Çin'in Kimliği
İklil KURBAN ONCEVATAN.COM
Tarih, uluslar-devletler kimliğinin en güvenilir aynasıdır. Bu sebeple Çin'in kimliğini açıklamak için, onun tarihine ve tarihinin ana yurdu olan coğrafyasına öz olarak değinmek gerekmektedir. Bir de Çin'in kendine özgü kendisinin seçtiği öyle adlar var ki, Çin kimliğinin en yalın belirtileridir. Örneğin, Çin devletinin adı olarak bu güne kadar kullanılagelen "Orta Devlet" anlamındaki Çince "Cung Go" sözcüğü; Çinlilerin Doğu Türkistan'ın adı olarak kullanageldiği "Yeni Toprak" anlamındaki Çince "Shin Cang" sözcüğü; kendisi için seçtiği "ejderha" simgesi; işte bu adlar, inkar etme olasılığı bulunmayan-kaçıp kurtulmaya hak tanımayan, yaşayan tarihin sunduğu canlı delillerdir. Cung Go demek, ortalıktaki küçücük bir devlet demektir. Shin Cang demek, işgal edilmiş toprak demektir. Ejderha demek, yutarak büyüyen canavar demektir.
Bugünkü Çin toprağının yaklaşık güney doğusunda, Çince Hunen, Hubey (Gölün Güneyi, Gölün Kuzeyi) olarak adlandırılan sazlık bir göller bölgesi bulunmaktadır. Buralarda türeyip geçinmiş, buralarda devlet kurmuş Çinliler (Hen ulusu), devletlerine Cung Go (Orta Devlet) adını vermişlerdir. Çünkü o zamanlar bu Çin devletinin etrafında başka büyük küçük birçok ulus devletleri bulunmaktaydı. O günden bu güne kadar bu Çin devleti bu ad ile, yani Orta Devlet adıyla varlığını sürdüregelmiştir. Fakat gitgide çevresi hesabına toprağını genişletmiş bu devlet, Orta Devlet olmaktan çıkmış, deniz sahillerine kadar tüm Doğu Asya'yı kapsayan bu günkü Çin Cumhuriyeti haline gelmiştir. Bu Orta Devlet toprağını nasıl genişletmiştir? Bu genişlemenin ana sebepleri nedir?
1.Çinli dediğimiz Orta Devletin kurucusu olan bugünkü Hen Ulusu, barındığı sazlık coğrafyasının gereği, yaradılışı kalitesiz olan bir ırkın soyudur. Yaradılışı kalitesiz olan ulusların üremesi kolay ve çoğalması çabuk olur. Böylece hızlı çoğalan bu ulus geçim derdiyle çevresine saldırmaya başlar. Sadece barınma kaygısıyla yaşayan bu ulusun, hak-adalet duygusundan yoksun olması gayet doğaldır. İşte insanlığın düşmanları böyle doğar ve böyle büyür. Rus Emperyalizmi de böyle doğup böyle büyümüştür.
2.Bu Orta Devlet'in, var oluşundan günümüze kadar sürdüregelen devlet-ulus siyaseti ve yöntemi, "Başkalarını birbirine karşı kışkırt ve parçala yut" ; "Gücün yeteni öldür, yetmeyeni kandır" olagelmiştir.
3.Kendinden olmayanlara karşı görünürde tatlı dillilik, gerçekteyse acımasız-gaddarlık uygulamalarının sürekliliği.
4.Uzak geçmişinden günümüze kadar süregelen hem ulusuna, hem devletine özgü feodal yapının kalıcılığıdır: Mantığa karşı çıkarın üstünlüğü; bilime karşı hilenin üstünlüğü; şefkate karşı zalimliğin üstünlüğü; hak ve hukuka karşı bencilliğin üstünlüğü. Kısacası, çıkar ve zevkleri söz konusu olduğunda anasıyla zina etmekten çekinmeyen hayvani ruh üstünlüğü.
5.Güçlü karşısında boyun eğip teslim olmayı ar görmeyen, zayıfı ise öldürmekten zevk alan ulusal ruh yapısı.
6.Çin tarihçilerinin söylediklerine göre, 5000 yıllık geçmişe sahip bu ulus-bu devlet, başka ulus ve devletlerde değişik seviyelerde meydana gelmiş bilime-özgürlüğe özgü, Avrupalıların diliyle "Rönesans", bizim dilimiz ile "Uyanış" olarak adlandırılan bir devrin Çin'de hiçbir zaman yaşanmamış olmasıdır. Yani Çin tarihi, Rönesans'tan yoksun feodal bir tarihtir-zulme karşı isyanlar tarihidir.
İşte bugünkü Çin, yukarıda öz olarak sıraladığım etkenlerin ürünüdür.
Yakın çevresini yutarak büyüyen Çin, ejderha haline gelirken, kendisi için ejderhayı bir simge olarak seçmesi elbette anlamlı ve boşuna değildir. Ejderha olabilmek Çin varlığı için her şeye bedeldir. İşte o zamanlar, büyüyen ağır yapısını korumayı da düşünen Çin, kuzeyindeki savaşçı Hunlara karşı Çin Seddini inşa etmeye başlar. Miladi öncesinden başlayıp yüzyıllar boyu süren bu yapının, insan cesedi-kanı ve gözyaşı ile yoğurulup tamamlandığı bir gerçektir. Bu yapı için ölüm tehdidiyle çalıştırılan ve öldürülen insan sayısının milyonlar olduğu varsayım, Çin'in kendi tarihinde kayıtlıdır. Çin Seddi, Çin kimliğinin en yalın bir göstergesidir ki, Çin için insan değeri hiçe bedelken, bir avuç feodal seçkini koruyan devlet ise dokunulmaz ve kutsaldır.
Ejderhanın doğası gereği, Çin büyümekte ısrarlıdır. Mançuların Çin'i işgal ettiği Çing Sülalesi devrinde (1644-1912), asimilasyon-eritme yoluyla Mançuları kendi emeline tapındıran Çin, 18.yüzyıl ortalarından başlayarak, tüm gücünü Doğu Türkistan'ın işgaline yönlendirir. Ama bu işgal kolay olmamıştır.
Doğu Türkistan'ın işgal süresi:
Türkistan'da Büyük Timur'un (1336-1405) kurduğu Timurlular devletinin bir parçası olan Doğu Türkistan, sonradan Seyit Han'ın (1484-1533) kurduğu Seidiye Hanlığının da esas toprağı idi. Fakat "Hocalar Devri" olarak bilinen 77 yıllık (1678-1755) kavgalı bir din devleti devri, Seidiye Hanlığının sonunu hazırlamakla yetinmez, Doğu Türkistan kapılarını Çin işgaline açar. Çin askerlerinin Doğu Türkistan'a girdiği 1755 yılından Yakupbeg Devletinin kurulduğu 1865 yılına kadar süren 110 yıllık zaman, Birinci Çin İstilası Devridir. Fakat, Çinliler bu kadar uzun zaman içinde istilayı tam olarak gerçekleştirememişlerdir. Çünkü bu yüzyıl Doğu Türkistan için, tam anlamıyla İsyanlar Yüzyılı olmuştur.
Yakupbeg Devletine (1865-1878) karşı Zo Zungtang komutasındaki kalabalık Çin ordusu, Rusların da lojistik desteğiyle Doğu Türkistan'ı işgal eder, Yakupbeg'in cesedi ateşe verilir. 18 Kasım 1884 yılında Çin İmparatorunun bir emriyle bu toprakların adı, "Yeni Toprak" anlamına gelen Çince "Shin Cang"a çevrilir. Bu, Zo Zungtang işgali ile İkinci Çin İstilası Devri başlar.
Çin'e karşı Uygur isyanları dinmek bilmemiştir. Sonuçta 1933 yılında Kaşgar'da, 1944 yılında Gulca'da Şarki Türkistan Cumhuriyetleri kurulur. Fakat, Doğu Türkistan'a yönelik 1949 yılında Komünist Çin işgali gerçekleşir. Bugüne kadar süregelen bu Komünist Çin işgali-Üçüncü Çin İstilası Devridir. İşte bu 1949 yılından bugüne kadar Doğu Türkistan'da cereyan eden tüm olaylar, Uygurların Çin'e karşı direnişi-var olma savaşıdır. Ürümçi'de meydana gelen 05.07.2009 tarihli olay-kesintisiz süregelen bu direniş-var olma savaşlarının günümüzdeki bir yansımasıdır. Bu savaş devam edecek, ta Doğu Türkistan bağımsız bir Uygur devleti olana dek.
Uygurların Çinlilerle (Hen Ulusuyla) birlikte yaşamasının olasılığı yoktur. 1755 yılından günümüze kadar süregelen 250 yıllık Doğu Türkistan tarihi-ölüm kalım savaşı tarihidir.
Yaradılışının-geleneğinin gereği, Çin'in beynine mantık, kalbine feryat işlemez; olup bitenlerden ders alınmaz. Bu sebeple barış yolu, Çin'e ancak zaman kazandırır-sorunu çözümsüzleştirir. 05.07.2009 tarihli Ürümçü Olayından sonra Çin, Uygurlar üzerindeki baskıyı biraz daha arttıracak; soykırım siyasetine-Doğu Türkistan'ın Uygurlardan arındırılması eylemine hız verecek; sinsi yollarla Uygurların koyun gibi boğazlanmasına devam edecektir. Dünyanın "Dur!" demesini alay eder, bu Çin'in yaradılışının gereğidir. Uygurlara tek yol kalmıştır-İsyan!..... Dağlara çekilmek silahlı üs kurmak; o zaman bir Uygur genci 1000 Çinliye bedel konuma gelecek; Çinli geldiği yol ile kaçmaya devam edecektir. Çinli kalabalık olduğu kadar güçsüz, zalim olduğu kadar korkaktır. Çünkü o, geçmişinde olduğu gibi bugün de haksızdır. İsyan mazlumların son çaresi. Gulca'da kurulup, 1944-1949 yılları arasında 5 yıl yaşatılan Şarki Türkistan Cumhuriyeti, böyle silahlı isyanlar sonucu elde edilen bir cumhuriyet idi. Bu savaşta şehit düşen Uygur kızı Rizvangül Haşim (1926-1945), bu cumhuriyetin simgesi haline gelmişti.
Hadi, Uygur olan herkes isyana hazırlan! Ölüm beklentisiyle her gün ölmektense, isyan ile bir kez öl. Hiç olmazsa bir Çinliyi öldürüp öl! Bu adaletin hükmü olduğu kadar, doğanın sana verdiği haktır. Zayıflar, yaşam savaşı veremeyecek kadar zayıfsa, elbette o, yok olmaya mahkum zayıftır.
http://www.oncevatan.com.tr/Yazar.asp?id=60