Atsız'ı yeniden hatırlayarak
Yavuz Bülent Bakiler SIRRI Yüksel Cebeci dostum, bana bir elektronik mektup göndererek ricada bulunuyor:
- Atsız ile ilgili hatıralarınızı lütfen yazınız!
1950 yılında, bütün ölçüleri parçalayacak ölçüde Turancı olduğumu ve o yıl yeniden çıkan Orkun dergilerini okuyarak Nihal Atsız'ı çok sevdiğimi daha önce de yazmıştım. Ömrümün bir devresine, tamamen Atsız'ın hakim olduğu doğru. Atsız fikriyatıyla ilgili olarak çeşitli yerlerde konuştuğum ve yazdığım için, başıma türlü belaların geldiği de doğru. Mesela ben, TRT'de çalıştığım yıllarda, noksansız bir Atsız düşüncesiyle hareket ederek: Anadolu'da, Eski Türk Başkentleri isimli sekiz bölümlük bir TV programı hazırladığım için idarecilerin büyük hışmına uğradım. Kurumun misafirhanesinin tozlu topraklı, rutubetli o pis bodrum katında, ikibuçuk yıl sürgün hayatı yaşadım.
Kültür Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcısı iken Atatürk'ün yanında, Milli Mücadelemizin diğer kahramanlarına da sahip çıkmak istedim. Bu şuuru bana Atsız kazandırmıştı. Bu bakımdan 80 yıllık Cumhuriyet devrinde, Kültür Bakanlığı tamamen benim gayretimle Milli Mücadele kahramanlarımızdan Ali Fuat Cebesoy Paşa'nın Moskova Hatıraları isimli kitabını devlet yayınları arasına aldı. Paşa'nın Milli Mücadele Hatıraları isimli ikinci kitabının tamamlanmasına ramak kala 12 Eylül darbesi oldu.
Askeri idare, hem diğer Milli Mücadele komutanlarımızın hatıralarının Kültür Bakanlığı yayınları arasında yer almasını durdurdu. Beni de hakkım olan birinci dereceden beşinci dereceye indirerek bakanlık müşavirliğine çekti. Vazifede kalsaydım, Milli Mücadelemizde hizmeti geçen ve savaş hatıralarını yazan bütün kahramanlarımızın eserlerini bakanlık yayınları arasına katacaktım. Bu şuuru bana, çeşitli yazıları ve konuşmalarıyla Atsız vermişti. Ama devlet hayatında gördüm ki, birtakım ham kafalar kahramanlarımızı teke indirmek gafletinde ve ihanetindedirler. Halbuki milletler, kahramanlarıyla yaşarlar. Biz, bir tek kahramanı olan bir millet değiliz, birçok kahramanı olan bir milletiz.
Dün olduğu gibi bugün de Atsız yüzünden çeşitli haksızlıklara uğradığım için kat'iyyen pişman değilim. Aksine başım daha dik. Çünkü Atsız bana, Türk olmanın, insan olmanın şuurunu kazandıran kutup yıldızlarımızdan biridir.
Söyledikleri aklımda
KAYINPEDERİM İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Atsız'ın çok yakın dostlarındandı. 1975 yılında Necdet Sançar Ağabeğimiz (Atsız'ın kardeşi) vefat edince, birlikte başsağlığına gittik. Orada Atsız'ın söyledikleri bütünüyle aklımda. Sanki bugünleri de görerek konuşmuş:
- CHP, 1950 yılına kadar, vatanperverliği tamamen kendi inhisarında tuttu. Kim ki CHP'lidir vatanperverdir. Kim ki CHP'li değildir, vatan hainidir dedi. 1944 yılında, komünist Sabahattin Âli ve arkadaşlarının ihanetini devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na açık bir mektupla bildirdiğim için CHP, beni, Necdet'i, Türkeş'i, Orhan Şaik'i, Fethi Tevetoğlu'nu, Sait Bilgiç'i, Zeki Sofuoğlu'nu, Hikmet Tanyu'yu, Prof. Zeki Velidi Togan'ı, Reha Oğuz'u, Prof. Hüseyin Namık'ı... Vatan haini ithamıyla örfi idare mahkemelerine sürdü. Ne zulümler çektik... 1950 yılında halkın çok büyük bir çoğunluğu CHP'yi pestil gibi yere yapıştırdı. CHP iktidara gelebilmek için o halkın oyuna muhtaç. Artı, CHP'li olmayanlar vatan hainidir diyebilir mi? Diyemez! CHP 1950 hezimetinden sonra, yeni ve tehlikeli bir silah kullanmaya başladı. Bu yeni silah Atatürk düşmanlığı silahıdır.
Menderes 1950 yılında Atatürk'ü Koruma Kanunu çıkarmak isteyince endişeye düştüm. Seyhan Milletvekili Arif Nihat Asya ve Sinan Tekelioğlu ile konuştum. "Yapmayın" dedim. "Böyle bir kanun çıkarsanız Türkiye'yi bölmek parçalamak isteyen bütün ihanet şebekeleri Atatürk'ün arkasına saklanacaklardır. Söyletmen vurun kabilinden büyük bir taassup meydana gelecektir. Bu kanun faydadan çok zarar doğuracaktır." dedim, dinletemedim. 1960 yılında, DP ileri gelenlerini Atatürk Düşmanı silahıyla vurdular. Atatürk'ün son Başbakanı Celal Bayar'ı bile Atatürk düşmanı ilan ettiler. Yarın aynı silahla nice doğrular yok edilecektir. Göreceksiniz.
***
Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 02 Ağustos 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.
http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... tirlayarak------------------------------
Yine Atsız üzerine
Yavuz Bülent Bakiler ATSIZ'IN Edirne'de çıkardığı Türkçü derginin adı: ORHUN'dur. ORHUN ancak dokuz sayı çıkabildi ve kapatıldı. ORHUN 1950 yılında İstanbul'da ORKUN ismiyle yeniden çıktı ve mâli imkânsızlıklar yüzünden, 68. sayısında, okuyucularına veda etti. O son sayıda, Atsız'ın Veda başlıklı önemli bir yazısı var. Atsız, Veda yazısının bir bölümünde aynen şöyle söylüyor:
"... Milleti yapan unsurlardan birisi de din olduğuna göre, Türkler'in dini üzerinde de durmaya mecburuz.
Hiç şüphe yok ki, Türkler'in dini Müslümanlık'tır. Eski dinimiz olan Şamanlık'tan da bazı unsurlar alarak, bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din, on asırdan beri, bizim milli dinimiz olmuştur.
Bununla beraber, Türk olmak için, mutlaka Müslüman olmaya lüzum yoktur. Çünkü bugünkü Türkler arasında birkaç yüzbin Şamani, birkaç yüzbin Hıristiyan ve hatta birkaç bin Musevi Türk (Karayımlar) de vardır. Din ayrılığı yüzünden bunları Türklük'ten çıkarmaya hakkımız yoktur. Zaten Hıristiyan Türkler olan Gagavuzlar'ın, Türkiye'de yerleşenleri, ekseriyetle Müslüman olmuşlardır. Onlar bunu, Türklüğün bir lazımesi saydıkları için yapmışlardır.
Öyle gözüküyor ki, bir Türk Birliği gerçekleştiği takdirde, bütün bu Şamani ve Hıristiyan Türkler, Müslüman olacaklardır.
Onun için, onları zorlamaya bir mecburiyet yoktur. Atsız, bir ayet-i kerime'de belirtildiği veçhile "Emredildiği gibi dosdoğru olan" bir dâvâ adamıdır. Kimse bize, Atsız'ın, şu veya bu baskı altında kalarak inandıkları dışında yazdığını ve konuştuğunu söyleyemez. Atsız, bir elif gibi, bir kalem gibi, dosdoğru olan bir yürekli er kişidir. Veda yazısında da, samimiyetle inandıklarını yazmıştır.
Atsız, Şamanizm'in İslâm'dan daha güzel, daha doğru, daha faydalı milli bir din olduğuna inansaydı, bunu 200 milyonluk Müslüman Türk topluluğu önünde bile çekinmeden yazar, söylerdi.
Türkeş, Atsız'ın vefatından sonra, Sabah Gazetesi'ne yaptığı bir açıklamada, Atsız'ın Şamanist olduğunu iddia etmişmiş. Bana göre bu, ummanları dolduracak derecede yanlış bir iddia. Atsız sağ olsaydı, Türkeş böyle bir iddiada bulunamazdı.
Atsız ile Türkeş arasının, zamanla gerildiğini, hatta kopma noktasına geldiğini biliyorum. Bu gerginlik, kat'iyyen İslâm-Şamanizm konusundan doğmadı. Türkeş'in takip ettiği siyasetten kaynaklandı.
Türkeş, Atsız'ın çıkarmış olduğu ÖTÜKEN dergisinin ülkücü gençler arasında okunmasını yasaklamıştı. Atsız, bu uygulama karşısında öfkeliydi. Bu yasaklama kararından yıllarca sonra, Atsız'ın küçük kardeşi Nejdet Sançar vefat etti. Ben, başsağlığı için Ankara'dan kalkıp İstanbul'a gittim.
Atsız'ın Maltepe'deki evinde Prof. Dr. Muharrem Ergin vardı. Atsız'ın yüzü bembeyazdı. Acısı gözlerini büzmüştü. Sanki kırk günden beri uyumamış gibiydi. Muharrem Ergin ile Kürtçülük ve komünizm üzerine konuşuyorlardı. Daha doğrusu Atsız soruyor, Ergin anlatıyordu. Konuşma esnasında telefon çaldı.
Arayan Mehmet Çavuşoğlu idi. Atsız, Çavuşoğlu'nu bir süre dinledi. Sonra birden bire öfkelendi:
- Çavuşoğlu dedi, Türkçülük davasının çileli komutanlarından Nejdet Sançar öldü! Sen de kalkmış bana 27 Mayıs'ın kudretli albayından bahsediyorsun! Ne kudretli albayı be? Bu kudretli albayın 27 Mayıs darbesini önceden haber vermemesi yüzünden, başta Sait Bilgiç arkadaşımız olmak üzere kaç milliyetçi arkadaşımız Yassıada zindanında çile çekti biliyor musun? 27 Mayıs'ın kudretli albayı 13 Kasım tasfiyesine mi mâni oldu? Yassıada'daki hukuk faciasının önüne mi geçti? Ordudaki arkadaşlarını harekete geçirerek idamların yapılmasını mı durdurdu? Milletimizin yarısından fazlasının kuyruklar diye ezilmesini mi bertaraf etti? Ne yaptı? Gücü Türkçülüğün yeni sesi olan ÖTÜKEN'i yasaklamaya yetti. Benim karşımda, şeyhini uçuranlardan olma!
Telefonu öfkeyle kapadı. Odadakilerden hiç kimse bu konu üzerinde durmadı. Atsız ile Ergin sohbeti, kaldığı yerden devam etti.
1975 yılında, 150 milyonluk büyük Türk Dünyası'nda 150 bin Şamanist ya vardı ya yoktu. Atsız gibi akıllı, bilgili, tecrübeli bir kişi, 150 bin kişinin inacıyla, 150 milyonluk Müslüman Türk Milleti'nin karşısına nasıl çıkabilir. Eski dinimizin Şamanizm olduğunu söylemek başka, İslam'ı reddetmek başkadır.
***
Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 14 Haziran 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.
http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... iz-uzerine***
Atsız şamanist miydi?
Yavuz Bülent Bakiler
Yavuz Bülent Bakiler tüm makaleleri
H.O. Tercüman Gazetesi'ndeki tüm makaleleri
SIRRI Yüksel Cebeci'nin bir yazısı, bazı kafaları karıştırdı. Cebeci'ye göre Nihal Atsız ile Alparslan Türkeş'in arasının açılması, Atsız'ın, Türk'ün milli dini olarak şamanizmi kabul etmesinden doğdu. Atsız'ın şamanizmi karşısında Türkeş İslam'ı benimsiyordu.
Bana telefon açanlar ve "Atsız şamanist miydi, Müslüman mıydı" diye soranlar da oldu.
Bir yazımda da belirttiğim gibi ben Turancı'yım. 1950 yılında Turancı oldum. O zaman ortaokulun son sınıfındaydım. Biz Türkiye'de 25 milyonduk. Babamın söylediğine göre, milli sınırlarımızın dışında da 75 milyon Türk vardı. Birleştik mi 100 milyon nüfuslu bir büyük ülke olurduk. Önümüzde kimseler duramazdı. O yıllarda, içerideki Türkler ile dışardaki Türkler'i birleştirmek, bana göre bir bakraçtaki yarım suyu kaldırıp öteki bakraçtaki beş on avuç suyun üstüne boşaltmak gibi kolay bir işti. Fakat, devletimizi sevk ve idare edenler, bunu neden yapmıyorlardı? Her gece, başımı yastığa bu düşüncelerle koyuyordum. Babam, hemen hemen bütün Türkçü ve İslamcı dergilerin abonesiydi. Evimize, Büyükdoğu, Ehli Sünnet, Sebilürreşat, İslam dergileri de giriyordu. Orkun, Tanrı Dağı, Kızılelma, Serdengeçti dergileri de.
Orkun'un ilk sayısı 1950 yılının 6 Ekim'inde çıktı.
Haftalık Orkun'un fiyatı 25 kuruştu. Başyazarı Atsız'dı. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: İsmet Tümtürk! Ben Orkun'u, dolayısiyle Atsız'ı, 1950 yılından itibaren okumaya başladım. Atsız'ın ilk yazısı, Türkçülük başlığını taşıyordu.
Ülküsüz millet devrilir
ATSIZ diyordu ki:
- Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi, nihayet silik ve sönük kalmaya mahkumdur. Mazisi olmayan, yahut olup da unutan, milli ülküsü bulunmayan milletler devriliyor.
Atsız'ı, 1950 yılından beri okuyorum. Benim fikir ve gönül gergefimde, ondan kalan silinmez nakışlar var. Atsız'a bağlılığım, sevgim ve saygım kat'iyen eksilmez. Tecelliye bakınız, Orhun ilk defa Edirne'de çıktı. Orkun İstanbul'da 1950 yılında doğdu ve 68 sayı devam etti. Orkun üçüncü defa Ankara'da basıldı. Şimdi İstanbul'da Altan Deliorman'ın başkanlığında çıkıyor. Orkun'u Ankara'da kayınpederim İsmail Hakkı Yılanlıoğlu hayata geçirdi. Yılanlıoğlu, Atsız'ın çok yakın arkadaşlarındandı. Derginin yazı işleri müdürü Atsız'ın kardeşi Necdet Sancar'dı. Sonra bu görevi Zekeriya Kürşad üzerine aldı. Sonra da Galib Erdem. 1963 yılında Atsız, Ankara'ya gelmişti. Dergi için Necdet Sançar beyin evinde bir toplantı yapıldı. Orada Atsız bana dedi ki:
- Orkun'un yazıişleri müdürü sen olmalısın!
Başüstüne dedim ve kendisine sordum:
- Efendim dergiye dini konularda yazılmış yazılar da koyacak mıyız?
Bir saniye bile beklemeden cevap verdi:
- Elbette koyacağız! Dinsiz millet olur mu? Yalnız bu konuda dikkat etmemiz gereken çok önemli bir husus var. Orkun mızraklı ilmihal kitabına girecek türden yazılarla çıkmamalı. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, abdest nasıl alınır gibi yazılar, Orkun'da yer almamalı. O tür yazıları yayınlayan pekçok dergi var. Biz İslam'ın dinamizmini, ilme, âlime, aileye, düşünceye, vatan sevgisine verdiği önemi anlatan yazılara ağırlık vermeliyiz. İslam'ı güzel, Müslüman Türk'ü örnek göstermeliyiz...
Bana geçenlerde Refet Körüklü, anlattı:
Şamanizm din değil!
- PROF. Dr. İbrahim Kafesoğlu'nun Eski Türk Dini isimli bir kitabı çıkmıştı. Atsız'a sordum. Kitap size geldi mi diye...
Cevap vermişti:
- Gelmedi ama eli kulağındadır, bugün yarın gelir. Yahu, Şamanizm nasıl bir din olur? Her dinin bir kitabı, bir de peygamberi vardır. Var mı Şamanizm'in kitabı, var mı Şamanizm'in bir peygamberi? Yok! Şamanizm bir din değildir!
Yine Refet Körüklü anlattı:
- Atsız hastaydı. Kalbinden rahatsızdı. Muzaffer Eriş ile yanındaydık, kendisine Yasin okumaya başladım! Yasin Suresi'ni okudukça Oku amca oku! dedi iyi geliyor. Atsız Şamanist olsa böyle der miydi...
Kayınpederim Yılanlıoğlu, İslam konusunda çok titiz bir adamdı. Atsız'ın din dışı bir davranışını görse mutlaka itiraz eder, bana da söylerdi. Atsız da, karakter bakımından kalem gibi dosdoğru ve çok cesur bir dava adamıydı. Kimsenin Atatürk'e ağız açamadığı yıllarda Atatürk'ün hazırlattığı 4 ciltlik Tarih kitabını tenkit eden bir korkusuz yürekti. Atsız Şamanist olsa, bunu önce kendisi söyler, Sırrı Yüksel Cebeci'ye söz bırakmazdı.
***
Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 07 Haziran 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.
http://www.turkcebilgi.com/kose-yazisi/ ... nist-miydi