Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Rabbani Hakîkatler: İlahi Hakîkatler ve Esrârı
MesajGönderilme zamanı: 02.12.09, 09:29 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 27.12.08, 17:20
Mesajlar: 565
Hakîkat-ı Ka‘be

(MG 23. Bölüm: Kâbe’nin Hakîkati)

Allah’a hamd, Onun seçkin kullarına da selâm olsun. Değerli kardeşim Şeyh Muhammed Tâhir, Mebde’ ve Me‘âd risâlesindeki “Ka‘be’nin sûreti, Hz. Muhammed’in sûretinin secde yeri olduğu gibi, Ka‘be’nin hakîkati de Hz. Muhammed’in hakîkatinin secde yeridir” şeklindeki sözümü açıklamamı istemiştir. Bu sözden Ka‘be’nin hakîkatinin Hakîkat-ı Muhammedî’den daha üstün olduğu anlaşılmaktadır. Hâlbuki âlem ve içindekilerin Hz. Muhammed’in hürmetine yaratıldıkları bilinmektedir. Âdem ve oğulları onun sâyesinde nasiplenmektedirler. O olmasaydı kâinât yaratılmazdı ve rubûbiyyet zuhûr etmezdi. Nitekim bu konuda hadisler nakledilmiştir.

Bilmek gerekir ki, Ka‘be’nin sûreti taş ve sıvadan ibâret değildir. Çünkü faraza taş ve sıva ortada olmasa bile Ka‘be yine Ka‘be’dir ve mahlûkâtın secde yeridir. Belki Ka‘be’nin sûreti âlem-i halktan olmakla birlikte, emr âlemindeki eşyânın hakîkatleri gibi bâtındır, his ve hayâl sahasının dışındadır. Hissedilir âlemdendir ama hiç hissedilmez. Her şeyin yöneldiği yerdir ama hiç yönelişte değildir. Yokluk elbisesi ile örtülü bir varlıktır. Varlık kisvesi içinde kendini gösteren bir yokluktur. Bir yönde ama yönsüzdür, bir mekânda ama mekânsızdır. Hulâsa hakîkat gibi olan bu sûret, hayret verici bir şeydir ve akıl onu idrâkten âcizdir, akıllı insanlar da onu ifâdeden mahrumdurlar. Sanki mâhiyeti bilinmeyen (ilâhî) âlemden bir nümûneye sahiptir, benzersizlikten bir nişan onda hazırlanmıştır. Evet, böyle olmadığı sürece secde edilmeye lâyık olamaz. Varlıkların en hayırlısı olan Efendimiz (a.s) kendi arzusuyla onu kıble edinmedi. “Orada apaçık alâmetler vardır” (Âl-i İmrân, 3/97) âyeti onun hakkında kesin nasstır. “Oraya giren emniyet içinde olur” (Âl-i İmrân, 3/97) ifâdesi onun için bir övgüdür. Allah’ın evidir, sâhibinin onunla özel bir ilişkisi vardır. Mâhiyeti bilinmeyenin onunla mâhiyeti meçhul bir irtibâtı vardır. “En güzel sıfatlar Allah’a âittir” (en-Nahl, 16/60).

Hakîkatin köprüsü olan mecâz âleminde ev şeklinde kurulmuştur ve ev sâhibinin dinlenme yeridir. Gönül ehli için oturup kalkacak yer her ne kadar çok ise de, bu öyle bir evdir ki, ağyâr sıkıntısından habersizdir ve sevgilinin dinlenme yeridir. “Ancak mü’min kulumun kalbine sığarım” kudsî hadîsinin hükmü, mâhiyeti bilinmeyenin (Allah’ın) tecellîsinin sığdığı yeri ifâde etmekte ise de, Allah’ın evi olma ilişkisi nereden zuhûr eder ve evin gereklerinden olan ağyâr (yabancıların) sıkıntısından uzak olmayı nereden getirir? Orada gayr ve (Allah’tan) gayrılığın yeri olmadığına göre, şüphesiz mahlûkâtın secde yeri olur. Çünkü gayrıya secde olmaz, gayrılık secdeye aykırıdır. Allah Rasûlü Hz. Muhammed (a.s) kendi tarafına secde edilmesine izin vermedi. Allah’ın evi (beytullah) tarafına aşk ve şevk ile secde etti. (Ka‘be ile Hz. Muhammed arasındaki) farkın sırrını buradan anla! Secde eden ile secde edilen arasında çok fark vardır.
Ey kardeş! Ka‘be-i Mu‘azzama’nın sûreti hakkında bir miktar bilgi sâhibi olduktan sonra, şimdi de Ka‘be’nin hakîkati hakkında birşeyler dinle! Ka‘be’nin hakîkati (Hakîkat-ı Ka‘be) Allah Teâlâ’nın mâhiyeti bilinmeyen zâtından ibârettir. Zuhûr ve gölge olma tozlarından hiç birisi ona ulaşamamıştır. Secde ve ibâdete lâyıktır. Bu hakîkat için, “Hz. Muhammed’in hakîkatinin secde ettiği yerdir” demenin ne mahzûru olabilir? Onun (Hakîkat-ı Ka‘be’nin) bundan (Hakîkat-ı Muhammedî’den) üstün olduğunu söylemenin ne kusuru olabilir? Evet, Hakîkat-ı Muhammedî, âlemin diğer fertlerinin hakîkatlerinden daha üstündür. Ancak Hakîkat-ı Ka‘be-i Mu‘azzama bu âlemden değildir ki onunla mukâyese edilsin.


Onun üstünlüğü konusunda duraklanmıştır. İlginçtir ki, bu iki şans sâhibinin (Ka‘be ve Hz. Muhammed’in) secde eden ve secde edilen olma noktasında sûretlerindeki farklılık, akıl ve ilim sâhibi insanları onların hakîkatlerinin de (üstünlükte) farklı olduğu fikrine götürmemiştir.


Bu sebeple (bana) îtirâz ettiler, kötülemek için ağızlarını açtılar. Allah Teâlâ onlara insaf versin de anlamadan eleştirmesinler. “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sâbit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” (Âl-i İmrân, 3/147).

(*)İmâm-ı Rabbânî’nin Mebde’ ve Me‘âd risâlesi Türkçe’ye tercüme edilip Rabbânî İlhamlar adıyla yayınlanmıştır (İstanbul, Sufi Kitap, 2005).


İMÂM-I RABBÂNÎ AHMED SİRHİNDÎ

MÜKÂŞEFÂT-I GAYBİYYE

23. Bölüm: Kâbe’nin Hakîkati

s.80-82

Tercüme: Doç. Dr. Necdet Tosun

SUFÎ Kitap

http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=108977


En son rabbani tarafından 05.01.10, 09:58 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Hakîkat-ı Ka‘be ( İmam-ı Rabbanî )
MesajGönderilme zamanı: 05.01.10, 09:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 27.12.08, 17:20
Mesajlar: 565
48. Bölüm: Kur’ân’ın, Kâbe’nin ve Hz. Muhammed’in Hakîkatleri:

Kur’ân’ın ve Kâbe’nin hakîkatleri, Hz. Muhammed’in (a.s) hakîkatinden (Hakîkat-ı Muhammedî’den) üstündür.


Bu sebeple Kur’ân’ın hakîkati, Muhammed’in hakîkatine imam olmuştur. Kâbe’nin hakîkati de Kur’ân’ın hakîkatinden üstündür. Orası (Kâbe’nin hakîkati) tümüyle sıfatsızlık ve renksizliktir. Sıfatların asılları olan şuûn ve îtibârlar oraya giremez. Tenzîh ve takdîs o mertebede dolaşamaz.

Mısrâ:
“Orada olan her şey beyândan da yüksektir, anlatılamaz”.

Bu yüksek bilgi konusunda ehlullâhtan hiç biri dudak açmamış, işâret ve rumuzla bile ondan bahsetmemiştir.
Bu dervişi bu büyük bilgi ile şereflendirdiler ve akrânları arasında mümtâz eylediler.
Bütün bunlar Allah Rasûlü’nün (a.s) sadakası ve bereketi iledir.
Ona ve âilesine en güzel salât ve selâm olsun.

Bilmek gerekir ki, Kâbe’nin sûreti yani binâsı, eşyânın (ve insanların) sûretlerinin secde yeri ve kıblesi olduğu gibi, Kâbe’nin hakîkati de o eşyânın hakîkatlerinin secde yeridir.

İlginç bir söz söylüyorum ki bunu kimse duymamış, hiçbir haberci bildirmemiştir.
Bunu Allah Teâlâ’nın bana lütfu ve keremi ile bildirmesi ve ilhâmı sâyesinde söylüyorum.

Hz. Peygamber’in (a.s) vefâtından bin küsür yıl geçtikten sonra bir zaman gelecek ki, Hz. Muhammed’in hakîkati (Hakîkat-ı Muhammedî) kendi makâmından yükselecek ve Kâbe’nin hakîkati ile birleşecektir. O zaman Hakîkat-ı Muhammedî, Hakîkat-ı Ahmedî ismini alacak ve zât mertebesine mazhar (ayna) olacaktır. İki mubârek isim (Muhammed ve Ahmed), müsemmâ ile hakîkate erecek, önceki makâm Hakîkat-ı Muhammedî’den boşalacak ve Hz. Îsâ’nın (a.s) dünyâya inişine kadar bu durum devam edecektir.

Hz. Îsâ inince onun hakîkati (Hakîkat-ı Îsevî) kendi makâmından yükselecek, boş kalan Hakîkat-ı Muhammedî makâmına yerleşecektir.

***

MEBDE’ VE ME‘ÂD (RABBÂNÎ İLHAMLAR)

İMÂM-I RABBÂNÎ

Doç Dr. Necdet TOSUN

SUFİ Kitap


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye