Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Hasan BAĞCI: İslâm’a Karşı Yobazlık
MesajGönderilme zamanı: 27.07.22, 10:58 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 05.03.09, 09:49
Mesajlar: 311
İslâm’a Karşı Yobazlık
Yazan: Hasan BAĞCI
İslâmın İlk Emri:OKU dergisi, Mayıs-Haziran-Ağustos 1970

I
DÜNYA ve insanlık yaratıldığından beri her devirde birbirine zıd fikirler, cereyanlar yaşayagelmiş, birbirleriyle çarpışmış ve hatta feci ve korkunç sahnelere sebep olmuştur. Görünüşte İlâhi fikirden başka bir fikir ve Hz. Âdem ile Hz. Havva'dan başka bir insan olmadığı zannedilen ilk insan ve ilk Peygamber, insanlığın atası Hz. Âdem (A.S.) devrinde de inancımıza göre bir şeytan mefhumu ortaya çıkmış ve Hak ile bâtıl ilk mücâdelesini sahneye koymuştur. Bilinen kadarıyle bütün dünya mahdud birkaç kişi arasında paylaşıldığı Hz. Âdem’in çocukları devrinde de bu zıt fikirler belirmiş ve ilk kanın akmasına sebep olmuştur. Gece ve gündüz, devirleri yiyip tüketirken daha feci ve yürekler acısı nice fâcialarla karşılaşılmıştır... Bütün bu fâcialar da her devirde bir küfür yobazının elleri altından çıkmıştır... Mesela: Hz. İbrahim devrinde Nemrut, Hz. Musa devrinde Fir’avn ve Hz Muhammesi (S.A.V.) devrinde de Ebû Cehil ve benzerleri bu mücâdelenin iplerini çekmekten ve oyunlarını devam ettirmekten zevk almışlardır.
Her devirde bu böyle olduğu gibi zamanımızda da aynı yolu takip eden bir çok cereyanların fikir hokkabazları mevcuttur. Bunlar, daha ziyade bir mevzûda birkaç makale veya fıkra yazmak cesaretiyle kalem oynatmaya başlayınca kalemşör kesilir, kendilerini her mevzûda otorite ve hele hele dini mevzûlarda Kadil- Kudât- hisseder, fetvâ vermeye kalkışırlar...
***
Türkiye’mizde son yıllarda cesaretini artıran türlü akımlar arasında bir de hakiki Türk görünme, dinî ve Allah’ı bir tarafa atma hastalığı türemiştir Hakiki Türk ruhunun şiddetle nefret ettiği bu tarz hastalıklarda yine ve maalesef son yıllarda biraz bolca yetiştirdiğimiz “yarım münevverler” arasındadır.
Onlar, “ben akılsızım”, “ben vicdansızım”, “ben hırsızım” cinsinden acı bir yoksulluğun ifâdesi olan bu tuhaf övünmeleriyle sevinedursunlar; beri yanda dünyaya hatta fen sahasındaki buluşlarıyle ışık vermiş hakiki mütefekkirlerin dâima insanlığı Allah'a götürme yollarını aydınlatmak için çalıştıkları görülür.
***
Memleketimizde “Ötüken” isimli aylık bir Türkçü dergi yayınlanmaktadır. 1970 yılı Mart 3. sayısının, 2. sahifesinde «ATSIZ» soyadlı bir yazar, 3., 4. ve 5. sahifelerinde aleyhimizde “Türkçülüğe Karşı Yobazlık” başlığı altında “OKU”nun 93. sayısındaki “Bunları Biliyor musunuz?” köşesinde çıkan:
“Oldukça cins bir fikir adamı olarak yaratıldıktan sonra dünyalar arası büyük muhâsebede ölüm dönemecini kıvrılamayan ve inkâr uçurumuna yuvarlanan Ziya Gökalp’in, İslâm’ın içinden değil, sadece İslâm’ın yerini almak üzere icad ettiği “Türkçülük” yolunda ne büyük bir Yahûdi himayesi göreceğinden veya Yahûdilere ne zengin bir istismar sahası açtığından gâfil bulunduğunu… biliyor musunuz? fıkramızı diline doladıktan sonra veryansın etmiştir...
Sahasının dışında mefkûremize saldırmak sûretiyle makalemizin başlığını hak eden sayın Atsız’ın yazısında o kadar çok hatâ vardır ki; bunları teker teker düzeltmek, bir ortaokul talebesinin kompozisyonunu düzeltmeye benzeyeceğinden, biz, mefkûremiz yönünden sâdece bizi ilgilendiren ve pek mühim hatâlarını yüksek müsaadeleriyle düzelterek cevabımıza başlayacağız.


-II-

İnancımıza göre Peygamberler dışındaki bütün insanlar hata işlemekten masûn değildir. Ve insan işlediği her hatanın cezasını mutlaka çekecektir. Sonsuzluğuna inandığımız ikinci ve son âlemde âmir-memur, zengin-fakir fark gözetilmeksizin her insan mutlaka hesaba çekilecek ve ilk âlemin muhassalasını devşirecektir. Bu noktada hesaba çekilme ve ceza görme yönünden bir sahâbi ile her hangi bir Müslüman arasında fark gözetilemeyeceği gibi bir pâdişahla sıradan bir Müslüman arasında da fark gözetilemeyeceği tabiidir. Zira O son mahkemenin Hâkimi:
“Şüphesiz sizin Allah nezdinde en yüksek mertebeye sahip olanınız, Ondan en çok korkanınızdır.” buyururken, örnek insan, Âlemlerin Efendisi de:
“Arab'ın Arab olmayana ve Arab olmayanın Arab'a takvâdan başka hiç bir husûsiyetle üstünlüğü yoktur.” fermânını bütün dünyaya ilân etmiş:
Efendi kölesine giydiğini giydirsin ve yediğini yedirsin.” hükmü ile bir müsâvat düstûrunu va'zetmiştir.
Bu çerçeve dâhilinde bütün Müslümanlara hürmetimiz sonsuzdur. Fakat Allah'ın nehyettiği şeyi yapan, meselâ bir Fatih bile olsa; Müslüman, kayıtsız şartsız O’na boyun eğmek mecburiyetinde değildir. Bir kötü fiili onun diğer bütün iyiliklerini ve İslâm’a hizmetlerini tamamen söndürmeyeceği gibi, faziletleri de bu haramı mübah saydıramaz. İkinci Murad'ın Manisa'da kadınlardan mürekkeb mûsiki heyetleri arasında zevk alması, bilginlere mûsiki risâleleri yazdırması ve şarap içmesi de kendini ilâhî emirlere karşı suç işleyen bir mahkûm sıfatiyle İlâhî Mahkeme'nin huzuruna sürükleyecektir.
Evet. Allahtan başka ilâh olmadığına içinden ve dışından inanan her insan, müslümandır. Fakat — bir pâdişah bile olsa— yukarıda saydığımız hatâları irtikâb eden bir insana kâfir diyemeyeceğiniz gibi “Kâmil Mü'min» de diyemeyiz. Çünkü Allah'ın emirlerinden birisini bilerek yapmayan veya nehiylerinden birisini işleyen insana İslâm dininde “Fâsık” denir. Fâsık ise kâmil mü'min olamaz.
İmdi yukarıda bir nebzecik saymaya çaldığımız hususların daha fazlasını tekerleme halinde arka arkaya dizen sayın Atsız, bu fiillerin fâillerinin Müslümanlarına toz kondurulamayacağı fetvâsını ilâve etmiştir.
Bize “hayâlhâneden konuşma” sıfatını lâyık gören bu büyük zat acaba bu fetvâyı hangi İslâmi kaynaktan istinbât buyurmuştur? Fakat inanıyoruz ki; her insanın cahili bulunduğu bir saha vardır. Ve: Küllü câhilin cesurun” — HER CAHİL CESÛRDUR.
***
Makalesinde : «...yazılan bir tarihi takvimde Cengiz, Ügedey, Mengü, Hülegû gibi Müslüman olmayan büyük Türk hâkanları rahmetle anılmıştır.» diyor sayın Atsız... Burada Müslüman ölülerine mahsus olan «Rahmet» tâbirinin sarf edilmesini İslâm’a karşı işlenmiş bir saygısızlık telâkki ettim. Zira “Merhûm” kelimesi Allah'ın rahmetine lâyık olmuş Müslümanlar için kullanılır. Dinsiz ve gayrimüslim olan ölülere İslâm dininde kullanılan ifade “Müteveffa — Ölü» tâbiridir.
Küfür, o kadar fenâ bir şeydir ki; bu sıfatı taşıyanlar ebedi olarak rahmet ve mağfiretten mahrumdurlar. Müslüman olmayanları yâd etmek caiz olsa idi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (S.A.V), müşriklerden biri olan amcan Ebû Tâlib için rahmet ve mağfiret dileğinde bulunduğu zaman Allah (c.c.) tarafından men'edilemezdi. Rasûlüllah'ı sağlığında müşriklerden çok korumuş olan amcası Ebû Tâlib, öleceği sıralarda Hz. Peygamber (S.A.V.):
“Ey amca!.. Allah'ın birliğine ve benim O’nun rasülü olduğuma dair bir kelime söyle ki, Allah nezdinde onunla sana delil olabileyim.”, buyurmuştu. Ebû Tâlib ise, bundan çekinmişti Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem’in :
“Ben de istiğfar etmekten men'olununcaya kadar, dâima senin için Allah'tan mağfiret dileyeceğim» demesi üzerine şu mânâdaki âyet-i kerime nâzil oldu:
“Müşriklerin, çılgın ateşin yârânı (Cehennemlik) oldukları açıkça anlaşıldıktan sonra artık onların lehine, velev hısım da olsalar, ne Peygamberin, ne de mü’min olanların istiğfâr etmeleri doğru değildir.”
***
Husûsi mânâsıyle “Mutaassıb” karşılığı olan “Fanatik”, umûmi olarak kendi inançlarına körü körüne bağlı ve üstelik başkalarının itikadlarına tecavüz eden kimse demek olduğuna göre: Dindarlara bu gibi târizlerde bulunanların aslî mânâda sağa sola taarruz etmeleri sebebiyle mutaassıb olmaları lâzımdır. Sayın Atsız'ın sık sık kullandığı taassub kelimesi, eğer bir yanlışlığın eseri olarak mürettibler tarafından dizilmiş ise; kendisini mâruz görebiliriz. Şu da iyi bilinmelidir ki; her şeyden önce biz, Müslümanız. Ve müslüman, etrafına saldırmaktan münezzehtir. Etrafa saldırmayı bir hayat metaı sayan ve böylece âdetâ tufeyli olarak geçinen insanlar, dâima başkalarını da kendileri gibi zannederek hükme varırlar. Bizim şahsımızda bütün Müslümanlara bu şekilde saldırıda bulunan Atsız’a tek tavsiyemiz var: Lütfen Müslümanın kim olduğunu ciddi olarak araştırıp öğrensinler!

- III -

İslâmi hareketin dışında oluşan ve bir sistem olarak İslâmiyeti reddedişin güzel bir numûnesini veren Sayın Atsız, makâlesinde:
“…Bazı mutaassıp ümmetçiler, Türkçülüğe tahammül edemiyorlar. Bütün Müslümanları birleştirip tek devlet haline getirme hülyası ardındalar. Daha Arapların kendi aralarında bile birleşemediği gözlerine çarpmıyor da ayrı tarihi oluşmaların sonucu olan soy ve kültür bakımından birbirine hiç benzemeyen koca koca milletleri birleştirmeye çabalıyorlar. Tıpkı komünistlerin dünyayı tek devlet haline getirmek hayalleri gibi. Bu bakımdan bunlara Yeşil Komünistler diyen mebusa yerden göğe kadar hak veriyoruz.” diyor.
Herkes bilmektedir ki, İslâm, ırk ve renklere bir hudut tanımadığı gibi, iklim sınırlarını da tanımaz. Çünkü, bütün dünya, yalnız Allah’ındır. Allah da dünyayı ve içindekileri insan için yaratmıştır… “Rabbin, meleklere, ben yeryüzünde bir halife var edeceğim, demiştir.” Beşer cinsinin her ferdi de şu yeryüzünün imarı, çalıştırılması ve gizli hazînelerinin bulunması için vazifelidir. Yani bütün insanlar yeryüzünü imar etmek, çalıştırması ve hazînelerinden faydalanmak bakımından Allah'ın birer halifesidir. Bütün insanlar kardeştir. Birbirlerine merhamet etmedikçe ve iyi işler hususunda yardımlaşmadıkça Allah'ın rahmetini kazanamazlar. Rasülüllah (s. a.) de hiçbir cins ve milliyet farkı gözetmeksizin ve hattâ Müslümanları bile tahsisi etmeksizin buyurur ki: “Yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, gökteki de size merhamet etsin.”
Bunun içindir ki, İslâm düşünüşünde sömürgecilik harbinin yeri yoktur. Çünkü, İslâm örfünde bütün beşeriyyet tek ümmettir!.. Böyle olunca da bir cinsi diğer bir cins veya bir vatanı diğer bir vatan hesabına çalıştırmak mânası da çıkarılamaz. Zira bu düşünüş, İslâmî kurallar muvacehesinde gülünç ve çirkindir.
İslâm, üzerinde milliyetçilikle yuğrulmuş vatan mefhumunun temerküz ettiği coğrafî ve ırkçılık maniâlarını kaldırırken, mutlak surette vatan mefhumunu ibtal etmez. O, en güzel mânâda vatan fikrini korur… O fikir ki; birlik, kardeşlik, yardımlaşma ve nizamlı bir hayatın tâ kendisidir. O fikir ki; vatanın, bir toprak parçası değil, şuurdan bir nebze ve insanların toplu halde üzerinde görüşüp anlaştığı müşterek değerdir.
Bu fikrin gölgesinde her ırka, her cinse ve her toprak parçasına mensup olan insanlar toplanır... Ki bunlar, tek vatanın çocuklarıdır. Allah uğrunda samimi kardeştirler. Ve kendilerinin yahut bütün beşeriyetin hayrına olan şeylerde yardımlaşırlar. İşte bu fikir; İslâm’ın tâ kendisidir!.. “Şüphesiz, mü’minler biribiriyle kardeştirler…” “Mü’min, mü’mine karşı birbirine kaynaşan bir bina gibidir.” “Merhamet ve sevgide Müslümanlar, bir vücuda benzerler. Vücudun her hangi bir âzâsı ağrıdığı zaman bütün vücud onun ızdırabını çeker.”
Burada izah etmeye çalıştığımız İslâm fikri, en güzel anlamıyle vatan mefhumunun yerini tutar. O mefhumda, bir toprak parçası için diğer bir toprak parçasını veya bir topluluk hesabına diğer bir topluluğu çalıştırma ve onlara tahakküm etme aşkı hiç bir zaman filiz bile veremez!.. Böyle bir mefhumun tesiriyle yeşeren tek filiz, İslâm'ın gölgesi altında bulunan her arazi parçasının bütün müslümanlara ait bir vatan parçası olduğu fikridir… Yeryüzündeki her müslüman da bütün müslümanların bir vatandaşıdır. Şüphesizdir ki, bir mefkûre üzerindeki izdiham, ferdî menfaatler hususundaki izdihamın doğurduğu şerri meydana getirmez. Yani her hangi bir fikri yaymak hususundaki rağbet, sömürgecilik ismi verilen tahakküm nüfûzunu yayma rağbetinin doğurduğu kötülüğü doğurmaz!..
İşte bütün bunlara karşı; yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî bir doktrin istemek ve onun ruhunda; her şey Türk milleti için, her şey Türk'e doğru ve her şey Türk'e göre diye ortaya koyduktan sonra İslâmî hareketin müntesiplerine “Yeşil Komünistler” diyen bir meb'usa alkış tutmak ve yerden göğe kadar hak vermek İslâm nizamınai anlayışına ve zihniyetine karşı çıkıldığını itiraftan başka ne mânâ taşır?!..
***
Tenkidini mûcip(!) ifâdemizde “...Ziya Gökalp’ın, İslâm’ın içinden değil, sadece İslâm’ın yerini almak üzere icad ettiği “Türkçülük” yolunda ne büyük bir Yahudi himâyesi göreceğinden veya Yahudilere ne zengin bir istismar sahası açtığından gafil bulunduğunu..” denildiği halde, Sayın edib Atsız, Türkçülüğe Yahudi patentini yakıştırdığımızı iddia ediyor. Bilmem ki hangi icaza dayanarak bunu böyle anlamıştır?!. Maamafih, bilhassa bu meselede onu ma’zur görüyor ve geçkin yaşlılığına hamlediyorum.
***
Ziya Gökalp’ın hatâsıyle, daha uykudan gözünü açmadan, “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım.” diyen topluluğun ninnileriyle uyuyan bu akım sâliklerinin fikirlerini çürütecek mâhiyette gördüğümüz Üstad N. Fazıl Kısakürek’in bir yazısını önemine binâen buraya aynen alıyor ve yazımızı bitiriyoruz:
“Tek hırsı, Kur’an’da Allah’ın lânetlediği Yahudi’nin hıncını almak ve şevketli İslâm temsilcisi Türk’ü bu bakımdan yıkmak olan korkunç seciye, elbette ki, onu devirmeye doğru her harekete kredi açacak ve her türlü yardım (plâsman)ını yapacaktı. Nitekim bu (plâsman)ın en büyüğü Ziya Gökalp'e sistemini hem ucuz tarafından hem de tahrifçilik yoliyle kaptıran Yahudi filozof Emil Durkaym’dır. Ondan sonra da aynı dâva etrafında yükseltilen vecd seslerinde (Yeni Turan - Halide Edip) ve kurulan teşekküllerde (Türk Ocağı), çoğu Türklükle alâkasız ve Anadolu mayası dışında tipler vardır. Süleyman Nazif’in şu (espri)si ne kadar yerindedir:
“- (ci, cı, cu) Türkçede meslek edatlarıdır. Kahveci, arabacı, sabuncu gibi… Nasıl; kahveci kahve, arabacı araba, sabuncu da sabun demek değilse Türkçülerin de çoğu Türk değildir.”
Türkçülük vecdinde Halide Edip Adıvar gibi bir Yahudi dönmesinin san’at önderliğine kalkışması ve her biri Türk sınırları dışına bağlı ve yabancı kültürlü (çoğu Moskof kültüründen) şahısların dâvaya üşüşmesi her şeyi izaha yeter.”


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye