Hasat Zamanı
Hasat zamanı. Şükreder gözler. Ekinler yanmamış, yağmurlar zamanında yağmış, hasat boldu. Sıcaktı, bir temmuz günü işte. Yandıkça ciğer, testiden soğuk bir su içmek tüm yorgunluğu alıyordu. Tekrar güneşin içinde sallanıyordu oraklar. Bir ara komünizme sembol oraklar.
Öğleye doğru, Fadime Ana yemeği getiriyordu. Eşek öyle yavaş, tüketmişti yine yaşlı kadını. Vurmak istemiyordu. Hayvan işte inadı tuttu mu, yerinden kıpırdamıyordu. Tembel huylar içine girmiş insanlar gibi. Dili yoktu ki derdini anlatsın hayvancağız. Bir kayısı ağacının gölgesinde dinlenmeye ve yemeye varana kadar, bu çileydi.
Testiden pilav döküldü. Diğerinden ayran. Kırıldı soğanlar. Üstüne karpuz kesildi. Şükürdü son dua. Fadime Ana, topladı bulaşıkları. Eşeğine bindi ve uzaklaştı yeniden… O silinirken ufukta, oraklar buğday saplarını kesiyordu çoktan. Her biçilende harmana götürülmek için traktör römorklarına konuyordu. Terleyen bedene karışmış sap kokusu öyle güzeldeki.
Hayatta böyle değil mi? Bir iş yaparken olup olmayacağı kesin değildir. Bir hamle yapıp bekleriz. Sonra nedenler ortaya çıkar ve sebepler olgunlaşır. Sonuç olumsuz olsa da üzülmeyiz. Çünkü elimizden geleni yaparız. Her içine girdiğimiz olay bir imtihandır böyle. Şifreleri Allah tarafından verilir. Aklımız ölçüsünde görür ve sonucuna şahit oluruz. İmtihanda sebeplere hizmettir. Rızkımızı ararız. Maddesel ölçeğinden yararlanırız, israf etmeden.
Dünyadaki her hayırlı iş aslında ibadettir. Sabır ve tevekkül ile sürekli döngüler içerir. Bir nebze faydalarını bu dünyada görürüz. Ama esas onun karşılığı öbür dünyadadır. Allah dert vererek, isimlerini ve yaratıcılığını üzerimizde görmek ister. Aczimizi ve fakrımızı anlamamızı bekler. Eğer insan iman etmiş ve iman ettiğine kul olmuşsa onu eleştirmez. Yargılamaz. Her denilen emre itaatkâr olur.
Eğer geçici heveslere, düşüncelere, felsefelere dalarsak, sonu gelmez bir uçurumun içinde sürekli ölümü tadarız. İnanç bu yüzden hayali değil, gerçek olmalı. Ölümcül olmamalı ki, bizi de öldürmemeli böylece. İnsan ancak dokunduğuna, düşünebildiğine teslim olur. Eğer bunların ömrü içinde sürekli olamayacağına idrak ederse, amaç değil de araç olduğuna inanırsa, sonucu düşünecek bir hayatı yaşamaz.
Zehrin zevki anlıktır Sonrasında öldürür Bir nefes tatlı hayat Sonsuz ömrü soldurur
Şarap içme ki sönme Hayırdan-şerre dönme İnce çizgidir sırat Yapışacaksan konma
“Dar-ı dünya imtihandır ve dar-ı hizmettir. Bu Dünya lezzet, ücret ve mükâfat alma yeri değildir…”, Bediüzzaman Said Nursi
Zorluklar hep olacaktır. Yemek, yemek bile yerine göre düşünülse zordur aslında. Yaşam hareket içinde olmalı ki, her gelen şey, kolayca geçiştirilebilsin. Tembellik ve emeklilik insanı şerrin içine çeker bataklık gibi! Yapacağı bir şeyi kalmayan insan yıldız gibi söner, yaşama heyecanını kaybeder. Aynı şeyleri zenginlik içinde bile yaşamak bıkkınlık verir. Bu dünyanın cennet olmasını bu yüzden beklemek ahmaklıktır. Her insanın, kendine göre yükü ve hamallık yaptığı bir küfesi vardır. Hayalleri sunan ya da satan zındık kimseler, kendilerini peygamber veya şeyh olduğunu göstermeye meyleder. Adına sanat diyerek, şerri sulandırır ve müritlerini içine atar.
İnsan fıtraten makam ve şöhrete, büyük hırsa, inada sahiptir. Eğer biz bu meziyetlerimizi Allah adına yönlendirebilirsek, yaşam ne güzel olur değil mi? İslam’ı yaşamakta inat etmek, Allah makamını istemek, hırsla İslam’ı öğrenmek…
Hasat mevsimi geldiğinde, kabirde olacağız. Eğer yaşadıklarımız manalı ise, ne güzel rızıklarla rızıklandırılacağız, Fadime ananın getirdiği gibi… O ateş gibi cehennem yerinde orakla çalışmak yerine ağaç altında dinlenen ve yiyen eşek gibi cenneti hissedeceğiz.
Saffet Kuramaz
Not: Dar-ı dünya- Dünya yeri, Dar-ı Hizmet-Hizmet yeri.
|