracılığıyla nefsin tezkiye edildiği, ahlakın tasfiye edildiği, zahir ve batının ebedi saadete ulaşmak amacıyla onarıldığı bir ilimdir. Buna göre onun konusu nefsin kötü huylardan arıtılmasıdır. Gayesi: Ebedi saadete ulaşmaktır. Konusu ise; ilgili kitaplarda belirtilen meselelerdir.”
“O halde düşünceyi haram ve mubahlardan çevirip iyilere yönlendirmek, hiçbir akıllının inkara kalkışmaması gereken şeylerdendir ki rabıta da bu hayali sohbetten ibarettir.” (Muhammed Salih, Beğiyyetü’l- Vacid, Sf. II) (Ahmed Mahmud Ünlü, Tarikat-ı Aliyye’de Rabıta-ı Celiyye, Sf. 261)
“Ey iman edenler, sabredin; direnip (düşman karşısında) sebat gösterin; üstün gelin; cihat için hazır ve rabıtalı olun” (Ali İmran, 200) Bazıları da bu Ayette kastedilen rabıtanın tasavvufi manada olduğunu söylemişlerdir (Muhammed Vehbi, Hulasetu’l Beyan fi Tefsiril-Kur’an, Şehzadebaşı 1341-1343, III, 289).
“Tasavvuftaki rabıta, bu şekilde dolaylı yoldan Allah’a gitmek ve aracılar vasıtasıyla O’nunla manevi bağ kurmaktır. Doğrudan Allah ile manevi irtibat kuramayanlara bu şekildeki rabıta tavsiye edilmiştir. Aksi hallerde buna lüzum görülmemiştir.” (Mevlana Halid, Rabıta hakkında Risale, İstanbul, 1924, s. 238; Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1990, s. 447).
|