TÜRK YURTLARINDA İLK ADIMLARIMIZ
[ YENİ HAFTA -Haftalık Gazete- , 1992 ; Sayı: 7-12 ]
* * *
SUNU
15 Ağustos 1992 Cumartesi günü İstanbul'dan hareketle başlayan Türk Yurtlarına yolculuğumuz 29 Ağustos 1992 gününün son saatlerinde sona erdi. Böylece daha birkaç yıl öncesinde bizim için ancak bir hayal olan bir hasretimiz de sona eriyordu. Fakat aradan birkaç gün geçince Türk Yurtlarına, ata yurtlarına olan hasretimizin öyle 10-15 günlük gezilerle bitmeyecek kadar derinlere kök saldığını anladık. Sözün özü daha kendimize gelmeden yeniden oralara girme arzumuz gönlümüzde harekete geçmiş durumda idi.
Bu satırları yazarı için sıradan her T.C. için olduğundan çok daha farklı bir anlamı olan Türk Yurtları gezimiz bir başka yönüyle de çok özel anlamlar ihtiva ediyordu. Tanrı Dağı eteklerinde, Issık-Göl kenarlarında, Buhara yollarında, Kızılkum çöllerinde yaşadığımız sürece bizimle olacak anılar biriktirdik.
Türkiye'de pek çok müslümanın adından bile haberdar olmadığı Pehlivan Mahmud Ata, Battal Baba, Şah-ı Nakşıbend Muhammed Bahaüddin Belagerdan, İmam İsmail Buhari, Hoca Ubeydullah Ahrar Veli, Abdulhalık Gücdüvani, Şah-ı Zinde Kusem ibn Abbas, Mir Seyyid Bereket, Ebubekir Keffal Şaşi ve nihayet Hazret-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi (Rh.A.E.) makamlarında gözyaşlarının sessiz sessiz çağladığına şahid olduk.
Uluğbek rasathanesinde atalarımızın ilmi ile göğsümüz kabarırken Emir Timur türbesinin, Uluğbek medresesinin ve daha pek çok , pek çok atalar mirasının bugünkü harap ve perişan hali gönlümüzü sızlattı. Buhara'nın muhteşem ve muazzam Cum'a Mescidinin mihrabının güzel çinilerini kapatmak için çamurla sıvayan, muhteşem Taç kapısının süslemelerini alçıyla kapatmaya ve böylece Türkistanlıların tarih şuuru kazanmasını engellemeye çalışan kuş beyinli emperyalistlere ve yerli işbirlikçilerine karşı nefretimiz müşahhaslaştı, gönlümüzden yükselen intikam hisleri nabzımızda zonkladı.
Semerkand'da Ubeydullah Ahrar Veli külliyesinde ve Yesi'de kıldığımız Cuma namazlarında gönüllerimizde bir başka huzur bulduk. Yesi'de yaşlı müezzinin hiçbir makam ve okunuşa uymayan Ezan-ı Muhammedisi kulaklarımızda şimdiye kadar duymadığımız bir ezana kalbetti. Kulaklarımızdan beynimize intikal eden o kırık ve boğuk ses 70 yıldır bu ezanları susturan zalimlere nefreti o kadar güzel terennüm ediyordu ki!...
Bu yazı dizisinde Türk Yurtları'ndaki gezimizden bizde kalan izlenimi sizlerle paylaşacağız. Gündelik hayattan istikbale ait beklentilere kadar değişik yönleriyle Türkistan Cumhuriyetlerinde olacağız.
Bu yazı dizisini okuyan her okuyucu, eğer eline bir fırsat geçerse "Haydi Türkistan'a gidiyoruz" diye yola revan olma arzusunu gönlünün en derin yerlerinde hissederse görevimizi yerine getirmiş olacağız.
"Haydi Türkistan'a, Türk Yurtlarına! Hep beraber!...
Dr. Hayati Bice
_________________ " Hayrlar feth olsun ; şerler def olsun !..."
En son arsiv tarafından 12.01.09, 12:57 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
|