Dînî Terbiye M. Sâmi Ramazanoğlu 1992 - Ekim, Sayı: 080, Sayfa: 027 Allah Teâlâ buyuruyor: "Habibim! Sen yüzünü "hanif" olarak dine, yani Allah insanları hangi "fıtrat" üzere yaratmış ise o fitrata çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum: 30) Ehl-i tefsir bu ayet-i celîledeki "Fıtrat" kelimesini Hak Dini'ni kabüle kabiliyet, istidad ve hidayet manasına hamletmişlerdir. Nazm-ı celîlin mefhumu muktezası da budur. Bu kabiliyet bir çocukta inkişaf ettikçe halikını ve O'nun kudret ve azametini daha ziyade bilir. Hastalıktan salim olan göz ve kulağın görmemesi veya işitmemesi nasıl muhal ise, haricî te'siratdan ve müdahaleden salim ve mahfuz olan bir fıtrat-ı selîme sahibinin de halikını tanımaması mümkün değildir. İşte bu hikmete binaen, Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurmuştur ki; "Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar, fakat sonra ebeveyni yahudî, nasrani, mecusi ise evladını da yahudi, nasrani, mecusi yapar." İnsanlarda din duygusunun, hakikat aşkının fıtrî oluşu, daha çocuk iken o hayat ile mücehhez olması akıllara hayret verecek bir kudret-i fatıra-i Sübhaniyedir. Binaenaleyh bir müslüman ebeveyn, fıtrat-ı İslâm üzerine Cenab-ı Hakk'ın kendilerine bahş ve ihsan buyurduğu evladına dînî terbiye vererek akîdesini talim ve telkin etmekle veyahut okutturmakla mükelleftir. Aksi takdirde mes'uldür. Nitekim Hadis-i Şerifte: "Ey ümmetim! Sizin hepiniz çobansınız. Ailenizin her ferdi öbürlerine karşı bir takım vazifelerin ifasıyla mükelleftir. Bu vazifelerden dolayı Cenab-ı Allah'a karşı mes'uldür!" buyurulmuştur. Bu hadîs-i şerifin devamında: "Zevç çobandır, aile halkının nafakasından ve terbiye-i diniye ve ahlakıyyesinden mes'uldür. Zevce dahi kocasınınyed-i emanetini teslim ettiği aile yuvasının hüsn-i muhafazasından, keza evladının dînî terbiyesinden mes'uldür" buyurularak ana babaların kendilerine Allah'ın bir emaneti olarak verilen çocuklarına karşı sorumlulukları beyan edilmiştir. Emanet kendisine verilen her şeyi güzel muhafaza ve yerine göre kullanmaktır. Zıddı hıyanettir. Emanete hıyanet nefret doğurur. Bu mana da bir çok ayet ve hadisi şerif vardır. "Ey iman edenler! Sakın bile bile Allah'a ve peygambere hıyanet etmeyiniz. Aranızdaki emanetlere de hıyanet etmeyiniz" (Enfal: 27) "Allah sizlere emanetleri ehline vermenizi emir ediyor." (Nisa: 58) "O Müminler ki: emanetlerine ve ahidlerine riayetkardırlar" (Mü'minun: 8) Aile ocağında evladın dünyaya gelmesiyle evlad hakkı evvela evladına güzel bir isim vermekle başlar. Nitekim hadîs-i şerifte: "Evladın ebeveyn üzerinde hakkı güzel isim verilmesi ve Kur'anı feraiz-i dîniyesini talim etmek ve sinn i rüşde vasıl olduğun evlendirmektir." Diğer birhadîs-i şerifde buyrulmuştur: "Evladınızı üç hasletle terbiye ediniz: - Peygamberinize muhabbet - Ehl-i beytine muhabbet - Kur'an kıraeti." Hazret-i Enes -radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadis-i şerifte birgün ashab-ı kiram; - Ya Nebiyyallah! Muhammed'in -sallallahu aleyhi ve sellem- en yakını kimdir? dediler. Buyurdular ki: "Her muttakidir. Ben her muttakinin ceddiyim" Bu güzel huyun ortadankalkması halinde insanlara gelecek fecaatin derecesini öğrenmek isteyenler gitsinler de fuhuşlar, sefahatlar, şenaatler arkasında koşan sefihlerin, sefillerin irtikab ettikleri (işledikleri) rezaletlere baksınlar! Görecekler ki manzaraların dehşeti bu hususda bir fikir edinmeleri için kafidir. Kanun bu fenalıkların sadece görünen, bilinen suçlarını cezalandırır. Bizzat iyiliğe teşvik, tergîb etmez. Halbuki İslâm fazileti, bizzat görünen, görünmeyen, bilinen, bilinmeyen fenalıklardan, suçlardan men'eder, vukündan evvel onlara tehdîd ve tebşir yapar. İyiliğe teşvik eder, doğru yolu gösterir.
Altınoluk Dergisi
|