Arkadaşlar, Bendenizin elindeki ve Nasrullah Efendi ismindeki müellifinin yazdığı Şahı Nakşibend (k.s.) Hz.lerimzie ait bu kitapta kendilerinin ne işle meşgul olduklarına dair bilgiler kitabın 134. sayfasında geçmekte olduğundan, ben dahi bu bölümü buraya teberruken nakletmeyi ve herkesin bilgilenmesi amacıyla arzu eyledim. İşte o bölüm :
Şah-ı Nakşibend Hz.lerinin halifelerinden Hâce Alâüddin (k.s.) rivayet etiştir ki ; ---Hâce Hazretlerinin mubarek sıfatları, dünyayı terk, mâsivadan tecerrüd, vücûd-u hakkaniyi müşahade idi. Daima fakriliği meth-u senâ eder, saliklerin fakirliğe teşvik buyururdu. Ve yine buyurdu ki ; "Bizler her ne bulduksa fakirlikte bulduk..." Kendlerinin fakirliği o derece idi ki, evlerinde kış günleri namaz kılmak için yere serecek bir nesnesi olmadığından, eski birkilim döşerler, onun üzerinde namaz kılarlardı. Maişetlerinde bir çekirdek bile haram karışık değildi. Helâl kazanmak, kendilerine ve hânesi halkına helâl lokma temin etmek için haddinden fazla dikkat ederler ve çok korkarlardı. Şüphelendiği bir maddeyi, haramdan kaçar gibi çoluğun , çocuğun önünden uzakalştırırlardı. Evde olsun, müridlerle yaptığı meclislerde ; "İbâdet on kısımdır. Bu ondan, dokuzu helâl rızık talep etmektir. Bâkiyesi sâir ameller ve ibâdetlerdir." Hadis-i Şerifini dâima zikrederlerdi. Fakirlikleri o dereceyi bulmuş olmasına rağmen sehâvetleri, (cömertlik ve lütufları) ve kermeleri son derece idi. Bir kimse kendilerine bir hediyye getirde, o kimseye hediyesinin mümkün ise iki misli kıymetinde bir şey arzederlerdi. Bildiği, yahut bilmediği bir kimse kendilerini hânelerinde ziyaret etse, güler yüz ile istikbâl ederler ve büyük bir nezaketle yer gösterirler ve o zata yemeklerden-meyvelerden ne mevcutsa hepeinden birden ikram ederlerdi. Misafire bizzat kendielri hizmet ederler, hizmet işini başkasına yaptırmazlardı. Eğer, hava soğuk ise, misafir üşümesin diye sırtındaki elbiseyi ve hatta yatağı misafire verir ve kendileri elbsesiz-yataksız kalırlardı.
[i]Sanatları yoktu, nafakaları ziraat üzerine idi. Ekerler, biçerler Mevlâ, ne rızık ettiyse -az yada çok- demezler, her defasında bin kerre hamd-u senâlar ederlerdi.
Âdetleri, bir miktar arpa ekerler, bir parça da hayvan yiyeceği ekerler ve bununla geçinirlerdi. Kendileri çalışırlar ve bütün işleri görürlerdi ve helâli halis yiyelim diye tamindan yerlerdi. Her işte ve her zaman, sünnet-i seniyyeye tabi olurlar bilhassa yemek hususunda Aleyhissalât-u vesselâm Efendimizin fiil ve harketlerini aynen yaparlardı. Ve buyurulardı ki ; "Radıyallahu anhum arpa ununu elemeyip ekmek yaprlardı. Bizim ehl-i beytimiz de elemeden bu mubarek arpa elkmeğini hazır etmiştir. Fakat, hayret ki, bu ekmekten bizim ehkl-i beytimiz yediler ve hasta oldular. Bildim ki, bu hastalık Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin kadınlarına elemeden ekmek yapma hususunda tabi olmalı ve edepsizlik edip, Zevcât-ı tahirâta müsavat sûretiyle iş işlediklerindendir. Ben dahi ehl-i beyitme dedim ki; "Zevcât-ı tahirâta tabi olmak sûretiyle ekmek pişirip yeyin, inşaallah sıhhat bulursunuz." Bundan sonra Zevcât-ı tahirâta uyarak ekmek pişirip, ondan yediklerinde cümlesi sıhhat buldular.[/i]
|