(194. Mektub)
Ayrılık, Ölüm ve İlmin Gerçeği
M. İhsan Oğuz
Ayrılık derdi, bizde de sürekli alevlenmektedir. Beni Allah için ve Allah yolunda sevenlerin başında gelmenizden dolayı size karşı ayrılık derdiyle o derece dertli bulunduğum, hattâ sizlerden çok fazla bu derdin üzüntüsünü duyduğum kuşkusuzdur.
Esâsen, bu yolda bu dert gereklidir. Bu dert, bir panzehirdir. Hastalık şeklinde görünen bir ilaç ve çâredir. Diğer ilaçların sökemediği hastalıkları, ancak bu ilaç iyileştirir. Onun için; bâzı hakîkat ehli tarafından: "Tasavvuf, dert ve ıztıraptır" denildi. Bu sözde kasdedilen, işte bu derttir. Bu derttir ki, seveni sevdiğinin rengine boyar. Ondaki özelliklerle ilgi kurmayı sağlar. Sevginin çekiciliği ile sevdiğindeki ilim ve mânâları alabilmek, onun hüneridir. Allah'tan başka hiçbir şeye gönülden ilgi göstermeyip bütün gücünü Allah'ı sevmeye ve O'na kullukta bulunmaya harcamak, onun ma'rifetidir. Yüce Mevlâ, onu hiçbirimizden eksik etmesin. Hattâ; onu, Zâtından başka her şeyin ilgisinden kurtulup mutlak bir hürriyete kavuşma zamanına kadar kat kat artırsın...
Siz, çözemediğiniz her şeyi sorup cevap istemekte izinlisiniz. Bilmem ki nedendir, benim her zerrem buna hazırdır; hem de büyük bir minnet ve memnuniyetle hazırdır. Gönül ister ki, bütün yer ve gök ehli sorsun. Mahbûb'un Zâtına, bilinip tanınmasına ilişkin ilimlerden, sırlardan, hakikatlerden sorsun... Herkes kabiliyetine göre cevaplar alsın... Feyzin sahibi, Yüce Allah'tır.
Herkesçe bilinen ölüm, bedenimizin ölümüdür. Bu ölüm ile birlikte ruhumuz da ölmez. Ruh, yaratılmış sonsuz bir varlıktır. Onun için ölüm yoktur, bedenden ilgisini kesmek vardır. Bu ilginin kesilmesi de, bedenin maddî hayat ve canlılığı bakımındandır. Yoksa; kabirde bedene nîmet ve acıyı ruh ile birlikte manen taddıracak bir ilginin kesilmesi bakımından değil. Ruhun sonsuzluğu da, mutlak değildir. Mutlak sonsuzluk, Allah'ın Zâtına ve Sıfatlarına aittir. Zîrâ; kıyâmet koptuğu zaman, büyük-küçük bütün âlem yok olacaktır. Şüphesiz ki, ruhlar da bu yok oluşun içindedir. Fakat; ruhların yokluğu tadmalarının süresi mânevî derecelerine, Allah'a yakınlık ve anlayışlarına göre olacaktır. Peygamber Efendimiz'in, Büyük Meleklerin, Beş Büyük Peygamberin, "Arş, Kürsî, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem" gibi yüce yaratıkların ölüm ve yokluğu tadmaları; Hak Teâlâ'nın irâde ve dilemesi gereğince yukarıki derecelere göre az bir zamana, hattâ çok kısa bir âna mahsus olsa gerektir. Kitâb ve Sünnet, bu hususu işaret etmektedir. Bu meselede, en doğru olan budur. Bununla birlikte; şu cevâbı hiçbir eserde bulamayacaksınız. Allah Teâlâ, her şeyi en iyi bilendir.
Gazzâlî’nin nakillerinden çok, fikirlerinden faydalanılır. Kitaplarında zayıf hadîs çoktur. Güzel ahlâk ve davranışlarla ilgili olup, Peygamber Efendimiz tarafından söylendiği kesin olmayan pek çok hadîs vardır. Yine; çeşitli meşrebdeki velîlere ilişkin zayıf nakiller yer almaktadır. Bunların çoğu, doğru inanç ve amel yönünden ehlinden başkasına zararlı olabilir. Bir de Gazzâlî, Şafiî mezhebindedir. Hanefî mezhebine karşı eserlerinde mezheb gayreti görülmektedir. Ruhu, mezheb kayırmacılığından ve etkisinden sıyrılamamıştır. Bu bir noksandır.
Bizim büyüklerimiz: "Bu yoldaki bir kimse, nefsini temizleyinceye kadar farzlardan, vâciblerden, müekked sünnetlerden ve Mürşid'inden aldığı nafile zikirlerden başka bir şeyle meşgul olmamalıdır" buyururlar. Çünkü; varlığından geçmeden ve temizlenmeden önceki her amel ve davranış, nefsânî amaçlarla kirlidir; netîcesi yok gibidir. İlk yapılacak şey; günah, hatâ ve bilgisizliğin ta kendisi olan nefsin düzeltilmesidir. Bu düzelme ve temizlenmeden sonra her iş ve amel kabule uygun ve temizdir. Nefsin temizlenmesinden önceki okuma ve araştırmalar, asılsız bir ilmî varlık vererek benlik ve bilgiçlikten yakayı kurtarmayı çok güçleştirir. Onun için; doğru ve faydalı bir ilim edinmek isteyenlerin, bunları bırakması son derece gereklidir.
Bilmekten amaç, amel etmektir. Elde ettiği bilgilerle amel etmeyenler için o bilgiler, Hakk'ın huzurunda kendi aleyhlerine delil olur. Şu halde; amelsiz ilim, öldürücü bir zehirdir. İlâhî rahmetten mahrum kalmaya sebeptir. Habîb-i Ekrem Efendimiz'in, bizlere bildirmek üzere: (Allâhümme innî eûzü bike min ilmin lâyenfau) "Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden şüphesiz Sana sığınırım" buyurarak varlığından Allah'a sığındığı, bu amelsiz ilimdir.
Yüce Mevlâ bizleri; davranış ve yaşayışta, inanç ve amelde Sevgili Peygamberimiz'e ve O'nun değerli âshâbına uyma mutluluğuna erdirsin, bu mutluluktan bir an ayırmasın.
Allah'ın selâmı üzerinize olsun.
M. İhsan Oğuz, Mektuplar, 2. Cild, s.274-277.
|