ÜMMET
Ahmed KALKAN
Ümmet Kelimesi ve Türevleri: “Ümmet’, anne anlamına gelen ‘Ümm’ kelimesinden türemiştir. “Ümm’, bir şeyin meydana gelmesine, terbiyesine, ıslahına veya başlangıcına temel olan köküne verilen isimdir.
Kur’an’da geçen ‘ümmü’l kitap/kitabın anası’, ‘Levh-i Mahfuz’ yerine kullanılmıştır. Bütün ilimlerin oluşumu ona nisbet edilir, bütün ilimlerin kaynağı odur.
“Hâ Mîm. Apaçık olan Kitaba andolsun; Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’an kıldık. Hiç şüphesiz o, bizim katımızda ‘ümmü’l kitaptadır, çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.” (43/Zuhruf, 1-4). ‘Ümmü’l Kitap’, bütün peygamberlerle gönderilen mesajın kendisinden alındığı asıl ‘kitap’tır. Onun bir adı ‘Levh-i Mahfûz’, diğer adı da ‘Kitab-ı Meknûn’dur (85/Bürûc, 22; 56/Vâkıa, 78). O, korunmuş ve saklanmıştır, her türlü değişiklikten uzaktır. Ona ‘kitabın anası’ denilmesi, vahyin kaynağının aynı olduğuna işaret etmek içindir. Farklı kavimlere gönderilen peygamberlerin dilleri ayrı olsa da, insanlara anlattıkları hak ve bâtılın, hayır ile şerrin ölçüsü aynı idi. Bütün peygamberler ve İlâhî kitaplar insanları aynı İlâhî gerçeğe dâvet etmişlerdir. Gönderilen peygamberlerin ve kitapların dilleri farklı olsa bile geldikleri kaynak ‘ümmü’l kitap/levh-i mahfuz’dur.
Kur’an’da bir âyette geçen ‘ümmü’l kura/şehirlerin anası’ sözü, birçok tefsirciye göre Mekke’dir. “İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarıp korkutman için…” (42/Şûrâ, 7). ‘Ümm’ kelimesi Kur’an’da kelime anlamıyla hem anne, hem de ana, asıl, temel, uygun karşılık anlamlarında geçmektedir.
Ümmet Kelimesinin Anlam Sahası: ‘Ümmet’ sözlükte, cemaat, nesil veya topluluk demektir. ‘Ümmetin’ çoğulu ‘ümem’dir. Aslında ‘ümmet’ kelimesi bir çoğunluğu, bir cemaatı ifâde ederken, ‘ümem’ kelimesi çoğulun çoğulu gibidir. ‘Ümmet’ kavram olarak, kendi irâdeleriyle veya bir zorunluluk sonucunda aynı yerde, aynı zamanda veya aynı dine uymak sûretiyle bir arada yaşayan insan topluluğudur. Bu tanımdan hareketle birçok müslüman bilgin, ‘ümmet’ kelimesiyle İslâm’a inanan topluluklar kasdedilmiştir, görüşündedirler. Kur’ân-ı Kerim ‘ümmet’ kavramını farklı topluluklar için kullanmaktadır. Söz gelimi, “Yerde debelenen hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın…” (6/En’âm, 38) âyetinde olduğu gibi hayvanlar ve kuşlar da birer ümmettir. Peygamberimiz (s.a.s.), köpeğin ve karıncanın bile bir ümmet (topluluk) olduğunu belirtiyor (Müslim, Selâm 38, Hadis no: 2241; İbn Mâce, Sayd 2, Hadis no: 3205). ‘Ümmet’ kelimesinin birkaç âyette ‘topluluk’ anlamında kullanıldığını görüyoruz. “Sizden, hayra çağıran, ma’rufu (iyiliği) emreden, münkeri (kötülüğü) önleyen bir ‘ümmet’ (topluluk/cemaat) olsun…” (3/Âl-i İmran, 104; Aynı kullanılış için bkz. 3/Âl-i İmran, 113; 5/Mâide, 66; 7/A’râf, 159, 164, 181; 28/Kasas, 23)
İslâmî Ümmet İnsanlığın Hidâyet Önderidir: ‘Ümmet’ kavramı bir diğer deyişle ‘imam’ sözünden alınmış çoğul bir isimdir ki, çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan cemaat demektir. Yani bir imamın (önderin) başkanlığı altında sağlam bir topluluk oluşturup, düzenli bir şekilde faâliyette bulunan ve diğer insanlara önderlik yapabilen bir topluluktur. Bu topluluk İman üzere olduğu gibi, küfr üzere de olabilir. Faâliyetleri sâlih amel de olabilir, fitne ve fesat da olabilir. Kişilere göre ‘imam/önder’ hangi konumda ise, gruplara/topluluklara göre de ‘ümmet’ o konumdadır. ‘Ümmet’, kuvvetli bir önderlik kurumunun yönetimi altında bir araya gelen topluluktur. O topluluğun fertleri inanç ve gaye yönünden bir köke, bir asıla bağlıdırlar.
Ümmet kavramı, kendine has bir dine sahip olan kimse anlamına da gelir. “Hakikaten İbrâhim başlı başına bir ümmet idi ve Allah’a itaat ederdi.” (16/Nahl, 120). Peygamberimiz, İslâm’dan önce yaşamış ve İmanla ölmüş Kus b. Saide’nin de tek başına bir ümmet olarak diriltileceğini açıklıyor (nak. K. Sitte 3/367). ‘Ümmet’, aynı yer ve zamanda, aynı dine bağlı insanların oluşturduğu topluluk anlamında Kur’an’da sık sık geçmektedir. Aslında insanlar başlangıçta tek bir ümmet idi. Allah’ın gönderdiği peygamberler onların sorunlarını çözüyorlardı. Ancak daha sonradan aralarındaki bağy (taşkınlık) yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Farklı farklı dinler uydurdular ve farklı farklı ümmetler haline geldiler (2/Bakara, 213; ayrıca bkz. 10/Yûnus, 19).
Ümmet ve İmam (Önder) İlişkisi: ‘İmam’ insanlara öncülük eden, kendi yolundan giden ve peşinde gelen bir ümmet (topluluk) oluşturan önderdir. Allah’ın yolunda hidâyet imamları olduğu gibi, insanları ateşe ve azâba götüren imamlar (liderler) da vardır. Tıpkı firavun gibi (28/Kasas, 41).
Kıyâmet gününde bütün insanlar kendi imamlarıyla (önderleriyle) çağırılacaklar (17/İsrâ, 71-72). Şüphesiz ki dünya hayatında haktan sapmış, azmış ve yoldan çıkmış günahkâr kimseleri imam/önder edinenler, Âhirette zarara uğrayacaklardır. Allah (c.c.) bütün ümmetlere karşı kendi içlerinden şâhid çıkaracak. Bu şâhitler onların dünyada iken peşlerinden gittikleri önderleridir. Yanlış yaptıklarını, doğru yolda olmadıklarını bizzat itiraf edecekler (16/Nahl, 84). Ayrıca Rabbimiz Hz. Muhammed’i de bütün ümmetler üzerine şâhit olarak getirecek (16/Nahl, 89; 4/Nisâ, 41).
İslâm Ümmetinin Özellikleri: Allah (c.c.) dileseydi yeryüzünde olan bütün insanlar bir tek ümmet olurdu (5/Mâide, 48; 11/Hûd, 118; 42/Şûrâ, 8). O zaman da hür irâdenin ve denemenin bir anlamı kalmazdı. İnsanlardan dileyen İslâm ümmetinin, dileyen de küfür ümmetlerinin bir üyesi olabilir. İnsan bu konuda serbesttir. Ma’rufu (iyiliği) emreden, münkeri (kötülüğü) önlemeye çalışan İslâm ümmeti, insanlık içerisinden çıkartılmış en hayırlı ümmettir (3/Âl-i İmran, 110). Allah’ın yarattıkları arasında bazı ümmetler, hakka iletirler ve hak ile adâlet yaparlar (7/A’râf, 181).
İşte, insanlar arasından çıkartılmış en hayırlı ümmet olan İslâm ümmeti, diğer ümmetlere karşı üstün bir konumdadır. Üstünlüğü soy, kabile, renk, sosyal sınıf, zenginlik ve iktidar sahipliği gibi şeylerde görmeyen İslâm, takvâyı üstünlük derecesi saymış; insanlar arasında kim takvâ sahibi olursa, kim en yüce değerleri Allah rızâsı için ahlâk haline getirirse o üstün olur. Bu yüce erdemin de ancak İslâm’ın getirdiği ilkelerle kazanılacağı açıktır. İslâm ümmetinin üstün olduğunu bizzat Peygamberimiz haber veriyor (Ahmed bin Hanbel, 5/383).
Her peygambere uyan topluluklar o peygamberin ümmeti sayılırlar. Bu anlamda İslâm’a inanan bütün müslümanlar Muhammed ümmetidir. Peygamberimiz (s.a.s.) bütün insanlığa peygamber olarak gönderildiği için, bütün insanları O’nun ümmeti, O’nun topluluğu olarak sayanlar da bulunmaktadır. İslâm ümmeti, Kur’an’a göre bir tek ümmettir. “Gerçek şu ki, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibâdet ediniz.” (21/Enbiyâ, 92 ayrıca bkz. 23/Mü’minûn, 52). Aynı imam/önder etrafında (Hz. Muhammed’in izinde), aynı vahye tabi olarak bir araya gelmiş, Tevhid dinine gönül vererek, vahdete ulaşmış, aynı amaca gitme gayretinde olan bir ümmettir. Ayrıca İslâm ümmeti vasat (orta, aşırı olmayan) bir ümmettir, ki diğer insanlar üzerine, İslâm’ın hak din olduğu, üzerinde oldukları yolun ‘doğru yol’ olduğu hususunda şâhitlik yapacaklar.
İnkârcıların ve haddi aşanların dâvetlerine uymadıklarına, onların emr’lerinin (işlerinin) rüşd (sağlam, yarayışlı) olmadığına da tanıklık edecekler. İslâm ümmeti bir denge toplumudur. İnançta, amelde, hayatı değerlendirmede, cezâ vermede ve yargılamada orta yolu izler. Hiç bir konuda aşırı değildir. Batı toplumlarında ortaya çıkan fanatizm ve fundamentalizm ile ilgisi yoktur. Hakka ve adâlete uygun hareket etmek, insanlara her konuda örnek olmak onların özelliğidir. Tabiatta, inançta ve hayatı yaşamada denge üzerindedir.
‘Ümmet’i tanımlamada yer; yani ümmetin üzerinde yaşadığı ülke, vatan veya ümmetin siyasî olarak hakim olduğu toprak parçası, zaman; yani ümmetin beraberce yaşadıkları çağ ve zaman, din; yani ümmet fertlerinin inandığı ve hayatına uyguladığı din önemli rol oynar. Bu üç bağ ve bunlara benzer diğer bağlar, ümmet topluluğunu oluşturan kişileri birbirine bağlar. Belli bir inanç, ideal, ülkü ve dünya görüşü etrafında birleşen topluluklar birer ‘ümmet’ oluştururlar. Ancak, İslâm kültüründe ‘ümmet’ kavramı daha çok İslâm’a gönül vermiş müslüman toplumu ifâde eder. Dünyadaki bütün müslümanlar bu topluluğun gönüllü üyeleridir. Onların imamı/önderi Hz. Muhammed (s.a.s.), kitapları Kur’ân-ı Kerim, ülkeleri İslâm’ı yaşayabildikleri, hayata hakim kılabildikleri her yer, hedefleri ise İslâm’ın gerçek uygulayıcıları olarak diğer insanlar üzerine Hakk’ın şâhitleri olmak ve dünya imtihanını kazanmaktır. İslâm ümmeti, siyasî yönden güç sahibi olduğu yerlere İslâm diyarı adını verir, İslâm’ın bütün yönleriyle böyle yerlerde yaşanabileceğini bilir.
Ne yazık ki bugün İslâm ümmeti, ideolojiler, gruplar, siyasî rejimler ve emperyalizm yüzünden parçalanmıştır. Müslümanların çoğunlukta olduğu yerlerde bile, siyasî iktidar ya işgalcilerin elinde ya da İslâm’dan yüz çevirmiş mürtedlerin elindedir. Müslümanlar arasına çizilen sınırlar ise doğal değil, sömürgeci işgalciler tarafından çizilmiştir. İslâm ümmetinin yaşadığı coğrafyaya tabii olmayan sınırları çizenler, müslümanların kafalarına da benzer sınırlar çizip onları iyice parçalamak, böylece onların üzerindeki sömürülerini sürdürmek istiyorlar. Ancak bütün bu sınırlara, farklı dil ve renklere rağmen İslâm ümmeti Kur’an’ın emriyle bir bütündür ve Kur’an’ın etrafında birlik oluşturmaktadır.
Kimi kavmiyetçiler, ‘artık ümmet devri geçti, şimdi ulus zamanı’ deseler bile, bu gerçek değişmez. Kaldı ki ‘ulus’ kavramı ne kişiyi, ne de toplumları tanımlayabilir. Ulusculuk bir kimlik değil, bir ırkı üstün görme hastalığıdır.
Ümmet anlayışı ise, en doğru İman ilkeleri ve İlâhî vahiy etrafında örnek bir toplum meydana getirme çabasıdır.
http://www.benimblog.com/MUSLUMANINAKAI ... CMMET.html