Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Şiban Han Dîvânı’nda Dinî Unsurlar& Hoca Ahmed Yesevî İzleri
MesajGönderilme zamanı: 25.05.10, 14:24 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 21.12.08, 12:25
Mesajlar: 641

ŞİBAN HAN DÎVÂNI’NDA DİNÎ UNSURLAR VE HOCA AHMED YESEVÎ İZLERİ

Prof. Dr. Yakup KARASOY

Selçuk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi,
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi


Özet: Hoca Ahmed-i Yesevî, tasavvufî tarzda yazmış olduğu şiirleri ve kurduğu Yeseviyye tarikatı ile Türk dünyasının manevi hayatında asırlarca varlığını hissettirmiş önemli bir şahsiyettir. Bu çalışmada, Hoca Ahmed-i Yesevî ile Çağatay edebiyatının önde gelen şahsiyetlerinden Şiban Han’ın eserleri arasındaki ortak motifler tespit edilmeye çalışılmıştır. Öncelikle her iki şahsiyetin kısaca hayat hikâyeleri verilmiş; ardından Hikmet‘in tanımı, konusu ve şekil özellikleri ortaya konulmuştur. Dîvân-ı Hikmet ile Şiban Han Dîvân‘ı arasındaki şiirleri; din, ahlâk ve üslup olmak üzere üç ana başlık altında incelenip Divan-ı Hikmet ve Şiban Han Dîvân‘ı içerik ve şekil bakımından karşılaştırılmıştır. İnceleme neticesinde, Şiban Han’ın şiirleri ile Hoca Ahmed-i Yesevî‘nin Hikmet‘leri arasında işlenen konular, bu konuları ele alış şekilleri ve eserlerinde kullanıldıkları terimlerin benzerliği açıkça görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Hoca Ahmed-i Yesevî, Şiban Han, Dîvân-ı Hikmet, tasavvuf.

Giriş

Hicri II. asırdan itibaren iyiden iyiye etkisini gösteren tasavvuf hareketi, İslam‘ın yayılmasında etkili bir araç olmuştur. İslami değerlerin en iyi şekilde anlaşılması ve toplumda yerleşmesi ülküsünü güden sûfîler, irşad ve tebliğe büyük önem vermişlerdir.

Tasavvufu, İslamiyet‘in yayılması ve doğru anlaşılmasında bir araç olarak görenlerin başında Hoca Ahmed Yesevî gelmektedir. O, hikmetlerinde sade bir Türkçe kullanarak o günkü Türklerin İslam‘ı doğru anlamasını sağlamış; kendisi ve yetiştirdiği gönül erleri ile İran, Horasan, Hint Yarımadası, Orta Asya, Kafkaslar, Anadolu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve daha birçok bölge insanını İslam‘ın iç derinlikleriyle tanıştırmıştır.

Arslan Baba, Yûsuf-ı Hemedâni, Ahmed Yesevî, Hakîm Ata, Hacı Bektaş, Yunus Emre,…silsilesi sayesinde Türkün İslam anlayışı ile kültürü harmanlanmış; ortaya riyadan arınmış, temiz, saf bir inanış çıkmıştır. Bunda sûfîlerin İslam‘ı tebliğde kullandığı usul ve dil ön plana çıkarak, halkın anladığı ve beğendiği sade lisan ile yazdıkları hikmet / ilahî tarzı eserler halk nezdinde büyük ilgi görmüştür.

Bu çalışmamızda, Türklük âleminin velisi olarak görülen Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî ile Çağatay Edebiyatının mühim şahsiyetlerinden Özbek Hanı Şiban Han arasındaki ortak motifleri tespit etmeye çalışacağız. Şiban Han Dîvânı‘nda Hoca Ahmed Yesevî‘nin izlerini aramaya geçmeden önce Pîr-i Türkistan ve Şiban Han hakkında kısa bir bilgi vermek gerekir.

Hoca Ahmed Yesevî
Hoca Ahmed Yesevî, Türkistan coğrafyasındaki çalışmalarıyla Orta Asya Türklüğünü, yetiştirdiği ―Alperenlerle de Anadolu ve Rumeli Türklüğünü asırlarca etkilemiş; İslam‘ın kabulü ve doğru bir şekilde anlaşılması amacıyla ―hikmet adını verdiği şiirlerle insanları aydınlatmış bir gönül eridir.

O, sufî bir şair ve tarikat sahibi bir mürşid olarak Türk milletinin manevi hayatında asırlarca nüfuzu devam eden ve çeşitli tarikatlar üzerinde de müessir olan bir şahsiyettir (Eraslan 1991:6). Bu nedenle de çeşitli Türk kavimleri arasında ―Pîr-i Türkistan, ―Hâce-i Türkistan, ―Hazret-i Türkistan, ―Hazret Sultan namları ile ünlenmiştir.

Hoca Ahmed Yesevî‘nin tarihî şahsiyetine ait belgeler az olmakla birlikte, bu belgelerin de menkıbelerle karışmış olması onun gerçek hayatı ile ilgili bilgilere ulaşılmasını güçleştirmektedir. Fakat, yine de hem tarihî kaynaklardan hem de hikmet ve menâkıb-nâmelerden onun şahsiyeti, hayatı, fikirleri, eserleri hakkında bir takım bilgilere ulaşabilmekteyiz.

Tarihî kaynaklara göre Ahmed Yesevî, Batı Türkistan‘ın Çimkent şehrinin doğusunda bulunan Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte, Yûsuf-ı Hemedânî‘ye intisabı ve halife oluşu dikkate alındığında Hicri V. (M.XI.) yüzyılın ikinci yarısında doğduğunu kabul etmek mümkün olacaktır (Eraslan 1991:7).

Babası devrin tasavvuf erbabının önde gelenlerinden Şeyh İbrahim‘dir. Yesevî Hazretleri yedi yaşında babasını kaybeder ve ablası Gevher Şehnaz ile birlikte aile yakınlarının da bulunduğu Yesi şehrine yerleşir. Kendisinde daha çocuk yaşta iken başlayan velilik hâl ve dereceleri günden güne artar. Zamanındaki âlimlerin ve evliyanın en büyüklerinden, en üstünlerinden biri olur. Hanefî mezhebine bağlı olan Yesevî, aynı zamanda zahirî ve batınî bütün ilimlerde de derinleşir.

Onun zahirî ve batınî ilimlerde yükselmesinde Arslan Baba ve Yûsuf-ı Hemedânî‘nin önemli rolleri olmuştur. Yesevî, ilk tasavvuf tahsilini, terbiyesini ve irşadını Arslan Baba‘dan alır. Aynı yıl içinde Arslan Baba vefat eder. Arslan Baba‘nın vefatından bir süre sonra Maveraünnehir bölgesinin ünlü İslam merkezi Buhara‘ya gelir. Ahmed Yesevî‘nin, Buhara‘da iyi bir eğitim aldığı, Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrendiği, İslamî ilimler konusunda da iyi yetiştiği tahmin edilmektedir (Ercilasun 2004:339).

Buhara, o dönemde farklı ülkelerden İslami ilimler tahsil etmeye gelen öğrencilerle dolup taşmaktadır. Yesevî, bu şehirde ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden Yûsuf-ı Hemedânî'ye bağlanır ve ondan manevi ilimleri tahsil eder. O büyük zatın üçüncü halifesi olarak da irşad postuna oturur. Bir süre sonra Mürşidinin işaretiyle Yesi şehrine döner. Onun vefatından sonra bir süre Buhara‘ya gelir. Talebe yetiştirmeye başlar. Bir zaman sonra onların terbiye ve yetiştirilmesini, Yûsuf-ı Hemedânî'nin en önde gelen, gözde talebesi Abdülhâlık Gujduvânî Hazretlerine bırakıp, kendisi Yesi‘ye geri döner ve talebe yetiştirmeğe burada devam eder. Talebeleri gün geçtikçe çoğalan Ahmed Yesevî‘nin büyüklüğü ve şöhreti kısa zamanda, Türkistan, Maveraünnehir, Horasan ve Harezm‘e yayılır.

Hz. Muhammed (AS)‘in vefat yaşı olan 63‘e gelince Yesi‘de kuyu kazdırıp içine girdiği ve ömrünün kalanını burada geçirdiği rivayetler arasındadır. ―Allah Allah yir astıda vatan kıldı. (Allah Allah, yer altında vatan kıldı) dizesi ve ―Ol sebebdin altmış üçde kirdim yirge (O sebepten altmış üçte girdim yere) nakaratlı şiiri bu olayın vukuuna bir anlamda şahitlik etmektedir. Ahmed Yesevî‘nin, bir rivayete göre yüz yirmi, diğer bir rivayete göre yüz otuz üç, bugün Yesi‘de dolaşan başka bir rivayete göre ise yüz yirmi beş yaşına kadar, bütün ömrünü bu çilehanede ibadet ile geçirdiği söylenmektedir. (Köprülü 1965:31).

An‘aneye göre vefatından sonra da kerametleri devam eden Ahmed Yesevî, kendisinden yaklaşık iki asır sonra yaşamış Emir Timur‘un rüyasına girer ve ona zafer müjdesi verir. Şeyhlerin halk üzerindeki manevi nüfuzlarından istifade etmek amacı ile zaman zaman İslami bir siyaset takip eden Timur, 1397 yılında, Ahmed Yesevî‘nin mezarını ziyaret için Yesî‘ye gider. Burada Ahmed Yesevî‘ye hürmeten kabri üzerine, yerli dervişler ve gelecek misafirler için kocaman bir kazanı da bulunan büyük bir imaret yapılmasını duyurur; büyük bir kubbe ile iki minare ve çok sayıda sofalar, hücreler ve kümbetlerden meydana gelen muhteşem bir türbe yaptırır (Aka 1995:163). Emir Timur‘un Türkistan şehri ve Hoca Ahmed Yesevî‘nin herkes tarafından bilinmesi ve tanınmasında hiç şüphesiz katkısı büyüktür.

Şiban Han
Timuroğullarının iktidarına son veren, Orta Asya Türk hâkimiyetini bir müddet elinde tutan Şiban Han 855 (1451)‘te dünyaya geldi. Babası Şah Budak, annesi Ak Kuzı Begüm‘dür. Baba tarafından soyu Cengiz Han‘a dayanan Şiban Han‘ın annesi ise bir Kalmuk prensesidir. Babası 1468‘de Kazakların yardımına gelen Moğol hanı Yunus Han tarafından boynu vurulmak suretiyle idam edilmiştir. Babası Şah Budak‘ın Moğollar tarafından öldürülmesi üzerine Şiban Han, Özbek emirlerinden Atabeg Uygur Han, Emir Karaçın Beg ve Astrahan Hanı Kasım tarafından büyütülmüş, belirli bir güce eriştikten sonra da babasının yerine geçmiştir.
253

Sert yaratılışlı olmasına rağmen sanatkâr bir ruh taşıyan Şiban Han, dîvân tertip edecek derecede şiirler söylüyor, bir taraftan da İslâm fıkhı ile ilgileniyordu. Nevâyî tesirine rağmen O, yarım kafiyeler ve dörtlüklerle söylediği şiirlerinde bir halk şiiri zevkini tattırmıştır. Aynı şiirlerinde kuvvetli bir Yesevî tesiri de görülmekte idi. Bu arada devrinin âlim ve şairlerini de himaye ediyordu. Şibânî mahlasıyla yazdığı dîvân tarzı şiirleri yanında Ahmed Yesevî‘ye duyduğu saygı ve bağlılık sebebiyle hikmet tarzında şiirler de yazmış; sade bir dil ve basit mecazlar kullanmıştır. Şiirlerinde Buhara, Semerkand ve Türkistan‘ın güzelliklerini yansıtmaya çalışmıştır.

―Şiban Han, Hoca Ahmed Yesevî‘ye büyük bir saygı duymaktadır. Bunu muhtelif vesilelerle belirtmiştir. Ayrıca Yesevî‘nin yaşadığı Türkistan (Yesi) şehrine de ayrı bir sevgisi, hürmeti vardır . ( Karasoy 1998:23). 893/1488‘de Sultan Ahmet Mirza ile kayın biraderi Sultan Mahmut Han Şirr‘de savaşırlar. Şiban Han‘ın karşı tarafa (Moğollara) geçmesiyle Sultan Ahmet Mirza bozguna uğrar. Sultan Mahmut Han bu savaş sonunda Türkistan (Yesi) şehrini ve Seyhun‘un ötesindeki bütün yerleri alır. Sultan Mahmut Han da Şiban Han‘a hediye olarak Türkistan kasabasını verir.

Şiban Han‘la başlayan hikmetleri andıran şiir yazma geleneği yeğeni Ubeydullah Han‘la iyiden iyiye yerleşmiştir. (1)

Döneminin ve Çağatay şiirinin büyük ismi Ali Şir Nevâyî‘ye nazire yazacak kadar divan şiiri geleneğini bilen, gençlik yıllarında devrin âlimlerinden Mevlâna Muhammed Hitayî‘nin öğrencisi olan Şiban Han, sadece Hoca Ahmed Yesevî‘ye değil, diğer şeyhlere de saygı duyardı. Şiirlerinde ise pîrinin Hâfız Buhârî olduğunu söylemektedir. (1998:23).

Şiban Han Dîvânı‘ndan alınan şu beyitler O‘nun hem Yesevî hem de diğer şeyhlere olan bağlılığını göstermektedir:

Evliyâlar serveri ol (2) Hâce Ahmed Yesevî Yesevîni veh güzerlep ötsem ol Sabrân sarı (175a, 5)

Kaysı genc bolgay anıŋ tig evliyâlar andadur
Biri Sığnak biri Kılıç biri Türkistân sarı (3)

Yine Dîvân‘daki 118. şiirde Hoca Ahmed Yesevî hakkındaki düşüncelerini
şöyle ifade eder:
Evliyâlar serveri ol şâh-ı Türkistân imiş
Yir yüzini nûrı tutkan mâh-ı Türkistân imiş
Yol yaŋılganlarga dir-min baralıŋ Sabrân sarı
Kılma ‗ömrüŋ imdi zâyi‗ râh-ıTürkistân imiş

Aytayın anıŋ suyınıŋ vasfıdın bir şemmeyi Âb-ı zemzem kim diyürler çâh-ı Türkistân imiş
Köŋlüme kilgil diyür-min ol Semerkand arzulap
Bilmemiş-sin ay köŋül dil-hâh Türkistân imiş

Hüsn evsâfında nâzük dil-rübâlar anda bar
Bil barı kim lâf uralar dâh-ı Türkistân imiş
Aytayın min ay yigitler uşbu sırnı tiŋleŋiz
Server olurga layık yir câh-ı Türkistân imiş




Didiler kayda barur-sin köp Semerkandda velî
Bu Şibânî arzusu dergâh-ı Türkistân imiş

Gerek Şiban Oğulları gerekse Timurlular için Hoca Ahmed Yesevî Hazretlerinin önemi büyüktür. Onun halk arasındaki önemini, saygınlığını bilen Emir Timur ve Şiban Han, Ahmed Yesevî‘nin manevi nüfuzundan yararlanma siyasetini hep gütmüşlerdir. Ahmed Yesevî Hazretleri için türbeyi yaptıranın Timur, tamiratını yaptıranın ise Şiban Han olması bu siyasetin sürdüğü gerçeğini göstermektedir. Bugün Türkistan halkı, Timur‘un yenilmezliğinin sebebini, Ahmed Yesevî‘ye gösterdiği bu hürmetten kaynaklandığı inancını hâlâ taşımaktadır (Yakıt 1993:165)

Dîvân-ı Hikmet
Ahmed Yesevî‘nin dinî, tasavvufî, çoğu zaman didaktik mahiyette yazdığı manzumelere hikmet; bu manzumelerin toplandığı esere ise Dîvân-ı Hikmet denir. Esere Dîvân-ı Hikmet adının Pir-i Türkistan tarafından mı, yoksa müritlerince mi verildiği ile ilgili bilgimiz net değildir. Bu konuda Kemal Eraslan, manzumelere hikmet adının Ahmed Yesevî‘nin müridlerince verildiğini kabul etmenin yerinde olacağını, ifade etmiştir ( Eraslan 1991:33).

Mevcut yazmaların Ahmed Yesevî‘nin sağlığında kendisi tarafından toplanıp toplanmadığı ile ilgili bu hususta bir metin olmadığı için bilinememektedir. Eserin bilinen yazma nüshalarının pek çoğu da yakın tarihlerde çoğaltılmıştır (Develi 1999:27). Eldeki nüshalarının Ahmed Yesevî‘nin dilini yansıtmadığı da bilinen bir gerçektir. Mevcut nüshalardan Taşkent yazmasında Özbek Türkçesi, Kazan yazmasında ise Kazan Tatarcasının ses hususiyetleri öne çıkmaktadır.

İslâmın esasları, dervişliğin faziletleri, meşhur İslam menkıbeleri, peygamber ve İslam mutasavvıflarına ait parçalar, dünya hâlinden şikâyet, cennet ve bilhassa cehennem ahvalini anlatan destanlar ―hikmetlerin başlıca konuları arasındadır.

Yesevî, şiirlerini Acem mutasavvıflarının işlenmiş, ahenkli aruz vezniyle değil; halkın benimsediği ve sevdiği halk şairlerinin asılardır kullandığı millî hece vezniyle yazmıştır.
Hikmetler, genel itibarıyla 5-25 arasında değişen dörtlüklerden oluşmuştur. Dörtlüklerle yazılmış hikmetlerde hecenin 12 (4+4+4)‘lı ölçüsü, gazel tarzındaki hikmetlerin bazısında hecenin 14 (7+7) veya 16 (8+8)‘lı ölçüsü kullanılmıştır (Eraslan, 1991:39).

Dîvân-ı Hikmet ile Şiban Han Dîvânı Arasındaki Benzerlikler
Şiban Han‘ın bazı şiirleri şekil ve muhteva yönüyle Ahmed Yesevî‘nin hikmetlerini andırmaktadır. Bunda Şiban Han‘ın Hoca Ahmed Yesevî‘ye olan bağlılığı en önemli etkendir. Eserleriyle ebediyete uzanmış bu iki büyük şahsiyet hakkında kısa bilgi verdikten sonra, eserlerindeki şekil ve muhteva yönüyle müşterek noktalara göz atalım:

1. Din A. Allah
Gerek Ahmed Yesevî Hazretlerinin ―Hikmetlerinde gerekse Şiban Han‘ın şiirlerinde pek çok benzerlikler göze çarpmaktadır. Her ikisinde de vurgulu bir şekilde üzerinde durulan kavram ―İlahî aşktır.

Klasik divanlarda olduğu gibi Şiban Han Dîvânı‘nda da üzerinde durulan önemli hususlardan biri, Allah‘ın varlığı ve birliğidir. O‘nun varlığının başlangıcı ve sonunun olmadığı, yaratılmış her şeyin varlık sebebinin Allah olduğu dile getirilmiştir.

Tevhit, Allah‘ın var ve bir olduğu hakkında yazılan metinlere verilen addır. Tevhitlerde Allah‘ın varlığı ve birliği, zâti ve sübûti sıfatları, isimleri üzerinde durulur. Şiban Han Dîvânı‘nda ―Tevhîd-i Bârî Ta‗âlâ başlığı altında 7 tane tevhit vardır.
255

Ay ki sin her mazharıŋ sırrını bilgen bir ü bar Kıldıŋ uş fazlıŋ bile ‗âşıklarıŋga iftihâr (2b,10-11)
Evvel ü âhir sin ok sin barça ‗âlemde ‗ıyân Barça ‗alemde kılıp-sin kudretiŋni âşikâr
(3a, 3-4)
Evvelîn ü âhirîn oldur kadîm
Barça ‗alem pâdişâhı ol hakîm (3b, 4)
Pâdişâhlar pâdişâhı ol turur
Aŋa kulluk kim kılur sultân turur (3b, 4-5)

B. Peygamberler
Klasik divan tertibinde ―naat, Hz. Muhammed‘i konu edinen, onun sevgisini, övgüsünü, güzelliklerini dile getiren şiir türüdür. Hikmetlerde, başta Hz. Muhammed olmak üzere diğer peygamberlere ait kıssalara rastlanmaktadır:

On sekiz bin âleme server olan Muhammed;
Otuz üç bin ashâba rehber olan Muhammed. (54. Hikmet, 1)

Çıplaklık ve açlığa kanaatlı Muhammed;
Âsi, câni ümmete şefaatlı Muhammed. (54. Hikmet, 2)

Zekeriyyâ gibi başıma bıçkı koysam,
Eyyûb gibi hem tenime kurtlar salsam,
Mûsa gibi Tûr dağında tâat kılsam,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum? (15. Hikmet, 2)

Yûnus gibi deniz içinde balık olsam,
Yûsuf gibi kuyu içinde vatan tutsam,
Yâ‗kub gibi Yûsuf için çok ağlasam,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum? (15.Hikmet, 3)

Şiban Han ―Na‗t-ı Nebî ‗Aleyhi‘s-Selâm başlığı altında 10 naat vardır. Şiban Han zaman zaman ayet ve hadislerden de iktibas yaparak peygamberin övgüsüne devam eder.
Hak Ta‗âlânıŋ habîbi kim turur
Ahmed ü Mahmûd u Mahbûb ol turur (4b, 5-6)

Barçadın burun kilip soŋra kalıp
Evvel ü âhir Muhammed ol turur (4b, 7-8)
Ay Muhammed kör miŋ yıl yırak Yügrüben yoluŋda uş başım barur (5a, 5-6)

Muhammed Muhammed yüzüŋ ―ve‘dduhâ
Maŋa sindin özge yok ol pîşvâ
(5a, 11-12)
Şîrîn lebidür kevserî sözi ―şarâben tahûr
Yâhud anıŋ dik gevheri kılmadı Hak Pâkîze nûr
(7b, 5-6)

Rum suresi 50. ayet beyte şu şekilde iktibas edilmiştir:


―Ünzurû emr oldı Hakdın ―keyfe yuhyi‘l-arz tip
Hem nazar ser-geşte vü hem ‗akl hayrândur yana (155b, 3)

Yûsuf aleyhi‘s-selam, güzelliği ve Ken‘an‘dan Mısır‘a gelip sultan oluşu ile meşhur bir peygamberdir. Bu hadiseler etrafında pek çok kıssa teşekkül etmiştir. 8. Hikmette Hz. Yusuf şöyle geçmektedir:
Neler gelse, görmek gerek o Hüda‘dan; Yûsuf unu ayırdılar o Ken‘ân‘dan; Doğduğum yer o mübarek Türkistan‘dan; Bağrıma taşlar vurup geldim işte.
( 8. Hikmet, 2)
Şiban Han Dîvânı‘nda diğer peygamberlerin adı da geleneğe uygun şekilde kullanılır. Şiban Han Dîvânı‘nda Yusûf kıssasına telmih yapılan beyitler şöyledir:
Tüşmegen bolsa cemâliŋden köŋülge şu‘le‘î
Hecr gavgasın körüŋüz Yusûf-ı Ken‘ân ara (9a, 8)
Boldı hecriŋ tünide bu şîşe-i köŋlüm şiken
Neylesün cân Yûsuf‘ı körgeli ol çâh-ı zekân (115b, 5)
Allah‘ın dostluğuna mazhar olduğu için Halil (Dost), ―Halilullâh diye anılan İbrahim Peygamber, yıldızlara tapan kavmi, dinine davet edince Nemrut tarafından ateşe atılır. Bu kıssayı pek çok edebiyatçımız şiirlerinde kullanmıştır.

Ateşe atılmak ve ateşin gül bahçesine dönüşmesi İbrahim peygamberle ilgili mazmunlardandır. Hikmetlerde ve Şiban Han Dîvânı‘nda hem bu kıssaya yer verildiğini hem de mazmun olarak kullanıldığını görmekteyiz. Dîvân‘da, Hz. İbrahim‘in ateşe atılması olayı şöyle anlatılmıştır: …İbrâhim ‗aleyhi‘s-selâmnı mancınık birle otga attı
Şerî‗at ‗ışkınıŋ otında anıŋ otı hîç boldı…
Min Halîl dig gül-‗izârım hecriniŋ otında min
‗Işk otıdın gam yimes-min bil ki narı gül bolur
(40a,10)

Hoca Ahmed Yesevî ise bu olayı hikmetlerinde şöyle zikreder:
Allah diyerek ateşe girdi Halilu‘llâh;
O ateşi bostan kıldı, görün, Allâh;
Baş eğerek ağlayıp dedi: Şey‘en li ‘llâh;
Fakir, miskin ateşte ne diye heva kılsın? (16. Hikmet, 12)

C. Melekler
Hikmetlerde melekler için ―melâyik, ―ferişte; Azrâil için ―melekü‘l-mevt kelimeleri kullanılmaktadır. Azrâil, Cebrâil, Mikâil, İsrafil gibi dört büyük meleğin yanında, bir yerde Münker-Nekir meleklerinin adı geçmektedir.

Baba‘m dedi: Ey yavrum, melekler toplanacak;
Cebrail imam olup, diğerleri tâbi olacak;
Mikâil ve İsrâfil kaldırıp mezara koyacak;
Arslan Baba‘m sözlerini işittiniz teberrük.
(12. Hikmet, 27)

Azrâil gelip Arslan Baba‘mın canını aldı;
Hûrîler gelip ipek kumaştan kefen biçti;
Yetmiş bin kadar melek toplanıp geldi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.
(2. Hikmet, 6)

Allah Allah, yer altında vatan kıldı;
Münker, Nekîr ―Men Rabbük? diye sual sordu;
Arslan Baba‘m islâmından haber verdi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.
(2. Hikmet, 18)

Allah diyen bendenin yerini cennette gördüm;
Hûrî, gılman hepsini karşı hizmette gördüm.
(59. Hikmet, 1)

Gece gündüz yatmadan Hû zikrini diyenler,
Melâyikler yoldaşı, Arş‘ın üstünde gördüm.
(59. Hikmet, 2)
Hz. Âdem‘e secde emredilmeden önce melekût âleminde bir melek olan Şeytan‘ın adı da hikmetlerde çok geçmektedir. Şeytan, Hikmetlerde ―mel‘ûn, ―lânetli gibi sıfatlarla birlikte anılmaktadır.
Mel‘ûn, lâin şeytana siyasetli Muhammed;
Şeriatın yoluna inayetli Muhammed.
(44. Hikmet, 7)
İmanıma çengel vurup gamlı kıldı;
Pîr-i muğan ―Hazır ol! diyip afyon saçtı;
Lânetli şeytan benden kaçıp korkusuz gitti;
Allah‘a hamd olsun, iman nuru götürdüm işte.
(1. Hikmet, 12)
Şiban Han Dîvânı‘nda ―şeytan benlik ve nefis kavramlarıyla birlikte kullanılmış, bunlardan her birinin insan için bir düşman olduğu ifade edilmiştir.
Minligidin boldı şeytân dûr dûr Anı kayda körse aytur ur ur
(4a, 7-8)
Tiler bu müdde‗îni köŋli bolsa mahrem-i râz
Münâsib olmadı şeytân ki bolsa mahremga
(161b, 16-17)
Şerî‗at nefs (ü) şeytân düşmen irmiş
Şerî‗at ehliga munlar denîdür
(57b, 8-9)

D. Kitaplar
Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmet‘te Kur‘an ve Hadis‘i birinci derecede kaynak olarak kullanmayı temel prensip edinmiştir. Üzerinde inceleme ve karşılaştırma yaptığımız gerek Hoca Ahmed Yesevî‘nin hikmetlerinde gerekse Şiban Han‘ın şiirlerinde İslam‘ın bu önemli kaynaklarına şiirlerinde başvurdukları görülmüştür. Bazen ayet ismi verilmiş, bazan da o ayetten iktibas yapılmıştır.

Hoca Ahmed Yesevî bu iki kaynağı esas alarak, hikmetlerinde muhteva olarak her fırsatta Kur‘ân âyetleri ile Peygamber hadislerinin özünü dile getirmiştir. O, bu gerçeği şöyle ifade eder:
Benim hikmetlerim kân-ı hadistir
Kişi nasîb almasa, bil habîstir
(42. Hikmet, 13)
Benim hikmetlerim fermân-ı Sübhan,
Okuyup anlasan, mânâ-yı Kur‘ân
(42. Hikmet, 14)
―Vatan sevgisi imandandır. hâdis-i şerifinden yapılan iktibas şöyledir.

Meylanıŋ dip bir mesel barça velî hubbü‘l- vatan
Bil vatan aslını kıldı şer‗ ile Abtahî
(178 b, 7-8)

Burada yeri gelmişken Şiban Han‘ın geleneğe uygun olarak dört halifeyi andığını da belirtmeliyiz. 5b‘deki 5. şiirde;
Nebî çâr yârî biliŋ çâr tag
Ne tag bolgay andig sa‗âdet vefâ
6b‘deki şiirde;
Çün Ebûbekr ü ‗Ömer ‗Osmân ‗Ali
Her biridür vasf içinde bî-misâl

E. Ahiret-Kıyamet
İnsanların ölümden sonra yaşayacağı âlem anlamına gelen ―ahiret kavramını hem Yesevî hem de Şiban Han eserlerinde birkaç yerde kullanılmaktadır. Kıyamet kavramı ―âhiret e nazaran daha fazla yerde kaşımıza çıkmaktadır. Yesevî pek çok yerde ―kıyamet veya ―kıyamet günü kavramını kullanmıştır.
Ben yirmi dört yaşa girdim, Hak‘tan uzak;
Ahirete varır olsam, hani hazırlık?
Öldüğümde toplanıp vurun yüz bin dayak;
O sebepten Hakk‘a sığınıp geldim işte.
(4. Hikmet, 4)
Tövbesizler bu dünyadan göçülmez bilir;
Ölüp varsa, kabir azabını görmez bilir;
Kıyamet günü Arasat tanı atmaz bilir,
Heyhat heyhat, nevha, feryat günleri var.
(17. Hikmet, 4 )
Müşküldür âsi bende, ümmet demese orda,
Rüsva olur mahşerde, ümmet Muhammed.
Ümmetim der Muhammed, doğru dese Kul Ahmed,
Yarın olsa kıyamet, mahrum koymaz Muhammed
(46. Hikmet, 2-3)
Şiban Han Dîvânı‘nda ―kıyamet ve ―ahiret kavramları birkaç yerde zikredilmiştir:
Rıdvânu‘l-lâhı ‗aleyhim ecma‗în Tâ kıyâmet olgusıdur ittisâl
(6b, 6-7)
Ol ki miskînlerge dünyâ devletin kıldı nasîb Ahiretniŋ devletin hem birse hîç irmes garîb (15a, 6-7)
2. Ahlak
A. Vatan Sevgisi
Pîr-i Türkistan‘nın hikmetlerinde doğduğu yeri yüceltmesi ve ―mübarek Türkistan demesi ondaki vatan sevgisinin en büyük nişanesidir.
Neler gelse,görmek gerek o Hüda‘dan; Yûsuf unu ayırdılar o Ken‘ân‘dan; Doğduğum yer o mübarek Türkistan‘dan; Bağrıma taşlar vurup geldim işte.
(8. Hikmet, 2)

Düşüm uzar; burak tozar, gitse Pazar;
Dünya Pazar, içine girip kullar azar;


Başım bîzar, yaşım sızar, kanım tozar; Adım Ahmed, Türkistan‘dır ilim benim
(14. Hikmet,6)
Şiban Han, din ve mukaddes değerler uğruna verilen mücadeleyle ilgili olarak Kazan Hanı Muhammed Emin Han‘ın 1505 yılında Rusları mağlup ettiğini öğrenince memnun olur ve gazilikle tebrik ettiği Muhammed Emin Han için şu rubai‘yi söyler:
İslâm başıŋa tâc-ı târek bolsun
Yârıŋ tün ü kün Tiŋri tebârek bolsun
İşittim Urus kâfirini kırmış-sin
Oğlum saŋa gazilik mübârek bolsun
(183a, 10)

B. Nefisle Mücadele
Ahmed Yesevî‘nin hikmetlerinde üzerinde en çok durduğu konulardan biri de insanın nefsiyle olan mücadelesidir. ―Ölmeden önce ölünüz! hadis-i şerifi mucibince yaşanması gerektiği birçok hikmetin ana temini oluşturmaktadır. Zaten tasavvufun ana ilkelerinden birisi de -hiç şüphesiz- nefsin öldürülmesi üzerinedir. Hikmetlerde ―nefisle mücadele pek çok yerde ifade edilmiştir:
Zahid olma, âbid olma, âşık ol sen;
Mihnet çekip aşk yolunda sâdık ol sen;
Nefsi tepip dergâhına lâyık ol sen;
Aşksızların hem canı yok, imanı yok.
(11. Hikmet, 11)
Ahmed Yesevî -ilk yaşname örneği diyebileceğimiz bölümde- kendisinin manevi makamlara yükselişini nefsini öldürmesine bağlamıştır.
Yedi yaşta Arslan Bâb‘a selâm verdim;
―Hak Mustafa emanetini lutfedin dedim;
Hem o vakit bin bir zikrini tamam ettim;
Nefsim ölüp lâ-mekâna yükseldim işte.
(1. Hikmet, 16)
Yesevî‘ye göre ―nefis canavarını susturmanın tek yolu ―Ölmeden önce ölünüz! hadis-i şerifi mucibince yaşamaktır. Ehl-i tasavvufun sık sık kullandığı bu hadis dörtlükte şöyle ifade edilir:
Âşıklığın kolay işi baş vermedir;
Mansur gibi kendinden geçip can vermedir ―Mûtû kable en temûtû toprak olmadır;
Âşıkları ölmeden önce ölür imiş.
(33. Hikmet, 11)
İnsanın kendi nefsiyle mücadelesi Şiban Han‘ın şiirlerinde de konu edilmektedir. Onun bu konudaki sözlerini şöyle örneklendirmek mümkündür:
Her niçe müşkil işiŋdür birdi Hak nusret saŋa Nefs-i dünyâ öltürüp uklamayın kılgıl senâ
(10b, 3-4)
Başka bir beyitte yine ―aşağılık bir nefisten Allah‘a sığınma konusu işlenmiştir:
Kirdgârâ Kâdirâ bu nefs-i dûndın saklagıl
Fir‗avun dig gark itiben taşlagıl anı kenâr
(32a, 10-11)
Şiban Han başka bir beytinde ―insanın nefsine uyması hâlinde lanetlenmiş Şeytan gibi olacağını ifade eder:

Biliŋ nefsiŋde sâhib-dil uşol İblîs turur bilgil
Eger nefsin siver kişi ol İblîs-i La‗în bolgay
(178a, 1-2)
Başka bir beyitte nefsi deve benzeten Şiban Han, bundan kurtulmanın da ancak bu dünyada olacağından dem vurur:
Kiçiben sin nefs dîvindin dünyede
Sin özüŋge sâlihîn urgıl lakab (20b, 3-4)

C. Dünyanın Geçiciliği
Ahmed Yesevî, hikmetlerinde dünya ve dünya malının geçici olduğunu, ezelî ve ebedî olanın sadece Allah olduğunu; bu dünyadaki her şeyin bir gün yok olacağını, bu yüzden insanın heves ve hırslarından arınması gerektiğini pek çok yerde ifade etmiştir. O, hikmetlerinde bu konuları uygun bir dille şöyle ifade eder:
Şeksiz bilin, bu dünya bütün halktan geçer ya;
İnanma sen malına, bir gün elden gider ya.
Ata, ana, kardeşler nere gitti, fikir kıl;
Dört ayaklı tahta at bir gün sana yeter ya.
Dünya ehli malını görüp heva kılar;
Benlik fikriyle dâva-yı hüda kılar;
Öldüğünde imanından cüda kılar;
Can verende hasret ile gider dostlar.
(21. Hikmet, 10)
Dünya malını yığanları vallah gördüm;
Öldüğü vakit,Tevbe et! diyip halini sordum;
Şeytan dedi: İmanına çengel vurdum.
Can çıkarda ağlaya ağlaya gider dostlar.
(21. Hikmet, 11)
Bu dünyaya bina koyan Karun hani,
Dâva kılan Fir‘avn ile Hâmân hani,
Vâmık, Azra, Ferhad, Şîrîn, Mecnun hani; Kahreylese, bir lahzada yeksan kılar.
(30. Hikmet, 9)
Şiban Han‘ın, dünyanın geçiciliğini ve vefasızlığını anlattığı beyitler şöyledir:
Şibânî bildi dünyâ bi-vefâdur
Uşanda kalmadı bir rişte tâbı
(177b, 3-4)
Sen özüŋni fikr kılgıl bâkî (vü) fânî bolup
Körmegil Hakdın öŋinni andın özge kiç kiç
(27b, 8-9)

3. Ortak Üslup Özellikleri
Gerek hikmetlerde gerekse Şiban Han Dîvânı‘nda İslam tasavvufuna ait kıssalara da yer verilmiştir. Bunlardan birisi de Şeyh Mansur (Hallac) kıssasıdır. Telmih yoluyla da olsa bu kıssaya her iki eserde de rastlanır.
Dîvân-ı Hikmet‘te Hallac-ı Mansur şöyle geçmektedir:

Ben yirmi altı yaşta sevda kıldım;
Mansur gibi didar için kavga kıldım
Pîrsiz dolaşıp dert hâlet peyda kıldım
O sebepten Hakk‘a sığınıp geldim işte
(4. Hikmet, 7)

Mâruf gibi işbu yola adım atsam,
Mansur gibi candan geçip, dâra konsam,
Dâr üstünde şevklenerek Hakk‘ı desem,
Bu iş ile yâ Rab, seni bulur muyum?
(15. Hikmet, 5)

Şiban Han Dîvânı‘nda Hallac-ı Mansur şöyle geçmektedir:
Şeyh Mansûr hakkıda bilgil ne türlüg cevr iter
Bil anı otga yakıp külin savurdılar gül-âb
(16a, 1)
Ne hatâ kılgay bular kim barısı fıkh ehlidür
Bil tutuldı Şeyh Mansûr uşbular kapusıda
(145a, 10)
Hikmetlerde dikkati çeken bir başka unsur da, benzer gramatik şekillerin arka arkaya tekrarının şiire kazandırdığı ahenktir. Çoğu kez alt alta gelen mısralarda simetrik bir şekil ortaya çıkmaktadır. (Ercilasun 1993: 106)
Medînege resûl barıp boldı garîb
Gariblikde mihnet tartıp boldı habîb
Cefâ tartıp Yaratkan‘ga boldı karîb
Garib bolup ‗akbelerdin aştım muna
(1. Hikmet, 6)

Şiban Han Dîvânı‘nda da iç kafiyeye başvurulduğunu görmekteyiz:
Ol ‗azîm ü ol hakîm ü ol kerîm
Ol halîm ü ol ‗alîm ü ol rahîm
(3b, 8-9)

Dîvân-ı Hikmet ile Şiban Han Dîvânı‘nda ortak yönlerden birisi de tasavvufî kelimeler, mecazlar ve mazmunlardır. Eski edebiyatımız genelinde olduğu gibi her iki eserde de meyhaneci, anlamı taşıyan ―Pîr-i Mugân, tasavvufta ―aşkın kılavuzu, ―mürşid-i kâmil gibi anlamlar taşımaktadır.

İnsan bazen hakikati tek başına bulamaz. Ona yol gösterecek birinin varlığına ihtiyacı vardır. Hoca Ahmed Yesevî‘nin yolunu aydınlatan, doğru yolu bulmasına yardımcı olan pîr Hz. Peygamber‘dir. Ahmed Yesevî, bu düşüncesini ―Pîr-i muğân hak Mustafa, şüphesiz bilin diyerek yalın bir şeklide ifade etmiştir.
Pîr-i muğân tabiri ―Hikmetlerde şöyle geçmektedir:

İmanıma çengel vurup gamlı kıldı;
Pîr-i muğan ―Hazır ol! diyip afyon saçtı;
Lânetli şeytan benden kaçıp korkusuz gitti;
Allah‘a hamd olsun,iman nuru götürdüm işte.
(1. Hikmet, 12)
Pîr-i muğân hak Mustafa, şüphesiz bilin;
Nereye varsanız,vasfını deyip ululayın;
Selâm verip Mustafa‘ya ümmet olun;
O sebepten altmış üçte girdim yere.
(2. Hikmet, 21)

Şiban Han Dîvânı‘nda ―pîr-i mugân şu şekilde geçmektedir:
İzde imdi ay köŋül meyhânede pîr-i mugân
Bil Kelîmniŋ yolını körsetti fakr içre Şu‗ayb
(19b, 10)

Sin imdi tâlib irseŋ pîr-i mugâna bargıl Meyhânedin mey içkil ism ü lakab berâber
(45 a, 3)
Miŋ yıl eger bu yolda yürüseŋ kenâr yok
Pîr-i mugânga bargıl u bir demde çâre kıl (98b, 9)

Ahmed Yesevî ile Şiban Han‘ı birbirine yaklaştıran başka bir unsur da mahlaslardır. Hâce-i Türkistan‘ın mahlasını ―Miskîn Ahmed olarak kullanışı ile Şiban Han‘ın ―Miskîn Şibân mahlasını kullanması onların başka bir ortak yönüdür. Bu da Şiban Han‘ın Ahmed Yesevî Hazretlerinden etkilendiğinin apaçık bir delilidir.
Münâcât eyledi miskîn Hâce Ahmed;
İlâhî kıl bütün bendene rahmet.
(42. Hikmet, 1)
Miskîn Ahmed kıl sen yâd, kıl sen aczini bünyad,
Belki ruhu kılar şâd, adaletli Ömer‘dir.
(47. Hikmet, 7)
Şiban Han, Dîvânı‘nda kendinden 10 kez (21a-7, 27b-1, 35b-5, 63b-2, 75b-11, 76b-8, 85b-3, 97a-10, 100a-9, 157b-3) ―miskin Şiban, bir kez ―yoksul Şiban (54b-12) bir kez de ―Şibânî-i miskîn (29b-3) diye bahseder.

Ne kılur miskîn Şibânî zülf ü hâlidin yana Bend-i bendige girihler eyle saldı berkitip
(21a, 7)
Sivgeli miskîn Şibânî gonca-i handânını
Okudı hayrân boluban havz-ı kevserdin hadîs
(27b, 1)
Mürîd-i ‗ışk boluptur Şibânî-i miskîn
Didi işâret ile kılmadı anı tasrîh (29b, 3)

Sonuç
Milletler geçmişleriyle ilgilendikleri ölçüde gelecekte var olma iddialarına sahiptir. Geçmişi olmayan bir milletin geleceği de karanlıktır. İşte Hoca Ahmed Yesevî de bu aziz milletin geçmişini aydınlatan, geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan en ulu feneridir.
Bu çalışmamızda, Hoca Ahmed Yesevî ile Çağatay Edebiyatının mühim şahsiyetlerinden Şiban Han arasındaki ortak motifleri tespit etmeye çalıştık. Hikmetler ile Dîvân‘daki şiirleri; din, ahlak ve üslup olmak üzere üç ana başlık altında inceledik.
İnceleme neticesinde Dîvân-ı Hikmet ve Şiban Han Dîvânı arasında büyük benzerlikler bulunduğunu gördük. Şiirlerindeki beslendikleri kaynaktan, üzerinde durdukları ana konulara; kullanılan mazmunlardan, sevgi ve aşk temelinde yansıttıkları kavramlara kadar pek çok müşterek noktalar olduğunu gördük.
Her ikisinin de Kur‘an ve Hadis‘i birinci kaynak olarak alıp, şiiri Sünnî İslâm inanışını yaymak için bir araç olarak kullandıklarını tespit ettik. Bir İslâm savaşçısı olan Şiban Han‘ın şu beyitleri onun mücadeleci ruhunu görmemiz açısından önemlidir.
Tiŋri yolıda Şibânî dîn kılıçını alıp
Her zamân bir hayl-ı kâfirni müselmân eylemiş
(69a,11-12)

‗Azm-i tavâf-ı Ka‗bega kıldım niyet ehl-i‗Irâk
Ger Ka‗bedür andın narı yoktur velîkin köp ırak (81b)


Koymaŋ şerî‗at yolını ehl-i ‗Arab birle ‗Acem Her kim tileyür devletin pendim işitse yahşırak

Hoca Ahmed Yesevî ve geleneğinin takipçisi olan Şiban Han‘ın, Orta Asya Türkleri arasında İslam‘ın doğru anlaşılması ve Yesevî anlayışının canlı tutulmasında etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Bu kısa inceleme bize gösteriyor ki tarih, mekân, dönem, yönetim ne olursa olsun Yesevî‘nin gönüllerde yaktığı ateş hâlâ canlılığını muhafaza etmektedir.

Açıklamalar
1.Ubeydullah Han, Şiban Han‘ın küçük kardeşi Mahmud Han‘ın oğludur. Gençliği amcası Şiban Han‘ın yanında geçmiş ve onunla seferlere katılmıştır. 1532 yılında tahta oturan Ubeydullah Han amansız bir Şiî düşmanıdır. Safevîler üzerine altı sefer yaptıysa da bir sonuç alamamış; ancak Şiîliğin Herat ve çevresine yayılmasına mani olmuş bir tarihî şahıstır. Arapça ve Farsçada şiir yazacak derecede bu dilleri bilen Ubeydullah Han; İslami ilimlerle de ilgilenmiştir. Hoca Ahmed Yesevî‘ye derin bir bağlılığı olan, Hikmet tarzındaki şiirleriyle Yesevî geleneğini devam ettiren ve Nakşibendî olan Ubeydullah Han, devrin din âlimlerine büyük önem vermiştir.
2.Metinde: boldı.
3.Bu beyitte Şiban Han‘ın, Sığnak‘taki şeyhten kasdı Hüsameddin Sığnakî; Kılıç‘tan kasdı Fergana‘daki Karahanîler şeyhlerinden Kılıç Burhaneddin; Türkistan‘daki şeyhten kasdı ise Hoca Ahmed Yesevî‘dir.

Kaynaklar
1. Aka, İsmail (1995). Timurlular. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 164.
2. Develi, Hayati (1999). Ahmed Yesevî., İstanbul: Şûle Yayınları.
3. Eraslan, Kemal (1991). Dîvân-ı Hikmet Seçmeler, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
4. Eraslan, Kemal (1993). ―Çağatay Edebiyatı mad., İslam Ansiklopedisi, c.8, İstanbul: TDV. s.168-176.
5. Ercilasun, Ahmet B. (1993). ―Ahmed Yesevî‘nin Şiirlerinde Âhenk Unsurları, Türk Kültürü Araştırmaları, Şükrü Elçin‘e Aramağan, Ankara, s.105-109.
6. Ercilasun, Ahmet B. (2004). Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi. Ankara: Akçağ Yay.,
7. Karasoy, Yakup (1998). Şiban Han Dîvânı (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım). Ankara: TDK Yay.
8. Köprülü, M.Fuad (1965). ―Ahmed Yesevî mad., İslam Ansiklopedisi c.1.İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
9. Köprülü, M.Fuad (2003). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara.
10. Kurnaz, C.ve Tatcı, M. (2000). Yesevîlik Bilgisi. Ankara.
11. Yakıt, İsmail (1996). ―Hoca Ahmed Yesevî ve Türk Düşünce Tarihindeki Yeri, Ahmed Yesevî Hayatı-Eserleri-Fikirleri-Tesirleri, (Haz. Prof. Dr. Mehmed Şeker-Necdet Yılmaz). İstanbul: Seha Neşriyat.

A.Y.Ü. ІІІ.Uluslararası Türkoloji Kongresi Kitabı: s.251-263

_________________
"Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçdım mena..."


Hazret-i Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî [ Qaddesallahu Teala Sırrahul-Azîz ]


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 1 mesaj ] 

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 3 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
cron
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye