GENÇLİK VE TASAVVUF -II-.
"...Bugün vâkıa şu ki gençlerden çoğu tasavvuf mefhumlarını kavramakta güçlük çekiyor; çünkü gençlerimizin çoğu tasavvufla ilgili şeyler okumuyorlar. Şayet okumuş olsalar tasavvufu insanı tembelliğe, yalancı bir tevekküle çağıran, üretim ve çalışmayı durduran, insanları uyuşturan ve toplumdan ayıran bir sistem olarak tanıtan yanlış düşünceleri değişirdi…" ***
Gençlik Sorunlarına Tasavvufî Çözüm
- “Muhabbet Kapısı”ndan Geçmek -
Dr. Hayati BİCE“Tasavvuf ve Gençlik” başlıklı yazımda Mısır’da tasavvufi geleneğin gençliğe aktarılması konusundaki akademik tartışmalara değinmiştim. Sorunun ülkemize yansıyan yönlerinin çözümünde yardımcı olacak “Neler Yapılmalı?” başlığı altında -yine Mısır örneğinde tartışılmış görüşlerden de yararlanarak- bazı önerilere bu yazımda yer vermek istiyorum.
Ülkemiz Gençliği ve Tasavvuf
Tasavvufi etkinliklerin serbest olduğu Mısır’daki durumu göz önüne alırsak ülkemiz gençliğinin tasavvuf ile ilişkisini tahmin edebiliriz ve gençlik ile tasavvuf arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde oluşturulduğunu – maalesef- söyleyemeyiz. Lise dönemi edebiyat kitabındaki kimi tasavvufi metinler temelinde şekillenen kitabi bilgiler ile “tasavvuf” diye bir olgudan haberdar olan gençlerin ezici çoğunluğu için “ülkemizde yaşanan tasavvufi hayat” ile ilgili gözlem yapabilme -ve dolayısıyle bilgilenebilme imkanı- son derecede kısıtlıdır. Ailevî ilişkileri ile tasavvufun pratiği hakkında bir veriye erişemeyen ve tasavvufî bir gelenek ile irtibatı olmayan bir gencin, normal hayat süreçlerinde tasavvufi bir yola intisabı tamamen tesadüflere bağlı haldedir, denilse yeridir. Tesadüflerin yönlendirdiği bir gencin “sahih bir tasavvufî mecra”a ulaşıp ulaşamayacağı ise şansa kalmış bir durumdur. Bu rasyonel temellerden uzak ilişkinin sağlıklı sonuçlara varamayacağı (ve varamadığı) bellidir.
Konunun bir diğer yönü, teorik olarak tasavvufa duyduğu ilgi ile tasavvufun tarihi fonksiyonundan haberdar olan ve klasik tasavvufî kaynaklardan edindiği bilgiler ile tasavvufun ne olması gerektiği konusunda bir fikir sahibi olan gençlerin durumudur. Yeni Aktuel dergisinin geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Tasavvuf Yükselişte” kapak konusu ile işlediği dosya da bunun bazı ilginç işaretlerini vermiştir. (**) Son yıllarda tasavvufî klasik eserlerin günümüz Türkçesine aktarılma çalışmalarının artması ile bu gruptaki gençlerin sayısının arttığı gözlemlenmektedir.
“Tasavvufa meraklı” diyebileceğimiz gençlerin edindikleri teorik bilgiler ile tesadüfî olarak veya yakın çevrelerinden yönlendirilerek ulaştıkları tasavvufi kanallarda cereyan eden tasavvufî hayat arasındaki çelişkileri gözlemeleri bugün gençliğin tasavvufî hayata adaptasyonunda önemli bir engel olabilmektedir. Öyle ki bazen bu çelişkiler tasavvufa meraklı genci –maalesef- tasavvufî çevreden tamamen uzaklaştıracak kadar soğutucu olabilmektedir. Burada sadece “birazcık mürekkep yalamış ukala” gençlerin değil, ülkemizde yaşanan baskılayıcı kısıtlamalar ile ideal bir tasavvufî ortam oluşturma imkânından yoksun bırakılmış olan tasavvufî geleneğin de sorumluluğu vardır.
Gençlik, İnternet ve Tasavvuf
Son zamanlarda gençliğin bilgi edinme kaynakları arasında en öne çıkan internet ortamının tasavvufî hayatın anlaşılmasında ve yaşatılmasında giderek artan bir etkinlikte fonksiyon kazandığı gözlemlenmektedir. Ülkemizde yasaklar nedeniyle yıllarca gizemli bir halde kalmış olan zikir ritüellerini en nezihinden en ürkütücü olanlarına kadar internet ortamında izlemek mümkündür. Bu konuda birkaç örnek vermek isterim: Sudan’da kayda alınmış Semmaniye tarikatının son derece estetik ve düzenli “kelime-i tevhid zikri” veya Fas’taki bir Şazeli dergâhında koro halinde “salavat-ı şerife” icraını da internet video kanallarından izlemek mümkündür.
Diğer yandan Makedonya’da Osmanlı bakiyesi olarak günümüze kadar gelmiş bir Rufai dergahındaki ateşte kızdırılmış demiri yalayan veya vecde gelmiş müridin vücuduna şiş batırılması şeklinde “burhan” görüntülerini dehşet ile anlatan bir genç kıza bir diğeri İran’ın dağlık bir yöresinde kayda alınmış olan zikir meclisinde “kafaya kama çakılması” sahnesini (hakikaten vahşet denebilecek bir görüntü olduğunu söylemeliyim) görse ne yapacağını sorabilir. Tasavvufî pratik ve uygulamalar konusunda bilgisi olmayanların Hind-Pakistan bölgesi sufilerinin cezbeli rituellerini görmeleri halinde şaşkınlığa düşmemeleri de imkansızdır.
İnsanların merakını tasavvufa yönlendiren garîb sahneler yanında son zamanlarda tasavvufî pratiğin en önemli konusu olan biat konusunun da internet üzerinden yaygınlaşmağa başladığı gözlemlenmektedir. İnternet ile online biat alan bir tasavvufî eğilime sahip genç; bağlandığı yolun merkezi mekanındaki zikir ve sohbet ortamına da sanal alemden de katılabilmektedir. Diğer yandan tasavvufi bilgilenme açısından da -bugüne kadar ancak özel bir gayret ile oluşturulabilecek- sufî literatürü bilgisi internet ortamında herkesin rahatça erişebileceği bir yaygınlık kazanmıştır. Birçok internet forumunda tasavvufî konularda sorular ve yanıtların en ince ayrıntıları ile tartışıldığını da görebiliriz.
İnsanların -ve özellikle bulundukları fizyolojik ve psikolojik evrenin gereği olarak en hassas dönemlerini yaşayan gençlerin- nefslerini, emmâre düzeyinde kışkırtıcı materyali içeren internetin gençlere tasavvufî bilgi ve hatta eğitimin iletilme aracı olarak etkinlikle kullanılması konusunda tasavvuf ile teorik olarak ilgilenen akademisyenlerin ve tasavvuf pratiğini yaşayan mürşid pozisyonundaki önderlerin sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğun gereği, düzgün kanallar açılarak sağlıklı bir yönde yerine getirilmezse yanlış bilgilere dayalı vahim pratiklerin ortaya çıkması da kaçınılmazdır.
Tasavvuf ile İlgilenme Çağı
Tasavvuf ile ilgili bilgi ve görüntülerin hedef kitlesi belirlenmeden, bir şekilde tüm meraklıların önüne gelmesi tasavvufi bilgilendirme konusunda yeni bir değerlendirme yapılmasını gerekli kılmaktadır. Türk tasavvuf tarihine bakıldığında tasavvufun belirli bir İslami hayat pratiğine sahip olan kişilere teklif edilebilen daha rafine bir müslümanlık olarak sunulduğu görülür. Özellikle ülkemizde yaygın sûfi gelenek olan Nakşbendilik ekolü, tasavvufî bir hayatın yaşanabilmesi için öncelikle meslek ve iş sahibi olmanın gereğini öncelediğinden tasavvufi pratikleri yaşama çağı da olgunluk yaşlarına erteleniyordu. Oysa bugün yaşadığımız dünyanın şartları, internet ile doğup büyüyen gençliğin hiç değilse bilgilenme düzeyinde “sahih tasavvuf” ile tanışmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü bu ülkenin tarihinde belirleyici olarak yer alan tasavvuf ile -istense de istenmese de- neredeyse çocuk denilecek yaşlarda karşılaşılması söz konusu olmuştur artık.
Bu tesbitlerim Türkiye için olduğu kadar diğer İslam ülkeleri için de geçerlidir. Önlerinde onları sapıtan, fitneye düşüren bir takım engeller, onları şerre götüren pek çok tuzaklar bulunan gençlerin tasavvufî bir yaklaşımı benimsemelerinin, önlerinde yepyeni bir âlemin kapılarını açacağına işaret eden Dr. Abdülmun`im Hafâcî, Mısırlı gençleri dinsizliğe, cinselliğe ve benzeri sapık akımlara sevk etmeye çalışan pek çok akımın birlikte oluşturduğu tehdide dikkat çeker.
Konunun doğrudan doğruya özellikle gençler ile ilgili bir başka yönü daha vardır ki o da günümüzde ihmal edilemez bir olay olgu olarak önümüzdedir: Son yüzyılda nefsani dürtüleri azdıran ve tüm dünyada egemen olan Batılı hayat tarzı ile reklam edilen hedonizmin sınırları aşarak neredeyse ulaşmadığı ülke ve mekân bırakmayışı... Benzer bir değerlendirme yapan Mısır’daki Ahmediyye Tarikatının önderi Şeyh Hasan Eş-Şinnavî: “Maddenin ruha hükümran olarak esareti altına aldığı günümüzde; özellikle yaşadığımız çağda gençlerin tasavvufla irtibatının topluma hayırlı ve faydalı birer ferd olarak kazandırılmaları bakımından önemi açıktır. Dinimiz bizi ruhi yüceliklere, manevi olgunluklara davet ederken asrımızda tasavvufun büyük önemi olduğu açıktır.” sözleriyle tasavvufun nefsani güdülerin denetimindeki gerekliliğini vurgulamıştır. Mısır İslamî Bankası yöneticilerinden Ahmet Atıf ise, ülkesinde mevcut masonik cereyanlara ve Rotary kulüpler gibi ‘kökü dışarıda’ organizasyonlara karşı en faal mücadelenin tasavvuf ile yapılabileceği tesbitinde bulunmuştur.
Tasavvufun nefsanî arzu ve dürtülerin kontrolünde sağlayacağı faydaya bugünkü nesillerin -çok ama çok- ihtiyacı olduğu da kesindir. Nefsin emmâre düzeyindeki güdülerin esiri olmaması için gerekli otokontrolü sağlamakta tasavvufun sağladığı imkanları diğer İslâmi pratikler ile karşılamak çok zor görünmektedir. O halde “Gençliğin tasavvufi uygulama ve tecrübe konusunda bilgilenmesi için neler yapılmalı?” sorusuna tasavvufi gelenek içerisinde yanıt arama gereği vardır.
Tasavvuf Aleyhdarlarının “İslâmcı Gençlik” Kuşatması
Konuyu güncelleştiren bir husus ta -tasavvuf ehli gençliğe erişimi hedef edinmese bile- tasavvuf aleyhdarlarının müslüman ülkelerdeki gençleri propaganda hedefi yaparak gençliği tasavvuf ile -olumsuz yönde etkilemeğe çalışarak- tanıştırdıklarının da gözlemlenmesidir. Henüz ülkemizde Arab ülkelerinde -ve bu arada Mısır’da- olduğu kadar etkin olamasalar da gençlik içerisinde İslamî “fakat tasavvuf aleyhdarı” akımların faaliyette oldukları bilinmektedir. Kendilerini “selefi” olarak tanıtan kişi ve gruplar tüm dünyada yaygın bir tasavvuf karşıtı propagandanın yürütücüsü durumundadır. Tasavvufun maksatlı olarak uydurulan sözlerle yanlış tanıtılmasına karşı çıkan Ezher Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Abdullah Neccar’ın “Bugün vâkıa şu ki gençlerden çoğu tasavvuf mefhumlarını kavramakta güçlük çekiyor; çünkü gençlerimizin çoğu tasavvufla ilgili şeyler okumuyorlar. Şayet okumuş olsalar tasavvufu insanı tembelliğe, yalancı bir tevekküle çağıran, üretim ve çalışmayı durduran, insanları uyuşturan ve toplumdan ayıran bir sistem olarak tanıtan yanlış düşünceleri değişirdi… Bu yanlışın tashihi de oldukça zordur. Tasavvufun miskinlik, hayatı terk ve sadece zikir ile nafile ibadete dayalı bir sistem olduğu şeklindeki anlayış temelde İslâm’ın sınırları dışında bir anlayıştır.” sözlerinin ülkemiz ölçeğinde de neredeyse birebir geçerliliği tartışılamaz.
Dr. Abdullah Neccar, ülkesindeki tasavvuf ve sûfiler hakkındaki yanlış algılamayı şöylece özetler: “Maalesef gençlerimiz tasavvuf aleyhinde oradan-buradan duydukları bir takım lafları tekrarlamakla yetiniyorlar ve insanlar düşünüp anlamadan; ölçüp tartmadan bunları tekrarlayıp dururlar. Gençlerimizin ve tasavvufa yanlış nazarla bakan kimselerin, tasavvufun ubudiyet derecelerinden biri demek olduğunu bilmeleri gerekir. Tasavvuf âlimlerimizin belirttiği gibi "Sûfi" ; "Abdullah" yani “Allah`a celâlinin gerektirdiği gibi kulluk eden” demektir. Tasavvufun dinin rükünlerinden veya imanın esaslarından biri yıkılarak onun yerine kaim olması tasavvur olunamaz. Aslında tasavvuf, gençlerimizin de bilmesi gerektiği gibi, insanın, dini iman, İslâm ve özellikle ihsan olarak anlayıp gereğini yerine getirmesidir. Sûfi, Allah`a kamil bir imanla inanarak, ihsan duygusuyla -Allah`ı görüyormuşçasına- ibadet eder. Veyahut da bazı sûfilerin dediği gibi haşyetle kulluk yapar. Tasavvuftaki haşyeti iyi anlamak zorundayız. Çünkü haşyetin manasının yanlış anlaşılması, gençlerin zihinlerinde yanlış düşüncelerin yerleşmesine sebep olur.”
Mısır Vakıflar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Abdullah Abdüşşekür ise tasavvuf karşıtlarının kötüleme çabalarına engel olunabilmesi için “gerçek tasavvuf”un gençlere ulaştırılmasının önemine dikkat çeker: “Gençlere tasavvufu klasik usullerle değil; açık ve net bir surette; tam olarak tanıtmamız; inanç değerlerini ve manevi önderlerini, sufîlerin yaşantılarını tanıtmak ve öğretmek gerekmektedir... Tasavvufun manasını gençlere iyice öğrettikten sonra, tasavvufi şahsiyetler anlatılmalı ki, gençler izleyebilecekleri yolu, görebilsinler… "Tasavvuf, kalbin kötü hasletlerden temizlenmesidir" diyelim… Kalb, sadr; yani bâtın tasfiye olduktan sonra bunun safiyeti dışarıya yansıyacaktır. Ahlakî ve ilmî değerler etrafında yapılacak sohbetler, İslâm ahlakının esaslarını şahsında taşıyan örnek insanların hayatları, birbirlerine karşı muameleleri ile ilgili günlük programlar, haftalık programlar, gençlerimizin kalplerine ulaşma yollarındandır. Gençlerimize amel noktasında da ehl-i tarikin değerlerini öğretmek zorundayız. Çünkü tarikat sadece bilinen ibadetlerden ibaret demek değildir. Ehl-i tarik ve sûfiler nezdinde gerçek ibadet, meslek olarak yapılan işlere varıncaya kadar her türlü insani faaliyeti kapsayan bir anlayıştır. Ebul-Hasen eş-Şazeli ihvanına "Çalışınız, çünkü dünyasında hayır olmayanın ahiretinde de hayır yoktur." derdi. Ahmet el-Bedevî de ihvanına şöyle nasihat ederdi: "Önce ekmeğinizi kazanın, sonra Rabb’ınıza ibadet edin." Gençler, bu değerli sözlerin tasavvuf önderlerine ait, şahsî tavsiye ve sözler olduğunu bilmelidir. Bu sözler bizi tasavvufun, şahsi kalp temizliği yanında toplum içinde yararlı çalışma ve üretim demek olduğu fikrine götürür. Tasavvuf aynı zamanda güven ve hoşgörüdür. Tasavvuf korkaklığı reddeder ve gerçek sûfi Allah`tan başkasından korkmaz. İnsan, mahlukattan korkmayıp kötümserliği terk eder, iyimser olarak yaşar.”
Dr. Abdullah Abdüşşekür, sözlerini İslâm dünyasının geleceği konusunda tasavvufun oynayacağı olumlu role ilişkin ümidi ile tamamlamıştır: “Gençlere sözün güzeli, üslubun kibar ve yumuşak olanı demek olan tasavvuf, söylem ve yaşayışın en düzgünü olan sûfilik somut olarak gösterilebilinirse İslâm ümmetinin talihi gülecektir.”
Gençliğe Önerilen Tasavvufî Çözüm
Çağımızın gündeme getirdiği gençlik sorunlarının çözümüne ve İslam ümmetinin istikbalinin güvence altına alınmasında tasavvuftan nasıl yararlanabileceği de tartışılmaktadır. Ezher Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Abdullah Neccar gençliği “İslâm’ın eğitim ve yetişmesine büyük önem verdiği, sağlam bir yönelişle hayata hazırlamaya çalıştığı ümmetin istikbalinin teminatı olan topluluk” olarak tanımlar. Ezher Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Abdülmun`im Hafâcî ise: “İslâm düşmanları, gençliğimizi ahlâken zaafa uğratarak, İslâmî düşünceyi ve dolayısıyle İslam dünyasının geleceğini zayıflatmak istiyorlar. Gençler, tasavvufi düşüncelerle donatıldığında sapık düşüncelere karşı en iyi silahla teçhiz edilmiş olurlar. Gençler, tasavvuf yoluna yönelerek istifade ederlerse, bu onlar için nefsani bir terbiye, ruhani bir eğitim vesilesi olur. Akıllarından, ruhlarından, şuur ve vicdanlarından nefsanî perdelerin kalkması sayesinde her şeyde ve her yerde; uyku ve yakaza halinde Allah`ın tecellilerini görürler.”” tesbitinde bulunur.
Tasavvufu, gençleri faziletli bir hayata ulaştırmak için ellerinden tutacak bir sistem olarak tanımlayan Ezher Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Abdullah Neccar, gençlerin nefslerinin esaretinden kurtarılması gereğini işaret eder: “Gençleri yetiştirme ve enerjilerini hayra yönlendirme yollarını araştırdığımız, toplum içinde bu idealleri gerçekleştirecek faal bir eleman olmalarını sağlamak istediğimiz zaman tasavvufun, gençliğin eğitimdeki tesirinden gafil olmamak gerekir.” Tasavvufu İslâm’ın “yaygın eğitim sistemi” olarak gören Neccar, tasavvuf hakkındaki yanlış yönlendirmenin bilhassa gençlik düzeyinde düzeltilmesi için gayret edilmesini ülkesinin ve İslam dünyasının geleceğinin garantisi için şart olarak görmektedir ve der ki: “Tasavvuf konusundaki yanlış düşüncelerin tashihi için öğretici ve uyarıcı yayınlara ihtiyaç vardır. Eğer gençlerimizin hayrı isteniyor ve onları düştükleri yanlış akım ve düşüncelerden kurtarmayı arzu ediliyorsa, sağlam İslâmî düşünceye bağlı her vesile ve kanaldan istifade ederek gencin zihnine ulaşma gerekir. Gençlerin tasavvufun bu önemini anlamalarını; eğitim ve basın-yayın ile meşgul olan kimselerin de çalışmalarını bu istikamete yönlendirmelerini diliyorum. Ki bu suretle tasavvuf, gençlerin hayatlarını düzeltmeye bir başlangıç teşkil etsin ve gençlerin çalışma hayatlarında sağlam imandan ve Allah`a karşı halis kulluk görevinin yerine getirilmesinden kaynaklanan esaslardan biri olsun.”
Gençlere Öneri: “Tasavvufa Muhib Olmak”
Gençliğe tasavvufu takdim etmekte, yüzlerce yıllık tasavvufi birikimin ortaya çıkarttığı terminolojide “muhib” olarak adlandırılan kavramı öne çıkartmak gerektiği kanısındayım. Bir tasavvuf yolunda biat alarak tarikat usulünün belirlediği günlük zikir ve tasavvufi pratikleri “mürid” olarak uygulaması tüm gençlik kitlesine genelleştirilemez. Bu hem zor, hem de uygulamada birçok soruna yol açacak bir öneri olurdu. Bunun tasavvufun teorisi ile de bağdaşmayacağı; tasavvufa intisab ile manevi yolculukta yol almanın ancak “ezeli bir nasib” olduğu konusunda beni ikaz eden sufi arkadaşımın uyarısını da dikkate alarak gençlik kitlesinin genelinin “tarikatta mürid” olmasa bile “tasavvufa muhib” olması önünde hiçbir engel bulunmadığını belirtmiştim. Herkes istese de gerçek anlamıyle bir “mürid” olamayabilir ancak herkesin “muhib” olması hem serbest hem de çok kolaydır.
“Muhabbeti olan” anlamını taşıyan “muhîb” terimi Arapça, “seven” demektir ve tasavvufta muhabbet; sevgi; ilgi kavramlarından türetilmiş bir kelime olarak kullanılagelmiştir. (***) Tasavvuf yolunu seven, fakat bir sûfi yolunda fiilî olarak yer almamış kişilere “muhîb” derler. Tasavvuf terminolojisi’nde tasavvuf yolunu ve o yolda gidenleri seveni ifade eder. Bazı tarikatlarda ise muhiblik, tasavvuf yoluna adım atan talibin ilk durağıdır. Mevlevî muhibleri için Mevlevîhanelerde ayrı yerler ayrılmıştı ve dervişlerin katıldığı Mevlevî ayini muhibler tarafından o özel bölmeden izlenirdi. Bunun anlamı Allah yolunda seyreden müminleri sevmek ve onların önderi olan tarihte yaşamış ve bugün yaşamakta olan Allah dostlarına hürmet ve saygı duymak demektir.
Tasavvuf yolunda resmen yer alıp kendisini mürşidden biat alma yeterliliğinde görmeyen bütün Müslümanlar için olduğu gibi gençler için de ardına kadar açık bir kapıdır bu kapı: Muhabbet kapısı…
Muhabbet kapısından bu şekilde giren bir mümin genç, rahmanî çekim alanına da girmiş demektir ve umulur ki bu çekim ile kısa sürede kendi yörüngesinde yerleşerek dengeli bir yolculuğa başlayacaktır.
--------------------------
(*) Araştırmacı-Yazar.
(**) Yeni Aktuel, "Sufizm Yükşelişte" ; Sayı: 209.
http://www.yeniaktuel.com.tr/index,209@2100.html(***) Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Anka Yay.
http://www.boyuthaber.com/News/Analiz/0 ... F--II-.php