Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 84 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Ana Babaya İyilik Ve Akrabayı Ziyaret
MesajGönderilme zamanı: 10.02.09, 09:40 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Ana Babaya İyilik Ve Akrabayı Ziyaret

Bu bölümdeki 6 ayet ve 24 hadisten ortak koşmaksızın Allah’a ibadet edip ana, baba, akraba ve yetimlere iyi davranma gereğini, Rabbimizin ana babaya iyiliği emrettiğini, ana ve babamız yanımızda ihtiyar durumuna gelirlerse onlara öf bile demeyip tevazu kanadını açarak merhametle muamele etmemiz ve o şekilde Allah’a dua etmemiz gerektiğini, vaktinde kılınan namazdan sonra en hayırlı amelin ana babaya iyilik olduğunu, babalık hakkını ödemenin çok zor olduğunu, misafir ve akrabaya iyilik etmek gerektiğini, akrabalık bağını gözeteni Allah’ta gözetir, ilgiyi kesenden Allah’ın da ilgiyi keseceğini, kişinin iyilik etmekteki sırasını; Rasulullah’ın Anan Anan Anan sonra baban sonra yakın akrabandır diye sıraladığını, yaşlılık günlerinde anne ve babasına ulaşıp ta cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün bedduasına muhatap olduğunu, kötülük yapan akrabaya bile iyilik yapmakla o kişinin Allah’ın yardımına mazhar olacağını, rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimsenin akrabasını kollayıp gözetmesi gerektiğini, yakın akrabanın kollanmasının önce olduğunu, kimsesi olmayan anne ve babalara bakmanın cihada gitmekten hayırlı olduğunu, akrabası kendisiyle ilgiyi kestiği zamanlarda onlarla ilgilenmenin akrabayı koruyup gözetme sayılacağını, bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktan akrabalarına hediye etmenin daha sevap olacağını, müşrik bile olsa kişinin ana babasına iyi davranması gerektiğini, sadakanın yakın akrabaya verilmesiyle hem sadaka hem de yakınları himaye sevabı kazanılacağını, iki tür bağdan birinin de akrabalık bağı olduğunu, akrabalık bağlarının kesilmeyeceğini, cennete götürecek amellerden birinin de akrabalık bağlarını korumak olduğunu, evlilik ve boşamalarda basiretli anne babaların sözünün tutulabileceğini, teyzenin anne sayılabileceğini, peygamberimizin gönderiliş gayelerinden birinin de akrabayı kollayıp gözetlemek ve putları kırmak olduğunu öğreneceğiz. [1]

“Yalnızca Allah’a kulluk edin ve O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Ana babaya yakın akrabaya, yetimlere, muhtaçlara kendi çevrenizde olan yakın komşulara ve uzak komşulara, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altındaki hizmetçi ve işçilere iyilik yapın iyi davranın.” (Nisa: 4/36)

“...Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve akrabalık bağlarını gözetin.” (Nisa: 4/1)

“Onlar ki Allah’ın ulaştırılmasını istediği şeyi ulaştırırlar. Yani akraba mü’minlerle ilgiyi kesmezler.” (Ra’d: 13/21)

“Biz insana yapacağı hayırlı işlerden biri olarak anne ve babasına iyi davranmasını emrettik...” (Ankebut: 29/8)

“Çünkü Rabbin kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anaya babaya iyilik etmenizi buyurmuştur. Eğer onlardan biri yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olurlarsa onlara öf bile deme, azarlama onları ve onlara güzel ve iyi söz söyle ikisine karşı da merhamet kanatlarını indir. Mütevazi ol veya Rabbi de: “Onlar çocukluğumda beni nasıl büyütüp yetiştirdilerse sen de onlara öylece merhamet et.” (İsra: 17/23-24)

“Allah diyor ki: Biz insana anne babasına karşı iyi davranmasını emrettik. Annesi onu nice acılara ve zayıflığa katlanarak karnında taşıdı. O’nun sütten kesilmesi de iki yıl sürdü. Öyleyse ey insanoğlu bana ve sonra da ana ve babana şükret...” (Lokman: 31/14)


314. Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Mes`ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselâm’a:
– Allah’ın en çok beğendiği amel hangisidir? diye sordum.
– “Vaktinde kılınan namazdır” diye cevap verdi.
– Sonra hangi ibadet gelir? dedim.
– “Ana ve babaya iyilik ve itaat etmek” buyurdu.
– Daha sonra hangisi gelir? diye sordum.
– “Allah yolunda cihâd etmek” buyurdu.[2]

315. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Hiçbir evlâd babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını ödemiş olur.”[3]
* Babanın evlat üzerindeki hakkı ödenemeyecek kadar büyüktür. Hayatta kolay kolay meydana gelmeyecek bir olaya yani köle azadına bağlanması bunu göstermektedir. Halen islamda Allah, Rasulu ve sonra ana babaya hürmet ve ikramın zikredilmesi de bunu göstermektedir. [4]

316. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”[5]
* Gerçekten müslüman olduğunu iddia eden kimse mutlaka bu iki şıktan birincisini tercih ederek sevap kazanmalı insanlara yardımcı olmalıdır veya susmak suretiyle kimseye zarar vermemelidir. [6]

317. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ varlıkları yaratma işini tamamlayınca, akrabalık bağı (rahim) ayağa kalkarak:
– (Huzurunda) bu duruş, akrabalık bağını koparan kimseden sana sığınanın duruşudur, dedi.
Allah Teâlâ:
– Pekâlâ, seni koruyup gözeteni gözetmeme, seninle ilgisini kesenden rahmetimi kesmeme râzı değil misin? diye sordu.
Akrabalık bağı:
– Evet, râzıyım, dedi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ:
– Sana bu hak verilmiştir, buyurdu.
Bunları anlattıktan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– İsterseniz (bunu doğrulayan) şu âyeti okuyunuz, buyurdu:
“Ey münâfıklar! Siz iş başına geçecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkarır, akrabalarla ilginizi kesersiniz, değil mi? İşte Allah’ın lânete uğrattığı, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır” (Muhammed: 47/22–23)[7]
Buhârî’nin bir rivayetine göre Cenâb–ı Hak şöyle buyurdu:
“Ey akrabalık bağı! Seni gözeteni gözetirim. Seninle ilgiyi kesenden ben de ilgimi keserim.”[8]

318. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir? diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Anan!” buyurdu.
Adam:
– Ondan sonra kimdir? diye sordu.
– “Anan!” buyurdu.
Adam tekrar:
– Ondan sonra kim gelir? diye sordu.
– “Anan!” dedi.
Adam tekrar:
– Sonra kim gelir? diye sordu.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Baban!” cevabını verdi.[9]
Bir rivayete göre o adam:
– Ey Allah’ın Resûlü! Kendisine en iyi davranılması gereken kimdir? diye sordu.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Anan, sonra anan, daha sonra yine anan, sonra baban, sonra da sana en yakın olan akraban” buyurdu.[10]
* Saygı, iyilik ve itaate en layık olan kimselerin sıralaması yapılan bu hadislerde her zaman ve heryerde her kimseye karşı iyi davranması gereken müslümanın kime nasıl davranması gerektiği bildirilmiştir. [11]

319. Yine Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun”[12]
* Bugün bakım ve paraya ihtiyacı olmayan huzurevlerinde nice anne ve babalar vardır ki hizmetçileri de var. Ama sevgi dolu bir bakış candan sevgiyle kucaklayıştan mahrumdurlar, bu ise para ile elde edilemez Bu hadis anne ve babasına hayırsızlık yapan bir evladın acıklı sonucundan bahsetmektedir. (İsra: 17/24 nolu ayete bakınız) [13]

320. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre bir adam:
– Yâ Resûlallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlarsa bana kaba davranıyorlar, dedi.
Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Eğer dediğin gibi isen, onlara sıcak kül yutturmuş oluyorsun. Sen böyle davrandıkça, Allah’ın yardımı seninledir.”[14]

321. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin.”[15]
* Rızık ve ömür bereketine sebeb olan amellerden biri olarak anlatılan akraba ziyareti ve bağları koparmamak kişinin dünya hayatında yaşantı ve geçim olarak rahat bir hayat ve geçim sürmesini temin etmiş olur. [16]

322. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Medine’de ensâr arasında en fazla hurmalığı bulunan Ebû Talha idi. Ebû Talha’nın en sevdiği malı da Mescid–i Nebevî’nin karşısındaki Beyruhâ adlı hurma bahçesiydi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu bahçeye girer ve oradaki tatlı sudan içerdi.
Enes (sözüne devamla) dedi ki: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyet–i kerîmesi nâzil olunca, Ebû Talha Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldi ve:
– Yâ Resûlallah! Cenâb–ı Hak sana “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyetini gönderdi. En sevdiğim malım Beyruhâ adlı bahçedir. Onu Allah rızası için sadaka ediyorum. Allah’dan onun sevabını ve âhiret azığı olmasını dilerim. Beyruhâ’yı Allah’ın sana göstereceği şekilde kullan, dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Âferin sana! Kârlı mal dediğin işte budur! Seni duydum, Ebû Talha. Onu akrabalarına vermeni uygun görüyorum.”
Ebû Talha:
– Öyle yapayım, yâ Resûlallah, dedi ve bahçeyi akrabaları ve amcasının oğulları arasında taksim etti.[17]
* Ebu Talha değerlendirmeye göre yirmi bin koyun eden bir mal varlığını Allah yolunda harcamasını bilen bir sahabidir. Kendilerine bakarak yolumuzu tayin edeceğimiz yıldızlardan biridir. [18]

323. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bir adam Peygamber aleyhisselâm’ın yanına gelerek:
– Hicret ve cihâd etmek üzere sana bîat ediyorum. Bunların sevabını Allah’tan dilerim. dedi.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ana ve babandan hayatta olanlar var mı?” diye sordu.
Adam:
– Evet, her ikisi de hayatta, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah’tan sevap kazanmak istiyorsun değil mi?” diye sordu.
Adam:
– Evet, deyince:
– “Ana ve babanın yanına dön. Onlara iyi bak!” buyurdu.[19]
Bu rivayet Sahîh–i Müslim’den alınmıştır. Buhârî ile Müslim’in bir başka rivayeti ise şöyledir:
Bir adam Resûlullah’ın yanına gelerek cihâd etmek üzere ondan izin istedi. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Anan, baban sağ mı?” diye sordu.
Adam:
– Evet, deyince:
– “Öyleyse onlara hizmet etmeye çalış!” buyurdu.[20]
* Cihad iki türlüdür. Birisi genel seferberlik dediğimiz her eli silah tutanın katılması gereken zorunlu cihad, bir diğeri de küçük birlikler ve gönüllülerden oluşan ufak çapta olan cihad hareketidir. Bu sahabinin buradaki durumu nafile cihad diyebileceğimiz bir cihad çeşididir ki anne ve babadan izin almak gerekir. [21]

324. Yine Abdullah İbni Amr İbni Âs’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”[22]
* İyilik üç türlüdür. 1- İyiliğe iyilik 2- Karşılık beklemeksizin yapılan iyilik 3- Kötülük edene iyilik etmektir ki en değerlisi budur. Bkz. Fussılet: 41/34. [23]

325. Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Akrabalık bağı Arş-ı âlâ’ya tutunarak şöyle demiştir: Beni koruyup gözeteni, Allah koruyup gözetsin. Benimle ilgisini kesenden Allah rahmetini kessin.”[24]

326. Mü’minlerin annesi Meymûne Binti’l–Hâris radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Meymûne Peygamber aleyhisselâm’a haber vermeden bir câriye âzâd etmişti. Kendi nöbet gününde Resûl–i Ekrem yanına gelince:
– Yâ Resûlallah! Farkına vardın mı, câriyemi âzâd ettim, dedi. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Gerçekten mi?” diye sordu. Hz. Meymûne:
– Evet, gerçekten âzâd ettim, deyince:
– “Eğer câriyeyi dayılarına hediye etseydin daha çok sevap kazanırdın” buyurdu.[25]
* Her türlü yardımda öncelikle fakir ve yardıma muhtaç akraba düşünülmelidir. Önceki hadislerde de görüldüğü üzere fakir, komşu ve akrabalara yapılacak yardımlarda en değerlisi her üçü de bir arada olandır. Daha sonra iki şartı taşıyan kimselerdir.[26]

327. Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
İslâmiyet’i kabul etmemiş olan annem Resûlullah zamanında yanıma gelmişti. Resûlullah’ın görüşünü almak için:
– Annem, beni özleyip gelmiş. Ona ikramda bulunabilir miyim? diye sordum.
Peygamber aleyhisselâm:
– “Evet, annene iyi davran!” buyurdu.[27]
* Bu konuda Lokman 31/14 ve Ankebut 29/8 ayetlerin tefsirine bakınız. [28]

328. Abdullah İbni Mes`ûd radıyallahu anh’ın karısı Zeynep es–Sekafiyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre birgün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey kadınlar! Zînet eşyânızdan bile olsa sadaka veriniz” buyurmuştu.
Zeynep sözüne devamla dedi ki: Bunun üzerine ben Abdullah İbni Mes`ûd’un yanına dönerek:
– Sen eli dar bir adamsın. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize sadaka vermemizi emretti. Ona git de bir soruver. Sadakamı sana vermekle bu emri yerine getiriyorsam ne âlâ. Şayet olmuyorsa başkasına vereyim, dedim. Abdullah:
– Kendin git sor, deyince ben de gittim. Hz. Peygamber’in kapısına varınca, ensârdan bir kadının orada beklediğini gördüm. Meğer onun derdi de benimkinin aynıymış. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girmeye de pek çekinirdik.
İçeriden Bilâl çıkıverince ona:
– Hz. Peygamber’e git de, “Kapıda iki kadın bekliyor ve kocalarıyla kendi yetimlerine verecekleri sadakanın kabul olup olmadığını soruyorlar, de!. Ama bizim kim olduğumuzu söyleme!” dedik.
Bilâl hemen Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girerek meseleyi anlattı.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Kim onlar?” diye sordu.
Bilâl de:
– Ensârdan bir kadınla Zeynep, deyince, Resûlullah salllallahu aleyhi ve sellem:
– “Hangi Zeynep’miş o?” diye sordu. Bilâl:
– Abdullah’ın karısı, dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Onlar –böyle yapmakla– iki sevap birden kazanırlar. Biri yakınlarını himâye sevabı, diğeri de sadaka sevabı.”[29]
* Rasulullah bir bayram günü kadınlara va’z ederken onlardan sadaka vermelerini istemişti. Bu hadiste de bir kadının koca ve çocuklarına bakma zorunluluğu olmadığı için onlara yaptığı harcama sadaka yerine geçtiğini yine bir erkek de bakmak zorunda olmadığı yakınlarına sadaka verebileceğini karısının kendi malını kocasına danışmaksızın harcayıp infak edebileceğini yine bir kadının dinini öğrenebilmesi için evinden dışarı çıkmasında da bir mahzur olmadığını öğrenmiş oluyoruz. [30]

329. Ebû Süfyân Sahr İbni Harb radıyallahu anh’den –Herakliyus kıssasına dair uzun hadiste– rivayet edildiğine göre, Herakliyus Ebû Süfyân’a Peygamber aleyhisselâm’ı kastederek:
– O size ne emrediyor? diye sordu.
Ebû Süfyan der ki:
– Ben de onun bize, sadece Allah’a ibadet ediniz; ona hiçbir şeyi denk tutmayınız; dedelerinizin taptığı şeyleri bırakınız dediğini, bize namaz kılmayı, doğru ve iffetli olmayı, akrabayı görüp gözetmeyi emrettiğini söyledim.[31]

330. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Siz (bir para birimi olan) kîrâtın kullanıldığı bir yeri mutlaka fethedeceksiniz.”
Diğer bir rivayete göre ise şöyle buyurdu:
“Siz kîrâtın kullanıldığı Mısır’ı fethedeceksiniz. Oranın halkına iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz. Zira onlara bir ahid ve eman görevimiz, bir de akrabalık bağımız vardır.”
Bir diğer rivayete göre şöyle buyurdu:
“Siz orayı fethettiğiniz zaman, halkına iyi davranın. Zira onlara bir ahid ve eman görevimiz, bir de akrabalık bağımız vardır” veya “ahid ve eman görevi ve hısımlık bağı vardır” buyurdu.[32]
* Mısırlılarla Mekkelilerin akrabalık bağı Hz. İsmail’in annesi Hacer’in Mısırlı olması dolayısıyla, hısımlık bağı ise peygamberimizin oğlu İbrahim’in annesi olan Mariye’nin Mısırlı olması sebebindendir. [33]

331. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
“Yakın akrabalarını uyar!” (Şu`arâ: 26/214) âyeti nâzil olunca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kureyş kabilesini toplantıya çağırdı. Onlar da geldiler. Peygamber aleyhisselâm kimine genel, kimine de özel olarak şöyle hitâb etti:
“Ey Abdüşems oğulları! Ey Ka`b İbni Lüey oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
Ey Abdümenâf oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
Ey Hâşim oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
Ey Abdülmuttalib oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarınız!
Ey Fâtıma! Kendini cehennemden kurtar! Çünkü sizi Allah’ın azâbından kurtarmaya benim gücüm yetmez. Ama aramızdaki akrabalık bağı sebebiyle sizinle ilgimi kesmeyeceğim.”[34]
* Bu hususta Şuara 26/214 ayetinin tefsiri ve Leheb suresinin tefsiri ve sebebi nüzülüne tefsirden bakılmalıdır. Her inanç ve görüşe sahip akraba ile ilgi kesilmemeli, onlara dini bilgi ve şuur verilmeye çalışmalıdır. Bu aslî ve ilk görevlerimizdendir. Kişinin büyük bir insanın akrabası olduğunu söylemesi ve ona güvenmesi ona hiçbir fayda sağlamayacağı gibi cehennemden de kurtaramaz. Kişiyi kurtaracak olan şey iman, ibadet ve amellerdir. Bunun için bakınız: (Fatır: 35/18, ve Necm: 53/39) ayetleri. [35]

332. Ebû Abdullah Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gizli değil açıkca şöyle buyururken dinledim:
“(Akrabam olan) Falan oğulları ailesi benim dostlarım değildir. Benim dostlarım Allah Teâlâ ile iyi mü’minlerdir. Fakat ötekilerle aramızda akrabalık bağı bulunduğu için kendileriyle ilgimi kesmeyeceğim.”[36]
* Dost olunmaya layık Allah ve gerçek mü’minlerdir. (Tahrim: 66/4) Yani ben Allah’ı ve mü’minleri severim ama müşrik akrabalarımla da ilgimi kesmem, onların da müslüman olmalarına çalışırım, gayret ederim. [37]

333. Ebû Eyyûb Hâlid İbni Zeyd el–Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre bir adam:
– Yâ Resûlallah! Beni Cennete götürüp cehennemden uzaklaştıracak davranışı haber ver, dedi.
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
– “Allah’a ibadet edip ona hiçbir şeyi denk tutmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı koruyup gözetirsin.”[38]
* Akrabayı görüp gözetmekte cennete sokan amellerden sayılıyor. Bugün çok ihmal edilen bu ahlaki meziyete de uymak ve akrabalarla ilgilenmek gerekir. [39]

334. Selmân İbni Âmir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Biriniz orucunu açacağı zaman hurma ile açsın; çünkü hurma bereketlidir. Eğer hurma bulamazsa orucunu su ile açsın; çünkü su temizdir.”
Peygamber aleyhisselâm sözüne devamla şöyle buyurdu:
“Yoksula verilen sadaka bir sadaka, akrabaya verilen sadaka ise iki sadaka yerine geçer: Biri sadaka sevabı, öteki de akrabayı koruyup gözetme sevabıdır.”[40]

335. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Çok sevdiğim bir kadınla evliydim. Babam Hz. Ömer o kadını beğenmiyordu. Bu sebeple bana:
– Onu boşa! dedi.
Ben de boşamak istemedim.
Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh Peygamber aleyhisselâm’a gelerek durumu anlatmış.
Peygamber aleyhisselâm da:
– “O kadını boşa!” diye emretti.[41]
* 1869 numaralı hadiste İbrahim peygamberin oğlunun hanımını boşamasıyla alakalı tavsiyeleri gelecektir. Burada da Hz. Ömer oğlunun aşık olduğu ve kusurunu göremediği karısından boşanması gerektiğini anladığı için bu tavsiyede bulundu. Aşırı sevgi insanı kör ve sağır yapar. Seven kimse sevdiğinin kusurunu farkedemez. Hz. Ömer’in gelininde gördüğü kusur bağışlanacağı cinste olmadığı için ve oğlunun manevi hayatına zarar verecek mahiyette olduğu için oğlunu boşamasını emretti hem babasından hem de peygamberden emir alan ibni Ömer bu iki buyruğa karşı gelmemiş ve karısını boşamıştı. Bugün islamı gereği gibi bilmeyen anne ve babaların oğullarına “karını boşa” diye emir vermeleri yerine getirilmeli mi yoksa getirilmemeli mi? sorusunun cevabı İslami eğitim ve anlayış yönüyle değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Hz. Ömer’e gelince; o çok dindar, Allah korkusu ve kul hakkına saygısı itibarıyla üstün bir şahsiyettir. Hatta Hz. Ömer’in görüş ve kanaatine uygun ayet inmesi yani “Tevafukatı Ömer” denilen 15 ve 21 hadise zikredilmektedir. Bunun için Tecridi Sarih tercemesi cild: 2 s: 349-353, cild: 11 s. 48-50 ye bakılmalıdır. [42]

336. Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam ona gelerek:
– Benim bir karım var. Annem ise onu boşamamı emrediyor. Ne yapmalıyım? diye sordu.
Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh ona şu cevabı verdi:
– Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
“Anne ve baba, cennete en ortadaki kapıdan girmeye vesile olur” buyurduğunu işittim. Artık sen o kapıyı ister bırak, ister elinde tut.[43]
* Anne ve babaya saygı gösterilmesi gereği Allah’ın emridir. Ebu’d Derda: “Ben sana hanımını ne boşa derim ne de boşama ama anne ve babaya itaat konusunda şu hadisi bilirim ve sana da hatırlatırım,” demek suretiyle soruyu soran kimseye adeta eğer anne ve babaya itaatın gereği gibi, hanımında da Allah ve Rasulünün istemediği bir hal varsa onu kendin daha iyi bilirsin ona göre hareket et demek istemiştir. Cennetin orta kapısı demek en değerli kapısı demektir. Anne ve babalarına iyilik edenler bu değerli kapıdan cennete gireceklerdir. Başka birine zulüm ve haksızlık edilmeyecek durumlarda anne ve babaya itaat edip onların gönlünü hoş etmek iyidir.
Allah’a isyan olacak yerde kula itaat caiz değildir. Bu kaide daima müslümanın aklında olmalıdır. [44]

337. Berâ’ İbni Âzib radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Teyze anne sayılır.”[45]
Ana babaya iyilik ve akrabayı ziyaretle alakalı hadis çoktur. 12 numaralı mağara hadisi ve 261 nolu Cüreyc hadisi gibi. En önemlilerinde biri de ileride 439 no da gelecek olan uzunca Amr ibni Abese hadisidir.
* Bu hadiste annesi ölen çocuğa teyzesinin daha iyi sahip olacağını ve onun daha iyi yetiştirilebileceğini göstermektedir. Çocuğun kendisine emanet edileceği kadın ablası teyzesi gibi yakın biri olacaktır. [46]
25/337/1: Amr bin Abese (r.a.) anlatıyor. “Mekke’de iken peygamberliğinin ilk zamanında O’nun yanına vardım ve
“sen kimsin?” dedim. O da:
”Peygamberim” dedi.
“Peygamber ne demektir?” dedim. O da:
“Allah beni vazifeli olarak gönderdi” dedi. Ben
“hangi şey ile gönderdi?” deyince:
“Akrabayı görüp gözetmek, putları kırmak, Allah’ın birliğini kabul edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak üzere” buyurdular.


[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 118
[2] Buhârî, Mevâkît 5, Cihâd 1, Edeb 1, Tevhîd 48; Müslim, Îmân 137–139. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 14, Birr 2; Nesâî, Mevâkît 51.
Benzeri faziletlerle alakalı hadisler 1274, 1277 ve 1286’da tekrar gelecektir
[3] Müslim, İtk 25. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 120; Tirmizî, Birr 8; İbni Mâce, Edeb 1.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 119
[5] Buhârî, Edeb 85; Müslim, Îmân 74, 75. Ayrıca bk. Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, Rikak 23; Ebû Dâvûd, Edeb 123; Tirmizî, Kıyâmet 50; İbni Mâce, Edeb 4.
311’de geçmişti, 706 ve 1512’de tekrar gelecektir.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 119
[7] Buhârî, Tefsîru sûre 47, Edeb 13, Tevhîd 35; Müslim, Birr 16.
[8] Buhârî, Edeb 13.
[9] Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr 1. Ayrıca bk. İbni Mâce, Vesâyâ 4; Ebû Dâvûd, Edeb 120; Tirmizî, Birr 1.
[10] Müslim, Birr 2.
[11] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 120
[12] Müslim, Birr 9, 10.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 120
[14] Müslim, Birr 22.
648’de tekrar gelecek, açıklama orada verilecektir.
[15] Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim, Birr 20, 21. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45.
[16] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 120
[17] Buhârî, Zekât 24, Vekâlet 14, Vesâyâ 10, 17, 26, Tefsîru sûre (3) 5, Eşribe 13; Müslim, Zekât 42, 43.
299’da geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.
[18] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 121
[19] Buhârî, Cihâd 138, Edeb 3; Müslim, Birr 6.
[20] Buhârî, Cihâd 138; Müslim, Birr 5. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 2; Nesâî, Cihâd 5.
[21] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 121
[22] Buhârî, Edeb 15. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45; Tirmizî, Birr 10.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 121
[24] Buhârî, Edeb 13; Müslim, Birr 17.
Benzeri geniş olarak 317’de geçmişti.
[25] Buhârî, Hibe 15, 16; Müslim, Zekât 44.
[26] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 122
[27] Buhârî, Hibe 29, Cizye 18, Edeb 8; Müslim, Zekât 50. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 34.
[28] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 122
[29] Buhârî, Zekât 48; Müslim, Zekât 45. Ayrıca bk. Buhârî, Zekât, 44; Nesâî, Zekât 82; İbni Mâce, Zekât 24.
[30] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 122
[31] Buhârî, Bed’ü’l–vahy 6, Salât 1, Zekât 1, Cihâd 102, Şehâdât 28, Edeb 8, Tefsîru sûre (3) 4; Müslim, Cihâd 74.
Önceden 56 numarada geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.
[32] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe, 226, 227.
[33] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 123
[34] Müslim, Îmân 348, 351. Ayrıca bk. Buhârî, Tefsîru sûre (26) 2; Tirmizî, Tefsîru sûre (27) 2; Nesâî, Vesâyâ 6.
[35] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 123
[36] Buhârî, Edeb 14; Müslim, Îmân 366.
[37] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 123
[38] Buhârî, Edeb 10; Müslim, Îmân 14. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 10.
1212’de tekrar gelecektir.
[39] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 123
[40] Tirmizî, Zekât 26. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 21; Nesâî, Zekât 82; İbni Mâce, Sıyâm 25, 28.
1240’da kısa şekliyle tekrar gelecektir.
[41] Ebû Dâvûd, Edeb 120; Tirmizî, Talâk 13. Ayrıca bk. İbni Mâce, Talâk 36.
[42] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 124
[43] Tirmizî, Birr 3. Ayrıca bk. İbni Mâce, Talâk 36.
[44] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 124
[45] Tirmizî, Birr 6. Ayrıca bk. Buhârî, Sulh 6, Megâzî 43; Ebû Dâvûd, Talâk 35.
[46] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 124

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 09:59 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Ana Babaya Karşı Gelmenin Ve Akraba İle İlgiyi Kesmenin Haramlığı

“Siz ey münafıklar işbaşına gelecek olursanız yeryüzünde fesat çıkarmak akrabalık bağlarını parçalamak sizden umulur değil mi? Onlar öyle kimselerdir ki, Allah onları lanetleyip sağır yapmış ve gözlerini de kör etmiştir.” (Muhammed: 47/22-23)

“Fakat yaradılışlarının gereği olan doğal bir anlaşmaya dayanır olmalarına rağmen, Allah’la olan bağlantılarını bozup, Allah’ın sıkı tutulmalarını emrettiği bağları kesen ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselere gelince. İşte Allah’ın laneti böylelerinedir. Öte dünyada varılacak yerlerin en kötüsü de onlara ayrılmıştır.” (Ra’d: 13/25)

“Çünkü Rabbin kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anaya babaya iyilik etmenizi buyurmuştur. Eğer onlardan biri yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ererse onlara öf bile deme, azarlama onları ve onlara güzel ve iyi söz söyle ikisine karşı da merhamet kanatlarını indir, mütevazi ol veya Rabbim, de: Onlar çocukluğumda beni nasıl büyütüp yetiştirdilerse sen de onlara öylece merhamet et.” (İsra: 17/23-24)


338. Ebû Bekre Nüfey İbni Hâris radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu.
Biz de:
– Evet, yâ Resûlallah, dedik.
Resûl–i Ekrem:
– “Allah’a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak” buyurdu. Bu sözü durmadan tekrarladı. Daha fazla üzülmesini istemediğimiz için keşke sussa, diye arzu ettik.[1]

339. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Büyük günahlar şunlardır: Allah’a ortak koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmek.”[2]
* Pek çok ayeti kerime ve hadisi şeriflerde günahların büyükleri sayılmakta ve bazı eserlerde bunların sayısı 467’ye kadar çıkarılmaktadır.[3] Kur’an’da Lokman: 31/13’de en büyük zulüm olarak belirtilen şirk, günahların en büyüğü olarak zikredilir. Hadislerde de şirk: Allah’ın yanı sıra kanun koyucu ve ilah tanımak olarak ilk sırada zikredilmiştir. [4]

340. Yine Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahü anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bir kimsenin kendi ana babasına sövmesi büyük günahlardandır” buyurmuştu.
Ashâb–ı kirâm:
– Yâ Resûlallah! İnsan kendi ana babasına hiç söver mi? deyince:
– “Evet, tutar birinin babasına söver, o da onun babasına söver. Birinin anasına söver, o da onun anasına söver” buyurdu.[5]
Başka bir rivayete göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “İnsanın kendi ana babasına lânet etmesi en büyük günahlardandır” buyurmuştu.
Ashâb–ı kirâm:
– “Yâ Resûlallah! Bir kimse kendi ana babasına nasıl söver?” deyince:
– “Birinin babasına söver, o da onun babasına söver. Adamın anasına söver, o da onun anasına söver” buyurdu.[6]
* Önceki iki hadiste ana babaya itaatsizlik etmenin büyük günahlardan olduğu zikredildi. Burada ise bir nevi itaatsizlik demek olan ana babaya sövme konusu ele alınmaktadır. Ana babasına sövdürecek evlatların da olabileceğini Rasulullah bildirmiştir. Bir kimseye sövmenin doğuracağı kötülükler En’am: 6/108 ayette anlatılmaktadır. Günaha girme yollarının kapatılması hedeflenen bu ayet ve hadisler müslümanlara bu ahlaki prensipleri de öğretmektedir. [7]

341. Ebû Muhammed Cübeyr İbni Mut’ım radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.”[8]
* Akraba ve müslümanlarla alakayı kesmemek gerekir. Kesenlere cennet haram kılınmış oluyor. [9]

342. Ebû Îsâ Mugîre İbni Şu’be radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ size ana babaya itaatsizlik etmeyi, verilmesi gerekeni vermeyip almaya hakkı olmayan şeyi istemeyi ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi haram kılmış; dedi kodu yapmayı, çok soru sormayı ve malı israf etmeyi de mekruh kılmıştır.”[10]
* Üçü haram üçü mekruh olan altı meseleden söz edilmiş olan hadiste peygamberimiz;
1- Ana babaya saygısızlık. Büyük günahlardan olduğunu önceki hadislerden öğrenmiştik.
2- Zekat ve her türlü infakı vermeyip cimrilik yapmak veya borcunu vermemek ve bile bile geciktirmek,
3- Başkalarından borç istemek veya ihtiyacı olmadığı halde dilenmek yasaklanmış yani haram kılınmıştır.
1- Kız çocuklarını bazı menfaatler uğruna toplum bataklığına gömmek. Nahl: 16/58-59.
2- Dedikodu yapıp çok soru sormayı. Maide: 5/101.
3- Malı har vurup harman savurmayı. Furkan: 25/67, İsra: 17/27, hoş karşılamayıp mekruh saymıştır. [11]


[1] Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti’zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143. Ayrıca bk. Tirmizî, Şehâdât 3, Birr 4, Tefsîru sûre (4) 5.
1552’de tekrar gelecek ve açıklama orada verilecektir.
[2] Buhârî, Eymân ve’n–nüzûr 16, Diyât 2, İstitâbetü’l–mürteddîn 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (4) 6; Nesâî, Tahrîm 3, Kasâme 48.
[3] Bkz. Ez-Zevacir an itikafil kebair ibni Hacer el-Heytemi. Kayıhan Yayınları tarafından iki cild halinde Büyük Günahlar olarak tercüme edilmiştir.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 125
[5] Müslim, Îmân 146. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 4.
[6] Buhârî, Edeb 4. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 120.
[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 126
[8] Buhârî, Edeb 11; Müslim, Birr 18, 19. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 45; Tirmizî, Birr 10.
[9] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 126
[10] Buhârî, İstikrâz 19, Edeb 6, Zekât 53; Müslim, Akdıye 10–14.
[11] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 126

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 10:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Ana Babaya Dostlarına Ve İkrama Layık Kimselere İkram Etmek

343. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“En makbul iyilik, baba dostunu koruyup gözetmektir.”
Abdullah İbni Dînâr’dan rivayet edildiğine göre, Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bedevilerden biri Abdullah İbni Ömer’le Mekke yolunda karşılaştı. Abdullah İbni Ömer ona selâm verdi; kendi bindiği eşeğe onu bindirdi ve başındaki sarığı da ona verdi.
Abdullah İbni Dinâr sözüne devamla dedi ki: Biz İbni Ömer’e:
– Allah iyiliğini versin, bu adam bedevilerden biri. Onlar aza kanaat ederler, deyince bize şunları söyledi:
– Bu zâtın babası, (babam) Ömer İbni Hattâb’ın dostuydu. Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu duydum:
“En makbul iyilik, baba dostunun ailesini koruyup gözetmektir.”
Abdullah İbni Dînâr’ın Abdullah İbni Ömer’den bir başka rivayeti de şöyledir:
Bir defasında İbni Ömer Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Deveye binmekten usandığı zaman üzerinde istirahat edeceği bir merkebiyle, başına sardığı bir de sarığı vardı. Birgün İbni Ömer eşeğin üzerinde dinlenirken bir bedeviye rastladı. Ona:
– Sen falan oğlu falan değil misin? diye sordu.
Adam:
– Evet, deyince eşeği ona verdi ve:
– Buna bin, dedi. Sarığı da ona uzatarak, bunu da başına sar, dedi.
Arkadaşlarından biri İbni Ömer’e:
– Allah seni bağışlasın. Üzerinde dinlendiğin eşek ile başına sardığın sarığı şu bedeviye boşuna verdin, deyince İbni Ömer şunları söyledi:
– Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i “İyiliklerin en değerlisi, insanın babası öldükten sonra, baba dostunun ailesini kollayıp gözetmesidir” buyururken duydum. Bu adamın babası, (babam) Ömer radıyallahu anh’in dostuydu.[1]

* Kapitalizmin çarkları arasında eriyip yok olan toplum bireyleri değil, ana baba dostlarına değer vermek, akraba, komşu ve müslümanlara bile değer verip ilgilenmemektedir. İnsanı insan yapan önemli özelliklerinden biri de vefa duygusudur. Vefa duygusuna sahip olmayanlar sadece kendilerini, zevklerini ve çıkarlarını düşünen bencil kimselerdir. Böylesi kimselerden ne kendilerine ne de ana babalarının hatıralarına hürmet ve fedakarlık beklemek boşunadır. İşte hadisteki ibni Ömer’in baba dostuna gösterdiği bu sıcak davranış çok ibretlidir.
Ana babanın ölümlerinden sonra onların sevdiği kimseleri görüp gözetmek faziletli davranışlardandır. Onları arayıp hal ve hatırlarını sormak ana babaya iyilik ve ikram edilmiş gibi sayılır. [2]

344. Ebû Üseyd Mâlik İbni Rebîa es–Sâidî radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda otururken Selemeoğulları kabilesinden bir adam çıkageldi ve:
– Yâ Resûlallah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu.
Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
– “Evet, onlara dua eder günahlarının bağışlanmasını dilersin; vasiyetlerini yerine getirirsin; akrabasını koruyup gözetirsin; dostlarına da ikramda bulunursun.”[3]
* Bugün müslümanım diyenlerin hiç yapmadıkları, yapanları enayilikle ve küçümser tavırlarla karşıladıkları unutulmuş bir ahlak ve sünnet... [4]

345. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselâm’ın hanımlarından hiçbirini Hatice’yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Üstelik onu (Resûl–i Ekrem’in yanında) hiç görmedim. Fakat Resûl–i Ekrem onu sık sık
Resûl–i Ekrem:
– “O şöyle şöyleydi” diye özelliklerini sayar ve “Çocuklarım ondan oldu”, derdi.[5] anardı. Bir koyun kesip etini parçaladığında, çoğu zaman Hatice’nin dostlarına gönderirdi. Bazan (dayanamayıp) Resûl–i Ekrem’e:
– Sanki dünyada Hatice’den başka kadın kalmadı! derdim.
– Resûl–i Ekrem koyun kesecek olursa, Hatice’nin arkadaşlarına yeteri kadar gönderirdi, dedi.
Bir rivayete göre Hz. Âişe:[6]
Başka bir rivayete göre ise Hz. Âişe şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem koyun kestiği zaman, “Ondan Hatice’nin arkadaşlarına da gönderin” derdi.[7]
Başka bir rivayete göre Hz. Âişe şöyle dedi:
Hatice’nin kızkardeşi Hâle Binti Huveylid birgün Resûlullah’ın huzuruna girmek için izin istemişti. Resûl–i Ekrem Hatice’nin sesini hatırladı ve:
“Allahım, bu Huveylid kızı Hâle!” diye heyecanlandı.[8]
* Bir dost ve sevgilinin ölümüyle her şey son bulmamalı güzel hatıralarla anılmalı ve sevgiler gönülde yaşatılmalıdır. Bunun en güzel örneğini Rasulullah (s.a.v.) böylece bize göstermiş oldu. [9]

346. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Cerîr İbni Abdullah el–Becelî ile bir yolculuğa çıkmıştım. (Benden yaşlı olduğu hâlde) Cerîr bana hizmet ediyordu. Ona:
– Böyle yapma! deyince bana şunları söyledi:
– Ben ensarın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e pek çok hizmet ettiğini gördüm ve kendi kendime “Şâyet ensardan biriyle arkadaşlık edersem ben de ona hizmet edeceğim” diye yemin etmiştim.[10]

* Hz. Peygambere hizmet eden kimseler her türlü ikrama layıktır. Rasulullah’ı seveni sevmek ona saygısızlık edene nefret etmek dini bir vecibedir. Hadisin ravisi Cerir, kavminin reisi ve kahraman birisi olduğu halde alçak gönüllülüğü elden bırakmazdı. [11]


[1] Müslim, Birr 11–13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 120; Tirmizî, Birr 5.
[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 127
[3] Ebû Dâvûd, Edeb 120. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 2.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 127
[5] Buhârî, Menâkıbü’l–ensâr 20; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 74–76. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 70, Menâkıb 70.
[6] Buhârî, Menâkıbü’l–ensâr 20; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 74.
[7] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 75.
[8] Buhârî, Menâkıbü’l–ensâr 20; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 78.
[9] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 128
[10] Buhârî, Cihâd 71; Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 181.
[11] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 128

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 10:02 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Rasulullah’ın Soy Ve Sopuna İkram

“... Ey Peygamberin ev halkı Allah sizin üzerinizden her türlü çirkinliği ve kirliliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab: 33/33)

“İşte bu akılda tutulmalıdır. Kim Allah’ın ibadet için koyduğu alamet sembol ve simgelere uyup saygı gösterirse şüphe yok ki bu inananların kalblerinde bulunan Allah’a karşı sorumluluk bilincindendir.” (Hacc: 22/32)


347. Yezîd İbni Hayyân şöyle dedi:
Birgün Husayn İbni Sebre ve Amr İbni Müslim ile beraber Zeyd İbni Erkam’ın evine gittik. Yanına oturduğumuzda Husayn İbni Sebre dedi ki:
– Zeyd! Sen pek çok lutfa nâil olmuş bir kimsesin. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gördün, sözünü dinledin, onunla birlikte savaşlara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Doğrusu büyük saâdete erdin, Zeyd! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduklarını bize de anlat!
Bunun üzerine Zeyd şunları söyledi:
– Yiğenim! Vallahi çok yaşlandım. Aradan çok zaman geçti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyup öğrendiklerimin bir kısmını unuttum. Bu sebeple size anlattıklarımı öğrenin. Anlatmadıklarım hususunda da beni zorlamayın.
Zeyd sözlerine devamla dedi ki:
Birgün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke ile Medine arasındaki Hum suyu başında ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamd ü senâdan sonra bize öğüt verdi. Sonra da şöyle buyurdu:
– “Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın Kitâbı Kur’an’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!”
Peygamber aleyhisselâm Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulundu. Sonra sözüne şöyle devam etti:
“Size bir de Ehl–i beyt’imi bırakıyorum. Allah’dan korkun da Ehl–i beyt’ime saygılı davranın! Allah’dan korkun ve Ehl–i beyt’ime saygılı davranın!.”
Husayn İbni Sebre:
– Zeyd! Peygamber’in Ehl–i beyt’i kimdir? Hanımları da Ehl–i beyt’inden değil midir? diye sorunca Zeyd dedi ki:
– Hanımları da Ehl–i beyt’indendir. Fakat onun asıl Ehl–i beyt’i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olanlardır.
Husayn:
– Sadaka almaları haram olanlar kimlerdir? diye sordu.
Zeyd:
– Ali’nin ailesi, Akîl’in ailesi, Ca`fer’in ailesi ve Abbas’ın ailesidir, dedi.
Husayn:
– Bunların hepsine sadaka almak haram mıdır? diye sorunca Zeyd İbni Erkam:
– Evet, cevabını verdi.[1]
Bir başka rivayete göre Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
– “Size iki önemli şey bırakıyorum. Bunlardan biri Allah’ın Kitâb’ıdır. O Allah’ın ipidir. Ona yapışan doğru yolu bulur. Onu bırakan da yolunu sapıtır.”[2]

348. İbni Ömer radıyallahu anhümâ Ebû Bekri’s–Sıddîk radıyallahu anh’ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
Ehl–i beyt’ini sevip sayma konusunda Peygamber aleyhisselâmın emrini tutunuz.[3]

* Ehli Beyt: Peygamberimiz bütün hanımları kızı Fatıma, torunları, Hasan ve Hüseyin ile amcası Abbas ve amcazadeleri, Hz. Ali, Âkîl ve Cafer’in ailelerinden ibarettir. Tüm peygamberler hayatları boyunca toplumlarından menfaat beklememişler, mal varlıklarının tamamını bile insanlara dağıtmışlardır. Peygamberimiz soyundan gelenlere sadaka almayı yasaklamak suretiyle onların peygambere yakın olmayı kötüye kullanmalarına izin vermemiştir.

Bize bırakılan iki emanetten ilki Kur’an’dır. ona sarılıp onu okuyup onun içindeki hükümlere göre amel etmemiz gerekir. O kitabı mezarlıklar kitabı haline getirmemeliyiz, o kitap diriler kitabıdır. Ne yapıp yapmayacağımızı ne yiyip ne yemeyeceğimizi, hayatımızın her kesimini o kitaba göre ayarlayacağız. Yaşadığımız sürece onu kendimize rehber edineceğiz. Buyruklarına uyup yasaklarından uzak duracağız.

İkinci emanet Peygamberimizin ehli beytidir. Peygamberimizin hatırasıdır diyerek onları da her zaman sevip sayacağız, aşırı gidip onları ilahlaştırmayacağız. [4]

[1] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 36.
[2] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 37.
Biraz kısa şekliyle 712’de gelecektir.
[3] Buhârî, Fezâilü’s–sahâbe 12, 22.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 129

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 18.02.09, 10:05 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Âlimlere Saygı

(Âlimlere, Büyüklere Ve Fazilet Sahibi Kişilere Saygı Göstermek, Onları Başkalarına Üstün Tutmak, Toplantılarda Öne Geçirmek Ve Üstünlüklerini Belirtmek, Takdir Etmek)


Bu bölümdeki bir ayet ve on iki hadis-i şeriften bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığı, ancak akıl sahiplerinin bildiğini, imamlığa ehliyetin şartlarını, safların tertib ve düzenlenmesinin imam tarafından yapılacağını, ilk saflara kimlerin durması gerektiğini, sözcülük etmek durumunda olanların yaşça büyük olması gerektiğini, islamda saç sakal ağartan Kur’an hafızı asil hükümdara saygı göstermenin Allah’a saygıdan ileri geldiğini, küçüklere acımayan büyüklerin hakkını tanımayanların bizden olmadığını, insanlara kültür ve seviyelerine göre muamele edilmesi gerektiğini, affedip iyiliği emretmenin cahilleri cezalandırmaktan vazgeçilmesi gerektiğini, Allah ihtiyarların saygı gösteren gençlere yaşlandıklarında hizmet ve hürmet edecek kimseler vereceğini öğreneceğiz. [1]

“...De ki bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bu gerçeği ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.” (Zümer 39/9)


349. Ebû Mes’ûd Ukbe İbni Amr el–Bedrî el–Ensârî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cemaata Kur’an’ı en iyi bilen ve okuyanları imam olsun. Kur’an bilgisinde eşit iseler, sünneti en iyi bilen; eğer sünnet bilgisinde de denk olurlarsa, önce hicret etmiş olan; hicret etmekte de aynı iseler, yaşca en büyükleri imam olsun. Hâkim ve yetkili olduğu yerde kişiye, izni olmadıkça bir başkası imam olmaya kalkmasın. Hiç kimse, başkasının evinde, izni olmadıkça ev sahibinin özel yerine oturmasın.”[2]
Müslim’in bir rivayetinde, “yaşca en büyük olan” yerine “ilk evvel müslüman olan” kaydı bulunmaktadır.
Yine bir rivâyette[3], “Cemaata, Allah’ın kitabını en iyi bilen ve kıraatta en ileri gelen imam olsun. Eğer okuyuşları aynı ise, önce hicret eden imam olsun. Eğer hicrette de aynı iseler, yaşça en büyükleri imam olsun” buyurulmuştur.
* Kur’anı iyi okuyup iyi anlamak, sünnet bilgisi, hicret ve yaşça büyük olmak gibi ölçüler imamlıktaki tercih sebebleridir. İlim ve fazilet sahibi yaşlılara saygılı davranmak da bir fazilettir. Kişinin izni olmadan sorumluluk sahası olan yerde (ev, müessesse vs.) öne geçilmemesi ve izin vermedikçe onun evinde ona imam olunmaması da tenbih edilmiştir. [4]

350. Yine Ebû Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem namaza başlayacağımız zaman omuzlarımıza dokunarak şöyle buyururdu:
–”Düz durun, karışık durmayın. Sonra kapleriniz de karmakarışık olur. Namazda benim arkama yaşlı–başlı olanlar dursun. Onların arkasına kendilerinden sonra gelenler, daha sonra da onlardan sonra gelenler dursun.”[5]
* İmam olacak kimse namaza durmadan önce safları tanzim etmeli ve bu uyarıya her zaman devam etmelidir. Namazda imamın arkasında büluğ çağına ermiş akıllı ve ehil kişiler durmalıdır. Organlarla kalb arasında iletişim bulunmaktadır. Kalb ve kafaları düşünceleri dağınık insanlardan düzgün saf düzeni beklenemez. Kalben ve ruhen birlikte ve aynı safta olanların namazlarındaki safları da düzgün olur, değilse safları da hayatları gibi düzensiz olur aynen bugünkü camilerimizde olduğu gibi ilk saflara ipler çekilmesine ve özel halılar döşenmesine rağmen yine de düzen sağlanamamaktadır. Bunun da tek sebebi kalb ve kafaların düzensiz oluşudur. [6]

351. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Aklı başında (ve imamlık yapacak durumda) olanlarınız (namazda) benim hemen arkama dursun. Sonra bu vasıflarda onları takip edenler dursunlar. (Peygamber aleyhisselâm bu cümleyi üç defa tekrarladı. Namazda) Çarşı–pazarlardaki keşmekeş (ve kargaşaya benzemek) den sakının!”[7]
* Gerçekten çarşı pazar hayatı karmakarışıktır. Alim, cahil, kadın, erkek, küçük, büyük hep bir aradadır. Mescidlerde böyle olamaz, bir düzen olmalıdır. Ehil kişiler imamın arkasına, sonra erkekler, sonra çocuklar, daha sonra da kadınlar yer alır. Camideki cemaat düzeni çarşı pazar düzensizliği gibi olmaz ve olmamalıdır. [8]

352. Ebû Yahyâ (veya Ebû Muhammed) Sehl İbni Ebû Hasme el–Ensârî radıyallahu anh şöyle dedi:
Abdullah İbni Sehl ve Muhayyısa İbni Mes’ûd, sulh günlerinde Hayber’e gitmişlerdi. (İşlerini görmek için birbirlerinden) ayrıldılar. Neticede Muhayyısa, (buluşma yerine geldiğinde) Abdullah İbni Sehl’i kanlar içinde can çekişirken buldu. Onu defnetti ve sonra Medine’ye döndü. (Abdullah’ın kardeşi) Abdurrahman İbni Sehl (durumu öğrenince yanına) Mes’ûd’un oğulları Muhayyısa ve Huvayyısa’yı da alarak Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e gitti. Oradakilerin yaşça en küçüğü olan Abdurrahman, olayı anlatmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Sözü büyüğünüze bırak, sözü büyüğünüze bırak!” buyurdu.
Abdurrahman sustu ve olayı ötekiler anlattı. Neticede Hz. Peygamber:
“Kâtil üzerinde hakkınız olabilmesi için yemin eder misiniz?” buyurdu.
(Ebû Yahyâ, hadisin tamamını nakletti.)[9]
* Dava ve söze başlamayı yaşça büyük olanlara bırakmak büyüklere saygının bir neticesidir. Müslümanlar çevrelerinde olup biten olaylara karşı duyarlı davranmalıdır. Aksi takdirde faili meçhul cinayetlerin sorumluluğuna iştirak etmek zorunda kalırlar. [10]

353. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, Uhud Gazvesi’nde şehid düşenleri her mezara iki kişi konacak şekilde toplattı ve sonra:
“Bunların hangisi daha çok Kur’an bilirdi?” diye sordu.
Şehidlerden hangisi gösterilirse, önce onu kıbleden yana kordu.[11]
* İlim her yerde öncelik ve saygı sebebidir. Kabre definde bile... [12]

354. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Rüyamda dişlerimi misvaklıyordum. Yanıma biri diğerinden daha yaşlı iki kişi geldi. Ben misvakı küçüğüne vermek istedim.” Bana:
“Büyüğe ver denildi. Ben de büyüğe verdim.”[13]
* Yaşça büyük olanlara her zaman öncelik tanımalıdır. Bir toplantıda, otobüs ve ulaşım vasıtalarında. [14]

355. Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Saçı–sakalı ağarmış müslümana, aşırı gitmeyip ahkâmıyla amel etmekten kaçınmayan Kur’an hâfızına ve âdil hükümdara saygı göstermek, Allah Teâlâ’ya duyulan saygı ve ta’zimden ileri gelir.”[15]

356. Amr İbni Şuayb’ın, babası aracılığı ile dedesinden rivâyet ettiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.
“Küçüklerimize acımayan, büyüklerimizin (büyüklük) şerefini tanımayan bizden değildir.”[16]
Hadisin son kısmı Ebû Dâvûd’un rivayetinde “büyüklerin hakkını tanımayan” şeklindedir.

357. Meymûn İbni Ebû Şebîb rahimehullah’dan rivâyet edilmiştir. Demiştir ki:
Birgün Hz. Âişe’ye bir dilenci geldi. Aişe radıyallahu anhâ ona bir parça ekmek verdi. Kılığı kıyâfeti düzgün bir başka adam geldi. Onu da sofraya oturtarak yemek ikram etti. Bu (farklı) davranışının sebebini soranlara Âişe şöyle cevap verdi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İnsanlara mevki, makam ve seviyelerine göre muamele ediniz” buyurmuştur.[17]
Ebû Dâvûd, Meymûn İbni Ebû Şebîb’in Hz. Âişe ile görüşmediğini söylemektedir.
Müslim, Sahîh’inin baş kısmında[18] bu hadisi senedsiz olarak nakleder:
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize “İnsanlara seviyelerine göre muamele etmemizi tavsiye buyurdu” demiştir.
Hâkim Ebû Abdullah bu hadisi Ma’rifetü ulûmi’l–hadîs adlı eserinde[19] nakletmiş ve “sahih” olduğunu söylemiştir.

* İnsanların durumlarına göre tavır almak bir ayrımcılık ve iltimas değil; insanları seviyelerine göre değerlendirmektir. Hz. Aişe’nin yaptığı da budur. İslam hukuku karşısında insanlar eşittirler. Beşeri ilişkilerde insanların sosyal durumlarına göre muamele görmesi normal karşılanır. Bir alime cahil gibi, bir çocuğa büyük gibi, bir yöneticiye bir şahıs gibi davranmak doğru olmaması yanı sıra hakaret bile sayılabilir. Peygamberimizin elçilerine kavim ve kabilesi arasında mevki sahibi olanlara özel ikramlarda bulunduğu bilinmektedir. Hz. Aişe’nin bu iki ayrı tavrı da peygamberimizin bu konudaki tavsiyelerinin bir uygulamasından ibarettir. Bugün bizler bile kapımıza gelen bir dilenciye yaptığımız yardımla yakinen bildiğimiz bir fakire yaptığımız yardımın değişik olması da bu sebebtendir. [20]

358. Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Uyeyne İbni Hısn Medine’ye geldi ve yeğeni Hür İbni Kays’a misafir oldu. Hür, Hz. Ömer’in danışma meclisi üyelerindendi. Zaten genç olsun yaşlı olsun âlimler (Kurrâ) Hz. Ömer’in danışma meclisinde bulunurlardı. Bu sebeple Uyeyne, yeğeni Hür İbni Kays’a:
– Yeğenim, senin devlet başkanı yanında itibarın yüksektir. Beni kendisiyle görüştür, dedi.
Hür, Ömer’den izin aldı. Uyeyne Hz. Ömer’in yanına girince:
– Ey Hattab oğlu! Allah’a yemin ederim ki, bize fazla bir şey vermiyorsun. Aramızda adâletle de hükmetmiyorsun, dedi.
Ömer hiddetlendi. Uyeyne’ye ceza vermek istedi. Bunu sezen Hür:
– Ey mü’minlerin emiri! Allah, peygamberine “Affı seç, iyiliği emret, câhillerin kusuruna bakma” (A’râf: 7/199) buyurdu. Benim amcam da câhillerdendir, dedi.
(Râvi diyor ki:) Allah’a yemin ederim ki, Hür bu âyeti okuyunca Ömer, Uyeyne’yi cezalandırmaktan vazgeçti. Zaten Ömer, Allah’ın kitabına son derece bağlı idi.[21]

* Hz. Ömer yaşlı ve genç oluşuna bakmadan ilim sahiplerine saygı gösterirdi. Hatta 113 numaralı hadiste de görüldüğü gibi ilim sahibi kimselere hürmeti ortadaydı. Bilen insanlara değer verip onları önde tutmak toplunun dirlik ve düzeninin temini bakımından pek önemlidir. İslam medeniyeti değer ve kıymeti bilinen yetişmiş kimselerin eseridir. Alimlerini gücendirmiş toplumlar felaketlerden kurtulamazlar. Bilgili insanlar yaşları ne olursa olsun takdir edilmelidir. Bilgi sahiplerine saygı göstermeyenler kendilerini cahillerin eline teslim ederler. [22]

359. Ebû Saîd Semüre İbni Cündeb radıyallânu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken ben çocuk denecek yaştaydım. Bu sebeple kendisinden (duyduklarımı) ezberliyordum. Ne var ki, burada hazır bulunan yaşlı kimselere duyduğum saygı, onları söylemekten beni alıkoyuyor.[23]
* Sahabe alim, yaşlı kimselerin hatırını sayar ve onlara gerekli saygıyı gösterirlerdi. Beşeri ilişkilerde “Söz, bilen büyüğün” veya “Bilen kimsenin” dir anlayışıyla hareket etmek en uygun davranıştır. [24]

360. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder.”[25]
* Herkes kendi serdiği mindere oturur. Saygı beklenmez, kazanılır. Hizmet eden hizmet görür, atasözleri bu hadisi en güzel biçimde açıklar. Yaşlı kimselere hürmet edenlere Allah yaşlandıklarında kendilerine hizmet edecek kimseler yaratacağını bildirmektedir. [26]


[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 129
[2] Müslim, Mesâcid 290.
[3] Müslim, Mesâcid 291.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 130
[5] Müslim, Salât 122. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 95; Nesâî, Salât 54.
1086’da tekrar gelecektir.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 130
[7] Müslim, Salât 123. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 95; Nesâî, Salât 54; İmâmet 23, 26; İbni Mâce, İkâmet 45.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 130
[9] Buhârî, Cizye 12, Edeb 89, Diyât 22; Müslim, Kasâme 1, 3, 6. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Diyât 8; Tirmizî, Diyât 4, 22; Nesâî, Kasâme 3, 4, 5; İbni Mâce, Diyet 28.
[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 131
[11] Buhâri, Cenâiz 72, 75, 78, Meğâzî 26. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 27; Nesâî, Cenâiz 62; İbni Mâce, Cenâiz 28; Tirmizî, Cenâiz 31.
[12] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 131
[13] Müslim, Rü’yâ 19, Zühd 70 (senedli), Buhârî, Vudû’ 74 (senedsiz)
Misvakla alakalı 1197—1206 arası hadislere bakınız.
[14] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 131
[15] Ebû Dâvûd, Edeb 20.
[16] Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 15.
[17] Ebû Dâvûd , Edeb 20.
[18] I, 6.
[19] s. 49.
[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 132
[21] Buhârî, Tefsîru sûre (7) 5, İ’tisam 2.
Bu hadis 50 numarada geçmişti.
[22] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 132
[23] Buhârî, Hayz 29; Müslim, Cenâiz 88.
[24] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 132
[25] Tirmizî, Birr 75.
[26] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 133

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 02.03.09, 09:56 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
İyi Kişileri Ziyaret Edip Sohbette Bulunmak

Bu bölümdeki iki ayet ve onbeş hadis-i şeriften, Musa ile Hızır kıssasını, Allah rızasını arayan garib müslümanlarla birlikte olmanın gerekliliğini, peygamber dostlarının yine peygamber dostları tarafından nasıl ziyaret edildiğini, sadece Allah rızasını kazanmak için uzak mesafelerdeki din kardeşlerin de ziyaret edilmesi gerektiğini, hasta ziyaretine gidenin cennette kendine barınak hazırladığını, iyi arkadaşla kötü arkadaşın benzerinin misk ve duman gibi olduğunu, kadının dört sebebten biri için nikahlanabileceğini, Meleklerin bile Rablerinin emri ve müsadesi olmadan yeryüzüne inemeyeceklerini, mü’minlerin dost edinilip yolunu Allah ve kitap ile bulanlara yemek yedirilmesi gerektiğini, insanın arkadaştan etkilendiğini dolayısıyla kişinin kimi arkadaş edineceğine dikkat etmesi, gerektiğini, kişinin sevdiğiyle beraber olacağını, kişinin kıyametin ne zaman kopacağını değil ora için ne hazırladığını bilmesi gerektiğini, insanların da aynen madenler gibi olduğunu islam öncesi dönemde hayırlı olanların islam döneminde de islamı kavradıklarında hayırlı olacaklarını, Hz. Ömer ile Yemen’li Üveys’in konuşmalarını, Hac ve Umre yapmak için gidenlere bizi de duadan unutma denileceğini, Rasulullah (s.a.v.)’in yaya ve binitli olarak Kuba mescidini ziyaret edip iki rekat namaz kıldığını öğreneceğiz. [1]
“Bir vakit Musa genç arkadaşına demişti ki “İki denizin birleştiği yere kadar yola devam edeceğim yahut da yıllarca bu uğurda uğraşacağım.” İki denizin kavuştuğu yere vardıkları zaman balıklarını unutmuşlardı. Balık denize atlamış dalıp bir yol tutmuş gitmişti. Orayı geçtiklerinde, Musa genç arkadaşına “Kuşluk yemeğimizi getir” dedi. Gerçekten de şu yolculuk yordu bizi. Arkadaşı gördün mü? dedi. Kayanın yanında oturduğumuz zaman balığı unutmuştum, onu bana unutturan ve sana söylememe engel olan da ancak şeytandır. Tuhaf şey nasıl da yol bulup suya ulaştı. Musa: “Buydu aradığımız işte ya!” dedi ve izleri üzerinde hemen geri döndüler ve orada kullarımızdan bir kul buldular ki biz katımızdan ona rahmet verip özel bilgiyle donatmıştık onu. Musa o’na sana öğretilen hakiki ilimden bana öğretmek üzere senin peşinden gelebilir miyim, dedi.” (Kehf: 18/60-66)

“Ve Rabbinin hoşnutluğunu umarak sabah akşam O’na yalvarıp yakaranlarla birlikte sen de sabret...” (Kehf: 18/28)


361. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefâtından sonra Ebû Bekir, Ömer’e:
– Kalk, Ümmü Eymen radıyallahu anhâ’ya gidelim, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığı gibi biz de onu ziyâret edelim, dedi. (Kalkıp gittiler.)
Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağladı. Onlar:
– Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için çok daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun? dediler. Ümmü Eymen:
– Ben onun için ağlamıyorum. Ben Allah katındaki nimetlerin Peygamber aleyhisselâm için elbette daha hayırlı olduğunu biliyorum. Ben, vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum, dedi; Ebû Bekir ve Ömer’i de duygulandırdı. Ümmü Eymen ile birlikte onlar da ağlamaya başladılar.[2]

362. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:
– Nereye gidiyorsun? dedi. Adam,
– Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyârete gidiyorum, cevabını verdi. Melek:
– O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var? dedi. Adam:
– Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyâretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek:
– Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.”[3]
* Allah’ın rızasını kazanmak her zaman ve her yerde olduğu gibi beşeri ilişkilerde de mümkündür. Allah için sevmek ve ziyaret etmek de büyük fazilettir. En büyük ticaret ve kazanç da budur. [4]

363. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bir insan, bir hastanın halini hatırını sormaya gider veya Allah için sevdiği bir kişiyi ziyâret ederse, ona bir melek şöyle seslenir:
Sana ne mutlu! Güzel bir yolculuk yaptın. Kendine cennette barınak hazırladın!”[5]
* Allah kullarını memnun edenleri memnun eder, hasta ziyareti de Allah’ın rızasını kazandırıcı amellerdendir. Allah rızası için yapılan işler karşılıksız kalmaz. [6]

364. Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla körük çekenin haline benzer: Misk satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar meccanen verir ya sen satın alırsın, ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise, ya elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.”[7]
* Her arkadaşın iyi veya kötü mutlaka bir tesiri olur. Körle beraber olan şaşı olur, ata sözü arkadaşlar arası etkileşimi ne güzel anlatır. [8]

365. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin.”[9]
* Geçici arkadaşlıklarda bile iyi ve hayırlı kimseleri tercih etmeyi tavsiye eden hadislerden sonra bir hayat boyu beraber olacağı eşini seçerken de aynı noktayı dikkat etmesi elbette ki kişinin mutluluğu için fevkalade önem taşımaktadır. İyi ve hayırlı olabilmek dindar olmakla mümkündür. Şüphesiz eş seçimi dost seçiminden daha önemlidir. Dünya ve ahiret mutluluğu peşinde olanlar için eş seçimi iyilerle beraber olma niyetinin ilk ve en ciddi göstergesidir. Her dönemde eş seçimindeki ölçüler aynıdır. Güzellik, soy-sop, mal ve dindarlık. Peygamberimiz ilk üçünün geçici ve yok olabileceğini veya geçerliliğini kaybedeceğini bildiği için dindarlığı tercih sebebi olarak göstermiştir. Hz. Peygamber toplumdaki eğilim ve gerçekleri görür, onlar içinden müslümana en faydalı olanı tavsiye eder. Giderek zorlaşan hayat şartları içinde daha dindar insanlara ve onların meydana getireceği ailelere ihtiyaç olduğu gün gibi açık hale gelmiştir. [10]

366. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil aleyhisselâm’a:
– “Bizi daha sık ziyaret etmeni engelleyen nedir?” diye sordu. Bunun üzerine:
– “Biz ancak senin Rabbinin emriyle ineriz; önümüzde, arkamızda ve bunların arasında ne varsa hepsi Rabbinindir” (Meryem: 19/64) âyeti indi.[11]
* Peygamberimiz Cebrail ile birlikte olmayı daha çok arzu ettiğinden bu istekte bulunmuştu. Halbuki Melekler Allah’ın irade ve isteğiyle hareket ettikleri için böyle özür beyan etmiş oldular. [12]

367. Ebû Said el–Hudrî radıyallahu anh’den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Mü’minden başkasını dost tutma, yemeğini müttakîlerden başkasına tattırma!”[13]
* Kimlerle beraber olunacağının en güzel tavsiyesi. [14]

368. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin!”[15]
* Dostlar ve dostluklar kişileri bu dünyada etkiledikleri gibi öteki dünyada da etkiler. İnsanı en çok dostları etkiler. Müslüman müslümanları dost edinir. [16]

369. Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kişi sevdiği ile beraberdir.”[17]
Bir başka rivayette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e :
Bir kişi bir topluluğu sevdiği halde onların seviyesine erişemezse, böyle biri hakkında ne buyurursunuz? diye sorulduğu, onun da:
“Kişi, sevdiği ile beraberdir” buyurduğu nakledilmiştir.[18]
* Kişi dünyada sevdiği ve benzemeye çalıştığı kimselerle ahirette de beraber olacaktır. Kişi içinde bulunduğu ortamın tesiri altında kalır ve onlara benzer. (20 numaralı hadisi gözden geçiriniz.) [19]

370. Enes radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Bir bedevi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
– Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz:
– “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.
– Allah ve Resûlünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– “O halde sen, sevdiğin ile berabersin” buyurdu.[20]
Bu rivâyet Müslim’indir. Buhârî[21] ve Müslim’in[22] rivâyetlerinde, bedevînin cevabı, “Âhiret için öyle çok oruç, namaz ve sadaka hazırlayabilmiş değilim. Ancak ben Allah’ı ve peygamberini seviyorum” şeklindedir.
* Asıl lazım olan kıyametin ne zaman kopacağı değil oraya neler hazırladığımızdır. Bunun için peygamberimiz gerekli olan şeye dikkat çekmek için Oraya ne hazırladın? Buyurmuştur. Önemli olan müslümanın oraya ne hazırladığını düşünmesi gerekir ve o hazırlığı da her gün çoğaltmak gerekir. [23]

371. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve:
– Ey Allahın Resûlü, bir topluluğu seven fakat onların işlediği amelleri işleyemeyen bir insan hakkında ne buyurursunuz? dedi. Hz. Peygamber de:
– “Kişi, sevdiği ile beraberdir” cevabını verdi.[24]
372. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar, altın ve gümüş madenleri gibidir. İslâm öncesi dönemde hayırlı olanlar, İslâm döneminde de İslâm’ı kavramak kaydıyla hayırlıdırlar. Ruhlar, askerî birlikler gibidir. Birbirleriyle tanışan ruhlar, birbirleriyle kaynaşırlar, tanışmayanlar da ayrılığa düşerler.”[25]

373. İbni Cabir diye bilinen Üseyr ibni Amr şöyle demiştir: Yemen’den yardımcı askerler cihad için geldikçe Hz. Ömer:
-Üveys ibni Amir aranızda var mı? diye sorardı. Nihayet Üveys gelince onun yanına gitti ve:
-Üveys ibni Amir sen misin? diye sordu. O da
- Evet dedi.
-Murad kabilesi karen kolundan mısın?
-Evet.
-Sende alaca hastalığı vardı, şimdi iyileştin, ondan bir dirhem büyüklüğünde yer kaldı öylemi?
-Evet öyledir.
-Annen var mı?
-Evet.
-Ben Rasulullah (s.a.v.)’den bizzat işittim: “Yemen’den destek birlikleri içinde Murad kabilesinin Karen kolundan Üveys ibni Âmir isimli biri gelecektir. Alaca hastalığına tutulmuşsa da iyileşmiştir. Vücudunda iz olarak sadece bir dirhem miktarı yer kalmıştır. Onun bir annesi var, ona çok iyi bakardı. Eğer o bir şey hususunda yemin etse Allah onun yeminini doğru çıkarır. Eğer becerebilirsen bağışlanman için yalvarıp dua etmesini iste ve yaptır”, buyururken işittim. Bundan dolayı benim için dua ediver, dedi.
Üveys de Hz. Ömer için bağışlanma talebinde bulunup dua etti. Daha sonra Ömer:
Nereye gitmek istiyorsun diye sordu. Üveys:
Kufe’ye, dedi. Ömer:
-Senin için Kufe valisine bir mektup yazayım mı? dedi. O da:
-Fakir halk arasında bulunmayı daha çok severim, diye cevap verdi.
Aradan bir yıl geçtikten sonra Kufe ileri gelenlerinden bir kimse hacca gelmişti. Ömer’le karşılaştı. Ömer kendisine Üves’i sordu. O da:
-Ben buraya gelirken o tamtakır denecek yıkık dökük bir evde barınmakta idi, dedi. Ömer (r.a.)’da: Ben Rasulullah (s.a.v.)’i:
“Üveys ibni Amir size Yemen destek birlikleri içinde gelecektir. Kendisi Murad kabilesi Karen kolundandır. Alaca hastalığına tutulmuşsa da iyileşmiştir. Sadece bir dirhem miktarı kadar bir yerde hastalığın izi kalmıştır. Onun bir annesi var, ona çok iyi bakardı. Eğer o bir şey hakkında yemin etse Allah onun yeminini yerine getirir, duasını kabul eder. Kendin için dua ve istiğfar ettirebilirsen bunu yap, fırsatı kaçırma”, diye buyururken işittim, dedi.
O Kufeli adam da Kufe’ye dönünce Üveys’e varıp:
-Benim için mağfiret dile! diye ricada bulundu. Üveys:
-Sen mübarek ve güzel bir yolculuktan yeni geldin. Benim için sen dua et, dedi. Adam dua isteğinde ısrar edince:
-Sen Ömer’le mi karşılaştın? dedi. Adam:
-Evet, dedi.
Bunun üzerine Üveys o kişi için af ve bağışlanma talebinde bulundu. Bu olay üzerine insanlar Üveys’in nasıl bir kimse olduğunu anladılar, o da orayı bırakıp gitti.[26]
Müslim’in yine Üseyr ibni Cabir’den rivayetine göre aralarında Üveys ile alay eden eşraftan bir kişinin de bulunduğu Kufeli bir grup Ömer’e geldiler. Ömer: Burada Karenilerden kimse var mı? diye sordu. Hemen o alaycı adam Ömer’in yanına geldi. Ömer (r.a.) şöyle dedi: Şüphesiz ki Rasulullah (s.a.v.) :
“Yemen’den size Üveys adında biri gelecek. Annesinden başka kimsesi olmayan bu adam anasına hizmet için Yemen’den ayrılmıyordu. O alaca hastalığına tutulmuştu. Allah’a dua etti de dinar ve dirhem büyüklüğünde bir yer dışında Allah onu hastalığından kurtardı. Ona hanginiz rastlarsa sizin için bağışlanma talebinde bulunsun.”[27]
Yine Müslim’in başka bir rivayetinde Hz. Ömer’in şöyle dediği nakledilmiştir. Ben Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim. “Hiç şüphesiz tabiilerin en hayırlısı Üveys adındaki bir kimsedir. Onun bir anası vardır. Alaca hastalığı geçirmiştir. Onunla karşılaşırsanız sizin için istiğfar etmesini isteyiniz.”[28]
* Hayır ve fazilet sahibi kimselerden dua istemek uygundur. Üveys el Karani de tabiin neslinin en faziletli kişilerindendir. Ana babaya itaat ve ulaştığı manevi mertebeyi herkesten gizlemek güzel harekettir. İnsanları dış görünüşlerine göre değerlendirmemek ve onlarla alay etmemek gerekir. [29]

374. Ömer İbnü’l–Hattâb radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den umre yapmak için izin istedim, verdi ve:
“Sevgili kardeşim, bizi de duadan unutma!” buyurdu.
Bu sözüyle Hz. Peygamber bana öyle bir şey söylemiş oldu ki, benim için dünyaya bedeldir.
Bir rivâyette[30] Hz. Peygamber, “Sevgili kardeşim, bizi de duana ortak et!” buyurmuştur.[31]
* Mübarek yer ve makamlara gidecek kimselerden dua istemenin gerektiğini ümmetine bizzat öğretmektedir. O halde her müslüman hac ve umre yolculuğuna çıkanlardan, hayır ve fazilet sahibi olduğuna inandığı kimselerden kendisi için dua etmesini istemelidir. [32]

375. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem binekle veya yaya olarak Kubâ Mescidi’ni ziyâret eder ve orada iki rek’at namaz kılardı.[33]
* Kuba mescidine cumartesi günü gidip 2 rekat namaz kılmak sünnettir. Peygamberimizin yaptığı bu işi ashab-ı kiram da hiç tereddüt etmeden yaparlardı. [34]

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 133
[2] Müslim, Fezâilü’s–sahâbe 103. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 65.
453’de tekrar gelecek, açıklama orada verilecektir.
[3] Müslim, Birr 38.
380’de tekrar gelecektir.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 133
[5] Tirmizî, Birr 64. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 2.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 134
[7] Buhârî, Zebâih 31, Büyû’ 38; Müslim, Birr 146. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 16.
[8] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 134
[9] Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 2; Nesâî, Nikâh 13; İbni Mâce, Nikâh 6.
[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 134-135
[11] Buhârî, Tefsîru sûre (19), 2.
[12] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 135
[13] Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 56.
[14] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 135
[15] Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 45.
[16] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 135
[17] Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 165. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 50; Daavât 98.
[18] Bu hadis, 370 ve 371 nolu hadislerle birlikte açıklanacaktır.
[19] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 135
[20] Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 161, 163.
[21] Edeb 96.
[22] Birr 164.
[23] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 135
[24] Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 165. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 50, Daavât 98.
Bu geçen üç hadis önceden 19 numaralı uzunca bir hadis içerisinde geçmişti.
[25] Buhârî, Enbiyâ 2 (Sadece ruhlar ile ilgili kısım Hz. Âişe’den rivayet edilmiştir.); Müslim, Birr 159, 160. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 16.
Bu hadise benzer bir hadis 69 numarada geçmişti.
[26] Müslim, Fezailüs Sahabe 225.
[27] Müslim, Birr 223.
[28] Müslim, Birr 224.
[29] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 137.
[30] Ebû Dâvûd, Vitr 23; Tirmizî, Daavât 109.
[31] Ebû Dâvûd, Vitr 23; Tirmizî, Daavât 109. Ayrıca bk. İbni Mâce, Menãsik 5.
714’de tekrar gelecektir.
[32] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 137.
[33] Buhârî, es–Salât fî mescidi Mekke ve’l–Medîne 4; Müslim, Hac 516.
[34] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 138.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 02.03.09, 10:01 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Allah İçin Sevmek Ve Bunu Yaymak

Bu bölümdeki iki ayet ve onbir hadis-i şeriften, mü’minlerin birbirlerine karşı merhametli, kafirlere karşı ise şiddetli olmaları gerektiğini, Medineli Ensarın hicret edenleri sevdiklerini, imanın tadını tadabilecek üç özelliğin ne olduğunu, hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde arşın gölgesinde barınacakların kimler olduğunu, iman edip birbirimizi sevip selamı yaygınlaştırdığımız takdirde iyi bir müslüman olacağımızı, her şeyde olduğu gibi ziyaretleri de Allah rızası için yapacağımızı, mü’minlerin Medineli ensarı sevdiğini, sevmesi gerektiğini, Allah rızası için birbirleriyle sevişenlere ahirette nurdan minberler verileceğini, birbirlerini Allah için sevenlerin Allah’ın sevgisini hak edeceklerini, din kardeşini Allah rızası için seven kimsenin bunu ona bildirmesi gerektiğini, Rasulullah’ın bizzat Muaz’ı sevdiğini haber verdiğini öğreneceğiz. [1]

“Muhammed, Allah’ın elçisidir. O’nun yanında bulunan mü’minler Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin tümüne karşı kararlı, tavizsiz ve çetin; ama birbirlerine karşı daima merhametlidirler. Onların namazda eğilerek ve yere kapanarak Allah’ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün, yüzlerinde secde izi görünmektedir. Tevratta da İncilde de onların vasıfları şudur: “Bir ekin gibidirler ki filizini çıkardı derken filizi kuvvetlenmiştir, derken kalınlaşmıştır, derken gövdesinin üzerinde dümdüz boy vermiştir. Ekincileri şaşırtır ve sevindirir. Peygamberin ashabı hakkındaki bu benzetme kafirleri öfkelendirmek içindir. Ama yine de onlar içinden inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah bağışlanma ve büyük bir mükafat vadetmiştir.” (Feth: 48/29)

“Ve onlardan önce Medine’yi yurt ve iman evi edinmiş olanlar kendilerine göç edip gelenleri severler.” (Haşr: 59/9)


376. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar:
Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesden fazla sevmek.
Sevdiğini Allah için sevmek.
Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”[2]

377. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Âdil devlet başkanı,
Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”[3]

378. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Hiç şüphesiz Allah Teâlâ kıyâmet günü:
“Nerede benim rızâm için birbirlerini sevenler? Gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bugün onları, kendi arşımın gölgesinde gölgelendireceğim” buyurur.[4]
* Selamlaşmak mü’minler arasındaki sevgi bağlarının kuvvetlenmesine sebeptir. [5]

379. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!”[6]

380. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi.” Ebû Hüreyre önceki konuda geçen 362 numaralı hadisi “Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor” cümlesine kadar rivâyet etti.[7]

381. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Medineli müslümanlar hakkında şöyle buyurdu:
“Ensarı (Medineli müslümanları) ancak mü’min olan sever, onlara ancak münâfık olan düşmanlık eder. Ensarı seveni, Allah da sever; onlara düşmanlık edene de Allah düşmanlık eder.”[8]
* Allah’ın sevdiği Ensara sevgi beslemek iman gereğidir. İslama yaptıkları hizmetlerden dolayı düşmanlık etmek münafıklık alametidir. [9]

382. Muâz radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:
Allah Teâlâ; “Benim rızâm uğrunda birbirlerini sevenler için peygamberlerin ve şehidlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır” buyurmuştur.[10]
* Dünyevi maksatlar dışında sadece Allah rızası için sevenlere böyle güzel nimetler verilecektir. [11]

383. Ebû İdris el–Havlânî rahımehullah’dan şöyle dediği nakledilmiştir:
Dımaşk mescidine girmiştim. Bir de ne göreyim, güleç yüzlü bir delikanlı ve başına toplanmış bir grup insan. Bunlar bir konuda görüş ayrılığına düştüler mi hemen o delikanlıya başvuruyor ve fikrini kabulleniyorlardı. Bu gencin kim olduğunu sordum. “Bu Muâz İbni Cebel radıyallahu anh’tır” dediler.
Ertesi gün erkenden mescide koştum. Baktım ki o genç benden evvel gelmiş namaz kılıyor. Namazını bitirinceye kadar bekledim sonra önüne geçerek selâm verdim ve:
– Allah’a yemin ederim ki ben seni seviyorum, dedim.
– Allah için mi seviyorsun? dedi.
– Evet Allah için, dedim. O yine:
– (Gerçekten )Allah için mi seviyorsun? dedi. Ben de:
– Evet, ( gerçekten) Allah için seviyorum, dedim.
Bunun üzerine elbisemden tutarak beni kendisine doğru çekti ve şöyle dedi.
– Kutlarım seni. Zira ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:
“Allah Teâlâ, “Sırf benim için birbirini seven, benim rızâm için toplanan, benim rızâm uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızâm için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hakederler” buyurmuştur.”[12]
* Sevdiği kimseye ben seni Allah için seviyorum demek sünnettir. Birbirini Allah için sevenler Allah sevgisini kazanmışlardır. [13]

384. Ebû Kerîme Mikdâd İbni Ma’dîkerib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Din kardeşini seven kişi, ona sevdiğini bildirsin!”[14]
* İslam toplumu birbirini Allah için seven insanların bir araya geldiği toplumdur. [15]

385. Muâz İbni Cebel radıyallanu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muâz’ın elini tutmuş ve şöyle buyurmuştur:
“Ey Muâz, Allah’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum. Sonra da ey Muâz sana her namazın sonunda: “Allahım! Seni anmak, sana şükretmek ve sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et!” duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.”[16]

386. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bir adam vardı. Bir başka şahıs ona uğrayıp geçti. (Arkasından, Hz. Peygamber’in huzurundaki kimse):
– Ey Allahın Resûlü! Ben bu kişiyi gerçekten seviyorum, dedi. Peygamber aleyhissalâtü ve’s–selâm:
– “Peki, sevdiğini ona bildirdin mi?” buyurdu. Adam:
– Hayır, dedi. Hz. Peygamber:
– “Ona bildir”, buyurdu.
Adam derhal kalkıp o şahsın arkasından yetişti ve:
– Ben seni Allah için seviyorum, dedi. O da:
– Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin, karşılığını verdi.[17]
* Din kardeşini Allah için seven kimsenin ona bu sevgisini bildirmesi güzel olur. Peygamberimiz hem sözleriyle hem de tatbikatıyla bu konuya verdiği önemi göstermiştir. Ashab sevdikleri kimseleri sevgilerinden haberdar ederlerdi. Böyle bir haber vermeye verilecek en güzel cevap ta “Allah ta seni sevsin” demektir. [18]

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 138.
[2] Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 10.
[3] Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2.
450 ve 659’da tekrar gelecektir.
[4] Müslim, Birr 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 139.
[6] Müslim, Îmân 93–94. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 45, Kıyamet 56; İbni Mâce, Mukaddime 9, Edeb 11.
848’de tekrar gelecektir.
[7] Müslim, Birr 38.
[8] Buhârî, Menâkıbu’l–ensâr 4; Müslim, Îmân 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 65.
[9] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 139.
[10] Tirmizî, Zühd 53.
[11] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 139.
[12] Muvatta’, Şa’r 16.
[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 140.
[14] Ebû Dâvûd, Edeb 113 ; Tirmizî, Zühd 54.
[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 140.
[16] Ebû Dâvûd, Vitr 26; Nesâî, Sehv 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 30.
1423’de tekrar gelecek, gerekli açıklama orada verilecektir.
[17] Ebû Dâvûd, Edeb 113.
[18] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 140.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 04.03.09, 10:07 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Allah’ın Kulunu Sevmesinin İşaretleri

“Ey peygamber de ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah ta sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin, zira Allah çok affeden ve çok acıyandır.” (Al-i İmran: 3/31)

“Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah yakında öyle bir toplum getirecek ki, O onları sever, onlar da O’nu severler, mü’minlere karşı alçak gönüllü, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlere karşı onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah lütfunda sınırsız olup her şeyi bilendir.” (Maide: 5/54)


387. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:“Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb ilân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.”[1]
* Bir kul Allah’a olan farz görevlerine ek olarak nafileleri de yaparsa Allah’a yakınlık ve dostluk kazanır ve Allah o kulunu yardımsız bırakmaz. Bütün hayatını kapsayacak anlamında o kişinin adeta gören gözü işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı olur. Böyle bir kimseye düşmanlık yapanlar Allah’ın düşmanlığıyla karşı karşıya kalırlar ve Allah sevdiklerini düşmanlarına karşı destekler ve korur.

Kuran ayetleriyle dost ve yardımcı kimdir? Kim olmalıdır? Kim kimin dostudur? gibi soruların cevaplarını bulmak için aşağıdaki ayetlere bakınız.

a. Kim dost edinilemez?
60 Mümtahine 1
18 Kehf 102
4 Nisa 89
25 Furkan 18
3 Al-i İmran 68
29 Ankebut 41
5 Maide 57, 81
39 Zümer 3
9 Tevbe 23
42 Şura 6, 9.

b. Şeytan dost, veli ve koruyucu kabul edilirse ne olur, şeytan kimin dostudur?
4 Nisa 76,119, 139, 144;
5 Maide 51;
6 En’am 121, 128;
7 Araf 27, 30;
3 Al-i İmran 175;
16 Nahl 63;
19 Meryem 45.

c. Gerçek dostlar ve dostluklar:
8 Enfal 34-72;
9 Tevbe 71.

d. Allah’ın yardımcıya ihtiyacı yoktur:
17 İsra 111.

e. Zalimler ve kafirler birbirlerinin dostlarıdır:
2 Bakara 257;
8 Enfal 73,
45 Casiye 19.

f. Dost olarak Allah yeter:
4 Nisa 45,
18 Kehf 17.

g. Allah mü’minlerin dostudur:
2 Bakara 257;
3 Al-i İmran 68.

h. Allah’tan başka gerçek dost, yardımcı, sahip çıkan, sırdaş, vekil, kayıran ve koruyan olamaz:
2 Bakara 107-120
12 Yusuf 101
41 Fussılet 31
3 Al-i İmran 122
13 Ra’d 16-37
42 Şura 8-9-28-31-44
4 Nisa 123-173
17 İsra 97
45 Casiye 19
5 Maide 55
18 Kehf 26-44-50
46 Ahkaf 32
6 En’am 14-51-70-127
29 Ankebut 22
7 Araf 3-155-196
32 Secde 4
9 Tevbe 74-116
33 Ahzab 17-65
10 Yunus 62
34 Sebe’ 41
11 Hud 20-113

* Dolayısıyla bu hadis “Kim benim dostluğumu kabul eder, bana dost olur, benim himayemi kabul ederse o kişi benim dostum ve veli kulumdur” şeklinde anlaşılacaktır. [2]

388. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:
“Allah filanı seviyor, onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil de o kulu sever, sonra gök halkına:
– Allah filanı gerçekten seviyor; onu siz de seviniz! diye hitâbeder.
Göktekiler de o kimseyi severler. Sonra da yeryüzündekilerin gönlünde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.[3]

Müslim’in rivâyetinde[4] Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu kaydedilmektedir:
Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e:
– “Ben filanı seviyorum onu sen de sev!” diye emreder. Cebrâil onu sever ve sonra gök halkına:
– Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz, diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.
Allah Teâlâ bir kula buğzettiği zaman, Cebrâil’e:
– “Ben, filanı sevmiyorum, onu sen de sevme!” diye emreder. Cebrâil de onu sevmez. Sonra Cebrâil gök halkına:
– Allah filan kişiyi sevmiyor, onu siz de sevmeyin, der. Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra da yeryüzündekilerde o kimseye karşı bir kin ve nefret uyanır.
* Allah sevdiği kulunu meleklere ve salih insanlara da sevdirir. İnsanlar toplumdaki durumlarına bakarak Allah katındaki yerlerinin nasıl olduğunu tahmin edebilirler. [5]

389. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbtan bir kişiyi askerî bir bölüğe komutan tayin edip gazaya göndermişti. Bu zat bölüğe her namaz kıldırışında (ikinci rekâtta) İhlâs sûresini okuyarak kıraatını bitirirdi. Dönüşte, komutanın namazı İhlâs sûresi ile bitirmeyi âdet edinmiş olduğunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e haber verdiler. O da:
– “Niçin böyle yaptığını ona sorunuz!” buyurdu. Sordular.
– İhlâs sûresi, Rahmân’ın sıfatlarını ihtivâ ediyor. Bu sebeple ben onu okumayı severim, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– “Allah Teâlâ’nın da onu sevdiğini kendisine müjdeleyiniz!” buyurdu.[6]

* Allah’ı en özlü biçimde açıklayan, tek oluşunu izah eden İhlas suresini seven bu sahabiyi Allah da seviyor. Bugün bizler hangi sureyi muhtevasını sevdiğimizden dolayı sık okuyoruz. Öyleyse hiç olmazsa namazda okuduğumuz sureleri tefsir ve meallerden iyice belleyip manasını düşünerek okuyalım ki hem sevabımız artsın hem de onları düşünerek namaz kılmamız dolayısıyla namazda başka şeyler düşünmez ve huşu içerisinde kılmış oluruz. [7]

[1] Buhârî, Rikak 38.95 numarada geçmişti
[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 141-142.
[3] Buhârî, Bedü’l–halk 6, Edeb 41, Tevhîd 33; Müslim, Birr 157. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (19), 7.
[4] Birr 157.
[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 142.
[6] Buhârî, Tevhîd 1; Müslim, Salâtü’l–müsâfirîn 263. Ayrıca bk. Nesâî, İftitâh 69.
[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 142.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 05.03.09, 09:21 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Fakir Ve Güçsüzlere Eziyet Etmemek

“Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları yapmadıkları bir işten dolayı suçlayanlara gelince onlar iftira atma suçu işlemiş ve böylece günaha girmiş olurlar.” (Ahzab: 33/58)

“O halde yetime haksızlık yapma ve yüzünü ekşitme, yardım isteyeni de hangi çeşit olursa olsun boş çevirme.” (Duha: 93/9-10)


390. Cündeb İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sabah namazını cemaatle kılan kimse Allah’ın güvencesindedir. Sakın Allah, güvencesi altında olan bir şeyden dolayı sizi takibe almasın. Çünkü Allah güvence verdiği bir şeyden dolayı kimi takib ederse, onu yakalar sonra da onu yüzüstü cehennem ateşine atar.”[1]

* İyileri zayıfları ve fakirleri incitmekten sakındırma konusuyla bu hadisi şerifin alakası, sabah namazını kılan kimsenin Allah’ın himayesinde olması dolayısıyla böyle bir müslümanı incitecek olanların Allah’ın koruması altında olan bir kimseye saldırmış kabul edilmesindendir. Allah’ın teminatı ve güvencesi altında olan bir kimseye yöneltilen bir saldırı ise mutlaka Allah tarafından takibe alınır ve cezasız bırakılmaz. Böylece de Allah’ın sorumlu tutup takibe aldığı kimsenin de asla kurtulması mümkün değildir. Bu sebeple müslümanları sahipsiz sanıp onları üzmeye kalkmamak gerekir. Bu manasıyla hadisimiz Allah’ın dostlarına düşmanlık edenlere harb ilan edeceğini, fakir fukarayı incitenlerin Allah’ı incitmiş ve gazabını üzerine çekmiş olacağını bildiren (387. Hadis 263. Hadislere bkz.) hadislerle tam bir uyum içindedir ve birbirlerini desteklemektedirler. Sabah namazını kılan müslüman misali ibadet ve kulluğuyla Allah’ın himayesine giren kimselere yapılacak haksızlıklar Allah’ın takibiyle karşılaşır ve sonuç mutlaka yakayı ele vermektir.

Nevevi merhum (234, 390 ve 1049 numaralarda) geçen bu hadis-i şerifi; müslümanlara eziyet etmeye kalkacakların bu ilahi koruma ve takibi hatırdan çıkarmamalarını tenbih için ilgili bölümlerde zikretmiştir.

Uykudan uyanır uyanmaz ilk yapılan ibadet sabah namazı olduğu için hadiste oradan başlanmıştır. Vazife ve iş icabı gece bekçisi veya vardiyeli çalışan kimselerde uykuları ve istirahatlerini müteakip ilk kılacakları namazla yine Allah’ın himayesine girmiş oluyorlar.
Allah bir kulu ne zaman takibe alırsa artık onun için kurtulma ümidi yoktur. [2]

[1] Müslim, Mesâcid 261, 262. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 51, Fiten 6; İbni Mâce, Fiten 6.
234’de geçmişti, 1049’da tekrar gelecektir.
[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 143.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Riyazus-Salihîn'den... "İşaretince Amel Edile"...
MesajGönderilme zamanı: 05.03.09, 09:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 12:14
Mesajlar: 1108
Görünüşe Göre Hüküm Vermek Kalblerdekini Allah’a Bırakmak

“... Eğer dönüp tevbe ederlerse, tevbe ve imanlarının gereği namazı kılarlar zekatı da verirlerse artık onları serbest bırakın...” (Tevbe: 9/5)


391. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ben, Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekâtı hakkıyla verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. İslâm’ın gerektirdiği haklar ise bunların dışındadır. Onların gizli hallerinin hesabı Allah’a âittir.”[1]
* İslamın hakkı denilerek istisna edilen kısım, işlediği suçtan dolayı ölümü hak edenin öldürülmesi diğer cezalara uğrayanın cezasını çekmesi demektir. [2]

392. Ebû Abdullah Târık İbni Eşyem radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
“Kim Allah’tan başka ilâh yoktur der ve Allah’tan başka ibadet edilenleri inkâr ederse, o kimsenin malı ve kanı haram olur. Gizli hallerinin hesabı ise Allah’a âittir.”[3]
* Gizli hallerin niyet, düşünce ve özel halleridir. Bunların hesabını sormaya kalkmak fitne ve zulümlere yol açabilir. Hükümler görüntülere göre verilir, niyet ve düşüncelere göre değil. [4]

393. Ebû Ma’bed Mikdâd İbni Esved radıyallahu anh şöyle demiştir:
– Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e dedim ki :
– Kâfirlerden bir adamla karşılaşsam ve onunla vuruşsak, o benim ellerimden birini kılıçla vurup koparsa, sonra da benim elimden kurtulmak için bir ağacın arkasına sığınsa ve:
– Ben, Allah için müslüman oldum, dese, onu böyle dedikten sonra öldürebilir miyim, yâ Resûlallah! Ne dersin?
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Sakın onu öldürme” buyurdu. Ben :
– Ey Allah’ın Resûlü! Adam benim iki elimden birini kopardı, ondan sonra bu sözü söyledi, dedim. Bunun üzerine :
– “Sakın öldürme, eğer onu öldürürsen, o, senin kendisini öldürmezden önceki durumundadır. Sen ise, onun o sözü söylemeden önceki durumuna düşersin” buyurdu.[5]
* Hüküm görüntüye göredir niyet ve düşüncelere göre değil. Müslüman his ve heyecanına kapılıp böyle bir işi yapmamalıdır. Peygamberimiz hadisin sonundaki çarpıcı ifadeyle bunu anlatmak istemiştir. Böyle bir kimseyi bilerek öldürene kısas uygulanır. Korkudan veya canını kurtarmak için böyle yaptığını zannederek öldüren kimse öldürülenin diyetini ödemelidir.[6]

394. Üsâme ibni Zeyd radıyallahu anhümâ şöyle demiştir :
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bizi Cüheyne kabilesinin Huraka kolu üzerine göndermişti. Sabahleyin onlar sularının başında iken üzerlerine hücum ettik. Ben ve ensardan bir kişi onlardan bir adama ulaştık. Biz onun üzerine yürüyünce, adam: “Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka ilâh yoktur” dedi. Bunun üzerine ensardan olan arkadaşım ona hücumdan vazgeçti; ben ise mızrağımı ona sapladım ve adamı öldürdüm. Biz Medine’ye gelince bu olay Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kulağına gitti ve bana:
– “Ey Üsâme! Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün mü?” buyurdu. Ben:
– Yâ Resûlallah! O, bu sözü sadece canını kurtarmak için söyledi, dedim. Peygamber Efendimiz tekrar :
– “Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün mü?” diye yine sordu ve bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ben, daha önce müslüman olmamış olmayı bile temenni ettim.[7]
Müslim’in bir rivâyeti şöyledir :
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– “Adam lâ ilâhe illallah dedi ve sen de onu öldürdün, öyle mi?” Ben :
– Yâ Resûlallah! O, bu sözü sadece silahtan korktuğu için söyledi, dedim. Peygamber Efendimiz :
– “Kalbini mi yardın ki, bu sebeple söyleyip söylemediğini bilesin?” buyurdu.
Bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ilk defa o gün müslüman olmuş olmayı temenni ettim.[8]

395. Cündeb İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanlardan müteşekkil bir askerî birliği müşriklerden bir kavme göndermişti. Müslüman askerler, müşriklerle karşılaştılar. Müşriklerden bir adam, müslüman askerlerden istediğine saldırıp öldürüyordu. Müslümanlardan biri de onun boş bulunduğu anı gözlüyordu. Biz bu müslümanın Üsâme İbni Zeyd olduğunu konuşup duruyorduk. Üsâme, kılıcını çekip de adamı öldüreceği sırada o:
– Lâ ilâhe illallah, dedi; fakat Üsâme onu yine de öldürdü. Peygamber Efendimiz’e müjdeci geldi. Peygamberimiz ona ordunun durumunu sordu, o da olup biteni kendisine haber verdi. Hatta o adamın durumunu ve Üsâme’nin ona ne yaptığını da anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber Üsâme’yi çağırdı ve ona :
– “Adamı niçin öldürdün?” diye sordu. Üsâme :
– Yâ Resûlallah! O adam müslümanların canını yaktı; falanı ve falanı öldürdü, diyerek bir kaç şehidin adını saydı. Sözüne devamla şunları söyledi:
– Ben ise onun üzerine yürüdüm. Kılıcı görünce:
– Lâ ilâhe illallah, dedi.
Resûl–i Ekrem Efendimiz:
– “Böyle diyen adamı öldürdün mü?” diye sordu. Ben:
– Evet, dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– “Lâ ilâhe illallah kıyamet günü karşına geldiğinde ne yapacaksın?” dedi. Üsâme ibni Zeyd:
– Yâ Resûlallah! Cenâb–ı Hak’dan beni bağışlamasını dile, dedi. Resûl–i Ekrem durmadan:
– “Lâ ilâhe illallah kelimesi kıyamet günü huzuruna geldiğinde ne yapacaksın, söyle?” “Lâ ilâhe illallah sözü kıyamet günü huzuruna geldiğinde ne yapacaksın?” diyor, başka bir söz söylemiyordu.[9]

396. Abdullah İbni Utbe İbni Mes’ûd der ki: Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’ı şöyle derken işittim:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında Allah katından gelen vahiy sayesinde insanlar gizli hallerinden de sorumlu tutuluyorlardı. Hiç kuşkusuz vahyin arkası kesilmiştir. Biz ise şu anda sizleri, bize apaçık belli olan davranışlarınız sebebiyle hesaba çekeriz. Dolayısıyla bize iyi davranışlar gösteren kimseyi, güvenilir kimse bilir ve ona yaklaşırız. Onun gizli hallerinden hiçbir şeyi araştırmak bize düşmez. O kişinin gizli halleriyle ilgili hesabını Allah görür. Bize karşı kötü davranışlar sergileyen bir kimseyi de güvenilir bulmayız. O kişi, gayesinin iyi olduğunu söylese bile ondan emin olmaz ve kendisini doğrulamayız.[10]


[1] Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ’tisâm 2, 28; Müslim, Îmân 32–36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre (88); Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1–3.
1076 ve 1210’da tekrar gelecektir.
[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 143.
[3] Müslim, Îmân 37.
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 143.
[5] Buhârî, Meğâzî 12; Müslim, Îmân 155. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Cihâd 95.
[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 144.
[7] Buhârî, Diyât 2, Meğâzî 45; Müslim, Îmân l58–159. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre(11).
[8] Müslim, Îmân 158.
[9] Müslim, Îmân 160.
[10] Buhârî, Şehâdât 5.

_________________
" Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 84 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye