Sufiforum.com

2009'da başlayan SUFİFORUM'da İslam; İslam Tasavvuf Geleneği ile ilgili her türlü güncel ya da 'eskimez' konular yer almaktadır. İçerik yenilemeleri tasavvuf.name sitesinden sürdürülmektedir. ALLAH YÂR OLSUN.

Giriş |  Kayıt




Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 99 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1 ... 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki
Yazar Mesaj
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 02.04.10, 05:03 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 218
Azîz ağabey evvel emirde dediğiniz gibi bıçak kemiğe dayandı ve biz müdaafaya mahkum olduk.
Eğer kendilerini daha çekici göstermek için gayedaşlarını tahfîf etmeseler,tezyîf etmeseler elbette susardık.Ancak Cenâb-ı Hakk ın yer yüzünde insân-ı Kâmil olarak yaratıp nâsı irşâd ile tavzîf ettiği insanları Nur mesleği yanında,berzahdaki ruhlar gibi görmek,haşa lamba olarak tavsif etmek bizi Nurcuların anlayamadığı denli incitiyor,hiç bir zaman anlayacaklarını da düşünmüyorum.

Bir Nurcu arkadaşım bana Fethullah Efendinin şunu söylediğini nakl etmişti:Bedi'üzzamân tesbihmiş,Mevlana (k.s.a) hz.leri bile ancak o tesbîhde ki boncuk olabilirmiş...Yani Bedi'üzzaman hz.leri 99 kat daha büyük.Hadi tesbihdeki alemi de sayarsak 100!Bir zaman bir nurcu büyüğüme Mehmed Zâhid Kotku (k.s.a) hz.lerinin büyüklüğünü,devrinde büyük zâtların hep onu ziyarete gittiklerini anlatıyordum.Kabul edesi gelmedi.Niye dedim.Şünkü Bedi'üzzaman varken başkası onun kadar büyük olamazmış!

Neyse kısaca şu berzah hakkında da konuşalım:

Bir takım tarîkât Pîrleri en evvel bütün makamları sülûkdan önce anlatırlar,sâlik bildeliği şeyi görür.
Diğer bir kısımda önce sülûk edip gösterir ondan sonra müridlere anlatır,gördüklerini bildirir.

Nurcuların berzah dediği işte buradaki görmedir...Görme yani sülûk işlemi de biraz zaman istediğinden onlar görmeden bilmeyi kestirme yol addediyorlar...Halbuki Tasavvûf Pîrleri önünde ya da sonunda bu bilgiyi verir...Bir sâlik hem görür hem bilir...İşte Nurcuların keşf hadisesini Risâle okumak yanında küçümsemelerinin sebebi budur.
Lâkin Allâh (c.c)'ın kendisine yönelmesi için halk ettiği rûh bilmek ile yalınız iktifa edebilir mi?Rûh bizden daralınca seyr-i İlallâh isterim,Sevgilinin Cemâlini görmek dilerim şu beden çöllerinde kaldığım yeter dedikçe biz rûha dur sen sevgiliyi görmek için uğraşma,çölleri aşma,biz sana sevgiliyi kestirmeden anlatalım,tarif edelim desek rûh bunu kabûl eder mi?Etmez!Mümkün değil!!!

Asıl berzah akıldır!Yalnızca akla hitab eden her şey de berzahlık olmak durumundadır.Rûhi tecrübe yani sülûk ise mahza tahakkuktur,ayne'l-yakîn dir.Berzah ile alakası malakası yoktur.

Hiç anlaamadım ki,bu taife kendilerini anlatırken illaki neden tarîkat ehli ile kendilerini mukayaese ederler.Kimseye karışmadan çalışsalardı ne güzel olurdu...Yüzbinlerce tasavvûf ehlinin kalplerini kırmazlar idi...Şimdi derlerse siz Tsavvûf ehlisiniz ne deyu bu sözleri sinenize çekip çilekeş olmazsınız?Bu durumda biz yine deriz ki:bey amca dervişin camallisi de celallisi de makbüldür.

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 02.04.10, 14:20 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
Alıntı:
"..Bir Nurcu arkadaşım bana Fethullah Efendinin şunu söylediğini nakl etmişti:Bedi'üzzamân tesbihmiş,Mevlana (k.s.a) hz.leri bile ancak o tesbîhde ki boncuk olabilirmiş...Yani Bedi'üzzaman hz.leri 99 kat daha büyük.Hadi tesbihdeki alemi de sayarsak 100!Bir zaman bir nurcu büyüğüme Mehmed Zâhid Kotku (k.s.a) hz.lerinin büyüklüğünü,devrinde büyük zâtların hep onu ziyarete gittiklerini anlatıyordum.Kabul edesi gelmedi.Niye dedim.Şünkü Bedi'üzzaman varken başkası onun kadar büyük olamazmış.."


iddiaların iler tutar tarafı yok hepsi birer deli saçması.. bediüzzaman merhum son devrin Meşayıhı (ks.hum) yanında ancak bir tıfl-ı ebcedhan olurdu..bugün dahi öyledir..hatta biz şu kadarını deyiverelim de isteyen gülsün (bize) isteyen ağlasın (kendi haline).. dünün ve bugünün irşad ehli (kamilleri) sırf sakalları ile bile üstad said efendiyi sebkat etmişlerdir; makamları..irşadları.. ilimleri.. irfanları.. şöyle dursun...

bediüzzaman (zamanın en büyük harikası denilen zat) cenab-ı Mevlana-i Rumi hazretlerinin (ks.) tırnağı kadar bile olamaz.. (bugün) o âşıklar sultanının özel hasselerinden bir adama tırnak kadar akıtsalardı var ya: o kişi milyon tane üstad bediüzzaman'ı afak ve enfüsten geçirip hayretlerden hayretlere salardı.. ve zamanın harikası denilen o ma'na bir hayal gibi suya düşer de yerine milyon tane müstağrak (bihuş ve sergerdan) gelirdi.. ben dedim az buçuk siz anlayın bundan ziyade.. 8-)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 02.04.10, 16:04 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
muhterem hocam Kudsî,

yerden yere vuralım derken, yine aynı hataya düşmüşsünüz,

hem şu zamanın bediîsi ile tâ o zamanın mübarek zâtı, şeb-i arûz'a varmış Allah dostunu kıyas etme gibi cahilane bir mantık kurarsınız,
yoksa tüm o müceddidleri toplasanız da, tüm şeyhleri toplasanız da, imanın hakikatlerini vasıtasız direk kalbinde alan bir sahabi efendimiz Bilal Habeşi kadar olamazlar.

sizin kıyasınız kıyas değil muhterem!

kaldı ki, mübarek Mevlana Celaleddin i Rumi hz. 'ni o makama çıkaran da, o Mesneviyi kalbine ilham ettirip yazdıran da, ne o parmakları ne o mübarek tırnağı ne de o mübarek sakalıdır. keramet tırnakta sakalda olsa idi..... neyse ise'lerde ne dünya döner, ne kalpler ne akıllar şifa bulur.

yolunuz açık ola...
vesselam...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 02.04.10, 16:32 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
Alıntı:
19. mes'ele: bediüzzaman (rh.a) bir yerde şöyle buyurmuş: "..acaba talebelerin “nasara, nasara, nasaru, nasarat” gibi sarf ve nahvin küçük meseleleri tekkelerdeki virdlere racih gelirse, Risale-i Nur’un “Amentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusülihi ve bi’l-yevmi’lâhiri” deki hakaik-i kutsiyey-i imaniyeyi en kat’î ve vâzıh bir surette ders verip, en muannid zındıkları ve en mütemerrid feylosofları susturup ders verirken, onu bırakıp, yahut sekteye uğratıp, veyahut kanaat etmeyip, tarikat hevesiyle Risale-i Nur’dan izin almayarak kapanmış hangâhlara girmek, ne derece yanlış olduğunu ve bizim bu şefkat tokadına ne derece istihkak kesb ettiğimizi gösteriyor..” (Lem’alar, 639-640)..


ne acaip bir anlayışsızlık.. ve ne garip bir kıskançlık!.. anlaşılan o ki bu ibare medreseden tekkeye adam kaptırma tehlikesine (!).. binaen kaleme alınmış.. (yani) medreseden tekkeye varmak adeta yüz kızartıcı bir suç olarak telakki ediliyor.. bu "ayak kayması" nın cezası da bir şefkat tokadına (celal yüzlü cemal muamelesine) istihkaktır diye noktalanmış.. fesubhanallah!..

halbuki medreseden tekkeye giden âdem cehalete yelken açmıyor: bilakis el-İlim deryasında "yüzme öğrenmeye" gidiyor.. zaten tekkelerin işleri medreselerin ilimlerinden ayrı değil ki.. bu rahatsızlık (şikayet) niye!.. tekkeler kendi başına müstakil bir kurum değildir: bağlı bulunduğu medrese ilimlerinin (tefsir hadis fıkıh..) "zevk" (u idrak) edildiği mahallerdir.. Aziz Hüdai hz.nin (ks.) ne zoru vardı da kendisi bir Müderris (prof.) ve devletin resmi Kadılık mertebesinde iken Üftade (ks.) dergahına başkesti?.. (bunun gibi sayısız misaller var)..

tekke ile medrese aynı Ana dalın (şeriatın) branşlarıdır.. biri zahirini diğeri hakikatini derpîş eder.. mesela bugün Mevlana Mahmud efendi hz.ne (ks.) giden şu nasihatı almaktadır: " oğlum hem ilim (ulum-i Şer'iyye) oku.. hem Tarikat-i aliyye vazifelerini yap.." konu bu kadar açık ve basit.. ama molla said efendi (rh.a) öyle anlaşılıyor ki tarikat ve tekkeyi bir nevi ruhbaniyet gibi görüyor.. tarikat ve tekkenin zamana ve cemiyete uymadığını iddia etmesi bize bunu tefhim ettirmektedir..

arkadaş biz deriz ki: Risale kanaat edilecek "İş" değildir.. zira teşnegâna hiç bir şey vaad etmiyor.. âb-ı hayat tarikat ve tekkelerdedir.. o sebeble büyük müfessir ve mutasavvıf ismail Hakkı bursevi hz. (ks.) "Hangah Deryadır.." buyurmuş.. imdi, deryanın resmini çizip mahiyetini okumakla o deryaya dalmak, içinde yüzüp kulaç atmak bir değildir..

hz.Şems-i Tebrizi (ks.) konya'ya teşrif ettiği zamana değin Müderris Celaleddin efendi (Mevlana) adam boyu bir çerağın altında sabahın ilk ışıklarına kadar kitab ve risale okurdu.. ama hazret o devre için "hamdım" diyor..dikkat!.. sonra noldu?.. hz.Şems-i ma'şuk geldi bütün kitapları risaleleri suya fırlattı.. ve ilk dönem Molla Celaleddin hz. ile 6 ay boyunca halvet buyurdular.. ve daha o ilk dönemin ardından Mevlana-i rumi hz. (ks.) "yandım.. kül oldum.." demeye başladı.. tarikat ve tekkenin ihtilal açan tealluku ile bir zaman sonra fetih ve tahakkuk hasıl olunca "maksad-ı aksa" ne idiğin ortaya çıkıvermişti.. ve artık o zata "Mevlana Hudavendigar" diyeceklerdi..

arkadaş!. tekke ile medresenin mahreç mahalli birdir eğer tekkeyi medreseye idgam etmezseniz (hele tekkeyi tepmeye çalışırsanız) lahn-ı celi (ağır ve açık hata) işlersiniz.. ki bu revişle ilmel-yakin bile hayal olur nerde kaldı ki aynel-yakin "gerçek" olsun...

imam-ı Gazzali hz.nin (ks.) terceme-i hali tekke ile medresenin beraberliğine bir delil-i katiadır.. hazret Şam'da minare-i Beyza'da tam 11 yıl halvet buyurdu.. bu zaman zarfı içinde bir yandan Tarikat üzre ibadet ve mücahede eyledi diğer yandan ilim ve telif-i kütüb ile meşgul oldu.. buna rağmen: "makamı tevhid-i Ef'alde idi.." dediler.. şu kamette bir zat bile Tarikat neme lazım?.. dememiştir iyi anla..

Allame Mevlana Molla Fenari hz. (Ra.) bile şeyh Hamiduddin-i Aksarayi hz.ne (ks.) [Somuncu Baba'ya] bir talebe olmaya can atmış da bu risalecilere ne oluyor ki kendilerini ehl-i Kemal'den müstağni addediyorlar.. biz aslında 'Asıl Kabahat'in mebdeine (üstada) işaret ederken bugünküleri "Emîr'sizlikten" sakındırıyoruz.. (yani üstad etmiş siz etmeyin diyoruz..) zira işin mebdei (olan zat) haline mağlub olduğu yüzden ma'zurdur ama bugünküler mazur değil mes'uldür..

madem ki üstad said efendi bir Şeyh (Mürşid) değil ve risale-i nur da bir Tarikat (Yol) olma hassesine malik bulunmuyor.. o vakit kişi hiç kimsenin iznini (emrini istişaresini) almaya gerek görmeden (helallik diler eyvallah deyip çeker gider ve ) pekala bir Mürşid-i kamile intisab edebilir.. insan Mürşid-i kamil dururken onu bırakıp nakıs bir şeyhe varırsa cürm olur.. veya bir mürşidden diğerine geçecekse izin alır.. (emir ve istihareye tabi' olur)..

"ey ahali hangahlar zaten kapandı nereye gidiyorsunuz?.." siz güneş dururken "niye bu yerlere (lambalara) heves ediyorsunuz?.." diye sitem eden şikayetlenen rahatsız olan bu zatı Allahu Teala (iyi taraflarına hürmeten) ma'zur ve mağfur eylesin..amin...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 02.04.10, 18:25 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
Pek muhterem hocam Kudsî,

19. meselenize dairdir : (risale i nurlarla ilgili 14., 17. ve 18. meselenizi hâl eyledim.)

-çok defa dedim yazmayacağım ama duramadım, her anlatılagelen tek paradigmadan olsun istemedim, çünkü, yazdıklarınız ihtiva bakımından kin ve nefrete yol açabilecek durumda -

dersiniz ya anlayışsızlık, kıskançlık : bi kere o öyle değil! malumunuz ki Üstad, molla'dır, medrese eğitimi almıştır, zamanının şeyhlerinden gerekli ilim ve fıkhi bilgileri almıştır. sonra onlara kin ve nefre ve kıskançlık mı besleyecek!!

bu olsa olsa talebelerini bir korumadır.

Mesneviyi Nuriyede der ki Üstad: (özetle)

40-50 sene evvel, daha çok ulum-u akliyee ve felsefiyyede hareket ettiği için ehli tarikat ve ehli hakikat gibi bi meslek aradı. Ancak ehli tarikat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi.
Çünkü aklı ve fikri hikmeti felsefe ile bir derece yaralı idi. [b](benim ile müthiş bir benzerliği var. hep arayışım o sebepleydi)
....
Daha sonra Kur'anın dersi ile, irşadıyla hakikate bir yol bulmuş, girmiş
.

der.

malum zaman yalnız kalbi hissiyatımızla idame ettirilecek bir zaman değil. sizi bilmem ama,
benim kalbim de fena derece felsefe ve materyalist bilim ile yaralanmış idi.
Beni Rabbi Rahimim tekrar döndürdü de o imansız hayattan bu imanlı hayata, kalbimdeki tüm şüpheleri ve vesveseleri Risalei Nurlar ile söndürdü.

Şimdi bu akıl ve kalb eskiye nazaran dindi, sükut etti. Şimdi bundan sonraki adımlarımı yalnızca kalbî olarak atsam, benim aklım vaveyla etmeyecek mi,
bana karşı durmayacak mı, elbette duracak, elbet her adımımda aklî bir delil arayacak!
Sözüm tarikatı aliyye içinde hayat bulmuşlara değil. Belki siz yalnızca kalben hareketle kalbiniz de ruhunuz da aklınız da mutmain olabilir, ama herkes 1 değil. o sebeple farklı tarikatlar, kolları oluşmuş.

Ondan artık, bir mürşidi kamil arayışım son buldu. Allah onların tümünden razı olsun.

şimdi Kudsî hocam, örneğin siz; tarikatı aliyye içinde bir mürşidi kamili olan bir derviş, sonraları bu mürşidi kamilini bırakıp da başka bir mürşidi kamil arayışı içinde girse, yada o tarikat kolunu bırakıp da başka bir tarikat koluna girse acaba ne düşünürdünüz??

merak ederim?


vesselam...

not: madem kalbimdeki vesveseler dahi risalei nurlar ile söndü, o zaman burdaki kardeşlerime de öneririm ki, özellikle namaz kılarlarken kalblerine vesveseler; çirki görüntüler, boş işler gelip de kalben bundan rahatsız olanlar var ise:
Yirmi Birinci Sözün İkinci Makamı'nın sadece 1 vecihi dahi yeter, aklen de kalben de şifa bulurlar, vesvese ile kalpleri mütessir olmaz inşallah...

http://www.erisale.com/#risaleContentId_1485155621


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 02.04.10, 19:50 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı

Kayıt: 24.12.09, 22:13
Mesajlar: 145
muhterem tek takıntınız olmuşa benzer ya bu risaleler, ama bilin ki risalelerin basılması esnasında Üstad'ın talebesini, o zamanın teksir makinesinin başında kimler ziyarete geliyor! kimler destekçisi oluyor! size bize mi kaldı yermek, yada övmek. zaten övenler övmüş.

Alıntı:

"“Üstad’ın ilk talebeleri mana âleminin birer sultanıydılar; ama dünya onları tanıyamadı. Onların, mahviyet, tevazu ve hacâletle mühürlenen tabiatları başkalarını aldattı. İnsanlardan bazıları gururlarına; kimileri hasetlerine ve bir kısmı da bencilliklerine yenildiler ve ne Hulusi Efendi’yi, ne Tahiri Mutlu’yu, ne Sadullah Nutku’yu ne de Mehmet Feyzi’yi tanıyabildiler. Oysa, onlar bir dirilişin ilk mimarları ve Hazreti Mîmâr-ı Azam’ın vefalı temsilcileriydiler.. Hasan Feyzi’ye, Hafız Ali’ye, Hoca Sabri’ye, Tahiri Mutlu’ya ve Hüsrev Efendi’ye sonraki nesillerin de ihtiyacı vardı. Dünya Ahmet Fevzi’yi, Atıf Efendi’yi ve Asım Bey’i mutlaka bilmeliydi. (..)



(alıntıdır)

Alıntı:
Kitaplar ilk defa baskıya gireceği dönemde Üstad, sağa-sola hem de 50-100 lira gibi küçük bir para bulmak için adam gönderiyor. Tahiri Mutlu -makamı cennet olsun- bunu duyuyor ve koşa koşa köyüne gidiyor. Köy meydanında bütün mülkünün satılık olduğunu ilan ediyor, arazisinin bir kısmını haraç-mezat satıyor.. satıyor ve parayı sevine sevine getirip Üstad’ına teslim ediyor. Sadece o mu? Elbette hayır. Hulusi Efendi, Hüsrev Efendi, Mustafa Gül.. ve diğerleri hep aynı duygu ve düşünceyi paylaşırlar. Demek ki onlar, öyle samimi ve öyle bir safvet içinde idiler ki, bunu hayatlarının gayesi biliyor ve o uğurda hırz-ı can ediyorlardı.

Gün geliyor bu safvet, onları ilklerle buluşturuyor. Biri, gecenin geç saatlerinde teksir makinesinin kolunu çevirirken, “Hasbî Rabbî cellallah, mâfî kalbî ğayrullah, Nur Muhammed sallâllah.” diyor. Tam o esnada birden kapı açılıyor ve içeriye Raşit Halifeler giriyor, “Devam edin, bizler sizinle beraberiz.” diyorlar. Evet, Onlar çok gerilerde durdular, çok küçük göründüler, hep mahviyet içinde oldular.. el-âlem de yalnızca o görünüşe ve o duruşa baktı, onları sadece zahire göre değerlendirdi. Onların her birisi ihtimal bir kutbiyeti, bir gavsiyeti temsil ediyorlardı ama nâdanlar bunu anlayamadılar.”



bir de mübarek Kudsi hocam,
bi abinin rüyasını burdan dinleyebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=MPTSZGyW0Xc&feature=fvw

özetle; rüyasında Efendimiz ile görüşüyor, orda diğer peygamberlerden Davut as, ve Yusuf as. da ile aynı sofrada yemek yemeye başlıyorlar. Sonra Efendimize soruyor, biz İstanbul'da Risaleler okuyoruz ne buyurursunuz? diye,
cevap : (Efendimiz ciddileşerek) Devam ediniz, devam ediniz!


demek istediğim o ki mübarek, Allah giden tarikler pek çoktur. Tarikatı aliyye ile de pek mümkündür, bunun dışında başka bir yol ile de pek mümkündür.
ve bu gibi rüyalar, yakezan aleminde görüşmeler sizin berzah'ta da pek çok görülmüştür, Üstad'ın talebelerinde de...

o zaman sizin kavganız ne?

sürekli risalelerin yanlışlıkları üzerinde duruyorsunuz ama olmuyor işte, benim gibi cahil bir adam dahi 2-3 kez okuduğunda sizin dediğiniz gibi olmadığını görebiliyor!

benim gibi cahil bir adam dahi, bu forumda çokça söylenen sizin o 14.meseleniz olan, Mektubatı Rabbani'den alınmadı, uyduruldu demek istediğiniz konuda dahi 2 mektubatı kıyas ettiğimde sizin isnadınızın doğru olmadığı gördüm.

o zaman sizin kavganız ne??

muhteremim,
dersiniz ki böyle dediler, şöyle dediler. siz gidin cevabınızı o diyenlere deyiverin.

bilirim size göre said efendi, kıskançtır, düşücesizdir, seyrü süluk nedir bilmez, siz ondan daha iyi bilirsiniz ama, görünen o ki, Efendimiz (sav) de, Raşid Halifeleri de ondan ve talebelerinde memnunlar ki, sık sık ziyaretlerini eksik etmiyorlar...
hata ve yanlış içindesiniz! yazdığınız meseler de ilmi değil, fevri, kavganız da fevri....

Allah bizleri de sizleri de doğru yoldan ayırmasın.


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 03.04.10, 03:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 01.04.10, 00:05
Mesajlar: 218
Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (k.s.a) hz.leri,Gümüşhanevî tekkesindeydi ama Es'ad Erbili (k.s.a) hz.lerinin tekkesine geçti...Şimdi Sâmi Efendi (k.s.a) edebsiz mi?Ya da şefkat tokatına mı müstehakk?!!!Ya da Sâmi Efendinin eski Şeyhi (k.s.a) talebesini korumuyor muydu?

Sâid Efendi kimi kimden koruyor ki bir nurcunun ehl-i tarîyk olmasına müsaade etmiyor.Tariykât korkulucak ve kendisinden korunulması gereken bir şey mi?Size göre evet...Güneş varken lambaya ne hâcet?

Bir müridin iktizâ ettiği zaman başka bir meşâyıhın terbiyesine geçmesi gâyet normal...Bir vakit kendim Şeyhime tereddüdlerimi açtığım zaman "gitmekte serbestsin" demişti.Elbette bir yere gideceğim yoktu ama Şeyhim ne şefkat tokadıyla tehdîd etti,ne de Gümüşhaneviyyenin fezâilini anlatıp başka yolları küçümsedi..Sadece "daha uygun bir yol gördüysen gitmekde serbestsin" demişti...

Hem bizim kavgamız fevri değil ilmîdir.Asıl sizin ki fevrîdir..Sırf kendi yolunu yüceltmek için diğer yolları acımadan biz mi küçüsedik?Biz mi lamba,bocuk,berzah,devri geçmiş filan dedik?Bu lafların neresi ilmi?Bir Şeyh Efendiye Vaziyeyi Rasûlullâh (s.a.s) verir.İş böyleyken siz kimsiniz ki,devr tariykât devri değil dersiniz.Atamalarının Rasûlullâhın yaptığı bir kurumu vadesi dolmakla,yeirni risale hizmetine bırakmak ile suçlarsınız?

Burada biz risaleleri ve izcilerini çok haklı olarak eleştiriyorsak bu artık gına geldiği içindir.Hiç kendinizin dediklerine bakmıyorsunuz!!!Bizim kalplerimizi nasık parammparça ettiğinizi bilmiyorsunuz!Üstadlarımızın yolunu meyve sebze kendi yolunuzu ekmek ilan ederken azıcık olsun insaf etmiyorsunuz!

Zâhid Kotkular,Gönenli Mehmed Efendiler,Süleyman Efendiler,Mahmud Efendiler zerzevatçı bir siz fırıncı!Yani temel ihtiyaç maddesi yalnız sizde!!!Buna kargalar gülmekten çatlar,ölür!!!

Bir de vesvese hakkında risalelere müraacat etmemizi söylemişsin.Kendim dediğin yeri çok önce okumuştum.Kusura bakma ama orada Sâid Efendinin sunduğu reçete yalnız ona ait değil.Ondan çok önce çok büyük Alimler de aynısını demişlerdi...Ama sen risaleleri o kadar büyütüyorsun ki orada ki tiryakları başka eczacıların çooook daha önce yapıp fî-sebîlillâh piyasaya sürdüğünden habersizsin!!!

Bir de şunu da söyleyelim ki biz,sizin yaptığınız gibi her yerde sohbet ederken kendi yolumuzu yüceltmek için risâleleri tezyîf etmiyoruz.Sadece bu gibi forumda birbirlerimize içimizi açıyoruz.Yolda birisi denk gelse risalelere laf atsa emin ol sustururuz!Ama kendi aramızda da sizin hatırınız için susacak hiç değiliz!

Ve materyalizm ile sadece kendinizin savaştığını söylüyorsunuz.Ne kadar komiiiik!Risalelerden yüzyıllar önce dindizleri ikna edici,inananlarında imanlarını takviye edici o kadar çok kitap yazıldı ki!Mesela Fusûsu'l-Hikem,Meselâ Mesnevî!Materyalizmin beşiği batıda bu kitaplar üzerine kurulmuş onlarca kürsü ve bu kitaplar ile ihtidâ eden binlerce insan var havassından avamına!!!!

Ve Sâid Efendiden alıntılanan yerde Tariykat için sadece kalp yolu deniliyor.Bir kere Tasavvûf hem fıkıh hem kelam hem izah hem kalptir!Şeyhler müridlerini bu ilimlerle terbiye ederler!Nerede görülmüş Şeyhlerin sadece kalp ile iktifa ettiği!Fıkıhsız,kelamsız tasavvuf zındıklıktır zındıklık!!!Ve bu tür bir tasavvûf da yoktur!

Sakala gelince...Her zaman olduğu gibi küçümsemiş,Mevlanayı Mevlana yapan sakal mı demişsin.Evet sakaldır ve sakal vacibdir hem de Rasûlullâhın kuvvetle emrettiği bir husustur.

Mevlana bunlara uymasaydı nasıl mevlana olurdu?!!!

_________________
Ne Dervişlikte, ne Şeyhlikte, ne İmamlıkta iş yok... İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'ın rızasını kazanabilmekte!.. İş, Allah'a kul olabilmekte!..(MZK)


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 03.04.10, 03:55 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
20. mes'ele: 16. maddeye şerh.. ve 19. mes'eleye zeyl..

fakir bunları yazarken şöyle bir soru sorulabilirdi: sen yukarıda (16.mes'elede) bize dedin ki her kitab (satır ve sahife) sâmittir.. oysa Hz.Peygamber (sav.) buyurmuş: " İlim üçtür: kitabün nâtıkun konuşan kitap.. sünnetün kâimetün yerleşen sünnet.. ve-lâ edri ve bilmiyorum?.. demektir.." bunun (2 zıd mananın) telifi -izahı- nedir ola?..

el-cevap: Kitap bir itibara göre sâmit diğer itibara göre natıktır.. mesela Mesnevi-i şerif cahillere göre kurt koyun masalı olmak üzere natıktır.. âlimlere göre kelam-ı mevzun üzere: ilim hikmet ve irfan olmakla natıktır.. âriflere göre ise mağz-ı Kur'an ve dükkan-ı Vahdet olmakla natıktır.. şimdi, aşıkların ve ariflerin ındinde ki natık olma sıfatı avam ve cahile göre kapalıdır: o sebeble "sâmit" sıfatı ıtlak edildi..(hatta buna alimin anladığı şey de dahildir).. fefhem cidden..

şu Hadis-i şerif dahi 1 ibarede 3 itibar-ı (İlmîyi) cemm eylemiştir.. masdarı: cevamiul-Kelim hazreti (sav.) olunca buna şaşmak olmaz.. zira O Resul (hiç bir zaman) hevadan konuşmaz çünki -daima- Vahy-i İlahi ile müeyyeddir.. es'Salatü ves'Selamü aleyke Yâ Rahmeten lil-alemin ve Yâ Sâdıkal-va'dil-Emin...

Kitabın natakası (öğretmesi) ile bilinecek ilimlerle (hayata ikame ettiğin) şu Sünnet'lerden alacağın ilimler bir ve beraber değildir.. mesela, Sakal sünnetinin vücubu (gereği ve ehemmiyeti) üzere Süleymaniye kütübhanesinin "natakası" kadar hikmetler faziletler ve sevaplar okusan o Sünnet sana sâmittir: eğer bırakman gereken o Sakalı ha bire traş edersen..

(yani) Sünnetin o hususda sana sağlayacağı semerelerden (ilm-i huzurî'den) mahrum kalırsın demektir.. şu mahrumiyet: sahib-i Şeriat: Hakk'ın (cc.) hükmüdür.. [de ki: eğer Allahı seviyorsanız...] Nübüvvet-Penah efendimizin (sav.) Sakal-ı şerifine tealluk eden mütabaat Nurunun yerine hiç bir şeyi (ne ilim ne hizmet ne sadaka..) keffaret olarak koyamazsınız.. o kimyayı ancak Sakal (fizik-şekil) karşılıyor.. bu yalnızca bir misal.. diğer bütün Sünnetleri de böyle anlayalım (ve mutlaka ihya etmeye çalışalım) inşallah..

"ve-lâ edri.." el-İlmin üçüncüsü: "Bilmiyorum" demektir.. üstad bediüzzaman (rh.a) şu (nutuksuz) ilmin (itibar-ı sırrın) mezâkından çeşnidar olamamış ki kimseye "Bilmiyorum" diyememiştir.. nitekim: kaldığı otel kapısına levha astırıp "her soruya cevap verilir soru sorulmaz" dediği meşhurdur.. bizim buralarda palas pandıras gezen bir meczub vardır bir gece bu fakire şöyle dedi: " alimallah ben her şeyi bilirim: her şeye cevap yetiştiririm diyen insan yalan söyler.. oğlum, insan her şeyi bilmez belki bazı şeyleri iyi bilir.. Fikih oku Fikih..! "

Fahruddin-i Razi hz. (rahimehullah) tefsir-i Kebir'inde " ihdinas'Sıratal-Müstakim" ayetini tefsir ederken "hidayet ne ile elde edilir?" soruyor.. demiş ki: 2 şeyle beraber elde edilir.. 1. istidlali ilimle 2. tezkiye-i nefs ve tasfiye-i derûn ile... iş bu tarifde medrese bilişi ile âsitane revişi mezc edilmiştir.. terazi son derece hassas.. Divane Mehmed Çelebi hz.nin (ks.) son demlerinde "âh ki biz sırat-ı Müstakim'den baîd imişiz !.." dediği meşhurdur.. (ne manaya geldiği mahallinde tedkik oluna)..

imam-ı Rabbani efendimiz hazretleri (ks.) buyurmuştur: "..bir insan dış yüzünü Şeriat ve Sünnet ile donatıp güzelleştirdikten sonra Tarikata intisab edip çalışması (batınını da güzelleştirmesi) gerekir.." bakınız bu cümlede Tarikat ilimden ve amelden de öte özel bir "İş" olarak isbat ediliyor.. Tarikat ne oldu?.. Batın işçiliği.. Gönül mimarlığı...

ee sen şimdi nasıl dersin ki o işi risale-i nur temin eder.. yahu risale-i nur bi kitap be kardeşim kitap.. onun öğrettiği şey Şeriat ilimleri Sünnet amelleri bile değildir.. o yüzden onun okunduğu yerlere "medrese" bile demezler.. oralar risalehânlara kulak kabartılan birer sohbet meclisidir yalnızca.. "..eynes'sera ves'Süreyya.. sahra nerde süreyya yıldızı nerde ?.." Tarikatın menziliyle (ufkuyla) risalenin hesabını yap bakalım şimdi...

Tekkeler Allah'ın (cc.) ve Habibi Muhammed Mustafa'nın (sav.) "İradesi" ayakları altında ezilip toz haline gelmiş zatların buram buram Gül ve Lale kokuları (eserleri) saçtıkları yerlerdir.. "arif isen bir gül yeter kokmağa cahil isen gir bağçeye yıkmağa" demişler.. buzlu dağdan gelip bağdan adam kovmaya (soğutmaya) çalışanlar (m.ali Kaya gibiler) bilsin ki "bizi alan almış satan satmıştır" Elhamdülillah...

Gubâr-ı pâyine almam cihanı ya Resulallah
Değişmem mûyine heft âsumanı ya Resulallah

Duyunca makdem-i teşrifin Âdem sulb-i pâkinden
Değişti habbeye bâğ-ı Cinanı ya Resulallah...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 04.04.10, 04:57 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
21. mes'ele: üstad'ın (rh.a) 8. madde'de yer alan garib ve mütenakız ihtarına dair ek söz...

molla Said efendi (rh.a) der ki:

Alıntı:
“..Feyzi kardeşim! Sen Isparta vilayetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın. Hapishanede (Allah rahmet eylesin) mühim bir şeyh ve mürşit ve cazibedar bir Nakşî evliyasından bir zat, dört ay mütemadiyen Risale-i Nur'un elli altmış şakirtleri içinde celbkârâne sohbet ettiği halde, yalnız bir tek şakirdi muvakkaten kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar. Risale-i Nur'un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu.."

(*)


şimdi sormak lazım: o şakirtleri Nakşibendî evliyasından (ks.hum) müstağni (hayal) ettiren şey nedir?.. Said efendinin (rh.a) şakirtler üzerinde ki yüksek tasarrufu mu?.. yoksa kendi cehil ve enaniyetleri yüzünden istiğna fikrine kapılmaları mı?.. fakirin görüşüne göre: bu bîganelik tamamıyla nasibsizlik ve istidadsızlıktan kaynaklanan 'fıtrî' firasetsizliğin neticesidir..

bir 'Aziz Hüdai' damenine tutunup teveccühü ile nurul-Envar'a mazhar olmak dururken onun nefesini nazarını kimyasını bırakıp destursuz (irşadsız ve süluksuz) bir cereyana kapılmak, ferdî (ındî) planda kalmayı tercih etmek ve işin daha da garibi tarikat-i aliyyeyi hizmet-i imaniyyeden ayrı ırak ve aşağı bir meslekmiş gibi itikad (hayal) etmek insanı gerçekten hayret ve infiale sevkediyor..

söz konusu "mürşid Efendi hazretleri" ehemmiyetli ve cazibedar (tasarruf teveccüh sultasına malik).. kendi kamil (aşmış erişmiş) ve gayrıyı mükemmil (aşırıcı eriştirici) bir Nakşî Şeyhi olacak da o risale-i nur "talebeleri" Altın Silsilenin mukaddes emanetlerini taşıyan bu hazrete karşı müstağni (karnı tok ve ihtiyaçsız) kalacaklar öyle mi!..

hey mübarek üstad efendi !.. bari de ki: " bunlarda Ka'be-i muazzama'ya kadar mecal (iştiyak ve idrak) yoktu: istidadları anca Ispartaya kadardı o sebeble kendilerini müstağnî (üstün ve zengin) hayal ettiler de benim başıma kaldılar !.." tasavvuf tarihinde tarikat Şeyhlerine karşı böylesine garib bir tavır içinde olan "Meczûb" herhalde görülmemiştir.. Meczubların tavrı tabakatı ve terceme-i halleri hakkında bir tez konusu ele alınsaydı bu hazret-i şazz eminim o eserin en ilginç bablarından birisi olurdu..

Said efendi (rh.a) haliyle ma'zurdur (aslında) o bizi incitmiyor.. asıl insanı inkisar-ı kalbe uğratan şey: bugün bu mütalaaların tarikat-ı aliyyeye karşı ta'rizkar söylemlere ilham olmasıdır.. hüccet tutulmasıdır.. biz bu (Yolsuz ve Emîr'siz) çığırın mümessiline (ilmi yüzünden) "hazret" diyoruz.. (hali hürmetine) "Rahmetullahi aleyh" okuyoruz.. ama bu zatın tavrını körü körüne taklid edenlere karşı da "ona hürmeten" müsâmaha gösterecek değiliz..

bilakis kendini "bedii/harika" kıyas eden şakirdi bir şekilde rahatsız edeceğiz ki yolsuzluğu (usulsüzlüğü) "tarikatlar üstü" bir meslekmiş gibi da'va etmesin.. "Din Nasihattır" buyurdu Hz.Peygamber (sav.) onlara bu nasihatten iyi ne var?.. "biz İslam'a hizmet erleriyiz muhabbet fedaileriyiz kafir dururken niye bizimle uğraşırsın?.." diyorlar..

sen nasıl hizmet erisin ki tarikat rahına barikat kurarsın?.. bu nasıl mahabbet fedailiğidir ki mahabbet sultanlarına "hal" fetvası verirsin?.. nefs-i emmarenle teşrik-i mesaidesin hele mukallid olduğun haddi (taklidi) bilmezsin de kendini muhakkike kıyas edersin ve bir Meczubun (rh.a) gazına gelip reh-i Şeyh-i Kamili tehtâni, kendi kendini fevkâni hayal edersin.. bundan daha ahmakça bir hayal var mıdır?..

------------------------------------------
(*)Burada bahsedilen Cazibedar Nakşî şeyhi, Şeyh Şerafeddin Dağıstanî kuddise sırruhdur.
Bkz.Hz. Şeyh ŞERAFEDDİN DAĞISTANÎ -Q-


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
 Mesaj Başlığı: Re: Said-i Nursî (rh.a) ve Risale-i Nur hakkında...
MesajGönderilme zamanı: 06.04.10, 01:34 #mesajın linki (?)
Çevrimdışı
Kullanıcı avatarı

Kayıt: 22.01.10, 04:41
Mesajlar: 342
22. mes'ele: garib misaller tuhaf kıyaslamalar hakkında..

"..O şakirtlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur'a hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velayet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mümini velayet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mümine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velayet ise, müminin Cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir. İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalpleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler. Bu hakikate binaen, bu şehre bir kutup, bir Gavs-ı Âzam gelse, “Seni on günde velayet derecesine çıkaracağım” dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın..” (Kastamonu Lahikası, 104)


yukarıda verilen misaller (ve kıyaslamalar) tuhaflığın çok çok ötesinde.. bi kere on mü'minin velayet derecesine çıkması (yetiştirilmesi) ne demektir?.. o belki on (manevi) güneşin on karanlık iklime tulû etmesine benzer ve bu da o arzda yaşayan ne kadar imansız varsa cümlesinin irşadına ve bin-netice imanı kabil olanların imanlarının kurtarılmasına medar olmak demektir.. isterse veli olarak yetiştirilen zat ümmî olsun.. nitekim: "Allahu Teala cahilden Veli edinmez: eğer edinirse Öğretir.." buyrulmuştur..

dolayısıyla o yine el-Hâdî mazharıdır.. "Qum fe-enzır.. Kalk ve Uyar!.." hitabının sırrıyla imanın her mertebesine celb ve cezb eder.. hele ki irşad velisidir "müeyyed min-ındillah" olduğu için daveti en azılı kafirler üzerinde bile tesir icra eder.. zira tasarruf ve teveccüh sultasına maliktir.. binaenaleyh mürşidin misyonu muallakta kalmaz..

sonra, velayet cennatın vüs'at ve cilasından ibaret değildir.. velayet şanında müteaddi bir ma'na vardır (yani) onun feyzi tesiri "geçişlidir" kişiye hatta bütün bir cemiyete sereyan eder.. (mü'min olacağı düşünülen) sıradan bir âdem ise lazım ma'nada 'geçişsiz' olduğu içün -tesiri- kendine müslümandır (irşad ve delalet cihetinden) gayrılara faydası dokunmaz.. (fark ve neticeler salim kafayla kıyas oluna!..)

bir adamı veli olarak yetiştirmek o adamı topluma sultan (mutasarrıf) etmeye benzer; cemiyet ve tevabi' ondan müstefad olsun içün.. velide ki o müteaddi ma'na öyle muazzam (tılsımlı) bir iştir ki onun vücudunun (nefesinin) gülbangiyle (salâsıyla) on binlerce gavurun (kısa bir sürede) tevbe edip imana gelmeleri hatta imandan sonra kurb ve kuds menzillerini bile kat' etmeye başlamaları her zaman muhtemel ve mücerreb (daha önce defaatla tecrübe edilmiş şahid olunan) işlerdendir..

ben şu soruyu "Allah Aşkı" için sormak istiyorum: acep o evliyalar ve müctehidler ve müceddidlerle yârân (beraber) olmak "imanları kurtarma" davasını terk etmek, "imana hizmet" mesleğini ta'tile uğratmak, "iman harekatını" iptal etmek demek midir?.. Allah Allah !.. bu nasıl bir fedakarlık cinsidir?.. tevazu mudur?.. tekebbür müdür?.. neyi neye tercihdir anlamak mümkün değil!...

şimdi acizane, ben de bir Hû'cu olarak Nur'cu kardeşlerime şöyle bir ihtarda bulunayım: eyyühel ahî! bir Gavs-ı âzam gelip sana bizzat o daveti yapsa ve sen de meslekî tefaddul (işini üstün görme) hayaline kapılarak o zatı hakir tutsan (emrini ve yarlığını yabana atsan) ve o senin ayağına kadar gelmişken sen kalkıp yanından firar ediversen: helak ve zelil olursun -gayrın imanını kurtarmak şöyle dursun- bu cürmünün edebsizliğinin ve ahmaklığının bir cezası olarak belki de kendi imanını yele verirsin.. (el-ıyazüBillah!..) Allah'ın rızası ve Hakk'ın hakkı içün yazdım (yazıyorum).. ha bu nameleri alın da bir güzel fehm ediverin inşallahu Teala...


Başa Dön
 Profil Özel mesaj gönder  
 
Eskiden itibaren mesajları göster:  Sırala  
Yeni başlık gönder Başlığa cevap ver  [ 99 mesaj ]  Sayfaya git Önceki  1 ... 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki

Tüm zamanlar UTC + 2 saat


Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir


Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsiniz
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz

Geçiş yap:  
   Powered by phpBB © 2000, 2002, 2005, 2007 phpBB Group

Türkçe çeviri: phpBB Türkiye