PARİS’Lİ BİR DERVİŞ
“Havva Hanımefendi’nin Hikayesi”
Abdüssamed BilgiliEva’nın müslüman olmasında İkbal’in ve sürekli bahsettiği Mevlana’nın büyük etkisi olmuştur. Öyle ki artık dayanamamış kendini kütüphanelere atmıştır...
03 Nisan 2009
Fransa'da Eva De Vitray-Meyerovitch olarak başlamıştır onun yolculuğu. Yıl 1909'dur. Ailesi aristokrat bir ailedir. Aristokrat bir aileye yaraşır bir şekilde yetiştirilmiş, iyi okullarda okutulmuştur. Koyu katolik bir çocukluk hayatı geçirmiş, rahibelerin elinde yetişmiştir Eva de Vitray.
Kiliseye giderken bile dinini “bizi içine dökmek istedikleri bu kalıptan ötelere” uzanıyor görerek aslında ilk arayışların imlerini vermiştir. Bu duygularla 18 yaşına geldiğinde Carmelite tarikatında bir rahibe olmayı hayal eder. Ama bu hayali gerçekleşmeyecektir. Çünkü okul hayatına devam etmiştir.
Latince-Grekçe bölümünü bitirerek liseden mezun olmuş ve sonrasında hukuk tahsili yapmıştır. Ve felsefe doktorasına başlamıştır. Ancak bu süreçte artık eski katolikliği yoktur. Bir iç sıkıntı yaşamaktadır Eva de Vitray ve hangi rahibe başvursa, derdini anlatsa, onu tatmin eden bir cevap verememiş ve dua etmesini tembihlemişlerdir sadece. Halbuki Eva de Vitray “ihtiyarlık merakın kaybolduğu zaman başlar” diyecek kadar merak sahibi ve kendini kandıramayacak kadar da dürüst biridir. (Bu dürüstlüğü büyük annesinden aldığını söyler.)
18 yaşına geldiğinde rahibe olmayı hayal eden Eva de Vitray, 18 yaşına gelip de felsefe okumaya başlayınca katolik mezhebinin bütün esaslarını ve dogmalarını bir kenara itmiştir. Kafasındaki soru işaretlerinin sayısı artmış ve şöyle demiştir: “Hangi hakla kilise, Assomption (Hz. Meryem'in göğe kaldırılması) dogmasını ilan ediyor.” Ve daha bir sürü soruyu ardı ardına sıralayarak belki de İslam arayışının ilk nüvelerini vermiştir.
İslam'la ilk tanışması eski bir dostunun Fransa'ya gelmesiyle başlamıştır. Öyle ki bu dostunu on beş yıl olmuş görmemiştir ve dostu İslamabad Üniversitesi'nin rektörüdür. Üniversite labaratuarının donanımıyla ilgili gelmiştir Fransa'ya. Ve veda ederken İkbal'İn bir kitabını da hediye etmiştir eski dost Eva de Vitray'a...
Ama Eva de Vitray bir kitap okudum hayatım değişti mantığında değildir. Adeta hazır olduğu bir karşılaşmanın zamanı gelmiştir onun için. Artık müslüman oldum diyebiliyordur. Hem de ne tevratı ne incili reddetmeden. Eva de Vitray Meyeroviç kendi ifadesiyle Allah'ın şu veya bu gibi olduğuna karar vermek için Roma'da toplanmış o beylerin dogmalarına hayır diyordur. İslam'la muhatap olmanın ilk tezahürleridir bunlar...
Üç Yıl İncir Tefsiri
Ancak Eva dö Vitray'in İslamı seçmesi bir takım seçmek gibi olmamıştır. O müslüman olma kararı verdikten sonra bu kadar kolay olabilir mi din değiştirmek düşüncesiyle üç yılını incil tefsirine vermiştir. Kelime kelime çalışmıştır. Ve bu çalışma kafasındaki soru işaretlerini gidermek yerine arttırmıştır. Bu çalışma ona kitaplı dinlerin en üstün dereceli olduğunu kanıtlamıştır. Öyleyse İslam'dan öte kitaplı din mi vardır?
Eva'nın müslüman olmasında İkbal'in ve sürekli bahsettiği Mevlana'nın büyük etkisi olmuştur. Öyle ki artık dayanamamış kendini kütüphanelere atmıştır... Kimdir bu Mevlana? Onun 13. Asırda yaşamış bir mutasavvıf olduğunu öğrenir. Ve Nicholson tarafından İngilizce'ye çevrilmiş bir kaç Mevlana metni bulur, okur. Biraz da Almanca metne ulaşır. Ancak Fransızca tek bir satır bulamaz Mevlana'nın eserlerinden. Ve karar verir. Farsça öğrenecektir. Böylelikle Mevlana'yla kendi diliyle konuşacaktır. Üç senesini Farsça öğrenmeye verir. Ve sonuç: Mevlana'nın Mesnevi'si başta olmak üzere tüm eserlerini Fransız diline çevirmiştir. Mevlana'nın müridi gibi görür kendisini Eva dö Vitrey... Onunla kurduğu intibak bir çevirmenlikten ziyade bir şeyh-mürit ilişkisidir.
Paris'te Turist Gibiyim
Eva dö vitray kendini yaşadığı şehir olan Paris'te değil de Türkiye'de kendi evindeymiş gibi hissettiğini söyler. O Paris sokaklarında hayran hayran dolaşan bir turist gibidir. Şöyle der: “Türkiye'ye ayak basınca, evine tekrar kavuşan bir kedi gibiyimdir. Her şey bana tanıdık gelir. Ben orada kendimi sahiden vatanımda hissederim.” Türkiye'de de özellikle Konya onun kendi evidir.
Havva Hanımefendi Olarak Öldü
Müslüman olduktan sonra Havva ismini alan Eva de Vitray 1999 yılının 24 Temmuz günü Paris'te vefat etmiştir. Ailesi izdiham olmasın diye kimseye haber vermemiş ama yine de kalabalık bir cemaatle cenezesi kaldırılmıştır. Paris'in ortasında asansörsüz bir binanın üst katlarından birinde gösterişsiz, sade, lüksten dikkat çekici şekilde uzak bir evde yaşamış ve vefat etmiştir Havva Hanımefendi. Kitaplarını Türkçe'ye çeviren Cemal Aydın “tam bir Mevlevi dervişine yakışan bir yer” diye ifade eder onun evini.
Ölmeden kısa bir süre evvel Konya'da yaptığı bir konuşmada “Mevlana'nın huzurunda bulunmak bana yorgunluk değil mutluluk verir, kıyamete kadar onun maneviyatının gölgesinde kalabilmem için beni Konya'ya gömün” diyen Havva Hanımefendi'nin kabri Türkiye'ye getirilmiş, 17 Aralık 2008'de Sultan Selim Cami'nde kılınan namazdan sonra Mevlana'nın kabrinin yanındaki Üçler Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Tam bir arayışın ve çilenin hikayesidir onun hayatı. Yaşadığı her şeyin muhasebesini tutarak, giriştiği her eylemi tartarak yaşamıştır. Kolay müslüman olmamıştır. Sağlıklı bir müslümanlaşma süreci bizleri hayrete düşürecek kadar titiz ve esrarengizdir. Düşünün bir: Anglikan bir büyükanne tarafından Katolik mezhebinde yetiştirilmiş ve kocası da bir yahudi iken kendisi müslüman olmayı, bu yolda attığı her adımı özümseyerek seçmiştir.
Aslında Havva Hanımefendi'nin hayatıyla ilgili daha sayfalarca yazabilir onun üzerine sayfalarca güzellemelerde bulunabiliriz. Ama sözlerimizi bu yazı için bitirmemiz gerekirse onun sözleriyle bitirmeliyiz: “İnsan Mesnevi okur da nasıl müslüman olmaz?”
http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=888