Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Buhara ve Son Buharîler / Mustafa Özcan
MesajGönderilme zamanı: 24.08.10, 09:22 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 15.12.08, 02:19
Mesajlar: 253
Son Buhariler

Mustafa Özcan


20 Ağustos 2010

İlginçtir, Buhara İslam dünyasının Roma’sı olarak anılır. Gerçekten de öyledir. Ahmet Yesevi’nin mirasının yaşadığı ve manevi olarak yoğurduğu Alp erenler diyarı ve ocağıdır. Bir nevi Osmanlı sonrası Konya’ya benzer. Manevi insan yatağı ve kaynağıdır.

Emevilerin insan kaynağı Arap kabileleri iken Abbasilerin insan kaynağı ise yeni Müslüman olan Horasan eyaleti olmuştur.

Hindistan’da Babür İmparatorluğunun insan kaynağı ise Buhara’dır. Adeta Babür İmparatorluğunun seyyidleri Buharalıdır. İmam Rabbani’nin hocası Bakibillah ve benzeri tarikat şeyhleri Hindistan’a hep Horasan’dan ve kuzeyden gelmişlerdir.

Anadolu ve Balkanları manevi olarak fetheden Yesevi erenleri de Horasan ve Maveraünnehir kökenlidir. Maveraünnehir bölgenin Mezopotamya’sıdır. Balkan Müslümanları nasıl Konyalı olmakla iftihar ederlerse kutsal beldelerin manevi bekçileri de Buharalı olmakla övünürler. Onlar ki, manevi tekkelerin hatta türbelerin manevi bekçileridir. Her şehrin gizli bir Buharisi( Buharalısı) vardır.

Medine’nin son bekçilerinden birisi de Buhari lakabıyla anılan Türkistan pirlerinden Şeyh Muhammed Zekeriyya Buhari hazretleri idi ve 1979 ve 1996 yıllarında kendisini ziyaret etme imkanı bulmuştuk.

Buhariler her şehre damgalarını vurmuşlardır. Bunlardan birisi de Özbekler Tekkesi ile maruf olan tekkedir ve tarihçesi oldukça eskidir. Yesevi dervişleri Hicaz’a giderken İstanbul uğrak yerleri olmuştur. Doğu Türkistanlılar aksamalarla birlikte hala bu adeti sürdürmeye gayret etmektedirler.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Özbekler Tekkesi, Anadolu'ya asker ve cephane göndermede gizli bir üs ve hastane olarak hizmet verdi. Miili Mücadele yanlısı aydınlarının, askerlerin buluşma yeriydi. Bu gibi merkezlerin her biri eninde sonunda İngiliz işgal karargahı tarafından basılıp dağıtıldığı halde Özbekler Tekkesi'nin bu önemli görevi Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar gizlilikle sürmüştür. Aralarında İsmet İnönü, Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar, Yunus Nadi, Mehmet Akif Ersoy gibi isimlerin de bulunduğu kişiler, Karakol Cemiyeti üyesi de olan Şeyh Ata Efendi (ki daha sonra M. Kemal'i temsilen Türkistan’a Enver Paşa ile görüşmeye gönderilmişti) döneminde yine burada saklanmış ve Anadolu'ya geçmişti.

Bu tekke Mehmet Münir Ertegün ve Atlantic Records’un kurucusu olan oğlu Ahmet Ertegün ile birlikte anıldığından dolayı genellikle Masonluk ve İllüminati gibi cereyanlarla da irtibatlı gösterilir. Esasında böyle bir irtibatın olduğu varsayılsa bile bu geç dönemlerin bir ürünüdür. Ahmet Ertegün Kissinger gibi ABD’nin önemli simalarıyla içli dışlı olmuş bir şahsiyettir.

Bu durum, son dönemlerde Şeyh Nazım Kıbrısi ve damadı Hişam Kabbani’nin gerek Pentagon yöneticileriyle birlikte görülmeleri ve gerekse bazen İslam Kerimov ile yan yana fotoğraf vermelerine benzer. Ya da 16’ıncı Benediktus’u ziyaretleri gibidir. Dolayısıyla Şeyh Nazım’ın tasarrufları ‘faydalıdır, zararlıdır’ şeklinde tartışmalara konu olsa da neticede faaliyetleri Nakşibendiliği değil, kendisini bağlar. Bir kişiden dolayı bir yol ve bir ocak karalanamaz.

Bu tali mesele bizi yolumuzdan alıkoymadan önce şehirlerin ve türbelerin bekçileri olan son Buharileri anmakta ve tanımakta fayda var.

Bu ailelerden birisi Sultan Murad Hüdavendigar’ın türbedarı olan ailedir ve son ferdi Saniye Türbedar da atalarının izinden giderek bu geleneği ve vazifeyi aksatmadan ve tefani yani kendinden geçmiş bir halde sürdürmektedir.

Sultan I. Murad'ın Birinci Kosova Savaşı'nda şehit olmasından sonra oğlu Yıldırım Bayezid tarafından Priştine'ye 15 kilometre uzaklıktaki Kosova Ovası'na 'Meşhed-i Hüdavendigar' adıyla yapılan türbenin bakımını üstlenen 56 yaşındaki Saniye Türbedar, dedelerinin 1600'lü yıllarda Buhara'dan gelerek Kosova'ya yerleştiklerini, o tarihten bu yana türbeye baktıklarını söyledi. Aile olarak Osmanlı'ya hayranlık duyduklarını belirten Saniye Türbedar, bu işi aile olarak kuşaktan kuşağa aktardıklarını kaydetti.

Kendisinin de eşinin vefat etmesiyle 15 yıldır türbedarlık yaptığını vurgulayan Saniye Türbedar; "Burası bizim evimiz gibi. Osmanlı devletine aile olarak büyük sevgimiz vardı. Osmanlı'nın ilk şehit padişahının türbesine bakmakla onur duyuyoruz. Türkiye, bizim için buraya bir de ev yaptı. Her gün Türkiye'den yüzlerce insan türbeye gelip ziyaret ediyor. Ziyaretçilere türbeyi gezdirmekle birlikte türbenin iç ve dış temizliğini yapıyorum. Burada bizi hem Türk askerler hem de polisler yalnız bırakmıyor. Hastalandığımızda ilk yetişen güvenlik güçlerimiz oluyor. Dört yıl önce Başkent Priştine'de geçirdiğim trafik kazasının ardından tedavi amacıyla Kosova'da Uluslararası Barış Gücü (KFOR) bünyesinde görev yapan Sultan I. Murad Kışlası'ndaki Türk askerlerince Ankara Gülhane Tıp Akademisi'ne (GATA) gönderildim. Atalarımız Özbekistan'dan göç etmiş ve yüzyıllarca türbeye türbedarlık yapmış. Şimdi bu işin bize düşmesinden iftihar ediyoruz. Kızım Şenay'la birlikte türbenin her türlü temizliğini yapıyoruz" diyor. Türkiye'ye; "Türk insanını çok seviyorum, onların gelişmesiyle biz buralarda mutlu oluyoruz" diyerek mesaj gönderen Saniye Türbedar, türbenin restoreyle birlikte muhteşem bir görünüme kavuştuğunu da hatırlatıyor.

Tacikistan’da benzer bir türbedar ailede de Muzaffer Şah ailesidir. Enver Paşa’nın torunlarından olan Osman Mayatepek bu ailenin 70 yıldır tek kuruş almadan hisbeten lillah dedelerini beklediğini ifade etmiştir. Tacikistan ile Özbekistan arasında ayrılık gayrılık olmasaydı şu anda Tacikistan’da Çeğen Tepesinde Enver Paşa’yı bekleyenler de yine Buhariler olarak anılacaklardı. Gerçekten de nesilden nesle türbedarlık yapmak ve şehirleri ve şehitleri beklemek büyük bir ruhun tezahürü olsa gerek.

Elbette İlhan Bardakçı’nın Kudüs’teki son Osmanlı ile ilgili yazısı dillere destandır. Kudüs’ün son Osmanlısı Iğdırlı Hasan Onbaşıdır. Lakin son Osmanlı ile birlikte son Buharisi de vardır. Son Buhari, Nakşibendi Şeyhi Abdülaziz Buhari idi. Lehtarı da vardı aleyhtarı da. Lakin kutsal kentin son bekçilerinden birisi olduğunda kuşku yok.

Kudüs'teki Özbek toplumunun lideri ve son Nakşibendi Şeyhi Abdülaziz Buhari, kısa süre içinde geçirdiği iki kalp krizinin ardından hakkın rahmetine kavuşmuştur. Ortadoğu'da barış çabaları çerçevesinde Türkiye'ye gelmeye hazırlandığı sırada 61 yaşındaki Abdülaziz Buhari, kalp krizi geçirmiş ve Kudüs'teki Hadasa Ein Kerem hastanesinde tedavi altına alınmıştı. Hastaneden taburcu olduktan sonra Türkiye'ye geliş hazırlıklarına devam eden Buhari ikinci bir kalp krizi geçirdikten sonra, Eski Kent'te, Via Dolorosa/Çileli Yol'daki evinde Hakk'a yürümüştür. Abdülaziz Buhari'nin cenazesi, evinin bahçesinde, babasının bulunduğu kabrin yanında defnedilmiştir.

Yaklaşık 400 yıl önce Buhara'dan Kudüs'e göç eden Buhari ailesinden gelen Kudüs'teki son Nakşibendi Şeyhi Buhari, "Kudüs Barışçıları" adlı sivil toplum örgütünün de kurucularındandı. Üzerinden eksik olmayan güler yüzü ve neşesiyle bilinen Buhari'nin ölümü, Kudüs'te sevenleri arasında derin bir yasa ve kedere neden olmuştur.

Bir başka Buhara çınarı ise Delhi’deki Jama Mescid’in imamı Mevlana Seyyid Abdullah Buhari idi. Gözünü budaktan sakınmaz ve devlet başkanlarına sözünü esirgemez bir korkusuz yiğit ve yürek olan Abdullah Buhari, 16 Şubat 2006 tarihinde müzmin bir hastalığın pençesinde olarak 87 yaşında Hakk'a yürümüştür. Daha sonra yerine oğlu Seyyid Ahmet Buhari geçmiştir. Tarihi caminin tarihi imamıdır. Hindistan Müslümanlarıyla ilgili destansı mücadelesinden dolayı efsanevi bir ün kazanmıştır. Jama Mescid’nin 12’inci Şahi İmamıdır. Ataları Jama Mescid’de imamlık yapmak için Şah Cihan tarafından Buhara’dan getirilmişlerdir. Şahi İmam lakabı ilk defa 1656 tarihinde Abdullah Buhari’nin atalarından Seyyid Gaffur Şah Buhari’ye bizzat Şah Cihan tarafından tevcih edilmiştir. Burada hem gerçek hem de fahri imamlık aile içinde kalmakta ve babadan oğula geçmektedir.

Abdullah Buhari cesur yürek ve korkusuz bir şahsiyet olarak hatırlanmaktadır. İslam’a ve Müslümanlara karşı Hindistan hükümetinin yeni kararlar alınmasına ilk tepki daima ondan ve bölgesinden gelmiştir. Ebu’l Hasan en Nedevi gibi o da medeni hukukla alakalı konularda İndra Gandi’nin yüzüne gerçekleri konuşabilmiş ve yanlış kararlarından dönmesini sağlamıştır. Jama Mescid, sıkıntılı ve istikrarsız dönemlerde çetelerden kaçan Müslümanların sığınağı olagelmiştir. Onlara yiyecek-giyecek ve ilaç temin etmiştir. Keza Babri Camii krizinde de söylemi geride bırakarak eyleme geçmiş ve aktif bir rol üstlenmiştir. Bununla birlikte başkalarına saygılı olmuş ve Hindu ailelerden yanına himaye için aldığı kimselere İslamiyet’e girmeleri için baskı veya zorlama yapmamıştır.

Demek ki, Buhara dünyanın dört bucağında yaşayan unuttuğumuz efsane bir kent…


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye