AŞK TEKNESİNE BİNEREK YOLCULUK YAP!
Nusret TURA el-Şabanî Yeni Dünya Dergisi - 2005 - Haziran
Her ne kadar satışa çıkarılan mallardan bir kâr etseniz dahi kafanızı istifsiz bir eşya ardiyesi gibi doldurmayın. Bazı akıllar, ilmin esrarlı tarafına giden yollardan korkarlar ve kaçarlar. Bu yollar çöplük manzarası arz etse dahi oralara ilmin, cihanın sırlı hazinelerinden bazıları dökülmüştür, atılmıştır. Orta halli insanlar bunlara bir kıymet vermezler. Daha fakirler ise onları toplarlar. Temizleyerek hiç sahip olamayanlara satarlar. Ancak ondan sonradır ki kendilerini akıllı zannedenler o artıkları kapışırlar. Hayatın birde iç tarafı vardır ki esrar doludur, şifrelidir. Kudret, kuvvet sahibinin eliyle şifrelenmiştir. Bu şifreleri bilmezseniz; âlemi, taş, toprak, su, hava, diye geçip gidersiniz. Bu esrarı çözemeyenler çoktur. İnkâr edenler bile vardır. Halbuki hadisât, şuunât, mükevvenât hep mânâ taşıyan kelimelerdir, cümlelerdir, hikmet kitabının sahifeleridir. Şifreleri bilenler, bu kitabı kekelemeden okuyabilirler. Ey kardeşim! Madem ki sen de bir insan olarak yaratıldın, sen de kâinat sahnesinde oynayan bir san’atkârsın. Anla ki hilkatte tesadüf yoktur. Zulüm de yoktur. Kimseye bühtan etme. Sen bu sahnede gülünç ve acemi bir uşak rolünde olmamağa dikkat et. Tam ve kâmil bir insan rolünde oynamağa çalış. Hiç olmazsa buna istidat hasıl et. Dişleri kırık veya dişleri var da kanatları noksan bir değirmen ne kadar buğday öğütür? Bazı akıllar hafif bir rüzgârla sönen muma benzerler; fersizdirler, kuvvetsizdirler. Halbuki hilkatin esrarlı âlemini görebilmek için sönmeyen bir meş’ale lâzımdır ki o meş’ale de akıl değil, aşktır. Arzulanan üstün kıymetin esrarını çözebilmek için bu âlemde muhakkak aşk teknesine binerek yolculuk yapmak lâzımdır. Beyaz sakallarına, okumuş oldukları bir çok kitaplara rağmen hâlâ kemale erememiş ham ve aç insanlar vardır. Çünkü onlar, ilim sütünü veren meme sahibini bulamamıştırlar. Ağızlarındaki kuru meme ile avunurlar. Sen o kuru memeyi at, anan ölmedi, onu ara bul, temiz ve taze sütle beslen. O süt aşk, anan da mürşittir. Akıldan delil isteyen akılsızlıktan kurtulamaz. Burada akıl çocukları oyalayan kuru emzik gibidir. Bütün mükevvenâta hakim olan büyük kuvvetin muayene ve müşâhede neticesi verdiği hükümler yanlış olamaz, tesadüf değildir, haksızlık yoktur. Ehlullah herkes için bir hazinedir. Bir gün gelir insan gafletle geçen günleri için pişman olur. Cazibe ve dâfia kanunlarının zıt tesirleri ile muallâkta kalmış gibi olur. Geç kalmadı ise bu da makbuldür. Her istidat ancak kendi kabiliyeti çevresinde olgunlaşır. Bir elma fidanına ne kadar ihtimam edilse bize olgun ve büyük bir elma verebilir. Fakat bir kayısı veremez -aşılama hariç-. Yaşı ilerlemiş dahi olsa, kültürü de bulunsa yine de herkesin hak ve hakikati görüp anlamasına ihtimal verilemez. Bu bir kabiliyet meselesidir, Rabbin lütfudur, hidayetidir. Fakat yolunda bulunanda mahrum kalmaz. Yaşamaktan, okuyup öğrenmekten, gezip tozmaktan, hatta zikr ü tesbihten maksat, cemali bâ-kemâli görmek için gözün perdelerini açmak, esrâr-ı ilâhîyi anlayabilecek istidâtı kazanmak içindir. Gönül zevkine alışmayan, vicdan gözünü açmayan insanlar görücü ve idrâk edici olamazlar. Beni her bakan göz değil, mânâm ile birleşenler görür. Ne çare ki ihtiyarlıkla bunaklık arasında görünüyorum. Bir gün ihtiyarlık da geçecek tam bunaklık devresine girmiş olacağım. Rüyalar sırlı bir cihanın pencereleridir. O pencerenin şeffaflığına vücudumuzun kesafeti perde olmuştur. Bizi, görüp bilmemiz lâzım gelen nice hakikatlerden mahrum bırakmıştır. Halbuki vücûd tarafı kesif olan camın mânâ tarafı temiz olursa ona ayna da derler, vecd halinde bir vücûd da derler. Bir fincan bir bardak kadar, bir bardak bir maşrapa kadar, bir maşrapa bir küp kadar, küp göl kadar, göl deniz kadar su alamaz. Niçin biri diğeri kadar su alamıyor diye ayıplanmaz. Elverir ki her kap dolu bulunsun. Herkes idrâki kadar alacağını alsın. Sen de çalış kendi kabını doldur. Dereceni tamamla. Arzımıza rahmet de düşer gök taşları da. Yalnız bunların kimin başına düşeceğini atan bilir. Ferdî gayretlerle büyük davalar halledilemez. Kova dolusu su ile yangınların söndürülemediği gibi. Duyguları benimkine uymuyor diye arkadaşları dostluk kadrosundan çıkaramayız. Dünyanın kıvamı için menfi kuvvetlerin vücudu zarurîdir. Siz, ben olamazsınız; niçin beni, siz yapmak istiyorsunuz? Akıl, kendisine yakışmayan çirkinlikleri gidermesini bilmelidir. İnsanlara hocaların, ebeveynin, kitapların öğrettiği bazı ilimler vardır ki âşık olduktan sonra bildiklerinizin çoğunun hatalı olduğunu anlarsınız. Masalların yeraltı saraylarında şeyhzâdelere güneş, ay, yıldızlar tarif edilir. Bu hususta ders verilir. Vaktaki günün birinde yeryüzüne çıkarlar, gördükleri âlemin, işittiklerinden daha geniş olduğunu anlarlar. İnsanlar; tabiat zindanından kurtulmadıkça kulaklarına çalınan güzellikler, azametler rivayet halinde kalır. Güneşi gördüm diyebilmek için tabiat âliminin gölgesinden meydana çıkarak göğe bakmak lâzımdır. Bunun için de geceyi atlatmak icab eder. Körün değneğini sallayarak yürümesini fevkalâde bir hareket sayanlar da vardır. Onun peşine takılıp alkışlayanlar da bulunur. O kör ne kadar müstait ve tecrübeli olursa olsun gözü açık bir kimse ile yarışa giremez. Göz açıklığı kadar kötürüm olmamak da lâzımdır. Kıldan ince ve kılıçtan keskin sırat köprüsünde yürüyebilmemiz için bir de elimizde muvazene değneği bulunmalıdır. O değnek de akıldır. Eğer varacağımız yerden elimize bir aşk ipi verilmişse hiç bir şeye lüzum kalmadan o ipi çeke çeke hedefe varabiliriz.
Nusret Tura
http://www.yenidunyadergisi.com/index.p ... =arsiv_oku