Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: 019 - MERYEM SÛRESİ
MesajGönderilme zamanı: 03.01.09, 16:12 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
019 - MERYEM SÛRESİ


Sûre mekkîdir ve nüzul sırası itibariyle Fâtır Sûresinden sonra nazil olmuştur.

Mukatil de sûrenin mekkî olduğunu söyledikten sonra istisna olarak "İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Adem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ile İsmail'in neslinden hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Rahmân'ın âyetleri onlara okunduğu zaman ağlıyarak secdeye kapanırlardı." (âyet: 17) âyet-i kerimesinin Medine'de ve mü'minlerin Habeşistan'a hicretlerinden sonra nazil olduğunu söylemiştir.[1]

Suyûtî de İtkân'ında Mekke'de nazil olduğunun istisnası olarak yukardaki 17. âyetle birlikte "Sizden oraya gitmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbı'nın yapmayı üzerine aldığı kesin bir hükümdür." (âyet: 71) âyetini zikretmiştir.[2]

Müfessir Hibetullah ise Sûrenin Mekkî oluşundan "Ama onların ardından namazı bırakan, şehvetlerine tabi olan bir nesil geldi. Onlar, bu azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir. Ancak tevbe edip iman ederek salih amel işleyenler müstesnadır. Onlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan cennete girerler." (âyet: 59-60) âyetlerini istisna etmiştir.[3]

Mekke'den Habeşistan'a hicret kıssasında İbn İshak'ın Ümmü Seleme'den, Ahmed ibn Hanbel'in de İbn Mes'ûd'dan rivayetlerine göre Ca'fer ibn Ebî Tâlib, bu sûrenin baş kısmını Necâşi'ye okumuştur.[4]

Kurtubî'nin zikrettiğine göre bu hadise Kureyş müşriklerinin Bedr bozgunu üzerine bu bozgunun intikamını almak kastıyla yanındaki müslümanları geri istemek üzere Amr ibnu'1-As ve Abdullah ibn Ebî Rabîa'yı Necâşî'ye göndermeleri üzerine vukubulmuş ve Cafer İbn Ebî Tâlib'in, yanında büyük piskopos ve rahiplerin de bulunduğu bir mecliste Necâşî'nin huzurunda Sûrenin baş kısımlarını okuması üzerine hem Necâşî'nin, hem de huzurda bulunanların gözlerinden yaşlar geldiği ve Necâşî'nin bu Kureyş elçilerini elleri boş geri çevirdiği anlatılmaktadır.[5]

Buna göre sûrenin baş tarafı Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuş demektir.[6]

Âyetlerinin adedi doksan sekizdir. [7]



64. "Cebrail: "Biz ancak Rabbinin buyruğu ile ineriz, geçmişimizi geleceğimizi ve ikisinin arasındakileri bilmek O'na mahsustur. Rabbin unutkan değildir."



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- İsmail b. İbrahim b. Muhammed b. Hameveyh, Ebû Bekr Muhammed b. Ma'mer-i Şâmî'den, o İshak b. Muhammed b. İshak er-Rus'anî'den, o dedesinden, o Muğire'den, o Ömer b. Zerr'den, o babasından, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abass'tan bize şunu rivayet etmiştir:

"Rasulullah (s.a.v.):

"Ey Cebrail, bizi bu ziyaretinden daha fazla ziyaret etmekten alıkoyan nedir?" diye buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyetin tamamı indi. İşte bu, Allah'ın Elçisi olan Muhammed (s.a.v.)'e cevap teşkil etmiştir.

Bu hadisi Buhari, Ebû Nuaym, Ömer b. Zerr tarikinden rivayet etmiştir. [8]

2- Mücahid'in rivayetinde melek (Cebrail) Rasulullah (s.a.v.)'a gecikti de, sonra O'na gelip:

"Herhalde geciktim" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da:

"Evet öyle yaptın" buyurdu. Cebrail de:

"Siz misvak kullanmazken, tırnaklarınızı kesmezken ve mafsallarınızı temiz­lemezken niye yapmayayım?" dedi. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu.[9]

3- İkrime, Dahhak, Katade, Mukatil ve Kelbî'nin rivayetlerinde ise Cebrail (a.s.) Rasulullah (s.a.v.)'a Ashabı, Ashab-ı Kehf’ten, Zû'1-Karneyn'in kıssasından ve ruhun mahiyyetinden sorup da, onlara ne cevap vereceğini bilemediği vakit, kendisinden uzak kalmıştı. Rasulullah {s.a.v.), Cebrail (a.s.)'ın onların sordukları sualin cevabını kendisine getireceğini ummuş, Cebrail (a.s.) de O'na gelmekte gecikince bu durum Rasulullah (s.a.v.)'ın pek ağırına gitmişti. Nihayet Cebrail (a.s.) gelince, Rasulullah (s.a.v.)ona-.

"Bana gelmekte geciktin. Öyle ki sûi zanna kapıldım ve seni çok özledim" buyurdu, Cibril (a.s.) de:

"Şüphesiz ben sana daha çok müştakım. Fakat ben görevli bir kulum, Gönderildiğimde ancak gelebilirim. Men olunduğumda ise, uzak kalırım" dedi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi. [10]

4- İbn Ebî Hâtim'in İkrime'den rivayetle tahric ettiği bir haberde Cibrîl'in, Hz. Peygamber (sa)'e 40 gün gelmemesi üzerine Hz. Peygamber (sa)'in böyle dediği ayrıntısına yer vermektedir.[11]

5- İbn İshâk, Cibrîl'in, Hz. Peygamber (sa)'e sorulanların cevabı olan İsrâ, 17/85 âyeti ile, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn'in kıssalarını ihtiva eden âyet-i kerimeleri (Kehf Sûresini) getirdiğinde onun:

"Ey Cibrîl, bize gelmedin ve biz senin hakkında su-i zanda bulunduk." demesi üzerine Meryem Süresindeki bu:

"Biz ancak Rabbının emri ile ineriz. O'nundur önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey ve Rabbın unutkan (seni unutmuş) değildir." âyet-i kerimesini de okuduğunu kaydeder[12] ki bu haber, bu âyet-i kerimenin de o hadise üzerine inmiş olduğunu ima etmektedir.[13]

6- Vâhıdî'nin Esbâbu'n-Nüzûl'ünde İkrime, Dahhâk, Katâde, Mukatil ve Kelbî kavli olarak nakledilen hadisenin, âyet-i kerimenin nüzul sebebi olduğu açıkça belirtilmiştir.[14]

7- İbn İshâk'ın yine İbn Abbâs'tan rivayetle verdiği bir haberde Cibrîl'in gelmeme süresi 15 gece olarak verilmiştir.[15]

8- Daha önce (İsrâ Sûresinin 85. âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere Kureyş müşrikleri içlerinden seçtikleri beş kişiyi "Muhammed'i kitablarında bulup bulmadıkları ve niteliklerini bilip bilmediklerini sormak üzere" Medine-i Münevvere'deki Yahudilere göndermişlerdi. Bu beş kişi Medine-i Münevvere'ye gelip önce hristiyanlara sordular. Onlar da böyle bir peygamber tanıma­dıklarını söylediler. Yahudiler ise:

"Evet, biz kitabımızda onu buluyoruz ve bu zaman da onun gelmesi zamanıdır. Biz, Yemâme'nin Rahmânı'na (Müseylimetu'l-Kezzâb'ı kastediyorlar) o gelmesi beklenen peygamberin bilebileceği üç hasleti sorduk, bilemedi. Bu üç şeyi Muhammed'e sorun. Eğer ikisini bilir, birini bilemezse bilin ki o beklenen peygamberdir, ona tabi olun. Ona "Ashab-ı kehf olan gençleri, Zülkarneyn'i ve ruhu" sorun." dediler. O beş kişi Mekke-i Mükerreme'ye dönüp geldiler ve Hz. Peygamber (sa)'e yahudilerden öğrendikleri üç şeyi sordular. Efendimiz (sa), onlara nasıl cevap vereceğini bilemedi, daha sonra cevap vereceğini söyledi ve fakat "İnşaallah." demedi. Bir rivayete göre 40 gün, başka bir rivayete göre 15 gün vahy gelmedi ve bu durum Hz. Peygamber (sa)'e çok zor ve ağır geldi. Müşrikler:

"Muhammed'in Rabbı onu terketti." bile dediler. Nihayet Cibrîl gelince Hz. Peygamber (sa):

"Ey Cibrîl o kadar geciktin ki senin hakkında su-i zanda bulundum ve aynı zamanda seni özledim." dedi. Cibrîl:

"Ben seni senden daha çok özledim. Fakat ben görevli bir memurum, gönderildiğimde inerim, gönderilmediğimde gelemem." dedi ve Allah Tealâ işte bu:

"Biz ancak Rabbının emri ile ineriz." âyet-i kerimesini; "Hiçbir şey hakkında "Ben bunu herhalde yarın yapıcıyım, deme." (Kehf, 18/23) âyet-i kerimesini ve Duhâ Sûre­sini indirdi.[16]

9. Mücâhid'den gelen bir rivayette o şöyle anlatıyor:

"Bir keresinde Cibrîl Hz. Peygamber (sa)'e gelmekte gecikmiş ve 12 gece gelmemişti. Müşrikler: "Muhammed'in arkadaşı (veya Rabbı) onu terketti." dediler. Bu sürenin sonunda Cibrîl geldiğinde Hz. Peygamber (sa):

"Ey Cibrîl, bana gelmekte geciktin ve müşrikler bu yüzden türlü türlü zanlara kapıldılar." dedi de işte bu âyet-i kerime nazil oldu.[17]

10. İbn Merdûye'nin Enes'den rivayetle tahricine göre o şöyle anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber (sa), Cibril'e:

"Allah katında en sevimli yeri ve Allah'ın en çok buğzettiği yer"i sormuştu. Cibrîl:

"Bilmiyorum, gidip Rabbıma sorayım." demiş ve gecikmeli olarak geldiğinde Hz. Peygamber (sa):

"Bana gelmekte geciktin ve ben de bana kızgın olduğunu zannettim." demiş, o da:

"Biz ancak Rabbının emri ile ineriz." demiş.[18]

11- Cibril'in gelmediği süre olarak üç gün (Mukâtil'den) ve 25 gün (Sa'lebî'den) rivayetleri de vardır.[19]

12- Sanki ayrı hadiseler gibi görünen bu olaylar herhalde aynı olayın farklı ayrıntılarla anlatılmasından ibaret olmalıdır. Dolayısıyla rivayetler arasında bir ihtilâf yoktur.[20]

13- İbni Abbas'tan da rivayet edildiğine göre Hz. Cebrail Ashab-ı Kehf, Zül-karneyn kıssası ile ruha dair Hz. Peygambere soru sorulunca bir kaç gün vahiy getirmekte gecikti. Hz. Peygamber de nasıl cevap vereceğini bilemiyordu. O ba­kımdan üzüldü ve bu ona çok ağır geldi. Müşrikler de:

"Rabbi ondan uzaklaştı ve onu terk etti." dediler. Cebrail gelince Peygamber (s.a.):

"Ey Cebrail!" dedi. "Bana gelmekte o kadar geciktin ki olumsuz şeyler düşünmeye başladım ve seni özledim." Cebrail (a.s.) şöyle dedi:

"Şüphesiz ben seni daha çok özledim, fakat ben bir emir kuluyum. Gönderilirsem inerim, alıkonulursam gelemem." İşte bunun üzerine Yüce Allah bu ayet-i kerimeyi indirdi. [21]

Bununla birlikte olay­ların ve nüzul sebeplerinin bir kaç defa tekrarlanmış olmasına bir mani yoktur. [22]



66. 1nsan der ki: "Ben, öldüğümde mi diri olarak çıkarılacağım? "



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Kelbî'nin rivayetinde bu âyet, eliyle ufalamakta olduğu çürük bir kemiği alıp: "Muhammed size, öldükten sonra diriltileceğimizi iddia etmektedir" diyen Ubeyy b. Halef hakkında nazil olmuştur. [23]

2- Eline çürümüş bir kemik alarak bunu ufalayıp bu sözü söyleyen ve dolayısıyla bu âyet-i kerimenin nüzulüne sebep olan kişi İbn Cureyc'den rivayette el-Asî ibn Vâil; [24]

3- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette el-Velîd ibnu'l-Muğîra, [25]

4- Başka bir rivayette de Ebu Cehl olarak verilmektedir.[26]

5- Ancak hangisi olursa olsun bunlar Hz. Peygamber (sa)'in daveti karşısında bazan inkâr, bazan alay, bazan işkence ile karşı duran katı düşmanlarıdır ki rivayetler arasında bir ihtilâf söz konusu edilemez. Ayrıca değişik zamanlarda bunlardan her biri aynı davranışı sergilemiş ve hepsi hakkında bu âyet-i kerime inmiş olmalıdır.[27]



73. Ayetlerimiz kendilerine apaçık okunduğunda küfretmiş olan o adamlar mü'minlere: "Bu iki takım insanın hangisinin makamı daha iyi ve yeri daha güzeldir?" derler.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Bu âyet-i kerime de en-Nadr ibnu'l-Hâris ve kendisi gibi azgın kâfirler olan tabileri hakkında nazil olmuştur.[28] 2- Rivayete göre saçlarını tararlar, yağlarlar, hoş kokular sürünür, süslü ve pahalı elbiseler giyerler ve fakir müslümanlara "Bu iki takım insanın hangisinin makamı daha iyi ve makamı daha güzeldir?" derlermiş.[29]



77. Ayetlerimizi inkâr ile kâfir olan ve "Bana elbette mal ve evlâd verile­cek." diyen adamı gördün mü?

78. O, ğayba mı muttali olmuş, yoksa Rahman katından bir söz mü almış?

79. Hayır, onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.

80. Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız ve o, Bize tek olarak, yalnız başına gelecektir.



Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Ebû İshak es-Sealibî, Abdullah b. Hamid'den, o Mekkî b. Abdan'dan, o Abdullah b. Haşim'den, o Ebû Muaviye'den, o A'meş'ten, o Ebu'd-Duha'dan, o Mesruk'tan, Habbab b. Eret'in şöyle dediğini bize haber verdi:

"Benim As b. Vail'den alacağım vardı. Onu ödetmek için kendisine gittim de o:

"Hayır Muhammed'e küfretmediğin müddetçe vallahi vermem" dedi. Ben de:

"Hayır, sen şu anda ölüp de dirilmedikçe vallahi Muhammed'e küfretmem" dedim. O da bana şöyle dedi:

"Muhakkak ben ölüp de dirilirsem, bana gelirsin, benim orada çok malim ve çocuğum olacak. Ben de sana borcumu öderim." Bundan dolayı Allah Teala bu âyeti indirdi."[30]

2- Ebû Nasr Ahmed b. İbrahim, Abdullah b. Muhammed Zahid'den, o Bağavîden, o Ebû Hayseme'den ve Ali b. Müslim'den, onlar Veki'den, o A'meş'ten, o Ebu'd-Duha'dan, o da Mesruk'tan, Habbab'ın kendisine şöyle dediğini bize.haber verdi:

"Ben demircilik yapıyordum ve Âs b. Vail'den alacağım vardı. Borcumu almak için ona gittim. O da bana:

"Muhammed'e küfretmedikçe sana ödeme yapmayacağım" dedi. Ben de:

"Ben O'na asla küfretmem ve gün gelecek ki sen ölüp de dirileceksin" dedim. O da:

"Öldükten sonra ben gerçekten diriltilecek miyim? O halde malımın yanına döndü­ğümde borcumu sana ödeyeceğim" dedi. Bunun üzerine bu âyet onun hakkında indi."[31]

Bu hadisi Buhari, Humeydi ve Süfyan tarikinden, Müslim, Eşecc ve Veki’ tari­kinden her iki son ravi de A'meş'ten rivayet etmişlerdir.[32]

3- Kelbî ve Mukatil'in rivayetlerinde ise; Habbab b. Eret bir demirciydi. Âs b. Vâil için okluk yapıyordu, Âs, Habbab'ın hakkını erteliyordu. Habbab borcunu istemek üzere Âs'a geldiğinde, Âs:

"Bugün yanımda sana ödeyeceğim birşey yok" dedi. Habbab da:

"Borcunu ödemedikçe yanından ayrılacak değilim" dedi. Bunun üzerine Âs:

"Ey Habbab, sana ne oluyor? Sen böyle değildin. Şüphesiz sen alacağını güzelce isteyen bi­risiydin" dedi. Habbab dedi ki:

"Ben o zamanlar senin dinin üzere idim. Bugün ise, İslam Dini üzereyim ve senin dininden ayrıyım." Âs:

"Peki ya siz Cennet'te fazla miktarda altın, gümüş ve ipek olduğunu iddia etmiyor muydunuz?" dedi, Habbab:

"Evet" dedi. Âs bu­nun üzerine alay ederek şu cevapta bulundu:

"Öyleyse bana mühlet ver de, sana Cennet'te borcumu ödeyeyim. Vallahi eğer bu dediklerin gerçekse, o Cennet'te ben senden daha fazla nasipli olacağım" dedi. Bunun üzerine Allah Teala bu âyet ve deva­mını Âs b. Vail hakkında indirmiştir. [33]

4- Buhârî'deki başka iki rivayette Habbâb'ın alacaklı olduğu müşriğin adı el-As ibn Vâil olarak verilmiş ve bu dört âyet-i kerimenin tamamının bu hadise üzerine İndiği tasrih edilmiştir.[34]

5- Hadise Ebu Davud et-Tayâlisî'nin Müsned'inde biraz daha geniş olarak an­latılıyor, şöyle ki:

6- Ebu Davud et-Tayâlisî'nin, Habbâb ibnu'l-Eret'den rivayetinde o şöyle an­latıyor:

Cahiliye devrinde demircilik yapardım ve As ibn Vâil'e kılıç yapıp sat­mıştım da bunlardan dolayı bir miktar dinar alacağım vardı. Gittim, vermesini istedim.

"Muhammed'i inkâr etmedikçe bu borcumu sana ödemiyeceğim." dedi. Ben:

"Allah seni öldürüp tekrar diriltinceye kadar Muhammed'i inkâr etmiyeceğim." dedim.

"Ey Habbâb, senin, dini üzere olduğun Muhammed cen­nette cennet ehlinin istediği kadar altın, gümüş, elbise, hizmetçiler olduğunu söylemiyor mu?" dedi. Ben

"Evet, öyle söylüyor." dedim.

"O halde bırak, ben öleyim, sonra diriltileyim. O zaman nasıl olsa sen ve arkadaşın Muhammed Al­lah katında benden daha tercih edilecek ve daha çok mala sahip olacak değilsi­niz. Benim nasıl olsa o zaman çok malım, çocuklarım olacak, o zaman öderim." dedi. Bunun üzerine

"Ayetlerimizi inkâr ile kâfir olan ve "Bana elbette mal ve evlâd verilecek." diyen adamı gördün mü?" âyeti nazil oldu.[35]

7- Yine Habbâb ibnu'l-Eret'ten gelen başka bir rivayette el-As ibn Vâil'in, kendisine olan borcunu ödemeyip böyle söylemesi üzerine Habbâb'ın Hz. Pey­gamber (sa)'e geldiği, durumu ona haber verdiği ve bunun üzerine bu âyet-i ke­rimenin nazil olduğu belirtilmektedir.[36]

8- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayete göre ise el-As ibn Vâil'den alacaklı olan sadece Habbâb değil, Hz. Peygamber (sa)'in ashabından bazı kimselerdir ve el-As ibn Vâil, alacaklarını istemeye gelen bu mü'minlere:

"Siz cennette altın, gümüz, ipek ve her tür meyvenin olacağını söylemiyor musunuz?" diye sormuş, onların:

"Evet, elbette var." demeleri üzerine:

"O halde âhirette buluşalım (bor­cumu size orada vereyim); Vallahi bana mal ve evlâd verilecek, sizin kitabınız gibi bana da kitab verilecek." demiştir.[37]

9- Hasen'den gelen bir rivayette bu âyet:i kerimelerin el-Velîd ibnu'l-Muğîra hakkında nazil olduğu söylenmişse de meşhur olan Habbâb ibnu'1-Eret ve el-As ibn Vâil hakkında nazil olmuş olmasıdır.[38]



96. Hakikat şu ki o iman edip de salih ameller işleyenler yok mu, işte Rah­man onlar için gönüllerde bir sevgi yaratacaktır.



Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:

1- Abdurrahman ibn Avf’den rivayet edildiğine göre o, Medine-i Münevvere'ye hicret ettiğinde Mekke-i Mükerreme'de kalan Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa ve Ümeyye ibn Halef gibi arkadaşlarını özlemiş ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş.[39]

2- Ca'fer ibn Ebî Tâlib ile birlikte Habeşistan'a hicret eden mü'minler hak­kında indiği ve burada onlara Allah Tealâ'nın, Necaşî'nin kalbine onların mu­habbetini koyacağını va'd buyurmuş olduğu da söylenmiştir.[40]

3- İbni Merdüyeh ve ed-Deylemî’nin el-Berâ'dan rivayette o şöyle anlatır:

Allah'ın Rasûlü, Hz. Ali'ye:

"Ey Allahım, katında benim için bir ahid kıl ve bana karşı mü'minlerin kalblerine bir sevgi yarat." diye düa et buyurdu da bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi İndirdi.[41]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XVI,56-57. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/592.

[2] Celâleddin Abdurrahman es-Suyûtî, el-İtkân fî Ulûmi'l-Kur'ân, tahkik: Muhammed Ebu'1-Fadl İbrahim, Beydar 1343,1,61. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/592.

[3] İbnu'l-Cevzî, Zâdu'l-Mesîr, V,204. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/592.

[4] İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni’l-Azîm, V,205. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/592.

[5] Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kurân, XI,50. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/592.

[6] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/592.

[7] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/438.

[8] Buhari, Bed'ü'1-Halk; 6 (3218), Tefsir: 19/2 (4731). Tevhid: 7455. Tirmizi; Tefsir: 3158, Nesai Tefsir: 339, Ahmed; Müsned: 1/231, 233, 357. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 251. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/491. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/439. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/593. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/374.

[9] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 251. Vahidî, age. s. 211. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594.

[10] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 251.

[11] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,6. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/593. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/439.

[12] Kurtubî, age. X,226. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/593. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/439. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/374.

[13] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/593.

[14] Vahidî, Esbâbun-Nüzûl, s. 211. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/593.

[15] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,7. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/593. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/374.

[16] Râzî, Mefâtîhu'1-Ğayb, XXI,238. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/593-594.

[17] Taberî, Câmiu'l-Beyân, XVI,78. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594.

[18] Suyûti, Lubâbu'n-Nukûl, 11,6-7. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/439.

[19] İbnu'l-Cevzî,, age. V,249. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594.

[20] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594.

[21] Razî, XXI/239. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/374.

[22] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/374.

[23] Kelbi yalancılıkla itham olunmuştur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 251-252. Vahidî, age. s. 212; İbnu'l-Cevzî, age. V,251-252. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/378.

[24] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XVI, 116. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594.

[25] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XVI, 116. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/379.

[26] Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XVI, 116. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594.

[27] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/594.

[28] Alûsî, age. XVI,124. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/595.

[29] Alûsî, age. XVI,125. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/595.

[30] Buhari; Buyu’: 29 (2091), İcare: 15 (2275), Tefsir: XIX, 4,5,6 (4732, 4733, 4734, 4735), Husûmat, 10; Müslim, Münafikun, 35, 36; Tirmizi; Tefsir: 19/7, 3162, Nesai; Tefsir: 342. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 252; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/501. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/440. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/391.

[31] Buhari; Buyu’: 2091, İcare: 2275, Tefsir: 4732, 4733, 4734, 4735, Tirmizi; Tefsir: 3162, Nesai; Tefsir: 342.

[32] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 252.

[33] Buhari; Buyu’: 2091, İcare: 2275, Tefsir: 4732, 4733, 4734, 4735, Tirmizi; Tefsir: 3162, Nesai; Tefsir: 342.

İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 252-253.

[34] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 19/5,6. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/596.

[35] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertîbi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, el-Mektebetu'1-İslâmiyye, (İkinci baskı) Beyrut 1400, 11,21,143; İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,357. Hadise kısa olarak Müslim ve Taberânî'de de Habbâb'dan rivayetle tahric olunmuştur. Bak: Müslim, Sıfatu'l-Münâfikîn, 35-36; Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, tahkik: Hamdi Abdülmecid es-Selefî, Bağdad 1979, IV,76-77, hadis no: 3650-3654. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/596.

[36] İbn Kesîr, age. V,255. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/596.

[37] Taberî, age. XVI,91. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/596.

[38] İbnu'l-Cevzî, age. V,260; Râzî, age. XXI,249. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/596.

[39] Taberi, age. XVI,101. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/597. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/440-441.

[40] Alûsî, age. XVI,143. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/597.

[41] Kurtubî, age. XI,107; Alûsî, age. XVI,143. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/597. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 8/404.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye