Cuma sohbeti: "Her hutbeden, insanı inşa eden bir cümle kalmalı..."Ergun GÖZE
(Rahmetullahi aleyh)
10.06.2005
BUGÜN dünyanın dört bucağında Cuma Namazı kılınacak. Vaazlar, hutbeler verilecek.
Tayland'dan tutunuz, Taşkent'e, Delhi'ye, Singapur'dan Stockholm'e, Moskova'ya ve Mekke'ye kadar. Bizde hutbeler ekseriye, başlar eğik veya göğse gömülmüş yarı uykulu dinlenir. Bu bir murakabe vaziyeti ise müminler, İslâm Dünyası'nın halini gözlerinden panorama gibi geçirseler, o da kâfi ve belki en tesirli bir hutbe olur.
Mukaddes topraklardaki oligarşik nizamın, para şımarığı haline getirip, batılı güçlerin ve ABD'nin oyuncağı haline döndürdüğü siyasi bir kadronun İslâmlıkla değil, insanlıkla ne alâkası var? Ya Irak'ta her gün olanlar? Her gün kırk elli kişi, Allah ne verdiyse öldürülmekte. Üstelik bizim diyalogcularımız hiç ses etmemekte, arazi olmuş, nefeslerini kesmiş, kendi ipliklerini boyamakla meşguller. Müslümanlar'ın umurunda değil, dünyanın umurunda nasıl olur?
Talabani ateistABD evanjelizmi, binlerce kilometre öteden gelmiş, ateist Talabani'ye Irak'ı teslim etmiş. (Talabani, kendisi bana, Büyükelçi Eric Rouleau'nun Fransız Sarayı'ndaki yemeğinde birkaç defa ve o gün sebebini anlayamadığım tarzda Allah'a inanmadığını âdeta zevkle söylemişti.) Talabani de Kandil dağındaki PKK çetesine dokunmayacağına dair söz veriyor. Bu cuma günü de Kahraman Türk Şehri Telafer'e hava bombardımanı ve hücum, belki devam edecek. Müslüman Arap kardeşlerimizin Arap Birliği bile Irak konusunda kılını kıpırdatamıyor. İslâm konferansı keza... Bunları düşünmek kâfi. Üzülmek ibadet.
Mesele, elbette bir medeniyet meselesidir. Huntington söylese de söylemese de. Biz bu cehennemi medeniyet meselesinin içinde, ömür boyu kavrulduk. Daima da gardropta kaldık.
Gardrop da iyi, hatta vestiyerdeyiz daha.
Galiba Pakistan veya Cezayir Başbakanı idi, cumaya gitmişler, girişte yığılı ayakkabı dağının önünde bir duruşları var. Erdoğan da manzaraya herhalde üzülerek bakıyor. Elbette bu bir siyasi mesele değil, Erdoğan'ın da sorumlu olmadığı belki tek mesele. Ben bunu bütün İslâm ülkelerinde gördüm. Daha ibadethanelerinde bu meseleyi tam halledemeyen bir topluluk, egemenliğini, bütünlüğünü, milli servetini nasıl idare eder ve bir sırtlanlar arenası haline gelmiş dünyamızda insanlığa nasıl yararlı olabilir. Bu meseleyi halletse her şey biter mi? Belki yeni başlar.
Kalbinizle kılınızAYNI cuma günü, bir tanıdığımın oğlunun ayakkabısı camide çalınmaz mı? Fonksiyonel ve pahalı yeni alınmış ayakkabı. Ebeveyni, Müftülüğe "Ödeyin" diye telefon etmiş. Ne kadar abes dedim ama sonra düşündüm. Elbette bu olanlar İslâm'ı göstermez. Ama Müslüman'ı gösterir. Elbette Müftü efendinin veya müftünün ödeme sorumluluğu yok. Fakat bu yokluk bütün Müslümanlar'ın bu gibi işlerdeki sorumluluğunu ortadan kaldırır mı? Aksine, gösterir ki, hutbede uyutmak yahut bol siyasi şimşekli konuşmalar ne ayakkabıların konulacağı yer meselesini, ne de çalınmamasını temin edebiliyor. Her hutbeden, insanı inşa eden bir cümle kalmalı.
Sivas'ta Ali Baba Camii'nde belki altmışbeş sene önce macuncu Şükrü Amca'nın hutbede gönüle işleyici bir hal ve edayla söylediği şu sözleri hiç unutamadım.
- Din kardeşlerim, namazı kalıbınızla kılmayınız, kalbinizle kılınız. Parayı da kalbinize koymayınız, cebinize koyunuz.
Aksini yapmadık diyebilir miyiz?
1953'ten sonra Fatih'e ve Zeyreğe cumaya koşardık. O hutbeler bir haftalık manevi azıktı. Hayırlı Cuma'lar aziz okuyucularım.
http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi ... ziid=12959