Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: “Havva Hanımefendi’nin Hikayesi”
MesajGönderilme zamanı: 31.08.11, 03:47 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 22.11.09, 16:25
Mesajlar: 26
PARİS’Lİ BİR DERVİŞ

“Havva Hanımefendi’nin Hikayesi”

Abdüssamed Bilgili


Eva’nın müslüman olmasında İkbal’in ve sürekli bahsettiği Mevlana’nın büyük etkisi olmuştur. Öyle ki artık dayanamamış kendini kütüphanelere atmıştır...

03 Nisan 2009

Fransa'da Eva De Vitray-Meyerovitch olarak başlamıştır onun yolculuğu. Yıl 1909'dur. Ailesi aristokrat bir ailedir. Aristokrat bir aileye yaraşır bir şekilde yetiştirilmiş, iyi okullarda okutulmuştur. Koyu katolik bir çocukluk hayatı geçirmiş, rahibelerin elinde yetişmiştir Eva de Vitray.

Kiliseye giderken bile dinini “bizi içine dökmek istedikleri bu kalıptan ötelere” uzanıyor görerek aslında ilk arayışların imlerini vermiştir. Bu duygularla 18 yaşına geldiğinde Carmelite tarikatında bir rahibe olmayı hayal eder. Ama bu hayali gerçekleşmeyecektir. Çünkü okul hayatına devam etmiştir.

Latince-Grekçe bölümünü bitirerek liseden mezun olmuş ve sonrasında hukuk tahsili yapmıştır. Ve felsefe doktorasına başlamıştır. Ancak bu süreçte artık eski katolikliği yoktur. Bir iç sıkıntı yaşamaktadır Eva de Vitray ve hangi rahibe başvursa, derdini anlatsa, onu tatmin eden bir cevap verememiş ve dua etmesini tembihlemişlerdir sadece. Halbuki Eva de Vitray “ihtiyarlık merakın kaybolduğu zaman başlar” diyecek kadar merak sahibi ve kendini kandıramayacak kadar da dürüst biridir. (Bu dürüstlüğü büyük annesinden aldığını söyler.)

18 yaşına geldiğinde rahibe olmayı hayal eden Eva de Vitray, 18 yaşına gelip de felsefe okumaya başlayınca katolik mezhebinin bütün esaslarını ve dogmalarını bir kenara itmiştir. Kafasındaki soru işaretlerinin sayısı artmış ve şöyle demiştir: “Hangi hakla kilise, Assomption (Hz. Meryem'in göğe kaldırılması) dogmasını ilan ediyor.” Ve daha bir sürü soruyu ardı ardına sıralayarak belki de İslam arayışının ilk nüvelerini vermiştir.

İslam'la ilk tanışması eski bir dostunun Fransa'ya gelmesiyle başlamıştır. Öyle ki bu dostunu on beş yıl olmuş görmemiştir ve dostu İslamabad Üniversitesi'nin rektörüdür. Üniversite labaratuarının donanımıyla ilgili gelmiştir Fransa'ya. Ve veda ederken İkbal'İn bir kitabını da hediye etmiştir eski dost Eva de Vitray'a...

Ama Eva de Vitray bir kitap okudum hayatım değişti mantığında değildir. Adeta hazır olduğu bir karşılaşmanın zamanı gelmiştir onun için. Artık müslüman oldum diyebiliyordur. Hem de ne tevratı ne incili reddetmeden. Eva de Vitray Meyeroviç kendi ifadesiyle Allah'ın şu veya bu gibi olduğuna karar vermek için Roma'da toplanmış o beylerin dogmalarına hayır diyordur. İslam'la muhatap olmanın ilk tezahürleridir bunlar...

Üç Yıl İncir Tefsiri
Ancak Eva dö Vitray'in İslamı seçmesi bir takım seçmek gibi olmamıştır. O müslüman olma kararı verdikten sonra bu kadar kolay olabilir mi din değiştirmek düşüncesiyle üç yılını incil tefsirine vermiştir. Kelime kelime çalışmıştır. Ve bu çalışma kafasındaki soru işaretlerini gidermek yerine arttırmıştır. Bu çalışma ona kitaplı dinlerin en üstün dereceli olduğunu kanıtlamıştır. Öyleyse İslam'dan öte kitaplı din mi vardır?

Eva'nın müslüman olmasında İkbal'in ve sürekli bahsettiği Mevlana'nın büyük etkisi olmuştur. Öyle ki artık dayanamamış kendini kütüphanelere atmıştır... Kimdir bu Mevlana? Onun 13. Asırda yaşamış bir mutasavvıf olduğunu öğrenir. Ve Nicholson tarafından İngilizce'ye çevrilmiş bir kaç Mevlana metni bulur, okur. Biraz da Almanca metne ulaşır. Ancak Fransızca tek bir satır bulamaz Mevlana'nın eserlerinden. Ve karar verir. Farsça öğrenecektir. Böylelikle Mevlana'yla kendi diliyle konuşacaktır. Üç senesini Farsça öğrenmeye verir. Ve sonuç: Mevlana'nın Mesnevi'si başta olmak üzere tüm eserlerini Fransız diline çevirmiştir. Mevlana'nın müridi gibi görür kendisini Eva dö Vitrey... Onunla kurduğu intibak bir çevirmenlikten ziyade bir şeyh-mürit ilişkisidir.

Paris'te Turist Gibiyim
Eva dö vitray kendini yaşadığı şehir olan Paris'te değil de Türkiye'de kendi evindeymiş gibi hissettiğini söyler. O Paris sokaklarında hayran hayran dolaşan bir turist gibidir. Şöyle der: “Türkiye'ye ayak basınca, evine tekrar kavuşan bir kedi gibiyimdir. Her şey bana tanıdık gelir. Ben orada kendimi sahiden vatanımda hissederim.” Türkiye'de de özellikle Konya onun kendi evidir.

Havva Hanımefendi Olarak Öldü
Müslüman olduktan sonra Havva ismini alan Eva de Vitray 1999 yılının 24 Temmuz günü Paris'te vefat etmiştir. Ailesi izdiham olmasın diye kimseye haber vermemiş ama yine de kalabalık bir cemaatle cenezesi kaldırılmıştır. Paris'in ortasında asansörsüz bir binanın üst katlarından birinde gösterişsiz, sade, lüksten dikkat çekici şekilde uzak bir evde yaşamış ve vefat etmiştir Havva Hanımefendi. Kitaplarını Türkçe'ye çeviren Cemal Aydın “tam bir Mevlevi dervişine yakışan bir yer” diye ifade eder onun evini.

Ölmeden kısa bir süre evvel Konya'da yaptığı bir konuşmada “Mevlana'nın huzurunda bulunmak bana yorgunluk değil mutluluk verir, kıyamete kadar onun maneviyatının gölgesinde kalabilmem için beni Konya'ya gömün” diyen Havva Hanımefendi'nin kabri Türkiye'ye getirilmiş, 17 Aralık 2008'de Sultan Selim Cami'nde kılınan namazdan sonra Mevlana'nın kabrinin yanındaki Üçler Mezarlığı'na defnedilmiştir.

Tam bir arayışın ve çilenin hikayesidir onun hayatı. Yaşadığı her şeyin muhasebesini tutarak, giriştiği her eylemi tartarak yaşamıştır. Kolay müslüman olmamıştır. Sağlıklı bir müslümanlaşma süreci bizleri hayrete düşürecek kadar titiz ve esrarengizdir. Düşünün bir: Anglikan bir büyükanne tarafından Katolik mezhebinde yetiştirilmiş ve kocası da bir yahudi iken kendisi müslüman olmayı, bu yolda attığı her adımı özümseyerek seçmiştir.

Aslında Havva Hanımefendi'nin hayatıyla ilgili daha sayfalarca yazabilir onun üzerine sayfalarca güzellemelerde bulunabiliriz. Ama sözlerimizi bu yazı için bitirmemiz gerekirse onun sözleriyle bitirmeliyiz: “İnsan Mesnevi okur da nasıl müslüman olmaz?”

http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=888


En son sadrek tarafından 31.08.11, 03:50 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.

Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: “Havva Hanımefendi’nin Hikayesi”
MesajGönderilme zamanı: 31.08.11, 03:49 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 22.11.09, 16:25
Mesajlar: 26
Havva Meyerovitch

“İki milyarı bulan onca Hıristiyan yanlış yolda da bir ben mi doğruyu buluyorum acaba?” kuşkusuyla kendi dinini daha yakından inceleme kararı aldı.

Pakistan’ın ünlü şair ve düşünürü Muhammed İkbal’in oğlu, babasının bir kitabını kendisine takdim ettiğinde, Fransa’nın en itibarlı kurumlarından biri olan İlmî Araştırmalar Millî Merkezi’nde (CNRS) yöneticilik yapıyordu. Mevlânâ ismine ilk defa bu kitapta rastladı. Mevlânâ’nın o eserde geçen birkaç beyti, birkaç sözü Prof. Dr. Eva de Vitray-Meyerovitch’i adeta büyüledi. Öylesine büyüledi ki hemen Batı dillerinde ondan yapılmış tercümeleri aramaya başladı. Çok azdı. Bulabildiklerini okumadı, adeta içti. Hemen İslâm konusunda araştırmalara başladı. İslâm’la ilgili eserleri ve Kur’an mealleri okudu.

Yaşı ellilerdeydi. Fransa’nın en köklü aristokrat ve koyu dindar bir ailesinden geliyordu. Aristokrat çocuklarının öğrenim gördüğü en seçkin okullarda eğitim görmüş, Fransız ve İngiliz güzide mürebbiyeler elinde yetişmişti. Her zaman özel hizmetçileri ve şoförleri olmuştu. Nihayet iyi bir tahsilden sonra profesörlük mevkiine yükselmişti. Çalıştığı merkezin prestiji sayesinde de dünyanın en ünlü bilim ve fikir adamlarıyla tanışmıştı. İslâm’la ilgili araştırmalarının ardından tam Müslüman olmaya karar vermişti ki, “İki milyarı bulan onca Hıristiyan yanlış yolda da bir ben mi doğruyu buluyorum acaba?” kuşkusuyla kendi dinini daha yakından inceleme kararı aldı.

Üç sene ünlü Sorbonne Üniversitesi’ndeki Hıristiyanlığın kutsal kitapları ile ilgili yorumlar yapan önemli bir profesörün derslerine devam etti. O profesöre ve diğer Hıristiyan din adamlarına içini kemiren soruları yöneltti. İkna edici hiçbir cevap alamadı. Daha sonra tanıştığı ve baba gibi hürmet ettiği dünyaca meşhur oryantalist Louis Massignon’a derdini açtı. Massignon, Eva Hanım’a verecek cevap bulamadı. Kendisine son kararını vermeden önce başka bir şehirdeki çok değerli bir rahibe gitmesi ve onunla görüşmesi tavsiyesinde bulundu. Gitti, görüştü, fakat tam bir hayal kırıklığına uğradı.

Paris’e döndü. Manevi ızdıraplar içinde kıvranıyordu. Onca yıldan sonra, o yaşta din değiştirmek pek de kolay olmasa gerekti. İyice bunaldı ve bir gün yatmadan önce Allah’a şöyle yakardı:
-”Yârabbi, bunca zamandır senin hak dinini bulmak için elimden geleni yaptım. Bunun en büyük şahidi de Sensin. Ne olur artık bana gerçek yolu göster ve hidayete erdir!”

Rüyasında, kendisini ölmüş ve mezara konulmuş olarak gördü. Yukarıdan kabrini seyrederken baş ucunda bir mezar taşı gördü. Yaklaşıp baktı. Orada Arap harfleriyle “Havva” yazısını okudu. Bu sırada kulağına ötelerin ötesinden bir ses geldi:
-”İşte burası senin mezarın! Sen Müslüman olarak öleceksin!”


Samimiyetinin ve onca yıl süren ciddi arayışının mükâfatı işte bu şekilde muhteşem bir müjdeyle noktalanmıştı.

İlerlemiş yaşına rağmen, kendisine hidayet yolunu açan Mevlânâ’yı okumak ve eserlerini çevirmek için kolları sıvadı. Paris Üniversitesi’nin Şark Dilleri bölümüne üç yıl devam ederek Farsçayı en iyi şekilde öğrendi. Kısa zamanda Arapçayı da en iyi bildiği diller arasına kattı. İlk defa olarak Muhammed İkbal’in ve Mevlânâ’nın bütün eserlerini Fransızcaya çevirdi. Telif ve tercüme olarak arkasında kırk kadar eser bıraktı. Gazete ve dergilere verdiği röportajları, tıklım tıklım dolu salonlardaki konferansları ve ömrünün son anlarına kadar yazdığı kitap ve yaptığı tercümeleriyle pek çok Fransız’ın kalbini İslâm’a ısındırdı.

İran’da ve Mısır’daki Ezher Üniversitesi’nde dersler verdi. Kendi memleketi başta olmak üzere bazı Batı ve pek çok İslâm ülkesinde sayısız konferanslar verdi.

Resim

Konya Belediyesi’nin yıllarca süren gayreti sonucu mezarı Paris’ten Konya’ya taşınan ve “Beni Mevlânâ Hazretleri’nin yanına gömün” şeklindeki vasiyeti yerine getirilen Eva Hanım, Müslüman olduktan sonraki adıyla Havva Hanımefendi, Türkiye’yi çok sever, doğup büyüdüğü Paris’te ise kendisini yabancı gibi hissettiğini söylerdi.
“İslâm’ın Güleryüzü” kitabıyla tanıdığımız Eva de Vitray-Meyerovitch (Eva dö Vitre-Meyeroviç)’in Paris Camii’ne iki yüz metre mesafedeki mütevazı apartman dairesini vefatından sonra bile ziyaret edenler, orayı oldukça sade döşeli bir dergâh gibi görmüşler ve içerisinde hâlâ buram buram maneviyat koktuğuna bizzat şahit olmuşlardır.

“Dilimize Çevrilen Eserleri”
İslâm’ın Güleryüzü, Duanın Ruhu, Güneşin Şarkısı, Mekke: İslâm’ın Kutsal Şehri.

Zaman Gazetesi
CEMAL AYDIN


DEVAMINI OKU: http://www.nasihatler.com/onemli-sahsiy ... z1WZEDNmHN


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye