Seherin serin rüzgârında, ıssız sokaklara daldım… Üç beş evde lamba yanıyor, Sessizlik kabrin içine banıyor, Yüreğim yalnızlığına tefekkürle kanıyor, Karıncalar çoktan uyanmış… Camiden yaşlı üç beş cemaat beni ucube sanıyor, Fesuphanallah deyip yanımdan geçiyor! Umurumda da değil, Mevla kalpleri de, ibadetleri de icra edeni seçiyor…
Büyük bir marketin önündeyim, Yenmiş-içilmiş ve çöplerin yönündeyim, Kulaklarımda canlı sesler, tutkunun döşündeyim! İndirim ilanları, İçindeki zengin iknaları, Gülüyorum ağdalarına… Yol boş, ne belediye otobüsü var ne dolmuş nede sarhoş naraları, Bir kaça araba, ralli yarışması yapar gibi geçiyor…
Parka geliyorum, Issız, kimseleri göremiyorum… Ağaçlar rüzgârla çırpınıyor, Sular kurbanın açılmış derisi gibi titriyor, Spor aletleri dinleniyor, Uykudan uyanır gibi bana bakıyorlar: “Ne işin var bu saatte…” der gibi delileniyor! Uğultusu kulaklarımda, nefesim tıkandı öksürüyorum… Biraz sonra göbeğini eritmek için sözüm ona spor yapacak birileri, Yahut gösteri için çalım satacak mahallenin kızları, Törenle geçecek dedikoduya hazır komşu kaynanaları, Kim bilir kaç sigara içilip yerlere atılacak izmariti! Sağlık adına mı geyik muhabbetine mi park eğlence saçıyor…
Televizyon seyretmek, internete girmek varken! Nefret ettiğim halde demli çayı içime çekerken, Sinir krizleri içinde yalnızlığıma küfrederken, Oturmak vardı şu an dört duvar arasında, ne dert ya böyle üşürken? Her şey merak işte, Çaresizlik zorluyor ruhta direnişle, Çıkmaz sokak bile olsa arıyor son çare, Görülmesi gerekeni-değişimi zoraki açıyor…
Saffet Kuramaz
|