Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: İblisin (ve Şeytanların) Hileleri
MesajGönderilme zamanı: 21.02.11, 01:41 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Moderator
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 14.12.08, 22:59
Mesajlar: 666
ŞEYTANIN HİLELERİ, Muhyiddin İbnu Arabi Hz.

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun... Salat ve selam, efendimiz emin Peygamber Muhammed’e... Sonra, O'nun pak aline... Ve Ashabının tümüne olsun.

İbni Abbas (r.a.) Hz.nden naklen Muaz b. Cebel rivayet ediyor:

Bir gün Resulullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi;

- Ev sahibi... İçerdekiler.. Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Görülecek bir işim var.

Bunun üzerine, herkes Resulullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük O’ydu... İzin ondan çıkacaktı. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve:

- “Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?..” buyurdu...

Biz hep birden şöyle dedik: En iyi bilen Allah ve Resulüdür.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) Efendimiz: “O, lain (lanetlenmiş) İblistir. -Şeytandır-. Allah’ın laneti onun üzerine olsun...” buyurunca; hemen Hz. Ömer: “Ya Resulullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.” dedi... Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi; şöyle buyurdu:

- “Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir.. Öldürmeyi bırak.”

Sonra şöyle buyurdu: “Kapıyı ona açın gelsin... O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz...”

* * *

Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi’den. Şöyle anlattı:

Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu. Sonra, selam verdi, onun bu selamına Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:

- “Selam Allah’ındır ya lain...”

Sonra ona şöyle buyurdu: “Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?”

Şeytan şöyle anlattı: Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu: “Nedir o mecburiyet?” Şeytan anlattı:

- İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki: “Allah Teala sana emir veriyor: Muhammed’e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin.” Sonra... Allah Teala buyurdu ki: “Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... Seni kül ederim; rüzgar savurur.. Düşmanların önünde, seni rüsva ederim.” İşte... Böyle; ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.

Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.

* * *

Bundan sonra, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu: “Mademki sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?”

Şeytan şu cevabı verdi: Sensin, ya Muhammed... Allah’ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu: “Benden sonra, en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?..”

Şeytan anlattı: Muttaki (Allah’tan korkarak emirleri işleyen ve yasaklardan kaçan) bir gence ki... Varlığını Allah yoluna vermiştir.

Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:

- “Sonra kimi sevmezsin?”

- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan alimi...

- “Sonra?..”

- Temizlik işinde... Yıkadığı yerleri üç defa yıkamaya devam eden kimseyi.

- “Sonra?..”

- Sabırlı olan bir fakiri ki ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz... Halinden şikayet etmez.

- “Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?..”

- Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.

- “Sonra kim?..”

- Şükreden zengin.

- “Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?..”

- Onu görürsem ki aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline (yerinde ve helal olana) harcıyor. Bilirim ki: O şükreden bir zengindir.

* * *

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu (konuyu) değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:

- “Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?..”

- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.

- “Neden böyle olursun; ya lain?..”

- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.

- “Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?..”

- O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.

- Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?..

- O zaman da, çıldırırım.

- Peki, ya Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?..

- O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.

- Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?..

- Ha, işte... O zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu: “Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Eba mürre?”

Bunun üzerine İblis: Onu da anlatayım... Dedikten sonra anlatmaya başladı: Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:

1- Allah Teala, sadaka verenin malına ihsan eyler (artırır).

2- O sadaka, veren kimseyi halkına sevdirir.

3- Allah Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.

4- Allah Teala, belayı, sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.

* * *

Bundan sonra, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz, Ashabı hakkında ona bazı sorular sordu: “Ebubekir için ne dersin?..”

İblis buna şu cevabı verdi: O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi... İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?

- “Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?..”

İblis buna da şu cevabı verdi: Allah’a yemin ederim ki her gördüğüm yerde ondan kaçtım.

- “Peki, Osman b. Affan için ne dersin?..”

- Ondan utanırım... Hem de çok... Nasıl ki Rahman’ın melekleri de ondan utanırlar. ..

- “Peki, Ali b. Ebu Talib için ne dersin...”

İblis onun için de şöyle dedi: Ah, onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam... O, beni bıraksa... Ben de onu bıraksam... Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:

- “Ümmetime saadet ihsan eden; seni de taa, belli bir vakte kadar şaki (azan ve azdıran) kılan Allah’a hamd olsun.”

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan lain İblis şöyle dedi: Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferahlık duyarsın (endişe duymazsın)?..

Ben, onların kan mecralarına (damarlarına) girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler, beni yaratan ve baas (Kıyamet ve dirilme) gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki: Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini... Ümmilerini (okuma bilmezlerini) ve okumuşlarını... Facirlerini (günahkarlarını) ve abidlerini... Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.

Fakat... Allah’ın halis (ihlaslı) kullarını... Evet, bunları azdıramam.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu: “Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?..”

Bu suale İblis şu cevabı verdi: Bilmez misin? Ya Muhammed, bir kimse ki dirhemini ve dinarını (malını ve parasını) sever... O Allah için bir ihlasa sahip değildir.

Bir kimseyi görürsem ki dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz... Bilirim ki o ihlas sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım.

Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfım yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.

Bilmez misin ki mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür.

Bilmez misin ki ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.

İblis, anlatmaya devam etti: Ya Muhammed, bilmez misin?.. Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra... O her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.

Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.

Bir kısmını gençlere yolladım.

Bir kısmını da, meşayıha saldım.

Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musallat ettim.

Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaşmazlık yoldur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.

Çocuklara gelince... Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.

Bizimkilerin bir kısmını da, abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.

Onlar, bunların yanına girer; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne... Hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye...

İşte... Böylece, onlardan ihlası alırım... Onlar, bu haller ile yaptıkları ibadeti, ihlassız yaparlar gayrı... Ama bu hallerinin farkında olamazlar.

İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi;

- Bilmez misin, ya Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlas ile Allah’a ibadet etti. Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifayap oluyordu (iyileşiyordu).

Onun peşine takıldım; hiç bırakmadım... Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.

Bu o kimsedir ki; Allah Teala aziz kitabında, ona şöyle anlatır: “... Şeytanın hali gibidir ki; o insana ‘Kafir ol’... Dedi. Vaktaki o kafir oldu; bu defa ona şöyle dedi: ‘Ben, senden uzağım... Ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.’ ” (59/16).

* * *

İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı...

YALAN:

- Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse... O benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse... O da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed, ben Adem’e ve Havva’ya yalan yere Allah adına and içtim. “Muhakkak, ben size nasihat ediyorum” (7/16) dedim... Bunu yaparım; çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.

GIYBET - KOĞUCULUK:

Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da, benim meyvelerim ve şenliğimdir.

NİKAH ÜZERİNE YEMİN ETMEK:

- Her kim, talak (boşama) üzerine yemin ederse... Günahkar olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun. İsterse doğru bir şey üzerine olsun.

Her kim, talakı ağzına alırsa... Taa, hakikat belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onlar bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocuklar, hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden, hepsi cehenneme girer.

NAMAZ:

- Ya Muhammed, namazı an be an tehir edene (geciktirene) gelince... Onu da anlatayım. O, her ne zaman ki namaza kalkmak ister, tutarım. Ona vesvese veririm. Derim ki: Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın. Böylece o: Vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır (başına çalınır).

Şayet o kimse, beni mağlup ederse (yani bu tuzağıma düşmezse)... Ona insan şeytanlarından birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyar.

O, bunda da, beni mağlup ederse... Bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım (namazını bozmaya uğraşırım). O namazın içinde iken: Sağa bak... Sola bak... Derim... O da, bakar... O ki böyle yaptı... Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona: Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın. Derim ve böylece onun huzurunu bozarım.

Sen de bilirsin ki ya Muhammed, her kim namazda sağa ve sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez.

Bunda da ona mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emrederim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi...

Bu işi, ona yaptırmakta da, başarı kazanamazsam; bu sefer cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada onun başına bir gem (halat) takarım... Başını imamdan evvel secdeden ve rüku’dan kaldırırım... İmamdan evvel de, secde ve rüku yaptırırım. İşte... O böyle yaptığı için, kıyamet günü Allah onun başını eşek başına çevirir.

O kimse, bunda da beni yenerse... Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o: Beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.

Bunda da, ona mağlup olursam. Bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa... Onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır.

İşte... Bundan sonra o kimse: Hep bize itaat eder. Sözümüzü dinler. Dediklerimizi yapar.

* * *

Şeytan bundan sonra, konuşmasına devam etti:

- Sen, ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki?.. Ben onlara, ne tuzaklar kurarım... Ne tuzaklar.

Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki: Namaz size göre değil... O, Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.

Sonra da hastalara giderim: Namaz kılmayı bırak. Derim... Çünkü Allah Teala: “Hastalara zorluk yok...” (24/61) Buyurdu... İyi olduğun zaman çokça kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o, hastalığında namazını terk ederek ölüp giderse... Allah’ın huzuruna çıkarken, Allah Teala’yı öfkeli bulur.

Sonra şöyle dedi: Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, beni akrep soksun... Sonra... Eğer yalan varsa... Allah (CC) beni kül eylesin.

İblis bundan sonra, konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi: “Ya Muhammed, sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun? Halbuki ben onların altıda birini dininden çıkardım.”

* * *

Bundan sonra... Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ona, yani İblis’e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:

- Ya lain, senin oturma arkadaşın kim?”

- Faiz yiyen.

- “Dostun kim?”

- Zina eden.

- “Yatak arkadaşın kim?”

- Sarhoş.

- “Misafirin kim?”

- Hırsız.

- “Elçin kim?”

- Sihirbazlar.

- “Gözünün nuru nedir?”

- Karı boşamak.

- “Sevgilin kim?

- Cuma namazını bırakanlar.

* * *

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu:

- “Ya lain, senin kalbini ne kırar?”

- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi...

- “Peki, senin cismini ne eritir?”

- Tevbe edenlerin tevbesi.

“Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?”

- Gece ve gündüz, Allah’a yapılan bol bol istiğfar (estağfurullah diyerek af dileme).

- “Peki, yüzünü ne buruşturur?”

- Gizli sadaka.

- “Peki, gözlerini kör eden nedir?”

- Gece namazı (uykudan kalkıp kılınan nafile gece namazı).

- “Peki, başını eğdiren nedir?

- Çokça kılınan cemaatle namaz.

* * *

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:

- “Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?”

- Namazlarını bilerek kasten bırakanlar.

- “Peki, sana göre insanların en şakisi (mahrumu) kim?”

- Cimriler.

- “Peki, seni işinden ne alı koyar?”

- Ulema meclisleri.

- “Peki, yemeğini nasıl yersin?”

- Sol elimle, parmaklarımın ucu ile.

- “Peki, sam yeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin?”

- İnsanların tırnakları arasında.

* * *

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir başka mevzuu sordu. İblis de cevap verdi.

- “Rabbinden neler talep ettin?”

- On şey talep ettim.

- “Nedir onlar, ya lain?”

Şunlardır:

1- Allah’tan diledim ki beni ademoğullarının malına ve evladına ortak ede... Bu, ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu, “Onlara ortak ol... Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder...” (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.

Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim. Faiz ve haram karışan yemekten de yerim.

Şeytandan Allah’a sığınılmayan malın da ortağıyım.

Cinsi münasebet anında; Allah’a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim... Ve o birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler.

Her kim hayvana binerken, helal yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. Allah Teala bana şu emri verdi: “Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart...” (17/64)

2- Allah Teala’dan diledim ki: Bana bir ev vere... Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.

3- Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerine bana birer mescid yaptı.

4- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı yaptı.

5- İstedim ki benim için bir ezan vere. Mezmurları verdi.

6- Diledim ki bana bir yatak arkadaşı vere... Sarhoşları verdi,

7- Diledim ki bana yardımcılar vere... Bunun için de kaderiye mensuplarını verdi.

8- İstedim ki bana kardeşler vere. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet (yasak işler, günahlar) yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir: “O kimseler ki mallarını boş yere harcarlar... Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır...” (17/27)

Bir ara Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Eğer söylediklerini, Allah’ın kitabındaki ayetlerle isbat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.”

Bundan sonra İblis devam etti:

9- Ya Muhammed, Allah’tan diledim ki ademoğullarını ben göreyim; ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.

10- Diledim ki; ademoğullarının kan mecralarını (damarlarını) bana yol yapa... Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim... Gezerim... Hem nasıl istersem...

Bütün bu isteklerimi verdi. “Hepsi sana verildi.” buyurdu... Ve ben bu hallerimle iftihar ederim (övünürüm). Sonra... Şunu da ekleyelim ki benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte... Böylece kıyamete kadar, ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.

Bundan sona İblis şöyle anlattı:

- Benim bir oğlum vardır... Adı: ATEME’dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa... Gider; onun kulağına bevl eder (işer)... Eğer böyle olmasaydı; imkan yok, insanlar, namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.

Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da; MÜTEKAZİ’dir... Bunun vazifesi de yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır.

Mesela: Bir kul, gizli bir taat işlerse... Ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa... MÜTEKAZİ onu dürter... En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur (başarır). Böylece: Allah Teala o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder (yok eder)... Biri kalır. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.

Sonra... Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da KÜHAYL’dir. Bunun işi de insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken.’ Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitemezler. Böylece hiç sevap alamazlar.

Bundan sonra İblis şöyle anlattı: Hangi kadın olursa olsun... Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra... Her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur... Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela: Elini kolunu (mahrem yerlerini) dışarı çıkar; göster. Der... O da, bu emri tutar... Elini, kolunu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.

İblis, bundan sonra Resulullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:

- Ya Muhammed, bir kimseyi delalete sürüklemek (saptırmak, Cehennem yoluna sevk etmek) için elimde bir imkan yoktur. Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm... O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı, yeryüzünde “Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın Resulüdür.” diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah’ın Resulüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzünde tek kafir bırakmazdın.

Sen, Allah’ın halkı üzerinde bir hüccetsin (doğruyu gösteren bir kılavuzsun)... Ben de kendisi için ezelde şekavet (isyankar ve günahkar, Cehennem ehli) yazılan kimselere bir sebebim.

Said olan (kurtulmuş olan) kimse, taa, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan Allah... Şekavet ehli kılan da Allah.

Bundan sonra... Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:

Bunlar, taa, sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek... Ancak Rabbın esirgedikleri hariç...” (11/119)

Allah’ın emri behemehal (mutlaka) yerini bulan bir kaderdir...” (33/38)

Bundan sonra, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz, İblis’e şöyle buyurdu: “Ya Eba mürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah’a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum... Söz veririm...”

Bunun üzerine İblis şöyle dedi: Ya Resulullah, iş verilen hükme göre oldu... Kararı yazan kalem de kurudu... Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni Peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah’tır. Ve Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.

Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı: İşte... “Bu söylediklerim, sana son sözümdür... Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.”

Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbı olan Allah’a hamd olsun.

Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun aline de... Ashabına da... Amin!

Bütün peygamberlere selam... Alemlerin Rabbı olan Allah’a da, -tekrar- hamd olsun...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 2 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye