hayatiata yazdı:
1. Günümüzde klasik tasavvufî yöntemler sözkonusu olamadığına göre ne yapılmalı ?
kalsik yöntem derken ne kasdediliyor bilmem.Nakşi yolunda halvet der encümen esas olduğundan küçük bir çocuk veya yaşlı takati olmayanın bile kolaylıkla yapabileceği kalbi zikrin hiçbir devirde modasının geçeceğini zannetmiyorum.Ki yan üzerine yatarken,otururken,ayaktayken ;hasılı her hal ve şartta yerine getirilebilecek bir metod olsa gerek.
Alıntı:
2. Zikrullah telkinindeki sayıları kim icad etti?
başta rasulullah,Namazlardan sonra okuduğumuz otuzüçer adet zikirleri tavsiye etmiştir.
Mürşidlerin tavsiye ettiği zikir sayısıda kişiye özeldir.nasıl okullardaki öğretmenlerin verdiği ödevlerin talebesine kaç sayfa yazdırılması gerektiğine müdahale bizim işimiz değilse kamil mürşidlerede bu konuda nerden icad ettiniz demek uygun olmasa gerek .
Alıntı:
3. Rabıta ile ilgili aşırılıklara nasıl engel olunmalı?
rabıtayla ilgili aşırıkların ilacıda yine nakşibendi adabını anlatan M.Abdullah el haninin adab adlı eserinden okuna bilir.
;
"Aslolan sudur ki, seyhin suretinin, nefsinin ve aklinin ötesinde zâhir olan, kendisinden baska hiçbir ilâh bulunmayan Allah’ dir.
Bütün varligiyla seyh, Allah’ in eserlerinden bir eserdir. Onun kendiliginden bir tesir kudreti, bir fiil veya hareket meydana getirmesi mümkün degildir. Ancak Allah’in dilemesiyle ve basariya erdirmesiyle bir is yapabilir.
Eger bir seyhin talebesi, herhangi bir makamda onunla beraber bir mertebede bulunamiyorsa Allah’in müridi olmak makamlarinin disinda kalmis olur.1.Mürid, irâde sahibi, isteyen demektir. Müridin gerçekte muradi ve matlubu Allah’tir. Mürsid, müridi muradina götüren zâttir.
Mürid, seyhini muradi ve matlubu olarak görürse -Allah korusun- sirke düser. Gerçekte murad ancak Allah’tir. Mürsid, bu yolda müride yol gösterir. Âyet-i kerimede bu husus açikça söyle bildirilmistir:
Âshabini Allah’a götüren bir mürsid bulunan Rasûllah’a hitaben Cenab-i Hakk:
“Sabah aksam rablerinin rizâsini isteyenlerle beraber nefsini sabrettir ve gözlerini onlardan ayirma.”buyurmaktadir. ( Kehf Sûresi / 28 ).
Burada lafziyla müridin muradinin ancak Allah,lafziyla da mürsidin makam ve vazifesinin, muratlari olan Mevlâ olan bu müridlere rehberlik oldugu beyan edilmistir.
Hazret-i Ebû Bekir de bunun için: “ Insanlari iki sinif gördüm: Bir kismi dünyanin müridi, bir kismi ukbânin. Yani bir kismi dünyayi istiyor, bir kismi ahireti. Ben ise ikisini terk edip Mevlâ’nin müridi oldum” demis ve Resullallah’ dan ayrilmamistir. ( Mütercem’in notu )
Böyle bir mürid, Allah’in müridi degil, seyhinin suretinin müridi olmus olur. Bu durumda onun seyhi seytan olmustur. Müsâhedelerinde Allah’i görmekten , fiilerinde mutlak fâilin Allah oldugu görmekten gâfil kalmistir. Hadiseleri Allah’dan degil seyhinden bilir.
Seyhini Allah’a perde yapar.
Artik böyle biri mürid, Allah nazarinda söyle bir müriddir: Allah’in kapisindan kopmus, mürsidini Allah yolunda rehber kabul etmeyip Allah’in sifat ve tecellîlerine onu perde yaptigi için Allah’ dan uzaklasmistir.
Bu durumda muradi Allah degil mâsivadir. Yani Allah’ dan baskalaridir. Bu mürid, seyhinin dis görünüsüyle mesgul oldugu için Allah’in zikrinden uzak yasar. Allah da zikrinden uzak kalan bu salike onu saptiracak bir seytan musallat eder. O salik onu seyhi olarak görür. Her yerde onun arkadasi olur ve onu basiretinden yakalayarak dâlaletten dalâlate sürükler. Halbuki o mürid onu dogru yolun rehberi zanneder."
buyuruyor el Hani.müridanın bu konuda farkındalık sahibi olması sağlanarak rabıta konusundaki yanlış tutumların önüne geçilebilir sanırım