sufiforum.com
http://www.sufiforum.com/

Gençliğin Serencamı
http://www.sufiforum.com/viewtopic.php?f=156&t=4059
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Yazar:  dua [ 15.04.10, 10:55 ]
Mesaj Başlığı:  Gençliğin Serencamı

Gençliğin Serencamı
Halil AKGÜN • Semerkand dergisi 114. Sayı /



Gençlerin büyük çoğunluğunun üç büyük değeri var: para, hava, eğlence. Bu değerlerle yetişen gençlik mi bizim geleceğimizin teminatı? Her gün biraz daha lümpenleşen, televole kültürünün kurbanı olan, okumayan, düşünmeyen, üretmeyen bir gençlik mi Türkiye’yi 21. yüzyılda öncü ülke haline getirecek?

Her yıl olduğu gibi bu sene de 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramı çeşitli etkinliklerle kutlandı. Gençliğin ülkenin geleceği için ne kadar önemli olduğu ifade edildi. Gençliği öven, cesaretlendiren, yücelten konuşmalar yapıldı. Genç olmanın faziletlerinden bahsedildi. “Geleceğimiz sizsiniz ey gençler” denildi. Ama bu konuşmaların, toplantıların, seremonilerin hiçbiri gençliğin gerçek sorunlarına eğilmedi. Oysa Türk gençliği ciddi bir bunalımın içinde. Ve sorunlar zannedildiğinden çok, sanıldığından derin.

Mayıs ayında açıklanan üç ayrı araştırmaya göre Türkiye’deki gençliğin durumu iç açıcı değil. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı 30 yaşın altında. Yani Türkiye bölgenin ve dünyanın en genç ve dinamik nüfuslarından birine sahip. 15-29 yaş arası grup yaklaşık 19 milyonluk bir yekün tutuyor. Bunların beş milyonu okula gitmiyor ve çalışmıyor. Yani boşlukta ve atıl duruyor. Ne bir eğitim faaliyetinin içerisinde ne de üretiyor. Gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 20 civarında. Yani Türkiye ortalamasının iki katı.

Araştırmalara göre Türkiye’deki gençlerin büyük çoğunluğu kitap okumuyor, spor yapmıyor. Gençler en fazla eğlence programlarını izlemeyi seviyor. Bunları diziler takip ediyor. Bunun anlamı şu: Gençler sürekli tüketen ve edilgen bir kitle. Kültürü, bilimi, teknolojiyi sadece tüketiyor; kendisi bir katkı vermiyor. Bu edilgenlik yüzünden gençler toplum hayatının çoğu yerinde yok. Sivil toplum örgütlerinde, eğitim kurumlarında, siyasette, yerel çalışmalarda gençlere rastlamak nadirattan sayılıyor.



Kimi Örnek Alıyorlar?


Gençlerin değer sistemine baktığımızda tablo biraz daha kararıyor. Bir araştırmaya göre Türkiye’de gençlerin kendilerine örnek aldığı, onlar gibi olmak istediği üç ‘rol model’ var: Rahmi Koç, Polat Alemdar ve Acun Ilıcalı. Neden bu isimler? Doğru tahlil ettiğinizde bu isimlerin bu şekilde bir araya gelmesi bir tesadüf değil. Rahmi Koç, çok para kazanıp zengin olmayı temsil ediyor. Polat Alemdar vatanseverlik adına “racon kesmeyi” ve maceraya atılmayı simgeliyor. Acun ise gezmeyi, tozmayı, dünyadan keyif almayı temsil ediyor.

Yani gençlerin büyük çoğunluğunun üç büyük değeri var: para, hava, eğlence. Bu değerlerle yetişen gençlik mi bizim geleceğimizin teminatı? Her gün biraz daha lümpenleşen, televole kültürünün kurbanı olan, okumayan, düşünmeyen, üretmeyen bir gençlik mi Türkiye’yi 21. yüzyılda öncü ülke haline getirecek?

Manevi ve ahlâki değerlere uzak, hedefsiz ve idealsiz bir gençlik yetişiyor. Modern teknolojinin sunduğu oyuncaklar onlar için gerçekliğin, hakikatin yerine ikame edilmiş sanal bir sahne. Gençlerin çoğu gerçek dünyada değil, internetin sanal ortamında yaşıyor. Youtube, Facebook, ipod, iphone derken, gerçekle, hakikatle ilişkisi her gün biraz daha zayıflıyor.

Eğitim sistemimiz düşünen, sorgulayan, araştıran, eleştirel bakabilen, sorumluluk alabilen bir gençlik yetiştirmeyi hedeflemiyor. İlk öğretimin amacı, liseye geçmek. Lisenin amacı ÖSS imtihanını kazanmak. Üniversiteye gitmenin tek hedefi ya da anlamı bir diploma alıp iyi maaşlı bir iş bulmak.
Ama bu bile olmuyor. Mevcut ekonomik şartlarda üniversite mezunları da her istediği işi bulamıyor. Çünkü teknik eğitim anlamında bile büyük eksikler var. Teknik bir okuldan ya da bölümden mezun olan bir genç, iş dünyasında iyi bir yere gelmek için en az on yıl çalışmak zorunda kalıyor. Çünkü üniversitede verilen eğitimle iş dünyası arasında ciddi bir kopukluk var.

Eğitim Amacını Yitirince

Oysa eğitimin amacı teknisyen yetiştirmek değil, alanında yetkin iyi, akıllı ve dürüst insanlar yetiştirmektir. Mevcut eğitim sisteminin değer sahibi, erdemli, akıl ve fikir sahibi nesiller yetiştirmek gibi bir hedefi yok. Sınavlara hazırlanmak için gidilen dershaneler, eğitim kurumlarının adeta alternatifi haline geldi. Dershanede soru çözmek, belli bir konuda kafa yormaktan, tefekkür etmekten çok daha önemli hale geldi. Eğitimin otomasyonu bu. Yani düşünen değil, soru cevaplayan, 4 şıktan birini seçmekten öte analitik kabiliyeti olmayan gençler yetiştirmek haline geldi eğitim.
Bir de madalyonun öbür yüzü var. Eğitim imkanı bulamayan, okuyamayan, suç işleyen, sokağa düşen, uyuşturucu ya da alkol bağımlısı olan onbinlerce genç... Bunlara ulaşmak için ne yapıyoruz? Bu gençleri kurtarmak, yeniden topluma kazandırmak için bir çaba gösteriyor muyuz? 19 Mayıs törenlerinde bu soruların sorulması, bu konuların konuşulması gerekirdi.

Gençlerin kafası karışık ve bu pek çok paradoksa sebep oluyor. Araştırmalara göre gençlerin büyük çoğunluğu kendini milliyetçi ve vatansever olarak tanımlıyor. Türkiye’nin ve kendilerinin geleceğini umutlu görmüyor. Ülkenin başına büyük bir çorap örüldüğünü, Türkiye’nin bağımsızlığını yitirdiğini, yabancılara peşkeş çekildiğini düşünüyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkıyor. Yani siyasi çizgide ulusalcılara yakın duruyor.

Fakat aynı gençlerin yüzde 72’si “Yurt dışında yaşamak ister miydiniz?” sorusuna “evet” cevabını veriyor. Yani geleceğini Türkiye’de değil, dışarıda görüyor. Kendisi Avrupa’ya gitmek istiyor, AB standartlarında yaşamak istiyor ama Türkiye’nin AB’ye girmesini istemiyor. Türkiye’nin gelişmiş, kalkınmış, demokratik, şeffaf, üretken, etkin bir ülke olmasını istiyor ama taşın altına elini koymaya yanaşmıyor. Beyin göçüne karşı; hatta bunun emperyalist bir oyun olduğunu düşünüyor ama önüne çıkan ilk fırsatı değerlendirip yurt dışına gitmeyi hayal ediyor. Ve bu tercihler arasında bir tutarsızlık olduğunu fark etmiyor.

Yine benzer gerekçelerle gençler siyasete güvenmiyor. “Siyasetçiler memleket hayrına bir iş yapmıyor, yalan söylüyor,” vs. diyor. Özellikle 1980 sonrası neslin apolitik hale getirildiği, sivil siyasete karşı bilinçli olarak soğutulduğu söyleniyor. Olup biteni uzaktan eleştiriyor ama kendisi bir aktör olarak ortaya çıkmıyor. Bunu riskli, tehlikeli bir şey olarak görüyor.

Bu pasifist tutumun yaygınlaşmasında şüphesiz ailelerin payı büyük. Siyaset, katılım, temsil, sorgulama deyince 1980 öncesi öğrenci olaylarını hatırlayan aileler, çocuklarını korumak için “Aman sen bu işlere bulaşma; okulunu bitir, mezun ol, iyi bir işe gir!” diyor. Türkiye’de gençlerin siyasi kutuplaşmanın aracı olarak kullanıldığı bir gerçek. Fakat sadece kötü örneklere bakarak bir nesli adeta dilsiz, kulaksız, zihinsiz hale getirmek de doğru değil.

Gençler Bugünün de Teminatıdır
Öte yandan gençleri sadece geleceğin liderleri olarak görmek, bugünü ıskalamak demek. Oysa gençlere yaşlanınca değil, şimdi ihtiyacımız var. Gençleri edilgen ve tüketen değil, etkin ve üreten kitleler haline getirmemiz gerekiyor. Bunun için gençliğe yeni bir ufuk, yeni bir ideal sunmak zorundayız.
Tüketim kültürünün parçası haline gelen, modern teknolojik aygıtlar karşısında aptallaşan, kültürel olarak sığlaşan ve lümpenleşen bir gençliğin Türkiye’nin ya da başka bir ülkenin teminatı olması mümkün değil. Kendimizi kandırmayalım. Mevcut eğitim sistemiyle ve gençlik politikalarıyla bir yere varamayız.
Bunun için manevi-ahlâki değerlerle donanımlı, sahasında iyi yetişmiş ve birikimli gençlerin yetişmesi için gayret sarf etmeliyiz. Devletin politikaları, siyasetin alanı, sivil toplum faaliyetlerinin hedefi, gençlere bu tür alanlar açmak olmalıdır. Onların enerjisini, yeteneklerini, potansiyellerini harekete geçirecek zeminler sağlanmalıdır.
Bunun için gençlere güvenmemiz gerekiyor. Onların başarılı olacağına, zorlukları aşabileceğine inanmamız gerekiyor. Sürekli birilerinin gölgesinde, korumasında yetişen bir gencin ruh dünyasının sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. Gençlerin özgüvene ihtiyacı olduğu kadar bizim de onlara güven duymamız hayatî öneme sahip.

Mevcut eğitim sisteminin ve gençlik politikalarının gençlerin ihtiyaç duyduğu vizyonu, öz güveni, ufku vermesi mümkün değil. Bunun için ailelerin kendi imkanlarını seferber etmesi, çocuklarını yüksek değer ve erdemlerle donatması gerekiyor. Böyle bir destek sistemi olmadan gençleri arzu ettiğimiz kıvama, olgunluğa, sorumluluk ve bilinç düzeyine getiremeyeceğiz. Onlarca yıldır izlenen politikaların sonuçları ortada.
Dinî ve manevi değerlerin yaşlanınca hatırlandığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef. “Hele biraz gençliklerini yaşasınlar” diye gençlerin dinî, manevi ve tarihî değerlerimizden nasıl uzak tutulduğunu, sekülerleştiğini, lümpenleştiğini biliyoruz. Bu tembel ve vurdumduymaz tavrı kesin bir şekilde reddetmeliyiz. “Ağaç yaşken eğilir” sözü mucibince gençlerin bugün nasıllarsa, yarın da öyle olacaklarını hatırlamalıyız. Ve bunu etrafımızdakilere de temel bir insanlık ve vatandaşlık görevi olarak hatırlatmalıyız.
İslâm medeniyetinin en önemli kurumlarından biri “fütüvvet” teşkilatı idi. “Gençlik hali” manasına gelen fütüvvet kelimesi, “feta”dan geliyor. Feta ise genç demek. Buradaki gençlik hem biyolojik hem de manevi manada gençliği, diriliği, tazeliği ifade ediyor. Bitip tükenmeyen bir kaynaktan, maveradan beslenen insanların sahip olduğu bir manevi gençlik hali. Yaradanının her nimetine adeta bir çocuk gibi sevinen, şükreden bir ruh hali. Zorluklar karşısında yılmayan, cesur, öz güveni yüksek, açık fikirli, manevi dokusu sağlam bir gençlik. Bir karıncayı dahi incitmekten çekinen, ruh asaletine sahip bir gençlik.
Bizim bugün en çok böyle bir gençlik tasavvuruna ihtiyacımız var.

1. sayfa (Toplam 1 sayfa) Tüm zamanlar UTC + 2 saat
Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group
http://www.phpbb.com/